Hz. ŞUAYB (as):
Allah, gönderdiği elçiler vesilesiyle insanlara sonsuz kudretini, makamının yüceliğini ve üstünlüğünü, Kendisi'ne karşı gelenler için hazırladığı azabın şiddetini ve büyüklüğünü detaylı olarak bildirmiştir. Elçilerin bu tebliğinden sonra insanların yapması gereken, bu gerçekleri samimi olarak derin bir şekilde tefekkür etmek, niyetinde ve yaptığı işlerde hep bu gerçeklerin bilincinde bir tavır göstermektir.
Geçmişte yaşamış ve helak edilmiş olan tüm kavimler incelendiğinde, bunların kendilerine yapılan tebliğe rağmen Allah’tan korkmayan, çirkin sapıklıklar yapan, başkalarının haklarına tecavüz eden, utanma duygularını kaybetmiş, yalnızca kendi menfaatlerini ve dünyevi çıkarlarını düşünen insanlar oldukları görülmektedir.
Bu şekilde helaka uğrayan kavimlerden bir tanesi de Medyen kavmidir. Bu kavmin de en önemli özelliklerinden biri, pek çok farklı yöntem kullanarak ticarette hile yapmalarıdır. Hz. Şuayb (as)’ın kavmini bu konuda uyardığı ve bunu terk etmemeleri durumunda helak ile karşılacaklarını hatırlattığı Kur'an’da detaylı olarak yer almaktadır.
Hz. Şuayb Kavmini Doğruluğa Davet Etmiştir
Kur'an'da Hz. Şuayb'ın, kavmini Allah'tan başka tanrı olmadığına inanmaya, kendisinin peygamberliğini benimseyip sadece Allah'a kulluk etmeye (Şuara 26/176-179; A'raf 7/85), ölçü ve tartıyı doğru yapmaya, insanlar arasında adaleti gözetmeye, haksızlıkta bulunmamaya, bozgunculuk yaparak yeryüzünde karışıklık çıkarmamaya (A'raf 7/85-86, 90; Hud 11/84-86; Şuara 26/181 -183) davet ettigi; uyarıları dikkate almadıkları takdirde Nuh, Hud, Salih ve Lut peygamberlerin kavimlerinin başına gelenlerin kendi başlarına da gelebileceği konusunda onları uyardığı, özellikle Lut kavminin kendilerine çok uzak olmadığını hatırlattığı (Hud 11/89) haber verilir.
Bazı kaynaklarda, Hz. Şuayb'ın Allah'ın emirlerini kavmine tebliğindeki tatlı üslubu ve güzel anlatımından dolayı "hatibü'l-enbiya" diye nitelendirildigi ifade edilir (Taberi, Tarih, 1/327)
İnsan, Allah’ın haram kıldığı yollardan dünyada bir zenginlik elde edebilir. Ancak bu şekilde kazanılan para ve mal, sahibine hiçbir zaman fayda getirmez. Bu kişi kazandıkları ile hiçbir zaman tatmin olamaz, istediği gibi bir fayda sağlayamaz. Daha da önemlisi, Allah’ın rızasını göz ardı ederek sınırlarını çiğneyen ve bu şekilde haksız kazanç elde eden kişi, tövbe etmemesi durumunda ahirette de sonsuza kadar cehennem azabı ile karşılık görebilecektir. Kur'an’da, bu gerçeklerin bilincinde olan Hz. Şuayb (as)’ın, hileli düzenlerle kazanç elde eden kavmini, hileden sakınmaları gerektiği konusunda şöyle uyardığı bildirilmiştir:
"Ey kavmim; ölçüyü ve tartıyı -adaleti gözeterek- tam tutun ve insanların eşyasını değerden düşürüp-eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın. Eğer mü’minseniz, Allah’ın bıraktığı (helal işlerden olan kazanç) sizin için daha hayırlıdır. Ben, sizin üzerinizde bir gözetleyici değilim." (Hud Suresi, 11/85 ve 86)
Allah’ın sınırlarını titizlikle koruyarak elde edilen kazanç ise her zaman bolluk ve hayır getirir. Çünkü Rabbimizin insanlara, Kur'an’da bildirdiği yol, en doğru ve en rahmani yoldur. Bu nedenle, Kur'an ahlakına uygun yaşam sürenler ve kazançlarını Allah’ın sınırlarını koruyarak elde edenler, hem dünyada hem ahirette bunun karşılığını fazlasıyla alır, onun bereketi ve huzuru ile yaşarlar. Yüce Rabbimiz, dünyada ve ahirette iman edenlere, haram şeylerden sakınmalarının karşılığında, nimetlerini fazlası ile vereceğini vaad etmiştir. Bu durum bir ayette şu şekilde bildirilir.
"İnsanların mallarından artsın diye, verdiğiniz faiz Allah Katında artmaz. Ama Allah’ın yüzünü (rızasını) isteyerek verdiğiniz zekat ise, işte (sevablarını ve gelirlerini) kat kat artıranlar onlardır." (Rum Suresi, 30/39)
Medyen kavmi, güzel ahlakını ve üstün kişiliğini bildikleri halde kendilerini iman etmeye ve doğruluğa çağıran Hz. Şuayb (as)’ın çağrısını kabul etmemiş, inkar eden diğer kavimler gibi kendilerince çeşitli gerekçeler göstererek karşı çıkmışlardır:
"Dediler ki: ’Ey Şuayb, atalarımızın taptığı şeyleri bırakmamızı ya da mallarımız konusunda dilediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi senin namazın mı emrediyor? Çünkü sen, gerçekte yumuşak huylu, aklı başında (reşid bir adam)sın.’’ (Hud Suresi, 11/87)
Elçilerin görevi, insanları Allah’a iman etmeye çağırmak, bunun için yol göstermek ve ıslah etmektir. Bundan sonra hidayeti verecek olan Allah’tır. Medyen halkına gönderilen Hz. Şuayb (as) da Allah’ın elçisi olduğunu hatırlatmış ve bildirdiği din ahlakının Allah’ın emirleri olduğuna dikkat çekerek, tek amacının onları doğru yola çağırmak olduğunu söylemiştir. Nitekim Hz. Şuayb (as) kendi görevini hakkıyla yerine getiren bir elçi olarak başarının da yalnızca Allah’ın dilemesiyle gerçekleşeceğini bildirmiştir:
"De ki: ’Ey kavmim görüşünüz nedir söyler misiniz? Ya ben Rabbimden apaçık bir belge üzerinde isem ve O da beni Kendisi'nden güzel bir rızık ile rızıklandırmışsa? Ben, size yasakladığım şeylere (kendim sahiplenmek suretiyle) size aykırı düşmek istemiyorum. Benim istediğim, gücüm oranında yalnızca ıslah etmektir. Benim başarım ancak Allah iledir; O’na tevekkül ettim ve O’na içten yönelip dönerim." (Hud Suresi, 11/88)
Hz. Şuayb da Kavmini Azaba Karşı Uyarmıştır
Hz. Şuayb (as) kavmine, Allah’ın verdiği nimetleri hatırlatmış ve bunlar için şükretmeleri gerektiğini bildirmiştir. Ayrıca, Allah’ın emirlerine karşı gelip bozgunculuk yapmaya ve haksız kazanç sağlamaya devam ederlerse azabla karşılaşacaklarını bildirmiştir. Hz. Şuayb (as)’ın bu hikmetli tebliği bir ayette şöyle haber verilmektedir:
"Medyen (halkına da) kardeşleri Şuayb’ı (gönderdik). Dedi ki: ’Ey kavmim, Allah’a ibadet edin, O’ndan başka İlahınız yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik tutmayın; gerçekten sizi bir ’bolluk ve refah (hayır)’ içinde görüyorum. Doğrusu sizi çepeçevre kuşatacak olan bir günün azabından korkuyorum.’’ (Hud Suresi, 11/84)
Ayrıca Hz. Şuayb (as) bu insanlara geçmişteki kavimlerin inkarları sonucu nasıl bir ceza gördüklerini de hatırlatmıştır. O kavimlerin de elçilerine karşı geldikleri için Allah’ın azabıyla karşılaştıklarına dikkat çekerek, kavmini böyle bir hataya düşmemeleri için uyarmıştır:
