©VuSLaT
TİCARET
Ticârette günâhtan kaçmak
Sual: Ticâretle iştigal ediyoruz. Harâma düşmemek için nelere dikkat etmemiz gerekir?
CEVAP
İmâm-ı Gazâlî hazretleri buyuruyor ki: Her san’at ve her ticârette hîle yapmamak farzdır. Müşterîye herhangi bir şekilde zarar vermemelidir! Zarar veren her iş, zulüm olur. Zulüm ise harâmdır. Her müslüman, kendisine yapılmasını istemediği birşeyi, kâfirlere de yapmamalıdır!
Başlıca dört şey yapmamak lâzımdır:
1- Satılan malı, aşırı övmemelidir!
Çünkü, hem yalan söylemiş, hem aldatmış, hem de zulmetmiş olur. Hattâ, doğru olarak da, müşterînin bildiği şeyi söylememelidir! Çünkü, bu da faydasız söz olur. Kıyâmette her sözden suâl olunacaktır. Yemîn ile satmaya gelince, yalan yere yemîn etmek harâmdır. Yanî büyük günâhtır. Doğru yemîn ederse, az birşey için Allahü teâlânın ismini söylemek saygısızlık olur.
Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
(Alış-veriş yaparken, vallahi böyledir, billahi öyle değildir diye yemîn eden kimseye ve “bugün git, yarın gel” diyerek sözünde durmıyan san’atkâra yazıklar olsun!) [Deylemî]
(Malını yemîn ederek beğendirmeye çalışan kimseye kıyâmette merhamet edilmez.) [İ.Gazâlî]
2- Malın kusurunu gizlememelidir!
Malın aybını, kusûrunu müşterîden gizlememeli, hepsini, olduğu gibi göstermelidir! Kusûru gizlemek, hıyânettir. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Satılan birşeyin kusûrunu gizlemek helâl değildir. O kusûru bilip söylememek de, kimseye helâl olmaz.) [Hakîm]
Malın iyi tarafını göstermek, kötü tarafını gizlemek zulüm, hîle olur. Resûlullah, buğday satan bir köylünün buğdayına, mubârek parmaklarını sokup, yaş olduğunu görünce, sebebini sordu. Köylü, yağmurun ıslattığını söyleyince, buyurdu ki: (Niçin ıslak yerini saklayıp göstermiyorsun? Hîle eden bizden değildir) [Müslim]
Şunu bilmeli ki, hîle ile rızk artmaz, aksine malın bereketi gider. Hîle ile azar azar biriktirilen şeyler, ansızın gelen bir felâketle, birdenbire giderek geride yalnız günâhları kalır. Bir sütçü, süte su katardı. Birgün, ansızın sel gelip, ineği boğdu. Adam şaşkın bir hâlde iken, çocuğu, “Süte kattığımız sular birikerek, gelip ineği götürdü” dedi.
Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: (Ticârete hıyânet karışınca, bereket gider.) [Müslim]
Bereket demek, az malın çok faydası olmak, çok işe yaramak demektir. Az bir mal, bereketli olunca, çok kimsenin rahat etmesine, çok iyi işlerin yapılmasına yarar. Bereketli olmıyan, çok mal vardır ki, sâhibinin dünyada ve âhırette felâketine sebep olur. O hâlde, malın çok olmasını değil, bereketli olmasını istemelidir!
Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: (Lâ ilâhe illallah diyen, dünyayı dinden üstün tutmadıkça, Allahü teâlânın gadabından, azâbından kurtulur. Dîni bırakıp, dünyaya sarılırsa, kelime-i tevhîdi söyleyince, Allahü teâlâ, yalan söylüyorsun buyurur.) [Beyhekî]
3- Ölçüde, tartıda hîle yapmamalıdır!
Kur’ân-ı kerîmde buyuruluyor ki: (Verirken noksan, alırken fazla ölçene acı azâblar yapacağım.) [Mutaffifîn 1]
Büyüklerimiz, her aldıklarını biraz noksan, verdiklerini de, biraz fazla ölçüp, (Bu az fark, Cehennem ile aramızda perdedir. Cenneti, birkaç liraya satanlar ve birkaç lira için, Cehennem azâbını hak edenler, ne kadar ahmaktır) derlerdi. Malın iyisi ile kötüsünü karıştırıp, hepsini iyi diye satmak harâmdır.
4- Satış fiyâtında hîle yapmamalıdır!
Peygamberimiz, (Müslümanların, şehre mal getiren köylüleri karşılayıp piyasa fiyâtını gizliyerek, ucuz satın almalarını) yasakladı. (Müslim)
Piyasayı bilmiyenlere yüksek fiyâtla mal satmak da harâmdır. Hattâ, acemî olup, ucuz satan veya pahalı alanlar ile alış-veriş etmemelidir! Piyasadaki fiyâtı bunlardan gizlemek günâhtır. Müşterîye doğru söylemeli, hîle yapmamalıdır! Malda bir ârıza oldu ise, haber vermelidir! Malı, akrabâ veya ahbâbından, ona yardım olsun diye yüksek fiyâtla aldı ise, müşterîsine bunu söyliyerek, doğru değerini bildirmelidir! Meselâ, on lira etmiyen malı, on milyona aldı ise, o malı satarken, on milyona aldığını söylememelidir! Ucuz aldığı bir malın fiyâtı yükselip pahalı satıyor ise, aldığı fiyâtı söylemelidir! Hıyânet yapmaktan kurtulmak için, herkes, kendine yapılmasını istemediği şeyleri, başkalarına yapmamalıdır! Çünkü, herkes, dikkat ile, pazarlıkla uğraşarak, tam değerini verip aldığını sanır. O hâlde, aldatarak satmak, hıyânet ve dolandırıcılık olur.
Borcu ödemeyip geciktirmek
Sual: Borcu ödemeyip geciktirmek günâh mıdır?
CEVAP
Borcunu vaktinde ödemeyen kimsenin, gelip mühlet istemesi lâzımdır. Ödeme imkânı olduğu hâlde, borcunu geciktirmek günâhtır.
Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
(Herhangi bir kimse, imkânı olduğu hâlde, borcunu vermeyip geciktirirse, [borcunu verinceye kadar] her gün amel defterine zulmetme günâhı yazılır.) [Taberânî]
(Aldığı borcu ödemek istemeyene Allahü teâlâ, kıyâmette, “Bu kimsenin hakkını sende bırakacağımı mı zannettin?” buyurarak, o kimsenin iyi amellerini alıp diğerine verir. Eğer borcunu vermiyenin iyi ameli yoksa, borç verenin kötü amellerini, günâhlarını borçluya yükler.) [Taberânî]
(Zenginin [ödeme imkânı olanın] borcunu ödemeyip, oyalaması zulümdür.) [Buhârî]
[Borcu vaktinde ödememeye zulüm, ödemiyene de zâlim denmiştir.]
(Allahü teâlâ zâlim zengini sevmez, ona bugzeder.) [Bezzâr]
Borcu olan, borcunu ödemeden sadaka vermemelidir. Çünkü hadîs-i şerîfte, (Borcu var iken verilen sadaka kabűl olmaz) buyuruldu. (Buhârî)
Verilmeyen zekât da borçtur. Borcu ödemek, zekât vermek farzdır. Zekât borcu olanın verdiği sadaka kabûl olmaz. Önce bu borçları ödemek lâzımdır. Bunun gibi farz borcu olanın nâfile namazları da kabûl olmaz. Sünnetler de nâfile demektir. (N.Fıkhıyye)
Borçlanmamaya çok dikkat etmelidir! Hz.Lokman Hakîm, (Borç yükü altında ezilmektense, taş taşımayı tercîh ederim) buyuruyor. Çünkü borçlanmak, insanı küfre kadar sürükler. Peygamber efendimiz, (Yâ Rabbî, küfre düşmekten ve borca girmekten sana sığınırım) buyurarak, borçlanmanın çok kötü olduğunu bildirmiştir. (Nesâî)
Borçluya mühlet
Sual: Borcunu ödeyemiyen müşterilerimize mühlet tanımak sevâb olur mu?
CEVAP
Borcunu gerçekten ödeyemiyenlere mühlet vermek, elbette çok sevâbdır.
Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
(Kıyâmet gününün dehşetinden kurtulmak ve Allahın himâyesine sığınmak istiyen, darda kalan borçluya mühlet versin!) [Taberânî]
(Darda olanı ferâha kavuşturan veya böyle bir kimsenin borcunu ödeyeni, Allahü teâlâ, Kıyâmetin dehşet, korku ve sıkıntılarından kurtarır.) [Müslim]
(Fakîr borçluya, borcunu ödemesi için kolaylık gösterene, her gün o borç miktarı kadar sadaka sevâbı yazılır.) [İ.Ahmed]
(Bir kimse, borcunu ödeyebileceği vakte kadar fakîre mühlet verse, günâhlarından tevbe etmesi için Allahü teâlâ da ona mühlet verir.) [Taberânî]
(Musîbetten kurtulmak, istediğine kavuşmak ve Arşın gölgesine sığınmak istiyen, eli darda olanın borcunun vâdesini uzatsın veya o borcu bağışlasın!) [Abdürrezzâk]
(Kıyâmette günâhı çok bir müslümanı hesâba çekerler. O kimse de, (Benim iyiliğim yoktur. Sadece çırağıma, “Fakîr olan borçluları sıkıştırma, ne zaman ellerine geçerse, o zaman vermelerini söyle, birşey isterlerse yine ver, boş çevirme” diye söylerdim) der. Allahü teâlâ da, o kimseyi affederek buyurur ki: (Ey kulum, bugün sen fakîr, muhtâçsın. Sen dünyada benim kullarıma acıdığın gibi, bugün biz de sana acırız.) [Buhârî]
Alacağı tahsil
Sual: Bir arkadaşa sekiz sene önce beş bin liraya bir gömlek sattım. Şimdi ise bir gömlek bir milyon lira civârındadır. Bu parayı tahsil ederken beş bin lira olarak mi, yoksa o günkü beş bin liranın alım gücüne göre mi alacağız?
CEVAP
Eşyânın değeri altın ile ölçülür. Sekiz sene önce beş bin lira ile kaç gram altın alınıyorsa, bugün de aynı gram altın istemek câizdir. Diyelim ki 2 gram altın ediyorsa, bugün de 2 gram altın istenir. 2 gram altının bugünkü karşılığı olan kâğıt para da istenebilir. Gömleğe göre veya başka eşyâya göre istenmez. Belki bugünkü 2 gram altın iki gömlek eder veya bir gömlek de etmiyebilir. Ne kadar gömlek ettiği değil, ne kadar altın değerinde olduğu önemlidir. İhsân etmek iyidir. Alacaklı arzu ederse beş bin lirayı alarak da hesâbı kapar. Hiç de almayabilir.
Ödünçte kolaylık
Sual: Ödünç verirken, haram işlemeden gün tayin edebilmenin bir yolu yok mudur?
CEVAP
(Bey ve Şirâ Risâlesi)nin İsmail bin Osman tarafından yapılan şerhinin 59. sayfasında, (Ödünç verirken, zaman tayin etmek, malı, misli ile veresiye satmak olur. Bu ise fâizdir, büyük günahtır.) buyuruluyor.
Miktarı az olan paralar için gün tayini mühim değilse de, miktarı fazla olan paralar için gün tayini lâzım olabilir. Senede, ödeme tarihi konabilmesi için, (S. Ebediyye)de bildirilen birkaç usûl:
1- Ödünç vereceği kimseden kefil ister. Kefilden ödeme tarihi belli bono alır. Borçlu da kefilin ödemesi lâzım gelen tarihte öder.
