Memet Nuri Demirağ (1886, Divriği, Sivas - 13 Kasım 1957, İstanbul), Türk iş insanı ve siyasetçi.
Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları inşaatının ilk müteahhitlerindendir. Türkiye’nin 10.000 kilometrelik demiryolu ağının 1250 km’lik bölümünün inşasını gerçekleştirmiş ve bu nedenle kendisine Mustafa Kemal Atatürk tarafından “Demirağ” soyadı verilmiştir. Cumhuriyet döneminin sayılı zenginleri arasına girmiş ve hayırseverliği ile tanınmış bir iş insanıdır.
Türkiye’de ilk uçak fabrikasının kuruluşu, ilk sigara kağıdı üretimi, ilk yerli paraşüt üretimi gibi ilkleri gerçekleştiren, İstanbul Boğazı üzerine köprü yapılması, Keban’a büyük bir baraj yapılması düşüncelerini ilk kez gündeme getiren kişidir. (bkz. Keban Barajı ve Hidroelektrik Santrali) Özellikle havacılık sanayisinde başarıları ile anılır.
Millî Kalkınma Partisi’nin kurucusudur.
Akamete uğratılanlar: Nuri Demirağ, "Gökyüzüne hakim olamayan millet çürümeye mahkumdur"
Cebinde 52 sarı lira varken memuriyeti bırakıp hayallerinin peşinden koşan Nuri Demirağ, genç Türkiye'de birçok ilki genç yaşta gerçekleştiren kişi oldu. İlk yerli uçak, ilk paraşüt, ilk uçak fabrikası ve ilk uçuş okulu onun nasibindeydi.
Hava savunma sanayii teknolojilerinin önem kazandığı günümüz dünyasında Türkiye'nin bu alandaki yatırımları 20'inci yüzyılın ikinci çeyreğine kadar uzanıyor. 1923'te düşman işgalinden kurtulup ata yadigarı Osmanlı İmparatorluğu'nun üzerine inşa edilen genç devletin havadaki öncülerinden biri de Nuri Demirağ'dı. Devlet variyetinin 10'da 1'i zenginliğe sahip olan Demirağ, tamamen cebinden harcama yaparak vatanına ilk uçak fabrikasını ve ilk uçak okulunu kazandırmıştı. Ancak çoğu akranı gibi akamete uğratıldı. İsmet İnönü hükümetinin iflasa sürüklediği Nuri Demirağ, yaptığı uçakların parçalarını hurdacılara satmış olmasına karşın servetinin önemli bir bölümünü devlete bağışlamıştı. Onun bu vatanperverliği, dönemin hükümet yanlısı gazetecilerini dahi cezbedecekti.
Nuri Demirağ'ın künyesi (Kaynak: Anadolu Ajansı)
Nuri Demirağ'ın babası Ömer Mühürzade Bey'in Yıldızeli'ndeki kabri
Babası Osmanlı'nın geleceği parlak hakimi Ömer Mühürzade Bey, annesi ise Divriği'nin önde gelen ailelerinden Muratzadelerin kızı Ayşe Hanım'dı.
Genç yaşta şeker hastalığıyla mücadele eden Ömer Bey, Yıldızeli'ndeki bir görev için yola çıkmış, bir daha geri dönememişti. Divriği'ne acı haber geldiğinde Nuri Demirağ 3 yaşındaydı. Kardeşi Abdurrahman Naci Bey ise henüz kundaktaydı.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde Divriği Ulu Camii'nin etrafı
İmparatorluk, Muratzadelerin kızı Ayşe Hanım'ın mağduriyetini engellemek ve sabi sübyanların iaşesini karşılamak için kelle başı 30'ar kuruştan 90 kuruş maaş bağladı. Nuri Demirağ ve mühendis kardeşi Abdurrahman Naci Bey, tüm tahsilatını bu maaş ile tamamladı.
O da rüştiye yıllarında muallim vekilliği yapıyordu. Kardeşi Abdurrahman Naci'nin rahat edebilmesi için kazandığı paranın bir kısmını eve ayırıyor, kalanıyla giderlerini karşılıyordu.
