Hasret ruzgari
Aktif Üyemiz
Mevlâna Halid senin evlâdındır, kabul et. Şah-ı Geylânî, onların iltimaslarını kabul ederek Mevlâna Halid’i kabul etmiş. Ondan sonra Mevlâna Halid birden parlamış... Bu vakıa; ehl-i keşifçe vaki ve meşhud olmuştur. O hadise-i ruhaniyeyi o zaman ehl-i velâyetin bir kısmı müşahede etmiş, bazı da rüya ile görmüşler.” Üstadımın sözü burada hitam buldu. İkinci fark şudur ki:Üstadım kendi şahsiyetini merciiyetten azlediyor. Yalnız Risale-i Nur’u merci gösteriyor. Hazret-i Mevlâna Halid’in şahsiyeti ise kutbü’l-irşad, mercii’l-has ve’l-âmm olmuştur.
Üçüncü fark: Hazret-i Mevlâna Halid, zülcenaheyndir. Fakat, zamanın muktezasıyla ilm-i tarikatı ve sünnet-i seniyyeyi esas tutmak cihetiyle tarikatı daha ziyade tutmuşlar. O noktada sarf-ı himmet etmiş. Üstadım ise, şu dehşetli zamanın muktezasıyla ilm-i hakikatı ve hakaik-ı imaniye cihetini iltizam ederek, tarikata üçüncü derecede bakmışlar.
Elhasıl: Baştaki hadis-i şerifin, “Her yüz sene başında dini tecdid edecek bir müceddidi gönderiyor,” müjdesinin ihbarına müvazi olarak Hazret-i Mevlâna Halid, -ekser ehl-i hakikatin tasdikiyle- 1200 senesinin yani on ikinci asrın müceddididir. Madem tam yüz sene sonra, aynen dört cihette tevafuk ederek Risale-i Nur eczaları aynı vazifeyi görmüş. Kanaat verir ki, -nass-ı hadis ile- Risale-i Nur tecdid-i din hususunda bir müceddid hükmündedir.
Benim Üstadım daima diyor ki: “Ben bir neferim, fakat müşir hizmetini görüyorum. Yani kıymet bende yoktur. Belki Kur’an-ı Hakîmin feyzinden tereşşuh eden Risale-i Nur eczaları bir müşiriyet-i maneviye hizmetini görüyor.”
Üstadımı kızdırmamak için şahsını sena etmiyorum.
Şamlı Hafız Tevfik
***
(Şu fıkra, hakiki ve birinci bir kardeşimiz olan Hakkı Efendi’nindir.)
Mükerreren mütalâa ve kıraat ederek, arş kadar yüksek eserleriniz hakkında mütalâa serdine bir kelime, hattâ bir nokta ilâvesine kendimde cür’et ve kudret bulamadığımdan dolayı bu babda bir mütalâa dermeyanına imkân göremiyorum. Yalnız çok yüksek, cihan kadar kıymettar mübarek
Üçüncü fark: Hazret-i Mevlâna Halid, zülcenaheyndir. Fakat, zamanın muktezasıyla ilm-i tarikatı ve sünnet-i seniyyeyi esas tutmak cihetiyle tarikatı daha ziyade tutmuşlar. O noktada sarf-ı himmet etmiş. Üstadım ise, şu dehşetli zamanın muktezasıyla ilm-i hakikatı ve hakaik-ı imaniye cihetini iltizam ederek, tarikata üçüncü derecede bakmışlar.
Elhasıl: Baştaki hadis-i şerifin, “Her yüz sene başında dini tecdid edecek bir müceddidi gönderiyor,” müjdesinin ihbarına müvazi olarak Hazret-i Mevlâna Halid, -ekser ehl-i hakikatin tasdikiyle- 1200 senesinin yani on ikinci asrın müceddididir. Madem tam yüz sene sonra, aynen dört cihette tevafuk ederek Risale-i Nur eczaları aynı vazifeyi görmüş. Kanaat verir ki, -nass-ı hadis ile- Risale-i Nur tecdid-i din hususunda bir müceddid hükmündedir.
Benim Üstadım daima diyor ki: “Ben bir neferim, fakat müşir hizmetini görüyorum. Yani kıymet bende yoktur. Belki Kur’an-ı Hakîmin feyzinden tereşşuh eden Risale-i Nur eczaları bir müşiriyet-i maneviye hizmetini görüyor.”
Üstadımı kızdırmamak için şahsını sena etmiyorum.
Şamlı Hafız Tevfik
***
(Şu fıkra, hakiki ve birinci bir kardeşimiz olan Hakkı Efendi’nindir.)
Mükerreren mütalâa ve kıraat ederek, arş kadar yüksek eserleriniz hakkında mütalâa serdine bir kelime, hattâ bir nokta ilâvesine kendimde cür’et ve kudret bulamadığımdan dolayı bu babda bir mütalâa dermeyanına imkân göremiyorum. Yalnız çok yüksek, cihan kadar kıymettar mübarek