2- Yahut borçlu, borcunu kendine borcu olan birine havâle eder. Havâle olunanın borcunun ödeme zamanı, belli ise, alacaklıya da o zamanda öder.
3- Yahut ödünç isteyene, ödünç vereceği kadar fiyatla, ucuz bir şeyi veresiye satar. Ondan bu satış için belli tarihli ödeme senedi alır. Sonra bu şeyi aynı fiyatla, peşin olarak geri alır. (Hadika)da, (Ödünç vereceği kimseye, bir kâğıt parçasını bile bin liraya satmak câizdir.) deniyor.
4- (Eşbâh)da, (Ödünç verirken, senede ödeme tarihi koyabilmek yollarindan biri de, Mâlikî mezhebini taklid etmektir.) deniyor.
(Mizân)da (Mâlikî mezhebinde, ödünç verilen malı, parayı, ödeme zamanından önce veya sonra isteyemez. Zamanında istemesi lâzımdır.) buyuruldu. Fakat başka mezhebi taklîd, ancak sıkışık durumlarda câiz olur. Taklîd edilen mezhebin taklîd ettiği husustaki bütün şartlarını öğrenip bunlara uymak lâzım olur.
5- (İbni Âbidin)de ("Falana olan borcuma kefil ol" dese, o da kabul edip ödese, kefil borçluya, "Belli zamanda bana ödersin" diyebilir. Fakat "Falana olan borcumu öde" dese, o da kabul edip ödese, borçlunun bunu ona belli bir zamanda [yani gün tayin ederek] ödemesi câiz olmaz. Çünkü borçlu için ödemiş, borçlu şimdi buna borçlu olmuştur. Borcun belli bir zamanda ödenmesi ise câiz değildir.) buyuruldu.
[Samîmi tanıdıklar arasında, daha kolay bir usul vardır. Ödünç isteyene, (Falanca gün bana aynı miktar para hediye edersen, şu parayı sana hediye ederim.) denir. O da kabul ederse, para alınmış olur.]
Alacak Borç Meseleleri
Sual: Bazı kimselerde alacaklarım var. Verecek güçleri yoktur. Vermeleri için sıkıştırsam günah olur mu?
CEVAP
Her zaman alacağınızı istemek hakkınızdır. Ancak borcunu veremiyen fakirleri sıkıştırmamak çok iyidir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kıyamet gününün sıkıntılarından kurtulmak istiyen, eli darda olana, alacağını tehir etsin veya bağışlasın!) [Müslim]
(Bir müslümana Allah rızası için ödünç verene, her gün için sadaka sevabı verilir. Fakirden alacağını çabuk istemiyene, her gün için malın hepsini sadaka vermiş gibi sevap verilir.) [Hakim]
(Başka himaye bulunmıyan günde, Allahın himayesine girmek istiyen, eli darda olana kolaylık göstersin veya alacağını bağışlasın!) [Taberânî]
(Kim, fakirdeki alacağını tehir eder veya bağışlarsa, Allahü teâlâ da, kıyamet günü onu kendi himayesine alır.) [Taberânî]
Akrabaya Yardım
Sual: Yardım yaparken, ödünç verirken akrabayı tercih etmek mi lazım?
CEVAP
Herkese iyilik etmek, ödünç veya sadaka vermek çok sevabdır. Akrabaya yapılan iyilik daha sevabdır. Bir kadın, Resulullaha, (Fakir kocama infakta bulunsam, sadaka yerine geçer mi?) diye suâl ettirdiğinde Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(İki sevab vardır. Biri sadaka, diğeri de sıla-i rahim sevabı) [Buharî]
Bu husustaki hadis-i şeriflerden birkaçı şöyle:
(Senden yüz çeviren akrabana verilen sadaka daha faziletlidir.) [Taberânî]
(Yakın akraba ve komşuya verilen sadakanın sevabı iki misli fazladır.) [Taberânî]
(Paranızı önce kendi ihtiyaçlarınıza, artarsa çoluk çocuğunuzun ihtiyaçlarına sarf edin! Bundan da artarsa akrabalarınıza yardım edin!) [Müslim]
(Bir kimseden amcasının oğlu yardım ister de, o da gücü yettiği hâlde, vermezse, kıyamet günü Allahın fazlından mahrum kalır.) [Taberânî]
(Bir müslümana ödünç veren iki misli sadaka sevabı kazanır.) [İbni Mace]
Din istismârı
Sual: Tüccârın, malını müşteriye gösterirken kelime-i tevhîd, salevât okuması uygun mudur?
CEVAP
Tesbîh, tahmîd, tekbîr ve Kur’ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîf ve fıkıh kitâbı okumak sevâbdır.
Kur’ân-ı kerîmde buyuruluyor ki:
(Allahı çok zikredenlerin günâhları affolur ve çok sevâb verilir.) [Ahzâb 35]
Tüccârın, malını müşteriye gösterirken, bunları okuması, tekbîr getirmesi, kelime-i tevhîd, salevât söylemesi günâhtır. Bunları, para kazanmaya âlet etmek olur. (İhtiyâr)
Rüşvet afeti
Sual: Günümüzde rüşvet yaygınlaşmıştır. Rüşvetin dindeki yeri nedir?
CEVAP
Dinimiz, gasb edilmiş malı ve zulüm, hırsızlık ile alınan, rüşvet, faiz, kumar ücretleri ve diğer hıyanet yollarından birisi ile ele geçen kazancın yenilmesini ve başkalarına yedirilmesini yasak etmiştir. Kur'an-i kerimde mealen buyuruldu ki:
(Birbirinizin mallarını aranızda [kumar, yalancılık, sahtekarlık, hırsızlık, gasb, rüşvet gibi] bâtıl sebeplerle yemeyin!) [Bekara 188]
Kızın babasının veya akrabasının, kızı vermeye razı olmaları için damattan istedikleri para veya mal rüşvet olur. Ayakbastı parası almak da rüşvettir, haramdır. Malını, canını, hakkını kurtarmak için istemiyerek rüşvet vermek caiz ise de, rüşvet istemek asla caiz değildir, haramdır.
Layık olmayan kişileri işe almak için rüşvet istemek, ülke idaresini ehliyetsiz ellere terk etmek demektir. Bu da bir milletin yıkılmasına sebep olur.
Bir öğretmenin, kabiliyetsiz bir talebeyi rüşvetle geçirmesi de, layık olmayan kimselerin iş başına geçmesine vesile olur.
Alt sırada olan bir evrağı rüşvetle üste çıkarıp hemen muamelesini yapmak, diğer sırası gelen insanların haklarına tecavüzdür, zulümdür.
Doktorun rüşvet alarak sağlam memura rapor vermesi, düzenin bozulmasının, ülkenin yıkılmasının sebeblerindendir.
Belediyelerce, kanunsuz binalara ruhsat vermek veya ruhsatsız yapılara rüşvet alarak göz yummak veya daha başka şekilde rüşvet almak vazifeye ihanettir.
Müslümanlık ve Rüşvet
Dinsiz bir kimse, Allahtan korkmadığı için, kanunun görmediği yerlerde her rezaleti işleyebilir. Fakat bir müslüman, Allahın her zaman kendini gördüğünü bildiği için rüşvete karışmaz ve diğer günahları işlemez. Eğer müslüman bir kimse, rüşvet gibi kirli işlere karışmışsa, Allahtan korkmadığı veya az korktuğu anlaşılabilir. Bu bakımdan müslüman bir kimsenin rüşvet alması, sadece kendini günaha sokmakla kalmaz, aynı zamanda islâmiyete de ihanettir.
Neticede, rüşvet bir milleti manen ve maddeten çökerten bir illettir. İlgililere yardımcı olmak, her ferdin vazifesidir.
Dinen büyük günah olup, bir milletin felaketine sebeb olan rüşveti kaldırmak ancak islâm ahlâkına sahip olmakla mümkündür. Çünkü ahlâklı bir müslüman haksızlık etmediği gibi, haksızlığa da razı olmaz. Çünkü onda Allah korkusu bulunduğu için rüşvete vasıta bile olmaktan aslandan, yılandan kaçar gibi kaçar.
Bu bakımdan çocuklarımızı, gençlerimizi ahlâklı yetiştirmek, millet olarak başta gelen vazifelerimizden biridir. Devlet memurlarının vazifelerini yaparken, vazife yaptığı kişilerden hediye almaları da doğru değildir.
Hediye ve Rüşvet
Hz. Ömer, devlet başkanı iken, hanımı ile bir köye gider. Köylü kadınlar halifenin hanımına çeşitli hediyeler verirler. Eve geldikleri zaman, hazreti Ömer, hanımına der ki:
- Bunları nereden aldın?
Hanımı cevap verir:
- Köylü kadınlar hediye ettiler.
- Ben halife olmasaydım, sana bu hediyeler verilir miydi? Eskiden ben halife değilken sana niçin hediye vermiyorlardı? diyerek Hz. Ömer, verilen hediyeleri beyt-ül mala verir.
Rüşvet, haksız kazanç yollarından biridir. Bütün dinlerde günahtır. Devletlerin ceza kanunlarında, devlet idaresine karşı işlenen bir amme [kamu] suçu kabul edilmiştir.
Haksızı haklı, yanlışı doğru, kötüyü iyi, liyakatsızı liyakatlı göstermek için bir kimseden para, mal almak rüşvettir. Böyle gayrı meşru hareket için, para, mal verilmesine vasıta olmamalıdır! Çünkü hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Rüşvet alana, verene ve bunlar arasında rüşvete vasıta olana da Allahü teâlâ lânet etsin.) [Hakim]
Rüşvetin yaygınlaşması kıyamet alametlerindendir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Öyle bir zaman gelecek ki, rüşvet, hediye adı altında alınıp verilecek, ibret olsun diye, gözdağı vermek için suçsuz kimseler öldürülecektir.) [İ. Gazalî]
Hediye ve Hükümleri
Sual: Hediye hangi hâllerde, câiz ve hangi hâllerde câiz değildir?
CEVAP
Mu’teber kitaplarda diyor ki:
1- Hediye veya hibe [bağış], mevcut ve bilinen bir malı, birine karşılıksız temlîk etmektir. Belli bir karşılık istiyerek vermek de câizdir. Meselâ, borcunu ödemesini şart etmek câizdir.
2- Karşılık vermek şartı ile yapılan hediye, karşılığı verilmedikçe sahîh olmaz. Hediyenin ve karşılığının, ayrılmadan önce verilmeleri lâzımdır.
3- (Sen ölürsen benim, ben ölürsem senin olsun) diyerek evini birisine vermek bâtıldır.
4- Ali, Veli’ye, (Yaşadigin müddetçe evim senin olsun) dese, Veli ölünce, ev, sâhibine verilir.
5- (Al, sarf et) diye verilip, hediye olduğu söylenmiyen para, teslim edilince, ödünç verilmiş olur. (Al, giy) diyerek verilen elbise, hediye olur.
6- Hediye verilmeden önce, veren vazgeçebilir. Hediye verildikten sonra, ancak ikisinin rızâsı ile vazgeçilebilir.
7- Hâfız, pazarlık etmeden, Allah rızâsı için hatim veya mevlid okursa, kendisine verilen hediyeyi alması câiz olur. Az diye İtirâz ederse, aldığı haram olur.
8- Çocuğun hediye vermesi sahîh değildir. Çocuğa verilen hediyenin sahîh olması için, çocuğun, hediye edilen şeyi eline geçirmesi lâzımdır.
9- Fakir, zenginin verdiği sadakayı zengine hediye etse, zenginin alması câiz olur.
10- Biri, “Bu malı sana hediye ettim” dese, öteki de alsa, hediye tamam olur.
11- Müşteri, mali teslim almadan başkasına hediye edebilir.
12- Henüz ele geçirmeden önce, ikisinden birisi ölse, hediye bâtıl olur.
13- İki kimse, ortak oldukları bir evi birine hediye etseler, câiz olur. Bir kimse, evini iki kişiye hediye etse, câiz olmaz. Çünkü, taksimi mümkün olan şeyi, hisse-i şâyı’alı olarak vermek câiz değildir.
14- Gelecek ay başında, şu mali sana hediye ettim demek sahîh olmaz.
15- Ölünceye kadar nafakasını vermek ve kendine hizmet etmek şartı ile evini birine hediye ve teslim edince, hizmete başlarsa, evi geri alamaz.
Evini, ölünceye kadar içinde oturmak şartı ile satmak fâsid ise de, hediye etmek câizdir ve evi teslim ettikten sonra, geri alamaz. [Mecelle 855.]
16- Hediye verirken malın mevcût olması şart, hazır olması şart değildir.
17- Zorla alınan hediye sahîh değildir. Meselâ bir kimse, hanımına, (Sana borcum olan mehrini bana hediye etmezsen, babanın evine hiç gidemezsin) dese, hanımı da, hediye etse, sahîh olmaz. Çünkü kerhen, zor ile hediye vermek sahîh olmaz.
18- Hediye, ancak ele geçince mülk olur. Satın alınan mal ise, ele geçmeden önce mülk olur.
19- Ölüm hastası, malının üçte birini, vârislerinden başkasına bağışlıyabilir.
20- Alacağını borçlusuna bağışlıyan, vazgeçemez. (Alacağım yok) deyince de, borç kalmaz.
21- Kazançları şüpheli olan, hediyeleşmeli ve ödünç alıp kullanmalıdır! Haramdan geldiği kesin olarak bilinmedikçe, hediye gelen şeyler helâldir.
22- Doğacak yavrusu benim olmak şartı ile bu hayvanı sana hediye ettim demek câizdir. Yavrusu da hediye olur.
23- Mehr vermemek şartı ile nikâh sahîh olur. Fakat sonradan mehrini verir.
24- Müşterinin başkasına satmaması şartı ile bir mal satmak veya başkasına satmamak şartı ile satın almak sahîh olup, bu şartların hepsi boştur, yapılmaz.
25- Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Verdiği hediyeyi geri istemek, kustuğunu yalamak gibidir) [Müslim]
Buna rağmen, bir kimse, bir ihtiyâçtan dolayı veya sebepsiz verdiği hediyeyi geri isteyebilir.
Ancak şu yedi şeyden biri varsa, hediye teslimden sonra, artık geri alınamaz:
1- Verilen malda kıymetini artıran fazlalık meydana gelmiş olmak,
2- İkisinden birinin ölmesi,
3- Hediyenin karşılığı olduğu bildirilerek bir hediye vermek,
4- Hediye edilen malın, alanın mülkünden çıkması,
5- İkisi arasında nikâh bulunmak veya aralarında nikâhı ebedî haram eden akrabâlık bulunmak,
6- Hediye edilen malın helâk olması, geri almaya mâni’ olur.
7- Fakire verilmiş olması. Çünkü fakire verilen hediye, sadaka olacağı için geri alınamaz.
Devletin verdikleri
Sual: Bir vâiz, “Necm sûresindeki (İnsan için çalıştığından başkası yoktur) anlamındaki âyetten anlaşılıyor ki, emekli maaşı ve alın teri karışmıyan her kazanç harâmdır. Yaşlı kimselerin ücretsiz belediye araçlarında seyahat etmesi de böyledir. Yine aynı âyet gösteriyor ki, ölü için yapılan duâ, sadaka ve diğer iyiliklerin hiç faydası olmaz” dedi. Faydası yoksa, niçin cenâze namazı kılıyoruz?
CEVAP
Ölü için duâ edilir, her türlü hayrat yapılır. Emekli maaşı almak da câizdir.Devlet, ihtiyârlara bir ihsân olarak yaşlılık maaşı bağlamıştır. Aynı şekilde belediye, ihsân olarak ihtiyârlara ücretsiz seyahat hakkı tanımıştır. Bu bir hediyedir. Devlet, gâzilere, asker âilelerine maaş bağlıyor. On çocuğu olana ikramiye verebilir. Zelzeleden zarar görenlere karşılıksız yardım edebilir. Yâhut sırf Türk vatandaşı olduğu için herhangi bir yardım yapabilir.
Devlet bir kimseye böyle çeşitli yardımlar yaptığı gibi, bir fert de dilediği kimseye, milyonlarca, milyarlarca yardım yapabilir. Hediye verebilir. Alınan her paranın muhakkak alın teri ile alınması lâzım değildir.Devlet, bir memuruna, bir işçisine anlaşma îcâbı, haftada bir gün veya iki gün izin verebilir. Yılda bir ay, iki ay izin verebilir. Birkaç ay hastalık izni verebilir. Bu izinli olduğu zamanlarda da maaşından kesmeyebilir. Şu kadar yıl çalışanı emekli edebilir. Bunların hiçbiri dîne aykırı değildir. Devlet, 25 yılda emekli ettiği gibi, bunu 50 yıla da çıkarabilir veya on yıla indirebilir. Ömür boyu emekli maaşı verebilir. Devlet, 25 yıl hizmet eden memura ölünceye kadar maaş verdiği gibi, Allahü teâlâ da, îmân edenlere sonsuz mükâfât vermektedir.
Bir kimsenin, îmân ettiği için, kuluna sonsuz mükâfât veren Allahü teâlâya, niçin bu kadar ni’met veriyorsun, diye suâl edemediği gibi, belli bir hizmet karşılığı, ölünceye kadar maaş almaya harâm demek çok yanlıştır. Kur’ân-ı kerîmde meâlen buyuruluyor ki: (İnsana, ancak çalışarak [ihlâs ile] yaptığı işler [âhırette] fayda verir.) [Necm 39]
Bir kimse, başkasının yaptığı amelden fayda görmez. Herkesin yaptığı kendinedir. Meselâ bir kimse, sadaka verse, sevâbı yalnız sadakayı verene ait olur. Başkasının bu sevâbda hissesi olmaz. Ancak amel işliyen, meselâ sadaka veren kimse, sevâbını başkalarına da bağışlayabilir. Onlar da bu sevâbdan faydalanır. Ölülere duâ ve istigfâr etmek faydalıdır. İbrâhim aleyhisselâm, (Ey Rabbimiz, [kıyâmette] hesâb için ayağa kalkıldığı gün, beni, ana-babamı ve bütün mü’minleri affeyle) diye duâ etmiştir. (İbrâhim 4)
Bir mü’minin duâsı ile diğer mü’minlerin günâhları affediliyor ki, böyle duâ edilmesi emredilmiştir. Yine her gün namazda, (İbâdillâhissâlihîn) diyerek müslümanlara duâ ediyoruz. Faydası olmasaydı, her tehıyyatta bunun okunması emredilmezdi.
Hadîs-i şerîfte buyuruluyor ki:
(Ölünün mezârdaki hâli, imdât diye bağıran, denize düşmüş kimseye benzer. Boğulmak üzere olan kimse, kendisini kurtaracak birini beklediği gibi, ölü de, babasından, anasından, kardeşinden, arkadaşından gelecek bir duâyı gözler. Ona bir duâ gelince, dünyaya ve dünyada olanların hepsine kavuşmaktan daha çok sevinir. Allahü teâlâ, yaşıyanların duâları sebebi ile, ölülere dağlar gibi çok rahmet verir. Dirilerin, ölülere hediyesi, onlar için duâ ve istiğfâr etmektir.) [Deylemî]
Günâhkâr bir müslümanın cenâze namazını müslümanlar kılarsa, ölünün günâhları affolur. Yanî dirilerin duâları sebebiyle ölülere çeşitli hediyeler gider. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: (Müslümanlardan üç saf, bir müslümanın cenâze namazını kılarsa, ölü Cennete girmeye hak kazanır.) [Ebû Dâvüd, Tirmizî]
Ölü için duâ ve Kur’ân-ı kerîm fayda verdiği gibi, ölüler için sadaka vermek de onların günâhlarının affına sebep olur. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
(Allah için nâfile sadaka vermek istiyen, bunu müslüman ana-babasının niyetine verse, ana-babası için birer ecir, onların ecirlerinden eksilmemek üzere, bir misli de kendisine verilir.) [Taberânî, İbni Asâkir]
(Ölmüş ana-babası nâmına hac eden, bu hac hem kendisi, hem de ana-babası için kabûl edilir ve ana-babasının rûhuna müjde verilir.) [Dâre Kutnî]
(Ölen mü’minin her ameli kesilir. Yalnız üç amelinin sevâbı devam eder. Bunlar, sadaka-i câriye, faydalı ilim ve kitap ile sâlih evlâdın ettiği duâ ve istiğfârlar.) [Ebûşşeyh]
[Sadaka-i câriye, câmi, çeşme, yol gibi, faydası devâm eden işlerdir.]
(Dînimizde iyi bir çığır açana, bunun sevâbı ile bununla amel edenlerin sevâbı verilir, o çığırda [o yolda] gidenlerin sevâbından da hiçbir şey eksilmez. Dînimizde kötü bir çığır açana da, bunun günâhı ile, bununla amel edenlerin günâhı verilir, o kötü yolda gidenlerin günâhından da hiçbir şey eksilmez.) [Müslim]
Tatarhâniyye’de, (Sadaka veren, sevâbının bütün mü’minlere verilmesi için niyet ederse, kendi sevâbından hiç azalmadan, bütün mü’minlere de sevâbı erişir) buyurulmaktadır. (R.Muhtâr)
Kirâcı ve uşur
Sual: Kirâladığım tarlanın uşrunun tamamını benim mi vermem gerekir?
CEVAP
Fıkıh kitaplarında, (Bir kimse, tarlasını kirâya verirse, mahsûlün uşrunu, İmâm-ı a’zama göre, mal sâhibi verir. Kirâ ücreti yüksek olan yerlerde, böyle fetvâ verilir. İmâmeyn’e göre, kirâcı verir. Kirâ az olan yerlerde, böyle fetvâ verilir) buyuruluyor. Meselâ, kirâ ücreti olarak 20 milyon lira verip, masraflar çıktıktan sonra 60 milyon liralık mahsûl almışsanız, mahsûlün uşrunu siz verirsiniz. Masraflar çıktıktan sonra 30 milyon liralık mahsûl almışsanız, tarla sâhibi verir. Çünkü kârın yarısından fazlasını mal sahibi almıştır. 10 milyon liralık masraf yapıp 50 milyon liralık mahsûl almışsanız, 40 milyon lira almışsınız demektir. Bunun 20 milyonunu mal sahibine verdiğiniz için, mahsûlün yarısının uşrunu siz, yarısınınkini de mal sâhibi verir. Uşur verilirken kira ücreti ve masraflar düşülmez. Fakat uşru hangi tarafın vermesi gerektiği hesap edilirken, masraflar nazarı itibâre alınır.
Tek taraflı sözleşmeyi bozmak
Sual: Yapılan bir sözleşme, bilinmiyen bir sebeple aleyhimize dönse, o sözleşmeyi tek taraflı olarak bozmamızda, yani caymamızda bir sakınca var mıdır?
CEVAP
Hiç kimse, tek taraflı olarak sözleşmeyi bozamaz. (Aleyhime oldu, ben de bozdum) demek geçersizdir. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Ey iman edenler, sözleşmelerinize uyunuz!) [Maide 1]
(Allah, sözleşmeleri bozmaktan sakınanları sever.) [Tevbe 7]
Irzlarını koruyanlar, emanetlerine ve sözleşmelerine riayet edenler, doğru şahitlik yapanlar, namazlarını kılanlar, cennetle ikram olunacak kimselerdir. (Mearic 29-35)
Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(Sözünde durmamak münafıklık alametidir.) [İ.Neccar]
Satılan malı geri almak
Sual: Boyacılık yapıyorum. Bir müşterim, (Oğlum da, aynı boyadan, benden habersiz olarak başka birisinden almış) diyerek sattığım boyaları geri getirdi. Bunları almaya mecbur muyum?
CEVAP
Sattığınız malı geri almaya mecbur değilsiniz. Ancak ihsan ederek, malları geri almak çok iyi olur. Kur'an-ı kerimde, (İhsan [iyilik] edenlere, rahmetim elbette çok yakındır) buyuruldu. (Araf 56)
İmam-ı Gazalî hazretleri buyuruyor ki:
Müşteri pişman olursa, yapılan satışı bozmak iyi olur. Çünkü, Resulullah, (Müşteri pişman olunca, satıcı da kabul edip sözleşmeyi bozarsa, Allahü teâlâ, onun günahlarını affeder) buyurdu. (K. Saadet)
Müteahhitle sözleşme
Sual: Müteahhitle üç yıl sonra evi teslim etmesi için anlaştık. Geciken her gün için bir miktar gecikme tazminatı almak üzere sözleşme yapmam caiz mi?
CEVAP
Evet caizdir. Ancak, vaktinde ödenmiyen alacak için caiz olmaz. Çünkü alacak, evi teslim etmeye benzemez.
Alacağını tehir ederek fazla istemek faiz olur. Kur'an-ı kerimde buyuruluyor ki:
(Allah, alış-verişi, ticareti helal, faizi haram kıldı.) [Bekara 275]
Alacaklının zarar etmemesi için, paranın o günkü kıymeti altın olarak hesaplanır. Ödeneceği gün, altın olarak verilir. Dolara veya herhangi bir eşyaya göre hesaplanmaz. Kıymet denilince, altın anlaşılır, başka mal ve para anlaşılmaz. Çünkü eşyanın kıymeti altın ile anlaşılır. (Keşfi rümuz-i gurer)
Sözleşme gereği para kesmek
Sual: Araba almak için bir organizasyona girdim. Sözleşme yaptık. Birkaç ay sonra maddî sıkıntı yüzünden ayrılmak zorunda kaldım. Sözleşme gereği, paramın bir kısmını kestiler. Onlara itimat ederek sözleşmeyi okumadan imzalamıştım. Ben razı olmadığıma göre, onların bu parayı almaları caiz midir?
CEVAP
Elbette caizdir. Eğer onlar sözleşme dışı bir şey yapsalardı, o zaman onlar suçlu olurdu. Sözleşmenin veya kanunun mahiyetini bilmemek mazeret teşkil etmez.
Kırmızı ışıkta geçen birinin, (Ben bunun suç olduğunu bilmiyordum) demesi mazeret olur mu?
Alış-Verişte Yemin
Sual: Bir malı beğendirmek gayesiyle yemin etmekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Doğru da olsa, alış-veriş yaparken yemin etmemelidir! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Malını, yemin ederek beğendirene kıyamette merhamet edilmiyecektir.) [Müslim]
(Alış-verişte "Vallahi böyle, billahi öyle değildir" diye yemin edenlere ve sanatkardan, "Yarın gel, öbür gün gel" diye sözünde durmıyanlara yazıklar olsun!) [Deylemî]
(Yalan yemin ile mal çok satılsa da böyle kazancın bereketi olmaz.) [Buharî]
(Alıcı ile satıcı birbirine doğru söyleyip, nasihat edince, kazançları bereketli olur, malın kusurunu gizleyip, yalan söyledileri zaman bu bereket kalkar.) [Buharî]
(Satılan bir şeyin kusurunu gizlemek helal değildir.) [Hakim]
(Bir zaman gelecek ki, insanlar, yalnız malın, paranın gelmesini düşünüp, helalını, haramını düşünmiyeceklerdir.) [R. Nasıhin]
Malını müşteriye gösterirken tüccarın Allah demesi, Kelime-i tevhid okuması günahtır. Bunları para kazanmaya alet etmek olur. (İhtiyar)
(İhtiyar) kitabındaki bu ifadeden, müşteri çekmek gayesiyle dükkanına dini levhalar asmak da, dini ticarete alet etmek olacağı anlaşılmaktadır. Hele dinden imandan habersiz kimselerin bu hareketi, din istismarı olur.
Akıllı, ahıretin sonsuz kazancını dünyanın geçici kârı ile değiştirmez. Bütün iyiliklerin, dinin emirlerine uymak ve yerine getirmekte olduğunu bilir.
Mushaf Satmak
Sual: Sadece mushaf, dini kitap ve dini levha ticaretinin mahzuru var mıdır?
CEVAP
Mushafı, Kur'an-ı kerim öğretilmesine sebeb olmak niyetiyle satmak caiz ve sevab olur. Aldığı para helal olur. Fakat böyle niyetin alameti maloluş fiyatına yakın az bir karla satmaktır. Geçimi başka kitaplardan sağlanıyorsa, mushafları karsız satmalıdır! (Şira)
Mushaf, dini levha, ilmihal kitapları ticaret malı değildir. Emr-i maruf için satılır. Çarşıda pazarda satılmaz. Dükkanlarda rafa konur. Okumak, bereketlenmek için odaya asılır. Zinet eşyası değildir. Dini levhaları ve diğer dini eserleri yere sermek onlara hakaret olur. Mushafa ve dini kitaplara hakaret eden ise küfre düşer. Yani kâfir olur.
Ödünç alırken
Sual: Hangi durumda ödünç alınır? Alınan borcu geciktirmek uygun mudur?
CEVAP
Şu üç durumda ödünç almak caiz olur:
1- Nafakası olmıyanın, nafakasını, vücudunu örtecek kadar elbise almak için veya kazancı şüpheli olanın, helal nafaka almak için ödünç istemesi caizdir.
2- Evi olmıyan kimsenin, ev satın alması veya evinin kirasını ödemesi için ödünç istemesi caizdir. Soğuktan korunmak [odun, kömür, soba, kışlık palto gibi şeyler almak] için de ödünç alabilir.
3- Evlenmek, mevkii ve vazifesi icabı, adete uygun giyinmek ve bunun gibi işler için ödünç istenebilir. [Zaruret olunca da ödünç almak caiz olur.]
Bu üç maddede bildirilen hususlar dışında ödünç istemek caiz olmaz. Mesela, parası olmıyan kimsenin baklava yemek, meşrubat içmek ve pahalı kumaşlardan elbise almak, komşunun var diye ihtiyaç olmıyan bir şeyi almak için ödünç istemesi doğru değildir. Kısacası makam ve vazifesi gereği değilse, lüks sayılan yiyecek, içecek ve giyecek için ödünç alınmaz. Ödemek niyetiyle ödünç alana Allahü teâlâ yardım eder, ödünç verene de çok sevab verir.
Bire Onsekiz Sevab
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Sadaka için on sevab, ödünç için ise on sekiz sevab vardır.) [Taberânî]
(Allah rızası için ödünç verene, her gün için sadaka sevabı verilir. Fakirden alacağını çabuk istemiyene, her gün için malın hepsini sadaka vermiş gibi sevab verilir.) [Hakim]
Borçlanmamaya çok dikkat etmelidir! Hz. Lokman Hakim, (Borç yükü altında ezilmektense, taş taşımayı tercih ederim) buyuruyor. Çünkü borçlanmak, insanı küfre kadar sürükler. Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Ya Rabbi, küfre düşmekten ve borca girmekten sana sığınırım.) [Nisai]
(Borçsuz olan hür yaşar.) [Beyhekî]
(Huzur içinde iken, borçlanarak korku içinde yaşamayın!) [Hakim]
(Borçtan sakının! Borç, gece gama, gündüz zillete sebep olur.) [Beyhekî]
Ödünç alınan borçları ilk fırsatta ödemeye çalışmalıdır! Alış veriş neticesinde meydana gelen taksitli, borçları da zamanında ödemelidir! Ödemeyi geciktirmek günahtır. İbrahim Edhem hazretleri, (Borcu olan kimse, yağlı ve sirkeli yemek yememeli) buyuruyor. Borcu olan, borcunu ödemeden sadaka bile vermemelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Kendi veya çoluk çocuğu muhtaç veya borçlu olanın verdiği sadaka kabul olmaz.) [Buharî]
İhtiyacı olmıyana, malını lüzumsuz yerlere, harama harcıyana ödünç para vermemelidir! Borcunu vaktinde ödemeyen kimsenin, gelip mühlet istemesi gerekir. Ödeme imkanı olduğu hâlde, borcunu geciktirmek zulümdür, günahtır. Bir kimse, malı olduğu hâlde, borcunu ödemeyi bir saat geciktirirse, zâlim ve asi olur. Namaz kılarken de, oruç tutarken de, uykuda da, yani her an, lânet altında bulunur. Malı olmak, parası çok olmak demek değildir. Satılık birşeyi olup da, satmazsa, günah işlemiş olur.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Ödememek niyetiyle borçlanan, Kıyamete hırsız olarak gelir.) [İ Mace]
(İmkanı varken, borcunu ödemiyene her gün zulmetme günahı yazılır.) [Taberânî]
(Aldığı borcu ödemiyene Allahü teâlâ, Kıyamette "Bu kimsenin hakkını sizde bırakacağımı mı zannettiniz?" buyurarak onun iyi amellerini alıp diğerine verir. Eğer borçlunun, iyi ameli yoksa, alacaklının günahları borçluya yüklenir.) [Taberânî]
Borcunu ödeyemiyene mühlet vermek sevabdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kıyametin dehşetinden kurtulmak istiyen, darda kalan borçluya mühlet versin!) [Taberânî]
(Darda olanı feraha kavuşturanı veya onun borcunu ödeyeni, Allahü teâlâ Kıyametin dehşet, korku ve sıkıntılarından kurtarır.) [Müslim]
(Beldan kurtulmak, istediğine kavuşmak ve Arşa sığınmak istiyen, darda kalan borçluya mühlet versin veya ona alacağını bağışlasın!) [Abdürrezzak]
Kıyamette günahı çok bir müslümanı hesaba çekerler. O kimse de (Benim hiç iyiliğim yoktur. Sadece çırağıma, "Fakir olan borçluları sıkıştırma, ne zaman ellerine geçerse, o zaman vermelerini söyle, birşey isterlerse yine ver, boş çevirme!" diye söylerdim.) der. Allahü teâlâ da, onu affederek buyurur ki: (Bugün sen muhtaçsın. Sen dünyada kullarıma acıdın, bugün biz de sana acırız.) [Buharî]
Cuma Vakti Alış Veriş
Sual: Cuma günü, cuma namazı esnasında alış-veriş yapmak günah mıdır?
CEVAP
Cuma namazı için ezanı işiten ve kendisine cuma namazı farz olan her müslümanın alış-verişini bırakıp namaza gitmesi farzdır. Özürsüz cumaya gitmemek haramdır. Ezan okunurken de, alış-veriş yapmak mekruhtur. Hâlbuki alış-verişin kendisi helaldir. Yani alınan mal mekruh değil, helaldir. Fakat ezan okunurken alış-veriş yapılması mekruhtur. (Dürer)
Ticârette günâhtan kaçmak
Sual: Ticâretle iştigal ediyoruz. Harâma düşmemek için nelere dikkat etmemiz gerekir?
CEVAP
İmâm-ı Gazâlî hazretleri buyuruyor ki: Her san’at ve her ticârette hîle yapmamak farzdır. Müşterîye herhangi bir şekilde zarar vermemelidir! Zarar veren her iş, zulüm olur. Zulüm ise harâmdır. Her müslüman, kendisine yapılmasını istemediği birşeyi, kâfirlere de yapmamalıdır!
Başlıca dört şey yapmamak lâzımdır:
1- Satılan malı, aşırı övmemelidir!
Çünkü, hem yalan söylemiş, hem aldatmış, hem de zulmetmiş olur. Hattâ, doğru olarak da, müşterînin bildiği şeyi söylememelidir! Çünkü, bu da faydasız söz olur. Kıyâmette her sözden suâl olunacaktır. Yemîn ile satmaya gelince, yalan yere yemîn etmek harâmdır. Yanî büyük günâhtır. Doğru yemîn ederse, az birşey için Allahü teâlânın ismini söylemek saygısızlık olur.
Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
(Alış-veriş yaparken, vallahi böyledir, billahi öyle değildir diye yemîn eden kimseye ve “bugün git, yarın gel” diyerek sözünde durmıyan san’atkâra yazıklar olsun!) [Deylemî]
(Malını yemîn ederek beğendirmeye çalışan kimseye kıyâmette merhamet edilmez.) [İ.Gazâlî]
2- Malın kusurunu gizlememelidir!
Malın aybını, kusûrunu müşterîden gizlememeli, hepsini, olduğu gibi göstermelidir! Kusûru gizlemek, hıyânettir. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Satılan birşeyin kusûrunu gizlemek helâl değildir. O kusûru bilip söylememek de, kimseye helâl olmaz.) [Hakîm]
Malın iyi tarafını göstermek, kötü tarafını gizlemek zulüm, hîle olur. Resûlullah, buğday satan bir köylünün buğdayına, mubârek parmaklarını sokup, yaş olduğunu görünce, sebebini sordu. Köylü, yağmurun ıslattığını söyleyince, buyurdu ki: (Niçin ıslak yerini saklayıp göstermiyorsun? Hîle eden bizden değildir) [Müslim]
Şunu bilmeli ki, hîle ile rızk artmaz, aksine malın bereketi gider. Hîle ile azar azar biriktirilen şeyler, ansızın gelen bir felâketle, birdenbire giderek geride yalnız günâhları kalır. Bir sütçü, süte su katardı. Birgün, ansızın sel gelip, ineği boğdu. Adam şaşkın bir hâlde iken, çocuğu, “Süte kattığımız sular birikerek, gelip ineği götürdü” dedi.
Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: (Ticârete hıyânet karışınca, bereket gider.) [Müslim]
Bereket demek, az malın çok faydası olmak, çok işe yaramak demektir. Az bir mal, bereketli olunca, çok kimsenin rahat etmesine, çok iyi işlerin yapılmasına yarar. Bereketli olmıyan, çok mal vardır ki, sâhibinin dünyada ve âhırette felâketine sebep olur. O hâlde, malın çok olmasını değil, bereketli olmasını istemelidir!
Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: (Lâ ilâhe illallah diyen, dünyayı dinden üstün tutmadıkça, Allahü teâlânın gadabından, azâbından kurtulur. Dîni bırakıp, dünyaya sarılırsa, kelime-i tevhîdi söyleyince, Allahü teâlâ, yalan söylüyorsun buyurur.) [Beyhekî]
3- Ölçüde, tartıda hîle yapmamalıdır!
Kur’ân-ı kerîmde buyuruluyor ki: (Verirken noksan, alırken fazla ölçene acı azâblar yapacağım.) [Mutaffifîn 1]
Büyüklerimiz, her aldıklarını biraz noksan, verdiklerini de, biraz fazla ölçüp, (Bu az fark, Cehennem ile aramızda perdedir. Cenneti, birkaç liraya satanlar ve birkaç lira için, Cehennem azâbını hak edenler, ne kadar ahmaktır) derlerdi. Malın iyisi ile kötüsünü karıştırıp, hepsini iyi diye satmak harâmdır.
4- Satış fiyâtında hîle yapmamalıdır!
Peygamberimiz, (Müslümanların, şehre mal getiren köylüleri karşılayıp piyasa fiyâtını gizliyerek, ucuz satın almalarını) yasakladı. (Müslim)
Piyasayı bilmiyenlere yüksek fiyâtla mal satmak da harâmdır. Hattâ, acemî olup, ucuz satan veya pahalı alanlar ile alış-veriş etmemelidir! Piyasadaki fiyâtı bunlardan gizlemek günâhtır. Müşterîye doğru söylemeli, hîle yapmamalıdır! Malda bir ârıza oldu ise, haber vermelidir! Malı, akrabâ veya ahbâbından, ona yardım olsun diye yüksek fiyâtla aldı ise, müşterîsine bunu söyliyerek, doğru değerini bildirmelidir! Meselâ, on lira etmiyen malı, on milyona aldı ise, o malı satarken, on milyona aldığını söylememelidir! Ucuz aldığı bir malın fiyâtı yükselip pahalı satıyor ise, aldığı fiyâtı söylemelidir! Hıyânet yapmaktan kurtulmak için, herkes, kendine yapılmasını istemediği şeyleri, başkalarına yapmamalıdır! Çünkü, herkes, dikkat ile, pazarlıkla uğraşarak, tam değerini verip aldığını sanır. O hâlde, aldatarak satmak, hıyânet ve dolandırıcılık olur.
Borcu ödemeyip geciktirmek
Sual: Borcu ödemeyip geciktirmek günâh mıdır?
CEVAP
Borcunu vaktinde ödemeyen kimsenin, gelip mühlet istemesi lâzımdır. Ödeme imkânı olduğu hâlde, borcunu geciktirmek günâhtır.
Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
(Herhangi bir kimse, imkânı olduğu hâlde, borcunu vermeyip geciktirirse, [borcunu verinceye kadar] her gün amel defterine zulmetme günâhı yazılır.) [Taberânî]
(Aldığı borcu ödemek istemeyene Allahü teâlâ, kıyâmette, “Bu kimsenin hakkını sende bırakacağımı mı zannettin?” buyurarak, o kimsenin iyi amellerini alıp diğerine verir. Eğer borcunu vermiyenin iyi ameli yoksa, borç verenin kötü amellerini, günâhlarını borçluya yükler.) [Taberânî]
(Zenginin [ödeme imkânı olanın] borcunu ödemeyip, oyalaması zulümdür.) [Buhârî]
[Borcu vaktinde ödememeye zulüm, ödemiyene de zâlim denmiştir.]
(Allahü teâlâ zâlim zengini sevmez, ona bugzeder.) [Bezzâr]
Borcu olan, borcunu ödemeden sadaka vermemelidir. Çünkü hadîs-i şerîfte, (Borcu var iken verilen sadaka kabűl olmaz) buyuruldu. (Buhârî)
Verilmeyen zekât da borçtur. Borcu ödemek, zekât vermek farzdır. Zekât borcu olanın verdiği sadaka kabûl olmaz. Önce bu borçları ödemek lâzımdır. Bunun gibi farz borcu olanın nâfile namazları da kabûl olmaz. Sünnetler de nâfile demektir. (N.Fıkhıyye)
Borçlanmamaya çok dikkat etmelidir! Hz.Lokman Hakîm, (Borç yükü altında ezilmektense, taş taşımayı tercîh ederim) buyuruyor. Çünkü borçlanmak, insanı küfre kadar sürükler. Peygamber efendimiz, (Yâ Rabbî, küfre düşmekten ve borca girmekten sana sığınırım) buyurarak, borçlanmanın çok kötü olduğunu bildirmiştir. (Nesâî)
Borçluya mühlet
Sual: Borcunu ödeyemiyen müşterilerimize mühlet tanımak sevâb olur mu?
CEVAP
Borcunu gerçekten ödeyemiyenlere mühlet vermek, elbette çok sevâbdır.
Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
(Kıyâmet gününün dehşetinden kurtulmak ve Allahın himâyesine sığınmak istiyen, darda kalan borçluya mühlet versin!) [Taberânî]
(Darda olanı ferâha kavuşturan veya böyle bir kimsenin borcunu ödeyeni, Allahü teâlâ, Kıyâmetin dehşet, korku ve sıkıntılarından kurtarır.) [Müslim]
(Fakîr borçluya, borcunu ödemesi için kolaylık gösterene, her gün o borç miktarı kadar sadaka sevâbı yazılır.) [İ.Ahmed]
(Bir kimse, borcunu ödeyebileceği vakte kadar fakîre mühlet verse, günâhlarından tevbe etmesi için Allahü teâlâ da ona mühlet verir.) [Taberânî]
(Musîbetten kurtulmak, istediğine kavuşmak ve Arşın gölgesine sığınmak istiyen, eli darda olanın borcunun vâdesini uzatsın veya o borcu bağışlasın!) [Abdürrezzâk]
(Kıyâmette günâhı çok bir müslümanı hesâba çekerler. O kimse de, (Benim iyiliğim yoktur. Sadece çırağıma, “Fakîr olan borçluları sıkıştırma, ne zaman ellerine geçerse, o zaman vermelerini söyle, birşey isterlerse yine ver, boş çevirme” diye söylerdim) der. Allahü teâlâ da, o kimseyi affederek buyurur ki: (Ey kulum, bugün sen fakîr, muhtâçsın. Sen dünyada benim kullarıma acıdığın gibi, bugün biz de sana acırız.) [Buhârî]
Alacağı tahsil
Sual: Bir arkadaşa sekiz sene önce beş bin liraya bir gömlek sattım. Şimdi ise bir gömlek bir milyon lira civârındadır. Bu parayı tahsil ederken beş bin lira olarak mi, yoksa o günkü beş bin liranın alım gücüne göre mi alacağız?
CEVAP
Eşyânın değeri altın ile ölçülür. Sekiz sene önce beş bin lira ile kaç gram altın alınıyorsa, bugün de aynı gram altın istemek câizdir. Diyelim ki 2 gram altın ediyorsa, bugün de 2 gram altın istenir. 2 gram altının bugünkü karşılığı olan kâğıt para da istenebilir. Gömleğe göre veya başka eşyâya göre istenmez. Belki bugünkü 2 gram altın iki gömlek eder veya bir gömlek de etmiyebilir. Ne kadar gömlek ettiği değil, ne kadar altın değerinde olduğu önemlidir. İhsân etmek iyidir. Alacaklı arzu ederse beş bin lirayı alarak da hesâbı kapar. Hiç de almayabilir.
Ödünçte kolaylık
Sual: Ödünç verirken, haram işlemeden gün tayin edebilmenin bir yolu yok mudur?
CEVAP
(Bey ve Şirâ Risâlesi)nin İsmail bin Osman tarafından yapılan şerhinin 59. sayfasında, (Ödünç verirken, zaman tayin etmek, malı, misli ile veresiye satmak olur. Bu ise fâizdir, büyük günahtır.) buyuruluyor.
Miktarı az olan paralar için gün tayini mühim değilse de, miktarı fazla olan paralar için gün tayini lâzım olabilir. Senede, ödeme tarihi konabilmesi için, (S. Ebediyye)de bildirilen birkaç usûl:
1- Ödünç vereceği kimseden kefil ister. Kefilden ödeme tarihi belli bono alır. Borçlu da kefilin ödemesi lâzım gelen tarihte öder.
