Ayyüzlüm
Yeni Üyemiz
Hayasızlık Haram Lokmayla Başlar
Yazar:
Mehmet Şentürk
İslam dininin gayesi, insanın korunması ve zarar görmemesidir. Dinin her emri ve her yasağı, insan yararınadır. İslâm, emir ve yasaklarla, insanın iki cihan saadetine kavuşmasını ister. İnsan, İslâm’ın koyduğu kurallara uyduğu zaman kendine, ailesine, içinde yaşadığı topluma ve insanlığa faydalı hale gelir. Üzülmez, maddi ve manevi kayba da uğramaz.
İyilikler daima iyiliği, kötülükler de daima kötülüğü celbeder. Bütün günahlar kalbi karartır, katılaştırır ve ibadet yapma zevkine mani olur. Ancak buna en çok müessir olan da haram lokmadır. Helal lokma ise başka hiçbir şeyin tesir edemeyeceği şekilde kalbe tesir eder. İyiliğe ve ibadet yapma zevkine yol açar.
Yemek ve içmek, hayatın gayesi değil, gaye olan hakiki kulluğun vasıtasıdır. Onun için kişi önüne gelen ve eline geçen her şeyi değil, dinin müsaade ettiği şeyleri yiyip içmelidir. Yenilen şeylerin ve alınan gıdaların, insanın maddi vücut yapısında ve teşekkülünde olduğu gibi, manevi terakkisinde de çok büyük tesiri vardır.
İlk günaha muhatap olan ve şeytanın ilk yanılttığı ilk insan ve ilk peygamber, Hz. Âdem’dir. Hz. Âdem ile Hz. Havva cennete dahil edilirken Rabbimiz, onlara bütün nimetlerden serbestçe yiyip içebileceklerini ancak bir tek ağaca yaklaşmalarını yasakladığını bildirir. Ne var ki kendileri yüzünden taşlanan ve kovulan İblis yalan yere yemin ederek cennette ebedi kalmanın yolunun bu yasaklanmış ağaçtan geçtiğini söyler ve Hz. Âdem ile Havva’yı aldatır. Ağaçtan yiyen ana ve babamıza Allah Teala tarafından hemen yasak hatırlatılır, onlar pişman olup, tövbe ederler ama cennetten de çıkarılırlar. Yasaklanmış olan haram lokmadan yemiş olmaları beraberinde hayâ ve ar duygularını ortaya çıkarır. İki insanla birlikte şeytan da birbirlerine düşman kılınmış olarak yeryüzüne indirilir. Ve dünyadaki maceramız böylece başlamış olur. Bu olay Kuran’ı Kerimde Âraf suresi 19- 23 de şöyle dile getirilir;
“Ey Adem! Sen ve eşin cennette kalın ve istediğiniz yerden yiyin, yalnız şu ağaca yaklaşmayın yoksa zalimlerden olursunuz.” Şeytan, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara fısıldadı: “Rabbinizin sizi bu ağaçtan menetmesi melek olmanız veya burada temelli kalmanızı önlemek içindir.” “Doğrusu ben size öğüt verenlerdenim.” diye ikisine yemin etti.
Böylece onların yanılmalarını sağladı. Ağaçtan meyve tattıklarında kendilerine ayıp yerleri göründü, cennet yapraklarından oralarına örtmeğe koyuldular. Rableri onlara, “Ben sizi o ağaçtan menetmemiş miydim? Şeytanın size apaçık bir düşman olduğunu söylememiş miydim?” diye seslendi. Her ikisi, “Rabbimiz! Kendimize yazık ettik; bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen biz kaybedenlerden oluruz.” dediler.”
Takva Elbisesi, içinde de dışında da hiçbir ayıbı barındırmayan manevi bir giysi. Hz. Âdem ile Hz. Havva’nın yasağı çiğnemezden önceki izzetli ve ismetli hali, yaradılışımızdaki “en güzel suret”tir. Gaflet ve haram lokma bu masumiyet halinden, bu en güzel suretten mahrumiyete yol açıyor ama Hz. Âdem’in sonraki macerası, ar, hayâ ve tövbe ile bu halin yeniden kazanılabileceği ümidini aşılıyor insanlığa.
İslâm’da kalp temizliği esastır. Kalbin temiz olabilmesi için bedenin temiz olması lâzımdır. Bedenin temiz olabilmesi için de yenilip içilenin temiz olması gerekir. Hz. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem, “ İnsan yediğinden ibarettir.” diyor. Yenilip içilen helâlden olmazsa, insanın organları bile insana isyan eder, itaat etmez. Kalp de kararır.
Haramdan kaçmak, helâl olanı talep etmek ve helâl olanı aramak her müslümanın üzerine farzdır. Tevbeye ermenin ve gönlü tevbe ile buluşturmanın yolu da; helal lokmadır. Çünkü insanın nûrunu, kemâlini arttıran lokma helal kazanç ile elde edilen lokmadır.
Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem; “Ey iman edenler! Size rızık olarak verdiklerimizden en temiz olanlarından yiyin. (Bakara 57) ayetini okuduktan sonra: Uzun yolculuğa çıkmış, dağınık, üstü başı perişan ve: Ya Rabbi! Ya Rabbi!, diye dua etmekte olan bir adamı zikrederek, “Onun yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, ve haram ile beslenmiş. Böyle bir kimsenin duası nasıl kabul olunur.” buyurmuşlardır. (Şârâni)
İslam büyükleri, yedikleri ve içtikleri şeylerin helal ve temiz olması hususuna çok hassasiyet göstermişlerdir.
Hz. Ebu Bekir radıyallahu anh Efendimiz, bir gün kölesinin getirdiği sütten içti ve hemen kölesine, “Bunu nereden aldın?” diye sordu. Köle“Kehanette bulundum, karşılık olarak bunu aldım.” dedi. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir, içtiği sütü midesinden tamamen çıkarmaya çalıştı. Sonra: “Allahım! Midemde kalıp damarlarıma karışan kısmından sana sığınırım.” dedi. (Gazali, İhya)
Abdullah bin Ömer radıyallahu anh: “Namaz kılmaktan yay gibi, oruç tutmaktan çöp gibi kalsanız da, haram ve şüpheli şeylerden kaçınmazsanız, Allah o ibadetleri kabul etmez.” buyurmuştur.
İbrahim bin Ethem Hazretleri: “Kemale erenler, ancak midelerine girenlere dikkat etmekle kemale ermişlerdir.” der.
Yahya bin Muaz Hazretleri: “Taat ( kulluk vazifelerini ifa )bir hazinedir. Anahtarı, dua; anahtarın dişleri ise helal lokmadır” der.
Abdullah bin Abbas radıyallahu anh: “Midesinde haram lokma olan kimsenin ibadetlerini Allah kabul etmez.” buyurmuştur.
Ahî Evran; “Alış veriş ilmini bilmeyen haram lokma yemekten kurtulamaz. Haram lokma yiyen ise, ibadetlerinin sevabını bulamaz.” der.
Haramlardan kaçınmaya itina göstermek icab ettiği gibi, şüpheli şeylerden dahi kaçınmak icab eder. Bilhassa zamanımızda o kadar çok şüpheli gıdalar var ki; Hz. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem:
“Helal bellidir haram bellidir. Bu ikisi arasında şüpheli şeyler vardır. İnsanların çoğu bunları bilmez. Şüphelilerden sakınan şerefini ve dinini korumuş olur. Şüphelilere giren harama düşer. Bu, tıpkı koruluğun etrafında sürüsünü otlatan çoban gibidir. Her an o koruya dalabilir. Her sultanın bir koruluğu vardır. Allah’ın yeryüzündeki koruluğu da haram kıldığı şeylerdir.” [Kütüb-i Sitte] buyurarak konunun önemine dikkat çekmiştir.
“Kim şüpheli şeylerden uzak durursa dinini ırzını korumuş olur. Kim de korunmazsa, harama düşer.”(Riyaz-üs Salihîn)
Hz. Ali radıyallahu anh şöyle der: “Allah Rasulü buyurdu ki: “Özellikle küçük günahlardan sakın!” Küçük günahları işleyenler, küçük odun parçaları toplayan kimselere benzer. O odunların bir araya gelişi ile büyük ateş yanar.
İslam da kötülüklerden korunmak esastır. Cenab-ı Allah: “Bir iyiliğe on misli sevap vardır...” (Enam Sûresi: 160) buyurduğu halde, korunan için: “Rabbinden korkan ve kötülüklerden uzak duran kimsenin varacağı yer cennettir.” (Naziat Sûresi: 40/41) buyurarak kötülüklerden uzak durmanın sevap işlemeye göre daha önemli olduğunu dile getirir.
Yazar:
Mehmet Şentürk
İslam dininin gayesi, insanın korunması ve zarar görmemesidir. Dinin her emri ve her yasağı, insan yararınadır. İslâm, emir ve yasaklarla, insanın iki cihan saadetine kavuşmasını ister. İnsan, İslâm’ın koyduğu kurallara uyduğu zaman kendine, ailesine, içinde yaşadığı topluma ve insanlığa faydalı hale gelir. Üzülmez, maddi ve manevi kayba da uğramaz.
İyilikler daima iyiliği, kötülükler de daima kötülüğü celbeder. Bütün günahlar kalbi karartır, katılaştırır ve ibadet yapma zevkine mani olur. Ancak buna en çok müessir olan da haram lokmadır. Helal lokma ise başka hiçbir şeyin tesir edemeyeceği şekilde kalbe tesir eder. İyiliğe ve ibadet yapma zevkine yol açar.
Yemek ve içmek, hayatın gayesi değil, gaye olan hakiki kulluğun vasıtasıdır. Onun için kişi önüne gelen ve eline geçen her şeyi değil, dinin müsaade ettiği şeyleri yiyip içmelidir. Yenilen şeylerin ve alınan gıdaların, insanın maddi vücut yapısında ve teşekkülünde olduğu gibi, manevi terakkisinde de çok büyük tesiri vardır.
İlk günaha muhatap olan ve şeytanın ilk yanılttığı ilk insan ve ilk peygamber, Hz. Âdem’dir. Hz. Âdem ile Hz. Havva cennete dahil edilirken Rabbimiz, onlara bütün nimetlerden serbestçe yiyip içebileceklerini ancak bir tek ağaca yaklaşmalarını yasakladığını bildirir. Ne var ki kendileri yüzünden taşlanan ve kovulan İblis yalan yere yemin ederek cennette ebedi kalmanın yolunun bu yasaklanmış ağaçtan geçtiğini söyler ve Hz. Âdem ile Havva’yı aldatır. Ağaçtan yiyen ana ve babamıza Allah Teala tarafından hemen yasak hatırlatılır, onlar pişman olup, tövbe ederler ama cennetten de çıkarılırlar. Yasaklanmış olan haram lokmadan yemiş olmaları beraberinde hayâ ve ar duygularını ortaya çıkarır. İki insanla birlikte şeytan da birbirlerine düşman kılınmış olarak yeryüzüne indirilir. Ve dünyadaki maceramız böylece başlamış olur. Bu olay Kuran’ı Kerimde Âraf suresi 19- 23 de şöyle dile getirilir;
“Ey Adem! Sen ve eşin cennette kalın ve istediğiniz yerden yiyin, yalnız şu ağaca yaklaşmayın yoksa zalimlerden olursunuz.” Şeytan, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara fısıldadı: “Rabbinizin sizi bu ağaçtan menetmesi melek olmanız veya burada temelli kalmanızı önlemek içindir.” “Doğrusu ben size öğüt verenlerdenim.” diye ikisine yemin etti.
Böylece onların yanılmalarını sağladı. Ağaçtan meyve tattıklarında kendilerine ayıp yerleri göründü, cennet yapraklarından oralarına örtmeğe koyuldular. Rableri onlara, “Ben sizi o ağaçtan menetmemiş miydim? Şeytanın size apaçık bir düşman olduğunu söylememiş miydim?” diye seslendi. Her ikisi, “Rabbimiz! Kendimize yazık ettik; bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen biz kaybedenlerden oluruz.” dediler.”
Takva Elbisesi, içinde de dışında da hiçbir ayıbı barındırmayan manevi bir giysi. Hz. Âdem ile Hz. Havva’nın yasağı çiğnemezden önceki izzetli ve ismetli hali, yaradılışımızdaki “en güzel suret”tir. Gaflet ve haram lokma bu masumiyet halinden, bu en güzel suretten mahrumiyete yol açıyor ama Hz. Âdem’in sonraki macerası, ar, hayâ ve tövbe ile bu halin yeniden kazanılabileceği ümidini aşılıyor insanlığa.
İslâm’da kalp temizliği esastır. Kalbin temiz olabilmesi için bedenin temiz olması lâzımdır. Bedenin temiz olabilmesi için de yenilip içilenin temiz olması gerekir. Hz. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem, “ İnsan yediğinden ibarettir.” diyor. Yenilip içilen helâlden olmazsa, insanın organları bile insana isyan eder, itaat etmez. Kalp de kararır.
Haramdan kaçmak, helâl olanı talep etmek ve helâl olanı aramak her müslümanın üzerine farzdır. Tevbeye ermenin ve gönlü tevbe ile buluşturmanın yolu da; helal lokmadır. Çünkü insanın nûrunu, kemâlini arttıran lokma helal kazanç ile elde edilen lokmadır.
Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem; “Ey iman edenler! Size rızık olarak verdiklerimizden en temiz olanlarından yiyin. (Bakara 57) ayetini okuduktan sonra: Uzun yolculuğa çıkmış, dağınık, üstü başı perişan ve: Ya Rabbi! Ya Rabbi!, diye dua etmekte olan bir adamı zikrederek, “Onun yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, ve haram ile beslenmiş. Böyle bir kimsenin duası nasıl kabul olunur.” buyurmuşlardır. (Şârâni)
İslam büyükleri, yedikleri ve içtikleri şeylerin helal ve temiz olması hususuna çok hassasiyet göstermişlerdir.
Hz. Ebu Bekir radıyallahu anh Efendimiz, bir gün kölesinin getirdiği sütten içti ve hemen kölesine, “Bunu nereden aldın?” diye sordu. Köle“Kehanette bulundum, karşılık olarak bunu aldım.” dedi. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir, içtiği sütü midesinden tamamen çıkarmaya çalıştı. Sonra: “Allahım! Midemde kalıp damarlarıma karışan kısmından sana sığınırım.” dedi. (Gazali, İhya)
Abdullah bin Ömer radıyallahu anh: “Namaz kılmaktan yay gibi, oruç tutmaktan çöp gibi kalsanız da, haram ve şüpheli şeylerden kaçınmazsanız, Allah o ibadetleri kabul etmez.” buyurmuştur.
İbrahim bin Ethem Hazretleri: “Kemale erenler, ancak midelerine girenlere dikkat etmekle kemale ermişlerdir.” der.
Yahya bin Muaz Hazretleri: “Taat ( kulluk vazifelerini ifa )bir hazinedir. Anahtarı, dua; anahtarın dişleri ise helal lokmadır” der.
Abdullah bin Abbas radıyallahu anh: “Midesinde haram lokma olan kimsenin ibadetlerini Allah kabul etmez.” buyurmuştur.
Ahî Evran; “Alış veriş ilmini bilmeyen haram lokma yemekten kurtulamaz. Haram lokma yiyen ise, ibadetlerinin sevabını bulamaz.” der.
Haramlardan kaçınmaya itina göstermek icab ettiği gibi, şüpheli şeylerden dahi kaçınmak icab eder. Bilhassa zamanımızda o kadar çok şüpheli gıdalar var ki; Hz. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem:
“Helal bellidir haram bellidir. Bu ikisi arasında şüpheli şeyler vardır. İnsanların çoğu bunları bilmez. Şüphelilerden sakınan şerefini ve dinini korumuş olur. Şüphelilere giren harama düşer. Bu, tıpkı koruluğun etrafında sürüsünü otlatan çoban gibidir. Her an o koruya dalabilir. Her sultanın bir koruluğu vardır. Allah’ın yeryüzündeki koruluğu da haram kıldığı şeylerdir.” [Kütüb-i Sitte] buyurarak konunun önemine dikkat çekmiştir.
“Kim şüpheli şeylerden uzak durursa dinini ırzını korumuş olur. Kim de korunmazsa, harama düşer.”(Riyaz-üs Salihîn)
Hz. Ali radıyallahu anh şöyle der: “Allah Rasulü buyurdu ki: “Özellikle küçük günahlardan sakın!” Küçük günahları işleyenler, küçük odun parçaları toplayan kimselere benzer. O odunların bir araya gelişi ile büyük ateş yanar.
İslam da kötülüklerden korunmak esastır. Cenab-ı Allah: “Bir iyiliğe on misli sevap vardır...” (Enam Sûresi: 160) buyurduğu halde, korunan için: “Rabbinden korkan ve kötülüklerden uzak duran kimsenin varacağı yer cennettir.” (Naziat Sûresi: 40/41) buyurarak kötülüklerden uzak durmanın sevap işlemeye göre daha önemli olduğunu dile getirir.