HAKKI TUNA
Eceabat - Büyük Anafartalar Köyü'nden
1312 (1896) doğumluyum. 85 yaşındayım.
Ben küçük Zabit Mektebinde okuyordum. İki yıl olmuştu ki, seferberlik patladı. Bizi de askeri birliklere dağıttılar. 9 ay, 10 gün Çanakkale Savaşlarının içinde kaldım. Ankara'nın Boyabat ilçesinde doğdum. Buralara çok küçük yaşta geldim. Harpten sonra burada evlenip kaldım.
İstanbul Haydarpaşa'da İttihad-ı Osmaniye Mektebi'nde 1,5 yıl, Kadıköy Rüştiyesi'nde de 2 yıl okudum. Sonra Küçük Zabit Mektebi'ne gittim
Henüz ikinci yılın sonuna gelmiştik ki, seferberlik ilan edildi. Beni Hadımköy Sancaktepe Topçu Alayına verdiler. 6 bölüklü bir alaydı.
Bir gün Bahriye Nazırı Cemal Paşa bizi teftişe geldi. Bu teftişten sonra bizi İstanbul'da Sultan Ahmet Camiine kaldırdılar. Bir süre Sultan Ahmet Camii'nde yatıp kalktık. Daha sonra bir emir geldi. Bütün bölüklerimizi ayrı ayrı yerlere gönderdiler. Kimimiz Arabistan'a, kimimiz İstanbul Boğazı'na, bizim bölüğü de Çanakkale Cephesine ayırdılar. 10 gün kadar geçmedi. Galat rıhtımına yanaşan bir vapura topumuz, tüfeğimiz, cephanemizle yüklendik. Marmara Denizi'nde o zaman denizaltı olduğundan şüphe edilirdi. Onun için bindiğimiz vapura muhafız olarak bir de torpido verdiler. Galata'dan hareket ettik Çanakkale'ye. Akbaş İskelesi'ne vapur yanaştı. Vapur boşaldı. Toplarımızı koştuk. O sırada bir düşman mermisi yakınlarımıza düştü. Eceabat'ın içinden geçiyoruz. Eceabat harabeye dönmüş. Binalar yıkılmış. Orda burda evler yanıyor. Çamburnu yolundan, Behramlı köyünden geçtik. Kirte'ye yakınlaştığımızda gece olmuştu. O gece orada 9. Fırka'da misafir kaldık. Ertesi sabah Kirte Köyü'nün üst taraflarında hazırlanmış mevzilerimizi bulduk. Toplarımızı mevziye yerleştirdik. Bir telaş bir telaş hepimizde. Hazırlık yapıyoruz. Telefon hattımızı düzenledik. Batarya dürbünümüz kurduk. Her şeyi yerine yerleştirip hazırlığımızı tamamladık. O sırada düşman da Kirte Köyü'nün altındaki Eski Bağlar'a kadar gelmişti. Biz düşmana başladık toplarımızla ateş etmeye. Bir hafta o mevzilerde kaldık. Sonra bir emir geldi. Toplarımızı Eceabat Top Zeytinlik'e götürdük. Geri çekildik. Çadırlarımızı filan kurduk. Ben o zaman kıdemli başçavuş muaviniydim. 17. Alay, 2. Bölükteydim. Ağır Topçu Bölüğünde. 12'lik ağır obüs toplarımız vardı.
Şimdi burada yaşayan Ömer Güner de benim yanımda aynı bölükte askerdi. Top Zeytinlik'te çadırları kurduktan sonra 2 top alıp Kara Yorgi'nin Dere'ye gittik. Kara Yorgi'nin Derede'de 2.5 ay kaldık. Savaş devam ediyor. Hücumlar oluyor. Derenin içinde toplarımızın askerlerinden iki şehit verdik. Tekrar Top Zeytinliğe geldik. Refik adında bir takım subayımız vardı. Onunla birlikte bu defa, Domuz Dere'ye 2 top kurduk. 3,5 ay da Domuz Dere'den ateş ettik düşman üzerine. Batarya Kumandanımız nadir Efendiydi. Üsteğmendi.
Bizim gözetleme yerimiz Alçı Tepe'deydi. Üst tarafımızda da Grup Kumandanı'nın gözetleme yeri vardı. Bir gün bana, batarya Kumandanımız Nadir Efendi dedi ki:
-Seni grup Kumandanı istiyor.
Gittim. Kapısını vurdum. Girdim yanına. Selam verdim.
Grup Kumandanı:
-Sen avcı hattına gideceksin. Orada 16. Alay Kumandanını bulacaksın. Sana görev verecek.
-Emredersiniz, dedim, çıktım odasından. Bataryaya gelip silahlı bir asker aldım. Beraberce başladık avcı hattına gitmek üzere gitmek üzere Kirte köyü yönünde yürümeye. Kirte köyüne geldiğimizde savaş bütün şiddetiyle sürüyordu. Kirte Köyü zaten harabe olmuş. Yıkıntıların arasında bizim yaralıları getirmişler, gördüm. Kiminin kolu, kiminin bacağı kopmuş. Yaralıları sargı yerine götürmeye çalışıyorlardı.
Orada durmadık. Geriye bataryaya döndük. Sabahleyin tekrar yola koyuldum. Avcı hattı bizim topların ateş ettikleri yöndeymiş. Boğazdan, Çan ovasına kadar düşmanla doluydu. Yalnız Palamut ve Kaba Tepe arasında düşman yoktu.
Yanıma asker almamıştım. Yalnızdım. Doğru yönümde gidiyordum. Bir de baktım. Önümde bir asker yürüyordu. Seslendim askere, asker durdu. Sordum:
-Kaçıncı alaydansın ?
Asker :
- Biz 16. Alayın 3. Taburuyuz. Şurada istirahate çekildik. Ordayız, diyerek eliyle gösterdi.
- Düş önüme beraber gidelim, dedim.
O zaman asker toprak altında, meydanda değil, sığınaklarda. Gittik oraya.
İndim aşağıya. Bir piyade subayı gördüm. Grup Kumandanının beni istediğini anlattım.
Hemen çavuşa döndü :
-Çavuş. Açıkgöz birisi silahlarını alsın gelsin. Bu arkadaşla gidecek.
Bir de baktım, cin gibi bir asker geldi. Silahlı, göğsünde çapraz fişekler. Düştü önüme. Gidiyoruz. Bazı açıktan gidiyoruz. Düşman bizi görünce veriyor şarapneli bize. Bazı gizli yollardan gidiyoruz. Koşarak giderken, avcı hattının arkasında karargah çıktı karşımıza.
Karargaha vardım. 5-10 kişi getirmişler. İleri hattan getirmişler şehitleri. Gömememişler daha. Uzatmışlar öyle yatıyorlar.
Alay Kumandanına bir selam verdim. Alay Kumandanı uzun boylu bir adam.
Bana dedi ki:
- Şurada, telefon odasında biraz otur da, bir erle gidersin ileri.
- Ben er istemem, dedim.
Karargahtan, ilerideki avcı hatlarına giden bir sıçan yolu var. Girdim sıçan yoluna vardım avcı hattına. Bir ateş cehennemi üzerindeyiz.
Kum çuvallarını sıralamışlar. Asker de çuvalların gerisinde silahları ellerinde ateş ediyorlardı.
Piyade bölük kumandanı anlatmaya başladı :
" Bu hattı teslim aldığımızda burada bulunan alaydan 12 kişi kalmıştı."
Bizim hattın 100 metre ilerisinde de Fransız hatları vardı. Düşman denizden, zırhlılar dan da toplarıyla durmadan ateş ediyor. Bizim bulunduğumuz yerle Fransız hatları arasına bir mermi düştü. Kum çuvallarını yıktı. Çuvallardan biri belime çarptı. Ben de yerimi değiştirdim.
Arkasından bir mermi daha...Avcı hatlarının tam orta yerine...Bir bağırtı koptu...Bir kaç şehit... dört, beş yaralı...Hemen sıhhiyeler koşup geldiler...Götürdüler yaralı ve şehitleri.
