Hz. İsmail’i kurban ettirmemek
Saffat suresinin 100-113. ayetleri bir kıssaya (hikâyeye) ayrılmıştır. Ders veren her Kuran ve Hz. Peygamber (s.a.v.) hikâyesi gibi sarsıcıdır bu hikâye. Bir baba ile oğlunun ürperten, dikkat çeken, sarsan hikâyesidir. Gelin hep beraber hikâyeyi hatırlayalım.
Hz. İbrahim’in hiç çocuğu olmaz. Yaşı 86’ya ulaşmış bu büyük peygamber davasını ve ailesini devam ettirecek temiz bir evlat arzu eder. Allah’tan ister. Ve o arada da “bana bir evlat verirsen O’nu kurban ederim” der. Yüce Rabbimiz, Hacer validemizden Hz. İbrahim’e bir erkek çocuk nasip eder. Bu çocuğa da İsmail ismi verilir.
Nihayet çocuk 7 yaşına gelince Hz. İbrahim bir rüya görür. Rüyada kendisine evladını kurban etmekle ilgili adak hatırlatılır. Peygamberlerin rüyaları da vahyin bir türüdür. Yani rüyaları onları bağlar.
Hz. İbrahim çaresiz bir şekilde oturduğu Şam’dan Hz. Hacer ve Hz. İsmail’in yaşadığı Mekke’ye gelir. Niyeti evladını kurban etmektir. Ne kadar zor, ne kadar çetin bir hal. Peygamberlerin imtihanı da işte büyük olurmuş!
Odun kesmeye gidercesine Hz. İbrahim oğlu Hz. İsmail’e bıçak ve ip almasını söyler. Görüntüde odun kesmeye gidiyorlar. Evden uzaklaşırlar. O esnada şeytan Hz. Hacer’e, Hz. İbrahim’e ve Hz. İsmail’e görünür. Hacer’e, “kocan oğlunu kesecek” der. Hz. İbrahim’e “insan oğlunu keser mi” der. Hz. İsmail’e; “baban seni kesmeye götürüyor” der.
Her üçü de şeytanı kovalar ve “Allah’ın hükmüne razı olduk” der.
Oğlum! Bak ne diyorsun
Nihayet Mina-Müzdelife bölgelerine yakın bir yere gelince Hz. İbrahim oğlu Hz. İsmail’i oturtup onunla sohbete başlar. Şöyle der:
“Oğulcağızım! Ben rüyamda seni kurban ediyor görüyorum. Bak bakalım, ne diyorsun bu işe. Babanla konuş bu işi. Bana teslim olacak mısın?”
Bir baba için bunu söylemek ne kadar zor ve, ne kadar ağırdır. Hz. İbrahim bu emri paylaşır. Yüce Rabbin istediğini iletmekte tereddüt etmez. Oğlu Hz. İsmail ise tam bir tevekkül ve teslimiyetle şöyle cevap verir: “Babacığım! Emrolunduğunu yap. İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın.
Sana direnmeyeceğim. Senin dediğini tartışmayacağım. Sana neden demeyeceğim. Sen ne ile emredildiysen onu yap. Beni sabreden olarak bulacaksın.”
İkisi de Allah’a teslim oldular.
Nihayet Hz. İbrahim ile Hz. İsmail emre uymak için hazırlık yaparlar. Hz. İsmail babasına şöyle der: “Babacığım. Kollarımı arkadan bağla. Sımsıkı. Gömleğimi soy ki kana bulanmasın. Annem görür dayanamaz.”
(Aslında Kuran-ı Kerim iç burkan, merhamet duygularını tetikleyen bu ayrıntılara girmez. Üstü örtülü geçer. Bu ayrıntıyı yorum edebiyatına, rivayetlere, yer yer tarih kitaplarındaki nakillere bırakır. Kıssayı tamamlayan ve aklı zorlamayan rivayetlerdir bunlar ama Kuran-ı Kerim kıssalardaki genel kuralı burada da işletir. İsimlere, ayrıntılara, mekânlara boğmaz mesajı. Net ve keskin çizgilerle olayın özüne bakar.)
Hz. İbrahim oğlu İsmail’i alnı üstü yatırır. Kurban edecektir. İç âlemi elbette buruktur, mustariptir ama karara boyun eğmektedir.
Hz. İbrahim bıçağı çalacaktır ince et parçasına ama Rabbim bıçaktan kesebilme kudretini kaldırmıştır. Bıçak bir pamuk yumağı gibi boyundan geçer.
