İlk olarak bilim kurgu filmlerinde karşılaştığımız dondurulan ve sonraki yıllarda canlandırılan insanlar uygulaması için çoktan start verilmiş durumda. Peki, bu uygulama nedir?
Başlamadan önce şunu özellikle belirtmek gerekir ki ; İnsanların ya da herhangi bir canlının dondurulup sonra tekrardan diriltmek ( ki buna diriltmek denemez ) kısmen geçerli olsa da , bir ölüyü diriltmek imkansızdır. İslam dini inancına göre ruh bedenden ayrıldıktan sonra Kıyamete kadar bir daha bedene dönmez. Allah cc'nin hikmeti olmadan böyle bir şey mümkün değildir. Peygamberlere verilen mucizeler dışında böyle bir şey görülmemiştir. Bu konuda Hz. İsa (as)'a ölüleri diriltme mucizesinin verildiğini ve Peygamber efendimiz Hz.Muhammed (sav)'in bir ölüyü Allah cc'ın izniyle diriltip soru sormasını ve tekrar öldüğünü biliyoruz. Bu nedenle bu yazıdaki Ölüleri diriltme deneyinin sadece bir deneyden ibaret kalacağını ve asla gerçekleşmeyeceğini unutmamamız gerekir.
Bu yazı sadece dondurulan insanların ilerleyen zamanlarda tekrar hayata döndürme deneylerini konu edinmektedir.
İnsanları dondurup yıllar, hatta yüzyıllar sonra uyandırma düşüncesi uzun zamandır gündemde. Peki, bir süre sonra uyanacak bu insanları ne tür sorunlar bekliyor olacak? Bugün ABD ve Rusya’da üç merkezde 300 kişi dondurulmuş halde bekletiliyor. Kriyoprezervasyon ya da dondurarak saklama işlemi kalp durduktan hemen sonra yapılıyor. Hücreler ölmeye başlamadan bu insanların beyin dokuları, vitrifikasyon denen buzsuz dondurma yöntemiyle muhafaza edilir. Bu kişiler yasal olarak ölü sayılır, ama kendileri konuşabilse bedenlerinin ölü olduğunu kabul etmeyecek, sadece bilinçlerinin yerinde olmadığını söyleyecektir belki de. Bu insanları yeniden hayata döndürmenin mümkün olup olmadığını kimse bilmiyor. Ama çoğu insan belirsizliğin kesin ölümden çok daha iyi olduğuna inanıyor. Bugün 1250 kişi bu şekilde dondurulmak için bekliyor. Bunun için Oregon, Avustralya ve Avrupa’da yeni merkezlerin açılması planlanıyor.
Uzmanlar, hastanın kanını boşaltıp yerine tuzlu soğuk su enjekte etme yoluyla insanları ölümün eşiğinden hayata döndüren bir yöntem üzerinde çalışıyor.“Vücut ısınız 10 santigrat derece, beyin fonksiyonlarınız durmuş, kanınız akıtılmış ve kalbiniz durmuşsa, herkes bunu ölüm olarak tanımlama konusunda hemfikir olacaktır,” diyor Arizona Üniversitesi’nden Peter Rhee. “Ama sizi yine de hayata döndürebiliriz,” diye devam ediyor.
Rhee doğru söylüyor. Maryland Üniversitesi’nden Samuel Tisherman ile birlikte, bedenin saatlerce ‘gecikmeli canlandırma’ adı verilen durumda kalmasının mümkün olduğunu gösterdiler. Bugüne kadar sadece hayvanlar üzerinde denenmiş olan bu uygulama, vücuttan kanın boşatılmasını ve vücut ısısının 20 santigrat derece düşürülmesini gerektiriyor.
Yaralanma hali giderildikten sonra kan geri pompalanıyor ve vücut ısısı yavaş yavaş yükseltiliyor. “Kan geri pompalandığında vücut hemen pembeleşiyor,” diyor Rhee. Vücut ısısı belli bir dereceye ulaştığında kalp kendiliğinden çalışmaya başlıyor. “Çok ilginç bir şekilde, 30 derecede kalp birdenbire tek tek atmaya başlıyor; ısı yükseldikçe kalp atışı da kendiliğinden artıyor,” diyor. Bu işlemden geçen hayvanlar uyandığında pek yan etki görülmeden ertesi gün normale dönüyor.
Bir süre önce Tisherman’ın, bu tekniğin Pennsylvania’da kurşun yarası almış insanlar üzerinde deneneceğini açıklaması bütün dünyada yankı yaratmıştı. Yani yaralanma sonucu kalp atışları duran bu hastalar için bu uygulama son şansları olacaktı.
Tisherman kamuoyunun bu tekniği bilim-kurgu olarak algılamasını istemiyor. Ancak Rhee bu çalışmanın böylesi bir deneyin başlangıcı olabileceği görüşünde.New York Devlet Üniversitesi’nden Sam Parnia bu konuda şunları söylüyor: “Hepimiz ölümün mutlak bir an olduğu düşüncesiyle yetiştirildik; ölünce artık geri dönüşünüz yok gibi. Bu bir zamanlar doğruydu, ama şimdi kalp masajının keşfinden bu yana şunu anladık ki öldükten saatler sonra bile vücudunuzdaki hücreler ‘ölü’ hale gelmiyor hemen… Kadavra olduktan sonra bile hala hayata döndürülebilirsiniz yani.”
Belirsiz çizgi
Tisherman artık ölümü, tanımın sübjektif olduğunun farkında olmakla beraber, doktorların kalp masajından umut kestikleri an olarak değerlendiriyor. Geçen Aralık ayında Resuscitation adlı dergide yayımlanan bir makale çalkantı yaratmıştı. Makalede, hastanelerin acil servislerinde çalışan doktorlar arasında yapılan bir ankette, bu doktorların %50’sinin, ‘Lazarus olgusu’ olarak adlandırılan ve artık umut kesilen bazı hastalarda kalbin kendi kendine yeniden çalışmaya başlamasına tanık oldukları belirtiliyordu.
Kalbi yeniden çalıştırmak işin sadece başlangıcı; kalp durması ardından görülen oksijen yetersizliği, başta beyin olmak üzere hayati organlarda ciddi hasara yol açabiliyor. Tisherman, oksijensiz geçen her dakikada bu organlar yavaş yavaş ölmeye başlıyor,” diyor.
Tisherman’ın öğretmeni ve 1960’larda geliştirdiği kalp masajı tekniğiyle ölüm algısının değişmesine yol açan bir bilim adamı olan Peter Safar bu soruna da bir çözüm getirmiş: Buz parçalarıyla vücut ısısını 33 dereceye kadar düşürüp hücrelerin daha yavaş çalışmasını sağlayarak oksijen eksikliğinin yol açacağı hasarı asgariye indirmek.
Kalbi yeniden çalıştırılmak için uğraşılırken, kan dolaşımını ve oksijen pompalama görevini üstlenen makinelerle birlikte bu uygulama da kalp durması ve beyin ölümü vakaları açısından yeni bir fırsat yarattı.
Bir süre önce Texas’taki bir hastanede 40 yaşındaki bir adamın üç buçuk saat süren kalp masajı boyunca zihni melekelerini yitirmeden hayatta kaldığı bildirilmişti. Ancak doktorların bu kadar uzun süre kalp masajına devam etmesini sağlayan motivasyon unsuru, kalp masajı sırasında hastanın bilincinin geri gelmesi ve konuşmaya başlaması olmuş. Buna şahit olan doktorlar daha önce böyle bir vakayla karşılaşmadıklarını belirtiyor.
Zaman kazanmak
Kalp durmasına travma sonucu yaralanma (kurşun yarası ya da araba kazası) durumu da eşlik ediyorsa hayata döndürme işlemlerini bu kadar uzun süreli uygulamak şu an için mümkün değil. Bugün açısından cerrahların yapabileceği en iyi şey, kol ve bacaklara giden atardamarları tıkadıktan sonra göğsü açıp kalp masajı yaparak yaralar dikilinceye kadar beyne birazcık kan akışını sağlamak. Bu durumda hayatta kalma oranı yüzde 10’dan daha az.
Bu nedenle Tisherman, vücut ısısını 10-15 dereceye kadar düşürerek doktorlara ameliyat için birkaç saat daha kazandırmak istiyor. Bu ölçüde vücut soğutma işlemi bugün de bazı kalp ameliyatlarında uygulanıyor. Tisherman’ın projesinde ise bu işlem ilk kez hastaneye ‘ölü’ olarak gelen kişilere uygulanıp kişi yeniden hayata döndürülmeye çalışılacak. Ölüm nedeniyle metabolizma durmuş olduğundan ve hücreleri canlı tutmak için kan gerekmediğinden vücuttaki kan boşaltılıyor ve vücudun hızlı bir şekilde soğuması için yerine tuzlu soğuk su dolduruluyor. Bu vücudu soğutmanın en hızlı yolu olarak biliniyor.
Tisherman, Rhee ve başka bilim insanlarıyla 20 yıllık bir çalışma sonucunda bu uygulamanın güvenli ve etkili olduğunu kantlayacak verileri toplamış. Deneylerin birçoğunda ölümcül yara almış domuzlar kullanılmış. Hayvanlar gerektiği kadar hızlı bir şekilde soğutulabilmişse, ki bu vücut ısısını dakikada 2 derece düşürmek demek, yüzde 90’dan fazlası, bir saatlik işlemin ardından vücutlarına kan geri pompalandığında yeniden canlanmış. Bu hayvanlar üzerinde yapılan testler, beyin aktivitelerinde de herhangi bir hasar oluşmadığını ve hafıza kaybı ortaya çıkmadığını göstermiş.
İnsan üzerinde deneme
Bu uygulamanın insanlar üzerinde denenmesi için izin almak kolay olmamış elbette. Ama bu yıl Tisherman’a Pennsylvania eyaletindeki Pittsburgh kentinde silahla yaralanmış hastalar üzerinde pilot deneme yapması için izin verilmiş. Baltimore ve Tuscon’da da deneme hazırlıkları yapılıyor.
Bütün tıbbi araştırmalarda olduğu gibi bunda da hayvanlar üzerindeki deneylerden insana geçiş bazı zorluklar içeriyor. Örneğin hayvanlara ameliyat sonrası kendi kanları verilmiş; insanlara ise kan bankalarında haftalarca beklemiş kanlar nakledilecek. Ayrıca hayvanlar anestezi altında yaralanırken, ateşli silahla yaralanmış insanlar normal haldeyken bu yarayı almış olacağı için vücudun bu travmaya vereceği tepki farklı olabilir. Fakat Tisherman iyimser bakıyor. “Domuzlar ve köpekler kanama halinde insana benzer tepki veriyor,” diyor.
Diğer doktorlar ise gelişmeleri ilgiyle izliyor. Bir doktor, beyni korumak için vücudu alışılagelmiş uygulamadan çok daha fazla soğutmak gerektiğini birçok kişinin bildiğini, ama uygulamadan korkulduğunu belirtiyor.
Denemeler başarılı olursa Tisherman bu işlemleri farklı travmalarda da kullanmak istiyor. İlk denemede kurşunla yaralanmış olanların seçilmesinin nedeni, kan kaybı kaynağının kolay bulunması. Ancak bir gün bu işlemin araba kazalarındaki yaralanmalarda görülen iç kanamalarda, kalp krizi ve daha başka hastalıklarda da uygulanması ümit ediliyor.
İnsan Dondurma Aşamaları;
Bir süre önce bir ekip dondurulmuş tavşan beynini canlandırmayı başarmıştı. Birkaç hafta donmuş kalan beyin çözüldükten sonra beyinde sinir kavşağı olarak bilinen sinapsların eski haline döndüğü görülmüştü. Ama tavşanın kalbini yeniden çalıştırmaya uğraşmadı ekip.
Merkezi California’da olan ve yaşla ilgili hastalıklara tedavi yöntemlerini araştıran Sens Araştırma Vakfı kurucularından Aubrey de Grey dondurulduktan sonra yeniden hayata dönmenin bir süre sonra yaygınlaşacağına inanıyor. “Sanıldığı kadar tuhaf değil. Ciddi hastalıkları olan insanlara yardım eden bir sağlık hizmeti olarak görüldüğünde fazla korkunç gelmeyecektir” diyor.
Ama geçmişte yaşamış ve yeniden hayata döndürülen bu insanlar açısından olay, gözlerini açıp mutlu sona ulaşmak gibi basit olmayacaktır. Yabancı oldukları bir ortamda, yabancı insanlarla yeni bir yaşam kurma sorunuyla karşı karşıya olacaklar.
Uyum sorunu
Bu sorunun derinliği ne kadar dondurulmuş kaldıkları, ne tür bir topluma döndükleri, orada tanıdıkları olup olmadığı gibi faktörlere bağlıdır. Bunların cevabı da bugün için birer spekülasyondan ibaret.
Hastalıkları önleme, yaşlanmayı geri çevirme gibi teknolojilerin kullanıma girmesi 100 yıldan fazla alırsa, bugün dondurulmuş kişiler uyandıklarında etrafında hiçbir sosyal destek bulamayacaktır. Buna çözüm bulmak amacıyla Kowalski gibileri ailece dondurulmayı tercih ediyor.
Fakat Kowalski, tek başına kalsa bile dondurulduktan sonra hayata geri döndürülen kişilerin de tıpkı başka ülkelere göçen mülteciler gibi, ortak geçmişi ve deneyimi olan insanlarla bir araya gelip hayatlarını sürdürebileceğine inanıyor.
Bu tür insanların ihtiyaçlarını belirlemek için Kryonik Enstitüsü, dondurma ücreti olarak alınan 28 bin doların bir kısmını hisse ve tahvillere yatırarak edindiği fonları kullanıyor.
Ama belki de kyonikler uyandırıldığında ne paraya ne de çalışmalarına gerek kalacaktır. Gelecekteki toplumun bolluk içinde yaşayacağını öngören Kowalski, “Daha geri bir topluma evrilme halinde insanların yeniden uyandırılmasını düşünmek mantıklı gelmiyor” diyor.Ancak daha eşitlikçi bir bolluk toplumu bile olsa, kendi döneminden kopmuş, topluma yabancılaşmış, tanıdığı herkesi ve her şeyi kaybetmiş bir insanın uyum sorunu ve yoğun bir travma yaşaması normaldir.
'Dayanıklı varlık'
Hatta bazıları sadece kafasını dondurmuş olabileceğinden onların yeni bir vücuda uyum gibi ayrı bir sorunu da olacaktır. Philadelphia’da psikoterapist olan Jeffry Kauffman bu insanların “Ben kimim?” sorusunu yoğun biçimde hissedeceğini söylüyor. Fakat New Yorklu antropolog Abou Farman insanın “her duruma uyum sağlayabilecek” dayanıklı bir varlık olduğuna inanıyor.
Kowalski de geri ülkelerden gelişmiş ülkelere taşınan insanların yeni ortamlarına kolay alıştıklarını, kaza ya da çatışma sonucu bedensel bütünlüğü bozulan insanların da yaşamaya devam ettiğini belirtiyor.
Fakat bunun psikologlar için yeni bir alan olduğu kesin. Depresyon gibi travma da birçok farklı biçim alabilir. Ama farklı biçimlere bakılarak bazı öngörülerde bulunulabileceğini söylüyor Kauffman.
Önemli bir sorun da geçmişten gelen bu insanların günün insanıyla kuracağı ilişkilerdedir. Kauffman bunun zor olacağını, günün insanının onları “hayalet” gibi görebileceğini söylüyor.
Fakat Grey herkesin bir başkasını tuhaf görmesinin bugün de söz konusu olduğunu ve 100 yıl sonraki insanın da değişmiş olacağını vurguluyor.
Ölümsüzlük düşüncesi
Kauffman, beynin duyumsal organlar ve diğer vücut duyularıyla birlikte işlev gördüğünü, felç nedeniyle bedensel hislerini yitirmiş insanların da hala bedensel imajlarını koruduğunu söylüyor. Bedeni olmaksızın bilinçli olma hali ise insana tümüyle yabancı, hayalet hissi yaratan ve öngörmesi zor bir durum olarak değerlendiriliyor.