1906'ya kadar, yani 20 yaşına kadar bilfiil eğitimine devam etti. 20 yaşında Ziraat Bankası'nın sınavlarına girip başarılı oldu. Devlet, bankaya müdür olarak atayacağı kişiyi ince eleyip sık dokuyordu. Fakat Demirağ'ın soruşturması, meslektaşlarına nazaran kısa sürmüş, bunda ailesinin şeceresi etkili olmuştu. Güvenlik soruşturmasını nihayete erdiren telgraf, Sivas'tan Kangal Kaymakamlığı'na şu satırlarla çekilmişti:
"Hayat mücadeleme başladığım yer" dediği Sivas'ta 5 yıl ilçe ilçe dolaştı. Muhasebedeki başarısı, çiftçiye sağladığı ödenek bölgede takdirle karşılanmış, kısa sürede Sivas'ta nam salmış, İttihat ve Terakkicilerin de gözüne girmişti.
İttihat ve Terakki Heyeti, İslamiyet'in son halifesi Mehmet Reşat Efendi ile selamlama töreninde
Birinci Dünya Harbi kazanlarının kaynadığı dönemde başkentin havasını soluyan Demirağ, İttihat ve Terakkicilerin tüm usulsüzlükleriyle karşılaşacaktı. Rum ve Ermeni azınlığın Kurtuluş'ta, Beyoğlu'nda ve Galata'da taşkınlığa varan eylemlerine şahit olacaktı.
Bir nevi hükümete çekilen bu restin cezası da büyük olacaktı. İttihat ve Terakkiciler, Demirağ'ı açığa alıp yerine farklı bir memur atarak Talimhane ve Taksim Kışlası'nın Fransızlara devrini hızlandırdı. Bir süre 'iş yapamaz' hale getirilen Demirağ, Bakanlığa dönüşte 'istifa' edeceği ikinci bir olayla karşılaştı.
Belgeyi alıp binadan ayrılacağı esnada etrafını 4-5 eylemci çevreledi. Fesini alaşağı edip milli duygularını rencide edici ifadeler savurdular. Sivas'ta ve İstanbul'da ‘gücü’ ve ‘kuvveti’ ile tanınan Demirağ, bir an için 4-5 ‘palikarya’ dediği eylemcilere hadlerini bildirmeyi düşündü.
İngiliz kuvvetlerinin İstanbul işgali sırasında çekilmiş fotoğrafı
Fakat devlet memuruydu. İç dünyasında “Milli haysiyet ve şerefi, üç buçuk palikaryanın ayakları altında çiğnenen bir hükümete memurluk edemem” diye muhasebe tuttu. Cebinde 52 sarı lira varken 10 yıllık memuriyetini noktaladı.
Üstelik bu kâğıtlar Türkçe isimlerle, yani ‘Fakirler Cemiyeti’, ‘Falanca Hastanesi’ marka adlarıyla satılıyordu. Demirağ’ın bu işe gireceğini anlayan dostları en başta onu tiye almaya çalıştı. Demirağ ise, ‘Bu cebimdeki 56 sarı lirayı 10 yıla 1 milyon liraya çıkaracağım. Göreceksiniz’ diyordu. Milli duygularla piyasaya sunduğu ‘Türk Zaferi Sigara Kağıdı’ damgalı ürünler, o dönemin İstanbul’unda satış rekoru kırmıştı. 56 lirası üç buçuk yılda 84 bin liraya çıkmıştı.
Türk Zaferi Sigara Kağıdı
O dönemin koşulları dikkate alındığında 84 bin lira büyük bir tüccarın sahip olacağı türden bir meblağdı. Kazandığı paraya hep ‘Ben bunu milletten kazandım. Onu milletin hayrına olacak işlerde kullanmalıyım’ gözüyle bakıyordu. Buradan kazandığı parayla da kantariye ithalat ihracatı yapmaya başladı.
O dönem devlette memur olarak çalışan kardeşi Abdurrahman Naci Demirağ’a Samsun-Sivas demiryolunda görev alması için teklif götürdü. Abisinin bu yöndeki istirhamına kulak asmayan Abdurrahman Naci, memuriyetten istifa ederek Samsun’a koyuldu. Böylece Nuri Demirağ, Türkiye’nin ilk yerli demiryolu müteahhidi olarak kayıtlara geçti.
