Ayyüzlüm
Yeni Üyemiz
Prof. Dr. Seyyid Kutub
"Kim İslâm'dan başka bir din ararsa ondan asla kabul edilmeyecektir. Ve o ahirette de hüsrana uğrayacaklardan olacaktır." (Al-i İmran Sûresi, 3/85)
Teslimiyet, boyun eğme, itaat, ilahi emre, ilahi sisteme ve ilahi nizama bağlılık anlamıyla İslâm...
İslam'ın bu şekilde bir ifade ile belirlenmesinde ayrı bir anlam yatmaktadır. Kainat ister istemez Allah'a teslim olmuştur. Kainatın bu teslimiyeti Allah'ın emrine boyun eğme, Allah'ın düzenine uyma ve yasalarına itaat şeklindedir. İşte İslam'ın gerçek anlamı...
Artık Allah'ın bu açıklamalarından sonra kimse İslâm'ı dil ile söylenen bir laf, kalple yapılan bir tasdikten sonra hayatta pratik olarak eserlerinin görülmediği bir inanış biçimi zannetmesin. İslâm pratik hayatın her alanında somutlaşan tam bir teslimiyettir.
Gerçekten önemli, ince, sağlam ve kapsamlı bir açıklamadır bu:
"Kim İslam'dan başka bir din ararsa ondan asla kabul edilmeyecektir. Ve o ahirette de hüsrana uğrayacaklardandır."
Artık bundan sonra İslâm hakikatini, âyetleri eğip bükerek, tevil yoluyla onları anlamlarının dışında çıkartarak, İslam'ın tanımını Allah'ın tanımladığı şeklin dışına çıkarmaya imkan yoktur.
İslam, evrende mevcut olan her şeyin Allah'ın belirlediği ve idare ettiği nizama tabii olarak boyun eğdikleri dinin adıdır.
Şu halde "Allah'dan başka ibadete layık ilah yoktur" deyip de içeriğini yerine getirmeden söylenen bir şehadet asla Allah'ın tanımladığı İslam olmayacaktır.
İslam, "La ilahe illallah" şehadetinin gereği olarak ilahlık ve hakimiyeti "Bir"e indirgemek, ibadet ve yönelişte birliği sağlamaktır. Bununla beraber İslam, "Muhammed Allah'ın elçisidir" şehadeti gereğince O'nun rabbinden getirdiği sisteme tabii olmak, Allah'ın gönderdiği kanunlara uymak, insanlığa Rasul’ü vasıtası ile indirdiği kitabı hakim kılmaktır.
Sadece Allah'ın varlığına, gayb alemine, kıyamete, meleklere, rasullere ve kitaplara iman edip , kalp ile tasdik ettikten sonra, bu tasdikin pratik hayatta ameli uygulaması görülmeksizin İslam'dan söz edilemez.
İslam kesinlikle şekli bir ibadet, dua, zikir ve tesbihlerden ibaret değildir. Tüm bunlarla beraber, Allah'a bağlı bir hayat sisteminde pratik etkileri somut olarak görülen, ibadetler, dualar, zikir ve tesbihlerle kalplerin sadece ona yöneldiği dinin adıdır İslam. Kalplerin O'nun korkusuyla titreyip, hidayet bulduğu dinin adıdır İslam. Bütün bunlar insanların hayatında yaşayan bir nizam olarak ortaya çıkmadıkça beşer hayatında bir etkiye sahip olmayacaktır. Hiçbir fonksiyonu yerine getirmeyecektir.
İşte Allah'ın istediği ve razı olduğu İslam budur. İnsanlardan herhangi bir grubun arzularına göre şekillendirdikleri İslam'a itibar yoktur. İslam düşmanlarının bir eksik bulabilmek gayreti ile ortaya attıkları fikirlerin hiçbiri İslam değildir.
Allah'ın isteğine uygun olarak gerçek İslam'ın mahiyetini kavradıktan sonra, onu bu şekilde kabul etmeyenler ve içtenlikle benimsemeyenler kıyamet gününde hüsrana uğrayanlardır. Allah onlara hidayet vermeyecek ve onların cezasını asla bağışlamayacaktır.
"Kim İslam'dan başka bir din ararsa ondan asla kabul edilmeyecektir. O ahirette de hüsrana uğrayanlardandır."
Sevgi ve itaat
"De ki: Allah'ı seviyorsanız bana uyun. Ki, Allah'ta sizi sevsin, ve günahlarınızı bağışlasın. Ve Allah; Gafur’dur, Rahim’dir."
"Allah'a ve Rasul'e itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse şüphesiz ki, Allah kafirleri sevmez." (Ali İmran Sûresi, 3/31-32)
Allah sevgisi ne kuru laftan öteye geçmeyen bir iddiayla, ne de vicdani bir aşkla gerçekleşmez. Bu sevgi, Allah ve Rasulüne tabi olmak, onun gösterdiği yolda yürümek, O'nun hayat tarzını gerçekleştirmekle olur. İman da şüphesiz ki ağızlarda gevelenen boş laflar, coşan duygular, dikilmiş alametler, sembolik ibadetler değildir. İman, ancak Allah ve Rasulüne itaat, peygamberin getirdiği Allah'ın emir ve yasaklarına uymak, ona göre hayatı belirleyip yaşamaktır.
İmam İbn-i Kesir, Al-i İmran suresi otuz birinci ayetin tefsirinde diyor ki;
"Bu ayet, Allah'a karşı sevgisinin olduğunu iddia eden, fakat Rasulullah'ın (s.a.v) göstermiş olduğu yolda hareket etmeyen herkesin, davasında samimi olmayıp yalancı olduğunu gösterir. Ta ki onlar, Resulullah'ın şeriatına ve onun getirdiği prensiplere tabi olup, Rasulullah'ın şu hadis-i şerifini kendilerine örnek kabul edene kadar...
"Kim bizim emrimize uymayan bir iş yaparsa o, merduddur."
İmam İbn-i Kesir ikinci ayet hakkında ise şöyle der:
"Allah'a ve Rasulü’ne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse şüphesiz ki, Allah kafirleri sevmez."
"Bu Ayet-i Kerime, Allah ve Rasulü'nün emrine muhalefet edenin küfre gireceğine dair kesin bir hüccettir. Böyle bir sıfata haiz olanı Allah'ın sevmeyeceğini, o her ne kadar kendi kendine Allah ve Rasülünü sevdiğini iddia etse de durumun değişmeyeceğini buyuruyor."
İbnu’l-Kayyim el-Cevziyye "Zad'ul Mead" adlı eserinde şöyle der:
"Rasulullah'ın gerek Mekke'de, gerekse Medine'de 23 yıllık risaletine bakacak olursak, müşriklerden ve Kitap ehli olan Yahudi ve Hristiyanlardan pek çoğunun Rasulullah (s.a.v.)'ın Peygamber olduğuna ve onun sözlerinin hak olduğuna şahitlik ettiklerini, fakat onların bu şahitliklerinin müslüman olmaları için yeterli olmadığını görürüz. Bunun üzerinde ciddiyetle düşündüğümüz zaman anlıyoruz ki İslam, bu şahitliğin de ötesinde bir olgudur. Sadece yalın bir bilgiden ibaret değildir. Sadece bilgi olmadığı gibi dille bir ikrardan ibaret olan şahitlik de İslam’ın kendisi değildir. O, hem bilgi, hem ikrar, hem kabullenme, hem bağlılık, hem itaat etme, hem de tüm hayatta Rasulullah'ın getirdiklerine teslimiyettir."
Allah'ın kanunlarına ve emirlerine itaat etmek, Rasulullah'a tabiiyet ve ahkam-ı Kur'an'a teslimiyet...
İşte bu dinin en belirgin özellikleri ve bu özellikler olmadan asla gerçekleşmeyecek bir din. Bu, islam'ın ortaya koyduğu şekliyle Tevhid akidesinden kaynaklanan bir gerçektir. Bu da ilahlıkta birlik inancıdır. İnsanların sadece Allah'a ibadet etmesi, emir ve yasaklarına aynen uyması, kanun ve yasalarının insanlar arasında uygulanması, kendisiyle muhakeme olunacakları ve hükmüne razı olacakları değer ve ölçüleri belirlemesi… Ancak bu, birliği ve Tevhid bilincini ortaya çıkarır. İnsan hayatında ve evrensel işlerin idaresinde hakimiyet sadece Allah'a aittir. Ve insan bu koca evrenin sadece küçük bir parçasından başka bir şey değildir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki; İslam dairesine girmek isteyenlerin, yukarıda açıkladığımız, uluhiyette birlik inancını olduğu gibi kabullenmekten ve kendisini bu birliğe teslim etmekten başka çıkar yolu yoktur. Ve Allah'ın kabul buyuracağı din, iftiracı ve kuruntu sahiplerinin belirlediği şekliyle değil, Allah'ın belirlediği şekli ile sadece İslam'dır.
"De ki: Allah'ı seviyorsanız bana uyun. Ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın; ve Allah Gafur’dur, Rahim’dir."
"Allah'a ve Rasule itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse şüphesiz ki, Allah kafirleri sevmez."
Kaynak: Kur’an’ın Gölgesinden Mesajlar