MURATS44
Özel Üye
II. Mahmud (Osmanlı Türkçesi: محمود ثانى Mahmud-u sānī, محمود عدلى Mahmud-u Âdlî) (20 Temmuz 1785 – 1 Temmuz 1839), 30. Osmanlı padişahı ve 109. İslam halifesidir. Osman Gazi ve Sultan İbrahim'den sonra Osmanlı hanedanının üçüncü ve son soy atasıdır. Son altı Osmanlı padişahından ikisi onun oğlu dördü ise torunudur.
Tahtta kaldığı 31 yıllık süreç Osmanlı tarihinin siyasi açıdan en bunalımlı dönemlerinden biridir. Balkanlarda imparatorluğun dağılma sürecini başlatan Sırp ve Yunan isyanları, Rus, İngiliz ve Fransız donanmalarının Navarin'de Osmanlı donanmasını imha etmesi ve asi ilan ettiği Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın ordularının Suriye ve Anadolu'yu geçerek Kütahya'ya kadar gelmeleri gibi hadiseler ile karşı karşıya kalan Sultan II. Mahmud, bir diğer taraftan gerçekleştirdiği reformlarla imparatorluğun çehresini değiştirerek Osmanlı modernleşmesinin temellerini atmış, ölümünden dört ay sonra ilan edilen Tanzimat Fermanı'na giden yolun hazırlayıcısı olmuştur. Hükümdarlığı dönemindeki icraatları nedeniyle, bazıları kendisini devleti tekrar ihya etmek üzere her yüzyılda bir gelmesi beklenen müceddid olarak kabul edip büyük sıfatıyla yad etmiş, muhalifleri ise gavur padişah olarak nitelendirmişlerdir.
Şehzadelik yılları Sultan II. Mahmud 20 Temmuz 1785’te Topkapı Sarayı'nda dünyaya geldi. Babası Sultan I. Abdülhamid annesi ise Sultan I. Abdülhamid'in sekizinci kadını olan Nakşidil Sultan'dır. Bütün hayatı boyunca kullanacağı Adli mahlası kendisine doğduğu zaman verilmiştir. Şehzade Mahmut, babası öldüğünde 4 yaşındaydı. 1789 yılında Sultan I. Abdülhamit’in ölümü üzerine tahta çıkan Sultan III. Selim kısır olduğu için Şehzade Mahmut ile çocuğu gibi ilgilenmişti. Şehzade Mahmut’un kendisinden 6 yaş büyük olan ağabeyi Şehzade Mustafa ile birlikte ikisinin de eğitimlerine önem vermiş hatta onlara dönemin koşullarının elverdiği ölçüde özgürlük de tanımıştır. Şehzade Mahmud, Topkapı Sarayı'nda Şehzadegan Mektebi'ne devam edip geleneksel tarzda bir eğitim alırken diğer taraftan Sultan Selim onu sık sık yanına çağırıp, siyasal ve diplomatik sorunlar üzerine sohbetler ederdi. Şehzade Mahmut reformların gerekliliği ile Sultan Selim’in bir dizi reform çabası içerisinde geçen saltanatı esnasında tanışmıştır.
Büyük bir müzisyen olan Sultan III. Selim dönemin musikî üstatlarını toplayarak, Topkapı Sarayı'nda küme fasılları düzenletirdi. Sultan II. Mahmud'un şehzadeliğinde bu musiki ortamından etkilendiği çok açıktır ki oda tambur çalar ve ney üflerdi. Musiki sevgisi onunda tüm hayatına damgasını vurmuştur ve kuzenine yakın seviyede büyük bir bestekar olmuştur. Sultan III. Selim, Mevlevîliğe muhabbeti olduğundan sık sık Galata Mevlevihanesi'ne giderek Şeyh Galib'i ziyaret edip, burada ney üfleyip, sema ayinlerine katılır, şiir sohbetleri yapardı. Bu müzikli, edepli toplantılar çoğu kez Saray'da da tekrarlanırdı. Sultan II. Mahmud'un saltanatı boyunca Mevleviliğe gösterdiği yakınlığın kökü bu günlere dayanmaktadır. Sultan II. Mahmud'un hat sanatı ile olan ilgisi de şehzadelik yıllarda başlamış ve iyi bir hattat olarak yetiştirilmişti. Sarayın hat hocalarından Kebecizade Mehmet Vasfi Efendi’den sülüs, nesih dersleri almış, şehzadeliğinin son yıllarında 1807’de bir hilye yazarak icazet almaya hak kazanmıştı. Sultan Mahmut şehzadeliği esnasında Topçuluk alanında kendini geliştirerek Topçulukla ilgili bir risale de yazmıştı.
Tahta çıkışı Sultan III. Selim, gerçekleştirmek istediği reformlara karşı meydana gelen Kabakçı Mustafa İsyanı ile tahttan indirilince Şehzade Mahmut, ağabeyi Sultan IV. Mustafa'nın 14 aylık saltanatı boyunca korku dolu günler geçirdi. İstanbul’dan sağ kurtulup kaçabilen Nizam-ı Cedidciler Rumelide yenilikçi ve III. Selim yanlısı olan Rusçuk ayanı Alemdar Mustafa Paşa’nın yanına sığınmışlardı. Tarihe Rusçuk yaranı diye geçen bu kişiler III. Selim’i tekrar tahta çıkarmaya karar vermişlerdi. Alemdar Mustafa Paşa 28 Temmuz 1808'de 15.000 kişilik ordusu ile Sultan III. Selim'i tahta çıkarmak için Topkapı Sarayına dayandığında tahtta bulunan Sultan IV. Mustafa, Sultan III. Selim ve kardeşi Şehzade Mahmud'un ölüm emrini verdi. Haremdeki dairesinde feci şekilde öldürülen Sultan Selim'in cesedi Arz Odası'nın önünde bırakıldı ve Alemdar Mustafa Paşa sarayın Babüssade Kapısını kırdığında tahta çıkarmak için geldiği Sultan III. Selim'in cesedi ile karşılaştı. Bunun üzerine Şehzade Mahmud'un derhal bulunup getirilmesini emretti. O esnada haremde Şehzade Mahmut'u katletmek için cellatlar ile Şehzadenin hizmetkarları arasında çatışmalar yaşanıyordu. Şehzadenin maiyetindeki cariyelerden Cevri Kalfa hamam külhanından aldığı bir kase külü katillerin yüzüne avuç avuç atınca kazanılan zamanla birlikte ağalar bunu fırsat bilip Şehzade Mahmut’u damdan kaçırmayı akıl ettiler. Haremden kuşhane’nin damına geçen şehzade, kuşaklarla birbirine bağlanan iki merdivenle Baş İmam Hafız Ahmet Efendi ve arkadaşları tarafından Enderun avlusuna indirildi ve Alemdar Mustafa Paşa'nın bulunduğu yere getirildi. Oradan Hırka-i Saadet dairesine geçilerek Sultan II. Mahmud'a biat edildi. Sultan II. Mahmud tahtı borçlu olduğu Alemdar Mustafa Paşa'yı sadrazamlığa getirdi. Tahta çıktığı ilk gün Sultan III. Selim'in ölümüne sebep olanlar birer birer idam edildi ve o gün sarayın kapısında 33 kesik baş sergilendi. Ancak Sultan II. Mahmud, Alemdar Mustafa Paşa'nın ısrarına rağmen ağabeyi Sultan IV. Mustafa'yı öldürtmedi. Sultan II. Mahmut hayatının kurtulmasına sebep olan Cevri kalfayı ise Hazinedarbaşılığına getirdi ve ona Çamlıca'da geniş arazi vererek, bir de köşk yaptırdı.
