KÂFİRLER
Arab lisanında küfür; gerçeği örtme, nimeti gizleme, inkâr etme, nankör olma manalarına gelmektedir. Küfrün zıddı iman'dır. Küfre sapana da kâfir denir. Kâfir, iman edeni temsil eden mü'min'in de zıddıdır.
Küfür; varlık ve oluştaki mükemmelliği, güzelliği, nimet ve lütfu görememe, Cenâbı Allah'ın varlığını kabul etmeme sapıklığıdır. Küfür ehli; Yeryüzünün nimetlerine saplanmışlar, iman etmemişler, olgunlaşamayarak da dünya'da ki sınavlarını kaybetmişlerdir.
Zalimlerin özellikleri; Cenâbı Allah'ın sevmedikleri benliklerin tümünü içerdiğinden, zalimlerle ilgili ayetler aynı zamanda zalim olan kâfirler için de geçerli olmaktadır. Bakara 2/254: " ... Küfre sapanlar, zalimlerin ta kendileridir. "
ALLAH KÂFİRLERİ SEVMEZ
3/32: ... Allah, kâfirleri sevmez.
2/89: ... Allah'ın lâneti, kâfirlerin üstüne olsun.
2/276: ... Allah, nankörlüğe batmış günah işlemişlerin hiçbirini sevmez.
Yaratılıştaki mükemmelliği, nimetleri, lütfu göremeyip Allahü Teâlâ'yı inkâr eden kâfirler; sonsuza kadar lânetlenecekler, azaba uğrayarak da cehennem ehli olacaklardır.
YERYÜZÜNDE YAŞAYANLARIN EN KÖTÜSÜ
8/55: Allah katında Yeryüzünde yaşayanların en kötüsü, inkara sapıp bir türlü iman etmeyenlerdir.
31/32: ... Ayetlerimizi bile bile inkâr edenler, ancak zalim ve nankör olanlardır.
Yeryüzünde yaşayan canlı varlıkların en kötüsü, Cenâbı Allah'ı inkâr ederek iman sahibi olmayanlardır. Kendisine akıl ve gönül veren, bu hayatı ona bahşeden Allahü Teâlâ'yı inkâr sapıklığı; ancak programlandığı gibi hayatını sürdüren hayvanlardan bile derecesi daha aşağıdadır. Araf 7/179: "... Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha şaşkın ve sapıktırlar... " Onlara Kıyamet Günü'de hiçbir değer verilmez. Kehf 18/105: " Bunlar, Rablerinin ayetlerini ve O'na ulaşmayı inkâr etmişler de bütün amelleri boşa çıkmıştır. Bu yüzden onlara, Kıyamet Günü hiçbir değer vermeyiz. "
NÎMETLERİ İNKÂR EDEN NANKÖRLER
14/34: Hem de size, istediğiniz şeyleri hepsinden verdi. Öyle ki, Allah'ın nimetlerini saysanız bitiremezsiniz. İnsan; gerçekten çok zalim, çok nankördür.
22/66: Size hayat veren O'dur. Sonra sizi öldürüyor, sonra sizi diriltecektir. Gerçek şu ki, insan çok nankördür.
İnsanlara verilen nimetlerin en büyüğü muhakkak ki hayat'tır. Ayrıca hayatımızın devamı için ise, saymakla bitirilemeyecek nimetler, Cenâbı Allah tarafından insanlara lütfedilmiştir. Mü'min 40/64: " Allah O'dur ki, Yeryüzünü sizin için durulacak yer, göğü de bir bina yaptı, sizi temiz ve güzel nimetlerle rızıklandırdı. " , Bakara 2/22: " O Rabb ki, ... gökten bir su indirdi de onunla sizin için ürünlerden bir rızık çıkardı...", Lukman 31/20: " Allah, göklerde ve yerde bulunan şeyleri sizin emrinize verdi ve görünür görünmez nimetleri üstünüze saçtı... ", En'am 6/165: " Sizi Yeryüzünde halifeler yapan O'dur... ". Kur'ânı Kerim; bunların dışında birçok nimetler daha bildirmiş, birçoklarını da açıklamamıştır.
Bütün bu nimet ve olanakları veren Yüce Yaratıcı'ya isyan eden, nankörlük ederek iman etmeyen sapıklar, maalesef insanların çoğunu teşkil etmektedir. Furkan 25/50: " ... İnsanların çoğu nankörlükte ısrar etmektedir... "
KUR’AN-I KERİM’İ YALANLAYANLAR
5/86: Küfre sapıp ayetlerimizi yalanlayanlar, cehennemin dostlarıdır.
85/19: O kâfirler halâ (Kur'ânı Kerîm'i) yalanlayıp duruyorlar.
Kâfirler ayetleri yalanlıyorlar, oysa insanları aydınlatmak ve uyarmak için gönderilen Kur'ân'ı Kerîm, Kitaplar içinde şeref ve şanı en yüce olanıdır. O; rahmettir, insanları hidayete erdirir, kulları karanlıktan kurtaran bir ışık, gönüllere şifa ve öğüttür.
Bürüc 85/2122: " O, şanlı bir Kur'ân'dır. O, Levhi Mahfûz'da korunmuştur. " Levhi Mahfûz; yaratılış sırlarını, olmuş ve olacak her şeyin Cenâbı Allah tarafından yazıldığı yer, İlâhî Bilgisayar Merkezi'dir. Aslı ise, Ümmül-Kitab (Kitapların Esası) olan Allahü Teâlâ'nın İlâhî İlim'inde bulunmaktadır. Kur'ân, her türlü bozulmadan ve yanlıştan uzak olarak Levhi Mahfûz'da, Cenâbı Allah'ın koruması altında olduğu halde kâfirlerin Onu yalanlamaları, küfre sapanlara verilecek azabı hakettirir. Âli İmrân 3/4: "... Allah'ın ayetlerini inkâr edenler için, şiddetli bir azab vardır..."
ŞÜKÜR VE NANKÖRLÜK
14/7: ... Şükür ederseniz elbette size daha fazla veririm. Ve eğer nankörlük ederseniz, azabım çok şiddetli olur.
27/40: ...Kim şükrederse kendisi için şükretmiş olur; her kim de nankörlük ederse, bilsin ki Rabbinin hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, çok cömerttir.
Şükür; Cenâbı Allah'ın nimetlerine karşı gönül borçlusu olmak, Allahü Teâlâ'ya minnet ile teşekkür etmektir. Şükür etme, bir kulluk görevidir. Kulun sahip olduğu nimetleri, kendisinin yarattığını sanarak gururlanmasını önler. Şükrün düşünme ve dil yoluyla yapılması, askari bir görevdir. Esas şükür; Cenâbı Allah'ın verdiği nimetleri; ihtiyaç sahipleriyle paylaşma, infak etmedir. Mal, ilim, güzel söz ve davranışlar ile ihsan etme, şükrün sergilenmesinden başka birşey değildir. Sebe 34/13: " ... Ey Davûd Ailesi; şükür olarak amel (çalışma) sergileyin... "
Lütfedilen nimetleri, kendisinin var ettiğini zannederek kibirlenen nankörler ise, rahmetten mahrum bırakılarak şiddetli bir azab ile cezalandırılırlar. Allahü Teâlâ, hiçbir şeye muhtaç olmadığı gibi şükre de ihtiyacı yoktur.
KAFİRLERE MÜDDET VERİLMESİ
3/196-197: Küfre sapanların bolluk içinde şehir şehir dolaşmaları sakın seni aldatmasın. Azıcık bir nimetlenmedir o. Sonra onların varacağı yer cehennem olacaktır.
3/178: İnkâr edenlere, süre tanımamızın kendileri için hayırlı olduğunu asla düşünmesinler. Biz, onlara günahlarını arttırsınlar diye süre veriyoruz. Onlar için aldatıcı bir azab vardır.
Cenâbı Allah; iman edenleri sabretmeye, küfre sapanları da ikaz ederek uyarıyor : İnkârcı nankörlerin; bolluk içinde memleket memleket dolaşarak turistik seyahat etmeleri, sakın seni aldatmasın. O, geçici dünya Hayatı'nda azıcık bir nimetlenmedir. Onlara muayyen bir süre verdiğimizden, günahları da artmaktadır. Sonunda onların gideceği yer cehennem olacaktır. Ey inananlar! Siz ise sabır ve takva ile sonsuz zafer ve mutluluğa mutlaka ulaşacaksınız. İbrâhim 14/18: " Rablerini inkâr edenlerin durumu şöyledir: İşledikleri ameller bir küle benzer. Fırtınalı bir günde rüzgar onu şiddetle savurmaktadır. Kazandıklarından hiçbirşey elde edemezler. İşte bu dönüşü olmayan sapıklığın ta kendisidir. "
KÂFİRLERİ DOSTLAR EDİNMEYİN
4/144: Ey iman edenler! Mü'minleri bırakıp da kâfirleri dostlar edinmeyin!...
4/139: Onlar, mü'minleri bırakıp da kâfirleri dost ediniyorlar. Onların yanında onur ve yücelik mi arıyorlar? Onur ve yüceliğin tümü Allah'ındır.
Mü'minler, kendileri gibi iman sahiplerini gönül dostu edinmelidir. Küfre sapanlara yapılan dostluklar itibarlarını, kuvvetlerini mi arttıracak? Dünya menfaatleri daha mı fazlalaşacak? Hayır, hiç biri değil. Rahmetin, onur ve yüceliğin lütfunu kim geri çevirebilir ki? Kâfirlere uyduğunuz zaman onlar sizi ancak sapık inançlarına döndürür ve böylece zarara uğrayanlardan olursunuz.
Kâfirler, hayatı bedenî ve hayvanî olarak algılarlar. Allah'ını ve ahiretini düşünemezler. Yiyip içme, seks ve eğlence en büyük zevkleridir. Bunun içindir ki Cenâbı Allah, kendilerinin dostu olamaz. Muhammed 47/12: " Kâfirler, zevk edip eğlenmeye bakarlar,hayvanların yediği gibi yer içerler... " Bakara 2 / 257 : " ... Kâfirlerin dostları ancak şeytanlardır..."
RESULÜM, KAFİRLERE SERT DAVRAN
9/73: Ey Peygamber! Kâfirlere, ikiyüzlülere karşı cihad et, onlara sert davran. Onların varacakları yer cehennemdir...
25/52: (Resulüm) Kâfirlere boyun eğme, onlara karşı Kur'ân ile zorlu bir cihad aç.
48/29: Muhammed Allah'ın elçisidir. Beraberinde bulunanlar da, kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler.
Cihad; düşman ile din uğruna savaş etme. İlim ve imanla, sözle, fiille, mal ve canla bütün kuvvetini sarfetme demektir. "Ey Resulüm! Kâfirlere cihad aç." Yani onlarla mücadele et, onlara yüz verme, yumuşak davranma. Çünkü onların gideceği yer cehennem olacaktır.
" Resulüm, kâfirlere Kur'ân ile zorlu bir cihad aç. " Kâfirlere boyun eğme ve sert çık. Kur'ânın hükümlerini açıklayarak, anlatarak, nasihat ederek onları Allah'ın yoluna ulaştırmak için gayret sarfet. Belki aralarında gerçeği anlayanlar, ürperenler olabilir.
İslâmiyette, savaş açanlara karşı savunma savaşına izin verilmiştir. Mecbur olmadıkça savaş açmak ve insanları öldürmek, ancak zalimlerin işidir. Bakara 2/190: " Size savaş açanlarla Allah yolunda çarpışın. Ancak sınırları aşmayın. Allah, haddi aşanları sevmez." Hz. Muhammed'e (s.a.v.) Peygamberlik görevi verildiğinde, Arabistan cahiliye devrini yaşıyordu. Zulüm, cehalet, kan dökücülük had safhada idi. Böyle bir ortamda Yüce Yaratıcı, Resulü vasıtasıyla insanlara İlâhî Yasa'larını tebliğ etmeye başlamıştı.
İslamiyetin ilk yıllarında; Mekke şehrindeki müşrikler (Allah'a ortak koşanlar), aciz müslüman topluluğuna çok zulüm yapıyorlardı. Her türlü eziyet ve kötülüğün dışında memleketlerini terke zorluyor ve onları yok etmeye çalışıyorlardı. Peygamber Efendimize müşrikler tarafından yapılan suikast teşebbüsü son bardağı da taşırmış, müslümanların Şehri terk etmeleri zorunlu hale gelmişti. Müşrikler, Müslümanlara amansız bir savaş açmışlar; malını, mülkünü bırakarak Afganistan'a ve Medine Şehri'ne göç edenler canlarını zor kurtarmışlardı. Hz. Muhammed (s.a.v.) e savaşma izni üç şartın neticesinde verilmişti; ( 1 Müslümanlar müşriklerle anlaşma yapmışlar, ancak bunu müşrikler bozmuşlardı. 2 Masum müslümanlara çocuk ve kadınlar da dahil büyük zulümler yapılıyordu. 3 Müslümanlar, öldürülme tehditiyle göçe mecbur edilmişti.) Bu 3 şartın neticesinde savaş çıkmıştı. İki taraf arasındaki savaş yoğunlaşıp kızıştığı zaman, Cenâbı Allah müslümanlara şöyle buyurmuştu. Bakara 2 / 191 : " Allah yolunda savaşın ve onları nerede yakalarsanız öldürün. Ve sizi çıkardıkları Mekke'den onları çıkarın... " Bu bir hayatta kalabilme savaşı idi. Onları yok etmedikleri takdirde kendileri yok edilecekti.
Müslümanları çekemiyen ve onların karşılarında olanlar, bir nefis müdafaası için indirilen bu ayeti çarpıtmışlar; gerçek İslâmiyet ile hiç alakası bulunmayan, fakat kağıt üzerinde müslüman olanların yaptığı zulümleri örnek göstermek suretiyle de aşağılayıcı reklam yapmaya çalışmışlardır. Müslümanlığın esasını Kur'ânı Kerîm'den öğrenenler, onun ancak sevgi ve hoşgörü temelleri üzerine oturduğunu anlamakta gecikmezler. Bugün milyarlarca insanın huzuru, ümit ışığı ve güvencesi İslâmiyet'tir.
KÂFİR OLARAK ÖLENLER CEHENNEMLİKTİR
47/34: Muhakkak ki kâfir olanlar ve insanları Allah yolundan çevirenler, sonra da kâfir olarak ölenler var ya, Allah hiçbir zaman onları affetmeyecektir.
2/161: Ayetlerimizi inkâr etmiş ve kâfir olarak can vermiş olanlar; Allah'ın, meleklerin ve insanların lâneti onların üstünedir.
Cenâbı Allah, bu ayetlerle iman etmeyenleri uyarıyor. Ölüm kapınıza gelip çatmadan, tövbe ederek iman edin. Son pişmanlık bir işe yaramayacaktır. Enbiya 21/13: " Yaklaştı insanların hesapları. Ve onlar gaflet içinde yüz çevirip durmadalar. Rablerinden kendilerine ulaşan, söze bürünmüş her yeni öğüt ve hatırlatmayı ancak eğlenerek dinliyorlar. Kalpleri hep oyun ve oyalanmada... "
Arab lisanında küfür; gerçeği örtme, nimeti gizleme, inkâr etme, nankör olma manalarına gelmektedir. Küfrün zıddı iman'dır. Küfre sapana da kâfir denir. Kâfir, iman edeni temsil eden mü'min'in de zıddıdır.
Küfür; varlık ve oluştaki mükemmelliği, güzelliği, nimet ve lütfu görememe, Cenâbı Allah'ın varlığını kabul etmeme sapıklığıdır. Küfür ehli; Yeryüzünün nimetlerine saplanmışlar, iman etmemişler, olgunlaşamayarak da dünya'da ki sınavlarını kaybetmişlerdir.
Zalimlerin özellikleri; Cenâbı Allah'ın sevmedikleri benliklerin tümünü içerdiğinden, zalimlerle ilgili ayetler aynı zamanda zalim olan kâfirler için de geçerli olmaktadır. Bakara 2/254: " ... Küfre sapanlar, zalimlerin ta kendileridir. "
ALLAH KÂFİRLERİ SEVMEZ
3/32: ... Allah, kâfirleri sevmez.
2/89: ... Allah'ın lâneti, kâfirlerin üstüne olsun.
2/276: ... Allah, nankörlüğe batmış günah işlemişlerin hiçbirini sevmez.
Yaratılıştaki mükemmelliği, nimetleri, lütfu göremeyip Allahü Teâlâ'yı inkâr eden kâfirler; sonsuza kadar lânetlenecekler, azaba uğrayarak da cehennem ehli olacaklardır.
YERYÜZÜNDE YAŞAYANLARIN EN KÖTÜSÜ
8/55: Allah katında Yeryüzünde yaşayanların en kötüsü, inkara sapıp bir türlü iman etmeyenlerdir.
31/32: ... Ayetlerimizi bile bile inkâr edenler, ancak zalim ve nankör olanlardır.
Yeryüzünde yaşayan canlı varlıkların en kötüsü, Cenâbı Allah'ı inkâr ederek iman sahibi olmayanlardır. Kendisine akıl ve gönül veren, bu hayatı ona bahşeden Allahü Teâlâ'yı inkâr sapıklığı; ancak programlandığı gibi hayatını sürdüren hayvanlardan bile derecesi daha aşağıdadır. Araf 7/179: "... Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha şaşkın ve sapıktırlar... " Onlara Kıyamet Günü'de hiçbir değer verilmez. Kehf 18/105: " Bunlar, Rablerinin ayetlerini ve O'na ulaşmayı inkâr etmişler de bütün amelleri boşa çıkmıştır. Bu yüzden onlara, Kıyamet Günü hiçbir değer vermeyiz. "
NÎMETLERİ İNKÂR EDEN NANKÖRLER
14/34: Hem de size, istediğiniz şeyleri hepsinden verdi. Öyle ki, Allah'ın nimetlerini saysanız bitiremezsiniz. İnsan; gerçekten çok zalim, çok nankördür.
22/66: Size hayat veren O'dur. Sonra sizi öldürüyor, sonra sizi diriltecektir. Gerçek şu ki, insan çok nankördür.
İnsanlara verilen nimetlerin en büyüğü muhakkak ki hayat'tır. Ayrıca hayatımızın devamı için ise, saymakla bitirilemeyecek nimetler, Cenâbı Allah tarafından insanlara lütfedilmiştir. Mü'min 40/64: " Allah O'dur ki, Yeryüzünü sizin için durulacak yer, göğü de bir bina yaptı, sizi temiz ve güzel nimetlerle rızıklandırdı. " , Bakara 2/22: " O Rabb ki, ... gökten bir su indirdi de onunla sizin için ürünlerden bir rızık çıkardı...", Lukman 31/20: " Allah, göklerde ve yerde bulunan şeyleri sizin emrinize verdi ve görünür görünmez nimetleri üstünüze saçtı... ", En'am 6/165: " Sizi Yeryüzünde halifeler yapan O'dur... ". Kur'ânı Kerim; bunların dışında birçok nimetler daha bildirmiş, birçoklarını da açıklamamıştır.
Bütün bu nimet ve olanakları veren Yüce Yaratıcı'ya isyan eden, nankörlük ederek iman etmeyen sapıklar, maalesef insanların çoğunu teşkil etmektedir. Furkan 25/50: " ... İnsanların çoğu nankörlükte ısrar etmektedir... "
KUR’AN-I KERİM’İ YALANLAYANLAR
5/86: Küfre sapıp ayetlerimizi yalanlayanlar, cehennemin dostlarıdır.
85/19: O kâfirler halâ (Kur'ânı Kerîm'i) yalanlayıp duruyorlar.
Kâfirler ayetleri yalanlıyorlar, oysa insanları aydınlatmak ve uyarmak için gönderilen Kur'ân'ı Kerîm, Kitaplar içinde şeref ve şanı en yüce olanıdır. O; rahmettir, insanları hidayete erdirir, kulları karanlıktan kurtaran bir ışık, gönüllere şifa ve öğüttür.
Bürüc 85/2122: " O, şanlı bir Kur'ân'dır. O, Levhi Mahfûz'da korunmuştur. " Levhi Mahfûz; yaratılış sırlarını, olmuş ve olacak her şeyin Cenâbı Allah tarafından yazıldığı yer, İlâhî Bilgisayar Merkezi'dir. Aslı ise, Ümmül-Kitab (Kitapların Esası) olan Allahü Teâlâ'nın İlâhî İlim'inde bulunmaktadır. Kur'ân, her türlü bozulmadan ve yanlıştan uzak olarak Levhi Mahfûz'da, Cenâbı Allah'ın koruması altında olduğu halde kâfirlerin Onu yalanlamaları, küfre sapanlara verilecek azabı hakettirir. Âli İmrân 3/4: "... Allah'ın ayetlerini inkâr edenler için, şiddetli bir azab vardır..."
ŞÜKÜR VE NANKÖRLÜK
14/7: ... Şükür ederseniz elbette size daha fazla veririm. Ve eğer nankörlük ederseniz, azabım çok şiddetli olur.
27/40: ...Kim şükrederse kendisi için şükretmiş olur; her kim de nankörlük ederse, bilsin ki Rabbinin hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, çok cömerttir.
Şükür; Cenâbı Allah'ın nimetlerine karşı gönül borçlusu olmak, Allahü Teâlâ'ya minnet ile teşekkür etmektir. Şükür etme, bir kulluk görevidir. Kulun sahip olduğu nimetleri, kendisinin yarattığını sanarak gururlanmasını önler. Şükrün düşünme ve dil yoluyla yapılması, askari bir görevdir. Esas şükür; Cenâbı Allah'ın verdiği nimetleri; ihtiyaç sahipleriyle paylaşma, infak etmedir. Mal, ilim, güzel söz ve davranışlar ile ihsan etme, şükrün sergilenmesinden başka birşey değildir. Sebe 34/13: " ... Ey Davûd Ailesi; şükür olarak amel (çalışma) sergileyin... "
Lütfedilen nimetleri, kendisinin var ettiğini zannederek kibirlenen nankörler ise, rahmetten mahrum bırakılarak şiddetli bir azab ile cezalandırılırlar. Allahü Teâlâ, hiçbir şeye muhtaç olmadığı gibi şükre de ihtiyacı yoktur.
KAFİRLERE MÜDDET VERİLMESİ
3/196-197: Küfre sapanların bolluk içinde şehir şehir dolaşmaları sakın seni aldatmasın. Azıcık bir nimetlenmedir o. Sonra onların varacağı yer cehennem olacaktır.
3/178: İnkâr edenlere, süre tanımamızın kendileri için hayırlı olduğunu asla düşünmesinler. Biz, onlara günahlarını arttırsınlar diye süre veriyoruz. Onlar için aldatıcı bir azab vardır.
Cenâbı Allah; iman edenleri sabretmeye, küfre sapanları da ikaz ederek uyarıyor : İnkârcı nankörlerin; bolluk içinde memleket memleket dolaşarak turistik seyahat etmeleri, sakın seni aldatmasın. O, geçici dünya Hayatı'nda azıcık bir nimetlenmedir. Onlara muayyen bir süre verdiğimizden, günahları da artmaktadır. Sonunda onların gideceği yer cehennem olacaktır. Ey inananlar! Siz ise sabır ve takva ile sonsuz zafer ve mutluluğa mutlaka ulaşacaksınız. İbrâhim 14/18: " Rablerini inkâr edenlerin durumu şöyledir: İşledikleri ameller bir küle benzer. Fırtınalı bir günde rüzgar onu şiddetle savurmaktadır. Kazandıklarından hiçbirşey elde edemezler. İşte bu dönüşü olmayan sapıklığın ta kendisidir. "
KÂFİRLERİ DOSTLAR EDİNMEYİN
4/144: Ey iman edenler! Mü'minleri bırakıp da kâfirleri dostlar edinmeyin!...
4/139: Onlar, mü'minleri bırakıp da kâfirleri dost ediniyorlar. Onların yanında onur ve yücelik mi arıyorlar? Onur ve yüceliğin tümü Allah'ındır.
Mü'minler, kendileri gibi iman sahiplerini gönül dostu edinmelidir. Küfre sapanlara yapılan dostluklar itibarlarını, kuvvetlerini mi arttıracak? Dünya menfaatleri daha mı fazlalaşacak? Hayır, hiç biri değil. Rahmetin, onur ve yüceliğin lütfunu kim geri çevirebilir ki? Kâfirlere uyduğunuz zaman onlar sizi ancak sapık inançlarına döndürür ve böylece zarara uğrayanlardan olursunuz.
Kâfirler, hayatı bedenî ve hayvanî olarak algılarlar. Allah'ını ve ahiretini düşünemezler. Yiyip içme, seks ve eğlence en büyük zevkleridir. Bunun içindir ki Cenâbı Allah, kendilerinin dostu olamaz. Muhammed 47/12: " Kâfirler, zevk edip eğlenmeye bakarlar,hayvanların yediği gibi yer içerler... " Bakara 2 / 257 : " ... Kâfirlerin dostları ancak şeytanlardır..."
RESULÜM, KAFİRLERE SERT DAVRAN
9/73: Ey Peygamber! Kâfirlere, ikiyüzlülere karşı cihad et, onlara sert davran. Onların varacakları yer cehennemdir...
25/52: (Resulüm) Kâfirlere boyun eğme, onlara karşı Kur'ân ile zorlu bir cihad aç.
