Hz. Süleyman (as)

VuSLaT

Yönetim
Yönetici



HAZRETİ
SÜLEYMAN




“Biz Davud’a Süleyman’ı armağan
ettik. O, ne güzel kuldu.
Çünkü o, (daima Allah’a)
yönelip-dönen biriydi.”
(Sad Suresi, 30)

İçindekiler


Giriş

Hz. Süleyman

Hz. Süleyman’a Verilen Üstün İlim ve Nimetler

Hz. Süleyman’ın Görkemli Hakimiyeti ve Güçlü Ordusu

Hz. Süleyman’ın Üstün Ahlakı

Harut ve Marut

Hz. Süleyman ve Sebe Melikesi

Hz. Süleymanı’ın Vefatı

Hz. Süleyman’ın Emrindeki Cinler ve Hayvanlar

Hz. Süleyman ve Hz. Zülkarneyn Arasındaki Benzerlikler

Kuran’da Tarif Edilen İki Farklı Yönetim

Sebe Halkının Uğradığı Son

Eski Ahit’te Hz. Süleyman

Hz. Süleyman, Hz. Zülkarneyn ve Mehdi Benzerlikleri

Sonuç

Kuran’da Cinler

Kuran’da Şeytan


Evrim Yanılgısı




 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Okuyucuya · Bu kitapta ve diğer çalışmalarımızda evrim teorisinin çöküşüne özel bir yer ayrılmasının nedeni, bu teorinin her türlü din aleyhtarı felsefenin temelini oluşturmasıdır. Yaratılışı ve dolayısıyla Allah’ın varlığını inkar eden Darwinizm, 140 yıldır pek çok insanın imanını kaybetmesine ya da kuşkuya düşmesine neden olmuştur. Dolayısıyla bu teorinin bir aldatmaca olduğunu gözler önüne sermek çok önemli bir imani görevdir. Bu önemli hizmetin tüm insanlarımıza ulaştırılabilmesi ise zorunludur. Kimi okuyucularımız belki tek bir kitabımızı okuma imkanı bulabilir. Bu nedenle her kitabımızda bu konuya özet de olsa bir bölüm ayrılması uygun görülmüştür. · Belirtilmesi gereken bir diğer husus, bu kitapların içeriği ile ilgilidir. Yazarın tüm kitaplarında imani konular, Kuran ayetleri doğrultusunda anlatılmakta, insanlar Allah’ın ayetlerini öğrenmeye ve yaşamaya davet edilmektedir. Allah’ın ayetleri ile ilgili tüm konular, okuyanın aklında hiçbir şüphe veya soru işareti bırakmayacak şekilde açıklanmaktadır. · Bu anlatım sırasında kullanılan samimi, sade ve akıcı üslup ise kitapların yediden yetmişe herkes tarafından rahatça anlaşılmasını sağlamaktadır. Bu etkili ve yalın anlatım sayesinde, kitaplar “bir solukta okunan kitaplar” deyimine tam olarak uymaktadır. Dini reddetme konusunda kesin bir tavır sergileyen insanlar dahi, bu kitaplarda anlatılan gerçeklerden etkilenmekte ve anlatılanların doğruluğunu inkar edememektedirler. · Bu kitap ve yazarın diğer eserleri, okuyucular tarafından bizzat okunabileceği gibi, karşılıklı bir sohbet ortamı şeklinde de okunabilir. Bu kitaplardan istifade etmek isteyen bir grup okuyucunun kitapları birarada okumaları, konuyla ilgili kendi tefekkür ve tecrübelerini de birbirlerine aktarmaları açısından yararlı olacaktır. · Bunun yanında, sadece Allah rızası için yazılmış olan bu kitapların tanınmasına ve okunmasına katkıda bulunmak da büyük bir hizmet olacaktır. Çünkü yazarın tüm kitaplarında ispat ve ikna edici yön son derece güçlüdür. Bu sebeple dini anlatmak isteyenler için en etkili yöntem, bu kitapların diğer insanlar tarafından da okunmasının teşvik edilmesidir. · Kitapların arkasına yazarın diğer eserlerinin tanıtımlarının eklenmesinin ise önemli sebepleri vardır. Bu sayede kitabı eline alan kişi, yukarıda söz ettiğimiz özellikleri taşıyan ve okumaktan hoşlandığını umduğumuz bu kitapla aynı vasıflara sahip daha birçok eser olduğunu görecektir. İmani ve siyasi konularda yararlanabileceği zengin bir kaynak birikiminin bulunduğuna şahit olacaktır. · Bu eserlerde, diğer bazı eserlerde görülen, yazarın şahsi kanaatlerine, şüpheli kaynaklara dayalı izahlara, mukaddesata karşı gereken adaba ve saygıya dikkat edilmeyen üsluplara, burkuntu veren ümitsiz, şüpheci ve ye’se sürükleyen anlatımlara rastlayamazsınız.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
GİRİŞ İnsanlara bir rahmet ve hidayet rehberi olarak indirilen Kuran’da Peygamberimiz Hz. Muhammed’in yaşadıklarından, inkar edenlere yönelik tebliğinden ve Allah’ın dinini yaymak için yaptığı büyük mücadeleden çok önemli hikmetler aktarılır. Aynı şekilde Peygamberimizden önce yaşamış olan Hz. Musa, Hz. Yusuf, Hz. İsa, Hz. Yunus, Hz Lut, Hz. Nuh, Hz. Şuayb ve Hz. Salih gibi birçok elçinin hayatları hakkında da önemli bilgiler verilir. Onlar da, Peygamberimiz gibi, insanları Allah’a iman etmeye davet edip ahiret gününe karşı uyarmakla, güzel ahlakın toplum içinde benimsenmesi amacıyla hak dinin tebliğini yapmakla sorumlu kılınmışlardır. Ayetlerde elçilerin güzel ahlakları, samimi duaları, zorluklar karşısındaki tavırları ve ihlaslı çabaları tüm insanlara bir öğüt ve hatırlatma olarak tarif edilir. Ve Allah insanlara, bu kutlu elçilerin gösterdikleri yola uymalarını, onlara itaat etmelerini öğütler. Bu hidayet önderlerinin yolunda ilerleyen, sakınan ve davranışlarını düzeltenlerin, dünya ve ahiret hayatları boyunca bir korku ya da üzüntü yaşamayacaklarını müjdeler. (Araf Suresi, 35) Elçilerin gönderilme amaçları Nisa Suresi’nde şu şekilde bildirilir: Biz elçilerden hiç kimseyi ancak Allah’ın izniyle kendisine itaat edilmesinden başka bir şeyle göndermedik... (Nisa Suresi, 64) İşte Kuran’da bu değerli ve kutlu insanlar arasında adı geçen peygamberlerden biri de Hz. Süleyman’dır. Hz. Süleyman Hz. Nuh’un soyundan gelen, kendisine Allah katından hidayet ve yüksek ilim verilen bir peygamberdir. Kuran’da Hz. Süleyman ile ilgili olarak şöyle buyurulmaktadır: … Bundan önce de Nuh’u ve onun soyundan Davud’u, Süleyman’ı, Eyyub’u, Yusuf’u, Musa’yı ve Harun’u hidayete ulaştırdık. Biz, iyilik yapanları işte böyle ödüllendiririz. (En’am Suresi, 84) Allah Hz. Süleyman’ı İsrailoğulları’na bir uyarıcı ve korkutucu olarak göndermiştir. Ve o, Allah katından vahiy alan peygamberlerden biridir: Nuh’a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, torunlarına, İsa’ya, Eyyub’a, Yunus’a, Harun’a ve Süleyman’a da vahyettik. Davud’a da Zebur verdik. (Nisa Suresi, 163) Kitabın ilerleyen bölümlerinde detaylı olarak göreceğimiz gibi, Allah Hz. Süleyman’a büyük bir saltanat, eşsiz bir zenginlik, cinler ve kuşlarla desteklenmiş çok güçlü ordular ve üstün ilimler lütfetmiştir. Yaşadığı topraklarda hayatı boyunca adaletle hükmetmiş, yüksek yöneticilik ve hakimlik vasfı ile farklı toplulukları hizmetinde toplamıştır. Ancak kainattaki tüm ilimlerin, mülkün ve hükmün gerçek sahibinin alemlerin Rabbi olan Allah olduğunu her zaman bilerek, her işinde Allah’a yönelmiş (Sad Suresi, 30), O’na karşı olan boyun eğici ve teslimiyetli tavrını hayatı boyunca muhafaza etmiştir. Bu kitabı yazmaktaki amacımız da, Allah’ın, birçok yönden insanlara üstün kıldığı Hz. Süleyman’ı Kuran’da tarif edilen özellikleriyle insanlara tanıtmak, Rabbimizin bu seçkin kulunun örnek ahlakı üzerinde derin derin düşünmektir. Hz. Süleyman’dan bahseden ayetler öğüt almak amacıyla incelendiğinde, her birinin günümüze de ışık tutan pek çok önemli öğüt ve dersler taşıdığı görülecektir. Bu kitabın yazılmasındaki bir diğer amaç ise, söz konusu kıssanın birçok yönüyle ahir zamana bakıyor olmasıdır. Bilindiği gibi ahir zaman, kıyamete yakın bir vakitte Kuran ahlakının tüm dünya üzerinde hakim olacağı ve insanlar arasında yaygın olarak yaşanacağı bir dönemdir. Geçmiş dönemlerde yaşanan ahlaksızlıklar, baskılar, zulümler, adaletsizlikler ve dejenerasyon bu kutlu dönemde ortadan kalkacak, her türlü sıkıntının yerini bereket, bolluk, zenginlik, güzellik, barış ve huzur alacaktır. Teknolojide çok büyük gelişmeler yaşanacak ve bunlar tüm insanların hayrı ve rahatlığı için kullanılacaktır. Peygamber Efendimizden nakledilen hadislerde ahir zamanın pek çok özelliği tarif edilmektedir. Bu dönemde, Allah, Hadi (hidayet veren) sıfatını taşıyan bir şahs-ı maneviyi (Mehdi) vesile edecek, inkarcı felsefe ve ideolojileri ortadan kaldıracak ve dünyanın dört bir yanında devam eden zulüm ve kargaşayı sona erdirecektir. Mehdi’nin en önemli görevi, dinin Peygamberimiz dönemindeki şekliyle yaşanmasını sağlamak, Kuran ahlakını insanlar arasında hakim kılmak, tüm dünyada huzuru ve barışı tesis etmektir. Peygamber Efendimizin aşağıdaki hadisinde ise Mehdi’nin Hz. Süleyman ve Hz. Zülkarneyn ile ortak bir özelliğine dikkat çekilmektedir: Mehdi tıpkı Zülkarneyn ve Süleyman gibi dünyaya hükmedecektir. (El Kavlul Muhtasar Fi Alamatil Mehdiy-il Muntazar, s. 29) Yukarıdaki hadiste, Hz. Süleyman ve Hz. Zülkarneyn dönemlerinde yaşanan yeryüzü hakimiyetiyle, Mehdi döneminde yaşanacak olan hakimiyetin birbiriyle çok benzeyeceğine dikkat çekilmektedir. İşte bu nedenle Hz. Süleyman ve Hz. Zülkarneyn dönemini anlatan ayetler bu bakış açısıyla incelendiğinde, her birinin ahir zamana ve Altınçağ’a yönelik çok önemli işaretler içerdikleri görülür. (Hz. Zülkarneyn dönemi ile ahir zaman bağlantısını Kehf Suresi’nden Ahir Zamana İşaretler isimli kitabımızda okuyabilirsiniz.) Nitekim ahir zamanda bilim ve teknoloji alanında yaşanacak olan gelişmeler, ekonomik ve sosyal hayattaki ilerlemeler Hz. Süleyman kıssasındaki pek çok açıklamayla çok büyük benzerlikler taşımaktadır. Ayetlerdeki bu anlatımlar iman edenlerin dünya üzerinde gelişen olayları daha geniş bir perspektiften değerlendirmelerine vesile olan, ufuklarını açan, çok hikmetli açıklamalardır. Bu kitabın bir amacı da tüm insanları ahir zamanın bu müjdesi üzerinde düşünmeye ve bunun şevk ve heyecanını birbirleriyle paylaşmaya teşvik etmektir. Bilinmelidir ki, ahir zamanın en büyük müjdesi olan Mehdilik görevi, yüksek ahlak sahibi Türk Milleti’nin şahs-ı manevisinde tecelli etmektedir. Yüce milletimiz, sahip olduğu Osmanlı mirası ile giderek büyüyüp gelişmeye başlamış, Kuran ahlakının bereketiyle tıpkı Hz. Süleyman dönemindeki gibi süper bir devlet olma yolunda büyük adımlar atmıştır. İçinde bulunduğumuz yüzyıl, Allah’ın izniyle, milletimizin Kuran ahlakını temel alarak tüm insanlığı karanlıktan aydınlığa çıkaracağı kutlu bir dönem olacaktır. Bizce Mehdilik budur.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
HZ. SÜLEYMAN Andolsun, Biz Davud’a ve Süleyman’a bir ilim verdik: “Bizi inanmış kullarından birçoğuna göre üstün kılan Allah’a hamdolsun.” dediler. Süleyman, Davud’a mirasçı oldu... (Neml Suresi, 15-16) Hz. Süleyman, Allah’ın Kendi katından mülk ve hikmetle desteklediği (Bakara Suresi, 251), bir fazl verdiği (Sebe Suresi, 10) ve Zebur’u vahyettiği, üstün ilim sahibi kulu Hz. Davud’un oğludur. Allah Sad Suresi’nde “Biz Davud’a Süleyman’ı armağan ettik...” (Sad Suresi, 30) şeklinde buyurmaktadır. Allah, Hz. Süleyman’ı -aynı Hz. Davud gibi- İsrailoğulları’na peygamber olarak göndermiştir. Onu hidayete ulaştırmış, salih kullarından biri olarak saymış ve diğer peygamberler gibi alemlere üstün kılmıştır. Ayetin devamında ise Allah iman edenlere şu şekilde öğütte bulunmuştur: İşte Allah’ın hidayet verdikleri bunlardır; öyleyse sen de onların bu hidayetlerine uy. De ki: “Ben bunun için sizden bir ücret istemiyorum. O (Kur’an), alemlere bir ‘öğüt ve hatırlatmadan’ başkası değildir.” (Enam Suresi, 90) Hz. Süleyman da diğer peygamberler gibi insanları, Allah’a iman etmeye, şirk koştukları ilahlarından uzaklaşmaya, Allah’ın emir ve tavsiyelerine uymaya davet etmiştir. HZ. SÜLEYMAN’A VERİLEN ÜSTÜN İLİM VE NİMETLER (Süleyman dedi ki:) Rabbim, beni bağışla ve benden sonra hiç kimseye nasib olmayan bir mülkü bana armağan et. Şüphesiz Sen, karşılıksız armağan edensin. (Sad Suresi, 35) Yukarıdaki ayette haber verilen Hz. Süleyman’ın duasına Allah icabet etmiş ve onu Kendi katından çok büyük nimetlerle ve üstün ilimlerle desteklemiş, ona hiç kimsenin ulaşamayacağı bir mülk, görkemli bir saltanat, eşi ve benzeri bulunmayan bir hakimiyet vermiştir. Hz. Süleyman’ın hayatından bazı bölümlerin aktarıldığı ayetlerde bu zenginlikten, güç ve iktidardan, sahip olduğu ilimleri kullanış şeklinden pek çok detay verilir. Hz. Süleyman’a Hüküm Verme Yetkisi Verilmiştir Biz bunu (hükmü) Süleyman’a kavrattık, her birine hüküm ve ilim verdik… (Enbiya Suresi, 79) Peygamberlerin hayatlarını incelediğimizde verdikleri kararlarda, çeşitli uygulamalarında, konuşmalarında Allah’ın kendilerine lütfettiği üstün bir ilmin getirdiği akıl ve hikmet açıkça ortaya çıkmaktadır. Hz. Süleyman da kendisine hüküm ve ilim verilmiş bir peygamberdir. O yaşadığı süre boyunca aynı babası Hz. Davud gibi “hak ile hükmetmiş” (Sad Suresi, 26), kendisine gelen her türlü anlaşmazlığı en adil şekilde çözüme kavuşturmuştur. Adalet sisteminin başarıyla yürütülmesi için herşeyden önce adil yöneticilere, adaletle hükmeden iman sahibi insanlara ihtiyaç vardır. Hz. Süleyman’ın dönemi de, Allah’ın “Her ümmetin bir resulü vardır. Onlara resulleri geldiği zaman, aralarında adaletle hüküm verilir ve onlar zulme uğratılmazlar.” (Yunus Suresi, 47) ayetiyle bildirdiği gibi, bu adalet anlayışının gerçek anlamda yaşandığı bir dönemdir. Ayetlerden Hz. Süleyman’ın döneminde adil bir yargılama sistemi olduğu anlaşılmaktadır. Davalara bakan ve adaletle hüküm veren kişiler Hz. Süleyman ve Hz. Davud’dur. Hüdhüd adlı kuşun gerekli bir zamanda ortadan kaybolması üzerine Hz. Süleyman’ın söylediği söz, bu konuda dikkat çekicidir: Hz. Süleyman’ın adil tavrının bir örneği Hüdhüd’ün kaybolmasının ardından gösterdiği tutumdur. Hz. Süleyman, önce Hüdhüd’ün kendisini savunmasına fırsat vermiş, onu dikkatle dinlemiş, ani bir kararla cezalandırmamıştır. Onun açık bir delil getirmesini beklemiştir.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Hz. Süleyman’a Kuşların Konuşma Dili Öğretilmiştir Allah Hz. Süleyman’a kuşların konuşma dilini öğretmiş ve bu üstün ilim sayesinde ordusunda kuşlardan oluşan bir bölük kurmasını sağlamıştır. Hz. Süleyman bu vesileyle kuşlarla bağlantı kurmuş, onlara dilediği şekilde hükmedebilmiştir. Bu durum tümüyle Allah’ın Hz. Süleyman’a olan rahmetinin bir sonucudur. Bunun farkında olan Süleyman Peygamber, halkına yaptığı açıklamada bu ilmi kendisine Allah’ın öğrettiğini özellikle belirtmiştir. Bu ilmin kendisine ait bir özellik olmadığını ve insanın sadece Allah’ın öğretmesiyle böyle bir ilme sahip olabileceğini vurgulamıştır. Böylece Allah’a karşı olan teslimiyetini ve muhtaçlığını açıkça ifade etmiştir: Hz. Süleyman kıssasındaki bu bilgiden, bazı önemli sonuçlar çıkmaktadır: Kuşların, diğer insanların duyamadığı özel bir dalga boyunda, kendilerine has bir konuşmaları vardır. Hz. Süleyman’a bu özel frekanstaki konuşmayı anlayabilecek bir ilim verilmiştir. Bu, teknolojik bir imkanla da olmuş olabilir. Süleyman Peygamber, kuşların bu farklı frekanslardaki sesli iletişimini anlaması sayesinde onlara çeşitli emirler vermiş, kuşlar da onun bu emirlerini yerine getirmiş olabilirler. (En doğrusunu Allah bilir.) Hz. Süleyman kuşları kimi zaman haber taşımada, kimi zaman da istihbarat toplamada kullanmış ve bu şekilde çok önemli sonuçlar elde etmiştir. Bu ilim, onun diğer ülkelerle iletişimini kolaylaştırmış, çok zor ulaşılabilecek bölgelere rahatlıkla ulaşmasına imkan vermiştir. (En doğrusunu Allah bilir) Bu ayetle, ahir zamanda benzeri kullanılacak olan üstün bir teknolojinin varlığına dikkat çekiliyor olabilir. Bu kıssada geçen kuşlarla, bildiğimiz kuşlara değil, bugün kullanılmakta olan pilotsuz uçaklara da işaret ediliyor olması muhtemeldir. Bunların dışında, Hz. Süleyman diğer ülkeler ve düşmanları hakkında istihbarat elde etmek için kuşlara verici yerleştirmiş, bu şekilde hem görüntü hem de ses kaydı elde etmiş, elde ettiği kayıtları ülkesinin yönetiminde çeşitli şekillerde kullanmış olabilir. Hz. Süleyman’ın cinler ve şeytanlar üzerinde büyük bir hakimiyeti olduğu bilinmektedir. Allah Sebe Suresi’nin 12. ayetinde “... Onun eli altında Rabbinin izniyle iş gören bir kısım cinler vardı...” şeklinde bildirmektedir. Enbiya Suresi’nin 82. ayetinde ise “... Onun için denizde dalgıçlık yapan ve bundan başka iş(ler) de gören şeytanlardan kimseleri de (emrine verdik)...” diye buyurulmaktadır. Bu yönüyle düşünüldüğünde kuşlardan kasıt, kuş görünümündeki cinlerden meydana gelen bir ordu olabilir. Ayrıca bir başka ihtimal de, ayette söz edilen kuşların, cinler vasıtasıyla yönlendiriliyor olmasıdır. Ve Süleyman Peygamber de cinler vasıtasıyla kuşlara istediği tüm işleri yaptırmış olabilir. Kuran, Allah’ın kıyamete kadar tüm insanlar için geçerli kıldığı kitabıdır. Dolayısıyla Hz. Süleyman kıssasında anlatılan olayların benzerleri ahir zamanda da yaşanacak olabilir. Bu ayetler, Allah’ın cinleri ve şeytanları ahir zamanda da insanların hizmetine vereceğine işaret olabilir. Yine bu kıssada işari manada dikkat çekilen yüksek teknolojiden, ahir zamandaki insanların çok yoğun olarak istifade edeceğine dikkat çekiliyor olabilir. (En doğrusunu Allah bilir.)