Devam eden yıllarda Fevzipaşa-Diyarbakır, Afyon-Antalya, Sivas-Erzurum ve Irmak-Filyos hatlarını inşa etti. Demirağ’ın inşa ettiği hatların kilometre uzunluğu 1012’ydi. Bir nevi on bin kilometrelik dev projenin onda birini Demirağ yapmıştı. Bu sebeple Mustafa Kemal Atatürk, Hakim Ömer Bey’in oğlu Nuri Bey’e ‘Demirağ’ soy ismini layık görmüştü.
Nuri Demirağ
Demiryolu dışında merinos fabrikasını, Haliç’in karşı kıyısındaki dönemin nadide eserlerinden İstanbul Hali’ni, Karabük’te demir ve çelik, Sivas’ta çimento fabrikalarını ve Eceabat Havalimanı’nı inşa etmişti. Bu atılımlar Nuri Demirağ’ı Türkiye’nin saygın zenginlerinden biri haline getirmekle beraber yola çıktığı dönemdeki 52 liralık servetini milyonlarca liraya ulaştırmıştı. Üstelik tüm bu maddi işler dışında yurdun dört bir yanını çeşmelerle donatmıştı.
Nuri Demirağ ve ailesi
Demirağ, hava savunma sanayiine yapacağı yatırımı: “Vaktiyle ecdadımız yirmi bin, otuz bin atlıyla Macar ovalarını alt üst ederdi… Büyük zaferlerine bu akıncılarla ulaşmışlardı. Günümüzün akıncıları bu tayyarelerdir” sözleriyle meşru hale getiriyordu. Sonrasında “Acaba Türk ordusunu kanatlandırmak mümkün değil mi?” diyor ve “Mümkün… Hem de çok mümkün” cevabını veriyordu.
“Göğe hakim olamayan millet yerde sürünmeye, yerin dibinde çürümeye mahkumdur” diye meydanlarda haykıran Demirağ, bu iki yapının inşaatının süratle tamamlanmasına ehemmiyet göstermişti.
Divriği GÖK Okulu
Öğrenciler, Beşiktaş’ta staj yapıp Divriği’deki atölyede çalışacaktı. Tüm plan bunun üzerineydi. Üstelik Divriği’nin seçilmesi ise, ‘memleketçilik’ dışında işin bilimiyle alakalıydı. Etrafı dağlarla çevrili Divriği kadar bu işe müsait başka bir yer yoktu. Olası bir işgalde düşman uçakları, Divriği’den içeri girip uçak fabrikasını kolayca imha edemezdi. Demirağ ise coğrafyayı yakından tanıyordu.
’14 bin elemana ihtiyacım var’ diyordu Demirağ. Bunu açıklarken de “Senelerden beri aklım fikrim bu işteydi. Türk, tayyaresini kendi eliyle yapmalıdır. Mademki bir millet tayyaresiz yaşayamaz, o halde bu yaşama vasıtasını başkalarının lütfundan beklememelidir. Size katiyetle söylüyorum, on seneye varmadan biz bütün tayyarelerimizi vidalarına varıncaya dek hazır hale getireceğiz” diyordu. Bin 500 hektar üzerine kurulan mekân, Nuri Demirağ’a onca zorluk çıkarttı. Tam üç buçuk yıl boyunca onay bekledi. Üç buçuk yıllık uğraşın akabinde onay alınabildi.
Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları inşaatının ilk müteahhitlerindendir. Türkiye’nin 10.000 kilometrelik demiryolu ağının 1250 km’lik bölümünün inşasını gerçekleştirmiş ve bu nedenle kendisine Mustafa Kemal Atatürk tarafından “Demirağ” soyadı verilmiştir. Cumhuriyet döneminin sayılı zenginleri arasına girmiş ve hayırseverliği ile tanınmış bir iş insanıdır.
