Jön Türkler Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde ortaya çıkan, önceden muhalif daha sonradan ise iktidar gücü olan laik ve meşrutiyetçi kişilerdir.
Jön Türkler, 19. yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı İmparatorluğu’nda dönemin padişahı II. Abdülhamit’i hedef almıştır. Jön Türkler, her ne kadar İmparatorluğun içinde bulunduğu kötü durumu, düzeltme gayesinde olduklarını belirtmişlerse de kendi aralarındaki fikir birliğini tam olarak kuramadıkları için bu gayelerinde başarılı olamamışlardır. Milliyetçilikten ziyade Osmanlıcılık kavramını savunmuş ve azınlık hakları üzerinde çalışmalarda bulunmuşlardır. Yeni Osmanlılar” ve “Genç Türkler” de denilen bu grup mensupları, Avrupalıların onlara verdikleri Fransızca “Jeunes Turcs” adıyla meşhur olmuşlardır. Bu tabir, genel olarak o yıllarda Avrupa’da politika, fikir ve edebiyat konularında aşırılık taraftarı gençleri ifade etmiştir. Bu grubun ifadesi ise, ilk defa Mustafa Fazıl Paşa’nın yayınladığı bir mektupta “Genç Osmanlılar” karşılığı olarak kullanılmıştır. Genç Osmanlılar terimi, daha sonraları Namık Kemal ve Ali Suavi tarafından de benimsenerek yazılarda kullanılmış ve Türkçeye tam anlamıyla yerleşmiştir. Bu grup, uzun müddet Osmanlı topraklarında yetişmiş, devlet idaresine karşı gelmiş ve yabancılar tarafından yönlendirilmiş ihtilalcilerin tamamının ortak buluşma noktası olmuştur.
Jön Türkler'in Tarihçesi
Jön Türkler’in adı ilk defa 1828 yılında Charles Mc Farlane tarafından “Genç Osmanlı” nesline atıfta bulunarak kullanılmıştır. Aslında Jön Türkler kavramı yeni bir kavram değildir. Bu kavramın kullanımı Avrupa’da ortaya çıkmış olan yönetime muhalif kesimlerin, oluşturdukları partilerin bir benzeri gibi göründüğü için kullanılmıştır. Avrupa’dan bu tarz ortaya çıkan gruplara örnek vermek gerekirse bunlar; Almanya’daki Genç Almanya akımı, İtalya’da ortaya çıkan genç İtalya akımı, Polonya’daki Genç Polonya Akımı’dır. Bu akımlar siyasi muhalif bir akım olduğu kadar aynı zamanda edebi akımlardır.
Bu akım Osmanlı Devleti’nin çeşitli dönemlerinde “Genç Türkler, Yeni Osmanlılar, Jön Türkler” isimlerini almıştır. Özellikle 1800’lü yıllardan sonra bu ve benzeri akımlar giderek daha da yaygınlaşıp ve güçlenmiştir. Örneğin 1890 yılında Georges Badis adlı bir şahıs Osmanlıyı, “Genç Türkiye” adına Kanun-i Esasi yanlıları çatısı altında toplayabilecek bir gazete kurmakla tehdit etmiştir. Jön Türkler de Avrupa’daki yeniliklerden etkilenip, aydın kesimin desteğiyle yönetimdeki kişilere karşı benzer bir mücadeleye girişmişlerdir. Bu akımın mücadelesi kanlı bir iç savaştan çok; edebi yazılarla belli bir kesimi aydınlatıp biçimlendirme gayesi şeklinde olmuştur.
Jön Türkler Cemiyeti’nin fikir yapısının oluşmasında dönemin şartları da önemli bir rol oynamıştır. Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu durumu bilen ve memnun olmayan Jön Türklerin yanında bir de, bu çatı altında yaşayan fakat devletin gidişatını pek umursamayan halktan kimseler de vardır. Osmanlı halkı denen ortak bir anlayışın olmamasının sebebi ise bu topraklarda yaşayan halkın; din, dil, ırk farkının çok çeşitli olmasından kaynaklanmaktadır.
