İSLAM’IN BAŞ BELALARI
İmanı sadece inanmaktan ibaret sayan, Allah ile birlikte daha pek çok şeyi Allah gibi sevebilen bir toplumun esenliğe ulaşması elbette zordur. İmanı kalpte yaşatamadıkça o toplumun Kur’an’a dönmesi de mümkün değil, şeytanın tuzaklarından da kurtulması mümkün değildir. Ahlaktan ibadete, salih amelden hayırlara kadar pek çok güzelliği yok eden veya gaye dışına çıkaran bu illet toplumun ve dinin bir numaralı belasıdır. Yazık ki sokaklar, gazeteler, ekranlar bugün bu illetin haşin örnekleriyle doludur ve bu yüzden iman kardeşliğini esas alan İslam, kardeş kavgaları yaşamakta, bir avuç kafir ve müşrikin kölesi olmaktadır.
Bu tabir Kur’an’ındır. Manasından da anlaşıldığı üzere bu şeytanın işidir ve Allah kullarını aldanmamak üzere ikaz etmektedir. “Sakın o aldatıcı şeytan sizi Allah ile aldatmasın. İmansızlık paragrafı ile yakından alakalı bu durum Kur’an’dan habersiz müslüman güruhunun kaçınılmaz kaderidir ve sonu cehennem çukurlarına çıkar. Ağzından “Allah” kelimesi çıkanı müslüman sanan, Kur’an okumayan ama birilerinden dinleyen, hurafe ve rivayetleri gerçek sanan, uydurma hadisleri dinleştiren, Allah’tan gayri parayı, kişi, varlık ve makamları ilah edinen cahillerin kanmaması zaten mümkün değildir. Nefislerin terbiyesine, imanın muhafazasına gayret göstermeyenlerin zaten aldatılmaktan başka da yolu yoktur.
En son piyango fetvasında da görüldüğü üzere toplum Kur’an yerine mişnaları, okumak yerine dinlemeyi, aklı kullanmak yerine hocaları dinlemeyi tercih etmektedir. Peygamberimizin ahirette huzurda şikayetçi olacağı gibi yoğun halk kitleleri Kur’an’ı okumaktan, anlamaktan kaçınmakla şeytanların kucağına, dişi örümceklerin ağlarına takıldığının farkında bile değildir.
Sayısız tarikat ve cemaatin sayısız dini yayın ve kitabı vardır ki çoğu tarikata Kur’an giremez bile. Hadisin, şeyhin ayetleri değiştirebileceği iddiası, ilham ve rüya yoluyla sözde şeyhin adeta vahiy aldığı numarası ile kandırılan binlerce insan şirkin pençesinde kıvranırken, Kur’an okunmamaya, duvara asılmaya, okunsa da anlaşılmamaya mahkum edilmiştir ve o anılan kitap ve kaynaklar (mişnalar) dini teslim alırken Kur’an’ı hayatın dışına itmiştir.
Kur’an’ın ve dolayısıyla Yüce Allah’ın “aklını işletmeyenler üzerine pislik atacağından” habersiz toplum hala aklı kullanmamaya direnmekle batıla mahkum olmaktadır. En temel meselelerde bile bahşedilen akıl nimetinin hakkını veremeyenler tuzaklara düşmekte ve ziyana uğramaktadır. İbadet ve iman bahislerinde bizlerin bilemeyeceği bazı meselelerde akıl ile sorgulamaya gerek yoktur lakin beşeri ve toplumsal meselelerde aklı kullanmak bizzat Allah’ın emridir. Gayba, ahirete, ibadete, kader ve ruha ait meselelerde akıl ile sorgulama yapmak nasıl uygun değilse beşeri işlerde de aklı kenara koymak o denli kötü ve yanlıştır.