Hz. İbrahim kendinden geçer, Hz. İsmail kendinden geçer. Bıçak kendinden geçer.
Yüce Allah Halil’i (dostu) olan Hz. İbrahim bıçağa “kes” diyor, ama Halık (Yüce Yaratan) “kesme” diyor. Hangi bıçak kesebilir ki.
Ateş yakar elbette ama Yüce Allah yakma derse ateşe, hangi ateş Hz. İbrahim’i yakabilir ki. İşte bu da aynı böyledir. Kuralları koyan Yüce Kudret o kuralları (Sünnetullah’ı) başka kurallarla değiştirir. Güç onun, kudret onun, mal O’nun, mülk O’nun, söz O’nun, kalem O’nun, iktidar O’nun, hüküm O’nun. Kimin haddine karşısında söz söylemek, kelam sarf etmek.
Büyük bir kurban ile yarayı sarmak
Kuran-ı Kerim büyük bir kurbanın (kurbanlığın) Hz. İbrahim’e verildiğini haber veriyor. Hz. İbrahim kararlılığını ve fedakârlığını, Hz. İsmail’in ise teslimiyetini hep konuşmuşuz ama Yüce Allah’ın Hz. İsmail’i kestirmemesini nedense hep geçmişizdir. Yüce Allah’ın engin rahmetini. Bir babayı evladını boğazlamayla imtihan eden Rabbin en son demde babayı bu ağır imtihandan çıkarması. Lütfetmesi. Boğazlatmaması. Evladının kanına babanın elini bulaştırmaması. Babadan daha merhametli olması. Sonra Rabbe teslim olan o çocuğa (Hz. İsmail’e) peygamberlik vermesi ve onu Hz. Muhammed’in (s.a.v.) dedesi yapması.
Fedakâr babayı, cefakâr babayı ve tevekkül eden evladı konuşan bizler ne yazık ki “Merhametli Allah’ı” ne az konuşuyoruz. Bütün sahip olduklarımızın O’nun merhametli bir dokunuşunun eseri olduğunu hep göz ardı ediyoruz. Rabbi hakkıyla bilmeden Rabbin nimetini nasıl takdir edebiliriz ki.
Yüce Rabbe tam teslim olmadan ne Halil olan Hz. İbrahim’i ve ne de Halim olan Hz. İsmail’i anlayamaz.
Babamız Hz. İbrahim’in sünneti
Kurbanı keserken Hz. Peygamber (s.a.v.) hicretin ikinci yılından itibaren hep böyle buyurdu. “Bu babanız Hz. İbrahim’in sünneti -adeti-dir.” Bu nedenle de Kurban Bayramı’nda kurban vacip veya müekked (güçlü) sünnet kabul edilmiştir. Usulüne uygun hayvanlara eziyet etmeden, Kurbanı kesmek her Müslüman için bir ibadettir. Bunu ihmal etmemek lazım. Rabbim kurbanlarınızı makbul etsin niyetinizi Allah için eylesin. Zira kesilen kurbanın eti ve kanı değil ancak takva dolu niyetleriniz Yüce Allah’a çıkar.
Bize neler oluyor?
Gazeteleri okuyor musunuz? Haberleri izliyor musunuz? Twitter’ı takip ediyor musunuz? İnternetten yazışmalara bakıyor musunuz?
Bütün bunlardan sonra siz de benim gibi ürpererek “Bize neler oluyor” diyor musunuz? Demiyorsanız lütfen şu yazdıklarıma bir göz gezdirin.
- 9 yaşındaki kız annesiyle beraber yaşayan kişi tarafından işkence edildi ve dövüldü. Küçük kızın beyin ölümü gerçekleşti. Organları bağışlandı. Küçük kızın ellerinde sigara yanıkları varmış.
- İşyeri çalıştıran genç akşam dövüldü. Hastaneye kaldırıldı. Kalabalık bir grubun dövdüğü genç hastanede öldü.
- Bir genç ve yanındaki kadın tarandı. Hayatlarını kaybettiler.
- Sevgilisiyle bir olup kocasını kesti.
- Karısını döverek öldürdü. Buna benzer binlerce haber. Her gün her mahallede bir facia.
Twitter’daki kutuplaşma vicdanı ve sağduyu şaşırtacak kadar keskin. Biri “Herkese merhaba” diyor. Ötekiler “Ne istiyorsun, derdin ne, hayrola, nereden esti, bir şey mi istedin” diye cevap veriyor.
Biri “idam edilenleri rahmetle hatırlayalım” diyor, ötekiler; “şu günahını ne yapacaksın, ya hatasını” diye cevap yazıyor. Siz “idam kötüdür” diyorsunuz öteki günahından bahsediyor. Hani “dinime sataşan Müslüman olsa” dersiniz ya sanki kendisinin hiç günahı yokmuş gibi.
İnsanların kusur ve günahını sorgulayanlara bakın, onların günahı ve kusuru inanın herkesten daha çoktur.
Haramdan kazanma, yağcılık, tahammülsüzlük, rantçılık, benmerkezcilik ve ne kadar “Kabahatli ruh hali” varsa hepsi bizde zirve yapıyor.
Lütfen biraz vicdan. İman… Ahlak… Hassasiyet… Merhamet… Ahret ve hesap duygusu. Herkes etrafıyla şöyle bir hesaplaşsın. İnanınız ki. Biz bu değiliz. Bu olmamalıyız.
Cahiliye çağı Arapları kız çocuklarını diri diri gömüyorlardı. Nemrut, Hz. İbrahim’i yakmaya çalışıyordu. Hz. Musa döneminin firavunu erkek çocukları kesiyordu. Sodom ve Gomore halkı çarpık ilişkiler içindeydi. Lut’un (a.s.) kavmi cinsel sapkınlık ve azgınlık içindeydi.
Nuh Peygamber’in, Şuayib peygamberin kavmi ve diğer azgın olanları ticarette haksızlık ediyor. Zulmediyor veya puta tapıyorlardı. Belki şu saydığım günahlardan sadece birisi bile onların helak olmalarına sebep oluyordu. Toptan yok ediliyorlardı. Cezalandırılıyorlardı.
Gazeteleri okuyun. Çevreye bakın. İnterneti kurcalayın. Dünyayı gözleyin. İnanınız diğer milletleri yok eden bu günahların hepsi bizde mevcut. Hem de en modern ve örtülü halde.
AYET-İ KERiME
Saffat Suresi 100-113. Ayet meali
O: “Rabbim! Bana sâlihlerden olacak bir evlat ver” dedi.
İşte o zaman biz onu uslu bir oğul ile müjdeledik.
Babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa erişince: “Yavrucuğum! Rüyada seni boğazladığımı görüyorum; bir düşün, ne dersin” dedi. O da cevaben: Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulursun, dedi.
Her ikisi de teslim olup, onu alnı üzerine yatırınca:
Biz ona: “Ey İbrahim!” diye seslendik.
Rüyayı gerçekleştirdin. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız.
Bu, gerçekten, çok açık bir imtihandır.
Biz, oğluna bedel ona büyük bir kurban verdik.
Geriden gelecekler arasında ona (iyi bir nam) bıraktık:
İbrahim’e selam! dedik.
Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız.
Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandır.
Sâlihlerden bir peygamber olarak O’na (İbrahim’e) İshak’ı müjdeledik.
Kendisini ve İshak’ı mübarek (kutlu ve bereketli) eyledik. Lâkin her ikisinin neslinden iyi kimseler olacağı gibi, kendine açıktan açığa kötülük edenler de olacak.
O: “Rabbim! Bana sâlihlerden olacak bir evlat ver” dedi.
İşte o zaman biz onu uslu bir oğul ile müjdeledik.
Babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa erişince: “Yavrucuğum! Rüyada seni boğazladığımı görüyorum; bir düşün, ne dersin” dedi. O da cevaben: Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulursun, dedi.
Her ikisi de teslim olup, onu alnı üzerine yatırınca:
Biz ona: “Ey İbrahim!” diye seslendik.
Rüyayı gerçekleştirdin. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız.
Bu, gerçekten, çok açık bir imtihandır.
Biz, oğluna bedel ona büyük bir kurban verdik.
Geriden gelecekler arasında ona (iyi bir nam) bıraktık:
İbrahim’e selam! dedik.
Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız.
Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandır.
Sâlihlerden bir peygamber olarak O’na (İbrahim’e) İshak’ı müjdeledik.
Kendisini ve İshak’ı mübarek (kutlu ve bereketli) eyledik. Lâkin her ikisinin neslinden iyi kimseler olacağı gibi, kendine açıktan açığa kötülük edenler de olacak.
KAYNAK
Prof.Dr.Nihat Hatipoğlu
Moderatör tarafında düzenlendi: