Sevket OKYAY Ka'b_İbni Malik (r.a.)

Okyay

ÖZEL ÜYE

5555.gif

Syf.-1

KA’B İBNİ MALİK (r.a.)
Ve doğruluk

Peygamber Efendimiz, en büyük bir orduyla, s.a.v.
Tebük Seferi için, hazırlandı duayla
Haber saldı dört yana, ve herkese duyurdu,
Savaşa iştiraki, emr’olarak buyurdu.
Canla- Malla her mü’min, yarıştı katılıma,
Çünkü ALLAH Resulü, en öndeydi bu yolda.
Sadece munafıklar, ve de samimiyette,
Zayıf müslümanlardan, acınacak bir halde,
Resululla’a gelip , özür beyan ettiler, s.a.v.
Geride kalmak için ,bir izin istediler.
Üç- dört kişi vardı ki, ne mazeret beirtmiş,
Ne de diğerler gibi, gelip izin istemiş.
Tevbe Suresi’ndeki, yüz on sekiz ayette,
Rabbi’mizin affına, mazhar bir vaziyette,
Hikmeti sorulamaz, gizli bir sır olarak,
ALLAH’ın sınavına, hem muhatap kalarak,
Bu Tebük Seferinden, geriye bırakılmış,
Üç mü’minden birisi, Ka’b-İbni Malik’miş,
Doğruluk sayesinde, nice zorluk atlatmış,
Görelim Buhari’de, bize nasıl anlatmış.
Ka’b-İbni Malik Tebük’ten, kalış hikayesini,
Ezcümle anlatarak, ve dahi demiştir ki,
Ben Tebük gazasından , gayri hiçbir savaşta,
Resulullah’tan ayrı , kalmamışımdır asla. s,a.v.
Şu kadar ki, Bedir’e, ben katılamamıştım,
Fakat Bedir için de, itap olunmamıştı.
Çünkü Resulullah o an, harbe niyetle değil,
Kureyş kervanı için, yola çıkmıştı meyil.
Rabbi düşmanlarını, ansızın çıkarmıştı,
Bu da ayrı hikmetti, belki de sınamıştı.
Ben Resulullah ile, Akabe gecesinde, s.a.v.
İslam üzre Misak’ta, haızır bulundum hem de.
Durum şu idi ki, önceler hiçbir zaman,
Tebük’ten kaldığımki, kadar ne güç vardı ne de mal.
İki tane devem de , yoktu daha evvelce,
Bu gaza sırasında, olmuştu ikisi de.
Peygamber bu savaşı gayet açık tutmuştu, s.a.v.
Yol-düşmanın çokluğu, gizlenmemiş, açmıştı.
Gidecekler deftere , kayıtlı da değildi,
Kalksa biri kaytarsa,fark edilmez sanırdı.
Bir de çok sıcak vardı, meyveler de olgundu.
Gölgelerse uzamış, gölgelikler dolgundu.
Bu yüzden sefer işi, nefse hoş gelmiyordu.
Ama ben kesinlikle, gitme kararındaydım,
Daha zaman var diye, her hal ağırdan aldım.
Resulullah-Sahabi, hazırlık yapıyordu, s.a.v.
Ben de onlarla birlik, gidip çabalıyordum.
Bir-kaç kez gittim geldim, ama başaramadım,
Bu gün yarına kaldı, kendimi devşiremedim.
Ben öyle didinirken, ordu bir gün erkenden,
Ayrılmış- uzaklaşmış, Beldemiz Medine’den,
Oysaki ben hala, hazırlanamamıştım,
Gene de bir_ki günde, hazırlanrım sanmıştım.
Onlar ayrılınca ben, hemen acele ettim,
Gerekecek şeyleri, tedarik için gittim.
Velakin yapamadım, öyle geriye döndüm,
Sonra bir daha gittim, gene olmadı döndüm.
Ben oyalanıyorken, onlar süratle gitti,
