TÜRKOĞLU
Aktif Üyemiz
GILGAMIŞ DESTANI 7.TABLET
“Arkadaş, neden ötürü yalnızca büyük tanrılar birbirlerine danıştılar?
Bu gece gördüğüm bir düşü dinle:
Anu, Enlil, Ea ve göksel Şamaş toplandılar.
Anu, Enlil’e dedi: “Gökyüzünün boğasını öldürdüklerinden,
Humbaba’yı vurduklarından,
Ve dağın katranını devirdiklerinden, içlerinden birisi ölsün!”
Fakat Enlil dedi: “Engidu ölsün, ama Gılgamış ölmesin!”
Bundan sonra göksel Şamaş kahraman Enlil’e dedi:
“Onlar gökyüzünün boğasını ve Humbaba’yı senin sözün üzerine (70) öldürmediler mi?
Şimdi Engidu suçsuz yere mi ölecek?”
Enlil göksel Şamaş’a kızdı:
“Çünkü sen, onların dengiymişsin gibi, her gün aşağıya, yanlarına gidiyorsun!”
Hasta olan Engidu, orada Gılgamış’ın ayaklarının dibine düşüp kaldı.
Gözlerinden yaşlar boşandı.
Gözlerinden yaşlar boşanan Engidu’ya Gılgamış dedi:
“Kardeş, sevgili kardeş!
Neden kardeşimin yerine beni suçsuz saydılar?”
Öyleyse, şimdi ben bir ruh yanında mı oturuyorum?
Ruhların yeryüzüne çıktığı kapının dibinde mi oturuyorum (71)?
Benim sevgili kardeşimi bundan böyle gözlerimle göremeyecek miyim?”
(Görünüşe göre bunu izleyen 13 satırlık boşlukta, belki Engidu’nun sıtma
sabuklaması sırasında (72) kendi hastalığını Humbaba’nın orman önünde duran kapıya yormuş olması anlatılmıştır.)
Engidu, gözlerini açıp, kapılarla bir insanla konuşur gibi konuştu;
Ama ormanın kapılarında akıl ve kavrayış yoktu.
“İki kez yirmi saatlik yerden senin kerestenin iyiliğini seçtim.
Ben, yüksek katranı görünceye kadar, senin kerestenin eşine rasgelmedim.
Senin yüksekliğin altı kez on iki endazeye varıyor.
Senin enliliğin iki kez on iki endazeye varıyor. (73)
(Bir satır eksik)
Ben seni yapıp Nipur’a getirdim ve orada taktım.
Senden böyle bir iyilik göreceğimi bilseydim,
Elime bir balta alır, seni paramparça eder,
Ve Fırat üzerinde gitmek için bir sal yapardım.”
(Elli satırlık boşluk… Engidu, Şamaş’tan lânetini avcının üzerine indirmesini diler
“… Onun kazancını yok et. Onun kollarını güçten düşür. Onun gidişini beğenme.
Peşine düştüğü hayvan ondan kaçsın; avcı gönlündekine ermesin!”
Fahişeye, orospuya ilenmek için yüreği tutuşuyor:
“Senin yazgını orospu, sana ben yazayım.
Bir yazgı ki, sonu gelmesin; sonsuza dek sürsün!
Sana ilençlerin en kötüsünü savurayım.
Karanlık yerin ilenci sabahın erkeninde karşına çıksın!
Gece yarısına kadar zevkinin evi sana belâ olsun! (74)
(Sekiz satırlık boşluk… Anlaşılabildiğine göre Engidu’nun ilençleri
fahişeyi tutuyor
Şehir lâğımlarındaki pislikler senin yiyeceğin olsun!
Şehirdeki bulaşık suları senin içkin olsun!
Yattığın yer sokak olsun, durduğun yer duvar gölgesi olsun!
(Bir satır eksik)
Sarhoş ve susuz, yanağına vursun!”
(On satır boşluk)
Şamaş, onun ağzından çıkan sözleri işitince, ona gökten seslendi:
“Engidu, niçin fahişeye, orospuya ileniyorsun?
O fahişe ki, sana yaşamda gereken ekmeği yedirdi.
O, sana ülkede içilen içkiyi içirdi.
Görkemli giysi giydirip, o şanlı Gılgamış’ı sana yoldaş etti.
Şimdi senin kardeşin gibi olan arkadaşın Gılgamış,
Seni rahat yatağına yatıracaktır.
O seni görkemli bir yatakta rahat ettirecektir.
Esenlik olan bir yerde, solunda bulunan bir yerde seni oturtacaktır.
Yeryüzünün bütün hükümdarları ayaklarını öpecektir.
O, senin için Uruk halkına ah ettirip onları ağlatacak,
Mutlu kimselere çevresinde yas tutturacak ve o,
Senden sonra bedenini pis ve iğrenç bir duruma getirip,
Senin için kendinden geçerek, sırtına bir aslan postu atıp, çöllere düşecek.”
Bu anda Engidu, Şamaş’tan yiğitin sözünü işitince,
Kükreyen yüreği hemen dinginleşti.
(İki satırlık boşluk… Sonra Engidu yeniden fahişeden söz ediyor; ama
görünüşe göre, bu kez Engidu, fahişeye alaylı bir dilekte bulunuyor
“Seni krallar ve beyler sevsin.
Kibar delikanlılar senin için çektikleri karasevdadan dizlerini dövsünler,
Ve senin yoluna saçlarını yolsunlar!
Asker ve subaylar senin için kemerlerini söksünler!
Senin başına lacivert taşı ve altın dökülsün.
Hazine bekçisi önceden üzerine işlemişken,
Şimdi onun hazinesi senin için açılsın ve serveti yoluna saçılsın!
Seni tanrıların avlusuna ben götüreyim.
Yedi çocuklu bir karı sana feda edilsin!”
Engidu’nun hasta karnı sancı içindedir.
Engidu odasında yalnız başına yatmaktadır.
Gece gördüğü düşü arkadaşına anlatıyor:
“Arkadaş, bu gece bir düş gördüm. Gök bağırdı, yeryüzü yanıt verdi.
Ben, yalnız başıma kırda kaldım. Orada asık yüzlü bir adam göründü.
Yüzü büyük bir kuşa benziyordu.
Kartal pençesi gibi, tırnaklı pençeleri vardı.”
(12 satırlık boşluktan sonra, kalan küçük bir parçadan elde edilecek sonuca göre, belki Engidu, bu adamın kendisine bir ölümün garip biçimini nasıl gösterdiğini anlatmıştır
“Sonra o adam, beni tümüyle değiştirdi. Kollarım sanki kuşlar gibi tüylendi.
Beni elimden tutarak; karanlığın evine, Irkalla’nın (75) oturduğu yere,
İçine ayak basanı bırakmayan eve, dönüşü olmayan yola,
İçinde oturanın ışıktan yoksun kaldığı eve,
Tozun besin olduğu, çamurun yemek olduğu yere,
İnsanın kuşlar gibi tüylü giysiler taşıdığı
Ve karanlık yerde ışığın görünmediği eve götürdü.
Girdiğim tozun evinde, (76), tahtlar devrilmiş, kral taçları yere atılmıştı.
Anu ve Enlil’e vekil olan,
En eski zamandan beri ülkeye egemen olan krallık tacı taşıyan beyler,
Tepelerinde kızarmış et taşıyorlar, çörek taşıyorlar,
İçmek için kırbalarında soğuk sular taşıyorlardı.
Girdiğim tozun evinde, yüksek rahipler ve bakanlar,
Kutsallık taşıyan kimseler oturuyor.
Tanrıların yakınları oturuyor, büyük tanrıların yağladığı rahipler (77) oturuyor, Etana (78) oturuyor, Şumukan (79) oturuyor, Yer Tanrıçası Ereşkigal oturuyor,
Ve bunun önünde yerin yazmanı Belitseri diz çöküyor.
Belitseri, elinde bir yazı levhası tutarak Ereşkigal’a okuyor.
O, yönünü çevirip bana baktı.”
(Bundan sonra, yaklaşık elli satırlık boşluk geliyor… Anlaşıldığına göre
Gılgamış anasına sesleniyor
“Onunla birlikte her güçlüğe katlandım.
Onunla birlikte nerelere gittiğimi düşün!
Benim arkadaşım iyi şeyler haber vermeyen bir düşgördü.”
Onun düşü gördüğü gün, sona ermişti.
Bundan sonra Engidu bir gün, iki gün yattı.
Ölüm Engidu’nun yatak odasında oturuyor.
Beşinci, altıncı, yedinci, sekizinci, dokuzuncu ve onuncu gün…
Engidu’nun hastalığı ağırlaştıkça ağırlaştı.
On birinci ve on ikinci gün Engidu ölüm döşeğine yattı.
Bunun üzerine Gılgamış’a bağırıp ona dedi:
“Arkadaş, ben bir ilence uğradım!
Savaşta ölen bir adam gibi ölmüyorum.
Savaştan korktuğum için şimdi onursuz ölüyorum.
Arkadaş, her kim savaşta ölürse talihlidir;
Ama ben düşkün bir durumda ölüyorum.”
_____________________________________
MUSTAFA RAMAZANOĞLU’NUN AÇIKLAMALARI:
(57) Cinsel anlamda.
(58) Belki arabanın bir süsü.
(59) Katran ağacı güzel kokar. (ÇN)
(60) Bu dört satır tam olmadığı için çeviride atlanmıştır.
(61) Yeşb de denen sert ve değerli bir taş. (ÇN)
(62) İştar’ın sevgilisi olan Tammuz, yazın ölen bitkilerle birlikte cehenneme gider; bütün ülkede bunun için yas törenleri yapılır. İştar iki ay sonra, onu cehennemden çıkarıp yeryüzüne getirir.
(63) Yani “kanadım” diyor. (Prof. Landsberger)
(64) Burada ne olduğu anlaşılmayan bir yemekten söz edilmektedir.
Belki İştar’ın çobana önerdiği aşk eğlenceleri de kaba bir biçimde
anıştırılmış olabilir.
(65) Çobanın damak tadı olmadığından, İştar’ın sofrasındaki yemekleri
beğenmeyip anasının yemeklerini arıyor. (ÇN)
(66) Hurma bahçelerinde yaşayan ve hurmalara zarar veren adı
bilinmedik bir hayvana döndürmüştür.
(67) İçi boş, özsüz buğdaya “kavuz” denir. “Kavuz yılları” sözüyle de
kıtlık yılları anlatılıyor. (ÇN)
(68) Hayvanların ciğer, barsak, işkembe gibi iç organları.
(69) Herkesin koruyucu bir tanrısı vardı. (ÇN)
(70) Schott, burada yalnızca Boğazköy’de ele geçen metne göre “senin” diyeceği yerde “benim” diye bir değişiklik yapmıştır. Bunun için de şu iki nedeni ileri sürmektedir:
1. Gılgamış’ın, Humbaba’nın üzerine yaptığı sefere Şamaş neden olmuştur, diyor. Halbuki Şamaş’ın bu sefere neden olduğunu ben, ozanımızda göremiyorum. Gılgamış bu sefere gitmeye kendi karar vermiştir. Ancak Şamaş, seferde Gılgamış’ı korumuştur.
2. Schott, Enlil’in Humbaba’yı ormana bekçi olarak koyduğunu ve onun ölümüne neden olduğunu ileri sürüyor. Buna verilecek yanıt şu olabilir: Kutsal katran devrildikten sonra, bekçiye gerek yoktur. Hem Gılgamış,
katranların kerestesinden Şamaş için değil, Enlil için bir kapı yaptırmıştır. Sanatlı olarak yapılan bu kapı, Gılgamış’ın Enlil’e karşı duyduğu minnet duygusunun bir anlatımıdır.
(Prof. Landsberger)
(71) Açık olarak anlaşılamayan bu satırlarda, sözü edilen kapıya bir anıştırmada bulunulmuştur. Bu kapı seferin ganimetidir. Ve Enlil’e yapılacak bir sunudur. Sefer de bu ruh coşkunluğu içinde yapılmıştır. Halbuki Enlil için katlanılan bunca özveriye, güçlüğe ve yorgunluğa karşı Enlil değerbilmezlik gösteriyor.
İşte bu yüzden Engidu hırsından patlıyor, ama doğrudan doğruya tanrıya dil uzatamayıp hırsını bir çocuk gibi kapıdan ve bu dramda ancak bir uşak rolü oynayan fahişeden alıyor. (Prof. Landsberger)
(72) Engidu’nun sözleri belki sıtma sabuklamasıyla söylenmiştir. Ancak bu sözler bir düşe özgü değildir. Tersine Engidu, büyük bir güçlük ve yorgunluk içerisinde, taşınması güç olan bir tür keresteyi, Tanrı Enlil’e bir sunuda bulunmak üzere yurda dek sürüklüyor. Bütün bu sefere atılması ve öfkesini kapıya karşı göstermesi en doğal davranıştır. (Prof. Landsberger)
(73) Burada söz konusu olan ağaç değil, kapıdır. Kapının yüksekliği 12 metreden artıktır. (Prof. Landsberger)
(74) Orospunun kösnül davranışlarının, başına belâ olmasını diliyor (ÇN).
(75) Yeraltı Tanrıçasının adlarından biridir.
(76) İnsanlar öldükten sonra toprak ve sonuç olarak toz oldukları için, burası, yani mezar, “tozun evi” diye anlatılmıştır.
(77) Tanrıların sürekli olarak ilgisini gören en yüksek rahip sınıfı belirtiliyor.
(78) Etana, insanlarla hayvanların bir arada yaşadığı en eski zamanda,
çobanlara krallık etmiştir.
(79) Sürü ve çobanların tanrısı. (Prof. Landsberg)