Ayyüzlüm
Yeni Üyemiz
Genç kardeşlerimize
Sonunda Musa’ya kendi kavminin bir zürriyetinden (gençlerinden) başka -Firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla- iman eden olmadı.”
“Bizim ilahlarımıza bunu kim yaptı? Şüphesiz o, zalimlerden biridir” dediler. “Kendisine İbrahim denilen bir gencin bunları diline doladığını işittik” dediler.”
Hak–batıl mücadelesinin günümüze kadar gelen sürecine baktığımızda; genç insanların her zaman ve her coğrafyada Hakkın bayraktarlığını yapmada önemli sorumluluklar yüklendiklerini görüyoruz ve biliyoruz. Hz. Musa Aleyhisselam’ın tebliğine, kavmi içinde ilk cevap verenlerin ve iman etmede öne geçenlerin gençler olduğu, Ayet–i Kerimenin bildirdiği bir hakikattir. Yine kıssaları Kur’an-ı Kerim’e geçecek kadar önemli olan Eshab–ı Kehf, kavimleri içinde yönetici konumunda olan kimselerin çocuklarından oluşan birtakım gençlerdi. Bu gençler; putperest bir kavim içinde, gizlice Rablerine iman etmişler, bu iman neticesinde
da hidayetlerini artırarak kalplerinde sabır ve kararlılığı raptetmiş, böylece ilahlığını ilan eden krala karşı hakkı haykırıp sonradan gelenlere örnek olmuşlardır. Aynı şekilde kıssası Kur’an-ı Kerim’de yer alan ve hayatını vermek suretiyle bir halkın imana gelmesine vesile olan gencin hikâyesini biliyorsunuz. O genç; kendi kavmine öylesine bir iman aşılamıştı ki, kavmin yöneticileri onları ateş dolu hendeklere attığı halde hiçbirisi imanlarından geri dönmemişti. Hakeza Hz. Yusuf Aleyhisselam da gençlik çağında gösterdiği edep, hayâ, takva ve adil yönetimiyle savaşsız olarak bir ülkenin fethedilmesine vesile olmuştur.
Resulullah Aleyhisselatu Vesselam’ın risaletini açıkladığı ilk dönemlerde ve sonrasında gerek iman etmede ve gerekse de İslam’ın yükünü taşımada, daha çok gençlerin ön planda olduklarını görüyoruz. Nitekim Hz. Peygamber Aleyhisselatu Vesselam’a ilk iman etme şerefine nail olanlardan Sa’d b. Ebi Vakkas, Zübeyr b. Avvam, Abdullah b. Mes’ud, Mus’ab b. Umeyr Radıyallahu Anhum gibi daha nice sahabelerin tamamı, gençlik dönemlerinin baharını yaşıyorlardı. Bu gençlerin göstermiş oldukları teslimiyet, fedakârlık, ihlâs, takva ve Resulullah Aleyhisselatu Vesselam’a olan bağlılıkları Kur’an-ı Kerim’de övülmüş, böylece Resulullah Aleyhisselatu Vesselam’ın şefaatine nail olma bahtiyarlığına ulaşmışlardır. Onlar, bu vasıflarıyla da Kıyamete kadar gelecek olan Müslümanlara örnek olmuş ve salât u selamlarına muhatap olmaya mazhar olmuşlardır.
Eshabtan sonra tabiin ve sonraki dönemlerde gelen müçtehit imamlarımız, müfessirlerimiz, muhaddislerimiz ve fakihlerimiz; gençlik dönemlerinde, hatta çocuk denilecek yaşta gösterdikleri gayret, azim, fedakârlık ve ihlâs ile bilinen konumlarına gelmişlerdir.