Şansım azalıyordu, gaza ilerlemişti.
Hazırlıktan da öte, ne olsa olsun dedim,
Bir bineğe atlayıp,yetişeyim istedim.
Yapamadım- olmadı, keşke-keşke yapsaydım,
Ne kadar geciksem de, yetişip katılsaydım.
Velakin gidemedim, olmadı k.aldım işte,
Kendimi mahkum ettim, pişmek için ateşte
Resulullah ayrılıp- uzaklaşıp gidince, s.a.v.
Bazan dolaşıyordum, Medine’nin içinde.
Ama gördüklerim hep, özürlüler-sakatlar,
Ya da daha korkuncu, mimlenmiş münafıklar.
Resulullah Tebük’e, varıncaya beni hiç, s.a.v.
Ne aramış-ne anmış, ancak varınca hariç.
O da Tebük’e dönüp, otururken bir ara,
“Ka’b ne yaptı” buyurmuş, beni selem’den biri,
“Onu bürdeler tuttu” , demiş –ileri ,geri,
Muaz ibni Cebel’se, “fena konuştun” demiş,
“Biz onda iyilikten, başka bir şey görmedik”,
Demişler- tartışmışlar, lakin Resul-ü Zişan, s.a.v.
Hiç ses çıkarmamışlar, konu öyle kapanmış.
Herhalde mahkemesi, artık ALLAH’a kalmış.
Peygamber dönüş için, yola çıktıklarında, s.a.v.
Beni bir merak sardı, aklım yoktu başımda.
Ne yapcam-ne söyleycem, kara-kara düşündüm.
Yalan uydurarak geçer, söylerim olur dedim,
Yarın dönüp gelince, gazabından korkmuştum.
Ne yapar, ne ederim- diye şaştıkça şaştım.
Yakınım olanlardan, ve aklı erenlerden,
Bana yardım istedim, ne geliyorsa elden.
Ne zaman ki, Peygamber teşrif edip geldiler, s.a.v.
Benden hepsi kayboldu, bu batıl düşünceler.
Azıcık yalan olan, bir şey karıştırırsam,
Düşündüm kesinlikle , bu işten kurtulamam..
Kendimi toparladım, doğru söyleyecektim,
Neler olup bittiyse., onları diyecektim.
…………………………..
Resulullah seferden , her döndüğü zaman, s.a.v.
Mescid’e uğrar ve de, kısa bir namaz kılar,
Sonra orda oturur, ortama sevinç katar,
Ve de ordakilerle, kısa görüşme yapar.
Gene öyle yapmıştı, sefere katılmayan,
Seksen kişilik gurup, tek-tek ettiler beyan.
Mazeret bildirerek, affolmak dilediler,
Zişan’da özürleri, hep tek-tek dinlediler.
Dış görünüşe göre, kabul ve affettiler,
İç yüzünü ALLAH’a, havale eylediler.
Onlar tamamlanınca, sıra bana gelmişti,
Gayet heyecanlıydım, sanki zaman durmuştu.
Sonra vardım huzura, selam verdiğimi gördü,
Öfkeli tebessümle “Gel bakalım” buyurdu.
Yürüdüm ve yaklaştım, tam önünde oturdum,
Artık ne diyeceğini, merakla bekliyordum.
“Ne diye kaldın, sen ki, omzuna biy’at almış,
Birisi değimliydin” dedi hem yavaş-yavaş.
Ben de sonra dedim ki, “Evet vallahi eğer,
Ben başka birisinin, dünya ehli birinin,
Önünde otursaydım, her bir özür bulurdum,
Uydururdum ve dahi, bir kurtuluş umardım.
Gerçekten de hem ben de, ikna kuvveti vardı,
Büyük bir ihtimalle, mazerete uyardı