Pozitif ilimleri dinin üzerine çıkarmak şeklinde kısaca tanımlanabilecek bu bela modern zaman uydurmalarındandır. Akıl insana dini, imanı ve Allah’ı bulmak için verilmiştir. Bu yönüyle akıl vahiyden de öncedir çünkü vahyi anlamak için de akıl gereklidir. Ancak akıl dine değil de dinsizliğe hizmet ederse, kalbe kulak tıkar ve özellikle gayba yani görünmeyene inkar yolunu seçerse ortaya maddecilik dediğimiz sapık akımlar çıkar. Kur’an’ın akıl ile ilgili emirleri hakikati aramak ve bulmakla alakalıdır. Aklın şeytani maksatlara hizmet etmesi ise şeytana hizmettir. Tabiatı “Yaratan” kabule kadar uzanan bu küfür illeti yedek ilah edinmek demek olan şirke kadar uzanır ve sahibini mahveder. Lakin etrafımızda pek çok insanın tereddütü ve bir bahane yaratma fikri mutlaka vardır. Onlar Allah’a inanmakla ama dine ve peygamberlere inanmamakla aynı cahiliye arapları durumundadırlar ve müşriktirler. Bu ise tedavi edilmesi zor bir hastalıktır. Tevhidi,
Emevi zulmünün getirdiği saltanat dinciliği ve hurafe İslam’ının etkisinden bir türlü kurtulamayan İslam alemi yüzyıllarca tevhid özlemiyle, cennet arayışıyla yaşarken bir an olsun şirki ve cehennemi düşünmemiş, düşündürülmemiştir. Çünkü kötü bilinecek ve yanlış tanınacak olursa birilerinin oyunları bozulacaktır. Toplum anlamını bilmeden okumaya, tesbih ve takkeye mahkum edilerek cennetlere kılavuzlanmış, meydanları boş bulan şeytanlar yüzyıllarca cirit atmıştır. Oysa din iyiyi bulmak ve kötülükten uzaklaşmaktır. Kötüyü, batılı, şirk ve küfrü tanımaktan ve korunmaktan uzak toplum olsa olsa yar müslüman olur ki bu yarım iman ve yarı müslümanlık demektir. Ve cennetlere sadece iman edenler gireceğine göre şirki tanımayan ve sakınmayanlar cennetlere Allah dilemedikçe giremeyecektir.
Hz. Peygamberin (sav) söz ve sünnetleri her müslümanın başı üstünedir. Lakin nüans zamanımıza kadar ulaşan bu hadis ve davranışların Kur’an’a uygun olma mecburiyetidir ki uydurma hadislerle kandırılmış milyarlarca müslüman bugün Kur’an ayetlerine değil de uydurma hadislere mahkum edilerek ayrı bir dine tabi kılınmıştır. Hadis ve sünnete riayet veya Peygambere itaat adı altında pazarlanan bu oyun birilerince kasıtlı olarak uydurulan şekilleriyle arabizme ve israiliyata hizmet eder haldedir ve ayetlerin üzerinde bir değere taşınmıştır. Bu en başta da Peygamberimize zarar vermekte, birilerinin bu oyunları en çok O’nun davet ve mesajını kirletmektedir.
Dinde aslında olmayan ama gerçekte sokaklarda dolaşan din sınıfı hakkı olmadığı halde helal haram belirleme, zorlama ve din dışı ilan etme yetkisini de kullanan bir zümreye dönmüştür ki ayetlerin işaretine göre bir dine en çok zarar verenler o dinin din adamlarıdır. Çünkü yetkili ve doğru söylediğine inanılan o insanlar geniş kitlelere ulaşabilir, kalıcı ve etkileyici olabilirler. Kullar, dinde sınıf olmadığının ve bu yapılanların din dışılığının bilincinde olmayarak bu din sınıfına hizmet ve itaat eder. Neticede bilmeden de olsa günaha ortak olur ve imana ters bir duruma aracı hatta alet olur. Asla Kur’an’a müracat etmediği için de bu hatasından Allah dilemedikçe dönemez.
Kur’an’ın başına gelen talihsizlik Hz. Peygamber’e de gelmiştir ve bugün sözü Peygamberden çok daha değerli, kara mersedeslerle gezen, uzun sakallı, el ayak öptüren sayısız canlı ve mefta insan vardır ki türbeler bile dolup taşmakta ve bu kişiler din adına hüküm verme yetkisi kullanmaktadır. Bu kişilerin erkleri o denli fazladır ki tartışmasızdırlar ve bu halleriyle Peygamberden de yüce oldukları iddiasındadırlar. Hatta vahiy diyemeseler de ilham ve rüya altında vahiy aldıklarını hatta Kur’an’ı değiştirdiklerini iddia eden sapıklar bile vardır.
Sevgi ve muhabbet dini İslam, ötekileştirmelerle, cemaatleşmelerle, Kur’ansızlıklarla, mişnacılıkla, hücceti bırakıp kudrete meyletmekle, cehalet ve aşırılıkla, haddi aşma ve şımarıklıkla despot bir hale gelmiş, bazı kesimler aforoz hakkı kullanmaya, tekfire yönelmeye başlamıştır ki dine girişte zorlama olmadığı gibi dindeyim diyene de dinde değilsin demek kesinlikle haramdır. Din bir sınıf veya zümreye teslim edilmiş, bu kesimlerce Allah ile susturma silah olarak kullanılmaya başlanmıştır. Düşünülsün ki bir prens ülkesinde gerçekleştirdiği ihtilal ile bundan sonra ılımlı İslam’a (!) geçileceğini söylemek cesaretini bulabilmektedir. Yine düşünülsün ki o otoriter ve despot ülkede Kur’an mü’minleri ne kadar dik durabilir?
Doğruyu söylemekten korkmak bazen mümkündür. Korkmamak lazım gelir ancak can söz konusu olunca zaruret halinde bazen kul yalan bile söyleyebilir. Ancak din adamı veya din sınıfı yalan söyleyemez, saklayamaz, doğruları söylemekten korkamaz. Çünkü onlar maneviyat lideridir ve pek çok insan onlara itibar etmektedir. İyi veya kötü ama mutlaka bir çığır açma yetkisine sahip bu insanlar tabi olanların da, gelecek nesillerin de sevap veya günahına aynen ortaktırlar. Bu cihetle korkulacak olan sadece Allah’tır. Tevhidi anlatmakla zaman geçiren din sınıfının şirki ve küfürü de tanıtarak, dindeki yaban otlarını temizlemeye bir an önce başlaması hem görevleri hem Allah’a borçlarıdır.
Dini bölen, iman kardeşliğini zedeleyen, kardeş savaşlarına yol açan, dinin bir ve birlik olmasını engelleyen bu hale tarikatler, cemaatler, mezhepler dahildir. Yani ortak Kur’an, Allah ve Peygambere tabi insanların tamamı kardeş iken nasıl olur da insanlar ötekileşir ve diğerine öldüresiye düşman olur? Müşrik, münafık ve kafirler zevkle oturup seyrederken iman kardeşleri nasıl olur da birbirini dinsizlikle suçlarken müslüman olmayanların oyununa geldiklerinin farkına varmazlar?
Müşrik cahiliye dönemi araplar, İslam’dan habersiz yaşarken kendilerini Allah’a yaklaştırsınlar diye veya şefaat umuduyla reçelden, taştan yapılmış putlara taparlar, bu sayede hem nemalanırlar hem sihir sayesinde mevki sahibi olurlar, ayrıca bir din sınıfına tabi olur ve himayeye girerlerdi. Zamanın putları cisimsel olmaktan öte makam, kişi, varlık, nefis ve ibadet putlarına dönmüştür ki imandan yoksun tüm bu yaklaşımlar (ibadet dahil) beyhudeliğe mahkumdur. Toplum imanla bütünleştiremediği ibadeti ile cennete gitmeye kanacak kadar cahil, imansız salih ameli ile yüceleceğini düşünecek kadar bilgisizdir. Sadece Allah demekten uzak, başkaca putlara köle olanlar şirkin pençesinde olduklarının farkında bile değildir.
Dine en çok zararı verenlerden biri durumundaki ikiyüzlülük ve gösteriş içerisinde yalanı, kandırmayı, nemalanmayı, ahlaksızlığı, iftirayı vb. barındırdığı için baştan sona yanlış ve çirkindir. Dahası ve önemlisi bu gizli şirkin tarifidir. Komşular görsün diye koç kesmek kadar masum olabilen bu bela, abdestsiz namaz kılmaya ve camileri doldurmaya kadar gider. Münafıkların can damarları bu riya ve gösteriştir ki samimiyetten uzak bu hal asıl zararı has mü’minlerin kanını, inancını sulandırarak verir. Çünkü münafıklık kardeş gibi sokulan ama ciğerde patlayandır. Gizli şirkin tanımı durumundaki bu bela samimiyet ve faziletin de düşmanıdır ve sahteye, batıla hizmet etmekten öte gidemeyen bir ahiretten nasipsizlik illetidir.
İslam aleminin bugünkü haline en büyük sebeplerden biri de bu ikilidir. Arapçaya mahkum Kur’an unutulmuş ve terk edilmiş, uydurma hadislere mahkum din rivayetler ve içtihadlar dini olmuşsa bunun sebebi bu iki can düşmanıdır. İlahi olan Kur’an’ın ilahi mesajıdır lisanı değil. Diğer din kitapları İbranice iken o dil ilahi değil miydi de arapça ilahi oldu? Maksat özellikle Türk insanını Kur’an’dan uzaklaştırmak olduğu için bu çığıra yol açanlar yani toplumu arapçaya mahkum edenler ahirette gün yüzü göremeyecektir. Dahası Allah ümmetleri farklı farklı yaratmışken milletlerin tamamını araplaştırma gayreti zaten dinsizliğin göstergesidir. Öte yandan yahudi ve hristiyanların dine din dışı katkısı demek olan İsrailiyat özellikle hadis alanında kendisini göstermekte, tefsirlerde fark edilmeyen sapmalara yol açmaktadır. Aramızdaki yahudiler vasıtasıyla arapçılık ve yahudilik-hristiyanlık özendirilirken, hak din İslam’dan gün be gün uzaklaşılmaktadır. Kur’an’dan habersiz toplum ise hala mesih beklemekte, mehdilerle avunmakta, mucize ve keramet peşinde koşmakta, ölülerden medet ummaktadır.
Kur’ansızlık beraberinde zalim, cahil ve aceleci olan insanın nankörlüğüne de sebep olmakta, hem bilmeyen hem iddia eden durumundaki cahil kitleler işin içinden çıkamadıklarında maddeciliğe soyunmakta, aklı peygamber ilan ederek maneviyatı tümden inkar eder hale gelmektedir. Ayetlerin derin manasına varamayanlar ayetlerdeki tezatlardan (!) bahsederek sözde bir tereddüt yaratmaya gayret etmekte, din sanki tamam değilmiş veya kul yapımıymış gibi bir cehalete teslim olmaktadır. Bunun ne denli büyük bir bela olduğunu anlamak için Yüce Allah’ın tüm insanlık için İslam’ı seçtiğini, dinini tamamladığını ve kolaylaştırdığını bilmek yeter. Ama görünen halde entel geçinen, dine mesafeli çoğu kesimin laiklik zannıyla dinsizliğe saplanması giderek artan bir tehlikedir.
Laiklik inanç hürriyeti, devlet ve din işlerinin bir diğerinin kaynağına saygıda kusur etmezken farklı kurallara göre yönetilmesi demektir. Hatta beşeri hukuk dinin temel ilkelerine de sahip olmalıdır ki bunlar nihayetinde Allah’ın emridir. Manüpilasyon işte buradadır ve ikiye bölünmüş laik ve antilaik kesim bir diğerini gericilik veya dinsizlikle suçlamaktadır. Oysa inançların en özgür yaşama şekli olan laiklik dinin emridir. Çünkü dinde zorlama yoktur. Hatta dinden çıkmak isteyen bile çıkabilir. Allah buna izin vermişken birilerinin dini silah yapması, bir diğerinin dini alaya alınması toplumun makus talihidir. Laiklikle asıl arzu edilen mana dinden yaban otlarının temizlenmesi ve zehirli tekke ve zaviyelerin kapatılması, hurafelerin din dışına itilmesidir. Yobazlık ise laiklik düşmanlığı kisvesi ile dinsizliği dinleştirme gayretidir.
İmansızlık
İmanı sadece inanmaktan ibaret sayan, Allah ile birlikte daha pek çok şeyi Allah gibi sevebilen bir toplumun esenliğe ulaşması elbette zordur. İmanı kalpte yaşatamadıkça o toplumun Kur’an’a dönmesi de mümkün değil, şeytanın tuzaklarından da kurtulması mümkün değildir. Ahlaktan ibadete, salih amelden hayırlara kadar pek çok güzelliği yok eden veya gaye dışına çıkaran bu illet toplumun ve dinin bir numaralı belasıdır. Yazık ki sokaklar, gazeteler, ekranlar bugün bu illetin haşin örnekleriyle doludur ve bu yüzden iman kardeşliğini esas alan İslam, kardeş kavgaları yaşamakta, bir avuç kafir ve müşrikin kölesi olmaktadır.
Allah ile aldatılmak (Dine yalan söyletmek)
Bu tabir Kur’an’ındır. Manasından da anlaşıldığı üzere bu şeytanın işidir ve Allah kullarını aldanmamak üzere ikaz etmektedir. “Sakın o aldatıcı şeytan sizi Allah ile aldatmasın. İmansızlık paragrafı ile yakından alakalı bu durum Kur’an’dan habersiz müslüman güruhunun kaçınılmaz kaderidir ve sonu cehennem çukurlarına çıkar. Ağzından “Allah” kelimesi çıkanı müslüman sanan, Kur’an okumayan ama birilerinden dinleyen, hurafe ve rivayetleri gerçek sanan, uydurma hadisleri dinleştiren, Allah’tan gayri parayı, kişi, varlık ve makamları ilah edinen cahillerin kanmaması zaten mümkün değildir. Nefislerin terbiyesine, imanın muhafazasına gayret göstermeyenlerin zaten aldatılmaktan başka da yolu yoktur.
Kur’an’ı hayatın dışına itmek
En son piyango fetvasında da görüldüğü üzere toplum Kur’an yerine mişnaları, okumak yerine dinlemeyi, aklı kullanmak yerine hocaları dinlemeyi tercih etmektedir. Peygamberimizin ahirette huzurda şikayetçi olacağı gibi yoğun halk kitleleri Kur’an’ı okumaktan, anlamaktan kaçınmakla şeytanların kucağına, dişi örümceklerin ağlarına takıldığının farkında bile değildir.
Kur’an üstü tartışmasız kitaplar edinmek (Mişnacılık)
Sayısız tarikat ve cemaatin sayısız dini yayın ve kitabı vardır ki çoğu tarikata Kur’an giremez bile. Hadisin, şeyhin ayetleri değiştirebileceği iddiası, ilham ve rüya yoluyla sözde şeyhin adeta vahiy aldığı numarası ile kandırılan binlerce insan şirkin pençesinde kıvranırken, Kur’an okunmamaya, duvara asılmaya, okunsa da anlaşılmamaya mahkum edilmiştir ve o anılan kitap ve kaynaklar (mişnalar) dini teslim alırken Kur’an’ı hayatın dışına itmiştir.
Aklı kullanmamak
Kur’an’ın ve dolayısıyla Yüce Allah’ın “aklını işletmeyenler üzerine pislik atacağından” habersiz toplum hala aklı kullanmamaya direnmekle batıla mahkum olmaktadır. En temel meselelerde bile bahşedilen akıl nimetinin hakkını veremeyenler tuzaklara düşmekte ve ziyana uğramaktadır. İbadet ve iman bahislerinde bizlerin bilemeyeceği bazı meselelerde akıl ile sorgulamaya gerek yoktur lakin beşeri ve toplumsal meselelerde aklı kullanmak bizzat Allah’ın emridir. Gayba, ahirete, ibadete, kader ve ruha ait meselelerde akıl ile sorgulama yapmak nasıl uygun değilse beşeri işlerde de aklı kenara koymak o denli kötü ve yanlıştır.
Maddecilik
Pozitif ilimleri dinin üzerine çıkarmak şeklinde kısaca tanımlanabilecek bu bela modern zaman uydurmalarındandır. Akıl insana dini, imanı ve Allah’ı bulmak için verilmiştir. Bu yönüyle akıl vahiyden de öncedir çünkü vahyi anlamak için de akıl gereklidir. Ancak akıl dine değil de dinsizliğe hizmet ederse, kalbe kulak tıkar ve özellikle gayba yani görünmeyene inkar yolunu seçerse ortaya maddecilik dediğimiz sapık akımlar çıkar. Kur’an’ın akıl ile ilgili emirleri hakikati aramak ve bulmakla alakalıdır. Aklın şeytani maksatlara hizmet etmesi ise şeytana hizmettir. Tabiatı “Yaratan” kabule kadar uzanan bu küfür illeti yedek ilah edinmek demek olan şirke kadar uzanır ve sahibini mahveder. Lakin etrafımızda pek çok insanın tereddütü ve bir bahane yaratma fikri mutlaka vardır. Onlar Allah’a inanmakla ama dine ve peygamberlere inanmamakla aynı cahiliye arapları durumundadırlar ve müşriktirler. Bu ise tedavi edilmesi zor bir hastalıktır. Tevhidi,
Şirk’i ve küfrü tanımamak, dini bilmemek, ders almamak
Emevi zulmünün getirdiği saltanat dinciliği ve hurafe İslam’ının etkisinden bir türlü kurtulamayan İslam alemi yüzyıllarca tevhid özlemiyle, cennet arayışıyla yaşarken bir an olsun şirki ve cehennemi düşünmemiş, düşündürülmemiştir. Çünkü kötü bilinecek ve yanlış tanınacak olursa birilerinin oyunları bozulacaktır. Toplum anlamını bilmeden okumaya, tesbih ve takkeye mahkum edilerek cennetlere kılavuzlanmış, meydanları boş bulan şeytanlar yüzyıllarca cirit atmıştır. Oysa din iyiyi bulmak ve kötülükten uzaklaşmaktır. Kötüyü, batılı, şirk ve küfrü tanımaktan ve korunmaktan uzak toplum olsa olsa yar müslüman olur ki bu yarım iman ve yarı müslümanlık demektir. Ve cennetlere sadece iman edenler gireceğine göre şirki tanımayan ve sakınmayanlar cennetlere Allah dilemedikçe giremeyecektir.
Sünnet ve hadisi ayetin üzerine taşımak
Hz. Peygamberin (sav) söz ve sünnetleri her müslümanın başı üstünedir. Lakin nüans zamanımıza kadar ulaşan bu hadis ve davranışların Kur’an’a uygun olma mecburiyetidir ki uydurma hadislerle kandırılmış milyarlarca müslüman bugün Kur’an ayetlerine değil de uydurma hadislere mahkum edilerek ayrı bir dine tabi kılınmıştır. Hadis ve sünnete riayet veya Peygambere itaat adı altında pazarlanan bu oyun birilerince kasıtlı olarak uydurulan şekilleriyle arabizme ve israiliyata hizmet eder haldedir ve ayetlerin üzerinde bir değere taşınmıştır. Bu en başta da Peygamberimize zarar vermekte, birilerinin bu oyunları en çok O’nun davet ve mesajını kirletmektedir.
Tahrim, ikrah ve tekfir yetkisi kullananlara riayet etmek
Dinde aslında olmayan ama gerçekte sokaklarda dolaşan din sınıfı hakkı olmadığı halde helal haram belirleme, zorlama ve din dışı ilan etme yetkisini de kullanan bir zümreye dönmüştür ki ayetlerin işaretine göre bir dine en çok zarar verenler o dinin din adamlarıdır. Çünkü yetkili ve doğru söylediğine inanılan o insanlar geniş kitlelere ulaşabilir, kalıcı ve etkileyici olabilirler. Kullar, dinde sınıf olmadığının ve bu yapılanların din dışılığının bilincinde olmayarak bu din sınıfına hizmet ve itaat eder. Neticede bilmeden de olsa günaha ortak olur ve imana ters bir duruma aracı hatta alet olur. Asla Kur’an’a müracat etmediği için de bu hatasından Allah dilemedikçe dönemez.
Peygamber üstü tartışmasız kişiler edinmek
Kur’an’ın başına gelen talihsizlik Hz. Peygamber’e de gelmiştir ve bugün sözü Peygamberden çok daha değerli, kara mersedeslerle gezen, uzun sakallı, el ayak öptüren sayısız canlı ve mefta insan vardır ki türbeler bile dolup taşmakta ve bu kişiler din adına hüküm verme yetkisi kullanmaktadır. Bu kişilerin erkleri o denli fazladır ki tartışmasızdırlar ve bu halleriyle Peygamberden de yüce oldukları iddiasındadırlar. Hatta vahiy diyemeseler de ilham ve rüya altında vahiy aldıklarını hatta Kur’an’ı değiştirdiklerini iddia eden sapıklar bile vardır.
Dinde despotizm, tekelleşme, Allah ile ikrah
Sevgi ve muhabbet dini İslam, ötekileştirmelerle, cemaatleşmelerle, Kur’ansızlıklarla, mişnacılıkla, hücceti bırakıp kudrete meyletmekle, cehalet ve aşırılıkla, haddi aşma ve şımarıklıkla despot bir hale gelmiş, bazı kesimler aforoz hakkı kullanmaya, tekfire yönelmeye başlamıştır ki dine girişte zorlama olmadığı gibi dindeyim diyene de dinde değilsin demek kesinlikle haramdır. Din bir sınıf veya zümreye teslim edilmiş, bu kesimlerce Allah ile susturma silah olarak kullanılmaya başlanmıştır. Düşünülsün ki bir prens ülkesinde gerçekleştirdiği ihtilal ile bundan sonra ılımlı İslam’a (!) geçileceğini söylemek cesaretini bulabilmektedir. Yine düşünülsün ki o otoriter ve despot ülkede Kur’an mü’minleri ne kadar dik durabilir?
Din sınıfının beşeri korkuları
Doğruyu söylemekten korkmak bazen mümkündür. Korkmamak lazım gelir ancak can söz konusu olunca zaruret halinde bazen kul yalan bile söyleyebilir. Ancak din adamı veya din sınıfı yalan söyleyemez, saklayamaz, doğruları söylemekten korkamaz. Çünkü onlar maneviyat lideridir ve pek çok insan onlara itibar etmektedir. İyi veya kötü ama mutlaka bir çığır açma yetkisine sahip bu insanlar tabi olanların da, gelecek nesillerin de sevap veya günahına aynen ortaktırlar. Bu cihetle korkulacak olan sadece Allah’tır. Tevhidi anlatmakla zaman geçiren din sınıfının şirki ve küfürü de tanıtarak, dindeki yaban otlarını temizlemeye bir an önce başlaması hem görevleri hem Allah’a borçlarıdır.
Cemaatleşmek
Dini bölen, iman kardeşliğini zedeleyen, kardeş savaşlarına yol açan, dinin bir ve birlik olmasını engelleyen bu hale tarikatler, cemaatler, mezhepler dahildir. Yani ortak Kur’an, Allah ve Peygambere tabi insanların tamamı kardeş iken nasıl olur da insanlar ötekileşir ve diğerine öldüresiye düşman olur? Müşrik, münafık ve kafirler zevkle oturup seyrederken iman kardeşleri nasıl olur da birbirini dinsizlikle suçlarken müslüman olmayanların oyununa geldiklerinin farkına varmazlar?
Putlara tapmak (İbadet, para, nefis, kişi vb.)
Müşrik cahiliye dönemi araplar, İslam’dan habersiz yaşarken kendilerini Allah’a yaklaştırsınlar diye veya şefaat umuduyla reçelden, taştan yapılmış putlara taparlar, bu sayede hem nemalanırlar hem sihir sayesinde mevki sahibi olurlar, ayrıca bir din sınıfına tabi olur ve himayeye girerlerdi. Zamanın putları cisimsel olmaktan öte makam, kişi, varlık, nefis ve ibadet putlarına dönmüştür ki imandan yoksun tüm bu yaklaşımlar (ibadet dahil) beyhudeliğe mahkumdur. Toplum imanla bütünleştiremediği ibadeti ile cennete gitmeye kanacak kadar cahil, imansız salih ameli ile yüceleceğini düşünecek kadar bilgisizdir. Sadece Allah demekten uzak, başkaca putlara köle olanlar şirkin pençesinde olduklarının farkında bile değildir.
Riya ve gösteriş
Dine en çok zararı verenlerden biri durumundaki ikiyüzlülük ve gösteriş içerisinde yalanı, kandırmayı, nemalanmayı, ahlaksızlığı, iftirayı vb. barındırdığı için baştan sona yanlış ve çirkindir. Dahası ve önemlisi bu gizli şirkin tarifidir. Komşular görsün diye koç kesmek kadar masum olabilen bu bela, abdestsiz namaz kılmaya ve camileri doldurmaya kadar gider. Münafıkların can damarları bu riya ve gösteriştir ki samimiyetten uzak bu hal asıl zararı has mü’minlerin kanını, inancını sulandırarak verir. Çünkü münafıklık kardeş gibi sokulan ama ciğerde patlayandır. Gizli şirkin tanımı durumundaki bu bela samimiyet ve faziletin de düşmanıdır ve sahteye, batıla hizmet etmekten öte gidemeyen bir ahiretten nasipsizlik illetidir.
Arabizm ve israiliyat
İslam aleminin bugünkü haline en büyük sebeplerden biri de bu ikilidir. Arapçaya mahkum Kur’an unutulmuş ve terk edilmiş, uydurma hadislere mahkum din rivayetler ve içtihadlar dini olmuşsa bunun sebebi bu iki can düşmanıdır. İlahi olan Kur’an’ın ilahi mesajıdır lisanı değil. Diğer din kitapları İbranice iken o dil ilahi değil miydi de arapça ilahi oldu? Maksat özellikle Türk insanını Kur’an’dan uzaklaştırmak olduğu için bu çığıra yol açanlar yani toplumu arapçaya mahkum edenler ahirette gün yüzü göremeyecektir. Dahası Allah ümmetleri farklı farklı yaratmışken milletlerin tamamını araplaştırma gayreti zaten dinsizliğin göstergesidir. Öte yandan yahudi ve hristiyanların dine din dışı katkısı demek olan İsrailiyat özellikle hadis alanında kendisini göstermekte, tefsirlerde fark edilmeyen sapmalara yol açmaktadır. Aramızdaki yahudiler vasıtasıyla arapçılık ve yahudilik-hristiyanlık özendirilirken, hak din İslam’dan gün be gün uzaklaşılmaktadır. Kur’an’dan habersiz toplum ise hala mesih beklemekte, mehdilerle avunmakta, mucize ve keramet peşinde koşmakta, ölülerden medet ummaktadır.
Cehalet, acelecilik, nankörlük
Kur’ansızlık beraberinde zalim, cahil ve aceleci olan insanın nankörlüğüne de sebep olmakta, hem bilmeyen hem iddia eden durumundaki cahil kitleler işin içinden çıkamadıklarında maddeciliğe soyunmakta, aklı peygamber ilan ederek maneviyatı tümden inkar eder hale gelmektedir. Ayetlerin derin manasına varamayanlar ayetlerdeki tezatlardan (!) bahsederek sözde bir tereddüt yaratmaya gayret etmekte, din sanki tamam değilmiş veya kul yapımıymış gibi bir cehalete teslim olmaktadır. Bunun ne denli büyük bir bela olduğunu anlamak için Yüce Allah’ın tüm insanlık için İslam’ı seçtiğini, dinini tamamladığını ve kolaylaştırdığını bilmek yeter. Ama görünen halde entel geçinen, dine mesafeli çoğu kesimin laiklik zannıyla dinsizliğe saplanması giderek artan bir tehlikedir.
Laikliği dinsizlik, dinsizliği laiklik sanmak
Laiklik inanç hürriyeti, devlet ve din işlerinin bir diğerinin kaynağına saygıda kusur etmezken farklı kurallara göre yönetilmesi demektir. Hatta beşeri hukuk dinin temel ilkelerine de sahip olmalıdır ki bunlar nihayetinde Allah’ın emridir. Manüpilasyon işte buradadır ve ikiye bölünmüş laik ve antilaik kesim bir diğerini gericilik veya dinsizlikle suçlamaktadır. Oysa inançların en özgür yaşama şekli olan laiklik dinin emridir. Çünkü dinde zorlama yoktur. Hatta dinden çıkmak isteyen bile çıkabilir. Allah buna izin vermişken birilerinin dini silah yapması, bir diğerinin dini alaya alınması toplumun makus talihidir. Laiklikle asıl arzu edilen mana dinden yaban otlarının temizlenmesi ve zehirli tekke ve zaviyelerin kapatılması, hurafelerin din dışına itilmesidir. Yobazlık ise laiklik düşmanlığı kisvesi ile dinsizliği dinleştirme gayretidir.