Bir diğer sorun da ölümsüzlük düşüncesi. Yeniden canlandırılan beyin bir anlamda ölümü yenmiş olacak, temel psikolojik ve felsefi sorunları barındıracak, varlık ve oluş algısını değiştirecek bir olgu olarak görülüyor.
Ayrıca işlerin beklendiği gibi gitmemesi halinde ölüm seçeneğini açık tutan ve buna karar verecek yetkili kişinin ya da kurumun belirlenmiş olması da gerekir.Bütün bu belirsizliklere rağmen dondurulup yeniden hayata döndürülmek isteyenler var. Kowalski’nin sözleriyle bitirecek olursak:
“Tümüyle yok olma ve hiçlik karşısında beyni bilgisayara yükleme olanağı varsa en azından bunu denemek isteriz. Hoş bir şey olabilir bu.”
İlk Ölüyü Diriltme Deneyleri
İlk olarak ölü diriltme deneyleri 1940 lı yıllarda Sovyet bilim adamları tarafından yapılmıştır. Köpekler üzerinden yapılan deneyler şöyle uygulanmaktadır. İlk önce köpeğe pıhtılaşmayı önleyen bir tuzlu karışım enjekte edilmiştir. Ardından köpek nefessiz bırakılara ölmesi beklenmiştir. Köpeğin ölümü gerçekleştikten 10 dakika sonra, dolaşım ve solunum sistemi makineye bağlanarak suni kan dolaşımı ve soluk sistemi uygulanmaya başlamıştır. Köpeğe adrenalin uygulanarak kalbin ve ciğerlerin tekrar tepki vermesi beklenmiştir. Düzensiz kalp ve solukların ardından köpek gözlerini açmış ve tekrar hayata döndürülmüştür. Hayata döndürdükleri deneklerin çoğunda beyinsel faaliyet bozuklukları ya da körlük gibi durumlar tespit edilmiştir.
Rusların bir başka deneyi ise başı gövdesinden ayrılan bir köpeğin yaşayıp yaşayamayacağı olmuştur. Başı gövdeden ayrılarak, yine suni kan dolaşımı ve soluk devri sağlayacak mekanizma monte edilmiştir. Makinenin çalışmasıyla birlikte beyne giden oksijen akışı sağlanarak köpeğin uyarılara tepki verdiği gözlemlenmiştir. Dokunma, ses ve yalama reflekslerini gerçekleştiren hayvanın birkaç saat yaşaması sağlanmış fakat sonra sistem çökmüştür.
Günümüzde Ölü Diriltme
Arizona Üniversitesi’nden Dr. Peter Rhee “Kalp ve beyin fonksiyonları durmuşsa, soluk alıp verme olmuyorsa ölmüşsünüzdür. Geliştirdiğimiz teknikle sizi hayata geri döndürebiliyoruz.” Açıklamasıyla 2014 yılında gündeme bomba gibi düşmüştür. Geliştirdikleri yeni bir teknik sayesinde öldü teşhisi konmuş kişileri tekrar hayata döndürebildiklerini ve hayvanlar üzerinde uygulanan deneylerin başarılı olduğunu belirtmiştir.
Ölü Diriltme İşlemi Nasıl Yapılıyor?
Uygulanan teknik aslında Sovyet dönemindeki yöntemleri temel alıyor. Yeni yöntem onların yapamadığı hücrelerin ve dokuların bir süre oksijensiz kalması ve hasar alması olayını ortadan kaldırmak ile başlıyor. Ölüm teşhisinin ardından uygulama vücudun hemen soğutulması sonucu metabolizma hızının yavaşlatılması esasına dayanıyor. Metabolizma yavaşlatılarak oksijensiz kanın vücutta dolaşması engelleniyor ve hemen kan vücuttan dışarı çekiliyor. Yerine pıhtılaşma önleyici özel bir serum enjekte ediliyor. Bu süreç dahilinde cerrahi müdahale yapılacaksa onlar hallediliyor ve kan tekrar vücuda veriliyor.
Uygulamanın kobay domuz ve fareler üzerinde uygulandığı ve başarı oranının %90 olduğu ifade ediliyor. Dr. Rhee, gerekli izinlerin alındıktan sonra yöntemin insan üzerinde de başarıyla uygulanabileceği konusunda iddialı. Tabi bunun için ilk ve en önemli kıstasın hastanın ölümünün ardından geçen süre olduğunu belirtiliyor. Ölüm gerçekleştikten 2 saat sonra bu yöntemin hiçbir işe yaramayacağını belirten Rhee, ne kadar hızlı müdahale edilirse o kadar yüksek oranda başarı şansı olduğunu ekliyor.
Dr. Rhee, yöntemin uygulama alanını ise şöyle tanımlıyor. Silahlı ya da bıçaklı yaralanmaların sonucunda gelen hastalarda yöntemin uygulanmasını şöyle anlatıyor. Hasta geldiğinde ölmek üzereyse ya da kalbi durmuş ise hemen uygulamanın başlatılabileceğiniz ve vücudun soğutularak hasarın önlenebileceğini belirtiyor. Soğutma işlemi ve kan dışarı alındığında doktorların kurşun ya da bıçak yarasına daha rahat müdahale edebildiğini ve bu sürenin doktorlara fazladan 15-20 dakika kazandırdığının altını çizen Rhee, aynı zamanda diğer organlara gelecek zararların ve oksijensizlikten kaynaklı hasarların da önüne geçilebileceğini ekliyor.
Başlamadan önce şunu özellikle belirtmek gerekir ki ; İnsanların ya da herhangi bir canlının dondurulup sonra tekrardan diriltmek ( ki buna diriltmek denemez ) kısmen geçerli olsa da , bir ölüyü diriltmek imkansızdır. İslam dini inancına göre ruh bedenden ayrıldıktan sonra Kıyamete kadar bir daha bedene dönmez. Allah cc'nin hikmeti olmadan böyle bir şey mümkün değildir. Peygamberlere verilen mucizeler dışında böyle bir şey görülmemiştir. Bu konuda Hz. İsa (as)'a ölüleri diriltme mucizesinin verildiğini ve Peygamber efendimiz Hz.Muhammed (sav)'in bir ölüyü Allah cc'ın izniyle diriltip soru sormasını ve tekrar öldüğünü biliyoruz. Bu nedenle bu yazıdaki Ölüleri diriltme deneyinin sadece bir deneyden ibaret kalacağını ve asla gerçekleşmeyeceğini unutmamamız gerekir.
Bu yazı sadece dondurulan insanların ilerleyen zamanlarda tekrar hayata döndürme deneylerini konu edinmektedir.
İnsanları dondurup yıllar, hatta yüzyıllar sonra uyandırma düşüncesi uzun zamandır gündemde. Peki, bir süre sonra uyanacak bu insanları ne tür sorunlar bekliyor olacak? Bugün ABD ve Rusya’da üç merkezde 300 kişi dondurulmuş halde bekletiliyor. Kriyoprezervasyon ya da dondurarak saklama işlemi kalp durduktan hemen sonra yapılıyor. Hücreler ölmeye başlamadan bu insanların beyin dokuları, vitrifikasyon denen buzsuz dondurma yöntemiyle muhafaza edilir. Bu kişiler yasal olarak ölü sayılır, ama kendileri konuşabilse bedenlerinin ölü olduğunu kabul etmeyecek, sadece bilinçlerinin yerinde olmadığını söyleyecektir belki de. Bu insanları yeniden hayata döndürmenin mümkün olup olmadığını kimse bilmiyor. Ama çoğu insan belirsizliğin kesin ölümden çok daha iyi olduğuna inanıyor. Bugün 1250 kişi bu şekilde dondurulmak için bekliyor. Bunun için Oregon, Avustralya ve Avrupa’da yeni merkezlerin açılması planlanıyor.
Uzmanlar, hastanın kanını boşaltıp yerine tuzlu soğuk su enjekte etme yoluyla insanları ölümün eşiğinden hayata döndüren bir yöntem üzerinde çalışıyor.“Vücut ısınız 10 santigrat derece, beyin fonksiyonlarınız durmuş, kanınız akıtılmış ve kalbiniz durmuşsa, herkes bunu ölüm olarak tanımlama konusunda hemfikir olacaktır,” diyor Arizona Üniversitesi’nden Peter Rhee. “Ama sizi yine de hayata döndürebiliriz,” diye devam ediyor.
Rhee doğru söylüyor. Maryland Üniversitesi’nden Samuel Tisherman ile birlikte, bedenin saatlerce ‘gecikmeli canlandırma’ adı verilen durumda kalmasının mümkün olduğunu gösterdiler. Bugüne kadar sadece hayvanlar üzerinde denenmiş olan bu uygulama, vücuttan kanın boşatılmasını ve vücut ısısının 20 santigrat derece düşürülmesini gerektiriyor.
Yaralanma hali giderildikten sonra kan geri pompalanıyor ve vücut ısısı yavaş yavaş yükseltiliyor. “Kan geri pompalandığında vücut hemen pembeleşiyor,” diyor Rhee. Vücut ısısı belli bir dereceye ulaştığında kalp kendiliğinden çalışmaya başlıyor. “Çok ilginç bir şekilde, 30 derecede kalp birdenbire tek tek atmaya başlıyor; ısı yükseldikçe kalp atışı da kendiliğinden artıyor,” diyor. Bu işlemden geçen hayvanlar uyandığında pek yan etki görülmeden ertesi gün normale dönüyor.
Bir süre önce Tisherman’ın, bu tekniğin Pennsylvania’da kurşun yarası almış insanlar üzerinde deneneceğini açıklaması bütün dünyada yankı yaratmıştı. Yani yaralanma sonucu kalp atışları duran bu hastalar için bu uygulama son şansları olacaktı.
Tisherman kamuoyunun bu tekniği bilim-kurgu olarak algılamasını istemiyor. Ancak Rhee bu çalışmanın böylesi bir deneyin başlangıcı olabileceği görüşünde.New York Devlet Üniversitesi’nden Sam Parnia bu konuda şunları söylüyor: “Hepimiz ölümün mutlak bir an olduğu düşüncesiyle yetiştirildik; ölünce artık geri dönüşünüz yok gibi. Bu bir zamanlar doğruydu, ama şimdi kalp masajının keşfinden bu yana şunu anladık ki öldükten saatler sonra bile vücudunuzdaki hücreler ‘ölü’ hale gelmiyor hemen… Kadavra olduktan sonra bile hala hayata döndürülebilirsiniz yani.”
Belirsiz çizgi
Tisherman artık ölümü, tanımın sübjektif olduğunun farkında olmakla beraber, doktorların kalp masajından umut kestikleri an olarak değerlendiriyor. Geçen Aralık ayında Resuscitation adlı dergide yayımlanan bir makale çalkantı yaratmıştı. Makalede, hastanelerin acil servislerinde çalışan doktorlar arasında yapılan bir ankette, bu doktorların %50’sinin, ‘Lazarus olgusu’ olarak adlandırılan ve artık umut kesilen bazı hastalarda kalbin kendi kendine yeniden çalışmaya başlamasına tanık oldukları belirtiliyordu.
Kalbi yeniden çalıştırmak işin sadece başlangıcı; kalp durması ardından görülen oksijen yetersizliği, başta beyin olmak üzere hayati organlarda ciddi hasara yol açabiliyor. Tisherman, oksijensiz geçen her dakikada bu organlar yavaş yavaş ölmeye başlıyor,” diyor.
Tisherman’ın öğretmeni ve 1960’larda geliştirdiği kalp masajı tekniğiyle ölüm algısının değişmesine yol açan bir bilim adamı olan Peter Safar bu soruna da bir çözüm getirmiş: Buz parçalarıyla vücut ısısını 33 dereceye kadar düşürüp hücrelerin daha yavaş çalışmasını sağlayarak oksijen eksikliğinin yol açacağı hasarı asgariye indirmek.
Kalbi yeniden çalıştırılmak için uğraşılırken, kan dolaşımını ve oksijen pompalama görevini üstlenen makinelerle birlikte bu uygulama da kalp durması ve beyin ölümü vakaları açısından yeni bir fırsat yarattı.
Bir süre önce Texas’taki bir hastanede 40 yaşındaki bir adamın üç buçuk saat süren kalp masajı boyunca zihni melekelerini yitirmeden hayatta kaldığı bildirilmişti. Ancak doktorların bu kadar uzun süre kalp masajına devam etmesini sağlayan motivasyon unsuru, kalp masajı sırasında hastanın bilincinin geri gelmesi ve konuşmaya başlaması olmuş. Buna şahit olan doktorlar daha önce böyle bir vakayla karşılaşmadıklarını belirtiyor.
Zaman kazanmak
Kalp durmasına travma sonucu yaralanma (kurşun yarası ya da araba kazası) durumu da eşlik ediyorsa hayata döndürme işlemlerini bu kadar uzun süreli uygulamak şu an için mümkün değil. Bugün açısından cerrahların yapabileceği en iyi şey, kol ve bacaklara giden atardamarları tıkadıktan sonra göğsü açıp kalp masajı yaparak yaralar dikilinceye kadar beyne birazcık kan akışını sağlamak. Bu durumda hayatta kalma oranı yüzde 10’dan daha az.
Bu nedenle Tisherman, vücut ısısını 10-15 dereceye kadar düşürerek doktorlara ameliyat için birkaç saat daha kazandırmak istiyor. Bu ölçüde vücut soğutma işlemi bugün de bazı kalp ameliyatlarında uygulanıyor. Tisherman’ın projesinde ise bu işlem ilk kez hastaneye ‘ölü’ olarak gelen kişilere uygulanıp kişi yeniden hayata döndürülmeye çalışılacak. Ölüm nedeniyle metabolizma durmuş olduğundan ve hücreleri canlı tutmak için kan gerekmediğinden vücuttaki kan boşaltılıyor ve vücudun hızlı bir şekilde soğuması için yerine tuzlu soğuk su dolduruluyor. Bu vücudu soğutmanın en hızlı yolu olarak biliniyor.
Tisherman, Rhee ve başka bilim insanlarıyla 20 yıllık bir çalışma sonucunda bu uygulamanın güvenli ve etkili olduğunu kantlayacak verileri toplamış. Deneylerin birçoğunda ölümcül yara almış domuzlar kullanılmış. Hayvanlar gerektiği kadar hızlı bir şekilde soğutulabilmişse, ki bu vücut ısısını dakikada 2 derece düşürmek demek, yüzde 90’dan fazlası, bir saatlik işlemin ardından vücutlarına kan geri pompalandığında yeniden canlanmış. Bu hayvanlar üzerinde yapılan testler, beyin aktivitelerinde de herhangi bir hasar oluşmadığını ve hafıza kaybı ortaya çıkmadığını göstermiş.
İnsan üzerinde deneme
Bu uygulamanın insanlar üzerinde denenmesi için izin almak kolay olmamış elbette. Ama bu yıl Tisherman’a Pennsylvania eyaletindeki Pittsburgh kentinde silahla yaralanmış hastalar üzerinde pilot deneme yapması için izin verilmiş. Baltimore ve Tuscon’da da deneme hazırlıkları yapılıyor.
Bütün tıbbi araştırmalarda olduğu gibi bunda da hayvanlar üzerindeki deneylerden insana geçiş bazı zorluklar içeriyor. Örneğin hayvanlara ameliyat sonrası kendi kanları verilmiş; insanlara ise kan bankalarında haftalarca beklemiş kanlar nakledilecek. Ayrıca hayvanlar anestezi altında yaralanırken, ateşli silahla yaralanmış insanlar normal haldeyken bu yarayı almış olacağı için vücudun bu travmaya vereceği tepki farklı olabilir. Fakat Tisherman iyimser bakıyor. “Domuzlar ve köpekler kanama halinde insana benzer tepki veriyor,” diyor.
Diğer doktorlar ise gelişmeleri ilgiyle izliyor. Bir doktor, beyni korumak için vücudu alışılagelmiş uygulamadan çok daha fazla soğutmak gerektiğini birçok kişinin bildiğini, ama uygulamadan korkulduğunu belirtiyor.
Denemeler başarılı olursa Tisherman bu işlemleri farklı travmalarda da kullanmak istiyor. İlk denemede kurşunla yaralanmış olanların seçilmesinin nedeni, kan kaybı kaynağının kolay bulunması. Ancak bir gün bu işlemin araba kazalarındaki yaralanmalarda görülen iç kanamalarda, kalp krizi ve daha başka hastalıklarda da uygulanması ümit ediliyor.
İnsan Dondurma Aşamaları;
- Beden önce buz kalıplarıyla soğutulmaya başlanıyor.
- Göğüs kafesinden girilerek vücutta bulunan kan alınıyor.
- Kan yerine pıhtılaşmayı engelleyecek olan -50 derecede gliserol veriliyor.
- Gliserol ile vücut sıcaklığı -50 dereceye indiriliyor.
- Hücrelerin deformasyona uğramaması için beden -196 derecelik sıvı nitrojen içinde muhafaza ediliyor.
Bir süre önce bir ekip dondurulmuş tavşan beynini canlandırmayı başarmıştı. Birkaç hafta donmuş kalan beyin çözüldükten sonra beyinde sinir kavşağı olarak bilinen sinapsların eski haline döndüğü görülmüştü. Ama tavşanın kalbini yeniden çalıştırmaya uğraşmadı ekip.
Merkezi California’da olan ve yaşla ilgili hastalıklara tedavi yöntemlerini araştıran Sens Araştırma Vakfı kurucularından Aubrey de Grey dondurulduktan sonra yeniden hayata dönmenin bir süre sonra yaygınlaşacağına inanıyor. “Sanıldığı kadar tuhaf değil. Ciddi hastalıkları olan insanlara yardım eden bir sağlık hizmeti olarak görüldüğünde fazla korkunç gelmeyecektir” diyor.
Ama geçmişte yaşamış ve yeniden hayata döndürülen bu insanlar açısından olay, gözlerini açıp mutlu sona ulaşmak gibi basit olmayacaktır. Yabancı oldukları bir ortamda, yabancı insanlarla yeni bir yaşam kurma sorunuyla karşı karşıya olacaklar.
Uyum sorunu
Bu sorunun derinliği ne kadar dondurulmuş kaldıkları, ne tür bir topluma döndükleri, orada tanıdıkları olup olmadığı gibi faktörlere bağlıdır. Bunların cevabı da bugün için birer spekülasyondan ibaret.
Hastalıkları önleme, yaşlanmayı geri çevirme gibi teknolojilerin kullanıma girmesi 100 yıldan fazla alırsa, bugün dondurulmuş kişiler uyandıklarında etrafında hiçbir sosyal destek bulamayacaktır. Buna çözüm bulmak amacıyla Kowalski gibileri ailece dondurulmayı tercih ediyor.
Fakat Kowalski, tek başına kalsa bile dondurulduktan sonra hayata geri döndürülen kişilerin de tıpkı başka ülkelere göçen mülteciler gibi, ortak geçmişi ve deneyimi olan insanlarla bir araya gelip hayatlarını sürdürebileceğine inanıyor.
Bu tür insanların ihtiyaçlarını belirlemek için Kryonik Enstitüsü, dondurma ücreti olarak alınan 28 bin doların bir kısmını hisse ve tahvillere yatırarak edindiği fonları kullanıyor.
Ama belki de kyonikler uyandırıldığında ne paraya ne de çalışmalarına gerek kalacaktır. Gelecekteki toplumun bolluk içinde yaşayacağını öngören Kowalski, “Daha geri bir topluma evrilme halinde insanların yeniden uyandırılmasını düşünmek mantıklı gelmiyor” diyor.Ancak daha eşitlikçi bir bolluk toplumu bile olsa, kendi döneminden kopmuş, topluma yabancılaşmış, tanıdığı herkesi ve her şeyi kaybetmiş bir insanın uyum sorunu ve yoğun bir travma yaşaması normaldir.
'Dayanıklı varlık'
Hatta bazıları sadece kafasını dondurmuş olabileceğinden onların yeni bir vücuda uyum gibi ayrı bir sorunu da olacaktır. Philadelphia’da psikoterapist olan Jeffry Kauffman bu insanların “Ben kimim?” sorusunu yoğun biçimde hissedeceğini söylüyor. Fakat New Yorklu antropolog Abou Farman insanın “her duruma uyum sağlayabilecek” dayanıklı bir varlık olduğuna inanıyor.
Kowalski de geri ülkelerden gelişmiş ülkelere taşınan insanların yeni ortamlarına kolay alıştıklarını, kaza ya da çatışma sonucu bedensel bütünlüğü bozulan insanların da yaşamaya devam ettiğini belirtiyor.
Fakat bunun psikologlar için yeni bir alan olduğu kesin. Depresyon gibi travma da birçok farklı biçim alabilir. Ama farklı biçimlere bakılarak bazı öngörülerde bulunulabileceğini söylüyor Kauffman.
Önemli bir sorun da geçmişten gelen bu insanların günün insanıyla kuracağı ilişkilerdedir. Kauffman bunun zor olacağını, günün insanının onları “hayalet” gibi görebileceğini söylüyor.
Fakat Grey herkesin bir başkasını tuhaf görmesinin bugün de söz konusu olduğunu ve 100 yıl sonraki insanın da değişmiş olacağını vurguluyor.
Ölümsüzlük düşüncesi
Kauffman, beynin duyumsal organlar ve diğer vücut duyularıyla birlikte işlev gördüğünü, felç nedeniyle bedensel hislerini yitirmiş insanların da hala bedensel imajlarını koruduğunu söylüyor. Bedeni olmaksızın bilinçli olma hali ise insana tümüyle yabancı, hayalet hissi yaratan ve öngörmesi zor bir durum olarak değerlendiriliyor.
Bir diğer sorun da ölümsüzlük düşüncesi. Yeniden canlandırılan beyin bir anlamda ölümü yenmiş olacak, temel psikolojik ve felsefi sorunları barındıracak, varlık ve oluş algısını değiştirecek bir olgu olarak görülüyor.
Ayrıca işlerin beklendiği gibi gitmemesi halinde ölüm seçeneğini açık tutan ve buna karar verecek yetkili kişinin ya da kurumun belirlenmiş olması da gerekir.Bütün bu belirsizliklere rağmen dondurulup yeniden hayata döndürülmek isteyenler var. Kowalski’nin sözleriyle bitirecek olursak:
“Tümüyle yok olma ve hiçlik karşısında beyni bilgisayara yükleme olanağı varsa en azından bunu denemek isteriz. Hoş bir şey olabilir bu.”
İlk Ölüyü Diriltme Deneyleri
İlk olarak ölü diriltme deneyleri 1940 lı yıllarda Sovyet bilim adamları tarafından yapılmıştır. Köpekler üzerinden yapılan deneyler şöyle uygulanmaktadır. İlk önce köpeğe pıhtılaşmayı önleyen bir tuzlu karışım enjekte edilmiştir. Ardından köpek nefessiz bırakılara ölmesi beklenmiştir. Köpeğin ölümü gerçekleştikten 10 dakika sonra, dolaşım ve solunum sistemi makineye bağlanarak suni kan dolaşımı ve soluk sistemi uygulanmaya başlamıştır. Köpeğe adrenalin uygulanarak kalbin ve ciğerlerin tekrar tepki vermesi beklenmiştir. Düzensiz kalp ve solukların ardından köpek gözlerini açmış ve tekrar hayata döndürülmüştür. Hayata döndürdükleri deneklerin çoğunda beyinsel faaliyet bozuklukları ya da körlük gibi durumlar tespit edilmiştir.
Rusların bir başka deneyi ise başı gövdesinden ayrılan bir köpeğin yaşayıp yaşayamayacağı olmuştur. Başı gövdeden ayrılarak, yine suni kan dolaşımı ve soluk devri sağlayacak mekanizma monte edilmiştir. Makinenin çalışmasıyla birlikte beyne giden oksijen akışı sağlanarak köpeğin uyarılara tepki verdiği gözlemlenmiştir. Dokunma, ses ve yalama reflekslerini gerçekleştiren hayvanın birkaç saat yaşaması sağlanmış fakat sonra sistem çökmüştür.
Günümüzde Ölü Diriltme
Arizona Üniversitesi’nden Dr. Peter Rhee “Kalp ve beyin fonksiyonları durmuşsa, soluk alıp verme olmuyorsa ölmüşsünüzdür. Geliştirdiğimiz teknikle sizi hayata geri döndürebiliyoruz.” Açıklamasıyla 2014 yılında gündeme bomba gibi düşmüştür. Geliştirdikleri yeni bir teknik sayesinde öldü teşhisi konmuş kişileri tekrar hayata döndürebildiklerini ve hayvanlar üzerinde uygulanan deneylerin başarılı olduğunu belirtmiştir.
Ölü Diriltme İşlemi Nasıl Yapılıyor?
Uygulanan teknik aslında Sovyet dönemindeki yöntemleri temel alıyor. Yeni yöntem onların yapamadığı hücrelerin ve dokuların bir süre oksijensiz kalması ve hasar alması olayını ortadan kaldırmak ile başlıyor. Ölüm teşhisinin ardından uygulama vücudun hemen soğutulması sonucu metabolizma hızının yavaşlatılması esasına dayanıyor. Metabolizma yavaşlatılarak oksijensiz kanın vücutta dolaşması engelleniyor ve hemen kan vücuttan dışarı çekiliyor. Yerine pıhtılaşma önleyici özel bir serum enjekte ediliyor. Bu süreç dahilinde cerrahi müdahale yapılacaksa onlar hallediliyor ve kan tekrar vücuda veriliyor.
Uygulamanın kobay domuz ve fareler üzerinde uygulandığı ve başarı oranının %90 olduğu ifade ediliyor. Dr. Rhee, gerekli izinlerin alındıktan sonra yöntemin insan üzerinde de başarıyla uygulanabileceği konusunda iddialı. Tabi bunun için ilk ve en önemli kıstasın hastanın ölümünün ardından geçen süre olduğunu belirtiliyor. Ölüm gerçekleştikten 2 saat sonra bu yöntemin hiçbir işe yaramayacağını belirten Rhee, ne kadar hızlı müdahale edilirse o kadar yüksek oranda başarı şansı olduğunu ekliyor.
Dr. Rhee, yöntemin uygulama alanını ise şöyle tanımlıyor. Silahlı ya da bıçaklı yaralanmaların sonucunda gelen hastalarda yöntemin uygulanmasını şöyle anlatıyor. Hasta geldiğinde ölmek üzereyse ya da kalbi durmuş ise hemen uygulamanın başlatılabileceğiniz ve vücudun soğutularak hasarın önlenebileceğini belirtiyor. Soğutma işlemi ve kan dışarı alındığında doktorların kurşun ya da bıçak yarasına daha rahat müdahale edebildiğini ve bu sürenin doktorlara fazladan 15-20 dakika kazandırdığının altını çizen Rhee, aynı zamanda diğer organlara gelecek zararların ve oksijensizlikten kaynaklı hasarların da önüne geçilebileceğini ekliyor.