Şevket OKYAY

..............................................................



NOT
Devamı Sayfa 2 'de..
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

Okyay

ÖZEL ÜYE
Sayfa- 2
KA'B İBNİ MALİK (r.a.)
ve Doğruluk
86ks0.gif

Lakin şu an kesin-kes, şunu bilmekteyim ki,
Bu gün sana ne desem, kendimden razı etsem,
Her halde bu çok sürmez, ALLAH sana gerçeği,
Ayan-beyan bildirir, bana öfkelendirir.
Bu yüzden de belki de, çetin ceza verdirir.
Kızacağın doğruyu, söylersem şayet-eğer,
Umarım ALLAH beni, bağışlayıp affeder.
Hayır-benim VALLAHi, hiçbir özürüm yoktu,
Seferden kalmamaya, imkanım gayet çoktu.
VALLAHi ben hiçbir zaman, Senden geri kaldığım,
Bu zamanki kadar da, bir bollukta olmadım”.
Dedim ve doğruyu tam olarak söyledim,
Artık Resulullah’ın, kararına bağladım. s.a.v.
Ve Cenabı Peygamber, “ İşte bu gerçekten de, s.a.v.
Tam doğruyu söyledi, öyleyse kalk ve sen de,
ALLAH senin hakkında, hükmünü bildirene,
Kadar bekle” diyerek, yolu gösterdi bana.
Ben de kalktım saygıyla, ve de tabi üzgünce.
Arkamdan da sıçrayıp, bazı adamlar kalktı,
Bunlar Beni Seleme ,gençleriydi yaklaştı,
Dediler ki biz senin, bundan önce hiç mi- hiç,
Günah işlediğini, bilmiyoruz- bu hariç.
Halbuki sen de aynen, diğerler gibi bulup,
Bir özür uydursaydın, mevcut usule uyup,
Peygamber istiğfarı, bağışlanman yeterdi, s.a.v.
Deyip serzenişlerle, her biri öğüt verdi.
Doğrusu bu sözleri, aklımı epey çeldi,
Dönüp- gidip kendimi, tekrar yalanlamak geldi.
Ancak onlara sordum, “ Benim duruma düşmüş,
Başka biri oldu mu?, böyle nasihat bulmuş.
“Evet oldu” dediler, “ aynen sana söylenen,
Onlara da söylendi, çünkü onlar da aynen,
Senin söylediğini söylemişlerdi bize”,
Sordum “ kimlerdi o, dediğiniz kişiler”.
Dediler,”bu Murare İbn’i-Reb’i-il-Amr,
Ve ikinci –Hilalbin-Umeyye el Vakıf’dır.”
Bedir de bulunmuş o, iki Salih ve örnek,
Şahsları bildirdiler, isimleri vererek.
Bunları öğrenince, ben de Zişan’a dönüp,
Sözümü geri almaktan, caydım hem pişman olup.
Peygamber kendisine, ters düşmüş olanlardan, s.a.v.
Yalnız bu üçümüzden, bütün Müslümanlardan,
Konuşmaktan men etmiş, ayrı tutmuş onları.
Artık bizden insanlar, hep ayrı duruyordu,
Hiç kimse yüz vermiyor, hep surat asıyordu.
Artık yer yüzü bana, daralmaya başladı,
Ve yabancılaştıkça, her gün yabancılaştı.
Burası tanıdığım , bir yer değildi sanki,
Böylece elli gece, kaldık nasıl desem ki.
O iki arkadaşım evlerine çekildi,
Dışarıda dışlanmaktan, belki iyi akıldı.
Ama her ikisi de, evlerinde ağlıyor,
Bu bitmez işkenceye, herhal kara bağlıyor.
Ben onlardan daha genç, daha yiğit biriydim,
Evden çıkar dolaşır, cemaata girerdim.
Kimse yüzüme bakmaz, benimle konuşmazdı,
