faruk islam
Özel Üye
Hz. Musa Devrinde Filistin
İsrail Oğullarının Yozlaşması
İsrail oğullarına, Tevrât ve Hz. Musa (a.s.) vasıtasıyla verilen emir şu idi. Sakın yerleşeceğiniz yeni memleket olan Filistin'deki dinsiz ve müşrik milletlerin kötü alışkanlıklarına kendinizi kaptırmayın, bu bakımdan oraya varır varmaz onları temizleyin.
Fakat İsrail oğulları Filistin'e varınca bu nasihati unuttular. Kendilerini oranın havasına kaptırdılar. Orada güçlü herhangi bir saltanat veya hükümet kuramadılar. Aralarında birlik ve beraberlik sağlamak yerine kavgaya başladılar. Çeşitli kabilelere bölündüler ve her kabile kendisine ait olan bölgede istediğini yapmaya koyuldu. Bunun neticesinde, kendisini müşriklerin tesirinden kurtaracak güçlü tek bir İsrail kabilesi kalmadı. Mecburen, her yerde ve her bölgede müşriklerle beraber yaşamaya başladılar. Hatta, İsrail oğulları fethettikleri bölgelerde müşriklere küçük özerk bölgeler ve devletçikler kurmaya da müsaade verdiler, İsrail oğullarının bu akılsızlık ve tedbirsizliğinden Zebur'da da yakınılmıştır.
Bu tedbirsizliğin cezasını İsrail oğulları kısa bir zamanda çekmeye başladılar. Yerlilerin tesiriyle şirk belâsı İsrail oğullarını da sardı. Bunun yanı sıra diğer ahlâksızlıklara da esir düştüler. Bu husustaki yakınma İncil'de de yer almıştır.
"Ve Benî İsrail, Hüdâvend'in yanında kötülüğe ve Ba'alim'e tapmaya başladılar. Onlar, Hüdâvend ve kendi atalarının Tanrısını unuttular. Halbuki, bu tanrı onları Mısır'dan getirmişti. İsrailoğulları etraflarındaki müşrikler gibi tanrı ve tanrıçalara tâbi olup tapmaya başladılar ve böylece Hüdâvend'i kızdırdılar. Ve Hüdavend'i terk edip Ba'al ile Istarâta tapmaya başladılar. Nihayet, Rabbin gazabı İsrail'e çöktü." (Bölüm: II, ayetler: 11-13)
İsrail oğullarının tedbirsizliğinin ikinci neticesi, onlara karşı yerlilerin ayaklanmasıydı. İsrail oğullarının müsamaha göstererek özerk ve özgür bıraktıkları devletçikler ve onların hiç mağlup edemedikleri Filistinliler birleşip, üst üste birkaç baskın ve saldırı düzenleyerek İsrail oğullarını Filistin'in büyük bir bölümünden kovdular. Hatta onlardan Hüdâvend'e ait Sandığı (Tabut-u Sakîne)'da aldılar. Nihayet, İsrail oğullarının aklı başına geldi ve onlar tek bir hükümdarın emrinde toplanarak güçlü bir devlet kurmaya karar verdiler. Onların arzusu üzerine Samuel peygamber M.Ö. 1020'de "Talût"u onların hükümdarı haline getirdi. (Bu olaya Bakara suresi, 32. rükûsunda değinilmiştir).
İsrail oğullarının kurduğu birleşik devletin üç hükümdarı oldu. Talût (M.Ö. 1020-1004), Hz. Davud (M.Ö. 1004-985), ve Hz. Süleyman (M.Ö. 965-926). Bu hükümdarlar, İsrail oğullarının, Hz. Musa'dan sonra yarıda bıraktığı işi tamamladılar ve Filistin'e tamamıyla hakim oldular. Sadece kuzey kıyılarında Fenikelilere ve güney kıyılarında Filistinlilere ait dev¬letçikler fethedilemedi, ama bunlar da Filistin devletine tâbi oldular.
Hz. Süleyman (a.s.)'dan sonra İsrail oğulları tekrar maddiyata yöneldiler. Kısır çekişme ve kavgalar Filistin devletinin ikiye bölünmesine yol açtı. Bunlardan birincisi, Filistin'in kuzey bölgeleri ile Ürdünün önemli bir bölümünü içine alan İsrail devletiydi, ki başşehri Sameriyye oldu. İkinci devlet ise, güney Filistin ile Adum'u içine alan Yahudiyye idi, ki bunun Başşehri Jerusalem veya Kudüs oldu. Bu iki devlet birbirinin can düşmanı oldular ve aralarındaki düşmanlık ve kavga son zamanlara kadar devam etti.
Hz. Davud ve Hz. Süleyman (a.s.)'ın Saltanat Devri (M.Ö. 1000-930 Yıllan Arası) .
İsrail devletinin hükümdar ve yöneticileri ile hâkim sınıfı, çevreleri¬nin dinsizlik, şirk ve ahlâksızlığından en çok etkilenenler oldular. Nitekim bu devletin hükümdarı Ahiab, Sayda'nın müşrik prensesi İzabel ile evlenince şirk ve ahlâksızlık devlet eliyle yapılmaya başlandı. Hz. İlyas ile Hz. El-Yes'a (a.s.) kötülük ve ahlâksızlığın bu seline set çekmeye çalıştılarsa da başarı kazanamadılar. İsrailliler akıllanmayınca, Asurlar Allah'ın gazabı ve azâbı olarak buraya nâzil oldular, Asurların M.Ö. 900 yılından başlayarak üst üste yaptıkları istilâlar İsrail saltanatını son derece zayıflattı. Bu dönemde Âmûs Peygamber (M.Ö. 1%1-İ Al) ve daha sonra Hosi'i peygamber (M.Ö. 747-735) son uyarılarını yaptılar, ama İsrailliler gaflet uykusundan uyanamadılar. Üstelik, İsrail kralı, Âmûs peygamberden derhal ülkeyi terk etmesini ve Sameriyye hududlarında her türlü vaaz ve tebliği durdurmasını istedi. Bundan sonra fazla bir zaman geçmeden Allah'ın azabı geldi. M.Ö. 721'de zalim Asur hükümdarı Ravâ Sargon, Sameriyye'yi fethederek topraklarına kattı ve böylece İsrail devleti ortadan kalktı. Asur istilâsı sırasında binlerce İsrailli kılıçtan geçirildi, 27 binden fazla İsrailli eşraf ve mümtaz kişi esir alınarak Asur devletinin doğu bölgelerine dağıtıldı. Diğer bölgelerden getirilen milletler İsrail'e yerleştirildi. Bu yabancılar arasında geriye kalan çok az sayıdaki İsrail asıllılar ise, millî hüviyetini, kültür ve medeniyetini tamamıyla kaybetti.
Filistin'in güney kesiminde Yahudiyye adıyla kurulan İsrail oğullarının ikinci devletinde de Hz. Süleyman (a.s.)'dan sonra bid'at, hurafe, şirk, küfür, ahlâksızlık ve sapıklık gittikçe artmaya başladı. Fakat bu memlekette, İsrail oğullarının yozlaşması ve kötü yola sapması nisbeten yavaş bir tempoda oldu. Bundan dolayıdır ki, buradaki İsrail oğullarına, kendilerine çekidüzen vermeleri için daha uzun bir süre verildi. Gerçi Asurlar, İsrail'e olduğu gibi buraya da sık sık saldırdılar ve bazı şehirlerini tahrip ettiler, hatta Başkent Jarusalem veya Kudüs'ü kuşattılar, fakat tamamıyla ele geçirmeye muvaffak olamadılar. Bu memleket bir süre Asur'lara bağlı kaldı. Daha sonra Yas'iyâh ve Yermiyâh peygamberlerin sürekli ikazlarına rağmen İsrail oğulları kötü yoldan ayrılamayınca M.Ö. 598'de Babil İmparatoru Bühtun Nasr başta Kudüs olmak üzere bütün Yahudiyye devletini fethederek topraklarına kattı. Yahudiyye kralı kendisine esir düştü. Yahudiyye veya Yahudi devletinin sakinleri olan Yahudilerin kötülükleri bundan sonra da son bulmadı. Ve Yermiyâh peygamberin uyarılarına rağmen Yahudiler Babil'e karşı ayaklanmaya çalıştılar. Nihayet M.Ö. 587'de Bühtun Nasr buraya şiddetli bir saldırı düzenleyerek Yahudilere görülmemiş bir ders verdi. Saldırı sırasında Yahudiyye'nin belli başlı bütün şehirleri yerle bir edildi, Kudüs'te taş üstünde taş bırakılmadı. Kudüs'teki Süleyman Mabedi ve diğer tarihi ve dini yerler talan edildi. Yahudi'lerin büyük bir bölümü, öldürüldü ve esir edildi. Geriye kalanlar ülkeden kovularak sağa sola dağıtıldı. Yurtlarında kalan çok az sayıdaki Yahudi, her türlü acı ve rezillikleriyle baş başa bırakıldılar.ALINTIDIR
İsrail Oğullarının Yozlaşması
İsrail oğullarına, Tevrât ve Hz. Musa (a.s.) vasıtasıyla verilen emir şu idi. Sakın yerleşeceğiniz yeni memleket olan Filistin'deki dinsiz ve müşrik milletlerin kötü alışkanlıklarına kendinizi kaptırmayın, bu bakımdan oraya varır varmaz onları temizleyin.
Fakat İsrail oğulları Filistin'e varınca bu nasihati unuttular. Kendilerini oranın havasına kaptırdılar. Orada güçlü herhangi bir saltanat veya hükümet kuramadılar. Aralarında birlik ve beraberlik sağlamak yerine kavgaya başladılar. Çeşitli kabilelere bölündüler ve her kabile kendisine ait olan bölgede istediğini yapmaya koyuldu. Bunun neticesinde, kendisini müşriklerin tesirinden kurtaracak güçlü tek bir İsrail kabilesi kalmadı. Mecburen, her yerde ve her bölgede müşriklerle beraber yaşamaya başladılar. Hatta, İsrail oğulları fethettikleri bölgelerde müşriklere küçük özerk bölgeler ve devletçikler kurmaya da müsaade verdiler, İsrail oğullarının bu akılsızlık ve tedbirsizliğinden Zebur'da da yakınılmıştır.
Bu tedbirsizliğin cezasını İsrail oğulları kısa bir zamanda çekmeye başladılar. Yerlilerin tesiriyle şirk belâsı İsrail oğullarını da sardı. Bunun yanı sıra diğer ahlâksızlıklara da esir düştüler. Bu husustaki yakınma İncil'de de yer almıştır.
"Ve Benî İsrail, Hüdâvend'in yanında kötülüğe ve Ba'alim'e tapmaya başladılar. Onlar, Hüdâvend ve kendi atalarının Tanrısını unuttular. Halbuki, bu tanrı onları Mısır'dan getirmişti. İsrailoğulları etraflarındaki müşrikler gibi tanrı ve tanrıçalara tâbi olup tapmaya başladılar ve böylece Hüdâvend'i kızdırdılar. Ve Hüdavend'i terk edip Ba'al ile Istarâta tapmaya başladılar. Nihayet, Rabbin gazabı İsrail'e çöktü." (Bölüm: II, ayetler: 11-13)
İsrail oğullarının tedbirsizliğinin ikinci neticesi, onlara karşı yerlilerin ayaklanmasıydı. İsrail oğullarının müsamaha göstererek özerk ve özgür bıraktıkları devletçikler ve onların hiç mağlup edemedikleri Filistinliler birleşip, üst üste birkaç baskın ve saldırı düzenleyerek İsrail oğullarını Filistin'in büyük bir bölümünden kovdular. Hatta onlardan Hüdâvend'e ait Sandığı (Tabut-u Sakîne)'da aldılar. Nihayet, İsrail oğullarının aklı başına geldi ve onlar tek bir hükümdarın emrinde toplanarak güçlü bir devlet kurmaya karar verdiler. Onların arzusu üzerine Samuel peygamber M.Ö. 1020'de "Talût"u onların hükümdarı haline getirdi. (Bu olaya Bakara suresi, 32. rükûsunda değinilmiştir).
İsrail oğullarının kurduğu birleşik devletin üç hükümdarı oldu. Talût (M.Ö. 1020-1004), Hz. Davud (M.Ö. 1004-985), ve Hz. Süleyman (M.Ö. 965-926). Bu hükümdarlar, İsrail oğullarının, Hz. Musa'dan sonra yarıda bıraktığı işi tamamladılar ve Filistin'e tamamıyla hakim oldular. Sadece kuzey kıyılarında Fenikelilere ve güney kıyılarında Filistinlilere ait dev¬letçikler fethedilemedi, ama bunlar da Filistin devletine tâbi oldular.
Hz. Süleyman (a.s.)'dan sonra İsrail oğulları tekrar maddiyata yöneldiler. Kısır çekişme ve kavgalar Filistin devletinin ikiye bölünmesine yol açtı. Bunlardan birincisi, Filistin'in kuzey bölgeleri ile Ürdünün önemli bir bölümünü içine alan İsrail devletiydi, ki başşehri Sameriyye oldu. İkinci devlet ise, güney Filistin ile Adum'u içine alan Yahudiyye idi, ki bunun Başşehri Jerusalem veya Kudüs oldu. Bu iki devlet birbirinin can düşmanı oldular ve aralarındaki düşmanlık ve kavga son zamanlara kadar devam etti.
Hz. Davud ve Hz. Süleyman (a.s.)'ın Saltanat Devri (M.Ö. 1000-930 Yıllan Arası) .
İsrail devletinin hükümdar ve yöneticileri ile hâkim sınıfı, çevreleri¬nin dinsizlik, şirk ve ahlâksızlığından en çok etkilenenler oldular. Nitekim bu devletin hükümdarı Ahiab, Sayda'nın müşrik prensesi İzabel ile evlenince şirk ve ahlâksızlık devlet eliyle yapılmaya başlandı. Hz. İlyas ile Hz. El-Yes'a (a.s.) kötülük ve ahlâksızlığın bu seline set çekmeye çalıştılarsa da başarı kazanamadılar. İsrailliler akıllanmayınca, Asurlar Allah'ın gazabı ve azâbı olarak buraya nâzil oldular, Asurların M.Ö. 900 yılından başlayarak üst üste yaptıkları istilâlar İsrail saltanatını son derece zayıflattı. Bu dönemde Âmûs Peygamber (M.Ö. 1%1-İ Al) ve daha sonra Hosi'i peygamber (M.Ö. 747-735) son uyarılarını yaptılar, ama İsrailliler gaflet uykusundan uyanamadılar. Üstelik, İsrail kralı, Âmûs peygamberden derhal ülkeyi terk etmesini ve Sameriyye hududlarında her türlü vaaz ve tebliği durdurmasını istedi. Bundan sonra fazla bir zaman geçmeden Allah'ın azabı geldi. M.Ö. 721'de zalim Asur hükümdarı Ravâ Sargon, Sameriyye'yi fethederek topraklarına kattı ve böylece İsrail devleti ortadan kalktı. Asur istilâsı sırasında binlerce İsrailli kılıçtan geçirildi, 27 binden fazla İsrailli eşraf ve mümtaz kişi esir alınarak Asur devletinin doğu bölgelerine dağıtıldı. Diğer bölgelerden getirilen milletler İsrail'e yerleştirildi. Bu yabancılar arasında geriye kalan çok az sayıdaki İsrail asıllılar ise, millî hüviyetini, kültür ve medeniyetini tamamıyla kaybetti.
Filistin'in güney kesiminde Yahudiyye adıyla kurulan İsrail oğullarının ikinci devletinde de Hz. Süleyman (a.s.)'dan sonra bid'at, hurafe, şirk, küfür, ahlâksızlık ve sapıklık gittikçe artmaya başladı. Fakat bu memlekette, İsrail oğullarının yozlaşması ve kötü yola sapması nisbeten yavaş bir tempoda oldu. Bundan dolayıdır ki, buradaki İsrail oğullarına, kendilerine çekidüzen vermeleri için daha uzun bir süre verildi. Gerçi Asurlar, İsrail'e olduğu gibi buraya da sık sık saldırdılar ve bazı şehirlerini tahrip ettiler, hatta Başkent Jarusalem veya Kudüs'ü kuşattılar, fakat tamamıyla ele geçirmeye muvaffak olamadılar. Bu memleket bir süre Asur'lara bağlı kaldı. Daha sonra Yas'iyâh ve Yermiyâh peygamberlerin sürekli ikazlarına rağmen İsrail oğulları kötü yoldan ayrılamayınca M.Ö. 598'de Babil İmparatoru Bühtun Nasr başta Kudüs olmak üzere bütün Yahudiyye devletini fethederek topraklarına kattı. Yahudiyye kralı kendisine esir düştü. Yahudiyye veya Yahudi devletinin sakinleri olan Yahudilerin kötülükleri bundan sonra da son bulmadı. Ve Yermiyâh peygamberin uyarılarına rağmen Yahudiler Babil'e karşı ayaklanmaya çalıştılar. Nihayet M.Ö. 587'de Bühtun Nasr buraya şiddetli bir saldırı düzenleyerek Yahudilere görülmemiş bir ders verdi. Saldırı sırasında Yahudiyye'nin belli başlı bütün şehirleri yerle bir edildi, Kudüs'te taş üstünde taş bırakılmadı. Kudüs'teki Süleyman Mabedi ve diğer tarihi ve dini yerler talan edildi. Yahudi'lerin büyük bir bölümü, öldürüldü ve esir edildi. Geriye kalanlar ülkeden kovularak sağa sola dağıtıldı. Yurtlarında kalan çok az sayıdaki Yahudi, her türlü acı ve rezillikleriyle baş başa bırakıldılar.ALINTIDIR