İnsan İlişkilerinde En Güçlü Duygu: Güven

ceylannur

Yeni Üyemiz
İnsan İlişkilerinde En Güçlü Duygu: Güven

Kodak firmasının kurucusu Eastman, basit bir film makinesi ile 1935'li yıllarda Afrika'daki vahşi hayvanların fotograflarını çok yakından çeker ve daha sonra bunları evinde yakın dostlarına gösterir. Hayvanların bu kadar yakından filme alınmış olmasının heyecanıyla içlerinden birisi dayanamaz; "Aziz dostum, bu işi nasıl becerdin?" diye sorar. O da cevaben; "Yanıma güvendiğim bir avcı aldım. Makinenin 10 metre kadar önüne hayalî bir çizgi çizdim. Avcıya, ben film çekerken herhangi bir hayvan bu çizgiyi geçme teşebbüsünde bulunursa derhal vur, dedim" der. İzleyiciler şaşırır ve hep bir ağızdan; 'insan bu kadar tehlikeli bir işe nasıl teşebbüs edebilir, ya avcı vurmasaydı?' diye sorduklarında, "Dostlarım, hayatta başarılı olmak istiyorsanız, birlikte çalıştığınız insanlara güvenmeyi öğrenmelisiniz" der.

Günlük hayatta temas içinde olduğumuz değişik kişiler vardır. Kimisiyle ticarî ilişki, kimisiyle birlikte çalışma, kimisiyle sadece selâmlaşıp geçme veya ayak üstü bir konuşma şeklinde sürer bu münasebetlerimiz. Bazı kimselerle ise dertlerimizi, sevinç, endişe ve hasretlerimizi paylaşırız. Hayat onlarla daha tatlı, daha mânâlı hâle gelir. İç dünyamızı açabildiğimiz bu insanlar doğrularımızı ve yanlışlarımızı, iyi ve kötü yönlerimizi dostça söylerler yüzümüze karşı. Hayâllerimizi, isteklerimizi, daha doğrusu kendimizi gerçekleştiririz onlar sayesinde. Ve onların yanında "gerçek ben" oluruz. Dostluğu, arkadaşlığı, kardeşliği, sırdaşlığı onlarla yaşarız. Gerçek dostluk ve arkadaşlıklar yılların geçmesiyle, insanların birbirini tanıması ve tartmasıyla, güven duygusuyla kurulur. Güveni sarsmadan bu güzel münasebetleri hayat boyu sürdürmek gerçekten zordur. Güven sarsılınca bütün ilişkiler bir anda yıkılır; yere düşen cam misali paramparça olur. Çünkü emniyet hissi insanları birbirine bağlayan, alâkalarını geliştiren bir yapıştırıcıdır. Eşler arasında, çocuklarla ebeveyn arasında, işverenle çalışanlar, yönetilenlerle yöneticiler arasında, devlet ile fertler arasında ve kurumlar arasında güven olmadığı zaman hiçbir iş iyi gitmez. Bu durumda insan potansiyelini kullanamaz, güzel duygularını sergileyemez, yapabileceklerini yapamaz, yenilikleri deneyemez, ilişkiler mekanikleşir, hayat robotlaşır, maddî-manevî kazanç yolları kapanır. Güven duygusu olmayan bir aile düşünün; anne-baba birbirine, çocuklar ebeveyne güvenmiyor, aynı çatı altında olmalarına rağmen kimse niyetini, yapacaklarını çeşitli endişelerle açıkça söyleyemiyor. Orada ailenin hangi ferdinin düşüncesi, sevinci, acısı veya derdi paylaşılır? Kim gerçek duygusunu açıklar ve kim dürüst olur? Bu ailede olsa olsa, utanca boğulmuş, kendine güveni olmayan, sevgiden mahrum çocuklar; birbirini yiyip bitiren, kendi menfaati için diğerini istismar eden, kızgın, bunalmış, yorgun eşler olur.

Duygu ve düşüncelerini, ideallerini, hayallerini, güçlü ve zayıf yanlarını açıkça ortaya koyabilme ve bundan zarar görmeme güvencesine sahip fertlerden oluşan bir ailede ise bunların tam tersi olur. Orada anlayış, sevgi, hoşgörü ve şefkat esintileri hâkimdir; acılar, sevinçler, endişeler hep birlikte paylaşılır; hayâl ve özlemler birlikte gerçekleştirilmeye çalışılır.

Emniyet duygusu nasıl sağlanır? İnsanlar kime güvenir? Malını, canını, namusunu gönül rahatlığı ile kime emanet edebilir? Niçin herkes emin insan değildir? Onlar ailede, toplumda ve iş dünyasında güvenin önemini mi bilmezler, yoksa güvenilir olmak işlerine mi gelmez? Ya da güvenilir olmanın nasıl gerçekleşeceğini mi bilmezler?

Güven duygusunun önemi hakkında şimdiye kadar çok şey söylenmiştir. Peygamberimiz (sas); "Hakiki mümin odur ki, insanlar malları ve canları hususunda emniyet içindedirler" diyerek emniyetin, güvenin önemini belirtirken; güven insanının altı vasfını da bildirmektedir. "Siz bana altı meselede söz verin, ben de size cenneti tekeffül edeyim: Konuşurken doğru konuşun, vadettiğinizi yerine getirin, emanette emin olun, iffetli olun, gözlerinizi harama karşı koruyun ve ellerinizi başkalarına zarar vermekten uzak tutun." Bugünkü ölçülerle de tarttığımız zaman, bu vasıflara sahip insanların güvenilir insanlar olduğunu görebiliriz. İnsanın karekterinde mütevazılık sadakat, hoşgörü, hakkaniyet, cesaret, sabır, çalışkanlık, sadelik gibi üstün vasıflar varsa, bunlar insanda güven uyandırır. Ancak insanlarla iyi bir diyalog kurulabilmesi için, sadece böyle bir karektere sahip olmak yeterli değildir. Duygu ve düşüncelerimizi onlara rahatça açabilmemiz ve böylece hayatımızdaki zorlukları aşmamız için, insanlarla kolay diyalog ve münasebet kurabilme maharetine de sahip olmak gerekir. Karekteri zayıf olanlar ise, bu ustalığa sahip olsalar bile hayatta başarılı olamayacak, yapmacık hareketleri mutlaka açığa çıkacaktır.

Güven İçin Açık İletişim

Ailede olduğu gibi aile dışı fertler arasında da güzel ilişkilerin kurulabilmesi için, kişilerin duygu ve düşüncelerini açabilme güvencesinin olması gerekir. Bir kimseye kendini tanıtma ve kendini açma ölçüsüyle o kişiyle olan yakınlık, samimiyet ve güven derecesi arasında yakın bir alâka vardır. Şüphesiz karşılaştığımız her kişiye duygu ve düşüncelerimizi açamayız. Bu durum tavsiye de edilmez. Kendini açmak ancak güven duyulan kişiye yapılır. Bir insanın karşısındakine güven duyabilmesi ise zaman içinde gerçekleşir. Kendini açan kişi karşısındakine güven verir ve karşılığında "sana güveniyorum" mesajını alır. Güven duyulan kişi kendini daha da açar, böylece daha derin ve yakın bir münasebet doğar. İnsan kendini kapadıkça, karşısındakini de kapanmaya zorlayan bir fâsid daire oluşturur. Kuşkusuz her zaman açık iletişim yapılamaz. Açık iletişimin riskleri de vardır, ama insan sürekli içe kapanık yaşayamaz, yaşasa bile gelişemez, büyük bir yalnızlığa düşer. Açık iletişim her zaman karşıdakinden beklenmemeli ve başkalarının açık iletişimde bulunmasına bağımlı olmamalıdır. Açık olmak için risk göze alınmalıdır. Çünkü hayattaki bütün başarılar, az çok riskli davranışlara dayanır. Açık olur, karşımızdakine güvenir ve değer verirsek o da bize açık olur, güven duyar ve değer verir. Kişinin gerçekleri öğrenmesi, kendini geliştirmesi ve düşündüklerini gerçekleştirmesi yönünde atılan adımlar açık olma riskini kabullenmeye bağlıdır. Açık iletişim lider ve yöneticiler için de çok önemlidir.