İslam’ın civanmert ve serdengeçti gençleri, cihad safha ve saflarında dünyanın hesabını yapmadan, büyük bir cesaret ve kahramanlıkla İslam topraklarını korumuşlar, yeni ülkelerin fethedilmesi için canlarından geçmişler, İslam adaletinin dünyanın her yerine ulaşmasına önayak olmuşlardır. İslam bayrağının, zaman olarak çok kısa bir dönem içinde Kuzey Afrika’dan ta Kafkasya’ya, İspanya’dan ta Asya’nın derinliklerine kadar götürülüp dalgalandırılmasında; şehadet aşkı, cennet sevdası ve
rızası için yanıp tutuşan gençlerin kahramanlıklarının büyük bir etkisi ve rolü vardır. İslam coğrafyasında yaşayıp İslam nimetine sahip olan bütün Müslümanların, o kahraman gençlere minnet ve onların emanetlerini koruyup sahip çıkma borcu vardır.
’a şükürler olsun ki, bugün de İslamî çalışmanın her alanında ve safhasında ümmetin ve Müslümanların içinde bulunduğu sıkıntıların kaldırılması veya hafifletilmesinde, Müslümanların izzet ve onurunu korumada, yozlaştırılmış insanlarımıza İslamî şahsiyet kazandırmada, İslam’ın öğrenilmesinde, öğretilmesinde ve yaşatılmasında gençlerin çaba ve gayretleri çok büyüktür ve ortadadır. Müslüman gençler; gençliğin verdiği kuvvet ve enerjiyle, henüz dünyevi hesapların içine girmemiş olmanın da verdiği sınırsız fedakârlıkla, işin ağırlığını her çağda olduğu gibi bugün de omuzlamaktadırlar.
Genç kardeşler cesur ve azimli olurlar. Sağlıklı ve sıhhatli oldukları için yorgunluk nedir bilmeden çalışabilirler, uykusuzluğa, açlığa, susuzluğa ve diğer zorluklara karşı dirençli olurlar. Aynı zamanda zihinleri berrak olduğu için çok okuyup kendilerini ilmen, fikren ve manen geliştirebilme olanağına sahiptirler. Bunlar gençlikten kaynaklanan avantajlar ve
’ın gençlere verdiği nimetlerdir. Bunun içindir ki, Resulullah Aleyhisselatu Vesselam; “İhtiyarlamadan önce gençliğin kıymetini biliniz” demiştir. Bilindiği gibi, dünya imtihanından başarıyla çıkmak,
’ın rızasını kazanmak, gelecek nesillere faydalı şeyler bırakmak için gençlik dönemi büyük bir imkân ve fırsattır.
Tüm bunlarla beraber şunu da biliyoruz ki; her nimetin bir külfeti vardır. Büyük imkân ve fırsatlar, aynı zamanda içlerinde büyük sapma ve kayma noktalarını da barındırmaktadır. Dolayısıyla gerekli dikkat ve duyarlılık gösterilmediği, ölçülü ve vasat gidilmediği zaman nimetler külfete, fırsatlar sapmaya dönüşebilir.
muhafaza!..
Nimetlerin külfete, imkân ve fırsatların sapma ve kaymaya dönüşmemesi için, şeytan ve dostlarının hile ve oyunlarına karşı uyanık olunmalı, hissi ve nefsi davranılmamalı, her türlü aşırılıktan korunmalı ve kaçınılmalıdır.
Kin, haset, benlik, bencillik, egoistlik, hodfuruşluk, başkalarının yaptığı küçük kusurları görmeye çalışıp kendi olumsuzluklarını ve kusurlarını görmeme gibi nefsi hastalıklar yapılan çalışmayı verimsizleştirir, bereketini kaldırır, tüm gayretlerin ve emeklerin heba olmasına sebep olur.
Mücadele safhasında şunu görmüşüz ve biliyoruz ki; mahkûmiyet, muhaceret, işkence, zindan gibi değişik sıkıntı ve meşakkatler genç kardeşleri mağlup etmemiştir. Hatta zorluk, sıkıntı ve meşakkatler mukavemetlerini, azimlerini, fedakârlıklarını ve teslimiyetlerini artırmıştır. Fakat bazen sakin ve rahat ortamlarda, şeytanın telkinatlarıyla ortaya çıkan nefsi hastalıklar, genç kardeşlerimizi mağlup edebiliyor ve gevşetebiliyor. Hatta hizmetten uzaklaştırmaya ve –
korusun– daha önce beraber çalıştığı kardeşlerinden ayırıp düşmanlık yapmaya kadar götürebiliyor.