Namazdan sonra gider, içim hiç de durmazdı.
Resulullah Mescitte, iken ona varırdım, s.a.v.
Ve de selam verirdim,ki- acep selam alır mı ?
Dudaklar oynatır mı, yoksa oynamıyor mu ?,
Diye dikkatle bakar, bir ümit özenirdim,
Namazı yakın kılar, önünde gezinirdim.
Namaz selamlarında, göz göze gelmek için,
Fırsatları kollardım,gönlünü bilmek için,
Gözü bana ilişsin ,diye ne çok özlerdim.
Rabbim’den bir kerecik, baksın diye gözlerdim.
Fakat ben o tarafa, baktığımda gözünü,
Başka yöne kaydırır, döndürürdü yüzünü.
Bu durum bana artık, bitmez tükenmez acı,
Uzadıkça uzayan, bir zaman gibi idi.
İnsanların cefasından, bıkmıştım-usanmıştım,
Ben de Ebu Katade’nin, duvarından aştım.
Yanına vardım- çünkü, amıcamın oğluydu,
Akrabalar içinde, bana sevgi doluydu.
Vardım selam verdim de, selamımı almadı,
Vallahi bana bakıp, yüzü dahi gülmedi.
Dayanamadım sordum,“Ebu Katade “ dedim,
“ALLAH aşkına söyle,Beni-ALLAH’ı-Resulünü
Seviyor musun” anlat, hiç ses çıkarmadı,
Bir daha sordum, tekrar, gene cevap vermedi,
ALLAH için diledim.- Üçüncüde sadece,
“ALLAH –Resulü bilir” , dedi- sanki küskünce.
Gözümden yaş boşandı, hüngür-hüngür ağladım,
Ve duvardan atladım, ordan da uzaklaştım.
Bir başka günde ise,Medine’ye zahire,
Satmaya gelen biri, beni Ka’b Malik’e,
Kim götürür ki diye, soruyor iken gördüm,
Beni göstermişlerdi, adam yanaştı –durdum.
Gassam Melikin’den bir, mektup çıkardı verdi,
Bir de baktım mektupta, şunlar yazılıyordu.
“Haber aldım ki sana,sahibin cefa edermiş,
ALLAH seni yurdunda, cefaya yaratmamış,
Şu halde bize katıl, yakınlık gösterelim,
Senin için hürriyet, yaşam hakkı verelim”.
Bunu okur- okumaz, bu da başka bir bela,
Deyip ocakta yaktım, cezam devamdı hala.
Daha sonra o elliden, kırk gecesi geçmişti,
Ki- bana Resulullah’ın, gönderdiği bir elçi, (s.a.v.)
“Karından ayrı durman, Resulullah’ın emri” (s.a.v.)
Dedi, ben hemen sordum, boşayacakmıyım ki ?
“Hayır” dedi o elçi, “sadece uzak durcan”
Ben de gittim hanıma, “bir süre aylende kal”,
Ta ki ALLAH’ın hükmü, belli olana kadar.
Sabredelim İnşaallah, bunda da bir hayır var.
Dtiğer arkadaşlar da, ikisi de emr’olmuş,
Ayni ceza yöntemi, onlara da uygulanmış.
Bundan sonra ardından, on gece daha durdum,
Ve ki yasak konalı, elli geceyi buldu.
O elli gecenin de, sabah ne sabah ki,
O sabah dünyamıza, yeniden doğuş vakti.
Sabah namazı kıldım, evimizin birinin,
Damın üstünde idim, çıkmış oturuyordum.
Ki- tıpkı ALLAH tealanın, ayette bildirdiği,
Gibi nefsim üstüme, çökmüş sıkıyor idi.
Yani gönlüm öylesi, bunalmış da –bunalmış,
Yer yüzü çok genişken, daralmış da daralmış.
Öyle sıkılıyorken, tam da darlık anımda,
“Seli Tepesi “ deriz, o tepenin üstünden,
20yz3.gif