Türkiye’de ilk uçak fabrikasının kuruluşu, ilk sigara kağıdı üretimi, ilk yerli paraşüt üretimi gibi ilkleri gerçekleştiren, İstanbul Boğazı üzerine köprü yapılması, Keban’a büyük bir baraj yapılması düşüncelerini ilk kez gündeme getiren kişidir. (bkz. Keban Barajı ve Hidroelektrik Santrali) Özellikle havacılık sanayisinde başarıları ile anılır.
Millî Kalkınma Partisi’nin kurucusudur.
Akamete uğratılanlar: Nuri Demirağ, "Gökyüzüne hakim olamayan millet çürümeye mahkumdur"
Cebinde 52 sarı lira varken memuriyeti bırakıp hayallerinin peşinden koşan Nuri Demirağ, genç Türkiye'de birçok ilki genç yaşta gerçekleştiren kişi oldu. İlk yerli uçak, ilk paraşüt, ilk uçak fabrikası ve ilk uçuş okulu onun nasibindeydi.
Hava savunma sanayii teknolojilerinin önem kazandığı günümüz dünyasında Türkiye'nin bu alandaki yatırımları 20'inci yüzyılın ikinci çeyreğine kadar uzanıyor. 1923'te düşman işgalinden kurtulup ata yadigarı Osmanlı İmparatorluğu'nun üzerine inşa edilen genç devletin havadaki öncülerinden biri de Nuri Demirağ'dı. Devlet variyetinin 10'da 1'i zenginliğe sahip olan Demirağ, tamamen cebinden harcama yaparak vatanına ilk uçak fabrikasını ve ilk uçak okulunu kazandırmıştı. Ancak çoğu akranı gibi akamete uğratıldı. İsmet İnönü hükümetinin iflasa sürüklediği Nuri Demirağ, yaptığı uçakların parçalarını hurdacılara satmış olmasına karşın servetinin önemli bir bölümünü devlete bağışlamıştı. Onun bu vatanperverliği, dönemin hükümet yanlısı gazetecilerini dahi cezbedecekti.
Nuri Demirağ'ın künyesi (Kaynak: Anadolu Ajansı)
3 YAŞINDA YETİM KALDI
Ulu Hakan Sultan II. Abdülhamid Han'ın hüküm sürdüğü Osmanlı İmparatorluğu'nda dünyaya gözlerini açan Nuri Demirağ, yolculuğuna ‘Devletin yararına faydalı olacak düzeyde zeki ve başarılı kimseler yetiştiren bölge’ olarak da bilinen Sivas'ın Divriği ilçesinde başlamıştı. Hicri takvim 1304'ü, Cumhuriyet'le kullanıma giren miladi takvim ise 1886'yı gösteriyordu.Nuri Demirağ'ın babası Ömer Mühürzade Bey'in Yıldızeli'ndeki kabri
Babası Osmanlı'nın geleceği parlak hakimi Ömer Mühürzade Bey, annesi ise Divriği'nin önde gelen ailelerinden Muratzadelerin kızı Ayşe Hanım'dı.
Genç yaşta şeker hastalığıyla mücadele eden Ömer Bey, Yıldızeli'ndeki bir görev için yola çıkmış, bir daha geri dönememişti. Divriği'ne acı haber geldiğinde Nuri Demirağ 3 yaşındaydı. Kardeşi Abdurrahman Naci Bey ise henüz kundaktaydı.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde Divriği Ulu Camii'nin etrafı
İmparatorluk, Muratzadelerin kızı Ayşe Hanım'ın mağduriyetini engellemek ve sabi sübyanların iaşesini karşılamak için kelle başı 30'ar kuruştan 90 kuruş maaş bağladı. Nuri Demirağ ve mühendis kardeşi Abdurrahman Naci Bey, tüm tahsilatını bu maaş ile tamamladı.
HAYAT MÜCADELESİNE SİVAS'TA BAŞLADI
Babasının Divriği'de açtığı sübyan okulunda ilk tahsilini tamamlayan Nuri Demirağ, devam eden yıllarda ilçeye gitmiş, rüştiyeye başlamıştı. Fakat ilçeye gidip gelmesi evin bütçesini sarsıyordu.O da rüştiye yıllarında muallim vekilliği yapıyordu. Kardeşi Abdurrahman Naci'nin rahat edebilmesi için kazandığı paranın bir kısmını eve ayırıyor, kalanıyla giderlerini karşılıyordu.
