Hz. Adem (as) ve İblis kıssası
Hz. Adem (as) topraktan yaratılan, akıl, ruh ve şuur verilen insanın atası, ilkidir. İblis, Rabbimizin hükmüne ve emrine karşı gelen, kovulan, lanetlenen, asi, kâfirin adıdır. Bu ikiliye kısaca insan ve şeytan adı vermek yanlış olmaz. Kur’an insanın yaratılmasından önceden, her ikisinin kıyamete kadar yerde yaşayacak şekilde cennetten indirilmeleri kıssasına pek çok surede yer verir ve bu kıssa Kur’an’ın imana ve iman yolundaki tehlikelere değinen muazzam alametler dizisidir.
İblisin ve onun kötülük sembolü adı olan şeytanın bilinmesi, imanın muhafazası için çok elzem olduğundan kıssanın bu gözle çok iyi okunması lazım gelir.
Kıssadan çıkarılacak ilk sonuç; İblis ve şeytan vardır, uydurulmuş masalımsı birşey değildir. Bir diğer sonuç; İblisin Allah’ın hükmüne, emrine karşı gelip, büyüklenerek isyan etmesi ve kâfir olmasıdır. Yani İblis hem gerçek, hem asi, hem kafir, hem kibirlidir.
AYET-İ KERiME
“Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis hariç bütün melekler hemen saygı ile eğilmişler, İblis (bundan) kaçınmış, büyüklük taslamış ve kâfirlerden olmuştu.” (Bakara 2/34)
Yine öncelikle şunu çok iyi bilmek gerekir ki İblis ‘Allah’ı inkar eden’ değildir. Bilakis İblis hakikati, cenneti, Rabbimizi bizzat gören, ölüm sonrasını ve kıyametin yaşanacağını, melekleri, tek Yaratıcı olduğunu bilen ve gözleri ile şahit olandır. Dolayısıyla onun isyanı haşa Allah bilmezlik değildir. Onun isyanı kudrete, ilme ve hükme karşı gelmesidir.
Bu isyanı bugüne uyarlarsak şirkin haşa Allah bilmezlik değil, kudrete isyan ve bilinçli bir başkaldırı olduğunu, şirkin tevhid dinine rakip bir organize yanlışlar dini olduğunu daha iyi anlarız.
İblis, itaatsizliğine bahane üretirken sözde kurnazlıkla ateşten yaratılmasını öne sürmüş, topraktan yaratılan insanı aşağılamış, insana saygı göstermeyi gururuna yedirememiştir. Makamdan lanetlenerek kovulan şeytan iddiasında haklı olduğunu göstermek için Rabbimizden kıyametten sonrasına kadar süre istemiştir yani diriliş gününe kadar. Bu da gösterir ki şeytan kıyameti yaşamamayı dilemiştir. Ölümsüzlük demek olan bu teklifin kabulü gerçekleşmiş midir bilemeyiz ama bir süreye kadar kendisine izin verildiğini ilgili ayetlerden anlarız. İblisin süre verilen değil süre verilenlerden olması ne anlama gelir açık değildir ancak başkaca birilerine de süre verildiği manası çıkarılabilir.
Ve kendisini itaatsizliğe zorlayan, yeryüzüne inmesine sebep olan insanlara düşman olan İblis, insanı Allah yolundan saptırmak için aldatmaya, insana dört yandan yanaşmaya ve ara vermeden çabalamaya yemin etti. Ve iddia etti ki bir süre sonra insanların çoğunu kandıracağım!
Bu dört yanın; sağ, sol, ön ve arka olduğu açıktır. Sağın iyilikler, solun kötülükler, önün gelecek (evlatlar) ve arkanın geçmiş (atalar) olduğu hatırlanırsa dikkat etmek gereği açıktır.
Yüce Allah ise cevaben İblise uyanları İblisle beraber cehenneme dolduracağına ahdetti ve yarattığı insanı eşiyle birlikte cennete yerleştirip yasak ağaç (!) hariç gönüllerince yaşamalarına imkân tanıdı. Sonradan öğreniyoruz ki Rabbimiz Adem (as) ve eşine şeytanın en büyük yalancı ve düşman olduğunu önceden bildirmiştir.
Yani iblis daha ilk hamlesini yapmadan bile onun nasıl bir kötülük olduğunu ve insanın başına ne çoraplar öreceğini bilen Rabbimiz kulu insanı çok önceden uyarmıştır. Bu şeytanın tüm hamlelerinin onun bilgisi dahilinde gerçekleştiğinin de bir göstergesidir.
Makamdan (Yüce Konseyden) kovulan İblis, daha yer de yaratılmadığından ve belki de kılık değiştirerek cennette Adem (as) ve eşine yanaşmış onları yasak meyveyi yemeye ikna ederek, doğru söylediğine yeminler ederek kandırmıştır.
Adem (as) ve eşi hatalarının ifşa olması (ayıp yerlerinin görünür olması) üzerine günahı kendi nefislerinde bulurken, İblis isyanına devam etmiş ve lanetlenmiştir. Ancak bu kanma ve kandırma eylemi insan ve şeytanın cennetten kovulmasına ve yaşamın yerde (belirli süreye kadar) başlamasına ve dünya hayatının bir imtihan olmasına sebep olmuştur. Bu belirli süre ise kıyamettir.
AYET-İ KERiME
“Andolsun, sizi yarattık. Sonra size şekil verdik. Sonra da meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” dedik. İblis’ten başka hepsi saygı ile eğildiler. O, saygı ile eğilenlerden olmadı. Allah, “Sana emrettiğim zaman seni saygı ile eğilmekten ne alıkoydu?” dedi. (O da) “Ben ondan hayırlıyım. Çünkü beni ateşten yarattın. Onu ise çamurdan yarattın” dedi. Allah, “Şimdi in aşağı oradan. Çünkü senin orada büyüklük taslamak haddine değil! Hemen çık! Çünkü sen aşağılıklardansın” dedi. Şeytan dedi ki: “(Öyle ise) bana insanların tekrar diriltilecekleri güne kadar süre ver.” Allah da, “Sen süre verilenlerdensin” dedi. Şeytan dedi ki: “(Öyle ise) beni azdırmana karşılık, yemin ederim ki, ben de onları saptırmak için senin dosdoğru yolunun üzerinde elbette oturacağım. Sonra (pusu kurup) onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım ve sen onların çoğunu şükreden (kimse)ler bulamayacaksın.” Allah, dedi ki: “Yerilmiş ve kovulmuş olarak çık oradan. Andolsun, onlardan sana kim uyarsa sizin, hepinizi cehenneme doldururum.” “Ey Âdem! Sen ve eşin cennette kalın. Dilediğiniz yerden yiyin. Fakat şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.” Derken şeytan, kendilerinden gizlenmiş olan avret yerlerini onlara açmak için kendilerine vesvese verdi ve dedi ki: “Rabbiniz size bu ağacı ancak, melek olmayasınız, ya da (cennette) ebedî kalacaklardan olmayasınız diye yasakladı. Şüphesiz ben size öğüt verenlerdenim” diye de onlara yemin etti. Bu suretle onları kandırarak yasağa sürükledi. Ağaçtan tattıklarında kendilerine avret yerleri göründü. Derhal üzerlerini cennet yapraklarıyla örtmeye başladılar. Rab’leri onlara, “Ben size bu ağacı yasaklamadım mı? Şeytan size apaçık bir düşmandır, demedim mi?” diye seslendi. Dediler ki: “Rabbimiz! Biz kendimize zulüm ettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.” Allah, dedi ki: “Birbirinizin düşmanı olarak inin (oradan). Size yeryüzünde bir zamana kadar yerleşme ve yararlanma vardır.” Allah, dedi ki: “Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan (mahşere) çıkarılacaksınız.” (A’raf 7/11-25)
İnsanın o ana kadar yaratılanlardan en büyük farkı Allah’ın insana ruhundan üflemesidir. Secde edilmesi istenen de bu hüküm ve kudrettir. İşte İblis bunu anlayamamış insana secde etmesiyle Allah’ın hükmünü yerine getireceğinin farkında olamamış, insana isyan ediyorum zannederken Rabbin kudretine isyan etmiş, lanetlenmiştir.
İblisin ahdi yazımızdan da hatırlanacağı üzere İblis kendi sözde mağduriyetine karşılık Rabbimizi ‘kendisini azdırmakla’ suçlamış ve insana olan düşmanlığını açıkça ifade etmiştir. Bu iddiasında bulunurken de insana kötülükleri güzel göstereceği ipucunu vermiş, ihlasa ermiş imanlı kullar hariç insanların hepsini azdıracağını ifade etmiştir.
Yüce Allah İblis kıssasını Kur’an’da defalarca tekrar ederken ve iblise sorular sorarken bilgi noksanlığından veya merak ettiğinden değil ayetleri okuyan Mü’minlerin kıssayı anlamasını ve iblisin niyetini açıkça görebilmesini dilemiştir. İblis kendisinin dünya sınavının bir parçası olmak üzere Allah’ın izniyle kötülük yapabilecek güce erdirildiğini anlamamış, insana düşmanlık ederken aslında iyi ve müstesna kulların seçilmesine katkı sağlayarak, ilahi adalete hizmet ettiğini anlayamamıştır.
Yüce Allah İblisin ahdinde doğru söylediğini, ona uyanların cehenneme gideceğini, uymayanların doğru yol üzerinde olacağını bildirerek, imanlı ve ihlaslı kullara şeytanın dokunamayacağını, bunu söylerken de imanı zayıf kulların şeytana yem olmaya her an hazır olduğunu ifade etmiştir.
AYET-İ KERiME
“Hani Rabbin meleklere, “Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım. Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin” demişti. Bunun üzerine bütün melekler saygı ile eğildiler. Ancak İblis, saygı ile eğilenlerle beraber olmaktan kaçındı. Allah, “Ey İblis! Saygı ile eğilenlerle beraber olmamandaki maksadın ne?” dedi. İblis dedi ki: “Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş balçıktan yarattığın insan için saygı ile eğilemem.” Allah, “Öyleyse çık oradan, çünkü sen kovuldun. Şüphesiz hesap gününe kadar lânet senin üzerinedir” dedi. İblis: “Rabbim! Öyle ise onların tekrar diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver” dedi. Allah da, “O hâlde, sen vakti (yalnızca benim tarafımdan) bilinen güne (kıyamete) kadar mühlet verilenlerdensin” dedi. İblis, “Rabbim! Beni azdırmana karşılık, andolsun ki yeryüzünde kötülükleri onlara güzel göstereceğim, içlerinde ihlâsa erdirilmiş kulların hariç, onların hepsini azdıracağım” dedi. Allah, “İşte bu bana ulaştıran dosdoğru yoldur. Azgınlardan sana uyanlar dışında, kullarım üzerinde senin hiçbir hâkimiyetin yoktur” dedi.” (Hicr 15/28-42)
İblisin doğal olarak bir aşağılaması da bereket kaynağı toprağadır ki ateşten yaratıldığı için kendisini yakıcı, dayanıklı ve güçlü görmekte, topraktan yaratılan insanın kendisinden düşük seviyede olduğu iddiasındadır. Bu aşağılamasını aşağıdaki ayetlerde de sürdüren şeytanın kullandığı bir kelime önem arz etmektedir ki o da ‘kontrolüm altına alacağım’ sözüdür. Bu kandırmanın sadece saptırmayla kalmayacağının, defaten ve sürekli olarak kanmaların devam edeceğinin, kananların iblise uyarak yanlış yolda ısrarla ve iflah olmadan yürüyeceklerine işarettir.
Yüce Allah bu ısrarcı çıkışa cevaben iblise şöyle buyurmuştur; “atlılarınla ve yayalarınla üzerlerine yürü, tüm gücünle ayaklarını kaydır, mal ve evlatlarına ortak ol, onlara vaatlerde bulun.” ama sen aldatmaktan başka bir şey vadedemezsin. Ve gerçek kullarım sana inanmayacaktır!
Bu son paragraf iyi okunmalıdır. Çünkü Allah iblise süre ve izin vermekle kalmamış, has kulların belli olabilmesi için şeytana tam güç ve yetki vermiştir. Hak’kı vadetmeyen iblisin has kulları kandıramayacağını tekrar eden Rabbimiz kendisinin has kulların koruyucusu olacağını da eklemiştir. Gerçek kullarım diye nitelenenlerin iblisten etkilenmeyen ve iblisten Allah’a sığınan imanlı kalpler olduğu noktasına da dikkat çekmek isteriz. yani kanan ve aldanan kullar gerçek kullar değildir.
AYET-İ KERiME
“Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik, onlar da saygı ile eğilmişlerdi. Yalnız İblis saygı ile eğilmemiş, “Hiç ben, çamur hâlinde yarattığın kimse için saygı ile eğilir miyim?” demişti. Yine demişti ki: “Benden üstün tuttuğun kişi bu mu, söyler misin? Andolsun eğer beni kıyamete kadar ertelersen, onun soyunu, pek azı hariç, (azdırarak) kontrolüm altına alacağım.” Allah, şöyle dedi: “Çekil, git.” Onlardan kim sana uyarsa, kuşkusuz cehennem tam bir karşılık olarak hepinizin cezası olacaktır.” “(Haydi) onlardan gücünün yettiğinin ayağını çağrınla kaydır. Atlıların ve yayalarınla onların üzerine yürü. Onların mallarına ve evlatlarına ortak ol. Onlara vaadlerde bulun.” Hâlbuki şeytan onlara aldatmadan başka bir şey va’detmez. “Şüphesiz, (gerçek) kullarım üzerinde senin hiçbir hâkimiyetin olmayacaktır. Vekil olarak Rabbin yeter!” (İsra 17/61-65)
İblis cinlerdendir, dişidir, nesli ile birlikte en büyük düşmandır. Bu şu demektir ki zaman ve mekan değişse de bu kıssada anlatılan hasımlık devam edecek, sınav kıyamete kadar sürecektir. Ve yine anlaşılacak olan o dur ki iblis yalnız değildir, onlar diye nitelenecek kadar çoktur. Bu çokluk insan ve cin şeytanları diye tefsirlerde geçen bahistir ve iblis tüm kötülükleri yalnız başına sergileyecek anlamı çıkarılmamalıdır. Onun orduları kendi soyundan kandırıcılardan ve kanmış insanlardan müteşekkil batıl ordusudur.
Bu arada şeytana uyanların zalimler olarak nitelenmesi, yani gerçek kul olmayan herkesin zalimlikle sıfatlandırılması, cehennemin bu zalimlere mekan olarak işaret edilmesi, cehennemin çok ağır bedel olduğunun da vurgulanması dikkatlerden kaçmamalıdır.
AYET-İ KERiME
“Hani biz meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis’ten başka hepsi saygı ile eğilmişlerdi. İblis ise cinlerdendi de Rabbinin emri dışına çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da İblis’i ve neslini, kendinize dostlar mı ediniyorsunuz? Hâlbuki onlar sizin için birer düşmandırlar. Bu, zalimler için ne kötü bir bedeldir!” (Kehf 18/50)
Adem (as) ve eşinin yasak meyveyi koparmasının unutkanlık ve kararsızlık olarak nitelenmesi Rabbimizin eylemlerini bir büyük günah olarak görmemesi midir yoksa çok sevdiği insana rahmeti midir bilemeyiz ama Yüce Rabbimizin cennete koyduğu insanları şeytana karşı uyarması ve uyacak olurlarsa sonucunun cennetten çıkarılmak ve mutsuz olmak olduğunu hatırlatması duyduğu sevginin bir işareti olmalıdır.
Çünkü cennet aç kalınmayacak, çıplak kalınmayacak, susuzluk ve sıcaktan pişme yaşanmayacak güzeller güzeli bir mekândır. Cennetin yitirilmesi ise yapılacak hataların en büyüklerindendir. Daha da önemlisi cenneti yitirmek Rabbimizin rızasını da yitirmektir ki asıl acı olan budur.
Adem (as) ve eşinin yasak ağacın meyvesinden, ölümsüzlüğe ve hikmete sahip olabilmeyi, sonsuzluk saltanatını, melek olabilmeyi umarak yemeleri ise insanın daha ilk insandan itibaren açlığını ve nefsinin ne büyük bir düşman olduğunu göstermesi bakımından önemlidir.
Şu da unutulmamalıdır ki hata ve günah insana mahsustur ve günah işlemek insanı kafir veya müşrik yapmaz. Çünkü Yüce Allah tevvabtır, tevbeleri kabul edendir. Küfür ve isyan; günah işlemek değil, azmak, haddi aşmak, şirke batmaktır. İşte bu umut ve teselli iblisin en çok nefret ettiği rahmet göstergesidir ve ancak kafirler Allah’tan ümit kestiği için iblis, tüm insanları affedilmeyeceklerine dair kandırmaya çalışır.
Yasak meyvenin yenmesiyle ayıp yerlerin görünür hale gelmesi mecazi midir yoksa cennette çıplaklık yoktur sözü gereği cennete uygun davranmayanların belirlenmesi için hükmedilmiş bir husus mudur bilemeyiz lakin bildiğimiz şudur ki yasak meyve yenilince ayıp yerler görünmüş ve ilk kez örtünme gereği hasıl olmuştur. Ayıp yerler görünmeden evvel insanın durumu neydi o da açık değildir. Ya ayıp yerler görünür değildi (derinin altında filandı) veya üzerleri kıl, tüy vs. ile kaplıydı yahut belki de üreme organları başka mahiyette idi. Doğrusunu Allah bilir diyerek haddimiz olmayan hususlara değinmemeyi yeğlemekteyiz.
Rabbe isyan olarak tanımlanan yasak meyve olayından sonra Rabbimizin Adem (as) ve eşinin tevbesini kabul etti, onlara doğruyu gösterdi, onları şaşırmış kabul edip seçti, lakin hüküm gereği insan ve iblis taifesinden kimler varsa yeryüzüne inmelerini emretti. Bu iki varlığın birbirine dost değil düşman olarak yaşayacağını ve yaşaması gerektiğini bilen Rabbimiz insan ve cinleri birbirinize düşman olarak inin sözü ile tarif etmiş, insan ve cin ayırımı yapmadan zaman içinde göndereceği peygamber ve kutsal kitaplarına uyanların ahirette sıkıntı çekmeyeceğini bildirmiştir.
Kur’an’ın muazzam yazımı dudak uçuklatan cinstendir ki bu kadar az keline ile bu kadar uzun ve detaylı bir anlatımın insan eliyle yapılması asla mümkün değildir.
Rabbimiz insanı seçmiştir. Ne için? Yeryüzüne, kitaba ve cennetine varis kılmak için.
Rabbimiz daha o zamandan bildirmiştir ki peygamberler ve kutsal kitaplar gönderecektir. Şu ilahi kudret ve ilme bakar mısınız? İlmi ve mülkü sonsuz Rabbimizin ezeli olmasından ötürü zaman sonrasını bilip, ilk günden kıyameti görüyor olması, insanın yaşam sürecinin detaylarını biliyor olması ne kadar ezeli ve yüce olduğunun bir diğer ispatıdır.
Dahası bunun iblis tarafından da biliniyor olması kıyametin Kur’an’da bahsedilmeyen bir şekilde meleklere ve iblise daha önceden anlatılmış olması gerekir ki bu dünya sınavının yaratılış gayelerinden olduğuna işarettir. Onlar gayba ait hususlarda aciz olduklarına göre bildiren ama ayetlerde bahsetmeyen Rabbimiz Allah’tır. Bu arada peygamber ve kitapların cinlere de gönderileceğine işaret vardır.
AYET-İ KERiME
“Andolsun, bundan önce biz Âdem’e (cennetteki ağacın meyvesinden yeme, diye) emrettik. O ise bunu unutuverdi. Biz onda bir kararlılık bulmadık. Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de, İblis’ten başka melekler hemen saygı ile eğilmişler; İblis bundan kaçınmıştı. Biz de şöyle dedik: “Ey Âdem! Şüphesiz bu (İblis), sen ve eşin için bir düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın; sonra mutsuz olursun.” “Şüphesiz senin için orada aç kalmak, çıplak kalmak yoktur.” “Orada ne susuzluk çekersin, ne de güneş altında kalırsın.” Nihayet şeytan ona vesvese verip şöyle dedi: “Ey Âdem! Sana ebedîlik ağacını ve yok olmayan bir saltanatı göstereyim mi?” Bunun üzerine onlar (Âdem ve eşi Havva) o ağacın meyvesinden yediler. Bu sebeple ayıp yerleri kendilerine göründü ve cennet yaprağından üzerlerine örtmeye başladılar. Âdem, Rabbine isyan etti ve yolunu şaşırdı. Sonra Rabbi onu seçti, tövbesini kabul etti ve ona doğru yolu gösterdi. Allah, şöyle dedi: “Birbirinize düşman olarak hepiniz oradan inin. Eğer tarafımdan size bir yol gösterici (kitap) gelir de, kim benim yol göstericime uyarsa artık o, ne (dünyada) sapar ne de (ahirette) sıkıntı çeker.” (Ta’ha 20/115-123)
Rabbimizin ellerimle yarattığım diye tarif ettiği varlık insandır. Ve Rabbimiz cennetini değil ama cehennemini iblis ve iblise uyanlarla dolduracağına and içmiştir ki bu bir beklenti değil sonu gördüğü için hakikattir.
AYET-İ KERiME
“Hani, Rabbin meleklere şöyle demişti: “Muhakkak ben çamurdan bir insan yaratacağım. Onu şekillendirip içine ruhumdan üflediğim zaman onun için saygı ile eğilin.” Derken bütün melekler topluca saygı ile eğildiler. Ancak İblis eğilmedi. O büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu. Allah, “Ey İblis! Ellerimle yarattığıma saygı ile eğilmekten seni ne alıkoydu? Büyüklük mü tasladın, yoksa üstünlerden mi oldun?” dedi. İblis, “Ben ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın” dedi. Allah, şöyle dedi: “Öyle ise çık oradan (cennetten), çünkü sen kovuldun. Şüphesiz benim lânetim hesap ve ceza gününe kadar senin üzerinedir.” İblis, “Ey Rabbim! Öyle ise bana insanların diriltilecekleri güne kadar mühlet ver” dedi. Allah, şöyle dedi: “Sen o bilinen vakte (kıyamet gününe) kadar mühlet verilenlerdensin.” İblis, “Senin şerefine andolsun ki, içlerinden ihlâslı kulların hariç, elbette onların hepsini azdıracağım” dedi. Allah, şöyle dedi: “İşte bu gerçektir. Ben de gerçeği söylüyorum: Andolsun, cehennemi seninle ve onlardan sana uyanların hepsiyle dolduracağım.” (Sad 38/71-85)
Adem (as) ve iblis kıssasında bilmediğimiz, bildirilmeyen veya akıl edemediğimiz daha nice nasihat ve sakındırmalar vardır. Ama hakikat olan insanın zorluklarla yaratılması ve dünyanın sınav olmasıdır. Bu sınavın iyi ve güzel yani Rahmani yani Kur’an ve Peygamberler, şeytani yani kötü ve çirkin yanı İblis, soyu ve askerleridir.
Özet; iblis insanın en büyük ezeli düşmanıdır. İnsana nesli, askerleri, insan ve cin dostları ile dört yandan saldıran şeytan hak vaad etmez, kandırır, kötülüğü güzel gösterir. İblisin ahdi insanı kandıracağına, Rabbimizin ahdi kananları cehenneme dolduracağına yöneliktir. Şeytanın iman edenler üzerine sultası yoktur ve şeytana uymayanlar gerçek kullardır. Yüce Allah insan ve cinlere hem de tüm kavimlere deften peygamberlerini ve kitaplarını yollamış ve doğru yolu her defasında göstermiştir.
Kimse bilmiyordum, haberim yoktu diyemez. Çünkü Allah şeytanın en büyük düşman, lanetlenmiş kafir ve cehennemlik olduğunu daha ilk baştan söylemiştir ve ona uyanlarında sonu aynıdır.
Mü’min; şeytanı tanıyan, sayısız surede adı geçen iblisi tanımak için Kur’an’ı ana dili ile okuyan ve anlayandır.
Çünkü işin şakası yoktur. Kulluk ve ibadet için yaratılan cin ve insanların en büyük gafleti şeytana uymaktır ki şeytan boynuzlu kırmızı giyimli birileri değil bizzat kişinin kalbine yerleşen bir varlıktır. Onun en büyük hilesi zorlamamak, süslü göstermektir. Ve o kendisini ön plana çıkarmadan kişileri kendi istekleriymiş gibi davranmaya telkin eder. Yani kimseye sana neden böyle yapıyorlar demez, kişi bana neden böyle yapıyorlar der ve bunu diyenin kendisi olduğunu sanır.
Cehennemden kurtulmanın ve Allah rızasına mazhar olabilmenin şartlarından belki de birincisi cennete götüren yolardaki tehlikeleri tanımak ve korunmak, Allah’a sığınmaktır.
Rabbimiz bu sayede bizi koruyacak, rahmet ve şefkatiyle kucaklayacak ve küçük hatalarımızı inşallah bağışlayacaktır.
Allah bizleri şeytandan bihaber yaşatmasın, Rabbim bizleri şeytanın kandırmacalarından, vesveselerinden, aldatmalarından muhafaza eylesin.
Amin!
Son düzenleme: