MURATS44
Özel Üye
İnsan yaratılışı gereği günahla sevap, iyi ile kötü arasında gider gelir. Peygamberler dışında hiç kimse günahlardan korunmamışlardır. Önemli olan günah işledikten sonra pişmanlık duyup, suçunu, hatasını kabullenip Allah'a sığınma tövbe ve istiğfardır. Hz. Adem yasaklanmış bitkiyi- meyveyi yedikten sonra suçunu, hatasını kabullenip büyük bir pişmanlık duymuştur.
Şeytan ise suçunu, isyanını kabullenmeyip: "Ey Allahım, sen insanları yeryüzünde imtihana çekmeyi ve halife yapmayı murad ettin. Bunu meleklere açıkladın. Ademle benim isyanımı Sen takdir ettin" dedi. Hz. Adem ise "Ben çok iyi biliyorum ki nefsime zulmettim." Allah tekrar sordu; Adem herdefasında suçunu kabullenip "Ben nefsime zulmettim" dedi. Ademin bu kulluk idraki, hatasını kabullenmesi ve pişmanlık duyması Allah'ın hoşuna gitti. H. Adem'i affetti. Allah "Tevvâbürrahim" dir. Pişmanlık duyanları, tevbe edenleri "Aman Yâ RABBÎ" diyenleri affeder.
Cehennemdeki yasak meyve gibi, dünya hayatında da yasaklar var. Yasakları işleyenler Cehenneme girerler. Cehennem arınma yeridir, mümin orada ebedi kalmaz; orada arınır tekrar cennete girer.
Mevlana Hazretleri bu durumu şu şekilde açıklar:
"Meniye bak, ister zenci olsun ister Hintli, ister Kureyş boyundan olsun, yüce bir soydan gelsin, herkesin menisi aynı renktedir, aynı işe yarar. Arazlar da, cisimler de hep topraktan ibaret, fakat mertebe ( takva) bakımından bak da gör, kimisi aşağılık, kimisi yüce."( Divan-i Kebir, 418)
Gerçekten de insanoğlu öyle bir yaratıktır ki Bazen nezihliğine ve inceliğine melekler imrenir bazen de küstahlığından şeytanlar ürperir. Yani bazen yaptıkları ile insan şeytana bile pabucunu ters giydirir, şeytanın dahi aklının ermediği şeyleri yapar. Yani Allah muhafaza buyursun onlardan şeytanlar bile korkar ve belki de „ Ya Rabbi bunlar varken beni niye yarattın? „ diye soru sorar.
Hz. Mevlana'nın insanın yaratılışı ile ilgili bir başka anlatımı ise şöyledir:
"Allah önce bir inci yaratmış; ona bakınca inci utancından, hayasından (erimiş) su olmuş; o su denizi meydana getirmiş, deniz içten içe coşmuş, kabarmış, köpüklenmiş, köpüğü toprak olmuş, yer olmuştur. Bu yüzden toprak ta sudan doğmuştur. Bu nedenle insan toprağa, demire ve altına aldanmamalı, kendi aslı olan suya ulaşmaktan, Rabbine gitmekten vazgeçmemelidir."( Mevlana, Mecalis-i Sab'a, A.Gölpınarlı 1965/ 418) (Bu anlatımda bir insanda bulunması gereken en önemli özelliklerden birisi olan " haya" (utanma) duygusuna vurgu ayrıca dikkate değerdir.)
Yine Mevlana Hazretleri Fihi Mafih'te: "İnsan tıpkı çamur karışmış bir seylap gibidir. Bu seylabın temiz olan suyu onun sözü( özü), o çamur da hayvanlık tarafıdır. Fakat bu çamur onda arızidir. (geçicidir.) Görmüyor musun? İnsanların çamurları ve kalıpları gitmiş, çürümüş bir eser kalmamış olduğu halde, onların iyi, kötü (bütün) sözleri, hikayeleri ve bilgileri kalmıştır.( Fihi Mafih, 1985/120) Bir başka yerde Mevlana "İnsan düşüncen ibarettir" der.
Topraktan yaratılan insan ile yeryüzü ve yeryüzünde cereyan eden olaylar arasında da birçok benzerlikler vardır. İnsan vücudu tıpkı yeryüzüne benzer, iskeletini oluşturan kemikler dağları,ilikler madenleri, sinirler yüzey şekillerini, etler toprağı,saçlar bitkileri, nefes alıp verme rüzgarı, konuşmak yıldırımı, gülmek şimşeği, ağlamak yağmuru, öfke bulutları, uyku ölümü, tan ağarması dirilişi,gençlik çağı yazı,ihtiyarlık çağı kışı andırır. Ulu Allah ne güzel yaratıcıdır ve insanı gerçekten en güzel biçimde yaratmıştır.
"Allah insan nefsine fücûrunu da takvâsını da ilham etmiş", yani ona iyilik ve kötülüğün kaynakları olan kabiliyetleri birlikte vermiştir. Dolayısıyla "Nefsini temiz tutan kurtuluşa ermiş, onu kirletense hüsrana uğramıştır" (eş-Şems 91/9-10).
"Nefse ve ona birtakım kabiliyetler verene,"Sonra da ona iyilik ve kötülükleri ilham edene yemin ederim ki, "Nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiştir." (eş-Şems 91/9-10).
İnsanın bu çift kutuplu tabiatı sebebiyle Kur'ân-ı Kerîm'de onun ahlâkî hüküm ve tercihlerinde yanılabileceği de özellikle belirtilmiştir. Bu husus Hz. Yûsuf'un dilinden şu şekilde ortaya konmuştur: "Ben nefsimi temize çıkaramam; çünkü nefis ısrarla kötülüğü emreder; ama rabbimin merhamet etmesi durumu başka. Rabbim bağışlayıcı ve merhametlidir" (Yûsuf 12/53) Hz. Peygamber de kendisinin bile ancak Allah'ın lutfu sayesinde güzel ahlâkı kazanabileceğini ifade eder. (Müslim, "Müsâfirîn", 201; Nesâî, "İftitah", 16, 17).
Nefsimiz İnsanın en büyük düşmanı olan şeytanın taşeronudur. Nefsinin kötü istek ve arzularının esiri olan, onun istek ve ihtiyaçlarını helal yollardan değil de haram yollardan karşılayan insanın şeytanı uzaklarda aramasına gerek yoktur. O insanın en büyük şeytanı artık nefsi olmuştur. Nefsinin istek ve arzularına boyun eğen ve nefsini islâmi anlamda terbiye edemeyen insan artık şeytanlaşmıştır. Bu durumdan kurtulabilmek için nefsimizi terbiye etmeli, dua, sabır, namaz ve diğer ibadetlerle ile Allah'tan yardım dilemeliyiz. Hedefimiz her zaman meleklerin imrendiği bir insan olmak olmalıdır.
Şeytan ise suçunu, isyanını kabullenmeyip: "Ey Allahım, sen insanları yeryüzünde imtihana çekmeyi ve halife yapmayı murad ettin. Bunu meleklere açıkladın. Ademle benim isyanımı Sen takdir ettin" dedi. Hz. Adem ise "Ben çok iyi biliyorum ki nefsime zulmettim." Allah tekrar sordu; Adem herdefasında suçunu kabullenip "Ben nefsime zulmettim" dedi. Ademin bu kulluk idraki, hatasını kabullenmesi ve pişmanlık duyması Allah'ın hoşuna gitti. H. Adem'i affetti. Allah "Tevvâbürrahim" dir. Pişmanlık duyanları, tevbe edenleri "Aman Yâ RABBÎ" diyenleri affeder.
Cehennemdeki yasak meyve gibi, dünya hayatında da yasaklar var. Yasakları işleyenler Cehenneme girerler. Cehennem arınma yeridir, mümin orada ebedi kalmaz; orada arınır tekrar cennete girer.
Mevlana Hazretleri bu durumu şu şekilde açıklar:
"Meniye bak, ister zenci olsun ister Hintli, ister Kureyş boyundan olsun, yüce bir soydan gelsin, herkesin menisi aynı renktedir, aynı işe yarar. Arazlar da, cisimler de hep topraktan ibaret, fakat mertebe ( takva) bakımından bak da gör, kimisi aşağılık, kimisi yüce."( Divan-i Kebir, 418)
Gerçekten de insanoğlu öyle bir yaratıktır ki Bazen nezihliğine ve inceliğine melekler imrenir bazen de küstahlığından şeytanlar ürperir. Yani bazen yaptıkları ile insan şeytana bile pabucunu ters giydirir, şeytanın dahi aklının ermediği şeyleri yapar. Yani Allah muhafaza buyursun onlardan şeytanlar bile korkar ve belki de „ Ya Rabbi bunlar varken beni niye yarattın? „ diye soru sorar.
Hz. Mevlana'nın insanın yaratılışı ile ilgili bir başka anlatımı ise şöyledir:
"Allah önce bir inci yaratmış; ona bakınca inci utancından, hayasından (erimiş) su olmuş; o su denizi meydana getirmiş, deniz içten içe coşmuş, kabarmış, köpüklenmiş, köpüğü toprak olmuş, yer olmuştur. Bu yüzden toprak ta sudan doğmuştur. Bu nedenle insan toprağa, demire ve altına aldanmamalı, kendi aslı olan suya ulaşmaktan, Rabbine gitmekten vazgeçmemelidir."( Mevlana, Mecalis-i Sab'a, A.Gölpınarlı 1965/ 418) (Bu anlatımda bir insanda bulunması gereken en önemli özelliklerden birisi olan " haya" (utanma) duygusuna vurgu ayrıca dikkate değerdir.)
Yine Mevlana Hazretleri Fihi Mafih'te: "İnsan tıpkı çamur karışmış bir seylap gibidir. Bu seylabın temiz olan suyu onun sözü( özü), o çamur da hayvanlık tarafıdır. Fakat bu çamur onda arızidir. (geçicidir.) Görmüyor musun? İnsanların çamurları ve kalıpları gitmiş, çürümüş bir eser kalmamış olduğu halde, onların iyi, kötü (bütün) sözleri, hikayeleri ve bilgileri kalmıştır.( Fihi Mafih, 1985/120) Bir başka yerde Mevlana "İnsan düşüncen ibarettir" der.
Topraktan yaratılan insan ile yeryüzü ve yeryüzünde cereyan eden olaylar arasında da birçok benzerlikler vardır. İnsan vücudu tıpkı yeryüzüne benzer, iskeletini oluşturan kemikler dağları,ilikler madenleri, sinirler yüzey şekillerini, etler toprağı,saçlar bitkileri, nefes alıp verme rüzgarı, konuşmak yıldırımı, gülmek şimşeği, ağlamak yağmuru, öfke bulutları, uyku ölümü, tan ağarması dirilişi,gençlik çağı yazı,ihtiyarlık çağı kışı andırır. Ulu Allah ne güzel yaratıcıdır ve insanı gerçekten en güzel biçimde yaratmıştır.
"Allah insan nefsine fücûrunu da takvâsını da ilham etmiş", yani ona iyilik ve kötülüğün kaynakları olan kabiliyetleri birlikte vermiştir. Dolayısıyla "Nefsini temiz tutan kurtuluşa ermiş, onu kirletense hüsrana uğramıştır" (eş-Şems 91/9-10).
"Nefse ve ona birtakım kabiliyetler verene,"Sonra da ona iyilik ve kötülükleri ilham edene yemin ederim ki, "Nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiştir." (eş-Şems 91/9-10).
İnsanın bu çift kutuplu tabiatı sebebiyle Kur'ân-ı Kerîm'de onun ahlâkî hüküm ve tercihlerinde yanılabileceği de özellikle belirtilmiştir. Bu husus Hz. Yûsuf'un dilinden şu şekilde ortaya konmuştur: "Ben nefsimi temize çıkaramam; çünkü nefis ısrarla kötülüğü emreder; ama rabbimin merhamet etmesi durumu başka. Rabbim bağışlayıcı ve merhametlidir" (Yûsuf 12/53) Hz. Peygamber de kendisinin bile ancak Allah'ın lutfu sayesinde güzel ahlâkı kazanabileceğini ifade eder. (Müslim, "Müsâfirîn", 201; Nesâî, "İftitah", 16, 17).
Nefsimiz İnsanın en büyük düşmanı olan şeytanın taşeronudur. Nefsinin kötü istek ve arzularının esiri olan, onun istek ve ihtiyaçlarını helal yollardan değil de haram yollardan karşılayan insanın şeytanı uzaklarda aramasına gerek yoktur. O insanın en büyük şeytanı artık nefsi olmuştur. Nefsinin istek ve arzularına boyun eğen ve nefsini islâmi anlamda terbiye edemeyen insan artık şeytanlaşmıştır. Bu durumdan kurtulabilmek için nefsimizi terbiye etmeli, dua, sabır, namaz ve diğer ibadetlerle ile Allah'tan yardım dilemeliyiz. Hedefimiz her zaman meleklerin imrendiği bir insan olmak olmalıdır.