"Ey kavmim, bana karşı gelişiniz, sakın Nuh kavminin ya da Hud kavminin veya Salih kavminin başlarına gelenlerin bir benzerini size de isabet ettirmesin. Üstelik Lut kavmi size pek uzak değil.’ ’Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na tevbe edin. Gerçekten benim Rabbim, esirgeyendir, sevendir.’ (Hud Suresi, 11/89-90)
Hz. Şuayb’a Yapılan Tehditler
Din ahlakını yaşamamakta direnen Medyen halkı, yaptıkları zulümlerin yanı sıra çirkin bir cesaretle Hz Şuayb (as)’ı yaptığı tebliğden vazgeçmesi için tehdit de etmişlerdir:
"Kavminin önde gelenlerinden büyüklük taslayanlar (müstekbirler) dediler ki: ’Ey Şuayb, seni ve seninle birlikte iman edenleri ya ülkemizden sürüp- çıkaracağız veya mutlaka bizim dinimize geri döneceksiniz.’ (Şuayb : ’Biz istemesek de mi?’ dedi." (Araf Suresi, 7/88)
Peygamberler tarih boyunca, inkarcı kavimler tarafından benzer saldırılara ve tehditlere uğramışlardır. Bu kavimler, elçileri ve yanlarındaki müminleri din ahlakına uydukları için kınamış, onların, kendi batıl inançlarına dönmeleri için çaba harcamış, hatta çoğu zaman bunu zor kullanarak uygulatmaya çalışmışlardır. Medyen halkının önde gelen inkarcıları da, Hz. Şuayb (as)’ı ve onunla birlikte iman edenleri, din ahlakını yaşamaktan geri çevirmek istemiş, kendilerine uymadıkları takdirde onları yurtlarından çıkarmakla ve öldürmekle tehdit etmişlerdir:
"Allah bizi ondan kurtardıktan sonra, bizim tekrar sizin dininize dönmemiz Allah’a karşı yalan yere iftira düzmemiz olur. Rabbimiz olan Allah’ın dilemesi dışında, ona geri dönmemiz bizim için olacak iş değildir. Rabbimiz, ilim bakımından her şeyi kuşatmıştır. Biz Allah’a tevekkül ettik. Rabbimiz, bizimle kavmimiz arasında Sen hak ile hüküm ver, Sen hüküm verenlerin en hayırlısısın." (Araf Suresi, 7/89)
Allah’ın resulünün bu ayette bildirilen sözleri kesin kararlılığının açık bir göstergesidir. Bu örnek kararlılık, tüm müminlerin de sahip olması gereken bir özelliktir.
Çünkü Allah’a iman eden insan, Hz. Şuayb (as)’ın Allah'ın ilhamı ile söylediği gibi, Allah’ın ilim bakımından her şeyi kuşattığını bilir. O’nun dilemesi olmaksızın hiç kimsenin kendisine bir zarar veremeyeceğine veya hiç kimseden Allah’ın bilgisi dışında bir fayda sağlayamayacağına da kesin olarak inanır. Bu yüzden kendisine yöneltilen her tehdide, saldırıya karşı son derece tevekküllü bir tutum izler. En önemlisi de, Allah’ın emrettiklerini yerine getirmede hiçbir taviz vermez.
Müşrik kavimlerin en belirgin özelliklerinden biri, başka insanlardan veya varlıklardan, Allah’tan korktuklarından daha çok korkmaları, bunları Allah’tan daha çok sevmeleri, bu varlıkların rızasını Allah’ın rızasına tercih etmeleridir. (Allah’ı tenzih ederiz). Ayette bildirildiği üzere, Hz. Şuayb (as)’ın kavminin çoğunluğu da Allah’ın büyüklüğünü gerektiği gibi takdir edememiş insanlardan oluşuyordu. Bu insanlar kendilerince, Allah’tan korkmuyor fakat insanlardan çekiniyorlardı. Nitekim Hz. Şuayb (as)’ı öldürmek istedikleri, ancak onun yakın çevresinden çekindikleri ayette şu şekilde bildirilmiştir:
"Ey Şuayb’ dediler. ’Senin söylediklerinin çoğunu biz kavrayıp anlamıyoruz. Doğrusu biz seni içimizde zayıf biri görüyoruz. Eğer yakın çevren olmasaydı, gerçekten seni taşa tutar öldürürdük. Sen bize karşı güçlü ve üstün değilsin." (Hud Suresi, 11/91)
Oysa mutlak güç sahibi olan da, kendisinden korkulacak tek varlık da Yüce Rabbimiz Allah’tır. Her varlık ve her olay Allah’ın bilgisi ve kontrolü altındadır. Hz. Şuayb (asv)’ın da kavminin bu tehdidine karşı cevabı kesin ve açık olmuştur:
"Dedi ki: ’Ey kavmim, sizce benim yakın çevrem, Allah’tan daha mı üstündür ki, O’nu arkanızda unutuluvermiş (önemsiz) bir şey edindiniz. Şüphesiz benim Rabbim, yapmakta olduklarınızı sarıp kuşatandır.’ ’Ey kavmim, bütün yapabileceğinizi yapın; şüphesiz, ben de yapacağım. Kime aşağılatıcı azab gelecek ve yalancı kimdir, yakında bileceksiniz. Siz gözetleyip durun, ben de sizinle birlikte gözetleyeceğim." (Hud Suresi, 11/92, 93)
Sonuç
Medyen kavminin Hz. Şuayb'ın yaptığı uyarıları dikkate almaması yüzünden şiddetli bir deprem (A'raf 7/91; Ankebut 29/37), şiddetli bir ses (Hud 11/94) ve "gölge günü" azabı ile (Şuara 26/189) yok edildigi, bu cezadan sadece Şuayb'a inananların kurtulduğu bildirilir.
Hz. Şuayb (as)’ın Allah’tan gelecek azapla uyarmasına rağmen, sapkın yollarını terk etmeyen Medyen kavmi de, tarih boyunca Allah’ın elçisini ve ayetlerini inkarda direnen tüm kavimler gibi daha dünyada iken Allah katından gönderilen azapla karşılık bulmuştur. Ayetlerde Medyen kavminin uğradığı son şöyle haber verilmiştir:
"Emrimiz geldiği zaman, tarafımızdan bir rahmetle Şuayb’ı ve O’nunla birlikte iman edenleri kurtardık; o zulmedenleri dayanılmaz bir ses sarıverdi de kendi yurtlarında dizüstü çökmüş olarak sabahladılar. Sanki orada hiç refah içinde yaşamamışlar gibi. Haberiniz olsun; Semud’a nasıl bir uzaklık verildiyse Medyen (halkına da Allah’ın rahmetinden öyle) bir uzaklık (verildi)." (Hud Suresi, 11/94. 95)
Medyen halkının taşıdığı kötü özellikler, bugün din ahlakından uzak yaşayan toplumlarda sık görülen ve yaygın olarak yaşanan, hatta kimi zaman doğal karşılanan özelliklerdir. Bu nedenle Hz. Şuayb (asv)’ın kavmine yaptığı çağrıların her biri, bugün ve bundan sonra yaşayacak insanlar için de geçerlidir. Bu hatırlatmalardan bugün de tüm insanların öğüt almaları gerekir.
Bugün de insanlar Allah korkusu ve din ahlakının sonucu olarak, gerek günlük yaşamlarında, gerekse ticaret yaparken, dürüst bir tutum sergilemeli, yeryüzünde düzeni korumalı, bozgunculuktan uzak durmalıdırlar. Aksi takdirde geçmişteki kavimlerin başlarına gelenlerin bir benzeriyle karşılaşabilirler.
Burada iman edenlerin yapması gereken önemli görevlerden birisi de, çevresine örnek olacak güzel ahlakı göstererek, insanları bu konularda uyarmak ve Kur'an ahlakını yaşamaya davet etmektir. Yüce Allah Kur'an’da, samimi Müslümanların zulmün ve haksızlıkların sona ermesi, güzel ahlakın insanlar üzerinde hakim olması ve din ahlakının aslına uygun olarak yaşanması için ciddi çaba göstermeleri gerektiğini şöyle bildirmiştir:
"Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır." (Al-i İmran Suresi, 3/104)
Allah, gönderdiği elçiler vesilesiyle insanlara sonsuz kudretini, makamının yüceliğini ve üstünlüğünü, Kendisi'ne karşı gelenler için hazırladığı azabın şiddetini ve büyüklüğünü detaylı olarak bildirmiştir. Elçilerin bu tebliğinden sonra insanların yapması gereken, bu gerçekleri samimi olarak derin bir şekilde tefekkür etmek, niyetinde ve yaptığı işlerde hep bu gerçeklerin bilincinde bir tavır göstermektir.
Geçmişte yaşamış ve helak edilmiş olan tüm kavimler incelendiğinde, bunların kendilerine yapılan tebliğe rağmen Allah’tan korkmayan, çirkin sapıklıklar yapan, başkalarının haklarına tecavüz eden, utanma duygularını kaybetmiş, yalnızca kendi menfaatlerini ve dünyevi çıkarlarını düşünen insanlar oldukları görülmektedir.
Bu şekilde helaka uğrayan kavimlerden bir tanesi de Medyen kavmidir. Bu kavmin de en önemli özelliklerinden biri, pek çok farklı yöntem kullanarak ticarette hile yapmalarıdır. Hz. Şuayb (as)’ın kavmini bu konuda uyardığı ve bunu terk etmemeleri durumunda helak ile karşılacaklarını hatırlattığı Kur'an’da detaylı olarak yer almaktadır.
Hz. Şuayb Kavmini Doğruluğa Davet Etmiştir
Kur'an'da Hz. Şuayb'ın, kavmini Allah'tan başka tanrı olmadığına inanmaya, kendisinin peygamberliğini benimseyip sadece Allah'a kulluk etmeye (Şuara 26/176-179; A'raf 7/85), ölçü ve tartıyı doğru yapmaya, insanlar arasında adaleti gözetmeye, haksızlıkta bulunmamaya, bozgunculuk yaparak yeryüzünde karışıklık çıkarmamaya (A'raf 7/85-86, 90; Hud 11/84-86; Şuara 26/181 -183) davet ettigi; uyarıları dikkate almadıkları takdirde Nuh, Hud, Salih ve Lut peygamberlerin kavimlerinin başına gelenlerin kendi başlarına da gelebileceği konusunda onları uyardığı, özellikle Lut kavminin kendilerine çok uzak olmadığını hatırlattığı (Hud 11/89) haber verilir.
Bazı kaynaklarda, Hz. Şuayb'ın Allah'ın emirlerini kavmine tebliğindeki tatlı üslubu ve güzel anlatımından dolayı "hatibü'l-enbiya" diye nitelendirildigi ifade edilir (Taberi, Tarih, 1/327)
İnsan, Allah’ın haram kıldığı yollardan dünyada bir zenginlik elde edebilir. Ancak bu şekilde kazanılan para ve mal, sahibine hiçbir zaman fayda getirmez. Bu kişi kazandıkları ile hiçbir zaman tatmin olamaz, istediği gibi bir fayda sağlayamaz. Daha da önemlisi, Allah’ın rızasını göz ardı ederek sınırlarını çiğneyen ve bu şekilde haksız kazanç elde eden kişi, tövbe etmemesi durumunda ahirette de sonsuza kadar cehennem azabı ile karşılık görebilecektir. Kur'an’da, bu gerçeklerin bilincinde olan Hz. Şuayb (as)’ın, hileli düzenlerle kazanç elde eden kavmini, hileden sakınmaları gerektiği konusunda şöyle uyardığı bildirilmiştir:
"Ey kavmim; ölçüyü ve tartıyı -adaleti gözeterek- tam tutun ve insanların eşyasını değerden düşürüp-eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın. Eğer mü’minseniz, Allah’ın bıraktığı (helal işlerden olan kazanç) sizin için daha hayırlıdır. Ben, sizin üzerinizde bir gözetleyici değilim." (Hud Suresi, 11/85 ve 86)
Allah’ın sınırlarını titizlikle koruyarak elde edilen kazanç ise her zaman bolluk ve hayır getirir. Çünkü Rabbimizin insanlara, Kur'an’da bildirdiği yol, en doğru ve en rahmani yoldur. Bu nedenle, Kur'an ahlakına uygun yaşam sürenler ve kazançlarını Allah’ın sınırlarını koruyarak elde edenler, hem dünyada hem ahirette bunun karşılığını fazlasıyla alır, onun bereketi ve huzuru ile yaşarlar. Yüce Rabbimiz, dünyada ve ahirette iman edenlere, haram şeylerden sakınmalarının karşılığında, nimetlerini fazlası ile vereceğini vaad etmiştir. Bu durum bir ayette şu şekilde bildirilir.
"İnsanların mallarından artsın diye, verdiğiniz faiz Allah Katında artmaz. Ama Allah’ın yüzünü (rızasını) isteyerek verdiğiniz zekat ise, işte (sevablarını ve gelirlerini) kat kat artıranlar onlardır." (Rum Suresi, 30/39)
Medyen kavmi, güzel ahlakını ve üstün kişiliğini bildikleri halde kendilerini iman etmeye ve doğruluğa çağıran Hz. Şuayb (as)’ın çağrısını kabul etmemiş, inkar eden diğer kavimler gibi kendilerince çeşitli gerekçeler göstererek karşı çıkmışlardır:
"Dediler ki: ’Ey Şuayb, atalarımızın taptığı şeyleri bırakmamızı ya da mallarımız konusunda dilediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi senin namazın mı emrediyor? Çünkü sen, gerçekte yumuşak huylu, aklı başında (reşid bir adam)sın.’’ (Hud Suresi, 11/87)
Elçilerin görevi, insanları Allah’a iman etmeye çağırmak, bunun için yol göstermek ve ıslah etmektir. Bundan sonra hidayeti verecek olan Allah’tır. Medyen halkına gönderilen Hz. Şuayb (as) da Allah’ın elçisi olduğunu hatırlatmış ve bildirdiği din ahlakının Allah’ın emirleri olduğuna dikkat çekerek, tek amacının onları doğru yola çağırmak olduğunu söylemiştir. Nitekim Hz. Şuayb (as) kendi görevini hakkıyla yerine getiren bir elçi olarak başarının da yalnızca Allah’ın dilemesiyle gerçekleşeceğini bildirmiştir:
"De ki: ’Ey kavmim görüşünüz nedir söyler misiniz? Ya ben Rabbimden apaçık bir belge üzerinde isem ve O da beni Kendisi'nden güzel bir rızık ile rızıklandırmışsa? Ben, size yasakladığım şeylere (kendim sahiplenmek suretiyle) size aykırı düşmek istemiyorum. Benim istediğim, gücüm oranında yalnızca ıslah etmektir. Benim başarım ancak Allah iledir; O’na tevekkül ettim ve O’na içten yönelip dönerim." (Hud Suresi, 11/88)
Hz. Şuayb da Kavmini Azaba Karşı Uyarmıştır
Hz. Şuayb (as) kavmine, Allah’ın verdiği nimetleri hatırlatmış ve bunlar için şükretmeleri gerektiğini bildirmiştir. Ayrıca, Allah’ın emirlerine karşı gelip bozgunculuk yapmaya ve haksız kazanç sağlamaya devam ederlerse azabla karşılaşacaklarını bildirmiştir. Hz. Şuayb (as)’ın bu hikmetli tebliği bir ayette şöyle haber verilmektedir:
"Medyen (halkına da) kardeşleri Şuayb’ı (gönderdik). Dedi ki: ’Ey kavmim, Allah’a ibadet edin, O’ndan başka İlahınız yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik tutmayın; gerçekten sizi bir ’bolluk ve refah (hayır)’ içinde görüyorum. Doğrusu sizi çepeçevre kuşatacak olan bir günün azabından korkuyorum.’’ (Hud Suresi, 11/84)
Ayrıca Hz. Şuayb (as) bu insanlara geçmişteki kavimlerin inkarları sonucu nasıl bir ceza gördüklerini de hatırlatmıştır. O kavimlerin de elçilerine karşı geldikleri için Allah’ın azabıyla karşılaştıklarına dikkat çekerek, kavmini böyle bir hataya düşmemeleri için uyarmıştır:
"Ey kavmim, bana karşı gelişiniz, sakın Nuh kavminin ya da Hud kavminin veya Salih kavminin başlarına gelenlerin bir benzerini size de isabet ettirmesin. Üstelik Lut kavmi size pek uzak değil.’ ’Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na tevbe edin. Gerçekten benim Rabbim, esirgeyendir, sevendir.’ (Hud Suresi, 11/89-90)
Hz. Şuayb’a Yapılan Tehditler
Din ahlakını yaşamamakta direnen Medyen halkı, yaptıkları zulümlerin yanı sıra çirkin bir cesaretle Hz Şuayb (as)’ı yaptığı tebliğden vazgeçmesi için tehdit de etmişlerdir:
"Kavminin önde gelenlerinden büyüklük taslayanlar (müstekbirler) dediler ki: ’Ey Şuayb, seni ve seninle birlikte iman edenleri ya ülkemizden sürüp- çıkaracağız veya mutlaka bizim dinimize geri döneceksiniz.’ (Şuayb : ’Biz istemesek de mi?’ dedi." (Araf Suresi, 7/88)
Peygamberler tarih boyunca, inkarcı kavimler tarafından benzer saldırılara ve tehditlere uğramışlardır. Bu kavimler, elçileri ve yanlarındaki müminleri din ahlakına uydukları için kınamış, onların, kendi batıl inançlarına dönmeleri için çaba harcamış, hatta çoğu zaman bunu zor kullanarak uygulatmaya çalışmışlardır. Medyen halkının önde gelen inkarcıları da, Hz. Şuayb (as)’ı ve onunla birlikte iman edenleri, din ahlakını yaşamaktan geri çevirmek istemiş, kendilerine uymadıkları takdirde onları yurtlarından çıkarmakla ve öldürmekle tehdit etmişlerdir:
"Allah bizi ondan kurtardıktan sonra, bizim tekrar sizin dininize dönmemiz Allah’a karşı yalan yere iftira düzmemiz olur. Rabbimiz olan Allah’ın dilemesi dışında, ona geri dönmemiz bizim için olacak iş değildir. Rabbimiz, ilim bakımından her şeyi kuşatmıştır. Biz Allah’a tevekkül ettik. Rabbimiz, bizimle kavmimiz arasında Sen hak ile hüküm ver, Sen hüküm verenlerin en hayırlısısın." (Araf Suresi, 7/89)
Allah’ın resulünün bu ayette bildirilen sözleri kesin kararlılığının açık bir göstergesidir. Bu örnek kararlılık, tüm müminlerin de sahip olması gereken bir özelliktir.
Çünkü Allah’a iman eden insan, Hz. Şuayb (as)’ın Allah'ın ilhamı ile söylediği gibi, Allah’ın ilim bakımından her şeyi kuşattığını bilir. O’nun dilemesi olmaksızın hiç kimsenin kendisine bir zarar veremeyeceğine veya hiç kimseden Allah’ın bilgisi dışında bir fayda sağlayamayacağına da kesin olarak inanır. Bu yüzden kendisine yöneltilen her tehdide, saldırıya karşı son derece tevekküllü bir tutum izler. En önemlisi de, Allah’ın emrettiklerini yerine getirmede hiçbir taviz vermez.
Müşrik kavimlerin en belirgin özelliklerinden biri, başka insanlardan veya varlıklardan, Allah’tan korktuklarından daha çok korkmaları, bunları Allah’tan daha çok sevmeleri, bu varlıkların rızasını Allah’ın rızasına tercih etmeleridir. (Allah’ı tenzih ederiz). Ayette bildirildiği üzere, Hz. Şuayb (as)’ın kavminin çoğunluğu da Allah’ın büyüklüğünü gerektiği gibi takdir edememiş insanlardan oluşuyordu. Bu insanlar kendilerince, Allah’tan korkmuyor fakat insanlardan çekiniyorlardı. Nitekim Hz. Şuayb (as)’ı öldürmek istedikleri, ancak onun yakın çevresinden çekindikleri ayette şu şekilde bildirilmiştir:
"Ey Şuayb’ dediler. ’Senin söylediklerinin çoğunu biz kavrayıp anlamıyoruz. Doğrusu biz seni içimizde zayıf biri görüyoruz. Eğer yakın çevren olmasaydı, gerçekten seni taşa tutar öldürürdük. Sen bize karşı güçlü ve üstün değilsin." (Hud Suresi, 11/91)
Oysa mutlak güç sahibi olan da, kendisinden korkulacak tek varlık da Yüce Rabbimiz Allah’tır. Her varlık ve her olay Allah’ın bilgisi ve kontrolü altındadır. Hz. Şuayb (asv)’ın da kavminin bu tehdidine karşı cevabı kesin ve açık olmuştur:
"Dedi ki: ’Ey kavmim, sizce benim yakın çevrem, Allah’tan daha mı üstündür ki, O’nu arkanızda unutuluvermiş (önemsiz) bir şey edindiniz. Şüphesiz benim Rabbim, yapmakta olduklarınızı sarıp kuşatandır.’ ’Ey kavmim, bütün yapabileceğinizi yapın; şüphesiz, ben de yapacağım. Kime aşağılatıcı azab gelecek ve yalancı kimdir, yakında bileceksiniz. Siz gözetleyip durun, ben de sizinle birlikte gözetleyeceğim." (Hud Suresi, 11/92, 93)
Sonuç
Medyen kavminin Hz. Şuayb'ın yaptığı uyarıları dikkate almaması yüzünden şiddetli bir deprem (A'raf 7/91; Ankebut 29/37), şiddetli bir ses (Hud 11/94) ve "gölge günü" azabı ile (Şuara 26/189) yok edildigi, bu cezadan sadece Şuayb'a inananların kurtulduğu bildirilir.
Hz. Şuayb (as)’ın Allah’tan gelecek azapla uyarmasına rağmen, sapkın yollarını terk etmeyen Medyen kavmi de, tarih boyunca Allah’ın elçisini ve ayetlerini inkarda direnen tüm kavimler gibi daha dünyada iken Allah katından gönderilen azapla karşılık bulmuştur. Ayetlerde Medyen kavminin uğradığı son şöyle haber verilmiştir:
"Emrimiz geldiği zaman, tarafımızdan bir rahmetle Şuayb’ı ve O’nunla birlikte iman edenleri kurtardık; o zulmedenleri dayanılmaz bir ses sarıverdi de kendi yurtlarında dizüstü çökmüş olarak sabahladılar. Sanki orada hiç refah içinde yaşamamışlar gibi. Haberiniz olsun; Semud’a nasıl bir uzaklık verildiyse Medyen (halkına da Allah’ın rahmetinden öyle) bir uzaklık (verildi)." (Hud Suresi, 11/94. 95)
Medyen halkının taşıdığı kötü özellikler, bugün din ahlakından uzak yaşayan toplumlarda sık görülen ve yaygın olarak yaşanan, hatta kimi zaman doğal karşılanan özelliklerdir. Bu nedenle Hz. Şuayb (asv)’ın kavmine yaptığı çağrıların her biri, bugün ve bundan sonra yaşayacak insanlar için de geçerlidir. Bu hatırlatmalardan bugün de tüm insanların öğüt almaları gerekir.
Bugün de insanlar Allah korkusu ve din ahlakının sonucu olarak, gerek günlük yaşamlarında, gerekse ticaret yaparken, dürüst bir tutum sergilemeli, yeryüzünde düzeni korumalı, bozgunculuktan uzak durmalıdırlar. Aksi takdirde geçmişteki kavimlerin başlarına gelenlerin bir benzeriyle karşılaşabilirler.
Burada iman edenlerin yapması gereken önemli görevlerden birisi de, çevresine örnek olacak güzel ahlakı göstererek, insanları bu konularda uyarmak ve Kur'an ahlakını yaşamaya davet etmektir. Yüce Allah Kur'an’da, samimi Müslümanların zulmün ve haksızlıkların sona ermesi, güzel ahlakın insanlar üzerinde hakim olması ve din ahlakının aslına uygun olarak yaşanması için ciddi çaba göstermeleri gerektiğini şöyle bildirmiştir:
"Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır." (Al-i İmran Suresi, 3/104)