Halife-i rui zemin olma hayali

MURATS44

Özel Üye
Halife-i rui zemin olma hayali Bunca hamle yapmış olmalarına rağmen bir türlü bekledikleri etkiyi oluşturamamış, istedikleri gibi ses getirecek bir iş başaramamış olmalarının kızgınlığı ile şimdi irtibatlı oldukları elemanlara dönecekler. Benden söylemesi.
http://i.yenisafak.com.tr/resim/site/615x326/resim93819bde.jpg


Türkiye, 17 Aralık darbe girişiminden sonra sn Gülen'in öncülüğünü ettiği Cemaat'in birkaç özelliğini daha keşfetmiş oldu. Söz gelimi daha önceleri pek çok kişinin zihninde kaybolan değerli bir hazinenin arayıcıları olarak canlanırlardı. Dört kıtaya serpmiş olduğumuz tohumların filizlerini yeniden canlandıran şafak işçileri olarak kabul görürlerdi. Uzun süreden beri kaybettiğimiz itibarımızı ve yumuşak gücümüzü yeniden dirilten bir siber dervişler ordusu olarak görülürlerdi. Diplomasiyi, ticareti, bürokratik makamları hep yüce bir ülkü için talep ettiğini düşünürdü bu ülke.
Bendeniz de dahil olmak üzere pek çok kişi bunların mikro alanda gücü eline aldıkları zaman nasıl pervasızlaştıklarını bizzat gördük ve bu görüntünün sadece bir mizansen olduğunu, asıl hedefin dar ideolojik bir projenin zorba bir derebeyliğe dönüşme iştahına matuf olduğunu söyledik durduk ama nafile. Kimse bize itibar etmedi. Türkiye'nin otuz yıl sonra dediğimiz noktaya gelmiş olması bizim için sevindirici olabilir ama bu ülke için son derece acı ve zor bir deneyimdir. Her itirazımız kadim bir mezhepsel farklılığın uzantısı üzerinden görüldü ve bu konuda cemaat son derece profesyonel bir iş başardı, kendisine karşı olan herkesi 'Pers yanlısı-mutacı' gösterip en baştan kendisini tarihsel bir kategori üzerinden meşrulaştırdı.
Ehli sünnet geleneğinin kadim meşruiyet zeminini kendi tekeline alarak herkesi peşinen negatif meşruiyete mahkum etti. 'Ehven-i şerr' retoriği üzerinden bu coğrafyaya kan kusturan batıcılığı makul bir konuma oturtup ardından da kendisini bunun temsilcisi veya taşıyıcı aktörü haline getirdi.
GÜDÜMLÜ HİLAFET
Bütün bunları yaparken hedeflemiş olduğu şey bugün artık gün gibi aşikardır. Batılı aktörlerin onay verdiği ve bir kukla olarak kullanabildiği güdümlü bir hilafeti canlandırmaktır. Burada hilafet meselesine özel olarak girmeme gerek yok, ancak bir Müslüman olarak dünya kamuoyunda her birimizi gerçekten temsil edebilecek öncü bir aktörün olması tabii ki en büyük dileğimdir. Hem temsil hem de tebliğ işini organize edecek kurumsal bir mekanizmanın başında olan birisinin olmasını en çok ben isterim. Ancak mevzu bu değil.
Tekrar konuya dönecek olursak, Cemaat uzun bir süre var olan sorunların üstünü küllendirmeye gidilmesini özellikle istedi. Söz gelimi askeri vesayete destek oldu, hatta inanılmaz methiyeler düzdü. Başörtüsünü neredeyse dinden çıkaracak kadar önemsizleştirdi. Kimi durumlarda ibadetlerden bile feragat edilebileceğine dair fetvalar havada uçuştu. Ulusalcı Kemalizm'den beslenen ve bu coğrafyanın birlikte yaşama şemsiyesi olan ümmet fikrinin yerine geçen etnik milliyetçiliği 'müspet milliyetçilik' kavramı ile meşrulaştırdı. Her zaman biraz daha sabredin günü gelecektir göreceksiniz denildi. Mümkün olduğu kadar kendinizi gizleyin talimatları verildi. Deşifre olmamak için gerekirse bir ay içinde üç-dört ev değiştirin, tedbiri elden bırakmayın emirleri geldi okyanus ötesinden. Sabredin göreceksiniz. Burs adı altında faiz lobileri ile işbirliği içinde olan mekanizmalara paralar toplandı. Himmet toplantıları yapıldı. Her bir aktör bir istihbarat elemanına dönüştürüldü. Bilgiler toplandı, belgeler hazırlandı. Toplumda var olan tüm aktörler bir bir tasfiye edildi. Asla ihtimal veremeyeceğiniz mizansenler uyduruldu. Bir din adamı beyaz kadın tüccarlığı ile suçlandı. Muhalif olabilecek herkes uygun bir yol ile susturuldu.
HALİFEYİ HERKES BEKLESİN!
İşte bütün bunlar az önce bahsettiğim 'güdümlü bir hilafeti' tesis etmek için yapıldı. Sorunlar giderek büyüsün ve halife gelip çözsün istendi. Daha önceleri askeri vesayetle kol kola yürüyen, onların önünde saygı ile eğilerek askeri darbeyi selamlayan ödlek bir grubun birden tankın üstüne çıkacak kadar cesur olması içindeki demokrasi aşkından kaynaklandığını kimse iddia edemez herhalde. Müslüman bir ülkede muhafazakar insanlar inancının gereğini yerine getiremeyince kes sesini otur oturduğun yerde diyenler bugün ülkede dış istihbaratlara ajanlık ettiği iddia edilen muh(a)birlerin özgürlüğü için kendini ateşe vereceğini dile getirmektedirler. Bu meseleyi çözemediği için bari bunu çözseydim diye çırpınmaktadır. Milliyetçiliğin bir habis ur gibi toplumların birlikte yaşam kuyusunu zehirlediği bir durumun neden olduğu çatışmanın bitmesinden son derece rahatsızlar. Kendi kavmini sevmek müspet milliyetçiliktir, iyidir ama ben senin kavmini sevmiyorum sen de kendi kavmini sevmeyeceksin diyecek kadar da faşist bir zihniyet var ortada.
Senaryo şu idi: Sorunlar üst üste birikecekti. Ülke uçurumun eşiğine gelecekti. Kardeş kardeşi katledecekti. Devlet işlemez hale gelecekti. Özellikle muhafazakarların sorunları dibe vuracaktı. İnanç değerleri ayaklar altına alınacaktı. Siyaset tamamen işlevsiz hale gelecekti. Bireysel ahlak çökecekti. Ümmet fikri ortadan kalkacaktı. Herkes birbirine düşman olacaktı. Kan gövdeyi götürecekti. Kimse kimseye güvenmeyecekti. Yeryüzünde fitne her yeri kasıp kavuracaktı. Bütün bunların gerçekleşmesi zaten dünyanın genel değişim dinamiği içinde olacaktı diye bekleyenler olduğu gibi aynı durum oluşsun diye öncü bir operasyon yürütenler de oldu. Bu manzaranın oluşması için de ayrıca özel çalışmalar yapıldı. Uygun bir zemin oluşsun ki halifeyi herkes büyük bir heyecan ile karşılasın. Büyük bir kaos var olsun ve o da gelip bunu 'sihirli bir değnek' gibi varlığı ve projeleri ile sona erdirsin.
Dikkat edin, kaotik alanların ve konuların çözümüne yönelik kurguladıkları dizilerde hep 'gizli bir Mehdi' fikri vardır. Keza bu dizilerle ilgili cemaat arasındaki yaygın kanaate göre de bu senaryoların bizzat sn Gülen tarafından yazıldığıdır.
AK PARTİ SORUNLARI ÇÖZÜNCE
Tıpkı ölüm döşeğindeki bir hastanın imdadına yetişen bir doktor gibi ansızın elinde devalarıyla birisi, yani Halife-i Rui Zemin olarak Fethullah Gülen çıkıp gelecekti ve duruma el koyup her meseleyi bir bir çözecekti. Elinin değdiği hasta iyileşecek, kurumuş dallar yeşerecekti. Bütün bunları son günlerde tartışılan sn Gülen'in, Mevlana Halid-i Bağdadi'nin hilafeti temsil ettiği varsayılan ve Üstad Bediüzzaman'a emanet edilen (hediye ettiği de rivayet edilen) cübbeye sahip olma isteğinden bağımsız olarak söylüyorum.
17 Aralık darbesi bu manzaraya doğru evrileceği varsayılan gidişatın hükümet tarafından durduruluyor olmasına duyulan kindarlığın bir yansımasıdır. Yaptığı icraatlarla sorunları çözüp halifenin gelişini ya da ortaya çıkmasını dolaylı yollardan anlamsız kılmaya duyulan kızgınlığın yansımadır. Ki bunun en tipik alanı da Kürt meselesidir. BBC'ye verdiği mülakatta, sn Gülen, Öcalan ile görüşmelere ben de karşı değilim diyor. Ama hükümetin yapmasına karşıyım. Niçin? Çünkü kendisi bunları yapmak istiyordu. Başörtüsü meselesini hükümet çözdü, etnik milliyetçiliği bir kriz olmaktan AK Parti çıkardı, hayır-hasenat işini hükümet kamu eliyle yürütmekte, dini eğitim işini Milli Eğitim Bakanlığı yerine getirmekte, devlet-millet kavgasını Tayyip Erdoğan bitirdi, ümmetin umudu olacak aktör olmaya da başladı, ülkedeki kadim sorunların önemli bir kısmı en azından çözüm yoluna girdi. Eeee.. Halifeye ne kaldı? Kocaman bir hiç.
Sen nasıl beni açığa düşürdün asabiliğin zapt edilmez kindarlığı ile işler durulacak gibi görünmüyor. Nasslara (ayetlere) dayalı olmayan dini inançların, irrasyonel hayallerin motive ettiği kişiler zarar görmeden kafaya koydukları hedeflerinden vazgeçemezler.
İSTEDİKLERİNİ ELDE EDEMEDİLER
Son olarak iki konuya dikkat çekip bitiriyorum, birincisi ses kayıtlarından da anlaşıldığı gibi (ki bunları bir karine olarak kabul ettiğimden değil benzer durumlara bizzat şahit olduğumdan referansta bulunuyorum) sn. Gülen'i arayan adamın tek tek ülkedeki seküler-laik kesimin önemli aktörlerinden biat topladığını görmekteyiz. 'Efendim size selamları var, hürmetlerini ilettiler, çok sıcak karşılayıp sevgilerini izhar ettiler, sizin adınıza hediyeyi tevdi ettik' ifadeleri bunun göstergesi. Ülkedeki muhafazakarların tamamının susturulmuş olmasının rahatlığı ile bu kesimin de aktörlerinden toplanan biatlar bitince dönüş hazırlıkları yapılacaktı. Ama hükümet sorun çözme kabiliyeti ve başarısı ile tüm hesapları alt üst etti. Bence denklemi bütün bileşenlerindeki elemanları ile bozmaya başladığı için sayın Başbakan'a özel bir kindarlık beslenmektedir. Başörtüsünü de çözdü, laikliği de, ekonomiyi de çözdü Kürt meselesini de. 'Güdümlü halifeye' iş kalmadı. Yerine getirmeyi düşündüğü her rolün kendisinden çalındığını düşünen bir sahte kahraman var karşımızda. Kavganın nedeni budur.
İkincisi de şu, AK Parti'deki kimi aktörler ya işin ciddiyetinin farkında değildirler ya da onunla birlikte yürümeyi düşünmüyorlar. Bu durum en çok onlara zarar verecektir. Hiçbir pozisyon onları bu çetenin yapacaklarından kurtaramaz. Eğer bir şey yapmaya karar vermişlerse geçmiş hukuka da bakmazlar ilişkili olup olmamaya da. Sayın Çağlayan için sarf edilenler kulaklara küpe olsun.
Bunca hamle yapmış olmalarına rağmen bir türlü bekledikleri etkiyi oluşturamamış, istedikleri gibi ses getirecek bir iş başaramamış olmalarının kızgınlığı ile şimdi irtibatlı oldukları elemanlara dönecekler. Benden söylemesi.

Kaynak: PROF. DR. MAZHAR BAĞLI / Yenişafak
 
Üst Alt