Şehitlerden bir tanesini gördüm...İnsan olduğu belli değil...Kıpkırmızı et. Dağılmış...Batarya Kumandanımız Sami Bey, benim ölüp ölmediğimi öğrenmek için bir er göndermiş.benim avcı hatlarında olduğumu öğrenen er de geri dönüp gitmiş.
Avcı hatlarını iyice görmüş, düşmanın ateşini ve durumunu yakından incelemiştim. Akşam bataryama dönmek üzere yola çıktım.
Gece çakır yıldızlıktı...Kurşunlar, vızıl vızıl etrafımdan geçiyordu. Bataryama sağ salim dönebilmiştim.
Arkadaşlar "Ölmeden gelmiş" diyorlardı.
.....
Bir gün gözetleme yerindeydim. Sami Bey var...Batarya kumandanımız...O gerideydi...Topları Refik Teğmen idare ederdi...Sonradan bir Üsteğmen daha gelmişti...O, "More More" diye konuşurdu...Arnavut'tu. Gözetleme yerinden makaslı dürbünle bakıyordum. İlerilere avcı hatlarına...Dürbün yakın gösteriyor. Bir de baktım. Fransız hatlarında bir kıpırtı var. Teğmene seslendim.
-Fransızlarda bir telaş var...Hücuma mı kalkacaklar ne?
-İyi bak Hakkı, dedi teğmen.
Teğmen diyorum. Üsteğmen...Batarya Kumandanımıza söylüyorum bunları.
Kafamı çevirdim baktım Fransızlar süngü takmışlar hücuma kalkıyorlar, fırlamışlar siperlerden biraz ilerlediler, bizimkiler de fırladı siperlerden, başladı süngü harbi... Bizim toplar, düşman topları hepimiz oraya ateş ediyoruz. Gökyüzüne dikildi asker. Epey devam etti süngü harbi. Fransızlar bizim askerleri önlerine katmışlar sürüyorlar geriye karagahın yakınlarına. Az geldi herhalde kuvvetimiz. O sırada bir şakırtı koptu Soğandere'den; "kuvvet geliyor" dedim kendi kendime.
Asker koşa koşa gidip, karşıladı gavuru. Hiç unutmam...Bizim askerlerden birisi bir Fransız askerini kat ön etmiş...Fransız kaçıyor bizimki arkada yetişemiyor Fransız'a. Yetişse süngüleyecek. Aştılar gittiler önlü arkalı düşman içlerine kadar...ne oldular bilmem... Gözden kayboldular. Bizim askerlerimiz Fransızların siperlerini ele geçirmişlerdi o günkü hücumda.
.....
Bizim alt tarafımızda çamlığın içinde 10,5'luk seri ateşli toplar vardı...Onlar da başldılar ateşe, şimdi abide yapılan sırtlara ateş ediyorlardı.
Orada Fransızlar'ın bir cephaneliği isabet almış yanıyor. Bilmiyorum artık cephanelik miydi...Erzak deposu muydu...Başlarında bir subay, bir manga Fransız askeri söndürmek için koşuyorlardı. Bizim toplar, şarapnele çevirdiler bu sefer atışı. Tutunamadı Fransızlar. Bıraktılar söndürme işini kaçıp gittiler.,Bu olay Domuz Dere'de olmuştu.
Aradan bir zaman geçti...Düşman birlikleri bütün cephe boyunca hücuma laktılar. Söktüremediler...Son hücumları idi bu onların...Bıraktılar hücumu...
Biz toplarımızı Kaba Tepe'ye getirdik. Ben yine gözetleme yerindeydim. Dürbünle bakıyordum. Düşman, sabah erkenden Anafarta Ovasına da asker çıkardı. Askerin çıkarılışını ben de dürbünümle izliyordum. Düşmanın karaya ayak basmasıyla Anafartalarda da savaş başladı. Cayırtı koptu...Devam etti. Fakat...söktüremedi. 3 ay daha kaldı kafir. Üç aydan sonra aldı başını gitti.
.....
Bir sabah Kaba Tape'de arkadaşlar Fransızlar Seddülbahir'den kaçmış dediler. Atladım beygire, bastım gittim. Çift Ekin'den aşağı indim. Bizim asker ovaya yayılmış hep...Yiyecek, giyecek herşeyleri bırakıp gitmişler. Bir tane de Kadana beygiri kaçırmışlar...Bizim askerler de tutup getirmişler.
Bir İngiliz Gemisi, İmroz taraflarından bıraktıkları şeylere veriyorlar mermiyi...Yakıyorlar...
Düşman gittikten sonra, bir süre daha o yakınlarda bir köyde durduk. Sonra bizim topları Enez'e götürdüler. Buralarda bir alay meydana getirdiler...Sahillere adi ateşli toplar koydular. Buralarda az bir asker kaldı. Beni de Küçük Anafartalar Köyündeki 24'lük toplara verdiler. Arabistan teslim olduktan sonra da zaten asker terhis olmuştu. Bizim batarya kumandanımız daha sonra tekrar tabur kumandan vekili olarak burada kurulan alaya gelmişti.
Mütareke imzalandıktan sonra fransızlar,ingilizler buralardaki topları hep patlatıp parçaladılar.
.....
Anadolu'ya geçirmediler bizi buralardan. Köyümüzde Yunan jandarması da vardı. Ben bu köyde... Büyük Anafarta köyü'nde evlenip kaldım. Düğünümü o zaman askerler yaptılar. Köyümde bir sene evveline kadar bakkallık yapıyordum. Şimdi bıraktım. İki çocuğum var. İlk karımı 35 sene önce kaybettim. Sonra ikinciyi aldım. İkinciyle hala yaşıyoruz. Madalyam filan yok. Yaşlılık maaşı alıyorum. Oğlumun biri öğretmen...İlkokul öğretmeni...Kız torunum da öğretmen çıktı...
Sol kaşımın üzerinde kurşun yarasının izini taşıyorum...
Eceabat - Büyük Anafartalar Köyü'nden
1312 (1896) doğumluyum. 85 yaşındayım.
Ben küçük Zabit Mektebinde okuyordum. İki yıl olmuştu ki, seferberlik patladı. Bizi de askeri birliklere dağıttılar. 9 ay, 10 gün Çanakkale Savaşlarının içinde kaldım. Ankara'nın Boyabat ilçesinde doğdum. Buralara çok küçük yaşta geldim. Harpten sonra burada evlenip kaldım.
İstanbul Haydarpaşa'da İttihad-ı Osmaniye Mektebi'nde 1,5 yıl, Kadıköy Rüştiyesi'nde de 2 yıl okudum. Sonra Küçük Zabit Mektebi'ne gittim
Henüz ikinci yılın sonuna gelmiştik ki, seferberlik ilan edildi. Beni Hadımköy Sancaktepe Topçu Alayına verdiler. 6 bölüklü bir alaydı.
