MURATS44
Özel Üye
Hakan Fidan'a gözaltı planında bomba iddia
Gazeteci Avni Özgürel'e göre paralel yapı kendi MİT Müsteşarını getirecekti. Başarılı olamayınca ipler koptu. Özgürel, senaryoyu anlattı:
7 Şubat 2012 günü Türkiye tarihinde ilk kez görevi başında bir MİT Müsteşarı ifadeye çağırıldı. Paralel yargının siyasete ilk müdahalesi olarak tarihe geçen bu önemli gün, 17 Aralık ve 25 Aralık polis-yargı darbesinin de habercisiydi.
Bu konu hakkında birçok şey yazıldı çizildi. Bu darbe girişimi bir siyasi sinema projesi ile beyazperdeye aktarılıyor. Senaryosunu ve yapımcılığını gazeteci Avni Özgürel'in üstlendiği "Darbe" filmi sonbaharda izleyici ile buluşacak.
Avni Özgürel ile "Darbe" filmini, paralel yargı ile mücadeleyi ve Cumhurbaşkanlığı seçim sürecini anlattı:
-7 Şubat MİT operasyonunu anlattığınız "Darbe" filmi gerçek bir hikaye mi yoksa kurguya da yer verdiniz mi?
Filmin tamamı gerçeklere dayanıyor. Bu tür filmlerin başında "Bu filmde yeralan olaylar ve kişilerin gerçek hayatla ilgisi yoktur" denilir. Filmimizde ise tamamen gerçek bir Başbakan ve MİT Müşteşarı var. İnsanların bilmediği bir 7 Şubat yaşandı. O gün ne yaşandığını kimse bilmiyor.
FİDAN'I TUTUKLAMAK İÇİN HAVAALANLARINDA BEKLEDİLER
-7 Şubat 2012 tarihinde ne oldu? Filmde o tarihi günü nasıl anlattınız?
7 Şubat MİT operasyonu Başbakan'ı paralel yapıya karşı harekete geçiren önemli bir olaydır. Bir gün Tayyip Erdoğan'ı MİT Müsteşarı aradı "Savcı beni ifadeye çağırıyor" dedi. Bu Cumhuriyet tarihinde MİT Müsteşarının suçlu sıfatıyla ifadeye çağrıldığı ilk çağrıdır. Hem de Cuma günü mesainin bitmesine 5 dakika kala yapıldı bu çağrı. Bu tutuklanacağınıza işarettir. Başbakan kendi makam arabasını göndererek MİT Müsteşarını aldırdı. Hem de polis kuşatması altında. Havaalanlarında Hakan Fidan'ı gözaltına almak için VİP çıkışlar tutulmuştu. İstanbul'daki MİT binası terörle mücadele ekipleri tarafından kuşatılmıştı. MİT Müsteşarı bordo berelilere vur emri verdi. Bunun gibi birçok ayrıntı bugün hiç bilinmiyor ya da hatırlanmıyor.
-Korkunç bir senaryodan bahsediyorsunuz. Böylesine bir çılgınlık nasıl yapılabilir?
Öylesine kendilerini güçlü hissediyorlardı ki. Paralel yapının güç zehirlenmesi budur işte. Kontrol edemeyecekleri hiçbir şeyin olmadığını düşündüler. Genelkurmay Başkanı'nı tutukladıktan sonra MİT Müsteşarı kim oluyor diye düşündü bu irade. Bu yapı kime elimi uzatsam kapar alırım diye düşündü. Planı da Başbakan ameliyat olacağı güne göre ayarladılar.
-Paralel yapı neden Hakan Fidan'ı hedef aldı?
Eski MİT Müsteşarı görevden ayrılırken paralel yapı bir çoktan o makama bir MİT Müsteşarı hazırlamış.
DİNLEME MERKEZİ MİT'E VERİLİNCE PARALEL İLE İPLER KOPTU
-Hakan Fidan'ın yerine kimi düşünüyorlardı?