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Hz. Süleyman’ın Dişi Karıncayı Anlaması Nihayet karınca vadisine geldiklerinde, bir dişi karınca dedi ki: “Ey karınca topluluğu, kendi yuvalarınıza girin, Süleyman ve orduları, farkında olmaksızın sizi kırıp-geçmesin.” (Neml Suresi, 18) Üstteki ayetten şu gibi yorumlar yapılabilir: · Dişi karınca, vadiye gelenlerin Hz. Süleyman’ın ordusu olduğunu anlamaktadır. Burada son derece şuurlu bir tanıma vardır. Bu vadide bulunan karıncaların kendi aralarında konuşmaları, çevrelerinde olup biten olayların tam olarak şuurunda olmaları, farklı bir topluluk olabileceklerine işaret olabilir. Bu şuurlu davranış, söz konusu canlıların cin olma ihtimalini akla getirmektedir. (En doğrusunu Allah bilir) · Ayrıca burada herhangi bir karıncadan bahsedilmemektedir. “Karınca vadisi” denen özel bir yere ve özel karıncalara dikkat çekilmektedir. Bu da söz konusu canlıların cin olma ihtimalini kuvvetlendirmektedir. · Hz. Süleyman’ın, karıncaların kendi aralarındaki konuşmalarını duymasında da ahir zamanda bilgisayar teknolojisinde yaşanacak olan gelişmelere yönelik bazı dikkat çekici işaretler bulunuyor olabilir. · Günümüzde “Silikon Vadisi” terimi teknoloji dünyasının merkezini ifade etmektedir. Hz. Süleyman Kıssası’nda da bir “karınca vadisi”nden bahsedilmesi son derece manidardır. Allah bu ayetle ahir zamanda yaşanacak olan ileri bir teknolojiye dikkat çekiyor olabilir. · Ayrıca günümüzde karıncalar ve bazı böcek türleri yüksek teknoloji alanında yoğun olarak kullanılmaktadır. Bu canlılar örnek alınarak geliştirilen robot projeleri, savunma sanayinden teknoloji alanına kadar pek çok alanda hizmet vermeyi amaçlamaktadır. Ayette bu gelişmelere de işaret olabilir. Rüzgarın Hz. Süleyman’ın Emrine Verilmesi Süleyman için de, fırtına biçiminde esen rüzgara (boyun eğdirdik) ki, kendi emriyle, içinde bereketler kıldığımız yere akıp giderdi. Biz herşeyi bilenleriz. (Enbiya Suresi, 81) · Allah, rüzgarı, Hz. Süleyman’ın emrine vermiş ve çeşitli işlerinde bir araç olarak kullanmasına imkan sağlamıştır. Bu ifadeyle Hz. Süleyman döneminde ve aynı şekilde ahir zamanda rüzgar enerjisinin, teknolojide kullanılacağına işaret ediliyor olabilir.
· Hz. Süleyman’ın emrine “fırtına biçimindeki rüzgarın” verildiğinin belirtilmesiyle, ahir zamanda gelişecek yüksek uçak teknolojisine de dikkat çekiliyor olabilir. · Ayette yer alan “… sabah gidişi bir ay, akşam dönüşü bir ay (mesafe) olan rüzgara (boyun eğdirdik)…” ifadesi ile Hz. Süleyman’ın çeşitli bölgeler arasında hızlı bir şekilde hareket ettiğine dikkat çekiliyor olabilir. · Hz. Süleyman, kendi döneminde, günümüzdeki uçak teknolojisine benzer bir teknolojiyi kullanıp, rüzgarla hareket eden vasıtalar meydana getirmiş ve bunlar aracılığıyla birbirine uzak mesafeleri kısa sürede almış olabilir. Şüphesiz en doğrusunu Allah bilir.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Elektrik Kullanımına İşaretler ... Erimiş bakır madenini ona sel gibi akıttık... (Sebe Suresi, 12) Allah’ın Hz. Süleyman’ın emrine verdiği büyük nimetlerden biri “erimiş bakır madeni”dir. Bu ayeti, farklı şekillerde yorumlamak mümkündür.
· Hz. Süleyman emrindeki şeytan ve cinleri kullanarak erimiş bakırdan hem dekorasyon, hem de kullanım amaçlı geniş çanaklar, kazanlar ve heykeller yaptırmış olabilir. Nitekim bu çanak, kazan ve heykellerden ayetlerde söz edilmektedir. (Sebe Suresi, 13) · Erimiş bakırın kullanılması ile, Hz. Süleyman döneminde elektrik kullanılan yüksek bir teknolojinin varlığına da işaret ediliyor olabilir. Bilindiği gibi bakır, elektriği ve ısıyı en iyi ileten metallerden biridir ve bu yönüyle elektrik sanayiinin temelini oluşturmaktadır. Dünyada üretilen bakırın önemli bir bölümü elektrik sanayiinde kullanılmaktadır. · Hz. Süleyman döneminde yüksek miktarda üretilen elektrik, inşaat ve ulaşım gibi pek çok alanda kulanılmış olabilir. Ayette geçen “sel gibi akıttık” ifadesi de bu kullanımın çok geniş alanlara yayıldığına işaret ediyor olabilir. (En doğrusunu Allah bilir) · Ayette geçen “aynel kıtri” ifadesi bazı müfessirler tarafından petrol olarak yorumlanmaktadır. Günümüzde petrol, yüksek teknolojinin en temel hammaddesidir. Hz. Süleyman da petrolü, kendi döneminin teknolojisinin işleyişinde çok yoğun olarak kullanmış olabilir. (Şüphesiz en doğrusunu Allah bilir.) Cin ve Şeytanların Hz. Süleyman’ın Emrine Verilmesi ... Onun eli altında Rabbinin izniyle iş gören bir kısım cinler vardı. Onlardan kim bizim emrimizden çıkıp-sapacak olsa, ona çılgın ateşin azabından taddırırdık. (Sebe Suresi, 12) Allah’ın Hz. Süleyman’a verdiği bir diğer nimet de birtakım şeytan ve cinleri ona hizmetçi kılmasıdır. Hz. Süleyman, emrine verilen cin ve şeytanları ordusunda, sanatsal çalışmalarında ve inşa faaliyetlerinde türlü görevler vererek kullanmıştır. · Hz. Süleyman’ın emrine şeytanların verilmesi, ona Allah’tan çok büyük bir lütuftur. Çünkü şeytan yeryüzünün pek çok ilmine ve dünya üzerinde gerçekleşen olayların gizli veya açık bilgilerine sahip bir varlıktır. Böyle bir ilme sahip olan bir varlığı emrinde bulundurmak, Hz. Süleyman’a hem diğer ülkelerle olan ilişkilerinde, hem de kendi ülkesini yönlendirmesinde çok büyük kolaylıklar sağlamış olabilir. · Hz. Süleyman bu dalgıç şeytanları çok farklı görevlerde istihdam etmiş olabilir. Şeytanlar istihbarat ya da askeri amaçlı görevler almış olabilecekleri gibi, bilimsel görevler de yapmış olabilirler. Örneğin Hz. Süleyman onları deniz altındaki zenginliklerin işlenerek, insanların hizmetine sokulması için gerekli araştırmaların yapılması gibi görevlerde kullanmış olabilir. · Bu ayetten sadece toprak üstünün değil, deniz altının da işlenmesinin önemi anlaşılmaktadır. Ancak deniz altındaki petrol, altın gibi kıymetli madenlerin çıkarılıp işlenmesi, insanlara faydalı ve kullanılır hale getirilmesi için çok yüksek bir teknoloji gerekmektedir. Geçmişte şeytanlar Hz. Süleyman’a bu teknik desteği ve insan gücünü sağlamış olabilirler. · Ahir zamanda ise Allah’ın insanların hizmetine verdiği modern teknolojik aletler, araçlar ve denizaltılar sayesinde, deniz altı zenginliklerinin ortaya çıkarılması daha da kolaylaşmaktadır. Ayette bu yönde bir işaret olması muhtemeldir. · Ayette ayrıca deniz altında bulunan inci, mercan gibi süs eşyalarının ve diğer nimetlerin değerlendirilmesine de dikkat çekiliyor olabilir. (Şüphesiz en doğrusunu Allah bilir.) · Önceki sayfadaki ayetin sonunda Allah “... Biz onların koruyucuları idik.” şeklinde belirtmektedir. Bu ayetle, Hz. Süleyman’ın emrinde denizin derinliklerinde görev yapan dalgıç şeytanların, göklerin ve yerin Rabbi olan Allah’ın kontrolünde olduğu bir kez daha hatırlatılmaktadır. Allah, şeytanların, hiçbir şekilde Hz. Süleyman’a isyan etmelerine imkan tanımayacak bir gücü de Kendinden bir rahmet olarak peygamberine armağan etmiştir. Yukarıdaki ayetten sanat eserlerini Hz. Süleyman’ın talimat ve yönlendirmeleriyle, cin ve şeytanların yaptıkları anlaşılmaktadır. Hz. Süleyman’ın, bizzat kendi tarifleriyle çok ihtişamlı sanat eserleri yaptırması, onun çok güçlü bir estetik ve sanat anlayışına sahip olduğuna dikkat çekmektedir. Tüm Nimetler Allah’ın Birer Lütfudur Hz. Süleyman Allah’ın kendisine lütfettiği tüm gücü ve mülkü, Allah’ın dinini en güzel şekilde temsil ve tebliğ etmek, Rabbimizin eşsiz ve görkemli saltanatının herkes tarafından fark edilmesine vesile olmak ve bu yolla din ahlakını yaymak için kullanmıştır. Onun bu akıl, ilim ve sanat gücü karşısında insanlar Allah’a iman etmeleri için yapılan davete daha kolay teslim olmuşlardır. Hz. Süleyman Allah’a olan bağlılığının karşılığını en güzel şekilde almış ve tüm dünyaca tanınan çok büyük bir hakimiyet elde etmiştir. Binlerce yıldan beri Hz. Süleyman’ın güç ve iktidarı, pek çok insanın gözünü kamaştırmış, çeşitli romanlara, tablolara, filmlere konu olmuştur. Bu bölüm boyunca Hz. Süleyman’a verilen üstün ilimlerden ve çeşitli nimetlerden bahsettik. Ancak bu konuda özellikle vurgulanması gereken bir husus bulunmaktadır. Ayetlerde tüm bu nimetleri verenin, ilimleri kavratanın ve tüm olayları yapanın gerçekte alemlerin Rabbi olan Allah olduğu belirtilmektedir. Hz. Süleyman’ın her yaptığı Allah’ın dilemesi ve takdiriyle gerçekleşmektedir. Örneğin Allah ayetinde, “Süleyman’a (hükmü) kavrattık” şeklinde buyurmaktadır. (Enbiya Suresi, 79) Bu ayetten hiçbir insanın Allah dilemedikçe hiçbir hikmeti fark edemeyeceği, hüküm veremeyeceği anlaşılmaktadır. Bir insanın kendi kudretiyle bir olayı kavraması, yargıya varıp bir hüküm vermesi kesinlikle mümkün değildir. Çünkü hükmü veren Allah’tır. O hüküm ve hikmet sahibi olandır. Kararı veren kişi ise ancak bir vesiledir. Allah dilediği için o kararı verebilmektedir. Aynı ayetin devamında dağların ve kuşların Hz. Süleyman’ın babası olan Hz. Davud ile birlikte boyun eğdikleri belirtildikten sonra “Bunları yapanlar Biz idik” şeklinde bildirilmektedir. Hz. Davud’a giyim sanatını öğreten, rüzgara boyun eğdiren, erimiş bakırı Hz. Süleyman’ın emrine akıtan Allah’tır. Allah Enbiya Suresi’nin 81. ayetinde “Biz herşeyi bilenleriz” şeklinde buyurmaktadır. Hiçbir insanın Allah dilemedikçe bir ilme sahip olması mümkün değildir. Kişi yıllardır okuduğu ya da öğrendiği bilgiler neticesinde kendisini bilgili bir insan olarak görebilir. Ancak ilmi verenin Allah olduğunu asla unutmamak gerekir. Çünkü bir insanın herhangi bir ilme sahip olması, Allah’ın o kişiye kaderinde bir ilim vermesinin bir sonucudur. Meleklerin “Sen yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın.” (Bakara Suresi, 32) şeklindeki sözleri, bu gerçeği açık şekilde ifade etmektedir.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
HZ. SÜLEYMAN’IN GÖRKEMLİ
HAKİMİYETİ VE GÜÇLÜ ORDUSU
Süleyman’a cinlerden, insanlardan ve kuşlardan orduları toplandı ve bunlar bölükler halinde dağıtıldı. (Neml Suresi, 17) · Hz. Süleyman, eşi ve benzeri görülmemiş, çok güçlü bir orduya sahiptir. Bu ordu, cinlerden, kuşlardan ve insanlardan oluşmaktadır ve çok güçlü bir istihbarat ağıyla desteklenmektedir. · Ayette Hz. Süleyman’ın tek bir ordusunun değil, ordularının olduğundan bahsedilmektedir. Bu çoğul kelime onun ordusunun gücünün ve sayıca üstünlüğünün de bir ifadesidir. · Hz. Süleyman’ın ordusunun en dikkat çekici yönlerinden biri ise disiplinidir. Cinler, kuşlar ve insanlar gibi üç farklı topluluk aynı ordu içinde, büyük bir uyumla görev almakta, ordudaki düzende en ufak bir aksaklık yaşanmamaktadır. · Ordusunun cinler ve şeytanlarla desteklenmesi, Hz. Süleyman’a pek çok açıdan üstünlük sağlamıştır. Bu varlıklar insanların yapamadıkları pek çok şeyi kolaylıkla yapabilirler. “... Çünkü o ve taraftarları, (kendilerini göremeyeceğiniz yerden) sizleri görmektedir...” (Araf Suresi, 27) ayetiyle bildirildiği gibi, kendilerini göstermeden insanları görebilirler. Bu özellik, cinlere istihbarat konusunda çok büyük kolaylıklar sağlamaktadır. · Ayette geçen “sağlam kementlerle birbirine bağlanmış” ifadesi, Hz. Süleyman’ın, hizmetine verilmiş olan cin ve şeytanlar üzerinde çok büyük bir hakimiyeti olduğuna işaret etmektedir. · Bu bilgiler, Hz. Süleyman’ın hakimiyetinin sadece dindar ve teslim olmuş cinleri değil, inkarcıları da kapsadığını ortaya koymaktadır. Bu ayetten Hz. Süleyman’ın şeytanları, şeytanın etkisi altındaki insanları ve dinsiz kimseleri zararsız hale getirdiği anlaşılmaktadır. Dahası onları İslam’a faydalı hale getirmiş, onlara çeşitli görevler vermiştir. · Allah bu ayette, İslam ahlakının yaşandığı bir ortamda şeytani mizaca sahip olan kötü niyetli insanların topluma zarar vermelerinin engellenmesi gerektiğine işaret ediyor olabilir. Bu kimseleri Allah yolundaki bir hizmette görevlendirmek ise hem olası zararları engelleyecek, hem de İslam adına bir fayda oluşmasına vesile olacaktır. · Bu ayetle insanlara zulmeden, kötülük yapan, yeryüzünde fitne çıkaran şeytan karakterli kişilerin çok sıkı bir kontrol sistemi ile denetlenmeleri gerektiğine işaret ediliyor olabilir. Bu kişilerin halkın arasına karışarak insanlara zarar vermeleri engellenmelidir. · Allah bu ayetiyle ahir zamanda suçluların cezalandırılmasında uygulanacak olan yöntemlere dikkat çekmiş olabilir. O dönemde suçluların topluma zarar vermeleri engellenecek, ancak bu kişiler, çeşitli hizmetlerde çalıştırılarak insanlara faydalı hale getirilecek olabilirler. · Ayette bildirilen “sağlam kementler” ifadesiyle, Allah, ahir zamanda kullanılan elektronik pranga benzeri bir güvenlik sistemine dikkat çekiyor olabilir. Bu şekilde söz konusu kişilerin kaçmaları, hem kendilerine hem de çevrelerindeki insanlara zarar vermeleri engellenecektir. Bu ayetler göstermektedir ki, Hz. Süleyman, ordusunu düzenli olarak teftiş ediyor, bir aksaklık olduğunda bunu hemen fark ediyor ve gereken önlemleri alıyordu. Disiplini bozacak hareketlerde bulunulmasına kesinlikle izin vermiyordu. İzinsiz ve habersiz olarak ortadan kaybolmanın çok önemli bir hata olduğu Hz. Süleyman’ın yukarıdaki sözlerinden anlaşılmaktadır. Hz. Süleyman, Sebe Melikesi’nden hediyeler getiren ulaklara yukarıdaki şekilde seslenmektedir. Bu sözlerde görüldüğü gibi, hiçbir şekilde hediye kabul etmeyeceğini belirtmiş, böylece Sebe Melikesi’nin kendisine teslim olması konusunda ne kadar kararlı olduğunu da göstermiştir. Bu ayetten ayrıca, Hz. Süleyman’ın ordusunun o dönemde hiçbir ülkenin ordusunun karşı koyamayacağı kadar üstün bir güçte olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim ilerleyen sayfalarda görüleceği gibi, Sebe yöneticileri bu haberi aldıklarında, teslim olmaktan başka bir çareleri olmadığını anlamışlardır. Bu da, onların Hz. Süleyman’ın ordusunun yenilmezliğini bildiklerinin bir göstergesidir. HZ. SÜLEYMAN’IN ÜSTÜN AHLAKI
Kitabın buraya kadar olan bölümlerinde Allah’ın Hz. Süleyman’a verdiği çeşitli ilimlerden, görkemli saltanatından ve güçlü ordusundan bahsettik. Hz. Süleyman’ın Kuran’da bildirilen en önemli özelliklerinden biri ise, hiç şüphesiz sahip olduğu üstün ahlakıdır. O, hayatı boyunca insanları Allah’ın razı olacağı din ahlakını yaşamaya davet ederken, kendisi de derin imanı ve güzel ahlakıyla tüm insanlara örnek olmuştur. Her İşinde Allah’a Yönelirdi ... O, ne güzel kuldu. Çünkü o, (daima Allah’a) yönelip-dönen biriydi. (Sad Suresi, 30)
Hz. Süleyman’ın hayatı ile ilgili olan Kuran ayetlerinde en çok dikkat çekilen konulardan biri, onun her yaptığı işte sürekli Allah’a yönelmesi, O’na dua etmesi ve her isteğini Allah’a açmasıdır. Hz. Süleyman, putperestliğin yaygın olduğu bir dönemde yaşamış, ancak hiçbir zaman, hiçbir şeyi Allah’a ortak koşmamıştır. Sadece Allah’ın rızasını gözetmiş ve Allah’ın dinini hakim kılmak için hiçbir insanın ya da varlığın rızasını gözetmeden ihlasla yaşamıştır. Puta tapan Sebe Ülkesi’ni imana davet ederken de onları Allah’a teslim olmaya davet etmiş, Güneş’e secde etmekten vazgeçmelerini istemiştir. Hz. Süleyman herhangi bir zorlukla, sıkıntıyla ya da bir nimetle karşılaştığında hemen Allah’a yöneliyordu. Her konuşmasında Allah’ı zikrediyor, her kararını Allah’ın adını anarak veriyordu. Allah Hz. Süleyman’ı çeşitli olaylarla denemiş, o da her seferinde çok güzel bir ahlakla karşılık vermiştir. Örneğin yukarıdaki ayette de belirtildiği gibi Hz. Süleyman denendiğinde, aklına ilk gelen Allah’a dua etmek, O’nun bağışlayıcılığına ve rahmetine sığınmak olmuştur. Hz. Süleyman sadece zorluk anlarında değil, herhangi bir başarı ya da zafer anında da aynı ahlakı göstermiş, daima tevazulu ve Allah’a karşı aczini bilen bir kul olmuştur. Elde ettiği her başarının, Allah’tan bir deneme olduğunu hemen fark etmiştir. Yukarıdaki ayette de bildirildiği gibi, başarılar karşısında son derece tevazulu bir karşılık vermiştir. Bu ihlaslı karşılık, onun her türlü başarının da her türlü zorluk gibi Allah’tan bir deneme olduğunu bilmesinin bir sonucudur. Sürekli Allah’a Şükreden Bir Kuldu ... “Ey Davud ailesi, şükrederek çalışın.” Kullarımdan şükredenler azdır. (Sebe Suresi, 13)
Allah Hz. Davud gibi Hz. Süleyman’ı da daha önce hiç kimseye verilmemiş nimetlerle seçkin kılmış, ona Allah’a şükretmesine vesile olacak lütuflarda bulunmuştur. Hz. Süleyman bu nimetlere karşı her zaman şükredici olmuş, tevazulu ve ihlaslı davranmış, her işinde Allah’a yönelmiştir. Çünkü daha önce de belirttiğimiz gibi, o, bütün nimetlerin ve üstün özelliklerin Allah katından bir deneme olduğunu, bu nimetlere vereceği karşılıkla hesap gününde karşılaşacağını bilen ve ona göre davranan bir kuldur. Hz. Süleyman’ın karıncaların aralarında geçen konuşmayı duyduktan sonra, hemen Allah’a yöneldiği ve dua ettiği ayette bildirilmiştir. O, kendisine verilen nimetler karşısında her zaman bunların gerçek sahibinin Rabbimiz olduğunu bilmiş, her tavrı ve sözüyle tek hedefinin Allah’ın rızasını kazanmak olduğunu göstermiştir. Allah onun bu samimi ve ihlaslı ahlakının karşılığını en güzel şekilde vermiş ve onu “Şüphesiz, onun Bizim katımızda gerçekten bir yakınlığı ve varılacak güzel bir yeri vardır.” (Sad Suresi, 40) ayetiyle müjdelemiştir. Bir diğer ayette ise Rabbimiz, onu ve babası Hz. Davud’u, “inanmış kullarından birçoğuna göre üstün kıldığı”nı (Neml Suresi, 15) bildirmiştir. Ayrıca Hz. Süleyman dişi karıncanın, karınca topluluğuna karşı olan şefkatini görünce hemen annesini ve babasını hatırlamıştır. Bu, insanın, kendisine anne ve babası vesilesiyle gelen nimetlere karşılık da (küçüklüğünden itibaren bakımı, büyütülmesi, barınması, eğitimi gibi) bunların asıl sahibi olan Allah’a şükretmesi gerektiğini gösteren önemli bir derstir.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Hz. Süleyman’ın Hayvan Sevgisi Hani ona akşama yakın, bir ayağını tırnağı üstüne diken, öbür üç ayağıyla toprağı kazıyan, yağız atlar sunulmuştu. O da demişti ki: “Gerçekten ben, mal (veya at) sevgisini Rabbimi zikretmekten dolayı tercih ettim.” Sonunda bu atlar (koştular ve toz) perdesinin arkasına saklandılar.” (Sad Suresi, 31-32) Ayetlerden anlaşıldığı gibi Hz. Süleyman, duruşları ve koşuşlarındaki zerafet ve ustalıkları ile seyredenlere büyük zevk veren bu hayvanları sevmek için özel bir vakit ayırmaktadır. Ve bu sırada Allah’ı tesbih ederek yüceltmektedir. Bu örnek bir mümin tavrıdır: İmanlı bir kişi gördüğü güzellikler ve bu güzelliklerin ruhunda oluşturduğu derin etki karşısında Allah’ı zikreder. Bu, inananların Allah’a olan derin sevgilerinin sonucunda oluşan bir etkilenmedir. Din ahlakının getirdiği güzelliklerden uzak olan insanların çoğu, içine kapalı, etrafındaki olaylara ve varlıklara karşı duyarsız, umursamaz bir karakter geliştirirler. Oysa Hz. Süleyman’ın tavırlarında da açıkça görüldüğü gibi, Müslüman, etrafındaki güzelliklere karşı son derece duyarlı, güzellik, estetik ve sanattan zevk alan, ince düşünceli bir insandır. Allah’ın nimetlerinin farkındadır ve bunlardan zevk alıp şükretmeyi bilir. Allah, “De ki: ‘Allah’ın kulları için çıkardığı ziyneti ve temiz rızıkları kim haram kılmıştır?’ De ki: ‘Bunlar, dünya hayatında iman edenler içindir, kıyamet günü ise yalnızca onlarındır’...” (Araf Suresi, 32) ayetiyle, dünyadaki nimetlerin zaten Müslümanlar için yaratıldığını haber vermektedir. Hz. Süleyman içinde duyduğu sevgiyi hem sözle ifade etmekte, hem de fiilen göstermektedir. Burada Hz. Süleyman’ın sevgisini ifade etme gücünü en açık şekilde görüyoruz. Genelde insanlar içlerinde duydukları sevgi, muhabbet hislerini her zaman doğru ve güzel şekilde ifade edemezler. Hatta çoğu zaman bundan çekinirler. İnsanın bir varlığa karşı duyduğu muhabbeti en içli şekilde gösterebilmesi Allah’ın verdiği özel bir yetenektir. Allah ayetlerinde bu yeteneği, salih kullarından biri olan Hz. Yahya’ya da verdiğini şöyle bildirmektedir: (Çocuğun doğup büyümesinden sonra ona dedik ki:) “Ey Yahya, Kitabı kuvvetle tut.” Daha çocuk iken ona hikmet verdik. Katımızdan ona bir sevgi duyarlılığı ve temizlik (de verdik). O, çok takva sahibi biriydi. (Meryem Suresi, 12-13) · Kuran’da Hz. Süleyman’ın atların yanı sıra başka hayvanlara da aynı sevgiyle yaklaştığına dair örnekler anlatılmaktadır. Bu hayvanlardan biri karıncalardır. Hz. Süleyman’ın ordusu ile birlikte geldiğini gören bir dişi karınca, karınca topluluğuna yuvalarına girmelerini, aksi takdirde Hz. Süleyman ve ordularının “farkında olmaksızın” onlara zarar verebileceğini söylemiştir. Dişi karıncanın konuşmasında “farkında olmadan” ifadesini kullanması, Süleyman Peygamberin bir savaş durumunda karıncalara dahi zarar vermeyecek kadar yüksek merhametine dikkat çekmiştir. · Hz. Süleyman’ın hayatına dair örneklerin anlatıldığı bu ayetlerde Müslümanlar için hayvan sevgisinin önemine de işaret edilmektedir. Çünkü iman eden bir insan Allah’ın yarattığı canlılardaki derin hikmetleri, yaratılış güzelliklerini daha iyi kavrayabilir. Nitekim hayvanlardaki ibretlerin detaylı olarak anlatıldığı Nahl Suresi’nde “... onlarda (hayvanlarda) sizin için bir güzellik vardır” (Nahl Suresi, 6) buyurularak bu gerçeğe dikkat çekilir. İşte Hz. Süleyman’da gördüğümüz hayvan sevgisi de, Allah’ın bu kusursuz yaratışına duyulan hayranlığın ifadelerinden biridir. · Kuran’da, hayvanların insanlara fayda veren yönlerinden biri de güvenlik sağlamaları olarak haber verilmiştir. Örneğin köpeklerin, sahiplerinin güvenliğini sağlamak amacıyla kullanılabileceklerine dair işaretler vardır. Kehf Suresi’nin 18. ayetinde Ashab-ı Kehf’in köpeklerinden bahsedilmektedir. Daha pek çok ayette de hayvan sevgisi ve hayvanlardaki yaratılış delillerinin incelenmesi teşvik edilmiştir. Hz. Süleyman’ın Allah Rızası İçin Mala Sevgi Duyması ... “Gerçekten ben, mal (veya at) sevgisini Rabbimi zikretmekten dolayı tercih ettim...” (Sad Suresi, 32) Ayette görüldüğü gibi Hz. Süleyman, sahip olduğu ihtişamlı malları düşünüp Allah’ı övgüyle yüceltmiş, mala olan sevgisinin kaynağının Allah’ı zikretmek olduğunu vurgulamıştır. Buradaki manayı iyi düşünmek gerekir. Kuran’ın diğer bazı ayetlerinde, mal sevgisinin insanları saptırabileceği haber verilir. Örneğin Adiyat Suresi’nde şöyle buyrulur: “Gerçekten insan, Rabbine karşı nankördür. Ve gerçekten, kendisi buna şahiddir. Muhakkak o, mal sevgisinden dolayı çok katıdır.” (Adiyat Suresi, 6-8) Mal ve mülk sevgisi insanların çoğunun kalbini katılaştırır ve onları dinden uzaklaştırır, çünkü ellerindeki malı kendilerinin bir kazancı zanneder, bundan dolayı kibir ve “müstağniyet” (yeterlilik hissi, Allah’a karşı muhtaç olduğunu unutma) duyarlar ve daha fazla mal edinmek için hırsa kapılırlar. Allah’a kulluk etmek için yaşayacaklarına, mal biriktirmek için yaşarlar. Bu nedenle her Müslümanın mal ve mülk hırsından uzak durması gerekir. Ancak Hz. Süleyman kıssası bize Müslümanın mal ve mülke gafil insanlardan çok daha farklı bakacağını ve bu bilinci elde ettikten sonra mal ve mülke sahip olmanın ona Allah’ı zikretmesi için bir vesile olacağını göstermektedir. Kastedilen bilinç, tüm malın ve mülkün Allah’a ait olduğunu, O’ndan geldiğini ve yine O’nun dilemesiyle gideceğini bilmektir. Bunu bilen Müslüman, kendisine mal ve mülk verildiğinde bundan dolayı kibirlenmez veya şımarmaz. “Mallar elimden gidecek” korkusuna da kapılmaz. Allah’ın vermiş olduğu tüm imkanlara şükreder ve bu imkanları O’nun rızası için O’nun yolunda kullanır. Allah kendisine büyük bir mülk, ihtişam ve iktidar nasip ettiğinde de, bunların hepsini birer nimet ve imtihan vesilesi olarak görür, Allah’a olan saygı, korku ve sevgisi daha da artar. İşte bu nedenledir ki, Allah’a gönülden bağlı olan salih müminler, kendilerine mal, mülk ve iktidar emanet edilmesi için en ehil insanlardır. Bunlardan birisi olan Hz. Süleyman, kimseye nasip olmayan bir iktidarı elinde tutmasına rağmen, her zaman Allah’a karşı içli ve derin bir saygı içinde olmuş ve tüm imkanlarıyla O’nun dinine hizmet etmiştir. Bu ayetten mal sevgisinin, eğer Allah rızası için olursa makbul olduğu anlaşılmaktadır. Sahip olunan zenginlikler Allah’ın rızasını kazanacak işlerde, Allah’ın sonsuz kudretini zikretmede kullanılırsa, bu yapılanlardan Allah’ın hoşnut olması umulur. · Hz. Süleyman, malı, Allah rızası için sevmekte ve O’nun yolunda harcamak için Allah’tan kendisine büyük bir mülk nasip etmesini istemektedir. Bu ayetle Müslümanların da Allah yolunda harcamak için dünya hayatında benzersiz bir zenginlik ve mülk isteyebileceklerine işaret edilmektedir. · Ayetlerden anlaşıldığı gibi, Müslümanlar zenginliğe, gösterişli mülklere, hayranlık uyandıran sanat eserlerine sahip olabilirler. Nitekim Müslüman devletler tarih boyunca son derece görkemli sanat eserleri ortaya koymuş, zenginlikleri ve güçleri ile tüm dünyaya nam salmışlardır. Asırlar boyunca İslam’ın bayraktarlığını yapan Osmanlı İmparatorluğu bunun en açık örneğidir. Bu büyük imparatorluktan geride kalan eserler hala üç kıtanın dört bir yanını süslemektedir. · İman edenlerin sahip oldukları bu zenginliğin hikmetlerinden biri, insanların kalplerini İslam’a ısındırmada zenginliğin büyük bir rol oynamasıdır. Onların sahip oldukları ihtişamlı mülkler, din ahlakından uzak yaşayan ve maddi değerlere çok fazla önem veren insanları ilk anda psikolojik olarak etkilemiş ve dine ilgi duymalarını sağlamıştır. Bu, ilerleyen bölümlerde göreceğimiz gibi, Hz. Süleyman’ın da Sebe Melikesi’nin İslam’ı kabul etmesi için kullandığı yöntemlerden biridir. Hz. Süleyman’a Verilen Özel Bir İlme İşaret Bu ayetlerde Hz. Davud ve Hz. Süleyman’a verilen özel bir ilim haber verilmektedir. Ayetin devamında bu ilmin “apaçık bir üstünlük” olduğunun bildirilmesi ise, hiç kimsenin bilmediği, üstün bir ilme vakıf olduklarına bir işaret olabilir. Hz. Süleyman’ın, tahtının üzerine bırakılan bir cesetle denenmesi, yukarıda söz ettiğimiz ilimle bağlantılı bir mucize olabilir. Allah Hz. Süleyman’ı metafizik bir şekilde, tüm canlıların yaşadığı madde boyutundan çıkarıp, ruh alemine sokmuş olabilir. Bu alemde madde ortadan kalkmış, Hz. Süleyman, tahtın da, tahtın üzerindeki cesedin de maddi varlıkları olmayıp, bir hayalden ibaret olduklarını anlamış olabilir. Ruh aleminden çıkıp, yeniden madde boyutuna geçtiğinde ise, bedenine kavuşmuş, eski haline dönmüş olabilir. · Hz. Süleyman bu yolculuk esnasında bedenin dışına çıkmış ve dolayısıyla da kendi bedenini bir ceset olarak görmüş, bunun sonucunda da dünya hayatının değersizliğini ve insanın ne kadar aciz olduğunu fark etmiş olabilir. Dünyanın birkaç on yıl içinde sona ereceğini, insanın dünya hayatında değer verdiği para, zenginlik, mal, mülk ve tüm güzelliklerin bir hayalden ibaret olduğunu kavramış olabilir. · Dünya hayatının değersizliğini anlayan Hz. Süleyman, mülkü Allah yolunda harcamanın önemini kavramış olabilir. Nitekim bu yolculuğun hemen ardından Hz. Süleyman, Allah’a, kendisine büyük bir mülk vermesi için dua etmektedir.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
HARUT VE MARUT