Bir gün Bahriye Nazırı Cemal Paşa bizi teftişe geldi. Bu teftişten sonra bizi İstanbul'da Sultan Ahmet Camiine kaldırdılar. Bir süre Sultan Ahmet Camii'nde yatıp kalktık. Daha sonra bir emir geldi. Bütün bölüklerimizi ayrı ayrı yerlere gönderdiler. Kimimiz Arabistan'a, kimimiz İstanbul Boğazı'na, bizim bölüğü de Çanakkale Cephesine ayırdılar. 10 gün kadar geçmedi. Galat rıhtımına yanaşan bir vapura topumuz, tüfeğimiz, cephanemizle yüklendik. Marmara Denizi'nde o zaman denizaltı olduğundan şüphe edilirdi. Onun için bindiğimiz vapura muhafız olarak bir de torpido verdiler. Galata'dan hareket ettik Çanakkale'ye. Akbaş İskelesi'ne vapur yanaştı. Vapur boşaldı. Toplarımızı koştuk. O sırada bir düşman mermisi yakınlarımıza düştü. Eceabat'ın içinden geçiyoruz. Eceabat harabeye dönmüş. Binalar yıkılmış. Orda burda evler yanıyor. Çamburnu yolundan, Behramlı köyünden geçtik. Kirte'ye yakınlaştığımızda gece olmuştu. O gece orada 9. Fırka'da misafir kaldık. Ertesi sabah Kirte Köyü'nün üst taraflarında hazırlanmış mevzilerimizi bulduk. Toplarımızı mevziye yerleştirdik. Bir telaş bir telaş hepimizde. Hazırlık yapıyoruz. Telefon hattımızı düzenledik. Batarya dürbünümüz kurduk. Her şeyi yerine yerleştirip hazırlığımızı tamamladık. O sırada düşman da Kirte Köyü'nün altındaki Eski Bağlar'a kadar gelmişti. Biz düşmana başladık toplarımızla ateş etmeye. Bir hafta o mevzilerde kaldık. Sonra bir emir geldi. Toplarımızı Eceabat Top Zeytinlik'e götürdük. Geri çekildik. Çadırlarımızı filan kurduk. Ben o zaman kıdemli başçavuş muaviniydim. 17. Alay, 2. Bölükteydim. Ağır Topçu Bölüğünde. 12'lik ağır obüs toplarımız vardı.
Şimdi burada yaşayan Ömer Güner de benim yanımda aynı bölükte askerdi. Top Zeytinlik'te çadırları kurduktan sonra 2 top alıp Kara Yorgi'nin Dere'ye gittik. Kara Yorgi'nin Derede'de 2.5 ay kaldık. Savaş devam ediyor. Hücumlar oluyor. Derenin içinde toplarımızın askerlerinden iki şehit verdik. Tekrar Top Zeytinliğe geldik. Refik adında bir takım subayımız vardı. Onunla birlikte bu defa, Domuz Dere'ye 2 top kurduk. 3,5 ay da Domuz Dere'den ateş ettik düşman üzerine. Batarya Kumandanımız nadir Efendiydi. Üsteğmendi.
Bizim gözetleme yerimiz Alçı Tepe'deydi. Üst tarafımızda da Grup Kumandanı'nın gözetleme yeri vardı. Bir gün bana, batarya Kumandanımız Nadir Efendi dedi ki:
-Seni grup Kumandanı istiyor.
Gittim. Kapısını vurdum. Girdim yanına. Selam verdim.
Grup Kumandanı:
-Sen avcı hattına gideceksin. Orada 16. Alay Kumandanını bulacaksın. Sana görev verecek.
-Emredersiniz, dedim, çıktım odasından. Bataryaya gelip silahlı bir asker aldım. Beraberce başladık avcı hattına gitmek üzere gitmek üzere Kirte köyü yönünde yürümeye. Kirte köyüne geldiğimizde savaş bütün şiddetiyle sürüyordu. Kirte Köyü zaten harabe olmuş. Yıkıntıların arasında bizim yaralıları getirmişler, gördüm. Kiminin kolu, kiminin bacağı kopmuş. Yaralıları sargı yerine götürmeye çalışıyorlardı.
Orada durmadık. Geriye bataryaya döndük. Sabahleyin tekrar yola koyuldum. Avcı hattı bizim topların ateş ettikleri yöndeymiş. Boğazdan, Çan ovasına kadar düşmanla doluydu. Yalnız Palamut ve Kaba Tepe arasında düşman yoktu.
Yanıma asker almamıştım. Yalnızdım. Doğru yönümde gidiyordum. Bir de baktım. Önümde bir asker yürüyordu. Seslendim askere, asker durdu. Sordum:
-Kaçıncı alaydansın ?
Asker :
- Biz 16. Alayın 3. Taburuyuz. Şurada istirahate çekildik. Ordayız, diyerek eliyle gösterdi.
- Düş önüme beraber gidelim, dedim.
O zaman asker toprak altında, meydanda değil, sığınaklarda. Gittik oraya.
İndim aşağıya. Bir piyade subayı gördüm. Grup Kumandanının beni istediğini anlattım.
