ceylannur
Yeni Üyemiz
İnsan Sözden İbarettir ve Şair Ne Güzel İnsandır
Bir meyve, bir çekirdek...
Göz, gez ve arpacık... ‘'Kaf ile Nûn"... O "Ol!" deyince olur.
Mısra kapı kanadı demek, servi dalı ve merdiven... Beyit ki evdir; kapıdan girilmelidir. Bir evi ziyaret etmenin maksadı ne ola ki içindeki kişiyle görüşmekten öte? O kişi mânâdır. Vezin ki aruzdur, evin orta direği; kafiye ki tamdır, yarımdır; tenezzüh gereği. Evin dıştan ve içten güzelliği mimarın üslubuna göre ya muhteşemdir ya daha muhteşem. Bazan da kötü, çok daha kötü... Nazım ki "ipliğe inciler dizme"dir, dizidir ya dizedir; manzume bir gerdanlıktır, billur bedende firuzedir.
Fakirlikte sultan tavırlı muhteşem kullar kârıdır, adı şiir... Ve şair, derya gibi duruldukta coşkun akan ırmak... Ayin ve efsun okuyan sihirbazdır ki o; berrak sözleri kulağına hep cennet hurileri fısıldar.
Mânâ ki derin bir denizdir, şiir ki derinlerde, en derinlerde esrarlı bir inci. Şair ki vurguna alışkın dalgıç, daha derinde, daha derinden. Satır satır, salkım salkım, her dize bir dürr-i Aden, her beyit bir misk-i Huten. Tam ayar saraylarda nakışlı eşik, ve mânâ uyutan sözlere murassa beşik.
Mevsimi bahardır şiirin, bahçesi gülistan... Âşıkların ateşini söndüren bir sabâ esintisi... Gül goncası yürekleri açacak bir esinti. Papağanları besleyen şeker gibi tatlıdır da bal gibi hararet verir. Ruh için gıda, seven için hayat, İsa'da nefestir. Kılıç gibi keskin, hançer gibi güzel...
Şiir ki yazılmadan okunursa güzeldir. En güzel şiirini kendisi için yazar bu yüzden her şair. Fecrin tuvalinden yıldızları avuçlayıp gönlümüze serperken de, gecenin beşiğinde ayı ikiye bölüp tazarrular bestelerken de, şair bir sesin ve bir ahengin avcısıdır. Kalabalıkların orta yerinde, yalnızlığının en ucunda, söz değmemiş tenha kıyılara kelamın direklerini dike dike, bir çağdan çıkıp bir çağa daha, bir çağa daha koşmaktır işi. Ta ki çağlar ve çağlar sonra kendine bir dost bulsun, kaderini paylaşacak bir arkadaş, bir yoldaş edinsin ve beyaz martılara kardeş olsun... Aynı dilden söylenen ve aynı sesleri verdiği zannolunan o gamlı besteyi gökkubbenin sarrafına ya halis altın, ya delinmemiş inci kıratında sunsun. Ezbere söylenen mavilerin yapayalnız alfabesinde boşluğa uzayıp giden masallar anlatsın bize tarihten ve evvel zaman içinde aşkları dillendirsin esrik ve ritmik sesiyle. Eski bir flintanın kör kurşunu girdiği vakit yüreklere, eski bir süvarinin yund atına mahmuz vurup yağmalanmış ülkelere koştuğunu anlatsın. Dostunun ölüm haberini alımlı alevlerde yağmalanmış kalpleri yaksın sonra ve ağlasın şair. Sınırları karıştırmadan ve mevsimleri şaşırmadan, karlar altında nevbahar gibi, ya sevgiden yorgun; ya sevgiye vurgun...
Şair, bakire bir mânâyı en ahenkli tezgâhta dokur gibidir, yani ki Leyla'nın mezarı başında bir Mecnun mersiye okur gibidir. Ta ki mânâdan sarhoş, ve âhenkten bîhoş olup acısını unutsun, farkında olmadan dünyasını değiştirsin ve sevgiliyi tam yüreğinden tutsun.
Şiir bir lisan-ı gaybdır ki her dizesinde bir başka kapı, her beytinde bir köhne yapı açılır. Kalbî bir zikir, belki yüksek bir fikirdir. Yağmurdan önce sarsar ve âfet, yağmurdan sonra eleğimsağma ve ülfet. Aşka kasem edercesine hasret, maverada şeker ezercesine davettir. Söz basamakları sayılsa âyet; sonra hadis, kelam-ı kibar ve şiiredir davet... Sonrası ya laftır, ya küfürdür nihayet. Ve herkes ne söylediğine bakmalı elbet...
Akıl git başımdan; gözyaşına da şiir diyemem ki!..
Hadis:18 "Şiirin hikmetli olanları da mevcuttur."