1906'ya kadar, yani 20 yaşına kadar bilfiil eğitimine devam etti. 20 yaşında Ziraat Bankası'nın sınavlarına girip başarılı oldu. Devlet, bankaya müdür olarak atayacağı kişiyi ince eleyip sık dokuyordu. Fakat Demirağ'ın soruşturması, meslektaşlarına nazaran kısa sürmüş, bunda ailesinin şeceresi etkili olmuştu. Güvenlik soruşturmasını nihayete erdiren telgraf, Sivas'tan Kangal Kaymakamlığı'na şu satırlarla çekilmişti:
“Divrik eşraf ve hanedanından, Mühürzade Merhum Hâkim Ömer Bey’in mahdumu Nuri Bey, 400 kuruş maaşla bankamızın yeni teşekkül eden Kangal şubesi memurluğuna tayin edilmiştir.”
"Hayat mücadeleme başladığım yer" dediği Sivas'ta 5 yıl ilçe ilçe dolaştı. Muhasebedeki başarısı, çiftçiye sağladığı ödenek bölgede takdirle karşılanmış, kısa sürede Sivas'ta nam salmış, İttihat ve Terakkicilerin de gözüne girmişti.
"HİÇ SEVEMEDİM" DEDİĞİ İSTANBUL'DA GEÇEN YILLAR
Onun bu başarısı karşılıksız kalmayacaktı. 1911'de gelen bir telgraf, Demirağ'ın Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın Hasköy Mal Müdürlüğü birimine atandığını söylüyordu. 'Hiç sevemedim' dediği İstanbul'a geldiğinde 25 yaşındaydı.İttihat ve Terakki Heyeti, İslamiyet'in son halifesi Mehmet Reşat Efendi ile selamlama töreninde
Birinci Dünya Harbi kazanlarının kaynadığı dönemde başkentin havasını soluyan Demirağ, İttihat ve Terakkicilerin tüm usulsüzlükleriyle karşılaşacaktı. Rum ve Ermeni azınlığın Kurtuluş'ta, Beyoğlu'nda ve Galata'da taşkınlığa varan eylemlerine şahit olacaktı.
MEMLEKETE 'İHANET' ETMEYİNCE SÜRÜLDÜ
Ancak onu memuriyetten soğutan olaylar iki farklı tarihte tezahür etti. İlki Beyoğlu Varidat Kalemi Muamelat Memurluğu yaparken yaşandı. İttihat ve Terakkiciler, Taksim Kışlası'nı ve Talimhane Meydanı'nı borçlara karşılık Fransızlara devretmeye yelteniyordu. Fransızlar da bu bölgeye onlarca apartman dikecekti. Hükümet ve ilçeden onay alınmış, tüm iş Nuri Demirağ'ın imzasına kalmıştı. Demirağ ise, “Bu hareket memleket ve millet aleyhine işlenmiş en büyük suç, en büyük ihanettir” diyerek imza atmayı reddetti.Bir nevi hükümete çekilen bu restin cezası da büyük olacaktı. İttihat ve Terakkiciler, Demirağ'ı açığa alıp yerine farklı bir memur atarak Talimhane ve Taksim Kışlası'nın Fransızlara devrini hızlandırdı. Bir süre 'iş yapamaz' hale getirilen Demirağ, Bakanlığa dönüşte 'istifa' edeceği ikinci bir olayla karşılaştı.
"HÜKÜMETE MEMURLUK EDEMEM"
Birinci Dünya Savaşı döneminde Galata ve Beyoğlu’nda Osmanlı İmparatorluğu’nu muhalefet edici nitelikte eylemler düzenleniyordu. Barbarlığa varan eylemlerin arkasında ise Rum ve Ermeni azınlıktan insanlar vardı. Demirağ, sırf bu tabloyla karşılaşmamak için uzunca bir süre Galata ve Beyoğlu’na gitmek istemedi. Ancak bir defasında bir belge için Tatavla (Kurtuluş) Maliye Şubesi’ne gitmesi gerekmişti.Belgeyi alıp binadan ayrılacağı esnada etrafını 4-5 eylemci çevreledi. Fesini alaşağı edip milli duygularını rencide edici ifadeler savurdular. Sivas'ta ve İstanbul'da ‘gücü’ ve ‘kuvveti’ ile tanınan Demirağ, bir an için 4-5 ‘palikarya’ dediği eylemcilere hadlerini bildirmeyi düşündü.
İngiliz kuvvetlerinin İstanbul işgali sırasında çekilmiş fotoğrafı
Fakat devlet memuruydu. İç dünyasında “Milli haysiyet ve şerefi, üç buçuk palikaryanın ayakları altında çiğnenen bir hükümete memurluk edemem” diye muhasebe tuttu. Cebinde 52 sarı lira varken 10 yıllık memuriyetini noktaladı.
"10 YILA 1 MİLYON" VAADİ
Memurluk yıllarında Müdafaai Hukuk cemiyetinin Maçka şubesini idare eden Nuri Demirağ, 52 sarı lira ile ticarete atılmaya karar verdi. Fakat ticarete atılmak için bu rakam yetersizdi. O ise aklını kullanarak sigara kâğıdı işine girişti. O dönem sigara kâğıdı sektöründe yabancılar vardı. Yabancılar Türkiye topraklarında sattıkları sigara kâğıtlarından elde ettikleri geliri Yunan’a, İtilaf Devletleri’ne bağışlıyor, bu paralar silah ve kurşun olarak Osmanlı askeri aleyhinde cepheye dönüyordu.Üstelik bu kâğıtlar Türkçe isimlerle, yani ‘Fakirler Cemiyeti’, ‘Falanca Hastanesi’ marka adlarıyla satılıyordu. Demirağ’ın bu işe gireceğini anlayan dostları en başta onu tiye almaya çalıştı. Demirağ ise, ‘Bu cebimdeki 56 sarı lirayı 10 yıla 1 milyon liraya çıkaracağım. Göreceksiniz’ diyordu. Milli duygularla piyasaya sunduğu ‘Türk Zaferi Sigara Kağıdı’ damgalı ürünler, o dönemin İstanbul’unda satış rekoru kırmıştı. 56 lirası üç buçuk yılda 84 bin liraya çıkmıştı.
Türk Zaferi Sigara Kağıdı
O dönemin koşulları dikkate alındığında 84 bin lira büyük bir tüccarın sahip olacağı türden bir meblağdı. Kazandığı paraya hep ‘Ben bunu milletten kazandım. Onu milletin hayrına olacak işlerde kullanmalıyım’ gözüyle bakıyordu. Buradan kazandığı parayla da kantariye ithalat ihracatı yapmaya başladı.
ATATÜRK’TEN DEMİRAĞ’A TALTİF
Samsun-Sivas demiryolu hattını inşa etmesi beklenen Fransız şirketle işler rafa kaldırılınca, Cumhuriyet'in genç zengini Nuri Demirağ devreye girdi. “Memleket” ve “Millet işi” gözüyle baktığı bu projeyi üstlendi. Bu iş sayesinde binlerce Türk’e açılacak gelir kapısına ön ayak olacaktı.O dönem devlette memur olarak çalışan kardeşi Abdurrahman Naci Demirağ’a Samsun-Sivas demiryolunda görev alması için teklif götürdü. Abisinin bu yöndeki istirhamına kulak asmayan Abdurrahman Naci, memuriyetten istifa ederek Samsun’a koyuldu. Böylece Nuri Demirağ, Türkiye’nin ilk yerli demiryolu müteahhidi olarak kayıtlara geçti.
Devam eden yıllarda Fevzipaşa-Diyarbakır, Afyon-Antalya, Sivas-Erzurum ve Irmak-Filyos hatlarını inşa etti. Demirağ’ın inşa ettiği hatların kilometre uzunluğu 1012’ydi. Bir nevi on bin kilometrelik dev projenin onda birini Demirağ yapmıştı. Bu sebeple Mustafa Kemal Atatürk, Hakim Ömer Bey’in oğlu Nuri Bey’e ‘Demirağ’ soy ismini layık görmüştü.