Hemen çavuşa döndü :
-Çavuş. Açıkgöz birisi silahlarını alsın gelsin. Bu arkadaşla gidecek.
Bir de baktım, cin gibi bir asker geldi. Silahlı, göğsünde çapraz fişekler. Düştü önüme. Gidiyoruz. Bazı açıktan gidiyoruz. Düşman bizi görünce veriyor şarapneli bize. Bazı gizli yollardan gidiyoruz. Koşarak giderken, avcı hattının arkasında karargah çıktı karşımıza.
Karargaha vardım. 5-10 kişi getirmişler. İleri hattan getirmişler şehitleri. Gömememişler daha. Uzatmışlar öyle yatıyorlar.
Alay Kumandanına bir selam verdim. Alay Kumandanı uzun boylu bir adam.
Bana dedi ki:
- Şurada, telefon odasında biraz otur da, bir erle gidersin ileri.
- Ben er istemem, dedim.
Karargahtan, ilerideki avcı hatlarına giden bir sıçan yolu var. Girdim sıçan yoluna vardım avcı hattına. Bir ateş cehennemi üzerindeyiz.
Kum çuvallarını sıralamışlar. Asker de çuvalların gerisinde silahları ellerinde ateş ediyorlardı.
Piyade bölük kumandanı anlatmaya başladı :
" Bu hattı teslim aldığımızda burada bulunan alaydan 12 kişi kalmıştı."
Bizim hattın 100 metre ilerisinde de Fransız hatları vardı. Düşman denizden, zırhlılar dan da toplarıyla durmadan ateş ediyor. Bizim bulunduğumuz yerle Fransız hatları arasına bir mermi düştü. Kum çuvallarını yıktı. Çuvallardan biri belime çarptı. Ben de yerimi değiştirdim.
Arkasından bir mermi daha...Avcı hatlarının tam orta yerine...Bir bağırtı koptu...Bir kaç şehit... dört, beş yaralı...Hemen sıhhiyeler koşup geldiler...Götürdüler yaralı ve şehitleri.
Şehitlerden bir tanesini gördüm...İnsan olduğu belli değil...Kıpkırmızı et. Dağılmış...Batarya Kumandanımız Sami Bey, benim ölüp ölmediğimi öğrenmek için bir er göndermiş.benim avcı hatlarında olduğumu öğrenen er de geri dönüp gitmiş.
Avcı hatlarını iyice görmüş, düşmanın ateşini ve durumunu yakından incelemiştim. Akşam bataryama dönmek üzere yola çıktım.
Gece çakır yıldızlıktı...Kurşunlar, vızıl vızıl etrafımdan geçiyordu. Bataryama sağ salim dönebilmiştim.
Arkadaşlar "Ölmeden gelmiş" diyorlardı.
.....
Bir gün gözetleme yerindeydim. Sami Bey var...Batarya kumandanımız...O gerideydi...Topları Refik Teğmen idare ederdi...Sonradan bir Üsteğmen daha gelmişti...O, "More More" diye konuşurdu...Arnavut'tu. Gözetleme yerinden makaslı dürbünle bakıyordum. İlerilere avcı hatlarına...Dürbün yakın gösteriyor. Bir de baktım. Fransız hatlarında bir kıpırtı var. Teğmene seslendim.
-Fransızlarda bir telaş var...Hücuma mı kalkacaklar ne?
-İyi bak Hakkı, dedi teğmen.
Teğmen diyorum. Üsteğmen...Batarya Kumandanımıza söylüyorum bunları.
Kafamı çevirdim baktım Fransızlar süngü takmışlar hücuma kalkıyorlar, fırlamışlar siperlerden biraz ilerlediler, bizimkiler de fırladı siperlerden, başladı süngü harbi... Bizim toplar, düşman topları hepimiz oraya ateş ediyoruz. Gökyüzüne dikildi asker. Epey devam etti süngü harbi. Fransızlar bizim askerleri önlerine katmışlar sürüyorlar geriye karagahın yakınlarına. Az geldi herhalde kuvvetimiz. O sırada bir şakırtı koptu Soğandere'den; "kuvvet geliyor" dedim kendi kendime.
