Kadınlar Yuvalarına Dönmeli
Kadınlar yuvalarından çıkıp beşeri yoldan çıkarmış; yuvalarına dönmeli...
( Sefih erkekler, hevesâtlarıyla kadınlaşırsa, o zaman açık saçık kadınlar da hayâsızlıkla erkekleşirler. (Üstadımızın Arabca bir ifadesi))
(Tesettür Risâlesinin esasıdır. Yirmi sene sonra müellifinin mahkumiyetine sebeb gösteren bir mahkeme, kendini ve hâkimlerini ebedi mahkum ve mahcup eylemiş.)
"Mim"siz medeniyet, tâife-i nisâyı yuvalardan uçurmuş, hürmetleri de kırmış, mebzul metâı yapmış.
Şer'-i İslâm onları Rahmeten dâvet eder eski yuvalarına.
Hürmetleri orada; rahatları evlerde, hayat-ı âilede.
Temizlik zînetleri,
Haşmetleri hüsn-ü hulk,
Lûtuf ve cemâli ismet,
Hüsn-ü kemâli şefkat,
Eğlencesi evlâdı.
Bunca esbâb-ı ifsad, demir sebat kararı Lâzımdır, tâ dayansın.
Bir meclis-i ihvânda güzel karı girdikçe, riyâ ile rekabet, hased ile hodgâmlık debretir damarları.
Yatmış olan hevesât birden bire uyanır.
Tâife-i nisâda serbestî inkişafı, sebep olmuş beşerde ahlâk-ı seyyienin birden bire inkişafı.
Şu medenî beşerin hırçınlaşmış ruhunda, şu sûretler denilen küçük cenazelerin, mütebessim meyyitlerin rolleri pek azîmdir; hem müthiştir tesiri.
(Nasıl meyyite bir karıya nefsani nazarla bakmak nefsin dehşetli alçaklığını gösterir; öyle de rahmete muhtaç bir biçare meyyitenin güzel tasvirine bakmak, ruhun hissiyât-ı ulviyesini söndürür.)
Memnu' heykel, sûretler, ya zulm-ü mütehaccir, ya mütecessid riyâ, ya müncemid hevestir.
Ya tılsımdır; celb eder o habîs ervâhları.
(Sözler, Lemeât) Bediüzzaman
Kadınlar yuvalarından çıkıp beşeri yoldan çıkarmış; yuvalarına dönmeli...
( Sefih erkekler, hevesâtlarıyla kadınlaşırsa, o zaman açık saçık kadınlar da hayâsızlıkla erkekleşirler. (Üstadımızın Arabca bir ifadesi))
(Tesettür Risâlesinin esasıdır. Yirmi sene sonra müellifinin mahkumiyetine sebeb gösteren bir mahkeme, kendini ve hâkimlerini ebedi mahkum ve mahcup eylemiş.)
"Mim"siz medeniyet, tâife-i nisâyı yuvalardan uçurmuş, hürmetleri de kırmış, mebzul metâı yapmış.
Şer'-i İslâm onları Rahmeten dâvet eder eski yuvalarına.
Hürmetleri orada; rahatları evlerde, hayat-ı âilede.
Temizlik zînetleri,
Haşmetleri hüsn-ü hulk,
Lûtuf ve cemâli ismet,
Hüsn-ü kemâli şefkat,
Eğlencesi evlâdı.
Bunca esbâb-ı ifsad, demir sebat kararı Lâzımdır, tâ dayansın.
Bir meclis-i ihvânda güzel karı girdikçe, riyâ ile rekabet, hased ile hodgâmlık debretir damarları.
Yatmış olan hevesât birden bire uyanır.
Tâife-i nisâda serbestî inkişafı, sebep olmuş beşerde ahlâk-ı seyyienin birden bire inkişafı.
Şu medenî beşerin hırçınlaşmış ruhunda, şu sûretler denilen küçük cenazelerin, mütebessim meyyitlerin rolleri pek azîmdir; hem müthiştir tesiri.
(Nasıl meyyite bir karıya nefsani nazarla bakmak nefsin dehşetli alçaklığını gösterir; öyle de rahmete muhtaç bir biçare meyyitenin güzel tasvirine bakmak, ruhun hissiyât-ı ulviyesini söndürür.)
Memnu' heykel, sûretler, ya zulm-ü mütehaccir, ya mütecessid riyâ, ya müncemid hevestir.
Ya tılsımdır; celb eder o habîs ervâhları.
(Sözler, Lemeât) Bediüzzaman
SÖZLÜK:
AHLÂK-I SEYYİE : Kötü huylar, çirkin ahlâk.
BEŞER : İnsan.
CEMÂLÎ : Güzelliğe ait olan,güzellikle ilgili.
ERVAH : Ruhlar.
ESBÂB-I İFSAD : Bozucu ve bozguncu sebepler.
HABÎS : Pis, kötü, hilekâr.
HAŞMET : Heybet, büyüklük, hiddet.
HASED : Başkasının iyi hâlini istememe; çekememezlik, kıskançlık.
HAYÂ : Utanma duygusu. Ar. Namus. Günahlardan kaçınma.
HEVESÂT : Nefisten gelen gelip geçici istekler, arzular.
HİSSİYÂT-I ULVİYE : Yüce hisler, duygular.
HODGÂMLIK : Yalnızca kendini dert edinerek.
HÜSN-Ü HULK : Ahlâk güzelliği.
İNKİŞÂF : Gelişme, açılma, keşfetme, meydana çıkma; terakkî etme.
İSMET : Günahsızlık, günahsız oluş.
MEBZÛL : Bolca bulunma.
MECLİS-İ İHVAN : Kardeşler meclisi.
MEMNU' : Yasak. Menedilmiş. Mâni olunmuş.
METÂ : Kıymetli eşya, tüccar malı.
MEYYİT : Ölü.
MEYYİTE : Kadın cenazesi.
MÜNCEMİD : Katılaşmış; buz kesilmiş, donmuş.
MÜTECESSİD : Cesed giymiş. Cesed hâline gelmiş.
NEFSÂNÎ : Nefsin hoşlandıkları, nefse ait.
RİYÂ : Özü sözü bir olmamak, inandığı gibi hareket etmeyiş, gösteriş, iki yüzlülük.
SEFİH : Helâl olmayan zevk ve eğlencelere düşkün, sefâhete düşmüş kimse.
SERBESTÎ : Serbestlik.
SÛRET : Resim, şekil, görünüş.
TÂİFE-İ NİSÂ : Kadınlar tâifesi, hanımlar grubu.
TILSIM : Herkesin bilip çözemediği gizli sır; fevkalâde kuvvet ve tesire sahip olan şey. Sihirli söz.
ZÎNET : Süs.
ZULM-U MÜTEHACCİR : Taşlaşmış, katılanmış zulüm.
Alıntı.