Ve onlar, Süleyman’ın mülkü (nübüvveti) hakkında şeytanların anlattıklarına uydular. Süleyman inkar etmedi; ancak şeytanlar inkar etti. Onlar, insanlara sihri ve Babil’deki iki meleğe Harut’a ve Marut’a indirileni öğretiyorlardı... (Bakara Suresi, 102)
· Ayette geçen ifadeden, Hz. Süleyman döneminde bazı insanların, Allah’ın haram kıldığı fiillerden olan sihire rağbet ettikleri anlaşılmaktadır. Onlar şeytanlardan sihir öğrenmişlerdir. Ayrıca Babil’deki Harut ve Marut adlı meleklere öğretilmiş olanları da -yine şeytanlardan öğrenerek- kötü amaçları için kullanmışlardır.
· Ayetten anlaşıldığı gibi, Hz. Süleyman’a karşı harekete geçen şeytan, etkisi altına aldığı insanlar aracılığıyla halkı Hz. Süleyman’ın sahip olduğu büyük mülk ve zenginlik ile ilgili olarak kışkırtmış olabilir. Bunun sonucunda da insanlar Hz. Süleyman ve sahip olduğu güçlü devlete karşı örgütlenmiş, devlet aleyhinde çalışmalar yapan çeşitli karanlık örgütler kurmuş olabilirler. Şeytanın sevkiyle kurulan bu örgütler Hz. Süleyman’ın devletini türlü şekillerde çökertmeye çalışmış, bunun için her türlü kirli yöntemi kullanmış olabilirler. (En doğrusunu Allah bilir.) Nitekim tarihi kayıtlar, Hz. Süleyman’ın vefatının ardından yönettiği Müslüman İsrail Krallığı’nın iç karışıklıklar nedeniyle ikiye bölündüğünü bildirmektedir. Şeytanlar insanları yoldan saptırmak için onlara, Harut ve Marut’tan öğrendikleri sihirleri öğretmişlerdir. Oysa Harut ve Marut, sahip oldukları bilgiyi, öğrenmek isteyenlere önce kendilerinin Allah’tan bir deneme olduklarını söylüyor ve inkara düşmemeleri için onları uyarıyorlardı. Ancak ondan sonra bu bilgiyi öğretiyorlardı. Bu nedenle de insanların sihrin bir fitne olduğunu bilmeleri ve bundan şiddetle kaçınmaları gerekmektedir.
· Sihir yöntemlerine başvuran herkes çok iyi bilmelidir ki, Allah izin vermeden insanların öğrendikleri ve uyguladıkları büyülerin bir sonuç vermesi kesinlikle mümkün değildir. Çünkü büyünün etkisini bir hikmet üzere yaratan da Allah’tır. O’nun izni ve bilgisi olmadan hiçbir insanın zenginlik, güç ya da başka bir imkanı sihir benzeri yöntemlerle elde etmesi mümkün değildir.
· Allah, büyünün etkisine inanan ve bu gibi yöntemlerle kendilerine menfaat sağlayabileceklerine inanan insanlara, bu şeytani yöntemleri bir bela olarak musallat edebilir. Onlar batıl yollara saptıkları için, Allah onlara buna göre bir karşılık vermekte, büyü, bu insanlar için dünya hayatında bir azap haline gelmektedir. Bu, Allah’ın hidayet yolundan sapan insanlara dünyada verdiği bir cezadır.
· Ayetlerden anlaşıldığı gibi, iman eden bir insan hiçbir şekilde sihirle ve şeytanların anlattıklarıyla ilgilenmez. İnsanların arasını bozmak için bu tip şeytan kışkırtması işlerle uğraşmak, hak yoldan uzaklaşıp batıl inanışlarla vakit geçirmek şeytanın oyununa gelmektir. Çünkü şeytanın amacı insanları doğru yoldan engellemektir. Sihir benzeri işlerle uğraşanlar, şeytanın aldatmacasına kanmış kimselerdir. Bu gibi batıl inanışların Kuran’da hiçbir şekilde yeri yoktur. Nitekim Allah Felak Suresi’nde şu şekilde buyurmaktadır: De ki: Sabahın Rabbine sığınırım. Yarattığı şeylerin şerrinden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden, düğümlere üfüren-kadınların şerrinden... (Felak Suresi, 1-4) Harut ve Marut’tan bahsedilen ayetlerde de aynı konu anlatılmıştır. Ne sihrin, ne de Felak Suresi’ndeki ayette bildirildiği gibi “düğümlere üfüren kadınların” hiçbir güçleri, etkileri yoktur. Kainattaki tek güç ve hüküm sahibi, alemlerin Rabbi olan Allah’tır. Mümin sadece Allah’a güvenip dayanır, sadece O’ndan medet umar, her türlü ihtiyacını, sıkıntısını Allah’a açar, Allah’ı dost ve vekil edinir.
· Bu ayetlerde ahir zamana yönelik işaretler de olabilir. Allah, sihirden bahsederek, ahir zamanda sihrin çoğalacağına, fal bakıp geleceği okumanın yaygınlaşacağına işaret ediyor olabilir. Ahir zamanda Allah’ın haram kıldığı bu fitneler, adeta bir geçim kaynağı haline gelecek, büyücü ve falcılar insanları sömürecek olabilirler. Ahir zamanın bu büyük fitnesi, Peygamberimizin hadislerinde de haber verilmiştir. Bunlardan biri şu şekildedir:
Ahir zamanda ümmetim hakkında en çok endişe duyduğum, yıldızlara (inanmak), kaderi yalanlamak... (Ramuz el-Ehadis, 1/1540)

HZ. SÜLEYMAN VE SEBE MELİKESİ

Hz. Süleyman ile ilgili Kuran ayetlerinin büyük bir bölümü Hz. Süleyman ile Sebe Melikesi arasında yaşanan olaylarla ilgilidir. Bu ayetlerde söz konusu iki ülkenin siyasi ve ekonomik ilişkileri hakkında önemli detaylar verilmiştir. Bunun yanı sıra Hz. Süleyman’ın diğer devletlerle ilişkisi, yönetim gücü ve Allah’ın dinini anlatmada kullandığı yöntemlerden de örnekler aktarılmıştır. İki ülke arasındaki ilişki Hz. Süleyman’ın ordusunda bulunan Hüdhüd’ün Sebe Ülkesi ve bu ülkenin melikesi hakkında bilgi vermesiyle başlar. Hz. Süleyman, ordusunu teftiş ettiği sırada, Hüdhüd’ün kaybolduğunu fark eder. Hüdhüd geri geldiğinde Hz. Süleyman’a Sebe Ülkesi hakkında çok önemli bilgiler verir. Ayette ilk olarak bu bilginin vurgulanması, o dönemde bir kadın yöneticinin varlığının çok alışılmış bir durum olmadığını gösteriyor olabilir. Hüdhüd, Sebe Melikesi’nin zenginliğinden ve ona türlü nimetlerin bağışlandığından da bahsetmektedir. Bu zenginliği anlatırken de özellikle Sebe Melikesi’nin tahtının büyüklüğünü vurgulamaktadır. Tahtın büyüklüğü Sebe Melikesi’nin iktidarının ve devletinin gücünü simgeliyor olabilir. (En doğrusunu Allah bilir) Hüdhüd, Sebe Ülkesi halkının şeytanın kışkırtmalarına uyup Güneş’e taptıklarını, Allah’a şirk koştuklarını ve hidayet yoluna uymadıklarını bildirmiştir. Şeytan, Sebe halkına Güneş’e tapmayı süslü göstermiş, yani doğru ve akılcı bir inanç gibi tanıtmış, onlar da bu sapkınlığı atalarından miras alarak, kendilerine yol edinmişlerdir. İnsanları doğru yoldan saptırıp, Allah’a secde etmekten alıkoymak şeytanın en önemli hedefidir. Bu ayet, insanların Allah’ın dininden uzak olmalarının nedeninin, çoğunlukla batıl bir inanç, felsefe ve fikir sistemi tarafından aldatılmaları olduğuna da işaret ediyor olabilir. Ancak aşağıdaki ayetlerde bildirildiği gibi şeytanın samimi bir kalple Allah’a iman eden, ihlas sahibi kullar üzerinde hiçbir etkisi yoktur:
Dedi ki: “Rabbim, beni kışkırttığın şeye karşılık, andolsun, ben de yeryüzünde onlara, (sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını) süsleyip-çekici göstereceğim ve onların tümünü mutlaka kışkırtıp-saptıracağım. Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna.” (Hicr Suresi, 39-40)
Bu ayetlerden Hüdhüd’ün bazı özellikleri de anlaşılmaktadır. · Hüdhüd iman sahibi bir cin olabilir. O, Allah’a iman eden ve konuşmalarında da bunu sıkça vurgulayan bir Müslüman cin görünümündedir.
· Hüdhüd, edindiği bilgiyi yaygınlaştırmadan, doğrudan hüküm ve hikmet sahibi olan Hz. Süleyman’a getirmesi gerektiğini bilmektedir, bu tavrından itaatli olduğu anlaşılmaktadır.
· Gördüklerini kavrayabilmekte, sadece nakil yapmakla kalmayıp anlamlar çıkarabilmektedir. Ayrıca çok güçlü bir ifade kabiliyetine de sahiptir. Gördüklerini dikkat çekici bir şekilde aktarmakta, sadece önemli konuların üzerinde durup gereksiz ayrıntılara girmemekte, kısa ve özlü konuşmaktadır.
· Ayette Hüdhüd’ün bir kuş olduğu, ancak konuşup bilgi aktarabildiği haber verilmiştir. Hz. Süleyman’ın ordusunu gören dişi karıncanın da konuştuğu bildirilmektedir. Günümüzde gelişmiş bilgisayar teknolojileri ile filmlerde kuşların, karıncaların ve tüm hayvanların konuşturulması son derece yaygın bir olaydır. Bu da söz konusu kıssanın işari manalarından biri olabilir.
· Hüdhüd’ün kaybolduğunu fark eden Hz. Süleyman, eğer apaçık bir delil getirmezse onu cezalandıracağını ifade etmiş, ama Hüdhüd ona Sebe Ülkesi’nden bilgi getirdiğinde sözünü bitirene kadar beklemiş, ani bir karşılık vermemiştir. Bu tavrı, Hz. Süleyman’ın çok akıllı, olgun, itidalli ve adil bir yönetici olduğunu göstermektedir.
· Hz. Süleyman, Hüdhüd’ün Sebe Ülkesi hakkında verdiği bilgileri öğrendikten sonra da hemen karar vermemiştir. Öncelikle bu bilgiyi teyit etmek için bir araştırma yaptırmaya karar vermiştir. Bu, Hz. Süleyman’ın tedbirli ve adaletli bir yönetici olduğunun delillerindendir.
· Hz. Süleyman’ın kullandığı bu yöntem, yani karşıdaki kişinin herhangi bir durum karşısındaki tepkilerini izleyerek bir sonuca varmak, son derece akılcı bir metotdur. Bu yöntemle, haber getiren kişilerin şahsi yorumlarındaki olası hatalar da engellenmiş olur.
· Ayrıca izlendiğinin farkında olmayan Sebe Melikesi, çevresindekilerle istişare ederken en doğal ve en samimi tepkilerini verecek, gerçek düşüncelerini ifade edecektir. Bu yöntem, Melike’nin, Hz. Süleyman hakkındaki gerçek kanaatinin öğrenilebileceği en kısa ve en emin yollardan biridir. Sebe Melikesi, Hz. Süleyman’dan gelen mektubun son derece önemli olduğunu hemen anlamıştır. Bunun birkaç farklı nedeni olabilir. · Birincisi, Hüdhüd’ün bu mektubu getiriş şekli olabilir. Hz. Süleyman’ın bu mektubu bir kuş ile göndermiş olması ve bu kuşun sahip olduğu özellikler, durumun olağanüstülüğünü ortaya koymuş olabilir.
· Hz. Süleyman’ın zenginliğini, üstün sanat anlayışını ve güçlü saltanatını ifade eden bir kağıt, mühür ya da yazım şekli kullanılmış olabilir. Bu mektup da Sebe Melikesi’ni etkilemiş olabilir.
· Sebe Melikesi, mektubu ilk önce kendisi okumuş, içindekilerden etkilenmiş, daha sonra istişare etmek üzere çevresindeki kişilerin yanına gelmiş olabilir. Mektubun içindekileri bildiği için “oldukça önemli” şeklinde bir ifade kullanmış olabilir. (En doğrusunu Allah bilir)
· Ayette “önemli bir mektup” olarak geçen ifadenin Arapçası “kitabun keriymun”dur. Bu ifadede “kitabun” kelimesinin mektubun yanı sıra yazı, kitap gibi anlamları da mevcuttur. “Keriymun” kelimesi de “asil, seçkin, şerefli, saygın, değerli, kıymetli” anlamları taşımaktadır. Bu durumda Hz. Süleyman Sebe’ye yalnızca bir mektup değil, dini tebliğ eden bir kitabı veya yazıyı ön açıklama ile göndermiş olabilir. Bu ön açıklama da “Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla” başlıyor olabilir.
· Sebe Melikesi’nin, mektubun (veya kitabın) Hz. Süleyman’dan geldiğini söyledikten sonra başka tanıtıcı hiçbir açıklama kullanmaması, onun ve çevresindekilerin Hz. Süleyman’ı yakından tanıdıklarını göstermektedir. Anlaşılmaktadır ki, Hz. Süleyman’ın ülkesi, zenginliği ve kudretiyle geniş alanlara nam salmış, çok güçlü bir ülkedir.
· Hz. Süleyman’ın üslubu son derece açık ve etkileyicidir. Mektubun çok güçlü ve hüküm sahibi bir insandan geldiği özlü, kararlı ve kesin üslubundan da anlaşılmaktadır. Sebe Melikesi ve çevresindeki yöneticiler de mektuptan oldukça etkilenmişlerdir. · Hz. Süleyman bu mektupla onlara Allah’ın dinini tebliğ etmekte, öğütte bulunmakta ve onları Müslüman olup Allah’a iman etmeye davet etmektedir. Onlardan, öncelikle kendisine tabi olmalarını değil, Allah’a iman etmelerini ve Müslüman olmalarını istemektedir. Bu, Hz. Süleyman’ın bir ülkeyi fethetmekten ziyade, orada yaşayan insanların iman etmelerine önem verdiğini göstermektedir. Çünkü onun gönderiliş amacı insanları hidayet yoluna davet etmek, uyarıp korkutmaktır.
· Hz. Süleyman’ın Sebe Ülkesi ile olan ilişkisinin aktarıldığı ayetlerden, onun komşu ülkelerle olan sorunlarını, savaştan ziyade diplomatik yollarla çözdüğü de anlaşılmaktadır. Zaferlerini, askeri güç kullanmadan, anlaşma ve barış yollarıyla, masa başında elde etmektedir. Elçiler ve mektuplar göndererek uzlaşı yolları aramaktadır.
· Ayrıca şunu da hatırlatmalıyız ki, sözlü yapılan tebliğin unutulması, çevredeki dikkat dağıtıcı etkilerden dolayı istenen etkiyi oluşturamaması ihtimali vardır. İnsanın konuşma anında aklından geçenleri güzel ifade edememesi veya dinleyenin dikkatinin dağılması da mümkündür. Oysa yazılı olarak yapılan tebliğde hem yazan kişinin hem de okuyan kişinin dikkatini toplaması daha kolaydır. Hz. Süleyman’ın kullandığı tebliğ metodu da buna güzel bir örnektir. Bu nedenle iman edenlerin, Allah’ın dinini ve imani gerçekleri anlatma konusunda yazılı tebliğin önemli bir yol olduğunu unutmamaları gerekmektedir.
· Sebe Melikesi’nin, aldığı bu önemli mektup hakkında hemen yanındaki yöneticilere fikirlerini sorması, onun yaşadığı sistemin diktatörlük değil, bir meclise sahip demokratik vasıfta bir yönetim olduğunu göstermektedir. Melike, önde gelenlerden fikir sormakta, onların tecrübelerinden faydalanmaktadır.
· Bu ayette Sebe Melikesi’nin Hz. Süleyman’dan gelen mektup konusunda ne yapılması gerektiğini askerlerden oluşan bir meclis ile istişare ettiği anlaşılmaktadır. Askerlerin verdiği bu cevaptan ise söz konusu meclisin Sebe Melikesi’nin tam yetki ve emri altında hareket ettiği anlaşılmaktadır. Burada Sebe Melikesi’nin Hz. Süleyman’ın karşı konulamaz gücünü çok iyi tanıdığı tekrar anlaşılmaktadır. Süleyman Peygamberden gelen çağrı karşısında teslim olmaktan başka çaresi olmadığını anlamakta ve bunu ifade etmektedir. Ama yine de teslim olmamak için bir yol aramakta ve zaman kazanmak için Hz. Süleyman’a bir hediye göndermektedir.
· Sebe Melikesi’nin hediye yollamaktaki hedefi, Hz. Süleyman’ın gerçek amacının ne olduğunu ve nasıl bir tepki vereceğini de öğrenmektir. Sebe Melikesi de Hz. Süleyman’ın mektup yollarken izlediği yöntemi denemekte, bir karara varmak için öncelikle karşısındakinin ne tepki göstereceğini öğrenmeyi beklemektedir. · Bu ayetle hediyenin, insanların tepkilerini ölçmek ve ruh hallerini tahlil etmek açısından önemli olduğuna dikkat çekilmiştir. Bir insan kendisine kararından vazgeçmesi maksadıyla gönderilen değerli bir hediyeyi kabul etmediğinde, bu tepki, onun samimiyetinin ve kararlılığının bir delili olarak görülebilir.