İstanbul’daki karışıklıklar ve güvensizlik nedeniyle Sultan Mahmut’un kılıç alayı uzun bir gecikmeden sonra 13 Eylül 1808’de yapıldı. O gün Topkapı Sarayı’ndan çıkılarak Seyf-i Nebevi’yi Silahdar Ağa alayın önünde taşırken Enderun müezzinleri tekbir getiriyor; Alemdarın seğmenleri de muhafızlık ediyordu. Sultan Mahmut, Eyüp Sultan’da Hz Muhammed’in halifesi olduğu için ona izafe edilen kılıcı sağ tarafına atası Osman Gazi’nin kılıcını ise Osmanoğullarının soy atası olması umut edildiği için sol tarafına kuşandı.
Saltanatı dönemindeki önemli siyasi olaylar Sultan Mahmut ilk olarak tahta geçmesine yardımcı olan Alemdar Mustafa Paşa'ya geniş yetkiler vererek iç karışıklıklara ve devletin otoritesinin zayıflamasına neden olan ayanlar meselesinin çözülmesini istedi. Bunun üzerine 29 Eylül 1808'de İstanbul'da toplanan ayanlar ile hükümetin emirlerini yerine getireceklerine dair Sened-i İttifak'ı imzaladı. Bu olay padişahın ayanlar karşısında çaresiz durumda görülmesine yol açtığı için bu belgeler kısa bir süre sonra yok edildi. Kuzeni III. Selim'in yolundan ilerleyen Sultan Mahmut, Nizam-ı Cedid ordusunu Sekban-ı Cedid adıyla yeniden düzenledi. Sekban-ı Cedid'in giderek güçlenmesi ve aylıklarının fazla olması nedeniyle rahatsız olan Yeniçeriler ayaklandılar. Bu ayaklanmada Alemdar Mustafa Paşa hayatını kaybetti. İstanbul'da birçok yangının ve yağmanın başlaması üzerine 18 Eylül 1808'de Sekban-ı Cedid ocağı kaldırıldı.
Sultan Mahmud padişah olduğunda Ruslarla sınır muharebeleri devam ediyordu. 1810‘da Ruslar ikinci defa Silistre kalesini kuşatmışlardı. 1811‘de Napolyon Ruslara savaş açınca Osmanlı sınırındaki Rus baskısı azaldı, bir rahatlama oldu. Bu sıralarda Napoleon, Rusya seferine çıkmak üzereydi. Osmanlıya da Rusya’ya yürümesini teklif etti. Yalnız, İngiltere ve Osmanlı dışında bütün Avrupa’yı işgal etmiş olan Napoleon’un dönek siyaseti, «dünyanın merkezi olmaya ancak İstanbul lâyıktır» dediği biliniyordu. Napoleon asla güvenilip müttefik olarak kabul edilemezdi; Sultan Mahmut teklifi reddetti. Ruslarla 28 Mayıs 1812’de Bükreş anlaşması yapıldı. 8 Eylül 1812 tarihinde imzalanan Bükreş Antlaşması ile Rusya, Eflak ve Boğdan'dan ile birlikte işgal ettiği topraklardan çekilecek, Besarabya bölgesi ise Ruslar'da kalacaktı.
Sırp meselesini halletmek Sultan Mahmud için en hayati meselelerden biriydi. Sırplar 9 senedir isyan halinde idi. Bu isyanlar bir türlü bastırılamamıştı. Rumelideki 3. Ordu bunun için görevlendirildi. Hurşit Ahmet Paşa tertip ettiği 80 bin kişilik ordusuyla Niş’ten yürüyüşe geçerek Sırplarn üzerine yürüdü. 30 Ekim 1813’te Hurşit Ahmet Paşa Belgrad’a girdi. Sırpların eline geçen kaleler ve şehirlerin geri alınmasıyla isyan sona erdi. İsyanın lideri Kara Yorgi Avusturya’ya kaçmak zorunda kaldı.
Sultan II. Mahmud, Bükreş Anlaşmasının getirdiği barış ortamını fırsat bilerek tahta geçer geçmez imzalamak zorunda kaldığı Sened-i İttifak’ı, devlete başkaldıran ayanları ortadan kaldırmak için bir delil kabul etti. Alemdar’ın öldürülmesinden sonra Rumeli’de ve Anadolu’da ayanlar, başkenti hiçe sayarak hareketlerine devam ettiler. Sultan Mahmud Otoritesini imparatorluğun her tarafında geçirmek için bu ayanlara karşı esaslı bir harekete geçti. Bu doğrultuda yapılan çalışmalarla ayanlardan bir kısmı öldürüldü. Bazıları da sürüldü. Bütün bu ayaklanmalara ve iç harplere rağmen Rumeli’de ve Anadolu’da devlet otoritesini kurmak mümkün oldu.
1821 yılında Yunanlı âsilerin Mora’daki sivil Türkler’i kılıçtan geçirmeleri üzerine II. Mahmut, isyanın başlıca tahrikçisi olan İstanbul’daki Ortodoks Patriğini astırdı. Romanya’da da Rusya’nın tahrikiyle bir isyan çıktı. Türk ordusu, bu isyanı kolayca bastırdı. Yalnız, Mora isyanı bastırılamadı. Zira bir Fransız kolordusu başta olmak üzere, bütün Avrupa’dan yardım alıyordu. Yalnız Avusturya, Osmanlı’yı tutuyordu. Prusya ile İngiltere ve İspanya, tarafsızdı. Rusya ile Fransa, Yunanistan’a bağımsızlık verilmesini şiddetle istiyorlardı. .
Lord Cochrane ve Sir Richard Church gibi İngiliz generallerinin komutasındaki Yunanlılar, tamamen ezilmişler, isyan Türk ordusu tarafından tamamen bastırılmıştı ki, 20 ekim 1827′de Navarin faciası oldu. Türk donanması, Mora’nın güneybatısındaki bu limanda bulunuyordu. İngiliz – Fransız – Rus müttefik donanması, savaş bayrağı çekmek usulden olduğu halde, bunu yapmaksızın limana girdi, katiyen böyle bir şey beklemiyen Türk donanmasını birdenbire ateşe alıp imha etti.
Rusya da Osmanlı’ya savaş açtı. Donanması yok olan, Yeniçeriler’i de az önce ortadan kaldıran, yeni modern ordusu henüz çekirdek halinde bulunan II. Mahmut, Avrupa’ nın baskısına karşı koyamadı. Romanya, Girit, Epir ile Tesalya’nın da Osmanlı’dan koparılması ile tehdit edildiği için, Rusya ile Edirne Antlaşması’nı imzaladı. Tarihte ilk defa, Avrupa’nın 6. büyük şehri olan Edirne’ye kadar gelen Ruslar, bütün Türk topraklarından çekildi. Yalnız Yunanistan’a bağımsızlık koparmakla yetindi; böylece, Balkanlar’daki Ortodokslar arasında koruyucu rolüne sahip çıkmayı umuyordu. Mora ve Attika yarımadaları ile Eğriboz ve Siklad adalarından ibaret küçücük (49.414 km2) bir Yunan Krallığı kuruldu.
1797 yılında Yeniçeriler'in Cezayir'in yönetimi için seçtiği İzmirli Hüseyin Paşa, Fransa için borç para vermişti ancak Fransa borcu ödemeyince Hüseyin Paşa'nın hakaretlerinden dolayı iki ülke arasında gerginlik oluştu. Bu sırada, düşmek üzere olduğu için halkı dış meselelerle oyalamak istiyen Fransa Kralı X. Charles da, 1830 yılında da Cezayir'i işgal etti. Ancak o sırada Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın isyanının başlaması üzerine Cezayir meselesi sonuçsuz kaldı Buna rağmen bazı Türk sancakbeyleri, bilhassa Kosantine sancakbeyi Ahmet Paşa, Fransızlar’ı yıllarca uğraştırdı.