Muvatta II, 986; Müsned (Ahmed b. Hanbel) I, 303; Sahih-i Buhari VII, 30; Sahih-i Müslim I, 594; Mesnevi III. b.4079
Muvatta II, 986; Müsned (Ahmed b. Hanbel) I, 303; Sahih-i Buhari VII, 30; Sahih-i Müslim I, 594; Mesnevi III. b.4079
Bir meyve, bir çekirdek...
Göz, gez ve arpacık... ‘'Kaf ile Nûn"... O "Ol!" deyince olur.
Mısra kapı kanadı demek, servi dalı ve merdiven... Beyit ki evdir; kapıdan girilmelidir. Bir evi ziyaret etmenin maksadı ne ola ki içindeki kişiyle görüşmekten öte? O kişi mânâdır. Vezin ki aruzdur, evin orta direği; kafiye ki tamdır, yarımdır; tenezzüh gereği. Evin dıştan ve içten güzelliği mimarın üslubuna göre ya muhteşemdir ya daha muhteşem. Bazan da kötü, çok daha kötü... Nazım ki "ipliğe inciler dizme"dir, dizidir ya dizedir; manzume bir gerdanlıktır, billur bedende firuzedir.
Fakirlikte sultan tavırlı muhteşem kullar kârıdır, adı şiir... Ve şair, derya gibi duruldukta coşkun akan ırmak... Ayin ve efsun okuyan sihirbazdır ki o; berrak sözleri kulağına hep cennet hurileri fısıldar.
Mânâ ki derin bir denizdir, şiir ki derinlerde, en derinlerde esrarlı bir inci. Şair ki vurguna alışkın dalgıç, daha derinde, daha derinden. Satır satır, salkım salkım, her dize bir dürr-i Aden, her beyit bir misk-i Huten. Tam ayar saraylarda nakışlı eşik, ve mânâ uyutan sözlere murassa beşik.
Mevsimi bahardır şiirin, bahçesi gülistan... Âşıkların ateşini söndüren bir sabâ esintisi... Gül goncası yürekleri açacak bir esinti. Papağanları besleyen şeker gibi tatlıdır da bal gibi hararet verir. Ruh için gıda, seven için hayat, İsa'da nefestir. Kılıç gibi keskin, hançer gibi güzel...
Şiir ki yazılmadan okunursa güzeldir. En güzel şiirini kendisi için yazar bu yüzden her şair. Fecrin tuvalinden yıldızları avuçlayıp gönlümüze serperken de, gecenin beşiğinde ayı ikiye bölüp tazarrular bestelerken de, şair bir sesin ve bir ahengin avcısıdır. Kalabalıkların orta yerinde, yalnızlığının en ucunda, söz değmemiş tenha kıyılara kelamın direklerini dike dike, bir çağdan çıkıp bir çağa daha, bir çağa daha koşmaktır işi. Ta ki çağlar ve çağlar sonra kendine bir dost bulsun, kaderini paylaşacak bir arkadaş, bir yoldaş edinsin ve beyaz martılara kardeş olsun... Aynı dilden söylenen ve aynı sesleri verdiği zannolunan o gamlı besteyi gökkubbenin sarrafına ya halis altın, ya delinmemiş inci kıratında sunsun. Ezbere söylenen mavilerin yapayalnız alfabesinde boşluğa uzayıp giden masallar anlatsın bize tarihten ve evvel zaman içinde aşkları dillendirsin esrik ve ritmik sesiyle. Eski bir flintanın kör kurşunu girdiği vakit yüreklere, eski bir süvarinin yund atına mahmuz vurup yağmalanmış ülkelere koştuğunu anlatsın. Dostunun ölüm haberini alımlı alevlerde yağmalanmış kalpleri yaksın sonra ve ağlasın şair. Sınırları karıştırmadan ve mevsimleri şaşırmadan, karlar altında nevbahar gibi, ya sevgiden yorgun; ya sevgiye vurgun...
Şair, bakire bir mânâyı en ahenkli tezgâhta dokur gibidir, yani ki Leyla'nın mezarı başında bir Mecnun mersiye okur gibidir. Ta ki mânâdan sarhoş, ve âhenkten bîhoş olup acısını unutsun, farkında olmadan dünyasını değiştirsin ve sevgiliyi tam yüreğinden tutsun.
Şiir bir lisan-ı gaybdır ki her dizesinde bir başka kapı, her beytinde bir köhne yapı açılır. Kalbî bir zikir, belki yüksek bir fikirdir. Yağmurdan önce sarsar ve âfet, yağmurdan sonra eleğimsağma ve ülfet. Aşka kasem edercesine hasret, maverada şeker ezercesine davettir. Söz basamakları sayılsa âyet; sonra hadis, kelam-ı kibar ve şiiredir davet... Sonrası ya laftır, ya küfürdür nihayet. Ve herkes ne söylediğine bakmalı elbet...
Akıl git başımdan; gözyaşına da şiir diyemem ki!..