Nuri Demirağ
Demiryolu dışında merinos fabrikasını, Haliç’in karşı kıyısındaki dönemin nadide eserlerinden İstanbul Hali’ni, Karabük’te demir ve çelik, Sivas’ta çimento fabrikalarını ve Eceabat Havalimanı’nı inşa etmişti. Bu atılımlar Nuri Demirağ’ı Türkiye’nin saygın zenginlerinden biri haline getirmekle beraber yola çıktığı dönemdeki 52 liralık servetini milyonlarca liraya ulaştırmıştı. Üstelik tüm bu maddi işler dışında yurdun dört bir yanını çeşmelerle donatmıştı.
"GÜNÜMÜZÜN AKINCILARI BU TAYYARELERDİR"
Gençliğini Milli Mücadele’ye vakfeden Nuri Demirağ, Türkiye’deki yatırımları devam ettiği sırada harp teknolojisinin değiştiğini fark etmiş, artık süngülerin zafer getirmekten uzak olduğunu, göğü yaran çelik kanatlı savaş uçaklarının ne denli önemli hale geldiğini görmüştü.Nuri Demirağ ve ailesi
Demirağ, hava savunma sanayiine yapacağı yatırımı: “Vaktiyle ecdadımız yirmi bin, otuz bin atlıyla Macar ovalarını alt üst ederdi… Büyük zaferlerine bu akıncılarla ulaşmışlardı. Günümüzün akıncıları bu tayyarelerdir” sözleriyle meşru hale getiriyordu. Sonrasında “Acaba Türk ordusunu kanatlandırmak mümkün değil mi?” diyor ve “Mümkün… Hem de çok mümkün” cevabını veriyordu.
DİVRİĞİ’NİN STRATEJİK ÖNEMİ
Bu hayallerini gerçekleştirmek isteyen Nuri Demirağ, 1936’nın ortalarında Beşiktaş’taki Hayriye iskelesi yakınlarında bir etüt merkezi, Divriği’de de fabrika kurmayı planladı. 17 Eylül 1936’da her iki yerleşkenin temellerini attı. Süratli çalışmalar sonucunda her iki yapı Şubat 1937’de tamamlandı.“Göğe hakim olamayan millet yerde sürünmeye, yerin dibinde çürümeye mahkumdur” diye meydanlarda haykıran Demirağ, bu iki yapının inşaatının süratle tamamlanmasına ehemmiyet göstermişti.
Divriği GÖK Okulu
Öğrenciler, Beşiktaş’ta staj yapıp Divriği’deki atölyede çalışacaktı. Tüm plan bunun üzerineydi. Üstelik Divriği’nin seçilmesi ise, ‘memleketçilik’ dışında işin bilimiyle alakalıydı. Etrafı dağlarla çevrili Divriği kadar bu işe müsait başka bir yer yoktu. Olası bir işgalde düşman uçakları, Divriği’den içeri girip uçak fabrikasını kolayca imha edemezdi. Demirağ ise coğrafyayı yakından tanıyordu.
BİR ONAY İÇİN ÜÇ BUÇUK YIL!
Tüm tesisat için 14 bin elemana ihtiyacı vardı. Projeye göre Beşiktaş’taki stajyerler, mühendis gözetiminde uçağın prototipini yapacak, Sivas’taki genel merkezde ise ‘gerçekler’ konuşacaktı.’14 bin elemana ihtiyacım var’ diyordu Demirağ. Bunu açıklarken de “Senelerden beri aklım fikrim bu işteydi. Türk, tayyaresini kendi eliyle yapmalıdır. Mademki bir millet tayyaresiz yaşayamaz, o halde bu yaşama vasıtasını başkalarının lütfundan beklememelidir. Size katiyetle söylüyorum, on seneye varmadan biz bütün tayyarelerimizi vidalarına varıncaya dek hazır hale getireceğiz” diyordu. Bin 500 hektar üzerine kurulan mekân, Nuri Demirağ’a onca zorluk çıkarttı. Tam üç buçuk yıl boyunca onay bekledi. Üç buçuk yıllık uğraşın akabinde onay alınabildi.