Şeytan ve dostları, sürekli olarak genç kardeşlerin fedakârlıklarını, samimiyetlerini, gayretlerini ve azimlerini etkisizleştirmek için pusuya yatmış bir şekilde hazır bekliyorlar. Bu nedenle hem kendi şahsımıza, hem hizmet içinde olan kardeşlerin çalışmalarına zarar vermemek için gerekli hassasiyet ve özen gösterilmelidir. Aynı zamanda şeytan ve dostlarının genç kardeşlerimizde var olması muhtemel olan zayıf noktalarından istifade etmemeleri ve bu zayıf noktaların kardeşler aleyhinde kullanılmaması için çok uyanık olmak gerekmektedir.
Zaman zaman “Genç kardeşler, her türlü aşırılıktan kaçınmalı ve kendilerini korumalıdır” diye tavsiyelerde bulunuyoruz. Bu tavsiyedeki ‘aşırılık’ tabirinden, ibadetlerin artırılmaması gibi yanlış bir algılama ortaya çıkmasın. Hadis–i şerifte belirtildiği gibi; genç kardeşlerimiz nefsinin, ailesinin ve çevresinin hakkını zayi etmediği müddetçe ibadetini artırabilir, hatta davetçi kimliğinin maneviyatla takviye olması için ibadetlerini artırmalıdır. Bunun aşırılığı olmaz. İbadetlerin yanı sıra, İslamî çaba ve gayret ne kadar artırılırsa, o kadar iyidir ve faydalıdır. Bizim aşırılıktan kast ettiğimiz şey, Kur’an ve Sünnet ile çelişen,
’ın yasakladığı ve İslamî düşüncede olmayan fikir ve akımlardır. Bu doğrultuda kardeşlerimiz; kendilerini tekfircilikten, mealcilikten, ırkçılık, akılcılık ve onlara götüren yollardan ve temayüllerden korumalı, bunlara karşı uyanık olmalı ve bu tip düşünce ve akımlardan uzak durmalıdırlar. Tekfircilik, mealcilik ve ırkçılık gibi illet ve fitnelerin, ümmetin başına neler getirdiği ve ne hale soktuğu ortadadır.
Genç kardeşlerimiz; İslam davasına daha iyi hizmet etmek, İslamî şahsiyetlerini kemale ulaştırmak, toplum içindeki örnek olma vasıflarını korumak için, devamlı bir şekilde şu hususlara dikkat etmelidirler:
–Sürekli muhasebe içinde olmalı, kusur ve hatalarınızdan gafil olmamalısınız.
–Söylemlerinizden, davranışlarınızdan ve ilişkilerinizden dolayı hiç kimsenin olumsuz yönden etkilenmemesi için dikkat etmelisiniz.
–Genelde tüm Müslümanlar arasında, özelde de yakın ilişki içinde olduğunuz kardeşlerle ihtilaflı konulara girmemeli ve zıtlaşmamalısınız.
–Kardeşlerinize ve bütün Müslümanlara karşı mütevazı, halim–selim ve affedici olmalısınız.
–İslamî mücadeleyi birlikte yürüttüğünüz kardeşleri kendinize tercih etmeli, kendinize istediğinizi kardeşinize de istemelisiniz. Aynı şekilde kendiniz için istemediğinizi kardeşleriniz için de istememelisiniz.
–Kalbinizi
’ın öfkesine sebep olacak şeylerden sakındırmalısınız. Bütün yaptıklarınız, amelleriniz, cehd ve gayretiniz, sevgi ve buğzunuz
için olsun.
–Müslüman davetçiler, toplumun en emin ve güvenilir insanlarıdırlar. Bu ‘eminlik’ vasfınızı; tavır ve söylemlerinizle çelişkiye düşürmeyin ve hiçbir zaman eminliğinize halel getirmeyin.
–Yaptığınız hizmetlerde başarı sağlamanın yolu, programlı olmaktan geçer. Bu sebeple her zaman, her işte ve her konuda programlı olmalısınız. Öyle ki, programsızlık hayatınızın hiçbir safhasında bulunmasın.
–İslam’a hizmet etmiş ve halen hizmete devam eden, hizmet sürecinde tutuklanan, muhacir olan, çeşitli musibetlerle karşılaşan, şehitlerle ve gazilerle beraber bulunup birlikte hizmet eden; davadan ayrılanların niçin ayrıldığını, gevşeyenlerin neden gevşediğini, mesafe kat edenlerin de nasıl mesafe kat ettiğini gören ve bilen ağabeylerinizin tecrübelerinden mutlaka istifade ediniz.
–Hem korunmasını, hem de yapılmasını istediğimiz hususları tam olarak bilmek ve eksiksiz riayet etmek için bakmanız gereken ölçü, tek cümleyle Resul-i Ekrem Aleyhisselatu Vesselam’ın sünnetidir. O halde Peygamber Efendimiz Aleyhisselatu Vesselam’ın sünnetini; söylemlerinizde, davranışlarınızda ve ikrarlarınızda yansıtmalı ve buna ters düşen hiçbir davranışta bulunmamalısınız.
Genç kardeşlerimizden isteğimiz ve beklentimiz; bizleri, kendilerini ve kendilerinden sonra gelecekleri idare edebilecek konuma gelmeleridir. Dolayısıyla bu sorumluluk ve anlayışla hareket edip örnek olmalı; görmek istediğimiz konuma gelmek, bu istek ve beklentilerimize hakkıyla cevap vermek için kendilerini her açıdan yetiştirmeli, yetişmek ve gerekli olgunluğa ulaşmak için de kendilerini müsait etmelidirler.
Cenab–ı
, genç kardeşlerimizi; ihtiyarlamadan önce gençliğinin kıymetini bilenlerden, gönlü cami ile beraber olanlardan, gençliğini nerelerde ve ne ile geçirdiğinin hesabının sorulacağı Kıyamet Günü’nün hazırlığı içinde olanlardan eylesin. Âmin!
’a emanet olun!
Sonunda Musa’ya kendi kavminin bir zürriyetinden (gençlerinden) başka -Firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla- iman eden olmadı.”
“Bizim ilahlarımıza bunu kim yaptı? Şüphesiz o, zalimlerden biridir” dediler. “Kendisine İbrahim denilen bir gencin bunları diline doladığını işittik” dediler.”
Hak–batıl mücadelesinin günümüze kadar gelen sürecine baktığımızda; genç insanların her zaman ve her coğrafyada Hakkın bayraktarlığını yapmada önemli sorumluluklar yüklendiklerini görüyoruz ve biliyoruz. Hz. Musa Aleyhisselam’ın tebliğine, kavmi içinde ilk cevap verenlerin ve iman etmede öne geçenlerin gençler olduğu, Ayet–i Kerimenin bildirdiği bir hakikattir. Yine kıssaları Kur’an-ı Kerim’e geçecek kadar önemli olan Eshab–ı Kehf, kavimleri içinde yönetici konumunda olan kimselerin çocuklarından oluşan birtakım gençlerdi. Bu gençler; putperest bir kavim içinde, gizlice Rablerine iman etmişler, bu iman neticesinde
Resulullah Aleyhisselatu Vesselam’ın risaletini açıkladığı ilk dönemlerde ve sonrasında gerek iman etmede ve gerekse de İslam’ın yükünü taşımada, daha çok gençlerin ön planda olduklarını görüyoruz. Nitekim Hz. Peygamber Aleyhisselatu Vesselam’a ilk iman etme şerefine nail olanlardan Sa’d b. Ebi Vakkas, Zübeyr b. Avvam, Abdullah b. Mes’ud, Mus’ab b. Umeyr Radıyallahu Anhum gibi daha nice sahabelerin tamamı, gençlik dönemlerinin baharını yaşıyorlardı. Bu gençlerin göstermiş oldukları teslimiyet, fedakârlık, ihlâs, takva ve Resulullah Aleyhisselatu Vesselam’a olan bağlılıkları Kur’an-ı Kerim’de övülmüş, böylece Resulullah Aleyhisselatu Vesselam’ın şefaatine nail olma bahtiyarlığına ulaşmışlardır. Onlar, bu vasıflarıyla da Kıyamete kadar gelecek olan Müslümanlara örnek olmuş ve salât u selamlarına muhatap olmaya mazhar olmuşlardır.
Eshabtan sonra tabiin ve sonraki dönemlerde gelen müçtehit imamlarımız, müfessirlerimiz, muhaddislerimiz ve fakihlerimiz; gençlik dönemlerinde, hatta çocuk denilecek yaşta gösterdikleri gayret, azim, fedakârlık ve ihlâs ile bilinen konumlarına gelmişlerdir.
İslam’ın civanmert ve serdengeçti gençleri, cihad safha ve saflarında dünyanın hesabını yapmadan, büyük bir cesaret ve kahramanlıkla İslam topraklarını korumuşlar, yeni ülkelerin fethedilmesi için canlarından geçmişler, İslam adaletinin dünyanın her yerine ulaşmasına önayak olmuşlardır. İslam bayrağının, zaman olarak çok kısa bir dönem içinde Kuzey Afrika’dan ta Kafkasya’ya, İspanya’dan ta Asya’nın derinliklerine kadar götürülüp dalgalandırılmasında; şehadet aşkı, cennet sevdası ve
Genç kardeşler cesur ve azimli olurlar. Sağlıklı ve sıhhatli oldukları için yorgunluk nedir bilmeden çalışabilirler, uykusuzluğa, açlığa, susuzluğa ve diğer zorluklara karşı dirençli olurlar. Aynı zamanda zihinleri berrak olduğu için çok okuyup kendilerini ilmen, fikren ve manen geliştirebilme olanağına sahiptirler. Bunlar gençlikten kaynaklanan avantajlar ve
Tüm bunlarla beraber şunu da biliyoruz ki; her nimetin bir külfeti vardır. Büyük imkân ve fırsatlar, aynı zamanda içlerinde büyük sapma ve kayma noktalarını da barındırmaktadır. Dolayısıyla gerekli dikkat ve duyarlılık gösterilmediği, ölçülü ve vasat gidilmediği zaman nimetler külfete, fırsatlar sapmaya dönüşebilir.
Nimetlerin külfete, imkân ve fırsatların sapma ve kaymaya dönüşmemesi için, şeytan ve dostlarının hile ve oyunlarına karşı uyanık olunmalı, hissi ve nefsi davranılmamalı, her türlü aşırılıktan korunmalı ve kaçınılmalıdır.
Kin, haset, benlik, bencillik, egoistlik, hodfuruşluk, başkalarının yaptığı küçük kusurları görmeye çalışıp kendi olumsuzluklarını ve kusurlarını görmeme gibi nefsi hastalıklar yapılan çalışmayı verimsizleştirir, bereketini kaldırır, tüm gayretlerin ve emeklerin heba olmasına sebep olur.
Mücadele safhasında şunu görmüşüz ve biliyoruz ki; mahkûmiyet, muhaceret, işkence, zindan gibi değişik sıkıntı ve meşakkatler genç kardeşleri mağlup etmemiştir. Hatta zorluk, sıkıntı ve meşakkatler mukavemetlerini, azimlerini, fedakârlıklarını ve teslimiyetlerini artırmıştır. Fakat bazen sakin ve rahat ortamlarda, şeytanın telkinatlarıyla ortaya çıkan nefsi hastalıklar, genç kardeşlerimizi mağlup edebiliyor ve gevşetebiliyor. Hatta hizmetten uzaklaştırmaya ve –
Şeytan ve dostları, sürekli olarak genç kardeşlerin fedakârlıklarını, samimiyetlerini, gayretlerini ve azimlerini etkisizleştirmek için pusuya yatmış bir şekilde hazır bekliyorlar. Bu nedenle hem kendi şahsımıza, hem hizmet içinde olan kardeşlerin çalışmalarına zarar vermemek için gerekli hassasiyet ve özen gösterilmelidir. Aynı zamanda şeytan ve dostlarının genç kardeşlerimizde var olması muhtemel olan zayıf noktalarından istifade etmemeleri ve bu zayıf noktaların kardeşler aleyhinde kullanılmaması için çok uyanık olmak gerekmektedir.
Zaman zaman “Genç kardeşler, her türlü aşırılıktan kaçınmalı ve kendilerini korumalıdır” diye tavsiyelerde bulunuyoruz. Bu tavsiyedeki ‘aşırılık’ tabirinden, ibadetlerin artırılmaması gibi yanlış bir algılama ortaya çıkmasın. Hadis–i şerifte belirtildiği gibi; genç kardeşlerimiz nefsinin, ailesinin ve çevresinin hakkını zayi etmediği müddetçe ibadetini artırabilir, hatta davetçi kimliğinin maneviyatla takviye olması için ibadetlerini artırmalıdır. Bunun aşırılığı olmaz. İbadetlerin yanı sıra, İslamî çaba ve gayret ne kadar artırılırsa, o kadar iyidir ve faydalıdır. Bizim aşırılıktan kast ettiğimiz şey, Kur’an ve Sünnet ile çelişen,
Genç kardeşlerimiz; İslam davasına daha iyi hizmet etmek, İslamî şahsiyetlerini kemale ulaştırmak, toplum içindeki örnek olma vasıflarını korumak için, devamlı bir şekilde şu hususlara dikkat etmelidirler:
–Sürekli muhasebe içinde olmalı, kusur ve hatalarınızdan gafil olmamalısınız.
–Söylemlerinizden, davranışlarınızdan ve ilişkilerinizden dolayı hiç kimsenin olumsuz yönden etkilenmemesi için dikkat etmelisiniz.
–Genelde tüm Müslümanlar arasında, özelde de yakın ilişki içinde olduğunuz kardeşlerle ihtilaflı konulara girmemeli ve zıtlaşmamalısınız.
–Kardeşlerinize ve bütün Müslümanlara karşı mütevazı, halim–selim ve affedici olmalısınız.
–İslamî mücadeleyi birlikte yürüttüğünüz kardeşleri kendinize tercih etmeli, kendinize istediğinizi kardeşinize de istemelisiniz. Aynı şekilde kendiniz için istemediğinizi kardeşleriniz için de istememelisiniz.
–Kalbinizi
–Müslüman davetçiler, toplumun en emin ve güvenilir insanlarıdırlar. Bu ‘eminlik’ vasfınızı; tavır ve söylemlerinizle çelişkiye düşürmeyin ve hiçbir zaman eminliğinize halel getirmeyin.
–Yaptığınız hizmetlerde başarı sağlamanın yolu, programlı olmaktan geçer. Bu sebeple her zaman, her işte ve her konuda programlı olmalısınız. Öyle ki, programsızlık hayatınızın hiçbir safhasında bulunmasın.
–İslam’a hizmet etmiş ve halen hizmete devam eden, hizmet sürecinde tutuklanan, muhacir olan, çeşitli musibetlerle karşılaşan, şehitlerle ve gazilerle beraber bulunup birlikte hizmet eden; davadan ayrılanların niçin ayrıldığını, gevşeyenlerin neden gevşediğini, mesafe kat edenlerin de nasıl mesafe kat ettiğini gören ve bilen ağabeylerinizin tecrübelerinden mutlaka istifade ediniz.
–Hem korunmasını, hem de yapılmasını istediğimiz hususları tam olarak bilmek ve eksiksiz riayet etmek için bakmanız gereken ölçü, tek cümleyle Resul-i Ekrem Aleyhisselatu Vesselam’ın sünnetidir. O halde Peygamber Efendimiz Aleyhisselatu Vesselam’ın sünnetini; söylemlerinizde, davranışlarınızda ve ikrarlarınızda yansıtmalı ve buna ters düşen hiçbir davranışta bulunmamalısınız.
Genç kardeşlerimizden isteğimiz ve beklentimiz; bizleri, kendilerini ve kendilerinden sonra gelecekleri idare edebilecek konuma gelmeleridir. Dolayısıyla bu sorumluluk ve anlayışla hareket edip örnek olmalı; görmek istediğimiz konuma gelmek, bu istek ve beklentilerimize hakkıyla cevap vermek için kendilerini her açıdan yetiştirmeli, yetişmek ve gerekli olgunluğa ulaşmak için de kendilerini müsait etmelidirler.
Cenab–ı