Şevket OKYAY


.............................................................
 
Son düzenleme:

Okyay

ÖZEL ÜYE
Sayfa-3


KA'B İBNİ MALİK (r.a.)
ve Doğruluk

Yüksek sesle birisi, bana doğru olanca,
Sesten bağırıyordu, “hey Ka’b-Ka’b müjde”,
Duyunca- işitince, müjde yayan bu sesi,
Bu beklenen haberdi, yaptıp şükür secdesi.
………………………..
Sabah namazından sonra, Resulullah duayla, (s.a.v.)
ALLAH’ın tevbe’sini, dilemiş biz kullara.
Ve izin çıktığını, halka ilan eylemiş,
Arkadaşlar da koşup, bana müjdeye gelmiş.
Bazı müjdeciler de, diğerlerine gitmiş.
Hepsi de sevinmeşler, haberi tebrik etmiş.
Eslbem’den koşan adam,ki tepe üstünden sesi,
Bana kısrağından çok, önce yetişmiş idi.
Sesini işittiğim, müjdeci geldiğinde,
Sırtımdaki ne varsa, çıkarıp giydirdim ben.
Vallahi ondan başka, giyeceğim de yoktu,
Sonra ödünç giyindim, Resulullah’a koştum. (s.a.v.)
İnsanlar küme-küme, beni karşıladılar,
Tevbeyi tebrik edip, hem gönlümü aldılar.
Ve “ALLAH’ın tevbesi, sana mübarek olsun”,
Diyorlardı hamd olsun, hepsinden razı oldum.
Ve nihayet Mescid’e, heyecanımla girdim,
Resulullah orada, oturur halde gördüm. (s.a.v.)
Bir kısım Sahabiler, onlar da beraberdi.
Taha bin Ubedullah, kalktı koşarak geldi,
Benimle el sıkıştı, coşkuyla tebrik etti.
VALLAHi ondan başka, kimse kalkıp gelmedi.
Talha’nın yaptığını, hiçbir zaman unutmam,
Onu hatırladıkça, devam etmiştir duam.
………………………….
Resulullah’a varıp, ne zaman selam verdim, (s.a.v.)
Sevinçten prıl- pırıl, olmuş yüzünü gördüm.
Uğrunda canım feda, beni müjdeliyordu,
O mübarek ağzından, haberi veriyordu.
Sana müjde anandan, doğduğun günden beri,
Üzerinden geçen en, hayırlı bir gün ile sevin”.
Buyurdular. Ben hemen, “ya Resulullah” dedim, (s.a.v.)
“Bu senin tarafından mı, ALLAH tarafından mı ?”.
Buyurdular ki “Hayır”, ALLAH tarafındandır.
Efendimiz sevinçli, oldukları zamanda, (s.a.v.)
Mübarek yüzü sanki, ay parçası parlardı,
O nun yüzünden bunu, biz böylece anlardık,
Şavkaran nurlu yüzden, sevince gark olurduk.
Ne zaman ki huzura oturdum, “ya Resulullah”dedim,(s.a.v.)
“ALLAH ve Resulüne, verilen sadakamdır,
Olmak üzere malımdan, sıyrılmam benim tevbemdendir.”
Malının bir kısmını, kendine alkoy” dedi.
“Hayberdeki hissemi, alkoyuyorum “dedim.
Bunu ben istemiştim, uygun görmüştüm kendim.
“Ya Resulullah “dedim, ben iyice inandım ki.
ALLAH beni kurtardı, doğru sözüm sebebi,
Hiç bir yalan katmadan, doğruyu söylemiştim,
Rabbim işte o yüzden, bu vefamı sevmiştir.
Şu da tevbemden olsun ki, bundan böyle hayatta,
Bulunduğum sürece,Doğrudan başka kat’a,
Bir yalan söylemeycem, bu ahdimdir kesindir,”
Bu da Ka’b Malik’in, ilave tevbesidir.
Vallahi bu sözümü, Resulullah’a ta ki, (s.a.v.)
Söyleyeliden beri, kimseyi bilmiyorum ki,
Doğru sözümden ötürü, Rabbimin lütfettiği,
Mükafat ve ikramın, daha da güzelini,
Kendisine bahşetsin, ve yahut memnun etsin.”
“Şunu da bildireyim, Zişan’a söylediğim,
O sözden bu yana, bilerek bir tek yalan,
Ne bir söz- ne bir kelam, katiyen söylemedim.
Kalan ömrümde de Rabbim, beni korur dilerim.
Yalnız O’na güvenir, O’ndan ümit ederim,
Resulullah’a yalan, söylemediğim için, (s.a.v.)
Hak ettiğim nimeti, Rabbin hidayetini,
Sonrasında verdiği, daha üstün nimeti,
Olmamıştır. En büyük, nimet bu oldu bana.
Çünkü yalan söyleyen, hepsi helak oldular.
Ve hem bildireyim ki, biz üçümüz ancak,
İstiğfar edenlerden, geri kalanlar idik.
ALLAH durumumuzu, açığa çıkarcaktı,
Onun için Peygamber, bizi geri bıraktı,.
“Ve o geriye kalan, üç kişi dedi ALLAH”.,
Bu hükme sadık kaldı, hem çünkü Resulullah. (s.a.v.
Geriye kalışımız, hükmün gecikmesindendir,
İmtihan ve iltifat, Rabbin hikmetindendir.”


Konuyl ilgili Ayeti Celile
Tevbe suresi. 118 ayet
:……………………..
Bismillahirrahmanerrahim
ALLAH haklarında hüküm bekleyen o üç kişiyi de bağışladı.
Çünkü o derece bunalmışlardı ki,yer yüzü bütün genişliğine
Rağmen onlara dar gelmeye başlamıştı, vicdanları da kendi- lerini sıkıntıya sokmuştu .ALLAH’tan kurtuluşun, ancak ALLAH’a
Sığınmakta olduğunu anlamışlardı. Sonra da ALLAH, onları tevbekar olmaya muvaffak kıldı da tevbelerini kabul buyurdu.
Şüphesiz ALLAH, tevbeleri çok kabul edendir. Çok merhametli
Olandır.
…………………………
Ya RABBİ sen razı ol, Ka’b- İbni Malik’ten,
Tevbene mazhar olan, diğer iki Ashab’tan.
Selam gönderiyoruz, tebliğ etsin Melekler,
Salatü-Selam olsun, Efendimiz Dostuna.
***
Ya Rabbi Nasuh-Nusuh, tevbesi bu olmalı,
Bize de nasip eyle, tutalım doğru yolu.
Doğruyu söylet bize, doğruluktan ayırma,
Doğrularla birlik kıl, yalan sözü duyurma.

Sallü ala resulüna MUHAMMED
ALLAHümme Salli ala MUHAMMED.

Şevket OKYAY


image.gif
image.gif
image.gif

………………………………………………………………
Not: hazırlanmasında yararlanılan kaynaklar;


· Elmalılı M.Hamdi Yazır’ın Hak dini –Kur’an dili,

Eseri Cilt; 4 sayfa.417….425.
· Sonradan Müslüman olarak (Ebu Bekir Seracettin)

İsini alan İngiliz ssıllı Martin Lings ‘in SİRET ÖDÜLÜ almış Hz.MUHAMMED’in Hayatı isimli kitabı.
· Prof.Dr İbrahim Canan Kütüb-i Sitte cilt.12 S 90

· - .97
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
ALLAH c.c razı olsun değerli abim, çok uzun olsada her satırı heyecanla okudum inşallah.....Ka`b İbni Malike sizin sayenizde tanımaya çalışdık....
İşde böyle değerli yazılarınızla çok şeyler öğrenmemize vesile oluyorsunuz....
Daha önceden okumuşdum yaşanılanları, vesile oldunuz hatırlama babında.....

“Ka`b İbni Malike Müjde” gelir... Sıkıntılardan kurtulma gününün geldiğini anlayarak hemen secdeye kapanır.....
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sabah namazını kıldırınca, Allah Teala tövbelerinizi kabul etti diye ilan eder....Bunun üzerine Allah Teala şu ayeti kerîmeleri indirdirmişdir....
“Allah (savaşa gitmek istemeyenlere izin vermesi sebebiyle) Peygamberini bağışladığı gibi, bir kısmının kalbi kaymak üzere iken güçlük zamanında Peygamber’e uyan muhâcirlerle ensârın da tövbelerini kabul etti. Çünkü Allah onlara çok şefkatli, pek merhametlidir.
“Hani şu tövbeleri (Allah’ın emri gelene kadar) geri bırakılan üç kişinin de tövbesini kabul etti. Bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmiş, vicdanları kendilerini iyice sıkıştırmıştı. Nihayet Allah’dan başka sığınılacak kimse olmadığını anlamışlardı. Eski hâllerine dönmeleri için Allah onların tövbelerini kabul etti. Çünkü Allah tövbeleri kabuledici ve bağışlayıcıdır.
“Ey imân edenler! Allah’ın azâbından korkun ve doğrularla beraber olun”


ALLAH c.c Razı olsun çoook güzel....Teşekkürler ŞEVKET OKYAY.....


 

MURATS44

Özel Üye

ALLAH c.c razı olsun değerli abim, çok uzun olsada her satırı heyecanla okudum inşallah.....Ka`b İbni Malike sizin sayenizde tanımaya çalışdık....
İşde böyle değerli yazılarınızla çok şeyler öğrenmemize vesile oluyorsunuz....
Daha önceden okumuşdum yaşanılanları, vesile oldunuz hatırlama babında.....

Bu sözlere, son harfine kadar katılmamak ne mümkün? Bazen bildiğimiz ,daha önceden okuduğumuz ama hafızamızda birşeyleri kalmış olan kıymet biçilemez eserleri tekrar okuyarak , yaşayarak hatırlamamıza vesile olduğunuz için sonsuz teşekkürler HACI ŞEVKET HOCAM.
86ks0.gif

Ya Rabbi Nasuh-Nusuh, tevbesi bu olmalı,
Bize de nasip eyle, tutalım doğru yolu.

Doğruyu söylet bize, doğruluktan ayırma,
Doğrularla birlik kıl, yalan sözü duyurma.
Bu ne büyük bir şeref ki ; Allh'ın affına dünyadayken ulaşmış , Hakkında ayet inmiş.. Bu ne büyük bir ikram .... Allah bizleride affetsin inşallah..İnşallah...İnşallah..
Allah kendisinden de razı olsun. Kabri pürnur, rûhu şâd olsun. Rabbimiz bizleri şefaatlerine nâil eylesin. Amin.

Hayatı harflerle resme döküp , resimli kitap gibi okuduklarımızı gözlerimizin önünde canlandıran , böyle güzel eserleri okumak büyük bir mutluluk..Bize bu dersi verdiğiniz için size eyvallah..Hakkınızı nasıl öderiz bilmiyorum. Vuslat adminimin dediği gibi..
İYİ Kİ VARSINIZ
VAR OLUN İNŞALLAH
20yz3.gif
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

Okyay

ÖZEL ÜYE
Saygı değer- İman abidesi kardeşlerim,
Sizlere söyleyebileceğim,
"Allah c.c. razı olsun" demekten ibaret.
Kıymetli zamanlarınızı ayırıp okuma zahmetiniz için de
Teşekkürlerimi arz ediyorum.
Sağ olun.
 
Üst Alt