Örneğin, bu çatı altında yaşayan Hıristiyan halk, kendi dinlerini yaşayabileceği bir devletin himayesine girmek için çalışmışlardır. Bu nedenle her ırk kendi milli devleti için bir takım çalışmaların içerisine girmiştir. Osmanlıdaki baskı ve şiddet düzeninin, yönetime ortak bir meclisin kurulumuyla düzeleceğini iddia etmişlerdir. Fakat hiçbir zaman padişah yönetimini de reddetmemişlerdir. Sadece yönetime denk bir meclis yönetimi istemişlerdir. Jön Türk Cemiyeti çatısı altındaki kişilere tek tek bakıldığında da siyasi görüşleri birbirinden çok farklı olan kitlelerin olduğu anlaşılmaktadır. Jön Türklerin cemiyet yapılanmasında 2000’e kadar üye bulunduğu bilinmektedir. Bu isimler siyasi ortamdan dolayı Osmanlı Devleti’nde fazla barınamamış ve yaşamlarının çoğunu Avrupa’da ya da Mısır’da sürgün hayatında geçirmiş kişilerdir.
Bu cemiyette öne çıkan isimler ise şunlardır: Abdullah Cevdet, Ahmet Cevdet, Abdurrahman Bedirhan, Ahmet Rıza, Ahmet Fazlı, Ahmet Ferig, Ahmet Kemal, Ahmet Lütfullah, Ahmet Niyazi, Ahmet Saib, Ali Fahri, Ali Fehmi, Ali Haydar, Ali Şefkatli, Bahaeddin Şakir, Derviş Hüma, Edhem Ruhi, Emie Şekib Arslan, Halil Canem, Hüseyin Tosun, Hüsrev Sami, Hüseyinzade Ali, İbrahim Temo, İshak Sukuti, İsmail Canpolat, İsmail Enver Bey, İsmail Kemal, Mahmüel Celaleddin Paşa, Mahir Said, Mehmet Ali Halim Paşa, Hacı İbrahim Paşazade Hamdi, Tarsusizade Münih, Tunalı Hilmi, Yusuf Akçura’dır.
Osmanlı’da Avrupalılaşma ve Basın Hareketleri
Osmanlı aydınları tarafından ortaya çıkarılan batılılaşma olgusu, Osmanlı Devletinin Tanzimat Fermanı’ndan beri izlemeye çalıştığı bir siyaset olmuştur. Osmanlı aydınları Batı’yı pek fazla eleştirmemiş II. Abdülhamid döneminde etkili olan aydınlar eskisine göre daha bilinçlenmişlerdir. Bu dönemde yurtdışında bulunan aydınlar Avrupa’yı daha yakından tanıma fırsatı bulmuşlar ve edindikleri fikri Osmanlı coğrafyasında yayma fırsatı bulmuşlardır. II. Abdülhamid rejimine karşı örgütlenmişlerdir. Amaçları Kanun-i Esasi’yi yeniden yürürlüğe koyup, meşrutiyeti anlayışını getirmektir. Avrupa’ya kaçan “Jön Türkler” bu dönemde birçok gazete ve dergi çıkartarak “istibdat rejimi” ile sıkı bir mücadeleye girişmişlerdir.
Yayınladıkları dergi ve gazeteler yabancı postalar aracılığıyla yurda sokulmuştur. Bu yayınların sayısı 1900’lerden sonra daha da artmıştır. Bu nedenle hükümet Jön Türkler ile yayınlarını durdurmak için pazarlık bile yapmışlardır. Bu durum aslında tükenme noktasına gelen Jön Türklerin işine gelmiştir. Değerinin kat kat fazlasına satılan yayınlar kapatılmış görünmüş ve Jön Türkler bu faaliyetlerine başka bir isimler altında devam etmişlerdir.
Jön Türkler 1889-1908 yılları arasında çıkardıkları gazeteler ve dergiler ile fikir hayatına yeni bir yön vermeyi başarmışlardır. İngiltere, Fransa, Avusturya, Bulgaristan, İtalya, Yunanistan, Romanya, İsviçre, Brezilya, Belçika, Amerika ve Kıbrıs olmak üzere 13 yabancı ülkede 152’nin üzerinde gazete veya dergi yayınlamışlardır.