2- Yahut borçlu, borcunu kendine borcu olan birine havâle eder. Havâle olunanın borcunun ödeme zamanı, belli ise, alacaklıya da o zamanda öder.
3- Yahut ödünç isteyene, ödünç vereceği kadar fiyatla, ucuz bir şeyi veresiye satar. Ondan bu satış için belli tarihli ödeme senedi alır. Sonra bu şeyi aynı fiyatla, peşin olarak geri alır. (Hadika)da, (Ödünç vereceği kimseye, bir kâğıt parçasını bile bin liraya satmak câizdir.) deniyor.
4- (Eşbâh)da, (Ödünç verirken, senede ödeme tarihi koyabilmek yollarindan biri de, Mâlikî mezhebini taklid etmektir.) deniyor.
(Mizân)da (Mâlikî mezhebinde, ödünç verilen malı, parayı, ödeme zamanından önce veya sonra isteyemez. Zamanında istemesi lâzımdır.) buyuruldu. Fakat başka mezhebi taklîd, ancak sıkışık durumlarda câiz olur. Taklîd edilen mezhebin taklîd ettiği husustaki bütün şartlarını öğrenip bunlara uymak lâzım olur.
5- (İbni Âbidin)de ("Falana olan borcuma kefil ol" dese, o da kabul edip ödese, kefil borçluya, "Belli zamanda bana ödersin" diyebilir. Fakat "Falana olan borcumu öde" dese, o da kabul edip ödese, borçlunun bunu ona belli bir zamanda [yani gün tayin ederek] ödemesi câiz olmaz. Çünkü borçlu için ödemiş, borçlu şimdi buna borçlu olmuştur. Borcun belli bir zamanda ödenmesi ise câiz değildir.) buyuruldu.
[Samîmi tanıdıklar arasında, daha kolay bir usul vardır. Ödünç isteyene, (Falanca gün bana aynı miktar para hediye edersen, şu parayı sana hediye ederim.) denir. O da kabul ederse, para alınmış olur.]
Alacak Borç Meseleleri
Sual: Bazı kimselerde alacaklarım var. Verecek güçleri yoktur. Vermeleri için sıkıştırsam günah olur mu?
CEVAP
Her zaman alacağınızı istemek hakkınızdır. Ancak borcunu veremiyen fakirleri sıkıştırmamak çok iyidir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kıyamet gününün sıkıntılarından kurtulmak istiyen, eli darda olana, alacağını tehir etsin veya bağışlasın!) [Müslim]
(Bir müslümana Allah rızası için ödünç verene, her gün için sadaka sevabı verilir. Fakirden alacağını çabuk istemiyene, her gün için malın hepsini sadaka vermiş gibi sevap verilir.) [Hakim]
(Başka himaye bulunmıyan günde, Allahın himayesine girmek istiyen, eli darda olana kolaylık göstersin veya alacağını bağışlasın!) [Taberânî]
(Kim, fakirdeki alacağını tehir eder veya bağışlarsa, Allahü teâlâ da, kıyamet günü onu kendi himayesine alır.) [Taberânî]
Akrabaya Yardım
Sual: Yardım yaparken, ödünç verirken akrabayı tercih etmek mi lazım?
CEVAP
Herkese iyilik etmek, ödünç veya sadaka vermek çok sevabdır. Akrabaya yapılan iyilik daha sevabdır. Bir kadın, Resulullaha, (Fakir kocama infakta bulunsam, sadaka yerine geçer mi?) diye suâl ettirdiğinde Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(İki sevab vardır. Biri sadaka, diğeri de sıla-i rahim sevabı) [Buharî]
Bu husustaki hadis-i şeriflerden birkaçı şöyle:
(Senden yüz çeviren akrabana verilen sadaka daha faziletlidir.) [Taberânî]
(Yakın akraba ve komşuya verilen sadakanın sevabı iki misli fazladır.) [Taberânî]
(Paranızı önce kendi ihtiyaçlarınıza, artarsa çoluk çocuğunuzun ihtiyaçlarına sarf edin! Bundan da artarsa akrabalarınıza yardım edin!) [Müslim]
(Bir kimseden amcasının oğlu yardım ister de, o da gücü yettiği hâlde, vermezse, kıyamet günü Allahın fazlından mahrum kalır.) [Taberânî]
(Bir müslümana ödünç veren iki misli sadaka sevabı kazanır.) [İbni Mace]
Din istismârı
Sual: Tüccârın, malını müşteriye gösterirken kelime-i tevhîd, salevât okuması uygun mudur?
CEVAP
Tesbîh, tahmîd, tekbîr ve Kur’ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîf ve fıkıh kitâbı okumak sevâbdır.
Kur’ân-ı kerîmde buyuruluyor ki:
(Allahı çok zikredenlerin günâhları affolur ve çok sevâb verilir.) [Ahzâb 35]
Tüccârın, malını müşteriye gösterirken, bunları okuması, tekbîr getirmesi, kelime-i tevhîd, salevât söylemesi günâhtır. Bunları, para kazanmaya âlet etmek olur. (İhtiyâr)
Rüşvet afeti
Sual: Günümüzde rüşvet yaygınlaşmıştır. Rüşvetin dindeki yeri nedir?
CEVAP
Dinimiz, gasb edilmiş malı ve zulüm, hırsızlık ile alınan, rüşvet, faiz, kumar ücretleri ve diğer hıyanet yollarından birisi ile ele geçen kazancın yenilmesini ve başkalarına yedirilmesini yasak etmiştir. Kur'an-i kerimde mealen buyuruldu ki:
(Birbirinizin mallarını aranızda [kumar, yalancılık, sahtekarlık, hırsızlık, gasb, rüşvet gibi] bâtıl sebeplerle yemeyin!) [Bekara 188]
Kızın babasının veya akrabasının, kızı vermeye razı olmaları için damattan istedikleri para veya mal rüşvet olur. Ayakbastı parası almak da rüşvettir, haramdır. Malını, canını, hakkını kurtarmak için istemiyerek rüşvet vermek caiz ise de, rüşvet istemek asla caiz değildir, haramdır.
Layık olmayan kişileri işe almak için rüşvet istemek, ülke idaresini ehliyetsiz ellere terk etmek demektir. Bu da bir milletin yıkılmasına sebep olur.
Bir öğretmenin, kabiliyetsiz bir talebeyi rüşvetle geçirmesi de, layık olmayan kimselerin iş başına geçmesine vesile olur.
Alt sırada olan bir evrağı rüşvetle üste çıkarıp hemen muamelesini yapmak, diğer sırası gelen insanların haklarına tecavüzdür, zulümdür.
Doktorun rüşvet alarak sağlam memura rapor vermesi, düzenin bozulmasının, ülkenin yıkılmasının sebeblerindendir.
Belediyelerce, kanunsuz binalara ruhsat vermek veya ruhsatsız yapılara rüşvet alarak göz yummak veya daha başka şekilde rüşvet almak vazifeye ihanettir.
Müslümanlık ve Rüşvet
Dinsiz bir kimse, Allahtan korkmadığı için, kanunun görmediği yerlerde her rezaleti işleyebilir. Fakat bir müslüman, Allahın her zaman kendini gördüğünü bildiği için rüşvete karışmaz ve diğer günahları işlemez. Eğer müslüman bir kimse, rüşvet gibi kirli işlere karışmışsa, Allahtan korkmadığı veya az korktuğu anlaşılabilir. Bu bakımdan müslüman bir kimsenin rüşvet alması, sadece kendini günaha sokmakla kalmaz, aynı zamanda islâmiyete de ihanettir.
Neticede, rüşvet bir milleti manen ve maddeten çökerten bir illettir. İlgililere yardımcı olmak, her ferdin vazifesidir.
Dinen büyük günah olup, bir milletin felaketine sebeb olan rüşveti kaldırmak ancak islâm ahlâkına sahip olmakla mümkündür. Çünkü ahlâklı bir müslüman haksızlık etmediği gibi, haksızlığa da razı olmaz. Çünkü onda Allah korkusu bulunduğu için rüşvete vasıta bile olmaktan aslandan, yılandan kaçar gibi kaçar.
Bu bakımdan çocuklarımızı, gençlerimizi ahlâklı yetiştirmek, millet olarak başta gelen vazifelerimizden biridir. Devlet memurlarının vazifelerini yaparken, vazife yaptığı kişilerden hediye almaları da doğru değildir.
Hediye ve Rüşvet
Hz. Ömer, devlet başkanı iken, hanımı ile bir köye gider. Köylü kadınlar halifenin hanımına çeşitli hediyeler verirler. Eve geldikleri zaman, hazreti Ömer, hanımına der ki:
- Bunları nereden aldın?
Hanımı cevap verir:
- Köylü kadınlar hediye ettiler.
- Ben halife olmasaydım, sana bu hediyeler verilir miydi? Eskiden ben halife değilken sana niçin hediye vermiyorlardı? diyerek Hz. Ömer, verilen hediyeleri beyt-ül mala verir.
Rüşvet, haksız kazanç yollarından biridir. Bütün dinlerde günahtır. Devletlerin ceza kanunlarında, devlet idaresine karşı işlenen bir amme [kamu] suçu kabul edilmiştir.
Haksızı haklı, yanlışı doğru, kötüyü iyi, liyakatsızı liyakatlı göstermek için bir kimseden para, mal almak rüşvettir. Böyle gayrı meşru hareket için, para, mal verilmesine vasıta olmamalıdır! Çünkü hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Rüşvet alana, verene ve bunlar arasında rüşvete vasıta olana da Allahü teâlâ lânet etsin.) [Hakim]
Rüşvetin yaygınlaşması kıyamet alametlerindendir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Öyle bir zaman gelecek ki, rüşvet, hediye adı altında alınıp verilecek, ibret olsun diye, gözdağı vermek için suçsuz kimseler öldürülecektir.) [İ. Gazalî]
Hediye ve Hükümleri
Sual: Hediye hangi hâllerde, câiz ve hangi hâllerde câiz değildir?
CEVAP
Mu’teber kitaplarda diyor ki:
1- Hediye veya hibe [bağış], mevcut ve bilinen bir malı, birine karşılıksız temlîk etmektir. Belli bir karşılık istiyerek vermek de câizdir. Meselâ, borcunu ödemesini şart etmek câizdir.
2- Karşılık vermek şartı ile yapılan hediye, karşılığı verilmedikçe sahîh olmaz. Hediyenin ve karşılığının, ayrılmadan önce verilmeleri lâzımdır.
3- (Sen ölürsen benim, ben ölürsem senin olsun) diyerek evini birisine vermek bâtıldır.
4- Ali, Veli’ye, (Yaşadigin müddetçe evim senin olsun) dese, Veli ölünce, ev, sâhibine verilir.
5- (Al, sarf et) diye verilip, hediye olduğu söylenmiyen para, teslim edilince, ödünç verilmiş olur. (Al, giy) diyerek verilen elbise, hediye olur.
6- Hediye verilmeden önce, veren vazgeçebilir. Hediye verildikten sonra, ancak ikisinin rızâsı ile vazgeçilebilir.
7- Hâfız, pazarlık etmeden, Allah rızâsı için hatim veya mevlid okursa, kendisine verilen hediyeyi alması câiz olur. Az diye İtirâz ederse, aldığı haram olur.
8- Çocuğun hediye vermesi sahîh değildir. Çocuğa verilen hediyenin sahîh olması için, çocuğun, hediye edilen şeyi eline geçirmesi lâzımdır.
9- Fakir, zenginin verdiği sadakayı zengine hediye etse, zenginin alması câiz olur.
10- Biri, “Bu malı sana hediye ettim” dese, öteki de alsa, hediye tamam olur.
11- Müşteri, mali teslim almadan başkasına hediye edebilir.
12- Henüz ele geçirmeden önce, ikisinden birisi ölse, hediye bâtıl olur.
13- İki kimse, ortak oldukları bir evi birine hediye etseler, câiz olur. Bir kimse, evini iki kişiye hediye etse, câiz olmaz. Çünkü, taksimi mümkün olan şeyi, hisse-i şâyı’alı olarak vermek câiz değildir.
14- Gelecek ay başında, şu mali sana hediye ettim demek sahîh olmaz.
15- Ölünceye kadar nafakasını vermek ve kendine hizmet etmek şartı ile evini birine hediye ve teslim edince, hizmete başlarsa, evi geri alamaz.
Evini, ölünceye kadar içinde oturmak şartı ile satmak fâsid ise de, hediye etmek câizdir ve evi teslim ettikten sonra, geri alamaz. [Mecelle 855.]
16- Hediye verirken malın mevcût olması şart, hazır olması şart değildir.
17- Zorla alınan hediye sahîh değildir. Meselâ bir kimse, hanımına, (Sana borcum olan mehrini bana hediye etmezsen, babanın evine hiç gidemezsin) dese, hanımı da, hediye etse, sahîh olmaz. Çünkü kerhen, zor ile hediye vermek sahîh olmaz.
18- Hediye, ancak ele geçince mülk olur. Satın alınan mal ise, ele geçmeden önce mülk olur.
19- Ölüm hastası, malının üçte birini, vârislerinden başkasına bağışlıyabilir.
20- Alacağını borçlusuna bağışlıyan, vazgeçemez. (Alacağım yok) deyince de, borç kalmaz.
21- Kazançları şüpheli olan, hediyeleşmeli ve ödünç alıp kullanmalıdır! Haramdan geldiği kesin olarak bilinmedikçe, hediye gelen şeyler helâldir.
22- Doğacak yavrusu benim olmak şartı ile bu hayvanı sana hediye ettim demek câizdir. Yavrusu da hediye olur.
23- Mehr vermemek şartı ile nikâh sahîh olur. Fakat sonradan mehrini verir.
24- Müşterinin başkasına satmaması şartı ile bir mal satmak veya başkasına satmamak şartı ile satın almak sahîh olup, bu şartların hepsi boştur, yapılmaz.
25- Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Verdiği hediyeyi geri istemek, kustuğunu yalamak gibidir) [Müslim]
Buna rağmen, bir kimse, bir ihtiyâçtan dolayı veya sebepsiz verdiği hediyeyi geri isteyebilir.
Ancak şu yedi şeyden biri varsa, hediye teslimden sonra, artık geri alınamaz:
1- Verilen malda kıymetini artıran fazlalık meydana gelmiş olmak,
2- İkisinden birinin ölmesi,
3- Hediyenin karşılığı olduğu bildirilerek bir hediye vermek,
4- Hediye edilen malın, alanın mülkünden çıkması,
5- İkisi arasında nikâh bulunmak veya aralarında nikâhı ebedî haram eden akrabâlık bulunmak,
6- Hediye edilen malın helâk olması, geri almaya mâni’ olur.
7- Fakire verilmiş olması. Çünkü fakire verilen hediye, sadaka olacağı için geri alınamaz.
Devletin verdikleri
Sual: Bir vâiz, “Necm sûresindeki (İnsan için çalıştığından başkası yoktur) anlamındaki âyetten anlaşılıyor ki, emekli maaşı ve alın teri karışmıyan her kazanç harâmdır. Yaşlı kimselerin ücretsiz belediye araçlarında seyahat etmesi de böyledir. Yine aynı âyet gösteriyor ki, ölü için yapılan duâ, sadaka ve diğer iyiliklerin hiç faydası olmaz” dedi. Faydası yoksa, niçin cenâze namazı kılıyoruz?
CEVAP
Ölü için duâ edilir, her türlü hayrat yapılır. Emekli maaşı almak da câizdir.Devlet, ihtiyârlara bir ihsân olarak yaşlılık maaşı bağlamıştır. Aynı şekilde belediye, ihsân olarak ihtiyârlara ücretsiz seyahat hakkı tanımıştır. Bu bir hediyedir. Devlet, gâzilere, asker âilelerine maaş bağlıyor. On çocuğu olana ikramiye verebilir. Zelzeleden zarar görenlere karşılıksız yardım edebilir. Yâhut sırf Türk vatandaşı olduğu için herhangi bir yardım yapabilir.
Devlet bir kimseye böyle çeşitli yardımlar yaptığı gibi, bir fert de dilediği kimseye, milyonlarca, milyarlarca yardım yapabilir. Hediye verebilir. Alınan her paranın muhakkak alın teri ile alınması lâzım değildir.Devlet, bir memuruna, bir işçisine anlaşma îcâbı, haftada bir gün veya iki gün izin verebilir. Yılda bir ay, iki ay izin verebilir. Birkaç ay hastalık izni verebilir. Bu izinli olduğu zamanlarda da maaşından kesmeyebilir. Şu kadar yıl çalışanı emekli edebilir. Bunların hiçbiri dîne aykırı değildir. Devlet, 25 yılda emekli ettiği gibi, bunu 50 yıla da çıkarabilir veya on yıla indirebilir. Ömür boyu emekli maaşı verebilir. Devlet, 25 yıl hizmet eden memura ölünceye kadar maaş verdiği gibi, Allahü teâlâ da, îmân edenlere sonsuz mükâfât vermektedir.
Bir kimsenin, îmân ettiği için, kuluna sonsuz mükâfât veren Allahü teâlâya, niçin bu kadar ni’met veriyorsun, diye suâl edemediği gibi, belli bir hizmet karşılığı, ölünceye kadar maaş almaya harâm demek çok yanlıştır. Kur’ân-ı kerîmde meâlen buyuruluyor ki: (İnsana, ancak çalışarak [ihlâs ile] yaptığı işler [âhırette] fayda verir.) [Necm 39]
Bir kimse, başkasının yaptığı amelden fayda görmez. Herkesin yaptığı kendinedir. Meselâ bir kimse, sadaka verse, sevâbı yalnız sadakayı verene ait olur. Başkasının bu sevâbda hissesi olmaz. Ancak amel işliyen, meselâ sadaka veren kimse, sevâbını başkalarına da bağışlayabilir. Onlar da bu sevâbdan faydalanır. Ölülere duâ ve istigfâr etmek faydalıdır. İbrâhim aleyhisselâm, (Ey Rabbimiz, [kıyâmette] hesâb için ayağa kalkıldığı gün, beni, ana-babamı ve bütün mü’minleri affeyle) diye duâ etmiştir. (İbrâhim 4)
Bir mü’minin duâsı ile diğer mü’minlerin günâhları affediliyor ki, böyle duâ edilmesi emredilmiştir. Yine her gün namazda, (İbâdillâhissâlihîn) diyerek müslümanlara duâ ediyoruz. Faydası olmasaydı, her tehıyyatta bunun okunması emredilmezdi.
Hadîs-i şerîfte buyuruluyor ki:
(Ölünün mezârdaki hâli, imdât diye bağıran, denize düşmüş kimseye benzer. Boğulmak üzere olan kimse, kendisini kurtaracak birini beklediği gibi, ölü de, babasından, anasından, kardeşinden, arkadaşından gelecek bir duâyı gözler. Ona bir duâ gelince, dünyaya ve dünyada olanların hepsine kavuşmaktan daha çok sevinir. Allahü teâlâ, yaşıyanların duâları sebebi ile, ölülere dağlar gibi çok rahmet verir. Dirilerin, ölülere hediyesi, onlar için duâ ve istiğfâr etmektir.) [Deylemî]
Günâhkâr bir müslümanın cenâze namazını müslümanlar kılarsa, ölünün günâhları affolur. Yanî dirilerin duâları sebebiyle ölülere çeşitli hediyeler gider. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: (Müslümanlardan üç saf, bir müslümanın cenâze namazını kılarsa, ölü Cennete girmeye hak kazanır.) [Ebû Dâvüd, Tirmizî]
Ölü için duâ ve Kur’ân-ı kerîm fayda verdiği gibi, ölüler için sadaka vermek de onların günâhlarının affına sebep olur. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
(Allah için nâfile sadaka vermek istiyen, bunu müslüman ana-babasının niyetine verse, ana-babası için birer ecir, onların ecirlerinden eksilmemek üzere, bir misli de kendisine verilir.) [Taberânî, İbni Asâkir]
(Ölmüş ana-babası nâmına hac eden, bu hac hem kendisi, hem de ana-babası için kabûl edilir ve ana-babasının rûhuna müjde verilir.) [Dâre Kutnî]
(Ölen mü’minin her ameli kesilir. Yalnız üç amelinin sevâbı devam eder. Bunlar, sadaka-i câriye, faydalı ilim ve kitap ile sâlih evlâdın ettiği duâ ve istiğfârlar.) [Ebûşşeyh]
[Sadaka-i câriye, câmi, çeşme, yol gibi, faydası devâm eden işlerdir.]
(Dînimizde iyi bir çığır açana, bunun sevâbı ile bununla amel edenlerin sevâbı verilir, o çığırda [o yolda] gidenlerin sevâbından da hiçbir şey eksilmez. Dînimizde kötü bir çığır açana da, bunun günâhı ile, bununla amel edenlerin günâhı verilir, o kötü yolda gidenlerin günâhından da hiçbir şey eksilmez.) [Müslim]
Tatarhâniyye’de, (Sadaka veren, sevâbının bütün mü’minlere verilmesi için niyet ederse, kendi sevâbından hiç azalmadan, bütün mü’minlere de sevâbı erişir) buyurulmaktadır. (R.Muhtâr)
Kirâcı ve uşur
Sual: Kirâladığım tarlanın uşrunun tamamını benim mi vermem gerekir?
CEVAP
Fıkıh kitaplarında, (Bir kimse, tarlasını kirâya verirse, mahsûlün uşrunu, İmâm-ı a’zama göre, mal sâhibi verir. Kirâ ücreti yüksek olan yerlerde, böyle fetvâ verilir. İmâmeyn’e göre, kirâcı verir. Kirâ az olan yerlerde, böyle fetvâ verilir) buyuruluyor. Meselâ, kirâ ücreti olarak 20 milyon lira verip, masraflar çıktıktan sonra 60 milyon liralık mahsûl almışsanız, mahsûlün uşrunu siz verirsiniz. Masraflar çıktıktan sonra 30 milyon liralık mahsûl almışsanız, tarla sâhibi verir. Çünkü kârın yarısından fazlasını mal sahibi almıştır. 10 milyon liralık masraf yapıp 50 milyon liralık mahsûl almışsanız, 40 milyon lira almışsınız demektir. Bunun 20 milyonunu mal sahibine verdiğiniz için, mahsûlün yarısının uşrunu siz, yarısınınkini de mal sâhibi verir. Uşur verilirken kira ücreti ve masraflar düşülmez. Fakat uşru hangi tarafın vermesi gerektiği hesap edilirken, masraflar nazarı itibâre alınır.
Tek taraflı sözleşmeyi bozmak
Sual: Yapılan bir sözleşme, bilinmiyen bir sebeple aleyhimize dönse, o sözleşmeyi tek taraflı olarak bozmamızda, yani caymamızda bir sakınca var mıdır?
CEVAP
Hiç kimse, tek taraflı olarak sözleşmeyi bozamaz. (Aleyhime oldu, ben de bozdum) demek geçersizdir. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Ey iman edenler, sözleşmelerinize uyunuz!) [Maide 1]
(Allah, sözleşmeleri bozmaktan sakınanları sever.) [Tevbe 7]
Irzlarını koruyanlar, emanetlerine ve sözleşmelerine riayet edenler, doğru şahitlik yapanlar, namazlarını kılanlar, cennetle ikram olunacak kimselerdir. (Mearic 29-35)
Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(Sözünde durmamak münafıklık alametidir.) [İ.Neccar]
Satılan malı geri almak
Sual: Boyacılık yapıyorum. Bir müşterim, (Oğlum da, aynı boyadan, benden habersiz olarak başka birisinden almış) diyerek sattığım boyaları geri getirdi. Bunları almaya mecbur muyum?
CEVAP
Sattığınız malı geri almaya mecbur değilsiniz. Ancak ihsan ederek, malları geri almak çok iyi olur. Kur'an-ı kerimde, (İhsan [iyilik] edenlere, rahmetim elbette çok yakındır) buyuruldu. (Araf 56)
İmam-ı Gazalî hazretleri buyuruyor ki:
Müşteri pişman olursa, yapılan satışı bozmak iyi olur. Çünkü, Resulullah, (Müşteri pişman olunca, satıcı da kabul edip sözleşmeyi bozarsa, Allahü teâlâ, onun günahlarını affeder) buyurdu. (K. Saadet)
Müteahhitle sözleşme
Sual: Müteahhitle üç yıl sonra evi teslim etmesi için anlaştık. Geciken her gün için bir miktar gecikme tazminatı almak üzere sözleşme yapmam caiz mi?
CEVAP
Evet caizdir. Ancak, vaktinde ödenmiyen alacak için caiz olmaz. Çünkü alacak, evi teslim etmeye benzemez.
Alacağını tehir ederek fazla istemek faiz olur. Kur'an-ı kerimde buyuruluyor ki:
(Allah, alış-verişi, ticareti helal, faizi haram kıldı.) [Bekara 275]
Alacaklının zarar etmemesi için, paranın o günkü kıymeti altın olarak hesaplanır. Ödeneceği gün, altın olarak verilir. Dolara veya herhangi bir eşyaya göre hesaplanmaz. Kıymet denilince, altın anlaşılır, başka mal ve para anlaşılmaz. Çünkü eşyanın kıymeti altın ile anlaşılır. (Keşfi rümuz-i gurer)
Sözleşme gereği para kesmek
Sual: Araba almak için bir organizasyona girdim. Sözleşme yaptık. Birkaç ay sonra maddî sıkıntı yüzünden ayrılmak zorunda kaldım. Sözleşme gereği, paramın bir kısmını kestiler. Onlara itimat ederek sözleşmeyi okumadan imzalamıştım. Ben razı olmadığıma göre, onların bu parayı almaları caiz midir?
CEVAP
Elbette caizdir. Eğer onlar sözleşme dışı bir şey yapsalardı, o zaman onlar suçlu olurdu. Sözleşmenin veya kanunun mahiyetini bilmemek mazeret teşkil etmez.
Kırmızı ışıkta geçen birinin, (Ben bunun suç olduğunu bilmiyordum) demesi mazeret olur mu?
Alış-Verişte Yemin
Sual: Bir malı beğendirmek gayesiyle yemin etmekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Doğru da olsa, alış-veriş yaparken yemin etmemelidir! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Malını, yemin ederek beğendirene kıyamette merhamet edilmiyecektir.) [Müslim]
(Alış-verişte "Vallahi böyle, billahi öyle değildir" diye yemin edenlere ve sanatkardan, "Yarın gel, öbür gün gel" diye sözünde durmıyanlara yazıklar olsun!) [Deylemî]
(Yalan yemin ile mal çok satılsa da böyle kazancın bereketi olmaz.) [Buharî]
(Alıcı ile satıcı birbirine doğru söyleyip, nasihat edince, kazançları bereketli olur, malın kusurunu gizleyip, yalan söyledileri zaman bu bereket kalkar.) [Buharî]
(Satılan bir şeyin kusurunu gizlemek helal değildir.) [Hakim]
(Bir zaman gelecek ki, insanlar, yalnız malın, paranın gelmesini düşünüp, helalını, haramını düşünmiyeceklerdir.) [R. Nasıhin]
Malını müşteriye gösterirken tüccarın Allah demesi, Kelime-i tevhid okuması günahtır. Bunları para kazanmaya alet etmek olur. (İhtiyar)
(İhtiyar) kitabındaki bu ifadeden, müşteri çekmek gayesiyle dükkanına dini levhalar asmak da, dini ticarete alet etmek olacağı anlaşılmaktadır. Hele dinden imandan habersiz kimselerin bu hareketi, din istismarı olur.
Akıllı, ahıretin sonsuz kazancını dünyanın geçici kârı ile değiştirmez. Bütün iyiliklerin, dinin emirlerine uymak ve yerine getirmekte olduğunu bilir.
Mushaf Satmak
Sual: Sadece mushaf, dini kitap ve dini levha ticaretinin mahzuru var mıdır?
CEVAP
Mushafı, Kur'an-ı kerim öğretilmesine sebeb olmak niyetiyle satmak caiz ve sevab olur. Aldığı para helal olur. Fakat böyle niyetin alameti maloluş fiyatına yakın az bir karla satmaktır. Geçimi başka kitaplardan sağlanıyorsa, mushafları karsız satmalıdır! (Şira)
Mushaf, dini levha, ilmihal kitapları ticaret malı değildir. Emr-i maruf için satılır. Çarşıda pazarda satılmaz. Dükkanlarda rafa konur. Okumak, bereketlenmek için odaya asılır. Zinet eşyası değildir. Dini levhaları ve diğer dini eserleri yere sermek onlara hakaret olur. Mushafa ve dini kitaplara hakaret eden ise küfre düşer. Yani kâfir olur.
Ödünç alırken
Sual: Hangi durumda ödünç alınır? Alınan borcu geciktirmek uygun mudur?
CEVAP
Şu üç durumda ödünç almak caiz olur:
1- Nafakası olmıyanın, nafakasını, vücudunu örtecek kadar elbise almak için veya kazancı şüpheli olanın, helal nafaka almak için ödünç istemesi caizdir.
2- Evi olmıyan kimsenin, ev satın alması veya evinin kirasını ödemesi için ödünç istemesi caizdir. Soğuktan korunmak [odun, kömür, soba, kışlık palto gibi şeyler almak] için de ödünç alabilir.
3- Evlenmek, mevkii ve vazifesi icabı, adete uygun giyinmek ve bunun gibi işler için ödünç istenebilir. [Zaruret olunca da ödünç almak caiz olur.]
Bu üç maddede bildirilen hususlar dışında ödünç istemek caiz olmaz. Mesela, parası olmıyan kimsenin baklava yemek, meşrubat içmek ve pahalı kumaşlardan elbise almak, komşunun var diye ihtiyaç olmıyan bir şeyi almak için ödünç istemesi doğru değildir. Kısacası makam ve vazifesi gereği değilse, lüks sayılan yiyecek, içecek ve giyecek için ödünç alınmaz. Ödemek niyetiyle ödünç alana Allahü teâlâ yardım eder, ödünç verene de çok sevab verir.
Bire Onsekiz Sevab
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Sadaka için on sevab, ödünç için ise on sekiz sevab vardır.) [Taberânî]
(Allah rızası için ödünç verene, her gün için sadaka sevabı verilir. Fakirden alacağını çabuk istemiyene, her gün için malın hepsini sadaka vermiş gibi sevab verilir.) [Hakim]
Borçlanmamaya çok dikkat etmelidir! Hz. Lokman Hakim, (Borç yükü altında ezilmektense, taş taşımayı tercih ederim) buyuruyor. Çünkü borçlanmak, insanı küfre kadar sürükler. Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Ya Rabbi, küfre düşmekten ve borca girmekten sana sığınırım.) [Nisai]
(Borçsuz olan hür yaşar.) [Beyhekî]
(Huzur içinde iken, borçlanarak korku içinde yaşamayın!) [Hakim]
(Borçtan sakının! Borç, gece gama, gündüz zillete sebep olur.) [Beyhekî]
Ödünç alınan borçları ilk fırsatta ödemeye çalışmalıdır! Alış veriş neticesinde meydana gelen taksitli, borçları da zamanında ödemelidir! Ödemeyi geciktirmek günahtır. İbrahim Edhem hazretleri, (Borcu olan kimse, yağlı ve sirkeli yemek yememeli) buyuruyor. Borcu olan, borcunu ödemeden sadaka bile vermemelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Kendi veya çoluk çocuğu muhtaç veya borçlu olanın verdiği sadaka kabul olmaz.) [Buharî]
İhtiyacı olmıyana, malını lüzumsuz yerlere, harama harcıyana ödünç para vermemelidir! Borcunu vaktinde ödemeyen kimsenin, gelip mühlet istemesi gerekir. Ödeme imkanı olduğu hâlde, borcunu geciktirmek zulümdür, günahtır. Bir kimse, malı olduğu hâlde, borcunu ödemeyi bir saat geciktirirse, zâlim ve asi olur. Namaz kılarken de, oruç tutarken de, uykuda da, yani her an, lânet altında bulunur. Malı olmak, parası çok olmak demek değildir. Satılık birşeyi olup da, satmazsa, günah işlemiş olur.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Ödememek niyetiyle borçlanan, Kıyamete hırsız olarak gelir.) [İ Mace]
(İmkanı varken, borcunu ödemiyene her gün zulmetme günahı yazılır.) [Taberânî]
(Aldığı borcu ödemiyene Allahü teâlâ, Kıyamette "Bu kimsenin hakkını sizde bırakacağımı mı zannettiniz?" buyurarak onun iyi amellerini alıp diğerine verir. Eğer borçlunun, iyi ameli yoksa, alacaklının günahları borçluya yüklenir.) [Taberânî]
Borcunu ödeyemiyene mühlet vermek sevabdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kıyametin dehşetinden kurtulmak istiyen, darda kalan borçluya mühlet versin!) [Taberânî]
(Darda olanı feraha kavuşturanı veya onun borcunu ödeyeni, Allahü teâlâ Kıyametin dehşet, korku ve sıkıntılarından kurtarır.) [Müslim]
(Beldan kurtulmak, istediğine kavuşmak ve Arşa sığınmak istiyen, darda kalan borçluya mühlet versin veya ona alacağını bağışlasın!) [Abdürrezzak]
Kıyamette günahı çok bir müslümanı hesaba çekerler. O kimse de (Benim hiç iyiliğim yoktur. Sadece çırağıma, "Fakir olan borçluları sıkıştırma, ne zaman ellerine geçerse, o zaman vermelerini söyle, birşey isterlerse yine ver, boş çevirme!" diye söylerdim.) der. Allahü teâlâ da, onu affederek buyurur ki: (Bugün sen muhtaçsın. Sen dünyada kullarıma acıdın, bugün biz de sana acırız.) [Buharî]
Cuma Vakti Alış Veriş
Sual: Cuma günü, cuma namazı esnasında alış-veriş yapmak günah mıdır?
CEVAP
Cuma namazı için ezanı işiten ve kendisine cuma namazı farz olan her müslümanın alış-verişini bırakıp namaza gitmesi farzdır. Özürsüz cumaya gitmemek haramdır. Ezan okunurken de, alış-veriş yapmak mekruhtur. Hâlbuki alış-verişin kendisi helaldir. Yani alınan mal mekruh değil, helaldir. Fakat ezan okunurken alış-veriş yapılması mekruhtur. (Dürer)
Moderatör tarafında düzenlendi: