Günahı çok olan bir kişinin duası kabul olur mu?

ceylannur

Yeni Üyemiz
Günahı çok olan bir kişinin duası kabul olur mu?
Günahı çok olan bir kişinin duası kabul olur mu?


Cevap


"Kime dua kapısı açılmış ise ona rahmet kapıları açılmış demektir. Allah'a talep edilen (dünyevi şeylerden) Allah'ın en çok sevdiği afiyettir. Dua, inen ve henüz inmeyen her çeşit (musibet) için faydalıdır. Kazayı sadece dua geri çevirir. Öyle ise sizlere dua etmek gerekir." (Tirmizi)

Günah işlemek, dua etmeye engel değildir

Günah işlemek ve dua etmek birbirinden ayrı iki meseledir. Günah işlemek, dua etmeye engel değildir. Zira günah işlemek kulluk muktezası iken dua etmek de kulluk vazifesidir.

“(Ey Resulüm!) De ki: “Eğer duanız olmasa, Rabbim size ne diye ehemmiyet versin?...” (Furkan, 77)

Duanın kabulü için günahsız olmak şart değildir

“Günahsız olmak şartı” şeytanın, ibadeti engellemek için kurduğu bir tuzaktır. “Biz hatasız, günahsız olursak, Allah dualarımızı kabul eder günahkâr olursak kabul etmez.”diye bir kaide yoktur. Allah bu dünyada kâfirlerin bile duasını kabul eder. Mesela, onların nefese, yemeğe, suya olan ihtiyaçları; bir işte başarılı olmak istemeleri, hal dili ile yaptıkları birer duadır. Onlar Allah’ı inkâr etmelerine rağmen, bu gibi istekleri onlara verilir. Demek günah işlense dahi dua etmekten asla vazgeçilmemelidir.

Günah işlemek kulluğun muktezası, af etmek Cenab-ı Hakk’ın lütfudur

Bununla birlikte Allah-ü Teala Hazretleri kullarına cüz-i irade vererek hayrı da şerri de seçme hakkı tanımıştır. Kullarından cüz-i iradeleri ile hakkı batıla, helali harama tercih etmelerini emretmiş, buyruğunu dinleyenlere cennet gibi büyük bir mükâfat vaad etmiştir. Bununla birlikte nefsine ve şeytana mağlup olup harama giren kullarına af ve mağfiret kapısını sonuna kadar açmış ve onları tevbeye davet etmiştir.
“Allah’a tevbe edin ki kurtuluşa eresiniz.” (Nur, 31)

“Ey iman edenler! (Samimi bir tevbe olan) Tevbe-i Nasuh ile Allah’a tevbe edin! Olur ki Rabbiniz, sizin kötülüklerinizi örter ve Allah, peygamberi ve onunla beraber iman edenleri utandırmayacağı bir günde, sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar! Onların nuru önlerinde ve sağlarında koşar (da): “Rabbimiz! Nurumuzu bize tamamla ve bize mağfiret eyle! Şüphesiz ki sen, her şeye hakkıyla gücü yetensin!” derler.” (Tahrim, 8)

Sevgili elçisi Hazret-i Muhammed (asm) ise;

“Her ademoğlu çok hata işler. Hata işleyenlerin de en hayırlısı tevbe edenler (nadim olarak hatasından dönenler) dir.” (Tirmizi) buyurarak hata etmenin insanlığın muktezası olduğunu,
“Kudret ve iradesiyle yaşadığım Allah’a yemin ederim ki, eğer günah işlemeseniz Allah sizi yok eder, günah işleyen bir millet halk eder ki, Allah’tan günahlarının affını istesinler. Allah da onları affeder. (Böylece Allah’ın affedici oluşu meydana çıkar.)” (Müslim) buyurarak ise Rabbimizin merhametliler merhametlisi olduğunu belirtmiştir.

Tevbe edilmemiş günah, dili duadan ve ibadetten uzaklaştırır

Günahı duaya engel gibi gösteren ya şeytanın verdiği vesveseler ya da günahların ruha verdiği gaflettir. Zira işlenen her bir günah, kalbe ve ruha yaralar açar. Günaha devam edildikçe, bu manevi yaralar derinleşir ve vesveseleri ve şüpheleri oluşturur. Vesveseler ise hem kalpteki imana, hem de kalbin tercümanı olan “dil”e zarar verir.

Nasıl ki insan hasta olduğu vakit gıdaya, vitamine her zamankinden daha çok ihtiyaç duyar. Fakat iştahı kaçtığı için hiçbir şey yemek istemez. Hatta yemeklerin kokusundan dahi rahatsız olur, midesi bulanır. Günahlarla yaralanıp hastalanmış bir dilin hali de aynen böyledir. Dil; Allah’ı anmaya, duaya, ibadete (belki de her zamankinden daha) çok muhtaçtır. Ama günahlar ruhun iştahını kaçırdığı için, dili zikirden uzaklaştırır, nefret verir. İnsan -çok ihtiyacı olmasına rağmen- ibadet için kendinde gayret hissedemez, kuvvet bulamaz. Günahların verdiği bu olumsuz etkiden kurtulmak ancak manevi yaraların iyileşmesiyle mümkündür. Bu ise günahların imhasıyla olur. Günahlardan kurtulmanın tek çaresi de “tevbe” dir.

“Her hastalığın bir ilacı vardır. Günahların ilacı da istiğfardır.” (Şirat’ül İslam)

Günah işlendiğinde dua etmekten vazgeçilmemelidir. Aksine her zamankinden daha çok tevbe ve dua ederek Allah’tan yardım istenmelidir.

Şeytan, insanın tevbe etmesini istemez

Şeytan, insanın tevbe etmesini engellemek için iki yol dener. Ya insana hiç günahsızlık hissi verir veya insana günahlarını af olunmayacak derecede çokmuş gibi gösterir.

Günahını görmeyen tevbe etmez;

Şeytan insana “Benim ne günahım olabilir ki, ben gayet iyi bir insanım.” düşüncelerini aşılayarak günahlarını görmesini engeller. Günahını görmeyen insan hatasını kabul etmez, kendini kusursuz zanneder. Kendini günahsız ve kusursuz zanneden bir insan elbette tevbe etmez, Allah’tan (cc) af istemez. Daima kendini beğenir, gurura kapılır. Böylece şeytanın tuzağına düşer. Kusurunu itiraf eden, tevbe eder. Şeytanın tuzağından Allah’a (cc) sığınır. Dua ederek Allah’tan (cc) yardım ister.

Günahının çokluğundan ümitsizliğe düşen kişi tevbe etmez;

“De ki: “Ey nefisleri aleyhine (günah işlemekle ömürlerini) israf eden kullarım! (Günahlara bulaştık diye) Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Şüphesiz ki Allah, bütün günahları bağışlar!” Doğrusu, Gafûr (çok bağışlayan), Rahim (kullarına çok merhamet eden) ancak O’dur.” (Zümer, 53)

İnsanın, günahlarının af olunmayacağını düşünmesi ümitsizlik halidir. Ümitsizlik, insanın en şiddetli düşmanı, en dehşetli bir hastalığı ve şeytanın en büyük silahıdır. Şeytan bu silah ile insanın ibadet kabiliyetini felç eder. Ümitsiz insan Allah’ın (cc) onu affetmeyeceğini, ne kadar ibadet yaparsa yapsın Allah’ın (cc) artık kabul etmeyeceğini zanneder.” Dualarım, ibadetlerim Allah’a layık değil. Bu günahlarım ile Allah’a dua edemem, ondan bir şey isteyemem.”der. Bu sebeple tevbe bile etmez. Böylece yine şeytanın tuzağına düşmüş olur. Şeytan onu dua gibi çok muhtaç olduğu bir hazineden mahrum bırakır. Zaten şeytanın istediği de budur. İnsan duayı, ibadeti bırakmakla şeytana tam teslim olur. Halbuki Allah (cc) kulun ne kadar günahı olursa olsun tevbeleri kabul edeceğini çok ayet ve hadislerde bildirmiştir.

“Günahlarınız semaya ulaşacak kadar bile olsa, arkadan tevbe etmişseniz, günahınız mutlaka affedilir.” (Kütüb-i Sitte)

Allah (cc) tevbeleri kabul etmek ister

Tevbe etmekle günahların ağırlığından kurtulmak isteyen insanı bu kez yeni bir endişe ve vesvese kaplar: Acaba tevbesi kabul olur mu? Allah onun tevbesini ve duasını kabul eder mi? Yoksa günahlarından dolayı ettiği tevbeye ve duaya Allah kıymet vermez mi? Kabul etmez mi?

Ayetler ve hadisler bu konuda insanın yüreğine su serper. Tevbeye teşvik eder. Allah’ın tevbeleri kabul etmek istediğini bildirerek, tevbekarı müjdeler.

“Ve Allah, sizin tevbelerinizi kabul etmek ister…” (Nisa,27)

“İşte kim tevbe edip salih amel işlerse, artık şüphesiz ki o, tevbesi kabul edilmiş olarak Allah’a döner.”(Furkan, 71)

“Aziz ve Celil olan Allah, gündüz günah işleyenlerin tövbesini kabul etmek için geceleyin elini(ihsan ve fazlını) açar. Gece günah işleyenlerin tövbesini kabul etmek için de gündüz elini açar, bu hal, güneş batıdan doğuncaya kadar devam edecektir.”( Müslim)

Vakit kaybetmeden tevbe edilmeli!

Tevbe; vakit kaybetmeden, en kısa zamanda yapılmalıdır, ertelenmemelidir. Tevbe edenlere pek çok müjdeler vad edilmiştir.

“Allah katında (makbul olan) tevbe ancak o kimselerin (tevbesi) dir ki bilmeyerek günah işlerler sonra da çok geçmeden tevbe ederler. Allah işte onların tevbelerini kabul eder. Allah Alim (hakkıyla bilen) dir, Hakim(her işi hikmetli olan)dır.”( Nisa 17)

“Mümin hata işler ama peşinden hemen tevbe eder.” (Taberani)
 
Üst Alt