Yeni Osmanlılar Cemiyeti
19. yüzyılda Avrupa’da meşrutiyet ve cumhuriyet görüşünün yaygınlaşmaya başlaması Osmanlı topraklarındaki birçok ulusu da etkisi altında bırakmıştır. Balkanlar’da bağımsızlık isteyen uluslar sürekli ayaklanmalar çıkarmaya başlamıştır. Kurtuluşu meşrutiyette gören bazı Osmanlı gençleri bir araya gelerek Avrupalıların “Jön Türkler”ini değil, Yeni Osmanlılar Cemiyetini kurmuşlardır. Başlıca üyeleri Mehmet Bey, Reşat Bey, Nuri Bey, Ayetullah Bey, Namık Kemal, Refik Bey, Ziya Paşa, Ali Suavi ve Agâh Efendi’dir. Bu gençler her ne kadar rejimi yıkamadılarsa da Osmanlı Devleti’nde, Hürriyet ve Meşrutiyet fikirlerinin kökleşmesinde büyük rol oynamışlardır. İttihat ve Terakki Cemiyeti (Birlik ve İlerleme) önemli Jön Türk teşkilatlarından birisi olmuştur.
Yeni Osmanlılar 1865 yılında ortaya çıkan, Osmanlı milliyetçiliğini savunmuş, Montesquieu ve Rousseau gibi Fransız devrimini destekleyen düşünürlerin görüşlerini benimsemiştir. Bu grup çoğunlukla Jön Türkler ile karıştırılmalarına rağmen, bu grup Tanzimat reformlarını yeterli bulmayan bürokratik, mükemmeliyetçi ve demokratik çözümü öngören kesim olmuştur.
Namık Kemal, Ali Suavi ve Ziya Paşa gibi meşhur isimlerin kalemleri ile dile getirdikleri fikirleri, “Osmanlı devletine meşrutiyet idaresinin getirilmesi ve bütün azınlıklara Avrupayi tarzda hak, hürriyet verilmesi” şeklinde özetlenebilir. Yeni Osmanlılar, bu fikirlerinin sağlanması sürecinde kendi aralarında da birlik kuramamışlardır. Hatta bir çoğu ihtilal ve kanlı mücadele istemiş, bir kısmı da fikri mücadele taraftarı görünmüştür.
Abdülaziz Han’ın Fransa ve İngiltere ziyaretleri esnasında Padişah’tan af diledikten sonra Osmanlı devleti ile dost geçinmek mecburiyetini hisseden Fransa ve İngiliz hükümetleri, kendilerince adlandırdıkları Jön Türklere itibar etmez olmuşlardır. Hiçbir devletten destek göremeyen Jön Türkler, bir müddet çeşitli Avrupa şehirlerinde dolaşmışlardır. Bir kısmı İstanbul’a dönüp padişahtan özür dileyerek devlet kademelerinde görev almışlardır. Bazıları da yayıncılık faaliyetlerine devam etmişlerdir. Birinci Meşrutiyetin ilanı ile canlanan Jön Türkler’in (Yeni Osmanlılar Cemiyeti), zararlı faaliyetleri görülünce II. Abdülhamit Han tarafından kapatılarak ortadan kaybolmuştur, böylece Jön Türklerin birinci devre faaliyeti sona ermiştir
Birinci ve İkinci Jön Türkler Kongresi
Jön Türkler, Fransız ve İngiliz hükümetinden destek görmüşlerdir. Yurtiçinde ve yurtdışında kurdukları dernek ve yayınladıkları dergi ve gazeteler ile II. Abdülhamit Han’ın şahsında Devlete karşı bir propagandaya girişmişlerdir. 4 Şubat 1902’de Paris’te toplanan Birinci Jön Türkler Kongresi Fransız Senatosu üyesi Lafeuvre Contalis’in evinde yapılmıştır.
Bu kongreye Osmanlı Devleti’nin hâkim olduğu hemen her bölgeden çağrılan delegeler katılmıştır. Her din ve milliyetten insanın olduğu bu grubun ortak özellikleri Osmanlı Devleti’ne karşı olmalarıdır. Bu görüşün dışında aralarında hiçbir bağ ve fikri birlik bulunmayan bu insanların, aralarındaki sen-ben çekişmesi sebebiyle kongre başarısız bir şekilde sonuçlanmıştır.
Delegeler, Osmanlı Devletinin yıkılması hariç, başka hiçbir noktada birlik sağlayamamıştır. Bu nedenle grup 27-29 Aralık 1907’de yine Paris’te toplanan ikinci Jön Türk Kongresine tekrar bir araya gelmiştir.
Kongrede İttihat ve Terakki, Prens Sebahattin’in Teşebbüs-i Şahsi ve Adem-i merkeziyeti cemiyetleri yanında, Ermeni Taşnaksütyun Komitesi’de katılmıştır. Osmanlı Devleti aleyhine en ağır ithamlar yapıldıktan sonra, grubun şu stratejilerin izlemesine karar verilmiştir. İran Mebusan Meclisine dostluk telgrafı çekilmesine, Makedonya’daki Rum, Bulgar vs. çetelerinin devlete karşı olan isyanlarının desteklenmesine, diğer gizli cemiyetlerin birleştirilerek ihtilalci yayınlar yapılması oy birliğiyle kararlaştırılmıştır.
Jön Türklerin, uzun yıllarca devam eden ön plandaki faaliyetleri meşrutiyet ve hürriyet fikirleri gibi görünse da her grup ve şahsın ayrı ayrı maksatları vardı. Jön Türklerin faaliyetleri ise Osmanlı Devletin yıkılışını hızlandıran belli başlı sebeplerden biri olmuştur. Batı dünyası karşısındaki tavırların taklitten öteye geçememesi, devlet kademelerinde yer almak, meşhur olmak, hatta Mithad Paşa da olduğu gibi, kendi ailelerini hanedan ailesi yapmak için azınlıklarla, eşkıyalarla, Rum-Ermeni çeteleriyle ve Avrupa devletleriyle işbirliği yapmaktan çekinmemeleri bu faaliyetlerin en acı tarafı olmuştur.
Netice olarak Osmanlı topraklarındaki sulh ve sükûnu, dört bir yandan patlak veren ihtilaller, isyanlar, hükümet darbeleri ve savaşlarla yok etmişler, çıkarılan idaresizlik, kargaşa ve savaşlar ortamı içinde milletin felaketini hazırlamışlardır. Birinci Dünya Savaşı sonrası Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ile Jön Türk faaliyetinin sonu gelmiş, Jön Türkler daha önceki gibi yurt dışına kaçmışlardır.
Jön Türkler, 19. yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı İmparatorluğu’nda dönemin padişahı II. Abdülhamit’i hedef almıştır. Jön Türkler, her ne kadar İmparatorluğun içinde bulunduğu kötü durumu, düzeltme gayesinde olduklarını belirtmişlerse de kendi aralarındaki fikir birliğini tam olarak kuramadıkları için bu gayelerinde başarılı olamamışlardır. Milliyetçilikten ziyade Osmanlıcılık kavramını savunmuş ve azınlık hakları üzerinde çalışmalarda bulunmuşlardır. Yeni Osmanlılar” ve “Genç Türkler” de denilen bu grup mensupları, Avrupalıların onlara verdikleri Fransızca “Jeunes Turcs” adıyla meşhur olmuşlardır. Bu tabir, genel olarak o yıllarda Avrupa’da politika, fikir ve edebiyat konularında aşırılık taraftarı gençleri ifade etmiştir. Bu grubun ifadesi ise, ilk defa Mustafa Fazıl Paşa’nın yayınladığı bir mektupta “Genç Osmanlılar” karşılığı olarak kullanılmıştır. Genç Osmanlılar terimi, daha sonraları Namık Kemal ve Ali Suavi tarafından de benimsenerek yazılarda kullanılmış ve Türkçeye tam anlamıyla yerleşmiştir. Bu grup, uzun müddet Osmanlı topraklarında yetişmiş, devlet idaresine karşı gelmiş ve yabancılar tarafından yönlendirilmiş ihtilalcilerin tamamının ortak buluşma noktası olmuştur.
Jön Türkler'in Tarihçesi
Jön Türkler’in adı ilk defa 1828 yılında Charles Mc Farlane tarafından “Genç Osmanlı” nesline atıfta bulunarak kullanılmıştır. Aslında Jön Türkler kavramı yeni bir kavram değildir. Bu kavramın kullanımı Avrupa’da ortaya çıkmış olan yönetime muhalif kesimlerin, oluşturdukları partilerin bir benzeri gibi göründüğü için kullanılmıştır. Avrupa’dan bu tarz ortaya çıkan gruplara örnek vermek gerekirse bunlar; Almanya’daki Genç Almanya akımı, İtalya’da ortaya çıkan genç İtalya akımı, Polonya’daki Genç Polonya Akımı’dır. Bu akımlar siyasi muhalif bir akım olduğu kadar aynı zamanda edebi akımlardır.
Bu akım Osmanlı Devleti’nin çeşitli dönemlerinde “Genç Türkler, Yeni Osmanlılar, Jön Türkler” isimlerini almıştır. Özellikle 1800’lü yıllardan sonra bu ve benzeri akımlar giderek daha da yaygınlaşıp ve güçlenmiştir. Örneğin 1890 yılında Georges Badis adlı bir şahıs Osmanlıyı, “Genç Türkiye” adına Kanun-i Esasi yanlıları çatısı altında toplayabilecek bir gazete kurmakla tehdit etmiştir. Jön Türkler de Avrupa’daki yeniliklerden etkilenip, aydın kesimin desteğiyle yönetimdeki kişilere karşı benzer bir mücadeleye girişmişlerdir. Bu akımın mücadelesi kanlı bir iç savaştan çok; edebi yazılarla belli bir kesimi aydınlatıp biçimlendirme gayesi şeklinde olmuştur.
Jön Türkler Cemiyeti’nin fikir yapısının oluşmasında dönemin şartları da önemli bir rol oynamıştır. Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu durumu bilen ve memnun olmayan Jön Türklerin yanında bir de, bu çatı altında yaşayan fakat devletin gidişatını pek umursamayan halktan kimseler de vardır. Osmanlı halkı denen ortak bir anlayışın olmamasının sebebi ise bu topraklarda yaşayan halkın; din, dil, ırk farkının çok çeşitli olmasından kaynaklanmaktadır.
Örneğin, bu çatı altında yaşayan Hıristiyan halk, kendi dinlerini yaşayabileceği bir devletin himayesine girmek için çalışmışlardır. Bu nedenle her ırk kendi milli devleti için bir takım çalışmaların içerisine girmiştir. Osmanlıdaki baskı ve şiddet düzeninin, yönetime ortak bir meclisin kurulumuyla düzeleceğini iddia etmişlerdir. Fakat hiçbir zaman padişah yönetimini de reddetmemişlerdir. Sadece yönetime denk bir meclis yönetimi istemişlerdir. Jön Türk Cemiyeti çatısı altındaki kişilere tek tek bakıldığında da siyasi görüşleri birbirinden çok farklı olan kitlelerin olduğu anlaşılmaktadır. Jön Türklerin cemiyet yapılanmasında 2000’e kadar üye bulunduğu bilinmektedir. Bu isimler siyasi ortamdan dolayı Osmanlı Devleti’nde fazla barınamamış ve yaşamlarının çoğunu Avrupa’da ya da Mısır’da sürgün hayatında geçirmiş kişilerdir.
Bu cemiyette öne çıkan isimler ise şunlardır: Abdullah Cevdet, Ahmet Cevdet, Abdurrahman Bedirhan, Ahmet Rıza, Ahmet Fazlı, Ahmet Ferig, Ahmet Kemal, Ahmet Lütfullah, Ahmet Niyazi, Ahmet Saib, Ali Fahri, Ali Fehmi, Ali Haydar, Ali Şefkatli, Bahaeddin Şakir, Derviş Hüma, Edhem Ruhi, Emie Şekib Arslan, Halil Canem, Hüseyin Tosun, Hüsrev Sami, Hüseyinzade Ali, İbrahim Temo, İshak Sukuti, İsmail Canpolat, İsmail Enver Bey, İsmail Kemal, Mahmüel Celaleddin Paşa, Mahir Said, Mehmet Ali Halim Paşa, Hacı İbrahim Paşazade Hamdi, Tarsusizade Münih, Tunalı Hilmi, Yusuf Akçura’dır.
Osmanlı’da Avrupalılaşma ve Basın Hareketleri
Osmanlı aydınları tarafından ortaya çıkarılan batılılaşma olgusu, Osmanlı Devletinin Tanzimat Fermanı’ndan beri izlemeye çalıştığı bir siyaset olmuştur. Osmanlı aydınları Batı’yı pek fazla eleştirmemiş II. Abdülhamid döneminde etkili olan aydınlar eskisine göre daha bilinçlenmişlerdir. Bu dönemde yurtdışında bulunan aydınlar Avrupa’yı daha yakından tanıma fırsatı bulmuşlar ve edindikleri fikri Osmanlı coğrafyasında yayma fırsatı bulmuşlardır. II. Abdülhamid rejimine karşı örgütlenmişlerdir. Amaçları Kanun-i Esasi’yi yeniden yürürlüğe koyup, meşrutiyeti anlayışını getirmektir. Avrupa’ya kaçan “Jön Türkler” bu dönemde birçok gazete ve dergi çıkartarak “istibdat rejimi” ile sıkı bir mücadeleye girişmişlerdir.
Yayınladıkları dergi ve gazeteler yabancı postalar aracılığıyla yurda sokulmuştur. Bu yayınların sayısı 1900’lerden sonra daha da artmıştır. Bu nedenle hükümet Jön Türkler ile yayınlarını durdurmak için pazarlık bile yapmışlardır. Bu durum aslında tükenme noktasına gelen Jön Türklerin işine gelmiştir. Değerinin kat kat fazlasına satılan yayınlar kapatılmış görünmüş ve Jön Türkler bu faaliyetlerine başka bir isimler altında devam etmişlerdir.
Jön Türkler 1889-1908 yılları arasında çıkardıkları gazeteler ve dergiler ile fikir hayatına yeni bir yön vermeyi başarmışlardır. İngiltere, Fransa, Avusturya, Bulgaristan, İtalya, Yunanistan, Romanya, İsviçre, Brezilya, Belçika, Amerika ve Kıbrıs olmak üzere 13 yabancı ülkede 152’nin üzerinde gazete veya dergi yayınlamışlardır.
Yeni Osmanlılar Cemiyeti
19. yüzyılda Avrupa’da meşrutiyet ve cumhuriyet görüşünün yaygınlaşmaya başlaması Osmanlı topraklarındaki birçok ulusu da etkisi altında bırakmıştır. Balkanlar’da bağımsızlık isteyen uluslar sürekli ayaklanmalar çıkarmaya başlamıştır. Kurtuluşu meşrutiyette gören bazı Osmanlı gençleri bir araya gelerek Avrupalıların “Jön Türkler”ini değil, Yeni Osmanlılar Cemiyetini kurmuşlardır. Başlıca üyeleri Mehmet Bey, Reşat Bey, Nuri Bey, Ayetullah Bey, Namık Kemal, Refik Bey, Ziya Paşa, Ali Suavi ve Agâh Efendi’dir. Bu gençler her ne kadar rejimi yıkamadılarsa da Osmanlı Devleti’nde, Hürriyet ve Meşrutiyet fikirlerinin kökleşmesinde büyük rol oynamışlardır. İttihat ve Terakki Cemiyeti (Birlik ve İlerleme) önemli Jön Türk teşkilatlarından birisi olmuştur.
Yeni Osmanlılar 1865 yılında ortaya çıkan, Osmanlı milliyetçiliğini savunmuş, Montesquieu ve Rousseau gibi Fransız devrimini destekleyen düşünürlerin görüşlerini benimsemiştir. Bu grup çoğunlukla Jön Türkler ile karıştırılmalarına rağmen, bu grup Tanzimat reformlarını yeterli bulmayan bürokratik, mükemmeliyetçi ve demokratik çözümü öngören kesim olmuştur.
Namık Kemal, Ali Suavi ve Ziya Paşa gibi meşhur isimlerin kalemleri ile dile getirdikleri fikirleri, “Osmanlı devletine meşrutiyet idaresinin getirilmesi ve bütün azınlıklara Avrupayi tarzda hak, hürriyet verilmesi” şeklinde özetlenebilir. Yeni Osmanlılar, bu fikirlerinin sağlanması sürecinde kendi aralarında da birlik kuramamışlardır. Hatta bir çoğu ihtilal ve kanlı mücadele istemiş, bir kısmı da fikri mücadele taraftarı görünmüştür.
Abdülaziz Han’ın Fransa ve İngiltere ziyaretleri esnasında Padişah’tan af diledikten sonra Osmanlı devleti ile dost geçinmek mecburiyetini hisseden Fransa ve İngiliz hükümetleri, kendilerince adlandırdıkları Jön Türklere itibar etmez olmuşlardır. Hiçbir devletten destek göremeyen Jön Türkler, bir müddet çeşitli Avrupa şehirlerinde dolaşmışlardır. Bir kısmı İstanbul’a dönüp padişahtan özür dileyerek devlet kademelerinde görev almışlardır. Bazıları da yayıncılık faaliyetlerine devam etmişlerdir. Birinci Meşrutiyetin ilanı ile canlanan Jön Türkler’in (Yeni Osmanlılar Cemiyeti), zararlı faaliyetleri görülünce II. Abdülhamit Han tarafından kapatılarak ortadan kaybolmuştur, böylece Jön Türklerin birinci devre faaliyeti sona ermiştir
Birinci ve İkinci Jön Türkler Kongresi
Jön Türkler, Fransız ve İngiliz hükümetinden destek görmüşlerdir. Yurtiçinde ve yurtdışında kurdukları dernek ve yayınladıkları dergi ve gazeteler ile II. Abdülhamit Han’ın şahsında Devlete karşı bir propagandaya girişmişlerdir. 4 Şubat 1902’de Paris’te toplanan Birinci Jön Türkler Kongresi Fransız Senatosu üyesi Lafeuvre Contalis’in evinde yapılmıştır.
Bu kongreye Osmanlı Devleti’nin hâkim olduğu hemen her bölgeden çağrılan delegeler katılmıştır. Her din ve milliyetten insanın olduğu bu grubun ortak özellikleri Osmanlı Devleti’ne karşı olmalarıdır. Bu görüşün dışında aralarında hiçbir bağ ve fikri birlik bulunmayan bu insanların, aralarındaki sen-ben çekişmesi sebebiyle kongre başarısız bir şekilde sonuçlanmıştır.
Delegeler, Osmanlı Devletinin yıkılması hariç, başka hiçbir noktada birlik sağlayamamıştır. Bu nedenle grup 27-29 Aralık 1907’de yine Paris’te toplanan ikinci Jön Türk Kongresine tekrar bir araya gelmiştir.
Kongrede İttihat ve Terakki, Prens Sebahattin’in Teşebbüs-i Şahsi ve Adem-i merkeziyeti cemiyetleri yanında, Ermeni Taşnaksütyun Komitesi’de katılmıştır. Osmanlı Devleti aleyhine en ağır ithamlar yapıldıktan sonra, grubun şu stratejilerin izlemesine karar verilmiştir. İran Mebusan Meclisine dostluk telgrafı çekilmesine, Makedonya’daki Rum, Bulgar vs. çetelerinin devlete karşı olan isyanlarının desteklenmesine, diğer gizli cemiyetlerin birleştirilerek ihtilalci yayınlar yapılması oy birliğiyle kararlaştırılmıştır.
Jön Türklerin, uzun yıllarca devam eden ön plandaki faaliyetleri meşrutiyet ve hürriyet fikirleri gibi görünse da her grup ve şahsın ayrı ayrı maksatları vardı. Jön Türklerin faaliyetleri ise Osmanlı Devletin yıkılışını hızlandıran belli başlı sebeplerden biri olmuştur. Batı dünyası karşısındaki tavırların taklitten öteye geçememesi, devlet kademelerinde yer almak, meşhur olmak, hatta Mithad Paşa da olduğu gibi, kendi ailelerini hanedan ailesi yapmak için azınlıklarla, eşkıyalarla, Rum-Ermeni çeteleriyle ve Avrupa devletleriyle işbirliği yapmaktan çekinmemeleri bu faaliyetlerin en acı tarafı olmuştur.
Netice olarak Osmanlı topraklarındaki sulh ve sükûnu, dört bir yandan patlak veren ihtilaller, isyanlar, hükümet darbeleri ve savaşlarla yok etmişler, çıkarılan idaresizlik, kargaşa ve savaşlar ortamı içinde milletin felaketini hazırlamışlardır. Birinci Dünya Savaşı sonrası Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ile Jön Türk faaliyetinin sonu gelmiş, Jön Türkler daha önceki gibi yurt dışına kaçmışlardır.