· Hz. Süleyman kendisine gönderilen hediyelerin, kararında bir değişikliğe yol açamayacağını, Allah’ın kendisine verdiklerinin onların hediyelerinden çok daha hayırlı olduğunu açıkça ifade etmektedir. Bu da, onun yalnızca Allah’ın rızasına rağbet eden güzel ahlakının bir örneğidir. · Hz. Süleyman Sebe Melikesi’nin gönderdiği elçileri, niyetlerini anladığını açığa vurarak ve onların isteklerini kabul etmeyeceğini kesin şekilde ifade ederek geri çevirmektedir. Böylece onların sevinip, övünmeleri ve mallarıyla gururlanmaları engellenmektedir. Mallarıyla hiçbir şekilde üstünlük sağlayamayacaklarını anlayan Sebe kavmi için bu durum, psikolojik açıdan büyük bir yenilgi anlamındadır.
· Hz. Süleyman’ın ordularının olağanüstü bir güce sahip olduklarına dikkat çekilmektedir. Çünkü en güçlü orduya dahi, karşı koymak, direnç göstermek mümkün olabilir. Fakat ayetten anlaşıldığına göre Hz. Süleyman’ın ordusu metafizik güçlere sahip, yenilmesi mümkün olmayan ve bu yönüyle de dünyaca tanınan bir ordudur.
· Burada Hz. Süleyman, öncelikle gönderilen elçinin kendine güvenini, kibirli tavrını yok etmiştir. İkinci aşamada ise gönderdiği mesaj ile Sebe Melikesi’ne ve ülkenin önde gelenlerine, kendisi ve ordusu karşısındaki zayıflıklarını hatırlatmaktadır. Bu yolla Hz. Süleyman, savaşmaksızın kendisine tabi olmalarını amaçlamış olabilir.
· Hz. Süleyman Sebe Ülkesi’nin teslim olacağından emin konuşmaktadır. Bu ifade, onun gayba dair bir bilgiye sahip olabileceğine işaret ediyor olabilir. Allah Hz. Süleyman’a gayba dair bir bilgi vermiş ve Sebe Ülkesi’nin teslim olacağını bildirmiş olabilir.
· Bilindiği gibi sancak, bayrak gibi unsurlar her ülke için çok değerlidir ve genelde o ülkenin bağımsızlığını simgelemektedir. Sebe Ülkesi’nin gururu ise, Hüdhüd’ün de daha önce ifade ettiği gibi, Sebe Melikesi’ne ait olan büyük tahttır. Hz. Süleyman çevresindeki önde gelenlerden bu tahtı kendisine getirmelerini istemektedir. Üstelik bu işin, Sebe Melikesi ve çevresindekilerin kendi sarayına gelmelerinden önce hallolmasını istemektedir. Tahtın, onlar henüz köşke ulaşmadan gelmesi, Sebe Devleti için çok büyük bir moral kaybı olacak ve çok daha çabuk teslim olmalarına vesile olacaktır.
· Bu ayetten Hz. Süleyman’ın çok hızlı bir manevra kabiliyetine sahip, hızlı karar alıp bunları hızla uygulamaya geçiren bir yönetici olduğu anlaşılmaktadır. Bu tavrıyla, özellikle de savaş durumunda, karşı tarafa üstünlük sağlamak için hızlı ve ani hareketlerde bulunmanın önemini vurgulamaktadır. Tahtın getirilmesi ile ilgili ilk teklif İfrit’ten gelmektedir. Cinlerden İfrit’in bu teklifinden anlaşıldığı gibi, cinlerin bir maddeyi bir başka yere taşıma, yani madde nakli yapma yetenekleri olması muhtemeldir. Tahtın hemen getirilmesi ile ilgili ikinci teklif ise “kendi yanında kitaptan ilim olan biri” olarak tanımlanan bir kişiden gelmektedir. Ayette söz edilen kişi Hz. Süleyman’a Sebe Melikesi’nin tahtını “gözünü açıp kapayana kadar”, yani çok kısa bir sürede getirebileceğini söylemektedir. Burada akla çeşitli ihtimaller gelmektedir:
· Bahsi geçen kişi askeri istihbarat içinde yer alan ve ileri görüşlü bir kişi olabilir. Ve tahtı da bir önlem olarak daha önceden getirtmiş olabilir. Dolayısıyla ayette de devlet istihbaratındaki askerlerin herhangi bir savaş ya da tehlike durumunda daha önceden hazırlık yapmalarına işaret ediliyor olabilir. · Sebe Melikesi’nin tahtının göz açıp kapayana kadar getirilmesinin, tahtın değişikliğe uğratılmasının ve kuşlarla bilgi alış verişinde bulunulmasının anlatıldığı ayetlerde, ahir zamanda kullanılacak olan ve madde nakline olanak veren yüksek bir teknolojiye işaretler olabilir. · Günümüzde yazı, resim, film gibi her türlü bilginin internet teknolojisiyle birkaç dakika, hatta birkaç saniye içinde çok uzun mesafeler katetmesi mümkün olmaktadır. Örneğin Sebe Melikesi’nin tahtının hızla uzak bir mekana gönderilmesinin anlatılmasıyla, böyle bir işlemin (örneğin bir tahta ait üç boyutlu görüntünün veya resmin gönderilmesinin) ahir zamanda internet kanalıyla göz açıp kapayana kadar mümkün olacağına dikkat çekiliyor olabilir.
· Hz. Süleyman bu çalışmalarında cinlerin bilgilerinden ve sahip oldukları üstün özelliklerinden faydalanmış olabilir. Onların yönlendirmeleriyle bugün bilinmeyen, ancak günümüzdeki teknolojiye yakın, farklı cihazlar oluşturmuş ve ayetlerde bildirilen başarıları sağlamış olabilir.
· Ayette tahtın getirilmesinin ardından, Hz. Süleyman’ın hemen Allah’a yönelip bağışlanma dilediği, dua ettiği ve şükrettiği aktarılmaktadır. Hz. Süleyman her başarının, her zorluğun ya da başına gelen her önemli olayın ardından samimiyetle Allah’a yönelen, ihlas sahibi bir peygamberdir. Onun bu özelliği tüm iman edenler için çok güzel bir örnektir.
· Sebe Ülkesi’nin sembolü olan tahtın Hz. Süleyman’ın sarayına getirtilmesi, Melike için çok büyük bir psikolojik yenilgidir. Dahası Hz. Süleyman, tahtı Sebe Ülkesi’nden geldiği haliyle bırakmayıp, onun değişikliğe uğratılmasını emretmektedir. · Hz. Süleyman’ın emri üzerine yapılan eklemelerle taht daha güzelleştirilip, zenginleştirilmiş olabilir. Bu yöntemle Hz. Süleyman’ın, kendi zenginliğinin çok daha üstün olduğunu ve hatta Sebe Melikesi’nin mal ve mülkünün üstünde dahi hakimiyeti olduğunu ifade etmek istemiş olması muhtemeldir.
· Ayette ayrıca Müslümanların her konuda olduğu gibi sanatta da mükemmeli aradıklarına işaret ediliyor olabilir. Sebe Melikesi’nin tahtının ne kadar güzel ve gösterişli olursa olsun, Hz. Süleyman’ın üstün sanat kabiliyeti karşısında bu tahtın zayıf kaldığına dikkat çekilmiş olabilir.
· Burada karşımıza Hz. Süleyman’ın üstün sanat kabiliyetinin bir örneği de çıkmaktadır. Süleyman Peygamber, sanat ile teknolojiyi en güzel şekilde kaynaştırmış ve bunlarla insanları aklına ve sanat gücüne hayran bırakmış olabilir.
· Taht için kullanılan “değişikliğe uğratmak” ifadesi de dikkat çekicidir. Böyle bir değişikliği günümüzde bilgisayar programları ile yapmak son derece kolaydır. Yani bir tahtın resminin internet aracılığı ile başka bir yere gönderilmesi, daha sonra bu resmin üzerinde çeşitli bilgisayar programları ile değişiklikler yapılması mümkündür. Bu ayette de ahir zamanda kullanımı son derece yaygınlaşacak olan benzer bir teknolojiye işaret olabilir.
· Hz. Süleyman’ın bu soruyu sormasının bir nedeni, Sebe Melikesi’nin dikkatini ölçmek olabilir. · Ayetten anlaşıldığı gibi Melike, zeki ve ihtiyatlı bir insan olduğunu hissettirmiş, Hz. Süleyman’ın kendisine sorduğu soruya da temkinli bir cevap vermiştir. Doğrudan “Evet, benim tahtımdır” veya “Hayır, benim tahtım değildir” gibi kesin bir cevap vermemiş, bunun yerine ortalı bir cevabı seçmiştir.
· Sebe Melikesi, Güneş’e tapan bir kavim içinde yaşıyordu. Ancak Hz. Süleyman’ın samimi ve etkileyici bir dille yazdığı mektubunu okuması ve ardından Hz. Süleyman’ı ziyaret ederek, onun ihtişamlı hakimiyetine şahit olması, iman edip Müslüman olmasına vesile olmuştur. Ayette Sebe Melikesi’nin Hz. Süleyman’ın sarayına girdiğinde zeminin derin bir suyla kaplı olduğunu zannettiği bildirilmektedir. Bu durumla ilgili çeşitli yorumlar yapılabilir:
· Bu sarayın zemini için ayette kullanılan “saydam cam” ifadesi ile, o dönemde kullanılmış farklı bir teknolojiye işaret ediliyor olabilir. Nitekim Sebe Melikesi, basacağı yerin zemin olduğunu fark edememiştir; bu da, Hz. Süleyman’ın köşkünün zemininin o dönemde bilinen zeminlerden daha farklı bir özelliğe sahip olduğu ihtimalini akla getirmektedir.
· Saydam cam olarak ifade edilen zemin, dev bir televizyon ekranı olabilir. Sarayın giriş zeminine dev bir ekran yerleştirilmiş olabilir. Bu ekrana su görüntüsü verilmiş, çeşitli ışık oyunlarıyla insanların yerin su ile kaplı olduğu izlenimini edinmelerihedeflenmiş olabilir. (Önceki sayfalardaki resimlerde görüldüğü gibi, günümüzde de bu tarz teknolojilere, iç dekorasyonda sıkça başvurulmaktadır.) Böylece Sebe Melikesi ekranın üstünde yürüdüğünde su üstünde yürüdüğü hissine kapılmış olabilir.
· Ayette daha farklı bir teknolojiye de işaret ediliyor olabilir. Günümüzde simülatörlü gözlüklerle insanın kendisini, bulunduğu yerden daha farklı bir mekanda zannetmesi sağlanabilmektedir. Ayette geçen ifade de, ahir zamanda ortaya çıkacak olan bu teknolojiye bir işaret olabilir.
· Hz. Süleyman’ın da Sebe Melikesi geldiğinde böyle bir durum oluşacağını bildiği anlaşılmaktadır. Çünkü o, sahip olduğu teknolojinin çok üstün ve alışılmışın dışında olduğunun farkındadır.
· Allah bu ayetleriyle, ahir zamanda gelişmiş teknoloji ile üretilecek dekorasyon malzemelerinde suyun yoğun olarak kullanılacağına dikkat çekmiş olabilir. Suyun estetik ve temiz görünümünün kullanıldığı bu ürünler, Hz. Süleyman dönemindeki ihtişama benzer güzellikler meydana getirebilirler.
· Bu kıssada karşımıza çıkan Hz. Süleyman’ın yüksek sanat anlayışı Müslümanlar için çok güzel bir örnektir. Bu anlayış onun Allah’a olan güçlü sevgisinin ve Allah’ın yaratışındaki harikuladeliklere olan hayranlığının bir ifade şeklidir.
· İman eden sanatçılar tarih boyunca çok güzel eserler ortaya çıkarmışlardır. Allah’ın izniyle, ahir zamanda da Müslümanların sanat gücünde çok büyük bir artış yaşanacaktır. Allah’ın yaratışındaki güzelliklerden ilham alan ve O’na karşı büyük bir sevgi duyan sanatçılar eşsiz sanat eserleri meydana getirecek, resim, müzik ve mimari alanındaki bu güzel gelişmeler tüm dünyayı saracaktır. Bu büyük gelişmenin öncüsü ise Allah’ın izniyle İslam dünyası olacaktır.
 
Üst Alt