İyi lider, hiçbir küçük grubun, herşeyin cevabını bilemeyeceği düsturuna inanır. Yönetim dışında çalışanların da zengin bir bilgisi olduğunu, onların zekâ bakımından daha geri olmadığını, kendilerinin ise bir eğitim fırsatı yakaladıkları için o makamda olduklarını düşünür. Bu yüzden lider, tabandaki bilgi zenginliğiyle sürekli temas halinde olmak ister. Gâyesi sadece onlara birşeyler öğretmek değil, işlerini daha iyi yapmalarına nasıl yardımcı olabileceğini sormak ve gerçekte neler olup bittiğini öğrenmektir. Lider herşeyi kapalı kapılar ardında değil; açıkça ortaya koyup tartışarak; hedeflerini, endişelerini ve ihtiyaçlarını dile getirerek tabandan yukarıya doğru iletişim kurulmasını ve bilgi akmasını sağlar. Böylece insanlar yaptıkları işe değer verildiğini görür. Kim önemsenmek istemez ki? Kim kendisine özen gösterilmesini, söyledikleriyle ilgilenilmesini istemez ki? Tabana inmeyen, onlarla açık iletişim kurmayan lider, insanlara önemli olduklarını, onların fikirlerine değer verdiğini nasıl anlatabilir ve onların desteğini nasıl arkasında bulabilir? İnsanlar kendilerine değer veren, fikirleriyle ilgilenen lider ve yöneticiye güven duyar, onu hayal kırıklığına uğratmak istemezler.

Türkiye 2001 yılı Ocak ayında acı bir olay yaşadı. Daha önce faili meçhul cinayetlerin işlendiği, vatandaşın devlet adamından uzak durduğu, belki kendini yeterince güvende hissetmediği Diyarbakır'da, emniyet müdürü hunharca öldürüldü. Ertesi gün Valilik önünde cenaze töreni yapılacaktı. Çeşitli semtlerden gruplar halinde harekete geçen halk, sabahın erken saatlerinde on binlerce kişilik bir kalabalık halinde tören alanında toplandı. Onlar ölen emniyet müdürleri için ağlıyor, babalarını kaybetmiş gibi üzülüyorlardı. Ne değişmişti de halk bu devlet adamına sahip çıkıyordu? Ne idi onu "sevilen müdür" yapan? O ne yapmış da kazanmıştı insanları? Kendisi şunları söylüyor, ölümünden önce yapılan bir röportajın satır aralarında: "Vatandaşla bire bir temas kurduk. Sosyal ve sportif faaliyetlerde yanında olduk." Ve devam ediyor, "Herkesi dinlerim. Herkesle konuşurum. Bakkal Atilla'nın yanına giderim, o müsait değilse, bakkal Ahmet'e uğrarım. Şuradaki bakkalın gösterdiği samimiyet, dünyanın en güzel samimiyetidir. Yani ben halkın yanındayım. Bana görev verilirken deniyor ki, git Diyarbakır'daki insanın malını, canını, ırzını koru. Görevimiz bu. Emniyet müdürü olmak bir şey değil. Hepimiz insanız. Biz keyfî muamele yapamayız. İnsanların sevgiye, saygıya ihtiyacı var. Diyarbakır eğer bana saygı duyuyorsa ve ben ona sevgi saygı duyuyorsam yapılacak bir şey yok. İnsanların da Diyarbakır'da aradığı şey bu."

İşte güven sağlamanın sırrı budur. İnsanlarla iç içe olmak. Bire bir münasebet kurmak. Makamını ve rütbesini bir ayrıcalık; insanlardan uzak durma, onları hor görme, hiçe sayma, itip kakalama ve dikkate almama vesilesi yapmamak. Kendini insanlardan bir insan olarak görmek. Yaşı, cinsiyeti, ırkı ne olursa olsun.. herkese sevgi, saygı, şefkat ve samimiyetle muamele etmek. Hz. Ali ne güzel demiş: "İnsanlar içinde bir insan ol."

İster devlet kademelerindeki yöneticiler, ister kâr etmeyi hedefleyen şirketin yöneticileri veya insanların gönlünü kazanmak isteyen bir hareketin mensupları olsun; bu sırra ters hareket ettikleri zaman güven ortadan kalkar, anarşi başlar, kârlılık azalıp ekonomik çöküntüye girilir, insanlar arasında tedirginlik yaygınlaşır ve herkes birbirine şüpheyle bakar. Böyle bir ortamda elbette insanca bir hayat olmaz ve hiçbir hedef gerçekleşemez. Ama bu sırrı yakaladığınızda insanlar yolunu bulmuş ırmak gibi, hiçbir zorlama olmadan hedefe doğru kendiliğinden akar gider. İşte gerçek başarı o zaman elde edilir.

Kendinizi ve İşi Paylaşmak Güveni Artırır

İnsanlarla sıradan olan temasların güçlü tutulması, güveni artırıcı bir davranıştır. Belki bazı yöneticiler, personeliyle arkadaşlık kurmamayı bir prensip olarak benimseyebilirler. Bunlar sahip olunan gücün gösterişine, şatafatına ve prestijine takılıp kalırlar. Kendi kusurlarını gözden kaçırırlar. Unvan ve makamın sağladığı gücü elde tutmak isterler. Böylece çalıştıkları insanlardan daha da koparlar. Açık ve gerçekçi olanlar, yanında çalışanlardan aynı karşılığı görür. İnsanların eşit yaratıldığı inancına sahip olanlar, sıradan işlerde başkalarıyla daha rahat münasebet kurar ve kendi düşüncelerini, işini, görevlerini başkasıyla daha rahat paylaşır.

Kafanızdan geçen düşünce ve fikirleri bir bütünlük içinde açıklama mütevazılığını gösterebilirseniz, sizi daha iyi anlayacaklardır. Tıpkı bir işletmenin genel müdürünün her çalışana şirketin bütününü finansal konular dahil öğretmesi ve bütünün başarısı için mümkün olduğu kadar sorumluluk üstlenmeleri konusunda motive ederek çalışanları işverene dönüştürmeyi başarması gibi.

Kendinize ve Başkalarına Kulak Verin

Dinlemesini bilen birçok meseleyi çok daha kolay çözebilir. Dinleme sabrı olan birisi bu maharetini kullanarak başkalarıyla daha rahat diyalog kurabilir. Dinleyerek daha fazla şey öğrenebilir, yeni fırsatlar yakalar, kavrama derinleşir, farklı bakış açıları açıklık kazanır, problemlere yeni çözüm yolları bulunur.

İnsan kendisini dinlerse, kendisini daha derinlemesine anlar. Kim olduğunu ve neler yaşadığını bilen, öbür insanları daha kolay anlar ve onların bakış açılarını daha kolay görür. Değişik ruh hallerimizi ve duygularımızı dinlemeyi öğrenirsek, kendimizin daha çok farkına varırız. Güçlü ve zayıf yanlarımızın farkına varırız. Bunlar insana daha geniş bir bakış açısı kazandırdığından, başkalarının bakış açılarını kavramamıza yardımcı olur. Dinlemek, bir kişiye önemli olduğunu anlatır; karşıdaki ile ilgilendiğini göstermenin yanı sıra, onun hayal kırıklıklarını vaktinden önce görebilmeyi ve onu önlemeyi sağlar. Etrafınızdakileri sadece bir çalışan, bir memur veya sıradan bir vatandaş değil, insan olarak görmek, onun arzu, istek ve beklentilerini dikkate alarak davranmak gerekir.

İnsanların duygularını sezmeye çalışın. Bu konuda kendinize güveninizi arttırın. İlişkilerin kırılganlığını ve insanlar açısından taşıdığı önemi anlayın. Bu münasebetleri kurmanın ne kadar güç olduğunu, ilişkilerin örselenmesinin ise ne kadar kolay olduğunu bilin. Kendinize ve başkalarına kulak verin.

Tahmin Edilebilir Olun

Karmaşık bir dünyada tutarlı ve tahmin edilebilir olmak, birlikte olduğu insanların kendilerini güvende hissetmelerine yardımcı olur. Ayaklarının altındaki zeminin kaymayacağından emin olan yeni fikirlere açık olur, risk almaktan korkmaz. Sağlam ve tahmin edilebilir olmak, insanların güvenle bir arada çalışmalarını, risk almalarını ve kendilerini ortaya koymalarını sağlar. Birlikte çalıştığınız insanların sizin ne düşündüğünüzü, o düşünceyle nereye yöneldiğinizi anlamalarını sağlayın. Her gün yön değiştirmeyeceğiniz, boy gösteren her yeni şeye kapılmayacağınızı bilirlerse, bu onlara rahatlık hissi verir, güven duygusu sağlar. Kestirilebilirlik, her durumda aynı kişi olmakla ilgilidir; insanlar sizin nasıl bir cevap vereceğinizi tahmin edebilirler. Doğruyu söylemekten korkmayın! Hep aynı mesajı verin; insanlardan ne beklediğinizi kesin olarak belirtin. İnsanlar kendilerini güvenli hissederse, canla başla çalışırlar ve o zaman yapamayacakları bir şey yoktur.

Prof.Dr. Harun AVCI
 
Üst Alt