Adilbey
Aktif Üyemiz
Hz HUD (AS)’DAN TEVHİD DERSLERİ
Ad kavmine de kardeşleri Hz Hud’u (gönderdik) Dedi ki: ‘Ey kavmim! Allah’a kulluk edin Sizin Ondan başka ilahınız yoktur… Ben Allah’ı şahit tutuyorum; siz de şahit olun ki ben sizin ortak koştuklarınızdan uzağım O’ndan başka (taptıklarınızın hepsinden uzağım) Haydi, hepiniz bana tuzak kurun; sonra da bana mühlet vermeyin! Ben, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a dayandım Çünkü yürüyen hiçbir varlık yoktur ki, O, onun perçeminden tutmuş olmasın…” (Hud: 50, 54-56)
Hz Nuh aleyhisselam’ın tufanında yeryüzü küfür ve şirkten temizlenip silindikten sonra Hz Nuh aleyhisselamla birlikte kurtulanlar, yeryüzünü yeniden imar etmeye ve Allah (cc)’ın tevhid dinini tüm yönleriyle ikame etmeye çalıştılar Ancak Hz Nuh aleyhisselam’ın vefatından sonra Allah (cc)’ın dinine tabi olanlar, zaman içerisinde tevhid dininden inhiraf edip dosdoğru yoldan saptılar ve tekrar küfür ve şirk bataklığının içine yuvarlanıverdiler Bütünüyle sapıtmış olan bu insanlara, merhamet sahibi olan Allah (cc) bir hidayet rehberi olarak Hz Hud aleyhisselam’ı peygamber olarak gönderdi…
Hz Hud aleyhisselam kavmini, Allah (cc)’ın birliğine ve O’nun tevhid dinine davet etmeye ve bu istikamette onları ikna etmeye koyuldu; fakat Ahkaf’ın sakinleri hiç de olumlu tepki verecek gibi görünmüyorlardı Allah (cc)’ın bu rahmet peygamberine bin bir türlü güçlük ve müşkülat çıkarmaya ve Allah (cc)’ın dini önünde set teşkil etmeye başladılar Geçen bu süre zarfında o kadar koyu bir sapıklığa ve dalalete saplanmışlardı ki, bir türlü vahyin o kurtarıcı sesine kulak vermiyor, basiretlerini bütünüyle kapatıyorlardı Her dönemde olduğu gibi tarihin o kesitinde yaşayan insanlarda da tevhid dinine karşı değişmeyen o kötü huyları yeniden depreşmeye başlıyordu… İnad… Hakka karşı kulakların sağır ve gözlerin kör oluvermesi… Kalplerin taş kesilmesi ve batılda ısrar ettikçe ısrar etmeleri…
Allah (cc)’ın dininin davetçisi ve tebliğcisi olan Hz Hud aleyhisselam, hiç bıkmadan, usanmadan, büyük bir sabır ve metanetle tebliğini yapıyor, insanların basiretlerini hakka karşı açmaya ve Allah (cc)’ın o dosdoğru yoluna yöneltmeye çalışıyordu Gece demeden, gündüz demeden, onların baskı ve tazyiklerine aldırmadan risalet sorumluluğunu ifa etmeye çalışıyordu Ama işi hiç de kolay değildi Yıllar birbirini kovalarken bütün yeryüzünde, Allah (cc)’ın tevhid dinine iman eden; Hz Hud aleyhisselam ve etrafındaki çok küçük bir topluluktan başka kimse yoktu İnsanlar, peygamberlerinin davetine yaklaşmıyorlardı O günün azgın, şımarık ve tağut yapılı insanların peşine takılıp kölece bir hayatı ve sapıkça bir anlayışı yeğliyorlardı Onların bu yumuşama bilmez tavırları ve haşin yapıları, Hz Hud aleyhisselam’ın azim ve kararlılığından en küçük bir taviz dahi koparamıyordu Karşılarında sabırlı, metanetli, tavizsiz, cesaret şahikası ve iman örneği yılmaz bir Mümin, yalçın bir mücahit ve risaletin sağlam ve kopmaz bir halkası olan Hz Hud peygamber ve onun sadık tabileri duruyordu Hiç de pes edecek gibi görünmüyorlardı Zira pes etmek onların şe’ninden değildi… Onlara yakışan pes etmek değil pes ettirmektir Bu iş zahmetli ve sıkıntılı da olsa, “…vel akibetü lilmüttakin” (…Akibet takva sahiplerinindir A’raf: 128) dir Bu şaşmaz bir va’d-i ilahi ve değişmez bir mukadderatı rabbanidir Er veya geç bu şaşmaz tecelliyat vuku bulacaktı; ama dava eri bu mümtaz şahsiyetlerin direnmeleri, taviz vermemeleri, bir santim geri adım atmamaları gerekiyordu
Karşılıklı sinirler gerilmiş ve çatışma tehlikesi en tepeye çıktığı bir anda; artık nasihatin fayda getirmediğine kani olan Hz Hud aleyhisselam, o günün tağutları ve azgınlarına karşı hakkı haykırarak dedi ki: “Ben Allah’ı şahit tutuyorum Siz de şahit olun ki ben sizin ortak koştuklarınızdan uzağım… Haydi, hepiniz bana tuzak kurun; sonra da bana mühlet vermeyin!”
İşte Hz Hud aleyhisselam’dan alacağımız tevhid dersinden en önemli bir fasıl… Özellikle tağutların ve zorbaların baskı ve tazyikleri karşısında sinmiş, on büklüm olmuş, şahsiyet ve değerlerini ayaklar altına almış zavallı insanlardan oluşan toplumlarda, bu ders, ne kadar da hayati bir önem arz ediyor! Ayağa kalkmayı, dimdik durmayı, bir daha asla tağutlara eğilmemeyi, tevhid inancında sebat edip karar kılmayı, bütün sahte ilahları yere çalıp tepmeyi ve sistemlerini tarihin çöplüğüne atmayı öğretmektedir Ve bunu imanın bir gereği, Müslüman olmanın bir lazımı olduğunu dimağlara kazımaktadır İşte imani bir tavır… Ve işte Müslüman’ca duruş…
Hem niye bu duruşu sergilemesin ki? Neden azgın tağutlardan ve mülhid güruhlardan korksun ki…? Zira O, her şeyin sahibi, maliki ve mutlak mutasarrıfına tevekkül edip inkiyad etmiştir: “Ben, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a tevekkül ettim Çünkü yürüyen hiçbir varlık yoktur ki, O, onun perçeminden tutmuş olmasın” İşte Müminleri korkusuz yapan bu sağlam inançtır Bu inanç kalpte yerleştikten sonra bir Mümin, tek başına dünyaya meydan okur Hz Hud aleyhisselam’ın yaptığı da bu idi O, Rabbine hakkıyla tevekkül etmiş ve O’na dayanmıştı O Allah (cc) ki, bütün mahlûkatın perçemi O’nun kabz-ı yedinde ve O’nun hükümranlığı altındadır Bu şekilde Kahhar, Cebbar olan Allah (cc)’a dayanan, O’na hakkıyla inkiyad eden zorbalardan korkar mı? Tağutlara boyun eğer mi? Zillete, meskenete ve alçaklığa rıza gösterir mi? Heyhate minezzilleh, heyhate minezzilleh… (Zillet bizden uzaktır) Mümine yakışan izzettir, şereftir, haysiyettir ve dik duruştur… Allah (cc) düşmanı zalimlere teslim olmak, onlara boyun eğmek muvahhidlerin şe’ninden değildir Peygamberlerin yolundan giden saliklerin davranışlarından değildir
Ve derken va’di ilahi doluyor, verilen mühlet hitama eriyor ve kıyamete kadar gelecek Müminler için mukadder olan nusret ve inayeti ilahi Müminlerin imdadına yetişiyor
“Bundan (inkâr etmelerinden) dolayı biz de onlara dünya hayatında zillet azabını tattırmak için o uğursuz günlerde soğuk bir rüzgâr gönderdik Ahiret azabı elbette daha çok rüsvay edicidir…” (Fussilet: 16)
Evet, o azgınların kökünü kazıyacak, onlardan eser bırakmayacak azab-ı ilahi, istisal-ı rabbani onları ansızın yakalayıvermişti “Rihen sarsaran” (soğuk rüzgar) onların tozunu dumanına katmıştı “Bizden daha güçlüsü var mıdır ki?!” diyen Ad, yerle yeksan olmuştu Allah (cc)’ın bu görünmez ordularının harekete geçmesi için, biz Müslümanların Hz Hud (as) misali bir misyon yüklenmemiz, o sarsılmaz iman ve sapasağlam iradeye sahip olmamız gerekir İman ve akidemizi saflaştırıp berrak kılmalıyız ve ve şu ilahi fermanın karşısına geçip icabını yerine getirmemiz gerekir:
“Ey iman edenler! Allah’a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman ediniz Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve kıyamet gününü inkâr ederse tam manasıyla sapıtmıştır” (Nisa: 136)
Ad kavmine de kardeşleri Hz Hud’u (gönderdik) Dedi ki: ‘Ey kavmim! Allah’a kulluk edin Sizin Ondan başka ilahınız yoktur… Ben Allah’ı şahit tutuyorum; siz de şahit olun ki ben sizin ortak koştuklarınızdan uzağım O’ndan başka (taptıklarınızın hepsinden uzağım) Haydi, hepiniz bana tuzak kurun; sonra da bana mühlet vermeyin! Ben, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a dayandım Çünkü yürüyen hiçbir varlık yoktur ki, O, onun perçeminden tutmuş olmasın…” (Hud: 50, 54-56)
Hz Nuh aleyhisselam’ın tufanında yeryüzü küfür ve şirkten temizlenip silindikten sonra Hz Nuh aleyhisselamla birlikte kurtulanlar, yeryüzünü yeniden imar etmeye ve Allah (cc)’ın tevhid dinini tüm yönleriyle ikame etmeye çalıştılar Ancak Hz Nuh aleyhisselam’ın vefatından sonra Allah (cc)’ın dinine tabi olanlar, zaman içerisinde tevhid dininden inhiraf edip dosdoğru yoldan saptılar ve tekrar küfür ve şirk bataklığının içine yuvarlanıverdiler Bütünüyle sapıtmış olan bu insanlara, merhamet sahibi olan Allah (cc) bir hidayet rehberi olarak Hz Hud aleyhisselam’ı peygamber olarak gönderdi…
Hz Hud aleyhisselam kavmini, Allah (cc)’ın birliğine ve O’nun tevhid dinine davet etmeye ve bu istikamette onları ikna etmeye koyuldu; fakat Ahkaf’ın sakinleri hiç de olumlu tepki verecek gibi görünmüyorlardı Allah (cc)’ın bu rahmet peygamberine bin bir türlü güçlük ve müşkülat çıkarmaya ve Allah (cc)’ın dini önünde set teşkil etmeye başladılar Geçen bu süre zarfında o kadar koyu bir sapıklığa ve dalalete saplanmışlardı ki, bir türlü vahyin o kurtarıcı sesine kulak vermiyor, basiretlerini bütünüyle kapatıyorlardı Her dönemde olduğu gibi tarihin o kesitinde yaşayan insanlarda da tevhid dinine karşı değişmeyen o kötü huyları yeniden depreşmeye başlıyordu… İnad… Hakka karşı kulakların sağır ve gözlerin kör oluvermesi… Kalplerin taş kesilmesi ve batılda ısrar ettikçe ısrar etmeleri…
Allah (cc)’ın dininin davetçisi ve tebliğcisi olan Hz Hud aleyhisselam, hiç bıkmadan, usanmadan, büyük bir sabır ve metanetle tebliğini yapıyor, insanların basiretlerini hakka karşı açmaya ve Allah (cc)’ın o dosdoğru yoluna yöneltmeye çalışıyordu Gece demeden, gündüz demeden, onların baskı ve tazyiklerine aldırmadan risalet sorumluluğunu ifa etmeye çalışıyordu Ama işi hiç de kolay değildi Yıllar birbirini kovalarken bütün yeryüzünde, Allah (cc)’ın tevhid dinine iman eden; Hz Hud aleyhisselam ve etrafındaki çok küçük bir topluluktan başka kimse yoktu İnsanlar, peygamberlerinin davetine yaklaşmıyorlardı O günün azgın, şımarık ve tağut yapılı insanların peşine takılıp kölece bir hayatı ve sapıkça bir anlayışı yeğliyorlardı Onların bu yumuşama bilmez tavırları ve haşin yapıları, Hz Hud aleyhisselam’ın azim ve kararlılığından en küçük bir taviz dahi koparamıyordu Karşılarında sabırlı, metanetli, tavizsiz, cesaret şahikası ve iman örneği yılmaz bir Mümin, yalçın bir mücahit ve risaletin sağlam ve kopmaz bir halkası olan Hz Hud peygamber ve onun sadık tabileri duruyordu Hiç de pes edecek gibi görünmüyorlardı Zira pes etmek onların şe’ninden değildi… Onlara yakışan pes etmek değil pes ettirmektir Bu iş zahmetli ve sıkıntılı da olsa, “…vel akibetü lilmüttakin” (…Akibet takva sahiplerinindir A’raf: 128) dir Bu şaşmaz bir va’d-i ilahi ve değişmez bir mukadderatı rabbanidir Er veya geç bu şaşmaz tecelliyat vuku bulacaktı; ama dava eri bu mümtaz şahsiyetlerin direnmeleri, taviz vermemeleri, bir santim geri adım atmamaları gerekiyordu
Karşılıklı sinirler gerilmiş ve çatışma tehlikesi en tepeye çıktığı bir anda; artık nasihatin fayda getirmediğine kani olan Hz Hud aleyhisselam, o günün tağutları ve azgınlarına karşı hakkı haykırarak dedi ki: “Ben Allah’ı şahit tutuyorum Siz de şahit olun ki ben sizin ortak koştuklarınızdan uzağım… Haydi, hepiniz bana tuzak kurun; sonra da bana mühlet vermeyin!”
İşte Hz Hud aleyhisselam’dan alacağımız tevhid dersinden en önemli bir fasıl… Özellikle tağutların ve zorbaların baskı ve tazyikleri karşısında sinmiş, on büklüm olmuş, şahsiyet ve değerlerini ayaklar altına almış zavallı insanlardan oluşan toplumlarda, bu ders, ne kadar da hayati bir önem arz ediyor! Ayağa kalkmayı, dimdik durmayı, bir daha asla tağutlara eğilmemeyi, tevhid inancında sebat edip karar kılmayı, bütün sahte ilahları yere çalıp tepmeyi ve sistemlerini tarihin çöplüğüne atmayı öğretmektedir Ve bunu imanın bir gereği, Müslüman olmanın bir lazımı olduğunu dimağlara kazımaktadır İşte imani bir tavır… Ve işte Müslüman’ca duruş…
Hem niye bu duruşu sergilemesin ki? Neden azgın tağutlardan ve mülhid güruhlardan korksun ki…? Zira O, her şeyin sahibi, maliki ve mutlak mutasarrıfına tevekkül edip inkiyad etmiştir: “Ben, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a tevekkül ettim Çünkü yürüyen hiçbir varlık yoktur ki, O, onun perçeminden tutmuş olmasın” İşte Müminleri korkusuz yapan bu sağlam inançtır Bu inanç kalpte yerleştikten sonra bir Mümin, tek başına dünyaya meydan okur Hz Hud aleyhisselam’ın yaptığı da bu idi O, Rabbine hakkıyla tevekkül etmiş ve O’na dayanmıştı O Allah (cc) ki, bütün mahlûkatın perçemi O’nun kabz-ı yedinde ve O’nun hükümranlığı altındadır Bu şekilde Kahhar, Cebbar olan Allah (cc)’a dayanan, O’na hakkıyla inkiyad eden zorbalardan korkar mı? Tağutlara boyun eğer mi? Zillete, meskenete ve alçaklığa rıza gösterir mi? Heyhate minezzilleh, heyhate minezzilleh… (Zillet bizden uzaktır) Mümine yakışan izzettir, şereftir, haysiyettir ve dik duruştur… Allah (cc) düşmanı zalimlere teslim olmak, onlara boyun eğmek muvahhidlerin şe’ninden değildir Peygamberlerin yolundan giden saliklerin davranışlarından değildir
Ve derken va’di ilahi doluyor, verilen mühlet hitama eriyor ve kıyamete kadar gelecek Müminler için mukadder olan nusret ve inayeti ilahi Müminlerin imdadına yetişiyor
“Bundan (inkâr etmelerinden) dolayı biz de onlara dünya hayatında zillet azabını tattırmak için o uğursuz günlerde soğuk bir rüzgâr gönderdik Ahiret azabı elbette daha çok rüsvay edicidir…” (Fussilet: 16)
Evet, o azgınların kökünü kazıyacak, onlardan eser bırakmayacak azab-ı ilahi, istisal-ı rabbani onları ansızın yakalayıvermişti “Rihen sarsaran” (soğuk rüzgar) onların tozunu dumanına katmıştı “Bizden daha güçlüsü var mıdır ki?!” diyen Ad, yerle yeksan olmuştu Allah (cc)’ın bu görünmez ordularının harekete geçmesi için, biz Müslümanların Hz Hud (as) misali bir misyon yüklenmemiz, o sarsılmaz iman ve sapasağlam iradeye sahip olmamız gerekir İman ve akidemizi saflaştırıp berrak kılmalıyız ve ve şu ilahi fermanın karşısına geçip icabını yerine getirmemiz gerekir:
“Ey iman edenler! Allah’a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman ediniz Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve kıyamet gününü inkâr ederse tam manasıyla sapıtmıştır” (Nisa: 136)