Kadına Şiddet

Muhtazaf

Yardımcı Yönetici (Şair|Yazar)
Yönetici
Kadına Şiddet 1 (Aile Bağlarını Koparmak)

Sema Maraşlı



"...Özgür insan aşksız ve bağsız bir martı olarak içinde korkunç bir boşluk hissediyor. Ve iş, seyahat, macera kişinin sevdiği uğruna vazgeçtiği her şey bir anda son derece anlamsızlaşıyor, insan kazandığı bu özgürlükle ne yapacağını bilemiyor, sahipsiz bir köpek gibi, sürüsüz bir koyun gibi ortalıkta başıboş dolaşıyor, kaybettiği kölelik için gözyaşı döküyor, geri dönebilmek, tekrar zindancı başının isteklerine boyun eğebilmek için ruhunu bile vermeye hazır hale geliyor.Kadın hareketinin klasik metinlerindeki, kadın özgürleştikçe cinsiyetler arası yeni ve daha iyi bir ilişki başlayacağına dair umutlar gerçek çıkmadı."Yukarıdaki yazı tanınmış Alman filozof Profesör Ulrich Beck ve karısı sosyolog Elisabeth Beck-Gernsheim tarafından yazılmış "Aşkın Normal Kaosu" kitabından bir bölüm. Kitap kişilere özgürlük vererek çalınan mutlulukla birlikte bitirilen evlilik kurumunun halini çok iyi anlatıyor.Medya, feminist dernekler, devlet kurumları kadınlara "Özgü olun yanınızdayız, uçun, uçun, uçun..." diye gaz verip duruyor. Nereye kadar uçacaklar? Ve bu yalnız başına uçuş onları mutlu edecek mi? "Onlar için ne kadar güvenli?" "Özgürlük ateşi kimi ne kadar yakıyor?" sorularını kimse cevap vermiyor.Bu devirde evlilik devam ettirmek zaten zor. Bencilliğin tavan yaptığı, herkesin bireyselleşme derdinde olduğu bir çağda yaşıyoruz.Bir de bunun yanında kadınların medya tarafından yükseltilen beklentileri var. Beklentileri karşılanmayan kadınlar kızgınlar, onların beklentilerini karşılayamaya gücü yetmeyen erkekler kızgınlar.Erkeğin zalim, kadının mazlum gösterildiği zihniyet yüzünden, kadın erkek birbirine düşman oldu. Dış dünyanın tehlikelerine, yorgunluklarına karşı bir sığınak olması gereken evlerin içinde bir iç savaş başladı. Bu cinsiyetler arası savaş iki cinsi de yiyip bitiriyor. Bir kaç gün önce Sağlık Bakanlığı'nın yaptığı bir açıklamaya göre ülkemizde 2014 yılında 8 milyon kişi antidepresan kullanmış. Kadınlar da antidepresan kullanımı erkeklerin iki katı fazlaymış.Hani niye mutlu değil bu kadınlar? Bir yıl içerisinde beş milyon kadın depresyona girip ilaç kullanmak zorunda kalıyorsa yanlış giden bir şeyler var demek gerekmiyor mu? Demek ki bu cinsiyetler arası savaştan kadınlar daha zararlı çıkıyor. Demek ki bu verilen haklar, kadınları mutlu etmiyor. Bu kadar özgürlük, pozitif ayrımcılık, erkeğin karşısında devlet desteği, korkutulmuş sindirilmiş kuzu kocalar belli ki kadınları mutlu etmemiş. Problemi doğru anlayıp çözüm bulmak gerekmiyor mu?Kadın ve erkeği birbirine düşman etmek yerine birlikte muhabbet edebilmeleri için, sevmenin ve sevilmenin tadını çıkarmaları için desteklemek gerekmiyor mu?Sudan sebeplerle kocasını polise şikayet eden kadının ruh hali nasıl ilgilenen var mı? Kadın: "Kocayı evden attık, hadi gel çay demledim." diye komşusu ile çay muhabbeti mi yapıyor? Çocuklarına, babalarını evden atmanın açıklamasını nasıl yapıyor? Onların itirazları ve kızgınlıkları ile nasıl baş ediyor? Gece yatağında tek başına uyurken kocasının nerede sabahladığını merak etmiyor mu? Hiç vicdan azabı çekmiyor mu? Komşuların gözünde kocasını evden atan kadın olmak onu hiç rahatsız etmiyor mu?"Kocan sana sesini yükseltse şiddet olur, şikayet et, evden uzaklaştır." diye kadınları kışkırtanlar, sonra dönüp bu yalnız kalan kadınların ruh hali nasıldır diye bir psikolojik destek veriyorlar mı?Yanlış yönlendirmeler yüzünden kocalarını şikayet eden kadınların çoğu pişman olup şikayetlerini geri alıyorlarmış; fakat çoğu zaman iş işten geçmiş oluyor. Erkek ya geri dönmek istemiyor ya da dönse de aralarında onarılması zor bir hasar oluşturuyor.Kadına esas şiddeti, kadınları kocalarına karşı kışkırtıp aile birliğini dağıtmaya çağıranlar yapıyor."Sinek kadar kocam olsun, o da başımda bulunsun" diyen kadınların yerine aslan gibi kocalarını sokağa atan kadınlar geldi. Bu kadınlar sonrasında da "Ne bir üstümü örtenim var, ne koluma bir dürtenim var" diye ağıt yakıyorlar. Ve bu kadınlar dönüp sebep olanlara beddua ediyorlar. Kadın özgür olduğunda değil bir erkeğe bağlandığında mutludur. Yaradan öyle yaratmış. Dini kaygıları olmayan feminist kadınlar, bağlanma ihtiyaçlarını nikahsız ilişkilerle götürmeye çalışırken en büyük zararı dini hassasiyeti olan insanlar çekiyor. Feminist kadınların kışkırtmaları sonucu kocadan vazgeçen inançlı kadınlar ya yalnızlığa mahkum oluyor ya da gizli kapaklı ilişkilerin içine düşüyor, maddi manevi kayıp yaşıyor. Bundan daha büyük şiddet ne ola ki?



