NuSReT
Aktif Üyemiz
Türk tarihinin en büyük güreşçilerden birisidir. Hayatı başarılarla doludur. Ömrü boyunca sadece bir defa yenildiği söylenmektedir. Doğum yeri Bulgaristan?ın Şumnu kasabasıdır. 1857 ile 1898 yılları arasında yaşamıştır. Asıl adı Yusuf İsmaildir. Cüssesinden dolayı Koca Yusuf ünvanını aldığı söylenmektedir.Grekoromen güreş yapan ve mindere çıkan ilk Türk pehlivan güreşçisidir. 1885 tarihinde Kırkpınar başpehlivanı olmuştur. 1894 tarihinden itibaren de Avrupa ve Amerika’da döneminin en ünlü güreşçileri ile güreşmiş bir sporcudur.
Koca Yusuf’un 1894-97’lı yılların ortalarında Avrupa seyahati vardır. Paris sosyetesi güreşe büyük önem vermektedir. Yusuf, Avrupa’da 3 yıl güreşti ve bu güreşlerde devrin en güçlü pehlivanları Olsen, Panns, Fournier, Raul, Gambier, Antonio Pierri ve Tom Cannon’u yenerek ününe ün kattı. Paris’te yaptığı tüm güreşleri kazanınca, organizatörler, “Bir Türk’ü ancak başka bir Türk yenebilir” düşüncesiyle Hergeleci İbrahim’i çıkardı Yusuf’un karşısına. Bu güreş, Hergeleci’nin ağzından ve burnundan kan gelmesiyle son buldu. Zira, Hergeleci, Yusuf’un paçasını kapınca, Yusuf da kendisine boyunduruğu vurmuştu. İzleyiciler, “Pehlivanı boğuyor” diye mindere fırladı ve güreş yarıda kalmıştı.
Gerek Osmanlı sınırlarında gerekse Avrupa’da katıldığı tüm güreşlerde yenmedik rakip bırakmayan Müthiş Türk Koca Yusuf’un Amerika yolculuğu da bundan sonra başladı. Bu yolculuk başladığında tarihler 21 Mayıs 1898’i gösteriyordu. Güreş yapılacak yer, bütün zamanların en büyük boksörü olarak kabul edilen Muhammed Ali’nin maçlarını yaptığı ünlü Madison Suquare Garden Salonu’ydu. Koca Yusuf serbest değil, grekoromen tarzında güreşecekti. Kendisine grekoromen güreşi öğretmesi için hoca tuttular ve bu çalışma da yaklaşık 2 ay sürdü. Suquare Garden’de dünyanın en güçlü pehlivanlarının kapışma tarihi gelmişti.
Koca Yusuf bu güreşlerde karşısına çıkan rakipleri bir bir yendi. Her birinin sırtını kısa sürede mindere yapıştıran Koca Yusuf şampiyon olmuş, büyük paralar da kazanmıştı. Ve artık aylarca ayrı kaldığı memleketine, eşine, çocuklarına kavuşmak istiyordu. Bu amaçla bilet aldı La Bourgogne isimli transatlantiğe…
Koca Yusuf, Fransız bandıralı La Bourgogne isimli transatlantikle Amerika’dan ayrıldığında tarihler 21 Mayıs 1898’i gösteriyordu. Yoğun bir sis vardı ve gemi kaptanı ezbere bir güzergâh takip ediyordu. Azor Adaları yakınlarında Koca Yusuf’un içinde bulunduğu gemi büyük bir hız ve gürültü ile Fransız bandıralı Cromartyshire adlı şileple çarpıştı. Atlas Okyanusu’nun üzerinde korkunç bir can pazarı yaşanmaya başladı.Gemi batmadan filikalar indirildi suya… Koca Yusuf güçlüydü, yüzmeyi de iyi biliyordu. Bunun için birçok kişiyi taşıdı filikalara…Kendisi yorgun düştü fakat bir başka kadtını kurtarmak için filikadan ayrıldığında bir baktı ki, okyanusta yalnız. Çok uğraştı, yetişemedi filikaya.
Bu kazada tam 670 yolcu boğuldu, 41 yolcu kurtuldu. Boğulanlardan biri de Koca Yusuf’tu…Ancak, gemi personelinden ölen hiç kimse olmadı. Kaza sonrası Amerikan basınında yazılanlar bizim açımızdan tabii ki, çok önemliydi. Çünkü Koca Yusuf’un güreşlerine büyük yer veren Amerikan basını, gemi kazasında yine ona özel bir yer ayırmıştı. Bir Amerikalı güreş yorumcusu şöyle tamamlıyordu makalesini:
“Eğer Koca Yusuf, Okyanus’un derinliklerinde yatıyorsa, kesinlikle yüzükoyun yatıyordur. Çünkü sağlığında onun sırtını kimse yere getirememişti. Okyanuslar da getirememiştir…” Evet… İşte, “Türk gibi kuvvetli” sözünün Avrupalıların beynine adeta kazınmasında başrol oynayan Koca Yusuf’un hikâyesi böyle.
Gemiden kurtulan 41 kişinin içinde bulunan bir Fransız yaşlı kadın, “Beni ve birçok kişiyi güçlü, kuvvetli ve bıyıklı bir adam filikaya taşıdı. Ancak kendisini filika batacak diye almadılar ve orada bıraktılar” diye demeç verdi. Olaydan birkaç gün sonra Azor Adaları kıyısına birçok insan cesedi vurdu. Ada Papazının anlatımına göre, içlerinde oldukça yapılı ve bıyıklı bir cesedin bulunduğu ve kimsesizler mezarlığına gömüldüğü yazıldı.
Kırkpınar’da güreşen bütün efsane pehlivanların bir mezarı, bir mezar taşı var ancak bir tek mezarı olmayan da Koca Yusuf. 652. Kırkpınar Yağlı Güreşleri vesilesi ile ahirete intikal etmiş bütün pehlivanlarımızı rahmetle analım.
AVRUPA SEYAHATİ
Koca Yusuf’un 1894-97’lı yılların ortalarında Avrupa seyahati vardır. Paris sosyetesi güreşe büyük önem vermektedir. Yusuf, Avrupa’da 3 yıl güreşti ve bu güreşlerde devrin en güçlü pehlivanları Olsen, Panns, Fournier, Raul, Gambier, Antonio Pierri ve Tom Cannon’u yenerek ününe ün kattı. Paris’te yaptığı tüm güreşleri kazanınca, organizatörler, “Bir Türk’ü ancak başka bir Türk yenebilir” düşüncesiyle Hergeleci İbrahim’i çıkardı Yusuf’un karşısına. Bu güreş, Hergeleci’nin ağzından ve burnundan kan gelmesiyle son buldu. Zira, Hergeleci, Yusuf’un paçasını kapınca, Yusuf da kendisine boyunduruğu vurmuştu. İzleyiciler, “Pehlivanı boğuyor” diye mindere fırladı ve güreş yarıda kalmıştı.
YENMEDİK RAKİP BIRAKMADI
Gerek Osmanlı sınırlarında gerekse Avrupa’da katıldığı tüm güreşlerde yenmedik rakip bırakmayan Müthiş Türk Koca Yusuf’un Amerika yolculuğu da bundan sonra başladı. Bu yolculuk başladığında tarihler 21 Mayıs 1898’i gösteriyordu. Güreş yapılacak yer, bütün zamanların en büyük boksörü olarak kabul edilen Muhammed Ali’nin maçlarını yaptığı ünlü Madison Suquare Garden Salonu’ydu. Koca Yusuf serbest değil, grekoromen tarzında güreşecekti. Kendisine grekoromen güreşi öğretmesi için hoca tuttular ve bu çalışma da yaklaşık 2 ay sürdü. Suquare Garden’de dünyanın en güçlü pehlivanlarının kapışma tarihi gelmişti.
Koca Yusuf bu güreşlerde karşısına çıkan rakipleri bir bir yendi. Her birinin sırtını kısa sürede mindere yapıştıran Koca Yusuf şampiyon olmuş, büyük paralar da kazanmıştı. Ve artık aylarca ayrı kaldığı memleketine, eşine, çocuklarına kavuşmak istiyordu. Bu amaçla bilet aldı La Bourgogne isimli transatlantiğe…
SON GÜREŞİ OKYANUSLARLA
Koca Yusuf, Fransız bandıralı La Bourgogne isimli transatlantikle Amerika’dan ayrıldığında tarihler 21 Mayıs 1898’i gösteriyordu. Yoğun bir sis vardı ve gemi kaptanı ezbere bir güzergâh takip ediyordu. Azor Adaları yakınlarında Koca Yusuf’un içinde bulunduğu gemi büyük bir hız ve gürültü ile Fransız bandıralı Cromartyshire adlı şileple çarpıştı. Atlas Okyanusu’nun üzerinde korkunç bir can pazarı yaşanmaya başladı.Gemi batmadan filikalar indirildi suya… Koca Yusuf güçlüydü, yüzmeyi de iyi biliyordu. Bunun için birçok kişiyi taşıdı filikalara…Kendisi yorgun düştü fakat bir başka kadtını kurtarmak için filikadan ayrıldığında bir baktı ki, okyanusta yalnız. Çok uğraştı, yetişemedi filikaya.
Bu kazada tam 670 yolcu boğuldu, 41 yolcu kurtuldu. Boğulanlardan biri de Koca Yusuf’tu…Ancak, gemi personelinden ölen hiç kimse olmadı. Kaza sonrası Amerikan basınında yazılanlar bizim açımızdan tabii ki, çok önemliydi. Çünkü Koca Yusuf’un güreşlerine büyük yer veren Amerikan basını, gemi kazasında yine ona özel bir yer ayırmıştı. Bir Amerikalı güreş yorumcusu şöyle tamamlıyordu makalesini:
“Eğer Koca Yusuf, Okyanus’un derinliklerinde yatıyorsa, kesinlikle yüzükoyun yatıyordur. Çünkü sağlığında onun sırtını kimse yere getirememişti. Okyanuslar da getirememiştir…” Evet… İşte, “Türk gibi kuvvetli” sözünün Avrupalıların beynine adeta kazınmasında başrol oynayan Koca Yusuf’un hikâyesi böyle.
Gemiden kurtulan 41 kişinin içinde bulunan bir Fransız yaşlı kadın, “Beni ve birçok kişiyi güçlü, kuvvetli ve bıyıklı bir adam filikaya taşıdı. Ancak kendisini filika batacak diye almadılar ve orada bıraktılar” diye demeç verdi. Olaydan birkaç gün sonra Azor Adaları kıyısına birçok insan cesedi vurdu. Ada Papazının anlatımına göre, içlerinde oldukça yapılı ve bıyıklı bir cesedin bulunduğu ve kimsesizler mezarlığına gömüldüğü yazıldı.
Kırkpınar’da güreşen bütün efsane pehlivanların bir mezarı, bir mezar taşı var ancak bir tek mezarı olmayan da Koca Yusuf. 652. Kırkpınar Yağlı Güreşleri vesilesi ile ahirete intikal etmiş bütün pehlivanlarımızı rahmetle analım.