Hz. Muhammed'in (s.a.v) Miraç Mucizesi

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Hz. Muhammed'in (s.a.v) Miraç Mucizesi

18 Temmuz 2011 Pazartesi
Hz. Peygamber (s.a.v.)'in Miracı: İkinci Akabe görüşmesinden sonra, Mekke Devri'nin 11'inci yılı Recep ayının 27'inci gecesi (Hicretten 19 ay önce) Peygamber Efendimizin "İsrâ ve Mîrâc" mucizesi gerçekleşti. İsrâ, gece yolculuğu ve gece yürüyüşü; Mîrâc ise, yükseğe çıkmak ve yükselme âleti demektir. Bu büyük mucize, gecenin bir bölümünde cereyan ettiği ve Rasûlullah (s.a.v.) bu gece semalara ve yüce makamlara yükseldiği için bu mucizeye "İsrâ ve Mîrâc" denilmiştir.

Kur'ân-ı Kerîm'de el-İsrâ Suresi’nin 1'inci ayetinde: "Kulu Muhammed (s.a.v.)'i, bir gece Mescid-i Harâm'dan, kendisine bir kısım ayetlerimizi göstermek için, etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah'ın şanı ne yücedir. Doğrusu O işitir ve görür." buyrulmuştur.

Rasûl-i Ekrem (s.a.v.)'in Mekke'deki Mescid-i Harâm'dan Kudüs'teki Mescid-i Aksâ'ya olan mîrâcı, yukarıda anlamı yazılan ayet-i kerime ile sabittir. Mescid-i Aksâ'dan semalara ve yüce makamlara yükseldiğini ise, Peygamber Efendimizden nakledilen sahih hadis-i şeriflerden öğrenmekteyiz. Hadis-i şeriflerde anlatılanların özeti şöyledir.(114)

Rasûlullah (s.a.v.) bir gece Kâbe'nin "Hatîm" denilen kısmında iken, Cebrail'in getirdiği "Burak" denilen bineğe binerek Kudüs’teki Mescid-i Aksâ'ya gelip burada namaz kılmıştır. Buradan da "Mîrâc" denilen âlete binerek, semalara yükselmiştir. 1'inci semada Hz. Âdem, 2'inci semada Hz. Yahya ve Hz. İsa, 3'üncü semada Hz. Yusuf, 4'üncü semada Hz. İdris, 5'inci semada Hz. Harun, 6'ıncı semada Hz. Mûsâ ve 7'inci semada Hz. İbrahim ile görüştü. Bunlardan her biri Rasûlullah (s.a.v.) 'i selâmlayıp tebrik ettiler, "hoş geldin Salih kardeş," dediler.

Daha sonra "Sidretü'l-müntehâ"ya yükseldi. Orada kaza ve kaderi yazan kalemlerin çıkardıkları sesler duyuluyordu. Sidretü'l-müntehâ'dan ötesi, sözle anlatılması mümkün olmayan bir âlemdi. Buraya kadar beraber oldukları Cebrail de buradan öteye geçememiş, "benim için burası sınırdır, parmak ucu kadar daha ilerlersem, yanarım" demiştir.

Miraçta Cenab-ı Hakk, sevgili Peygamberine nice âlemler gösterdi. Kuluna vahyedeceğini vasıtasız vahyetti. Bu makamda Hz. Peygamber (s.a.v.)'e üç şey verildi.(115)

1) Beş vakit namaz farz kılındı.(116)
2) Bakara Suresi’nin son iki ayeti (Amene'r-rasûlü...) vahyedildi.
3) Ümmetinden şirk koşmayanların Cennet'e girecekleri müjdesi verildi.

Miraç Mucizesine Karşı Müşriklerin Tutumu

Peygamber Efendimiz, miracı ve miraçta gördüklerini ertesi sabah anlattı. Mü'minler Rasûlullah (s.a.v.)'i tasdik ve tebrik ettiler. Müşrikler ise inkâr ettiler. Bir gecede Kudüs'e gidip gelmek imkânsız bir şey, dediler. İçlerinde Kudüs'e gitmiş ve Mescid-i Aksâ'yı görmüş olanlar vardı.

- “Mescid-i Aksânın kaç kapısı var? Şurası nasıl, burasında ne var?” diye Rasûlullah (s.a.v.)'i soru yağmuruna tuttular.(117)

Hz. Peygamber bu konuyu daha sonra şöyle anlatmıştır: "Kureyş bana seyahat ettiğim yerler, özellikle Mescid-i Aksâ ile ilgili öyle şeyler sordular ki, İsrâ gecesi bunlara hiç dikkat etmemiştim. Fakat Cenâb-ı Hakk, benimle Beyt-i Makdis arasındaki mesafeyi kaldırdı. Ne sordularsa, oraya bakarak cevap verdim".(118)

Bu durumda ne yapacaklarını şaşıran müşrikler Hz. Ebû Bekir'e koştular. Muhammed dün gece Kudüs'e gidip geldiğini, göklere çıktığını, söylüyor. Buna da mı inanacaksın, dediler. Ebû Bekir, hiç tereddüt göstermeden: "Bunu O söylemişse inandım gitti. Ben O'nu bundan daha önemli olan konularda tasdik ediyorum. Akşam- sabah göklerden vahiy geldiğini söylüyor, buna inanıyorum..." dedi. Bu yüzden Hz. Ebû Bekir'e "Sıddîk" denildi.

Ehli- sünnet bilginlerinin çoğunluğuna göre, İsrâ ve Miraç aynı gecede; Rasûlullah (s.a.v.) 'in ruh ve vücuduyla birlikte uyanık hâlde iken olmuştur. İsrâ ile Miracın ayrı gecelerde olduğunu, rüya hâlinde ve ruhani olarak vuku bulduğunu kabul eden bilginler de vardır; fakat bunların sayısı azdır.(119)

Miraç’ta Teşri Kılınan Hükümler

Kur'ân-ı Kerîm'de, Miraç’ın en yüksek hâli anlatılırken: "(Rabbine) iki yay kadar veya daha da yakın oldu. Allah Kulu'na vahyettiğini o anda vahyetti..." (en Necm Suresi, 9-10) buyrulmaktadır.

Bu ayetlerden Rasûlullah (s.a.v.)'e, Miraç’ta pek çok esrar ve maarifin bildirildiği anlaşılmaktadır.
Baştan sona Miraç ve Miraç’ta teşri kılınan hükümlerin anlatıldığı el-İsrâ Suresi’nin 80'inci ayetinde Hz. Peygamber (s.a.v.)'e: "Rabbim, beni şerefli bir girişle (Medine'ye) koy, salim bir çıkışla da (Mekke'den) çıkar" diye dua etmesi emredilerek yakında hicretine izin verileceğini; 81 'inci ayetinde ise: "De ki: Hakk geldi, bâtıl yok olup gitti, esasen bâtıl yok olmağa mahkûmdur" buyurularak çok yakında İslâm'ın küfre galebe çalacağına, neticede Mekke'nin Rasûlullah (s.a.v.) tarafından fethedilip Kâbe'nin putlardan temizleneceğine işaret olunmuştur. Yine aynı surenin 23-29'uncu ayetlerinde dinin temelini teşkil eden hükümler yer almıştır. Bu ayetlerin anlamları şöyledir:

"Rabb'ın şunları kesinlikle hükmetti: Kendisinden başkasına kulluk etmeyin. Ana-babaya iyilik edin. Onlardan biri veya her ikisi, senin yanında ihtiyarlayacak olursa, onlara "öf" bile deme, onları azarlama, her ikisine de hep tatlı söyle. Onlara şefkatle tevazu kanadını ger ve 'Rabbim, onlar, küçükken beni nasıl ihtimamla yetiştirmişlerse, sen de kendilerini öylece esirge..' diye onlar için dua et.

Rabbiniz, içinizdekini en iyi bilendir. İyi kimseler olursanız, kendisine yönelip tövbe edenleri bağışlar. Hısıma, yoksula, yolda kalmışa, her birine hakkını ver. Elindeki malını saçıp savurma, saçıp savuranlar, şüphesiz şeytanla kardeş olmuşlardır. Şeytan ise Rabb'ına karşı son derece nankördür.

Rabbinden umduğun rahmeti elde etmek için hak sahiplerinden yüz çevirmek zorunda kalırsan, bari onlara yumuşak söz söyle (sert davranma). Elini boynuna bağlayıp cimrilik etme, onu büsbütün açıp hepsini de saçma. Yoksa pişman olur, açıkta kalırsın, Şüphesiz Rabbin, dilediği kimsenin rızkını genişletir, dilediğininkini daraltır, ölçü ile verir. O, kullarını gören ve her şeyden haberdar olandır.
Çocuklarınızı yoksulluk korkusu ile öldürmeyin. Onları da sizi de Biz rızıklandırırız. Şüphesiz ki onları öldürmek büyük bir suçtur. Sakın zinaya yaklaşmayın. Doğrusu bu çirkindir ve çok kötü bir yoldur.

Allah'ın haram kıldığı cana, haklı bir sebep olmadıkça kıymayın. Haksız yere öldürülen kimsenin velisine bir yetki vermişizdir. Artık o da öldürmekte aşırı gitmesin. Çünkü o, ne de olsa yardım görmüştür.

Erginlik çağına ulaşıncaya kadar, yetimin malına, en güzel şeklin dışında yaklaşmayın. Bir de verdiğiniz sözü yerine getirin. Çünkü verilen sözde sorumluluk vardır. Ölçtüğünüz zaman ölçeği tam yapın, doğru terazi ile tartın. Bu daha iyi ve sonuç bakımından daha güzeldir.

Bilmediğin şeyin ardına düşme. Doğrusu kulak, göz ve kalp, bunların hepsi o şeyden sorumlu olur. Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü ne yeri delebilir, ne de boyca dağlara ulaşabilirsin, (onlarla büyüklük yarışı yapabilirsin). Rabb'ının katında bunların hepsi, beğenilmeyen kötü şeylerdir. Bunlar Rabb'ının sana bildirdiği hikmetlerdir. Sakın Allah'la beraber bir başka tanrı edinme. Yoksa kınanmış ve kovulmuş olarak Cehenneme atılırsın." (İsra Suresi, 23-29).

Bu ayetlerdeki ilâhî emirler şöylece özetlenebilir:

1) Allah'tan başkasına kulluk etmeyin,
2) Anne-babaya iyi muamele edin,
3) Hısıma, yoksula, yolda kalmışa haklarını verin,
4) Ne hasis, ne cimri, ne de müsrif (savurgan) olun,
5) Çocuklarınızı öldürmeyin,
6) Zinaya yaklaşmayın,
7) Haklı bir sebep olmadıkça cana kıymayın,
8) Daha iyiye götürmek amacı dışında yetim malına yaklaşmayın,
9) Verdiğiniz sözü yerine getirin, sözünüzde durun,
10) Ölçü ve tartıyı tam yapın,
11) Hakkında bilginiz olmayan şeyin peşine düşmeyin,
12) Yeryüzünde kibir ve azametle yürümeyin, alçak gönüllü olun.

--------------------------------------------------------------------

(114) Bkz. Buhârî, 1/91-93 ve 4/247-250; Tecrid Tercemesi, 218-232 (Hadis No: 227) ve 10/60-80; (Hadis No: 1550-1552)
(115) Müslim, 1/157, (K.el-İmân, B.,76, Hadis No: 173/279)
(116) Miraç’tan önce namaz, akşam ve sabah olmak üzere günde iki vakit kılınıyordu. "Ey örtüsüne bürünen Peygamber! Kalk, azap ile korkut. Rabbinin adını (namazda tekbir ile) yücelt..." (Müddessir Suresi, 1-3) anlamındaki ayetler inince, Rasûlüllah (s.a.v.) Cibril (a.s.)'ın tarifi ile abdest alıp namaz kılmıştır. Rasûlüllah (s.a.v.)'in Cibril'e uyarak kıldığı bu ilk namaz, sabah vaktinde kılınmıştır. Aynı gün akşam namazını Hz. Hatice ile cemaatle kıldılar. Ertesi gün bu cemaate Hz. Ali, daha sonra Hz. Ebû Bekir ve Zeyd b. Hârise de katıldı. Böylece, (Miraç’ta 5 vakit namaz farz kılınmadan önce) Risâletin başlangıcından itibaren Rasûlüllah (s.a.v.) ve Müslümanlar, akşam ve sabah olmak üzere, günde iki vakit namaz kılıyorlardı. Bu iki vakit namazdan başka, "Müzzemmil Sûresi"nin ilk ayetleri ile "gece namazı" farz kılınmıştı. Müslümanlar geceleri ayakları şişinceye kadar namaz kılıyorlardı. Gece namazı bir sene kadar farz olarak devam ettikten sonra, aynı Sure’nin son ayeti (Müzzemmil Suresi, 20) ile farziyeti kaldırıldı, nafile (tatavvu) namaz oldu. Miraç’ta farz kılınan 5 vakit namaz ile bütün bu namazlar kaldırıldı. Ancak, Hz. Peygamber (s.a.v.)'e has, ona âit olmak üzere gece namazının farziyeti devam etti. (Bkz. İsrâ Suresi, 79; Tecrid Tercemesi, 2/231-232, Hadis No: 227'nin açıklaması; Tahir Olgun, İbâdet Târihi, 28-38, İst., 1946)
(117) Tecrid Tercemesi, 10/64
(118) Buhârî, 4/248;Müslim, 1/157; (K.el-İmân, B., 75); Tecrid Tercemesi, 10/63. (Hadis No: 1550)
(119) Bkz. Zâdü'l-Meâd, 2/126-127
 
Üst Alt