 

Muhtazaf

Yardımcı Yönetici (Şair|Yazar)
Yönetici
Kadına Şiddet 2 (Kadınların Mazlum Olduğu Görüşü)



Sema Maraşlı




Kadının kendi kendine yaptığı en büyük şiddet, kendinin iyi, kocasının kötü olduğu yönündeki inancıdır. Günümüzde çokça dile getirilen kadınların, mazlum ve masum erkeklerin ise kaba ve zalim olduğu görüşü, kadınları etki altında bırakıyor ve kadınların hatalarını görüp, düzeltme imkanlarına engel oluyor. Kadınlar, hatalarını göremedikleri için kendi sebep oldukları mutsuzlukları da göremiyorlar ve bir yandan erkekleri suçlarken bir yandan da kendilerini yiyip bitiriyorlar, ruh sağlıkları bozuluyor.Kadın ne bir melek, ne de şeytan. İçinde iki özelliği taşıyan ve istediğini ortaya çıkaran, erkeğe göre biraz kurnaz yaratılmış bir varlık. Kadın bu kurnazlığını hayır için de, şer için de kullanabilir. Son yıllarda kadın hakları o kadar çok gündeme geldi ki kadınlar sorumluluklarını unuttular. Zannedersiniz kadınların sadece hakları, erkeklerin ise sadece sorumlulukları var. Oysa insanın hak iddia edebilmesi için önce sorumluluklarını yerine getiriyor olması lazım. Bizim toplumumuzda kadınlar, yemek pişirip ev işi yaptıklarında, bir de kocaları ile yattıklarında kadınlık adına bütün vazifeleri tamamladıklarını düşünüyorlar (öyle olsa erkek de evi geçindirdiğinde bütün vazifesini bitirmiş sayılmalı) ve erkeğin kendilerine kul köle olmasını bekliyorlar. Bunun dışında kocalarına nasıl davrandıklarının farkında değiller. Kadınlar sadece kocalarının hatalarını görüyorlar. Geçen gün bir seminerimde bir hanım söz aldı ve bir dakika içinde ve bir nefeste kocasının pek çok hatasını sayıverdi. "Tamam peki bir de kendi hatalarınızı söyleyebilir misiniz?" dedim. Şaşırdı, durakladı epey bir düşündü "Bir tek aklıma ailesi ile uzun zamandan beri görüşmüyorum, o geldi" dedi. Başka hiçbir hatasını bulamadı. Olmadığı için mi? Hayır görmek istemediği için. Karşımızdakinin hatasını görmek ve mutsuzluğumuzu onun üstüne yıkmak işimize geldiği için. Kendimizi temize çıkarmak hoşumuza gittiği için. Pek çok evlilik kitabı da kadınları mutlu etmek için erkeklerin neler yapması gerektiği üzerine kurgulanmış. Seminer ya da evlilik eğitimlerinin pek çoğu da öyle. Bu yüzden erkekler evlilik eğitimleri gibi eğitimlerden ve seminerlerden kaçıyorlar. Söylenecekleri biliyorlar. "Karınıza çiçek götürün, sevdiğinizi söyleyin, sürprizler yapın, güler yüzlü olun, gönlünü hoş edin." Erkekler bunu ezberlediler. Sanki her şey bu kadar basit, kadının yapacağı hiç bir şey yok. Kadınların pek çoğu da buna inanmış durumda. Kadın kendi davranışları ile kocasını ne kadar ezdiğini, üzdüğünü görmüyor; bir de bana çiçek getirmiyor, sevdiğini söylemiyor diye şikayet edip duruyor. "Dost acı söyler" demişler, kişinin hatasını gösteren onun iyiliğini düşünüyordur. Ben kadınların iyiliğini düşündüğüm için yanlışlarını da doğru davranışları da yazıyorum. Kitaplarımda, yazılarımda erkeklerin de kadınların da yaptıkları hatalar ve problemlerin çözüm yolları var. Erkek okurlarım hatalarını yazdığım zaman "Allah razı olsun, yanlışlarımızı gördük, hanımla aramız düzeldi" derken kadın okurların bir kısmı "Bunları niye yazıyorsunuz, erkekler bunları aleyhimize kullanıyorlar, söylemeyin, yazmayın" diye bana kızıyorlar. Ara ara da "Sizin bir yazınız sebebi ile kocamla tartıştık, sen de bu bunları yapıyorsun dedi ve akşam kavga ettik, sizin yüzünüzden ağladım" diye bana duygusal şantaj yapmaya çalışıyorlar. Hiç etki altında kalmadığımı söyleyeyim. Ben doğru söylediğim için sen yanlış yapıyorsan bu benim değil, senin problemin olur. Elbette ben de hata yapmış olabilirim o zaman da eleştirini yaparsın neden hatalı olduğumu izah edersin, ben de hatamı görür düzeltirim. "Fakat sen yazdığın için biz kavga ediyoruz" derseniz ben hatamı görmüş olmam. Bu sadece "Gerçekleri gösterme sus" demek olur, ben etki altında kalıp bunu yaparsam hem kendime hem de yazılardan faydalanan ve faydalanacak olan pek çok kişiye haksızlık olur. Allah indinde de mesul olurum.Bir erkek, karısına hatalarını söylüyorsa kadın iki şey yapabilir. Önce kocasını iyice bir dinler, hatalarını görmeye çalışır, (kocası hatan var diyorsa büyük ihtimalle az ya da çok hatan vardır) sonrasında "Haklısın canım, özür dilerim yanlış davranmışım sana karşı. İnşallah bundan sonra dikkat edeceğim, sen de bana yardımcı olursan sevinirim" diyebilir. Ya da "Yaptıysam senin ya da ailenin hataların şu şu hataları yüzünden yaptım.." deyip savunmaya geçer ardından da "Sen kendine bak, sen de şunları şunları yapmıyorsun..." deyip saldırıya geçer.İlk yolu yapan kazanır, ikinci yolu yapan kaybeder. Kadınların da erkeklerin de hataları var. Hiçbirimiz melek değiliz. Kibrimizi kendimize kalkan yapıp onun ardına sığınıp kavga ederek de yaşayabiliriz, mümince tevazu içinde hatalarımızı görüp düzelterek de. Hatayı gösterene kızmak değil, teşekkür etmek gerekir diye düşünüyorum. Gerçi bu arada yukarıdaki misale bakıp bütün kadınların kızdığını gibi bir yanlış anlaşılmaya sebep olmayayım, onlar azınlıkta. Kızanlardan çok daha fazla, dua eden ve teşekkür eden kadın okurlarım var. "Kitabınızı okudum, yazılarınızı takip ediyorum, hatalarımı gördüm. Evimize huzur, muhabbet geldi" diye. Kadınlar iyi niyetli, fakat medyanın ve çevrenin çok etkisinde kalıyorlar. Kadınları dinliyorum, isteklerinde haklılar. Kocalarından sevgi, şefkat, ilgi bekliyorlar fakat bunlar için kendilerinin ne yapması gerektiğini bilmiyorlar, yanlış davranışlarının farkında değiller. Kavga ederek, eşi kötüleyerek sevgi bekliyorlar. Sevgi almanın da mutlu olmanın da yolu bu değil. Kadınların hataları konusunda pek çok kişi suskunluğu tercih ediyorsa da ben yazmaya devam edeceğim. Çünkü hemcinslerimi seviyorum ve onların mutlu olmasını istiyorum. Kendi yanlışlarını görmeden kendini iyi, kocasını kötü gören bir kadın hiçbir zaman hayatında bir şeyleri düzeltemez ve hep aynı sorunların içinde debelenip durur. Bu düşünce aynı zamanda kadını aciz durumda da bırakıyor. "Senin yapacağın hiç bir şey yok, kocan mutlu ederse mutlu olursun, mutlu etmezse mutsuz olursun, ezik seni" demektir bu. Oysa mutluluk yolunda, ailede muhabbet yolunda kadınların yapacağı çok şey var. Kadınlar, medyanın ve çevrenin yanlış yönlendirmelerinden acilen sıyrılmalı ve kendilerine gelmeliler.

 

Muhtazaf

Yardımcı Yönetici (Şair|Yazar)
Yönetici
Kadına Şiddet 3 (Kadınların Erkekleşmesi)

Sema Maraşlı

Kadın-erkek eşitliği söyleminin kadına verdiği en büyük zarar kadınları erkekleştirmesi oldu. Bizim kadınlarımız zaten sahiplenici ve hükmetmeyi seven kadınlar olduğu için biraz erkeksi hal vardı. Bir de üzerine eşitlik sevdası ile birlikte okul ya da çalışma hayatında erkeklerle rekabete girince kadın olmak görünüşte kalmaya başladı.
Kadınlara "Sen güçlüsün, çalışıp para kazan, erkeklerin yaptığı her işi yapabilirsin" diye erkeksi güçler pompalamaya devam ediliyor. Oysa kadının gücü, para kazanmasında değildir. Kadının gücü yumuşaklığındadır, nezaketindedir, hislerindedir... Onu erkekten ayıran temel şeylerdedir.
"Erkek gibi kız" bizde iltifat sayılır oysa hakaret sayılmalı. Allah Resulü "Kadına benzeyen erkeğe de erkeğe benzeyen kadına da lanet etmiştir." Herkes yaratılış özelliklerini korumak zorundadır. Bu hem dini bir vecibe hem ruh sağlığı için hem de evlilik hayatının sağlıklı olması için gerekli.
Tavır ve davranışları ile sert, erkeksi kadınlar, eşlerinden prenses muamelesi görmek istiyor, romantizm bekliyorlar. Asık yüzlü, odun gibi kadına, hangi erkek prenses muamelesi yapabilir. Prenses gibi zarif olursan o zaman prenses muamelesi beklemen daha gerçekçi olur.
Ne kadar erkek gibi olduğunun farkında olmayan kadınlar, kocalarından bir kadın olarak bekledikleri ilgiyi göremeyince erkeklere düşman oluyorlar. Oysa bilse kocası onu erkek gibi görüyor. Kadın doğmak, kadın olmaya yetmiyor.
Kadın kendi duruşu hal ve tavırları ile "ben kadınım" demeli ki erkek de ona kadın muamelesi yapabilsin. Kadın dışarıda hanımefendi olmalı evinde eşine karşı hoş, nezaketli, zarif, latif olmalı.
Kadın, kadın gibi davrandığında erkeğin de erkek gibi davranması kolay olur. Konu ile alakalı geçen yıl bir okuyucumdan gelen e-postayı sizlerle paylaşmak istiyorum.
"Sema Hanım, sizinle ilk tanışmam "Sevmek Bu Kadar Güzelken" kitabı ile oldu. Ben kapalı bir genç kızım. Fakat sadece saçım kapalıydı. Yani başörtüm dışında giyiyim, konuşmalarım, tavırlarım, el kol hareketlerim sizin kitaplarınızda bahsettiğiniz erkek özentiliğinin aynısıydı. Kitabınızı okudukça kendimi kötü hissettim, yanlış davrandığımın farkına vardım.

Üniversite öğrencisiyim ve okulda da önceden çok erkeksi tavırlardaydım. Hatta bir gün sınıfta erkekler kendi aralarında konuşurken benim rahatsız olmamdan çekinen biri uyardığında diğer erkek benim hakkımda "Amaaan boşver oğlum Hayriye' de bizden" demişti. Ama sizin kitaplarınızı okudukça değiştim; hem giyim hem davranış hem konuşmam değişti ve bana o cümleyi kuran arkadaşım bugün yanımda kötü bir söz söyleyemiyor. "Yanımızda Hayriye var kızın yanında ayıp olur" diye konuşmalarına dikkat ediyor ve diğerlerini de uyarıyor. Kadın olduğumu hatırlattınız, teşekkür ederim. "
Kadınlar olarak acilen yaratılış özelliklerimize dönmeli, kadın olduğumuzu unutmamalıyız. Erkeksi olmak her şeyden önce kadının kendi fıtratına yapacağı en büyük ihanettir.


 

Muhtazaf

Yardımcı Yönetici (Şair|Yazar)
Yönetici
Kadına Şiddet 4 (Ev Hanımlığının Aşağılanması)

Sema Maraşlı


Bir kadın evinin işini yaptığında, çocuğunu büyüttüğünde üretime katkıda bulunmuş sayılmıyor; tam aksi ev kadınları tüketici gibi gösteriliyor. Fakat aynı kadın çalışıp bu işleri başka birine yaptırınca işi para karşılığı yapan diğer kadın üretime katkıda bulunmuş sayılıyor. Çocuğunu kendin büyüttüğünde tüketici sayılıyorsun, çocuğunu yabancılar büyüttüğünde üretimde bulunmuş oluyorsun. Kadınlar ev dışında çalışsın diye kendini parçalayanların maksadı, kadını üretimin bir parçası haline getirmek mi yoksa tüketimin bir parçası haline getirmek mi diye niyetlerine iyi bakmak lazım. Kadınların çalışması gündeme geldiğinde hep bir ev hanımlarını aşağılama hali var. İki gün önce bir gazetede köşe yazarının başlığı şu şekildeydi. "21 milyon kadın evde oturuyor..." Yazar, Mart 2015 TÜİK verileri üzerine bir yazı yazmış. Yazıdan bir bölüm:"15 yaş üzerinde 57 milyon 400 bin kişi yaşıyor memlekette. Yarısı kadın, yarısı erkek. Bunların sadece 28 milyonu bir iş peşinde koşuyor. 25 milyon 642 bini iş bulmuş. (Geri kalan kısmı işsiz olanlar...) Bir işte çalışanların 18 milyonu erkek, 7 milyon 600 bini kadın... Yani çalışabilecek yaşta olan 29 milyon kadının sadece 7 milyon 600 bini bir işte çalışıyor. 1 milyonu iş arıyor ve 21 milyon kadın ise evde oturuyor. Hamur yoğuruyor, çocuk doğuruyor, koca veya baba parasıyla yaşamını sürdürüyor..."Öncelikle bu 21 milyon kadının içinde 15-22 yaş öğrenciler var, 65 yaş üstü olanlar da var. Fakat o bunları düşmemiş rakamdan. 21 milyon kadın evde oturup memleketi yiyor sanki. Ev hanımı sayısını fazla göstermek istemiş belli ki.Nasıl bir aşağılama var cümlenin sonunda. " Hamur yoğuruyor, çocuk doğuruyor, koca veya baba parasıyla yaşamını sürdürüyor..." Sanki ev hanımları hamur yoğurup çöpe atıyor, çocuk doğurup sokağa salıyor, koca ve baba parasıyla da yiyip içip geziyor. Ev hanımları tüketmiyor, tam aksine hem üretiyorlar hem üretime katkıda bulunuyorlar. Evin temizlik ve düzenini sağlıyor, ailesi için yemek pişiriyor, çocuklarını büyütüyor ve toplumu yetiştiriyorlar. Kadınlar, medya dili ile sürekli ev hanımlığının aşağılanmasından etkileniyorlar. Yukarıda bir parçasını aldığım bölüm gibi ev hanımlığını aşağılayan pek çok şey yazılıyor, konuşuluyor. Kadınlar bu aşağılanan gruptan olmamak için para kazanmaktan çok statü kazanmak için çalışma hayatını ister hale geldi... Baba ve koca parası yememek için.

Ev hanımlığını aşağılayan bu dilden sadece kadınlar etkilenmiyor, erkekler de etkileniyor. Maddi durumu iyi olduğu halde, çalışan hanım isteyen çok erkek var. Eş mesleği ile statü artırmak istiyorlar. Bazı erkekler de ev hanımı olan karısına " Akşama kadar ne yapıyorsun, ben çalışıyorum sen yiyorsun" diyebiliyorlar. Kadının bütün gün yaptığı işleri göz ardı edip, nankörlük ediyorlar. Ev işleri zaten nankördür, üstüne nankörlük çekilmez. Ev işleri yapmazsan gözüne bakar, yaparsan göze görünmez, zaten öyleymiş gibi durur. Ev pisse "ben pisim" diye bağırır, temizse sesi çıkmaz, yapanın yorgunluğunu göstermez. Evi toplarsın hemen dağılır, temizlersin çabucak kirlenir... Yemek iki saatte pişer, beş dakikada yenir, bir de bulaşığı çıkar, makine yıkasa bile boşalt, yerleştir, doldur...

Tatil günü yok.
Bütün bu işleri yapıp bir de bunların yanında çocuk doğurup büyüten kadına "sen tüketiyorsun, üretmiyorsun" demek kadınlara hem hakarettir, hem de nankörlüktür. Beyler hanımlarına yaptığı işlerden dolayı bolca teşekkür etmeliler. Çünkü bu işlerin karşılığında kadınların teşekkürden başka bir beklentileri yok. Pek çok kadın kocasının yemek yedikten sonra bir "eline sağlık" dememesinden şikayetçi. Beylerin hanımlara teşekkürü ve iltifatı ihmal etmemeleri gerekir. "Kadınlar, koca parası yiyor" diyenler de bir parça insaf olsa "Kocalar da kadının emeğini yiyor" demeleri lazım. Ev işleri ciddi emek isteyen işler. O halde kadınlar çalışsın kocalarının parasını yemesinler, erkekler de kadınların yaptığı yemekleri yemesinler. Eee bunun sonu ne olacak? Herkes çalışsın, herkes yemeğini kendi yapsın, çamaşırını, ütüsünü, temizliğini kendi yapsın gibi bir saçmalamaya doğru gidiyor. İş bölümünü tamamen ortadan kaldırdığınızda evliliğin nasıl bir anlamı kalıyor? Gerçi çalışan kadınlar yemek ve ev işlerinden de kurtuluyor değiller. Çoğunluğu gündüz dışarıda akşam evde çalışıyor. Çalışan kadınların ekserisi yorgun ve gergin. Konumuz kadının çalışma hayatı olmadığı için, bu başka bir yazı konusu, ev hanımlığı konusuna devam etmek istiyorum. Ev hanımlığı aşağılanınca, hanımlar beylerine hizmet etmeyi de aşağılanmışlığın bir parçası olarak görmeye başladılar. "Eşime çay götürürken, bu çayı niye ben götürüyorum kalkıp kendi almıyor, ben hizmetçi miyim, diye kendime kızıyorum." diyen hanımlar çok.

Karı-koca akşamları bir çayı bile muhabbet içinde ağız tadı ile içemez oldu.
Kadınlar ve erkekler olarak uyanık olmamız lazım. Kadın ve erkek arasına nifak tohumu ekmek isteyenlere fırsat vermemek gerek. Erkekler ev işlerinden dolayı eşlerine teşekkürü ve takdiri ihmal etmesinler; kadınlar da ev hanımlığının ve anneliğin üretimin en önemli parçası olduklarını bilsinler ve oyuna gelmesinler. Onlar ailenin dinlenme mekanının daimi çalışanları. Bolca teşekkürü hak ediyorlar. Ev hanımları "Çalışıyor musunuz?" sorusuna "Evimde çalışıyorum" diye gururla cevap vermeliler.

 

Muhtazaf

Yardımcı Yönetici (Şair|Yazar)
Yönetici
Kadına Şiddet 5 (Tüketim Nesnesi Olarak Kadın)

Sema Maraşlı
Karımı yazın bir hafta köyümüze götüremiyorum. 'Köyde AVM yok sıkılıyorum' diyor ne yapacağımı bilmiyorum." diye bir e-posta gelmişti okuyucumdan.
Bir hafta bile alışveriş merkezi olmadan duramayan kadın misali, istisnadır demek istiyorum; fakat her gün bir yenisi açılan alışveriş merkezleri ve içinin daha çok kadın ve çocuklar tarafından tıka basa dolu olması ise tüketimde kadın faktörünün ne kadar etkili olduğunu gözler önüne seriyor.
Kadın harcasın ki kapitalist sisteme hizmet etsin. Kadınların tüketim alışkanlıklarının değişmesi toplumun tüketim alışkanlıklarını değiştiriyor. Kadınlara bireysel özgürlük verilip, tüketim köleliği hediye edildi.


Kapitalist sistem medya aracılığı ile kadınları kullanıyor. Reklamlarda oynayanların yüzde seksene yakını kadınlardan oluşuyor. Bu kadınlar bir kaç istisna hariç hepsi genç, güzel, bakımlı kadınlar. Bu kadınlar izleyici kadınların bilinçaltına "Benim kullandığım ürünü kullanırsan sen de benim gibi güzel olursun." mesajı veriyor. Kadınların ve erkeklerin zihninde ideal kadın tipi oluşturuyor. Erkekler eşlerinin medyadaki kadınlar gibi genç, güzel ve incecik olmasını istiyor. Bunun gerçek hayatta ne kadar mümkün olabileceğini pek düşünmüyor. Beklentisi değişen erkekler hanımlarını beğenmiyor.


Kadınlar ise reklamlardaki kadınlar gibi olmak için alışveriş merkezlerine koşuyorlar. Saçları onların ki gibi savrulsun, ciltleri onların ki gibi parlasın, vücutları onların ki gibi incecik olsun diye... Milyon dolarlık bütçelere sahip kozmetik, diyet ve zayıflama ürünleri orada kadınları bekliyor. Fakat aynı zamanda alı şveriş merkezinin bir katı da bu ürünleri alırken yorulanlar için yemek katı. Hem de ne yemek! En çok kilo aldıran, sağlıksız fast-food ürünleri.

Mağazadaki kıyafetler ise ayrı bir facia. Neredeyse bütün kıyafetler daracık, vücudu saran kıyafetler. Tesettür kıyafeti sattığını iddia eden mağazalarda bile vücudu sarmayan geniş bir kıyafet bulmak zor. Hele diğer mağazalarda ise neredeyse imkansız.Kadın kendi bedenine uyan kıyafeti giydiğinde kilosu, göbeği, bütün vücut kusurları ortaya çıkıyor. Morali bozulan kadın acısını biraz daha alışveriş yaparak çıkarmaya çalışıyor.


Tabii sadece reklam sektörü değil dizi ve filmlerdeki kadınlar da dış görünüş ve güzellikleri ile kadınların moralini bozuyor ve kadınların kendilerini çirkin ve yetersiz ve hissetmelerine sebep oluyor.
Elbette kadınlar bakımsız olsun, bolca yesin içsin kilosuna dikkat etmesin demek istemiyorum, kadın bakımlı olmalı fakat güzel olmanın yolu alışveriş yapmaktan ve çokça para harcamaktan geçmiyor. Kadınlar, reklamların tuzağına düşmeden de bakımlı olabilirler. Fakat hedef olarak önlerine, vücudu ile para kazanan, medyadaki kadınları koyarlarsa sadece üzülürler. Çünkü ne yaparlarsa yapsınlar onlar kadar para ve zaman harcayamazlar. Geçenlerde bir dizi oyuncusu itiraf etti. "Eğer sponsor firmalar olmasa bütün kazandıklarımız kozmetik ürünlerine ve kendimize harcadıklarımıza gider." diye. Kadınlar bu gerçekleri görüp medyanın esaretinden kurtulmalılar. Bu işin bir boyutu.

Diğer boyutu ise kadın bedenin istismarı. Pek çok gazete çıplak kadın fotoğraflarını ana sayfaya ya da arka sayfaya alarak kadın bedeni üzerinden gazete satışlarını artırmayı hedefliyor. Ünlü bir kadınla ilgili bir haber yapacaksa onun en açık hali olan fotoğrafları basıyor. Kadını cinsel obje haline getirmeye hizmet eden bu gazeteler bir de kadın haklarını savunuyorlar.


Kadınlar hak istiyorlarsa önce bedenlerine sahip olmalı ve kullanılmasına izin vermemeliler. Ayrıca kadınların tüketim üzerine bilinçlenmeleri lazım ki gereksiz şeylere harcama yaparak maddi manevi yıpranmasınlar. Kadınlar tüketim nesnesi olmayı reddetmeliler.


Kadınlar ve erkekler olarak medyanın oyunları ve tüketim kültürü üzerine daha çok kafa yorup bilinçlenmeliyiz, yoksa tüketim kültürü içinde bizler tükenip gideceğiz. Tabii işin bir de israf boyutu var ki bizler için önemli. Cebimizden çıkana biz razı olsak bile bir de bunun vebali var, hesabı var. Velhasıl Müslüman uyanık olmalı ve oyunlara gelmemek için gayret etmeli.
 

Muhtazaf

Yardımcı Yönetici (Şair|Yazar)
Yönetici
Kadına Şiddet 6 (Kadından Kadına Şiddet)

Sema Maraşlı
Kadınların üzerinde ciddi bir psikolojik baskı var fakat erkekler tarafından değil; kadınlar tarafından. Kadınların kadınlara yaptığı kötülüğü erkeklerin yapmaya gücü yetmez. Erkek şiddeti açık ve nettir. Bir kadın erkekten gelecek fiziksel ve psikolojik şiddeti tahmin edebilir, az buçuk ne geleceğini bilir. Oysa kadın şiddeti öyle değildir, çoğu zaman. Beklemediğin zamanda beklemediğin kişiden gelebilir. Ya da kimden ne geleceğini bilirsin de neler yapabileceğini tahmin edemezsin genellikle.


Mesela iş dünyasındaki kadınların iş yerinden pek arkadaşları yoktur. Çünkü erkeklerle değil birbirleri ile rekabet ederler çoğunlukla ve birbirlerinin kuyusunu kazarlar. Röportaj okumayı seven biri olarak çok okumuşumdur, ünlü kadınlarla yapılan röportajlarda " Pek kadın arkadaşım yoktur, erkeklerle arkadaşlık etmeyi daha çok seviyor onlara daha çok güveniyorum." diye.


Kayınvalidelerin gelinlerine yaptıkları şiddeti de görmek gerek. Oğlunu gelininden kıskanan, oğlunun karısını çok sevmesinden korkan ve oğlunu karısının aleyhinde dolduran anneler var. Kayınvalidesi yüzünden boşanan ya da evliliği bozulan kadınlar var. Bir de işin içine görümce ve elti kıskançlığı girdiğinde şeytana pabucunu ters giydirecek hikayeler çıkıyor ortaya.


Gelinden kayınvalideye şiddet meselesi ise zamanımızda daha revaçta. Kadınların çoğu kocalarının anneleri ve ailesi ile görüşmesini pek istemiyorlar, görüşmemeleri için engeller çıkartıyorlar. Erkeklerin çoğu da de karısı ile arasını bozmamak için ailesi ile ilgisini azaltıyor hatta neredeyse kesiyor. Bir hanım aynı şehirde yaşayıp üç ayda bir onu görmeye gelen oğluna "Yavrum ben anneyim, seni özlüyorum." dediğini anlatmıştı." Sadece bu kadar, daha fazlasını söylemiyor, güzel huylu anneler. Biliyor ki oğlu her hafta kayınvalidesinde. Aman karısı ile kötü olup da yuvası yıkılmasın diye susuyor anneler. Anneyi evladından uzaklaştırmak kadından kadına ağır bir şiddet değil mi?


Erkek evladına daha çok değer verip, kızlarına pek de önem vermeyen anne sayısı çoktu eskiden. Şimdi işler tersine döndü. Kadınlar baktılar gelinlerden hayır yok, oğlanlar evlenince gidiyor, kızlarına sardılar. Hele kızı çalışıyorsa kızının kocası ile arasını bozan, boşanmasını destekleyen, kızının ana kucağına dönmesinden mutlu olan anneler var. Hele kızı bir de torunla geliyorsa, oh ne âlâ. Kendi torun bakar, kızı da çalışır kazanır; kızının kazancını eller yemez, gününü kendi görür.


Konu komşu, arkadaşlardan da az çekmez kadınlar. Mesela kadınlarımız ev temizliğine pek bir düşkündürler. Niye? Kocaları için mi? Hayır. Hatta tam aksine erkeklerin çoğu fazla temizlikten rahatsız olur. Erkekler her gün karısını yorgun görmekten de, çamaşır suyu lekeli kıyafetle karşılanmaktan da, karısından deterjan kokusu yayılmasından da hoşlanmaz. Ayrıca karısının ev kirlenecek kaygısı ile onu tedirgin etmesinden de rahatsız olur. Ortalık derli toplu olsun, bu pek çok erkeğe yeter. Camlar kaç günde bir silinmiş, halılar ne kadar temiz, ocağın arkası siliniyor mu, lavabolar çamaşır suyu ile ovuluyor mu, ilgilenen erkek sayısı çok azdır. Oysa kadınların çoğunun işi gücü ev temizliği yapmaktır. Niye? Komşu pis diye kınamasın, kaynanası laf söylemesin, annesi temizlik yap diye kızmasın diye. Ya da eltisinden daha temiz olduğunu ya da çok iyi ev hanımı olduğunu ispatlamak için.


Anneliği bile çoğu zaman diğer kadınlardan laf duymamak için abartarak yapmaya çalışıyor kadınlar. Anne çocuğuna daha fazla yemek yedirmeye çalışıyor ki filancanın çocuğu yanında zayıf kalmasın "annesi iyi bakamıyor" demesinler diye. Çocuğuna sınav baskısı yapıyor ki arkadaşının çocuğu beş yüz soru çözerken onunki üç yüz soruda kalarak onu mahcup etmesin diye. Anne oğlunun çalışmayan kızla evlenmek istemesini kabul etmiyor, ona çalışan kız arıyor ki ele güne karşı tahsilli gelin almış olmak için. Kızının sevdiği ile evlenmesini istemiyor, damadın mesleğini yeterince havalı ve paralı bulmadığı için. Bütün bunları niye yapıyor kadınlar? Diğer kadınlar ne diyecek diye. Erkeklerin ne dedikleri pek umurlarında olmaz kadınların.


Şimdi bunlar şiddet değil mi? Kadınlar, kadınlardan gelen psikolojik şiddeti önlemek için hem kendilerine hem çocuklarına hem kocalarına zulmedebiliyorlar.
Hele stil programı adı altında daha çok kadın bedenini teşhir etmek amaçlı programlarda kazanmak uğruna birbirini aşağılayan, en ağır hakaretleri yapan, birbirinin ardından dolap çeviren kızlar ya da evlilik programlarında koca adayları yüzünden birbirini kıskanan ve olmadık sözler söyleyen kadınları göz önüne aldığımızda kadınların birbirlerine yaptığı kötülükleri erkeklerin yapmadığını açık seçik görüyoruz.


Peki bütün bunları neden yazdım? Kadınlar kötü demek için değil elbette. Bütün bunların yanında güzel huylu, fedakar, vefakar, çalışkan, şefkat timsali de çok kadın var. Fakat her yerde kadına şiddet bu kadar konuşulurken, kadınların birbirlerine yaptıkları şiddet göz ardı edilip, kadınların mutsuzluklarını erkeklerin üzerine atmak da konuya çok eksik ve kötü niyetli bakmak olur.


Yaşadığımız problemlerin temel nedeni İslam ahlakını kadın-erkek olarak içselleştiremeyişimiz ve yaşayarak çocuklarımıza örnek olamayışımızdır. Bunun yanında kadınların bu kadar birbirlerinden etkilenmeleri, birbirlerine zarar vermelerinin altında duygularını kontrol edememeleri olduğunu da düşünüyorum. Kadınların duygu durumu çok yüksek, bu duygularını baskı altında değil, kontrol altında tutmaları gerekiyor. Duyguları kontrol edebilmek için duyguları tanımak gerekiyor. Kadınlara duygu eğitimi verilebilir.


Kadınların "el ne der?" (diğer kadınlar ne der?) baskısından kurtulmaları çok önemli. Sonrasında ise medyadaki oyunların tuzağına düşüp kendilerini akıntıya bırakmamaları, toplumu yetiştirdiklerinin farkında olup bilinçlenmeleri lazım. Kadın ayağa kalkmadıkça bir toplum ayağa kalkamaz.



 

Muhtazaf

Yardımcı Yönetici (Şair|Yazar)
Yönetici
Erkekler, kadınlardan çok daha güçlü ve kuvvetli yaratılmışlardır. Erkekler, kadınlardan iki kat daha fazla kaslara sahip oldukları gibi kemik yapıları da kadınlardan daha kuvvetlidir. Bu güç ve kuvvetin yanında Allah erkeklere sahip çıkma ve koruma saiki de vermiştir. Vatanı ve aileyi koruyup kollayacak olan onlardır. Elinde güç olması erkeği şiddet yanlısı yapmaz. Öyleyse korumacı yaratılan erkeğin şiddete yönelmesinin altında ne gibi sebepler var? Temel bir kaç sebebe bakarsak:
Cinnet: Alkol, uyuşturucu ve ağır psikolojik rahatsızlıklar sebebi ile olan şiddet var.
Acziyet: Şiddet acizliğin bir göstergesidir. Kendini kontrol edememenin ve karşısındaki ile iletişim kuramamanın, aşağılık duygusunun, güvensizliğin, kendini ifade edememenin getirdiği acizlik neticesi elinden başka bir şey gelmeyen erkek, fiziki şiddete yönelebilir.
Ahlak bozukluğu: Allah Resûl’ü “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” buyuruyor. “Etik değerler” denilen “imansız ahlak” gerçek ahlak değildir. Allah’a inanan, âyet-i kerîme de buyrulduğu gibi “zerre iyiliğin mükafatını göreceğini, zerre kötülüğün de hesabını vereceğini” bilen insan ne karısına zulmeder ne de başkalarına.
Ahlakın anası merhamettir. Merhametli insan kimseyi aldatmaz, hırsızlık yapmaz, zulmetmez, can acıtmaz. İnsana da hayvana da doğaya da iyi davranır. Günümüzün en büyük problemlerinden biri merhamet eksikliği. Çok merhametsiz bir nesil yetişiyor. İletişim uzmanları bu çağı “Narsisizm Çağı” yani “Bencillik Çağı” diye tanımlıyorlar.
“Şiddet arttı” deniliyor; fakat ufukta beliren şiddet ise çok daha büyük görünüyor. Engelli ya da hasta arkadaşları ile alay eden, zalimliği meziyet zanneden, gözünü vurmalı kırmalı, öldürmeli oyunlardan alamayan, aileleri tarafından sürekli pohpohlanan, vermeyi öğrenememiş hep almaya alışmış, sınav sistemi yüzünden her daim rekabet içinde büyüyen çocuklar ve gençler büyüyüp bir aile kurdukları zaman, hayatın zorluklarını gördüklerinde o zaman göreceğiz şiddetin asıl boyutlarını. Bu bencil yetişen neslin ne kadar merhametsiz olabileceği o zaman daha iyi ortaya çıkacak.
Bencil kişi merhametsizdir, sadece kendini düşünür ve kendi dışında kimseye acıması yoktur. Varsa yoksa kendi mutluluğudur. Bilmez ki kişi başkalarını mutlu etmeden kendi mutlu olamaz. Bu ilahi bir kaidedir.
Bir erkek “onu niye öyle yaptın, yemek niye hazır değil, ev niye temiz değil, bana niye cevap verdin…” gibi sebeplerle karısını dövüyorsa öncelikle ciddi bir ahlak problemi var demektir. “Kadınları döven sizin hayırlılarınız değildir.” buyuran Allah Resûl’ü hiçbir hanımına tek bir fiske vurmamıştır.
Kadına yönelik şiddet Batı toplumlarında hep vardı. Kadın hep ezilmiş, aşağılanmıştı. Batı toplumları erkek şiddetini bitirmenin yolunun kadını yüceltmek ve kadınlara hak vermek olduğunu zannetti fakat şiddette bir azalma olmadı. Bu kez erkeklere ağır cezalar getirdiler fakat yine de şiddeti azaltamadılar. En medeni denilen ülkeler en yüksek şiddet oranına sahipler. Yanlış yolda gittikleri için cinsiyetler arası bir savaşa sebep oldular.
İslam toplumlarında şiddet çok azdır. Olan şiddet ise toplumsal bir problem değil ancak bireysel ve ahlaki zafiyettendir. Genel toplum yapısında bizim ecdadımız, kadınlara; eş, anne, evlat olarak değer vermiş, baş tacı etmiştir.
Günümüzde artan şiddetin sebepleri ise kadını ve erkeği ile toplum olarak ahlaki zafiyete düşmemiz yüzündendir. Bu yüzden şiddeti azaltmanın yolu Batı toplumlarının yaptığı gibi kanun yolu ile erkeği korkutmak, psikolojik baskı uygulamak ve ağır cezalar vermek değildir. Öfkeli insanın gözü ne kanun görür ne de polis.
Şiddeti azaltacak en önemli şey ahlaki seviyeyi yükseltmek, Allah Resûl’ünün ahlakı ile ahlaklanmaktır. Kadınlar, kocalarına saygılı davranırlarsa, erkekler de kavvamlığın sorumluluğunun farkında olup hanımlarına sevgi ve şefkat ile muamele ederlerse aile içi şiddet diye bir problemimiz zaten kalmaz. Tabii bunları yapacak kadını ve erkeği de aileler yetiştirecek. Çocuklarımıza küçük yaştan itibaren merhameti, erdemi, dürüstlüğü, iyiliği öğretmeliyiz. Bir araştırma yapılsa şiddetin dindar insanlar arasında en az seviyede olduğu görülür.
Alkolün yasaklanması, cinnete sebep olan etkenleri azaltmak, ruh hastalıklarının tedavisini inanç ve bilimle birlikte yapmak, iletişim ve öfke kontrolü konusunda bilinçlenmek, çocuk eğitiminde doğru metotlar gibi şiddeti azaltacak yollarla şiddet ancak azalabilir.
Erkekler şiddet yanlısı değil, korumacı yaratılmışlardır. Şiddet uygulayan erkek, erkek olduğu için değil insanlıktan çıktığı için şiddet uygular. Şiddet “kadına yönelik şiddet” adı altında çalışarak bitmez. Toplumda şiddet seviyesi yükselmişse, kadına yönelik şiddet de artmıştır. Bunlar birbirinden bağımsız şeyler değildir.
Bu yüzden şiddeti “Kadına Yönelik Şiddet” başlığından çıkarıp “Toplumda Merhamet Eğitimi” başlığında ahlaki eğitimlere çevirirsek ancak o zaman hem toplum adına hem de aile ve kadın adına güzel gelişmeler olur.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
ALLAH razı olsun üstadım harika bir konu,,herkes okumalı.......

Kadına yönelik şiddet Batı toplumlarında hep vardı. Kadın hep ezilmiş, aşağılanmıştı. Batı toplumları erkek şiddetini bitirmenin yolunun kadını yüceltmek ve kadınlara hak vermek olduğunu zannetti fakat şiddette bir azalma olmadı.......

Bu kez erkeklere ağır cezalar getirdiler fakat yine de şiddeti azaltamadılar.....

En medeni denilen ülkeler en yüksek şiddet oranına sahipler. Yanlış yolda gittikleri için cinsiyetler arası bir savaşa sebep oldular.
İslam toplumlarında şiddet çok azdır. Olan şiddet ise toplumsal bir problem değil ancak bireysel ve ahlaki zafiyettendir. Genel toplum yapısında bizim ecdadımız, kadınlara; eş, anne, evlat olarak değer vermiş, baş tacı etmiştir.....ELHAMDULİLALLAH....
 
Üst Alt