İsim belli ama açıklamak istemiyorum. Ankara Gölbaşı'nda bu coğrafyada her dinleme teknolojisinin bulunduğu dev bir tesis kuruldu. Doğu Avrupa'dan Moskova'ya, Tahran'dan Bağdat'a kadar telsiz, cep telefonu her iletişim aracının dinlenebileceği bir teknolojiye sahip bir tesisti. Paralel yapı bu dinleme tesisinin Emniyette kalmasını istedi. Başbakan Erdoğan bu tesisi MİT'e vermesinden sonra ipler tamamen koptu.
-Filmin sonunda kim kazanıyor?
Film gerçek hayattan alındığı için operasyoncular değil Türkiye kazanıyor.
-7 Şubat darbesi başarılı olsaydı filminizin senaryosu nasıl değişirdi?
Hakan Fidan tutuklanacaktı. Tayyip Erdoğan hakkında soruşturma açılmış olacaktı. Bakanlar gözaltına alınacaktı. Ülkede kaos hakim olacaktı. Yeni bir vesayet sistemi kurulacaktı. Hatta AK Parti'nin Genel Başkanı bile belirlenmiş olacaktı.
ERDOĞAN'IN YERİNE GEÇECEK BAŞBAKAN'I BİLE BELİRLEDİLER
-AK Parti'ye yeni Genel Başkan belirleyecek kadar ayrıntılı düşünülmüş müdür?
Tabi düşünmüşlerdir. "Dönemin Başbakanı" şeklinde iddianame hazırladıklarına göre bir de "mevcut Başbakanı" da mutlaka belirlemişlerdir.
-Günümüze dönelim isterseniz. Çatı aday Ekmelettin İhsanoğlu'nun seçim startını verdiği toplantıda yaptığı konuşmayı ve sloganını nasıl buldunuz?
"Ekmek için Ekmelettin" sloganı 1950'lerde kalmış bir söylem. Ekmek, iş, aş sloganı 1950'lerin, 1960'ların Türkiye'sinde çok kullanıldı. Ama kendisine biçtiği misyonu yansıtmıyor. "Cumhurbaşkanı köprü yapmaz, yol yapmaz" derken karnınızı doyurmak için geliyorum gibi anlaşılacak bir seçim sloganını tercih etmesini doğru bulmadım. Kemal Kılıçdaroğlu promptera bakmadan konuşmayı öğrenirken Sayın İhsanoğlu'nun Fatiha Suresi'ni bile önündeki metne bakarak okumasını yadırgadım. Çok fazla kafa karışıklığı olduğu anlaşılıyor. Ekmelettin Bey sanki "kim beni bu işe itekledi" gibi bir zihin karışıklığı yaşayan insan görüntüsü veriyor.
-Ekmelettin Bey sizce neden bu yarışa girmeyi kabul etti?
İsim ortaya atılmadan bir hafta önce ne Kılıçdaroğlu'nun ne de Bahçeli'nin aklında bu isim yoktu. Belki Ekmelettin Bey'in de aklında böyle bir adaylık yoktu. Öyle bir mekanizma çalıştığı anlaşılıyor ki bu isim her iki liderin bir anda gündemine geldi.
-Çatı adayın izlediği seçim stratejisini nasıl buldunuz?
CHP seçmenini gücendirmeyelim, biraz Atatürkçülük vurgusu yapalım. MHP seçmenini unutmayalım biraz milliyetçi söyleme dikkat edelim. Muhafazakar seçmen de bizim, onlar için dini söyleme dikkat edelim. Kürtler için de biraz çözüm paketinden bahsedelim. Ortada bir samimiyet sorunu var. Her nabza şerbet verelim derken konunun muhatabı dağılıyor. Herkesin kendisinden bir şey bulacağını düşündükleri bir konuşma kimsenin kendisinden bir şey bulamadığı bir söyleme dönüşüyor.
AK PARTİ 10 AĞUSTOS'A KADAR UYANIK OLMALI
-Bu yarışta Ekmelettin İhsanoğlu'na şans veriyor musunuz?
Size şunu söyleyeyim. Bu adaylığı bir öneri olarak değil, bir ihtiyaç olarak gündeme taşıyan irade bunun arkasını boş bırakır mı? Ekmelettin İhsanoğlu bir proje. Bu projeyi hayata geçirenler bu amatörlüklere terk eder mi? Önümüzde daha bir ay var. Bu oyunun içinde sahnede görmediğimiz aktörler var. İşdünyası, medya ve paralel yapı var. Bütün bu sahnenin arkasındaki aktörler ve esas oyunu kuran irade 10 Ağustos'a kadar bu işin peşini bırakmayacaktır. Mısır'da ihvan ekonünü ortadan kaldırmak için Sisi'ye darbe yaptırdılar. Türkiye'de elbette darbe olmaz. Ekmelettin Bey Sisi'nin Türkiye modeli. Sandıktan çıkararak Erdoğan'ı devirmeyi düşünüyor olabilirler. Bugün anketlerde çıkmayabilir ama siyasette 24 saat bile uzun bir süredir. Bir anda kartlar alt üst olabilir. Oyunun bir anda daha da sertleşebileceği ihtimalinden sözediyorum. O bakımdan AK Parti kadrolarının çok fazla rahatlamaması gerekir. Sayın Başbakan'ın sezgileri güçlüdür. Karşısındaki gücün elindeki kartı görmeden ipin ucunu bırakmayacaktır. AK Partili seçmenin de kendisini çok rahat hissetmemesi oyuna ve sandığa sahip çıkması gerekir.
CHP VE MHP TEK BİR MİTİNG YAPMAKTAN ACİZ Mİ?
-Sizce Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde haksız bir yarıştan sözedilebilir mi?
Haksız yarış gibi bir durum asla sözkonusu değil. Sayın Başbakan'ın istifa etmesi demek, hükümetin istifa etmesi demek. Yeniden hükümet kurulacak, güvenoyu alacak. Bu mantığa aykırı. Obama yeniden yarışa girerken istifa mı etti? Merkel istifa mı ediyor? 30 Mart seçimlerinde hangi belediye başkanı istifa etti? Elbette Başbakan'ı seven bir seçmen kitlesi var. O kitle mitinglere geliyor. Ama o mitinglerde bir tane AK Parti bayrağı gördünüz mü?
CHP ve MHP'ye gelince. Bir tane miting yapacak güçleri yok mu? İki güçlü parti bu kadar aciz mi?
-Erdoğan sonrası AK Parti'nin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Özal Çankaya'ya çıktığında ANAP'ın kontrolünü kaybetmiş ve çöküş başlamıştı. Demirel'de "arkama bakmam" diyerek Çankaya'ya çıkmış DYP'den kopmuştu. Başbakan Erdoğan için böyle bir durum sözkonusu olamaz. Tayyip Erdoğan partiden elini çekerse ANAP'laşma süreci başlar. Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında bir iç yarış başlarsa partinin sonu DYP ve ANAP gibi olur. Bütün bu deneyimleri elbette Tayyip Erdoğan biliyor. Sayın Başbakan ne kadar hoşlanmasa da AK Parti içinde bir liderlik yarışı olduğunu görüyoruz.
-Bu yarışta kimi şanslı görüyorsunuz?
Ben iki ismin öne çıkıyor. Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu. Bunlar kitlelerin tanıdığı ve güvendiği isimler. İkisi de güçlü bir lider. Ama onun ötesinde "Sayın Başbakan AK Parti'nin başında kimi görmek ister" derseniz Binali Yıldırım, Beşir Atalay isimlerinin öne çıkabileceğini düşünüyorum.
-Başbakan Erdoğan'ın Çankaya'ya çıkması paralel yapı ile mücadeleyi zaafa uğratır mı?
Son grup toplantısında paralel yapı ile ilgili uyarıları çok ciddi bir mesele. "Paralel yapının peşini bırakmayacağım" hatırlatmasını yapmasını gelecekteki AK Parti için önemli mesajlar içeriyor.
GELECEK YIL ABANT TOPLANTILARINA KİM KATILIR?
-Paralel yapının geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Cemaati tek başına mütala etmek yanlış olur. Arkasında uluslararası bir güç olmasa bu kadar sert bir kavgaya giremezler. Bu duruşu şu an için devam ettiriyorlar. Ancak sonsuza kadar mevzi kaybetmeyi göze alamazlar. Şimdiye kadar himmet toplantılarına katılmayı ihaleye katılmanın referansı gibi gören dış halka dağıldı. Şimdi iç halkada çözülmeler var. Cemaatin pek çok projesini askıya aldığını biliyorum. Mesela gelecek sene Abant Toplantısı yapılabilecek mi? O toplantılara kim gider? Kimler katılır? Türkçe Olimpiyatları bu yıl Türkiye'de yapılamadı. Yurtdışında zorla yapıldı. Gülen hareketinin temsil kabiliyeti olan kişileri değiştirilmesinin önemli olduğunu ve diyaloğun tekrar tesis edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Şikayetiniz, yakınmalarınız olabilir ama siyasetle savaşılmaz. Bunu kendinize yakın emniyetle, yargıyla yapıyorsanız belden aşağı vuruyorsunuz demektir.
-Kürt siyasetinin Cumhurbaşkanlığı seçim sürecindeki tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ertuğrul Kürkçü'nün 1970'lerden getirdiği kavgacı üslubu tutmayınca hemen kenara kondu. Selahattin Demirtaş partiyi toparladı. Adaylığı siyasi tarihimiz açısından çok önemli. Kürt siyasetinde de bir değişim yaşanıyor. Selahattin Demirtaş'ın adaylığı ve konuşmaları Türkiye için rahatlatıcı olmuştur.
BBP VE SAADET MİSYONUNU TAMAMLADI
- Erdoğan'a düşmanca bir tutum içinde olan liberal ve sol aydınların durumunu nasıl görüyorsunuz?
Rahmetli Özal döneminde de bunu yaşadık. Muhafazakar liderler, Liberal aydınları yanlarında görmekten hoşlanıyor. Bazı kontakların kurulmasında, ya da meşruiyet sancısının çekildiği dönemde kilidi açan bir rol üstleniyorlar. Ancak bu aydınlar daha sonra o siyasi parti üzerinde hak sahibi ya da vesayet unsuru tavrına bürünüyorlar. Tayyip Bey'in geçmişte yanında görünen liderler şimdi tam karşısında pozisyon almış görünüyor. Bunun sebebi Tayyip Erdoğan'ı kontrol edememeleridir. Aslında büyük çoğunluğu birtakım menfaat gruplarının sözcüsü durumunda. Erdoğan'a "baskıcı, otoriter" gibi sıfatlar yakıştırarak kendilerine gerekçe oluşturuyorlar.
-Paralel yapıya destek veren BBP ve Saadet Partisi'nin tavrını nasıl görüyorsunuz?
BBP ve Saadet Partisi gerçek liderlerini kaybetti ve misyonunu yitirdi. Olmayan bir şeyi sürdürmeye çalışıyorlar. Kaba bir tabirle dükkanı açık tutmak için ayakta duran tabela partileri bunlar. AK Parti artık bütün bu Müslüman değerlere sahip, muhafazakar demokrat kitlelerin tamamına hitap ediyor. Artık yeni bir Türkiye var. BBP hala rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu ismi ile ayakta. Muhsin Yazıcıoğlu'nun vefatı kaza mıydı, suikastmiydi tartışmalarının ayakta tuttuğu bir parti. Rahmetli liderlerine karşı içinde bulundukları hali çok saygılı bir durum olarak görmüyorum.
Gazeteci Avni Özgürel'e göre paralel yapı kendi MİT Müsteşarını getirecekti. Başarılı olamayınca ipler koptu. Özgürel, senaryoyu anlattı:
7 Şubat 2012 günü Türkiye tarihinde ilk kez görevi başında bir MİT Müsteşarı ifadeye çağırıldı. Paralel yargının siyasete ilk müdahalesi olarak tarihe geçen bu önemli gün, 17 Aralık ve 25 Aralık polis-yargı darbesinin de habercisiydi.
Bu konu hakkında birçok şey yazıldı çizildi. Bu darbe girişimi bir siyasi sinema projesi ile beyazperdeye aktarılıyor. Senaryosunu ve yapımcılığını gazeteci Avni Özgürel'in üstlendiği "Darbe" filmi sonbaharda izleyici ile buluşacak.
Avni Özgürel ile "Darbe" filmini, paralel yargı ile mücadeleyi ve Cumhurbaşkanlığı seçim sürecini anlattı:
-7 Şubat MİT operasyonunu anlattığınız "Darbe" filmi gerçek bir hikaye mi yoksa kurguya da yer verdiniz mi?
Filmin tamamı gerçeklere dayanıyor. Bu tür filmlerin başında "Bu filmde yeralan olaylar ve kişilerin gerçek hayatla ilgisi yoktur" denilir. Filmimizde ise tamamen gerçek bir Başbakan ve MİT Müşteşarı var. İnsanların bilmediği bir 7 Şubat yaşandı. O gün ne yaşandığını kimse bilmiyor.
FİDAN'I TUTUKLAMAK İÇİN HAVAALANLARINDA BEKLEDİLER
-7 Şubat 2012 tarihinde ne oldu? Filmde o tarihi günü nasıl anlattınız?
7 Şubat MİT operasyonu Başbakan'ı paralel yapıya karşı harekete geçiren önemli bir olaydır. Bir gün Tayyip Erdoğan'ı MİT Müsteşarı aradı "Savcı beni ifadeye çağırıyor" dedi. Bu Cumhuriyet tarihinde MİT Müsteşarının suçlu sıfatıyla ifadeye çağrıldığı ilk çağrıdır. Hem de Cuma günü mesainin bitmesine 5 dakika kala yapıldı bu çağrı. Bu tutuklanacağınıza işarettir. Başbakan kendi makam arabasını göndererek MİT Müsteşarını aldırdı. Hem de polis kuşatması altında. Havaalanlarında Hakan Fidan'ı gözaltına almak için VİP çıkışlar tutulmuştu. İstanbul'daki MİT binası terörle mücadele ekipleri tarafından kuşatılmıştı. MİT Müsteşarı bordo berelilere vur emri verdi. Bunun gibi birçok ayrıntı bugün hiç bilinmiyor ya da hatırlanmıyor.
-Korkunç bir senaryodan bahsediyorsunuz. Böylesine bir çılgınlık nasıl yapılabilir?
Öylesine kendilerini güçlü hissediyorlardı ki. Paralel yapının güç zehirlenmesi budur işte. Kontrol edemeyecekleri hiçbir şeyin olmadığını düşündüler. Genelkurmay Başkanı'nı tutukladıktan sonra MİT Müsteşarı kim oluyor diye düşündü bu irade. Bu yapı kime elimi uzatsam kapar alırım diye düşündü. Planı da Başbakan ameliyat olacağı güne göre ayarladılar.
-Paralel yapı neden Hakan Fidan'ı hedef aldı?
Eski MİT Müsteşarı görevden ayrılırken paralel yapı bir çoktan o makama bir MİT Müsteşarı hazırlamış.
DİNLEME MERKEZİ MİT'E VERİLİNCE PARALEL İLE İPLER KOPTU
-Hakan Fidan'ın yerine kimi düşünüyorlardı?
İsim belli ama açıklamak istemiyorum. Ankara Gölbaşı'nda bu coğrafyada her dinleme teknolojisinin bulunduğu dev bir tesis kuruldu. Doğu Avrupa'dan Moskova'ya, Tahran'dan Bağdat'a kadar telsiz, cep telefonu her iletişim aracının dinlenebileceği bir teknolojiye sahip bir tesisti. Paralel yapı bu dinleme tesisinin Emniyette kalmasını istedi. Başbakan Erdoğan bu tesisi MİT'e vermesinden sonra ipler tamamen koptu.
-Filmin sonunda kim kazanıyor?
Film gerçek hayattan alındığı için operasyoncular değil Türkiye kazanıyor.
-7 Şubat darbesi başarılı olsaydı filminizin senaryosu nasıl değişirdi?
Hakan Fidan tutuklanacaktı. Tayyip Erdoğan hakkında soruşturma açılmış olacaktı. Bakanlar gözaltına alınacaktı. Ülkede kaos hakim olacaktı. Yeni bir vesayet sistemi kurulacaktı. Hatta AK Parti'nin Genel Başkanı bile belirlenmiş olacaktı.
ERDOĞAN'IN YERİNE GEÇECEK BAŞBAKAN'I BİLE BELİRLEDİLER
-AK Parti'ye yeni Genel Başkan belirleyecek kadar ayrıntılı düşünülmüş müdür?
Tabi düşünmüşlerdir. "Dönemin Başbakanı" şeklinde iddianame hazırladıklarına göre bir de "mevcut Başbakanı" da mutlaka belirlemişlerdir.
-Günümüze dönelim isterseniz. Çatı aday Ekmelettin İhsanoğlu'nun seçim startını verdiği toplantıda yaptığı konuşmayı ve sloganını nasıl buldunuz?
"Ekmek için Ekmelettin" sloganı 1950'lerde kalmış bir söylem. Ekmek, iş, aş sloganı 1950'lerin, 1960'ların Türkiye'sinde çok kullanıldı. Ama kendisine biçtiği misyonu yansıtmıyor. "Cumhurbaşkanı köprü yapmaz, yol yapmaz" derken karnınızı doyurmak için geliyorum gibi anlaşılacak bir seçim sloganını tercih etmesini doğru bulmadım. Kemal Kılıçdaroğlu promptera bakmadan konuşmayı öğrenirken Sayın İhsanoğlu'nun Fatiha Suresi'ni bile önündeki metne bakarak okumasını yadırgadım. Çok fazla kafa karışıklığı olduğu anlaşılıyor. Ekmelettin Bey sanki "kim beni bu işe itekledi" gibi bir zihin karışıklığı yaşayan insan görüntüsü veriyor.
-Ekmelettin Bey sizce neden bu yarışa girmeyi kabul etti?
İsim ortaya atılmadan bir hafta önce ne Kılıçdaroğlu'nun ne de Bahçeli'nin aklında bu isim yoktu. Belki Ekmelettin Bey'in de aklında böyle bir adaylık yoktu. Öyle bir mekanizma çalıştığı anlaşılıyor ki bu isim her iki liderin bir anda gündemine geldi.
-Çatı adayın izlediği seçim stratejisini nasıl buldunuz?
CHP seçmenini gücendirmeyelim, biraz Atatürkçülük vurgusu yapalım. MHP seçmenini unutmayalım biraz milliyetçi söyleme dikkat edelim. Muhafazakar seçmen de bizim, onlar için dini söyleme dikkat edelim. Kürtler için de biraz çözüm paketinden bahsedelim. Ortada bir samimiyet sorunu var. Her nabza şerbet verelim derken konunun muhatabı dağılıyor. Herkesin kendisinden bir şey bulacağını düşündükleri bir konuşma kimsenin kendisinden bir şey bulamadığı bir söyleme dönüşüyor.