Asker koşa koşa gidip, karşıladı gavuru. Hiç unutmam...Bizim askerlerden birisi bir Fransız askerini kat ön etmiş...Fransız kaçıyor bizimki arkada yetişemiyor Fransız'a. Yetişse süngüleyecek. Aştılar gittiler önlü arkalı düşman içlerine kadar...ne oldular bilmem... Gözden kayboldular. Bizim askerlerimiz Fransızların siperlerini ele geçirmişlerdi o günkü hücumda.
.....
Bizim alt tarafımızda çamlığın içinde 10,5'luk seri ateşli toplar vardı...Onlar da başldılar ateşe, şimdi abide yapılan sırtlara ateş ediyorlardı.
Orada Fransızlar'ın bir cephaneliği isabet almış yanıyor. Bilmiyorum artık cephanelik miydi...Erzak deposu muydu...Başlarında bir subay, bir manga Fransız askeri söndürmek için koşuyorlardı. Bizim toplar, şarapnele çevirdiler bu sefer atışı. Tutunamadı Fransızlar. Bıraktılar söndürme işini kaçıp gittiler.,Bu olay Domuz Dere'de olmuştu.
Aradan bir zaman geçti...Düşman birlikleri bütün cephe boyunca hücuma laktılar. Söktüremediler...Son hücumları idi bu onların...Bıraktılar hücumu...
Biz toplarımızı Kaba Tepe'ye getirdik. Ben yine gözetleme yerindeydim. Dürbünle bakıyordum. Düşman, sabah erkenden Anafarta Ovasına da asker çıkardı. Askerin çıkarılışını ben de dürbünümle izliyordum. Düşmanın karaya ayak basmasıyla Anafartalarda da savaş başladı. Cayırtı koptu...Devam etti. Fakat...söktüremedi. 3 ay daha kaldı kafir. Üç aydan sonra aldı başını gitti.
.....
Bir sabah Kaba Tape'de arkadaşlar Fransızlar Seddülbahir'den kaçmış dediler. Atladım beygire, bastım gittim. Çift Ekin'den aşağı indim. Bizim asker ovaya yayılmış hep...Yiyecek, giyecek herşeyleri bırakıp gitmişler. Bir tane de Kadana beygiri kaçırmışlar...Bizim askerler de tutup getirmişler.
Bir İngiliz Gemisi, İmroz taraflarından bıraktıkları şeylere veriyorlar mermiyi...Yakıyorlar...
Düşman gittikten sonra, bir süre daha o yakınlarda bir köyde durduk. Sonra bizim topları Enez'e götürdüler. Buralarda bir alay meydana getirdiler...Sahillere adi ateşli toplar koydular. Buralarda az bir asker kaldı. Beni de Küçük Anafartalar Köyündeki 24'lük toplara verdiler. Arabistan teslim olduktan sonra da zaten asker terhis olmuştu. Bizim batarya kumandanımız daha sonra tekrar tabur kumandan vekili olarak burada kurulan alaya gelmişti.
Mütareke imzalandıktan sonra fransızlar,ingilizler buralardaki topları hep patlatıp parçaladılar.
.....
Anadolu'ya geçirmediler bizi buralardan. Köyümüzde Yunan jandarması da vardı. Ben bu köyde... Büyük Anafarta köyü'nde evlenip kaldım. Düğünümü o zaman askerler yaptılar. Köyümde bir sene evveline kadar bakkallık yapıyordum. Şimdi bıraktım. İki çocuğum var. İlk karımı 35 sene önce kaybettim. Sonra ikinciyi aldım. İkinciyle hala yaşıyoruz. Madalyam filan yok. Yaşlılık maaşı alıyorum. Oğlumun biri öğretmen...İlkokul öğretmeni...Kız torunum da öğretmen çıktı...
Sol kaşımın üzerinde kurşun yarasının izini taşıyorum...
Moderatör tarafında düzenlendi: