ceylannur
Yeni Üyemiz
Müslüman hanımların kendilerine "örnek" alacakları şahsiyetlerden biri de Hz. Fâtıma (radıyAllahu anha) validemizdir. Bu yazımızda, onun hayatının son safhasında söylediklerini ve vasiyyetini iffet ve haya timsali oluşunun müşahhas bir delili olarak nakledeceğiz.
Hz. Âişe (radıyAllahu anha) validemiz anlatıyor:
"Resûlullah (asm), Hz. Fâtıma'ya husûsî iltifat ederlerdi. Başka çocukları da vardı, ama Fâtıma başkaydı. O Peygamberlikten sonra dünyaya gelmişti. Onun soyundan, sulbünden meydana gelen Hasan ile Hüseyin'in pâk nesli bütün insanlığı tenvir edecekti. Resûlullah, her zaman onu istikbâl eder (karşılar), alnından öperdi. Hz. Fâtıma'nm, yürüyüşü oturup kalkışı, ekseri hâl ve harekâtı ayniyle Resûl-i Ekrem'e benzerdi.
"İzâcâe' suresi nazil olduğu zaman Hz.Fâtıma ağlamıştı. Yirmi beş-otuz yaşları arasında olmasına rağmen, o müdrike bir kadındı. Kâinatın Fahr-i Ebedîsinin vefat edeceğini hissetmişti. Resûl-i Ekrem (sav) Efendimiz, son anlarında, onun çok üzüldüğünü fark etti. Biricik kızını işaretle yanına çağırdı. Hz. Fâtıma kulağını Resûl-i Ekrem'in ağzına verdi, dinlediği şeyler karşısında hıçkırıklarını tutamadı, ağladı. Biraz sonra Resul-i Ekrem tekrar çağırdı, 'gel' diye işaret etti, kafasını tuttu birşeyler söyledi. Bu sefer de Fâtıma validemiz güldü."
Sonra Hz.Âişe (ra) diyor ki: "Ben sordum. Dedim ki, ' Resulü sana önce ne dedi?' Hz.Fâtıma: 'Bana vefat edeceğini söyledi. Ben o zaman ağladım.'
"Sonra ikinci defa ne dedi?"
"Dedi ki: 'Ademden, ehl-i beytimden, ilk bana kavuşan sen olacaksın' o zaman sevindim. Dünyayı terkedeceğime, mâsivâdan kurtulacağıma, ıma ve Peygamberime kavuşacağıma sevindim."
Sevgili Peygamberimizin (asm) vefatından sonra, Hz.Fâ*tıma, âhiret hazırlığını daha ciddi bir şekilde yapmaya başla*mıştı. O her haliyle 'yolcu' olduğunu belli ediyor ve hazırlığı*nı ebedî âleme göre yapıyordu. Artık vuslat gününü hasretle beklemeye başlamıştı. Peygamberimizin vefatının üzerinden altı ay geçmişti ki Hz. Fâtıma validemiz hastalandı. Halife Hz. Ebû Bekir'in (ra) hanımı, büyük sahabi Hz.Esmâ (ra) ziyare*tine gelmişti. Konuşurlarken Hz. Fâtıma, günlerdir kalbini huzursuz eden bir hususu açmak istedi. Hz.Esmâ;
"Ya Fâtıma, seni üzen şey nedir, söyle de Ebû Bekir'i haberdar edeyim, bir çare bulsun" dedi. O iffet ve fazilet timsali, o haya örneği, o nezahet menbâı Hz.Fatıma'nın son demlerinde kalbini dilhûn eden şey elbette mühimdi. Fakat ne olabilirdi?
Bakınız o peygamber neslinin muazzez menbâı ne istiyordu:
"Yâ Esma, beni günlerdir düşündüren şey, vefatımdan sonra üzerine konarak götürüleceğim tabutun şeklidir. Çünkü bu tabutlar dümdüz tahtadan ibarettir. Bu tabuta konan cesede, bir kilim örtülmekte ise de, cesede yapışan örtü mevtanın vücudunu belli ediyor. Bakanlar cesedin iriliğini, ufaklığını anlıyorlar. Benim cesedimin de nâmahreme böyle gö*rülmesini istemiyorum. Kalbimi huzursuz eden, şimdiden üzüntüsünü çektiğim şey budur."
Hassasiyete bakınız. "Hicab" âyetinden sonra Peygamber Efendimizin (asm) mübarek hanımlarını -çarşaflı iken de-bir tek nâmahrem görmemiştir. Hz. Hafsa (ra) validemiz, babası Hz.Ömer (ra) vefat ettiğinde, sahabe hanımlar etrafını duvar gibi çevirmişler, o şekilde taziye evine gidip dönmüştür. Siz Hz.Fatıma validemizdeki hassasiyete bakınız ki, vefatından sonraki durumu düşünmektedir. Zaten kefenlenmesine, kefenin üzerine kilim örtülmesine rağmen, o vücudunun ana yapısının belli olmasından rahatsızlık duymaktadır.
Hz. Esma (ra), Hz. Fâtıma'nın bu problemine şu çözümü getirmişti:
"Yâ Fâtıma, biz Habeşistan'a hicret ettiğimizde, onların cenazelerini taşıdıkları tabutları gördüm. Dümdüz tahtaların üzerine çatı yapıp, bu çatının üzerine de hasır örtüyorlar ve böylece tabutun içinde bulunan cesedi başkaları görmüyor."
Hz. Esma, böyle dedikten sonra, eline aldığı ince hurma dallarının iki ucunu yere saplayıp, ortasını yukarı doğru kamburlaştırarak, "İşte böyle yapıyorlar" diye tabutun şeklini de gösterdi.
Hz. Fâtıma sevinmişti. Şöyle dedi:
"Bunu çok beğendim, vasiyyet ediyorum, beni taşıyacağınız tabutu böyle yapın ve kefene sarılı cesedimi, bakanların nazarından gizli tutun" diye ricada bulundu.
Hz. Fâtıma bir müddet sonra vefat edince bu vasiyyeti yerine getirildi. Artık o günden sonra tabutların üzerine çatılar yapılıp, bu çatıların üzerine de hasır örtülerek, bilhassa kadınların cenazeleri gözlerden saklanmış oldu.
Hz. Fâtıma'nın vefatı duyulunca, Hz. Âişe validemiz pür telaş oraya koştu ki, onun cenazesi yıkanırken hazır bulunsun. Fakat Hz. Ebû Bekir'in hanımı Esma validemiz, onu içeri sokmadı. Çünkü o haya timsali Hz.Fatıma, cenazesinin yanına, Hz. Esmâ'dan başka kimsenin girmemesini de vasiyet etmişti.
Hz. Âişe validemiz bunu babası Hz. Ebû Bekir'e şikayet yollu anlatınca, Sıddîk-ı Ekber şöyle dedi:
"Kızım, onda o derece bir haya duygusu varmış ki, cesedinde bile, velev ki kadın olsun, fazla göz bakmasını istememiş ve cenazesini yıkaması için üvey annen Esmâ'dan başkasının içeri girmemesini de vasiyyet etmiştir."
Hz. Fâtıma validemizin şu hassasiyetine bakınız. Son nefesine kadar, tesettüre, takvaya, nâmahreme gözükmemeye azâmi şekilde dikkat eden Hz. Fâtıma (ra), vefatından sonra da cenazesi için aynı hassasiyetin gösterilmesini vasiyyet etmişti.
Kaynak: Kadınların Siperi ve Kal'ası Tesettür
Hz. Âişe (radıyAllahu anha) validemiz anlatıyor:
"Resûlullah (asm), Hz. Fâtıma'ya husûsî iltifat ederlerdi. Başka çocukları da vardı, ama Fâtıma başkaydı. O Peygamberlikten sonra dünyaya gelmişti. Onun soyundan, sulbünden meydana gelen Hasan ile Hüseyin'in pâk nesli bütün insanlığı tenvir edecekti. Resûlullah, her zaman onu istikbâl eder (karşılar), alnından öperdi. Hz. Fâtıma'nm, yürüyüşü oturup kalkışı, ekseri hâl ve harekâtı ayniyle Resûl-i Ekrem'e benzerdi.
"İzâcâe' suresi nazil olduğu zaman Hz.Fâtıma ağlamıştı. Yirmi beş-otuz yaşları arasında olmasına rağmen, o müdrike bir kadındı. Kâinatın Fahr-i Ebedîsinin vefat edeceğini hissetmişti. Resûl-i Ekrem (sav) Efendimiz, son anlarında, onun çok üzüldüğünü fark etti. Biricik kızını işaretle yanına çağırdı. Hz. Fâtıma kulağını Resûl-i Ekrem'in ağzına verdi, dinlediği şeyler karşısında hıçkırıklarını tutamadı, ağladı. Biraz sonra Resul-i Ekrem tekrar çağırdı, 'gel' diye işaret etti, kafasını tuttu birşeyler söyledi. Bu sefer de Fâtıma validemiz güldü."
Sonra Hz.Âişe (ra) diyor ki: "Ben sordum. Dedim ki, ' Resulü sana önce ne dedi?' Hz.Fâtıma: 'Bana vefat edeceğini söyledi. Ben o zaman ağladım.'
"Sonra ikinci defa ne dedi?"
"Dedi ki: 'Ademden, ehl-i beytimden, ilk bana kavuşan sen olacaksın' o zaman sevindim. Dünyayı terkedeceğime, mâsivâdan kurtulacağıma, ıma ve Peygamberime kavuşacağıma sevindim."
Sevgili Peygamberimizin (asm) vefatından sonra, Hz.Fâ*tıma, âhiret hazırlığını daha ciddi bir şekilde yapmaya başla*mıştı. O her haliyle 'yolcu' olduğunu belli ediyor ve hazırlığı*nı ebedî âleme göre yapıyordu. Artık vuslat gününü hasretle beklemeye başlamıştı. Peygamberimizin vefatının üzerinden altı ay geçmişti ki Hz. Fâtıma validemiz hastalandı. Halife Hz. Ebû Bekir'in (ra) hanımı, büyük sahabi Hz.Esmâ (ra) ziyare*tine gelmişti. Konuşurlarken Hz. Fâtıma, günlerdir kalbini huzursuz eden bir hususu açmak istedi. Hz.Esmâ;
"Ya Fâtıma, seni üzen şey nedir, söyle de Ebû Bekir'i haberdar edeyim, bir çare bulsun" dedi. O iffet ve fazilet timsali, o haya örneği, o nezahet menbâı Hz.Fatıma'nın son demlerinde kalbini dilhûn eden şey elbette mühimdi. Fakat ne olabilirdi?
Bakınız o peygamber neslinin muazzez menbâı ne istiyordu:
"Yâ Esma, beni günlerdir düşündüren şey, vefatımdan sonra üzerine konarak götürüleceğim tabutun şeklidir. Çünkü bu tabutlar dümdüz tahtadan ibarettir. Bu tabuta konan cesede, bir kilim örtülmekte ise de, cesede yapışan örtü mevtanın vücudunu belli ediyor. Bakanlar cesedin iriliğini, ufaklığını anlıyorlar. Benim cesedimin de nâmahreme böyle gö*rülmesini istemiyorum. Kalbimi huzursuz eden, şimdiden üzüntüsünü çektiğim şey budur."
Hassasiyete bakınız. "Hicab" âyetinden sonra Peygamber Efendimizin (asm) mübarek hanımlarını -çarşaflı iken de-bir tek nâmahrem görmemiştir. Hz. Hafsa (ra) validemiz, babası Hz.Ömer (ra) vefat ettiğinde, sahabe hanımlar etrafını duvar gibi çevirmişler, o şekilde taziye evine gidip dönmüştür. Siz Hz.Fatıma validemizdeki hassasiyete bakınız ki, vefatından sonraki durumu düşünmektedir. Zaten kefenlenmesine, kefenin üzerine kilim örtülmesine rağmen, o vücudunun ana yapısının belli olmasından rahatsızlık duymaktadır.
Hz. Esma (ra), Hz. Fâtıma'nın bu problemine şu çözümü getirmişti:
"Yâ Fâtıma, biz Habeşistan'a hicret ettiğimizde, onların cenazelerini taşıdıkları tabutları gördüm. Dümdüz tahtaların üzerine çatı yapıp, bu çatının üzerine de hasır örtüyorlar ve böylece tabutun içinde bulunan cesedi başkaları görmüyor."
Hz. Esma, böyle dedikten sonra, eline aldığı ince hurma dallarının iki ucunu yere saplayıp, ortasını yukarı doğru kamburlaştırarak, "İşte böyle yapıyorlar" diye tabutun şeklini de gösterdi.
Hz. Fâtıma sevinmişti. Şöyle dedi:
"Bunu çok beğendim, vasiyyet ediyorum, beni taşıyacağınız tabutu böyle yapın ve kefene sarılı cesedimi, bakanların nazarından gizli tutun" diye ricada bulundu.
Hz. Fâtıma bir müddet sonra vefat edince bu vasiyyeti yerine getirildi. Artık o günden sonra tabutların üzerine çatılar yapılıp, bu çatıların üzerine de hasır örtülerek, bilhassa kadınların cenazeleri gözlerden saklanmış oldu.
Hz. Fâtıma'nın vefatı duyulunca, Hz. Âişe validemiz pür telaş oraya koştu ki, onun cenazesi yıkanırken hazır bulunsun. Fakat Hz. Ebû Bekir'in hanımı Esma validemiz, onu içeri sokmadı. Çünkü o haya timsali Hz.Fatıma, cenazesinin yanına, Hz. Esmâ'dan başka kimsenin girmemesini de vasiyet etmişti.
Hz. Âişe validemiz bunu babası Hz. Ebû Bekir'e şikayet yollu anlatınca, Sıddîk-ı Ekber şöyle dedi:
"Kızım, onda o derece bir haya duygusu varmış ki, cesedinde bile, velev ki kadın olsun, fazla göz bakmasını istememiş ve cenazesini yıkaması için üvey annen Esmâ'dan başkasının içeri girmemesini de vasiyyet etmiştir."
Hz. Fâtıma validemizin şu hassasiyetine bakınız. Son nefesine kadar, tesettüre, takvaya, nâmahreme gözükmemeye azâmi şekilde dikkat eden Hz. Fâtıma (ra), vefatından sonra da cenazesi için aynı hassasiyetin gösterilmesini vasiyyet etmişti.
Kaynak: Kadınların Siperi ve Kal'ası Tesettür