AK PARTİ 10 AĞUSTOS'A KADAR UYANIK OLMALI
-Bu yarışta Ekmelettin İhsanoğlu'na şans veriyor musunuz?
Size şunu söyleyeyim. Bu adaylığı bir öneri olarak değil, bir ihtiyaç olarak gündeme taşıyan irade bunun arkasını boş bırakır mı? Ekmelettin İhsanoğlu bir proje. Bu projeyi hayata geçirenler bu amatörlüklere terk eder mi? Önümüzde daha bir ay var. Bu oyunun içinde sahnede görmediğimiz aktörler var. İşdünyası, medya ve paralel yapı var. Bütün bu sahnenin arkasındaki aktörler ve esas oyunu kuran irade 10 Ağustos'a kadar bu işin peşini bırakmayacaktır. Mısır'da ihvan ekonünü ortadan kaldırmak için Sisi'ye darbe yaptırdılar. Türkiye'de elbette darbe olmaz. Ekmelettin Bey Sisi'nin Türkiye modeli. Sandıktan çıkararak Erdoğan'ı devirmeyi düşünüyor olabilirler. Bugün anketlerde çıkmayabilir ama siyasette 24 saat bile uzun bir süredir. Bir anda kartlar alt üst olabilir. Oyunun bir anda daha da sertleşebileceği ihtimalinden sözediyorum. O bakımdan AK Parti kadrolarının çok fazla rahatlamaması gerekir. Sayın Başbakan'ın sezgileri güçlüdür. Karşısındaki gücün elindeki kartı görmeden ipin ucunu bırakmayacaktır. AK Partili seçmenin de kendisini çok rahat hissetmemesi oyuna ve sandığa sahip çıkması gerekir.
CHP VE MHP TEK BİR MİTİNG YAPMAKTAN ACİZ Mİ?
-Sizce Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde haksız bir yarıştan sözedilebilir mi?
Haksız yarış gibi bir durum asla sözkonusu değil. Sayın Başbakan'ın istifa etmesi demek, hükümetin istifa etmesi demek. Yeniden hükümet kurulacak, güvenoyu alacak. Bu mantığa aykırı. Obama yeniden yarışa girerken istifa mı etti? Merkel istifa mı ediyor? 30 Mart seçimlerinde hangi belediye başkanı istifa etti? Elbette Başbakan'ı seven bir seçmen kitlesi var. O kitle mitinglere geliyor. Ama o mitinglerde bir tane AK Parti bayrağı gördünüz mü?
CHP ve MHP'ye gelince. Bir tane miting yapacak güçleri yok mu? İki güçlü parti bu kadar aciz mi?
-Erdoğan sonrası AK Parti'nin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Özal Çankaya'ya çıktığında ANAP'ın kontrolünü kaybetmiş ve çöküş başlamıştı. Demirel'de "arkama bakmam" diyerek Çankaya'ya çıkmış DYP'den kopmuştu. Başbakan Erdoğan için böyle bir durum sözkonusu olamaz. Tayyip Erdoğan partiden elini çekerse ANAP'laşma süreci başlar. Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında bir iç yarış başlarsa partinin sonu DYP ve ANAP gibi olur. Bütün bu deneyimleri elbette Tayyip Erdoğan biliyor. Sayın Başbakan ne kadar hoşlanmasa da AK Parti içinde bir liderlik yarışı olduğunu görüyoruz.
-Bu yarışta kimi şanslı görüyorsunuz?
Ben iki ismin öne çıkıyor. Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu. Bunlar kitlelerin tanıdığı ve güvendiği isimler. İkisi de güçlü bir lider. Ama onun ötesinde "Sayın Başbakan AK Parti'nin başında kimi görmek ister" derseniz Binali Yıldırım, Beşir Atalay isimlerinin öne çıkabileceğini düşünüyorum.
-Başbakan Erdoğan'ın Çankaya'ya çıkması paralel yapı ile mücadeleyi zaafa uğratır mı?
Son grup toplantısında paralel yapı ile ilgili uyarıları çok ciddi bir mesele. "Paralel yapının peşini bırakmayacağım" hatırlatmasını yapmasını gelecekteki AK Parti için önemli mesajlar içeriyor.
GELECEK YIL ABANT TOPLANTILARINA KİM KATILIR?
-Paralel yapının geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Cemaati tek başına mütala etmek yanlış olur. Arkasında uluslararası bir güç olmasa bu kadar sert bir kavgaya giremezler. Bu duruşu şu an için devam ettiriyorlar. Ancak sonsuza kadar mevzi kaybetmeyi göze alamazlar. Şimdiye kadar himmet toplantılarına katılmayı ihaleye katılmanın referansı gibi gören dış halka dağıldı. Şimdi iç halkada çözülmeler var. Cemaatin pek çok projesini askıya aldığını biliyorum. Mesela gelecek sene Abant Toplantısı yapılabilecek mi? O toplantılara kim gider? Kimler katılır? Türkçe Olimpiyatları bu yıl Türkiye'de yapılamadı. Yurtdışında zorla yapıldı. Gülen hareketinin temsil kabiliyeti olan kişileri değiştirilmesinin önemli olduğunu ve diyaloğun tekrar tesis edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Şikayetiniz, yakınmalarınız olabilir ama siyasetle savaşılmaz. Bunu kendinize yakın emniyetle, yargıyla yapıyorsanız belden aşağı vuruyorsunuz demektir.
-Kürt siyasetinin Cumhurbaşkanlığı seçim sürecindeki tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ertuğrul Kürkçü'nün 1970'lerden getirdiği kavgacı üslubu tutmayınca hemen kenara kondu. Selahattin Demirtaş partiyi toparladı. Adaylığı siyasi tarihimiz açısından çok önemli. Kürt siyasetinde de bir değişim yaşanıyor. Selahattin Demirtaş'ın adaylığı ve konuşmaları Türkiye için rahatlatıcı olmuştur.
BBP VE SAADET MİSYONUNU TAMAMLADI
- Erdoğan'a düşmanca bir tutum içinde olan liberal ve sol aydınların durumunu nasıl görüyorsunuz?
Rahmetli Özal döneminde de bunu yaşadık. Muhafazakar liderler, Liberal aydınları yanlarında görmekten hoşlanıyor. Bazı kontakların kurulmasında, ya da meşruiyet sancısının çekildiği dönemde kilidi açan bir rol üstleniyorlar. Ancak bu aydınlar daha sonra o siyasi parti üzerinde hak sahibi ya da vesayet unsuru tavrına bürünüyorlar. Tayyip Bey'in geçmişte yanında görünen liderler şimdi tam karşısında pozisyon almış görünüyor. Bunun sebebi Tayyip Erdoğan'ı kontrol edememeleridir. Aslında büyük çoğunluğu birtakım menfaat gruplarının sözcüsü durumunda. Erdoğan'a "baskıcı, otoriter" gibi sıfatlar yakıştırarak kendilerine gerekçe oluşturuyorlar.
-Paralel yapıya destek veren BBP ve Saadet Partisi'nin tavrını nasıl görüyorsunuz?
BBP ve Saadet Partisi gerçek liderlerini kaybetti ve misyonunu yitirdi. Olmayan bir şeyi sürdürmeye çalışıyorlar. Kaba bir tabirle dükkanı açık tutmak için ayakta duran tabela partileri bunlar. AK Parti artık bütün bu Müslüman değerlere sahip, muhafazakar demokrat kitlelerin tamamına hitap ediyor. Artık yeni bir Türkiye var. BBP hala rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu ismi ile ayakta. Muhsin Yazıcıoğlu'nun vefatı kaza mıydı, suikastmiydi tartışmalarının ayakta tuttuğu bir parti. Rahmetli liderlerine karşı içinde bulundukları hali çok saygılı bir durum olarak görmüyorum.