48/29: Muhammed Allah'ın elçisidir. Beraberinde bulunanlar da, kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler.
Cihad; düşman ile din uğruna savaş etme. İlim ve imanla, sözle, fiille, mal ve canla bütün kuvvetini sarfetme demektir. "Ey Resulüm! Kâfirlere cihad aç." Yani onlarla mücadele et, onlara yüz verme, yumuşak davranma. Çünkü onların gideceği yer cehennem olacaktır.
" Resulüm, kâfirlere Kur'ân ile zorlu bir cihad aç. " Kâfirlere boyun eğme ve sert çık. Kur'ânın hükümlerini açıklayarak, anlatarak, nasihat ederek onları Allah'ın yoluna ulaştırmak için gayret sarfet. Belki aralarında gerçeği anlayanlar, ürperenler olabilir.
İslâmiyette, savaş açanlara karşı savunma savaşına izin verilmiştir. Mecbur olmadıkça savaş açmak ve insanları öldürmek, ancak zalimlerin işidir. Bakara 2/190: " Size savaş açanlarla Allah yolunda çarpışın. Ancak sınırları aşmayın. Allah, haddi aşanları sevmez." Hz. Muhammed'e (s.a.v.) Peygamberlik görevi verildiğinde, Arabistan cahiliye devrini yaşıyordu. Zulüm, cehalet, kan dökücülük had safhada idi. Böyle bir ortamda Yüce Yaratıcı, Resulü vasıtasıyla insanlara İlâhî Yasa'larını tebliğ etmeye başlamıştı.
İslamiyetin ilk yıllarında; Mekke şehrindeki müşrikler (Allah'a ortak koşanlar), aciz müslüman topluluğuna çok zulüm yapıyorlardı. Her türlü eziyet ve kötülüğün dışında memleketlerini terke zorluyor ve onları yok etmeye çalışıyorlardı. Peygamber Efendimize müşrikler tarafından yapılan suikast teşebbüsü son bardağı da taşırmış, müslümanların Şehri terk etmeleri zorunlu hale gelmişti. Müşrikler, Müslümanlara amansız bir savaş açmışlar; malını, mülkünü bırakarak Afganistan'a ve Medine Şehri'ne göç edenler canlarını zor kurtarmışlardı. Hz. Muhammed (s.a.v.) e savaşma izni üç şartın neticesinde verilmişti; ( 1 Müslümanlar müşriklerle anlaşma yapmışlar, ancak bunu müşrikler bozmuşlardı. 2 Masum müslümanlara çocuk ve kadınlar da dahil büyük zulümler yapılıyordu. 3 Müslümanlar, öldürülme tehditiyle göçe mecbur edilmişti.) Bu 3 şartın neticesinde savaş çıkmıştı. İki taraf arasındaki savaş yoğunlaşıp kızıştığı zaman, Cenâbı Allah müslümanlara şöyle buyurmuştu. Bakara 2 / 191 : " Allah yolunda savaşın ve onları nerede yakalarsanız öldürün. Ve sizi çıkardıkları Mekke'den onları çıkarın... " Bu bir hayatta kalabilme savaşı idi. Onları yok etmedikleri takdirde kendileri yok edilecekti.
Müslümanları çekemiyen ve onların karşılarında olanlar, bir nefis müdafaası için indirilen bu ayeti çarpıtmışlar; gerçek İslâmiyet ile hiç alakası bulunmayan, fakat kağıt üzerinde müslüman olanların yaptığı zulümleri örnek göstermek suretiyle de aşağılayıcı reklam yapmaya çalışmışlardır. Müslümanlığın esasını Kur'ânı Kerîm'den öğrenenler, onun ancak sevgi ve hoşgörü temelleri üzerine oturduğunu anlamakta gecikmezler. Bugün milyarlarca insanın huzuru, ümit ışığı ve güvencesi İslâmiyet'tir.
KÂFİR OLARAK ÖLENLER CEHENNEMLİKTİR
47/34: Muhakkak ki kâfir olanlar ve insanları Allah yolundan çevirenler, sonra da kâfir olarak ölenler var ya, Allah hiçbir zaman onları affetmeyecektir.
2/161: Ayetlerimizi inkâr etmiş ve kâfir olarak can vermiş olanlar; Allah'ın, meleklerin ve insanların lâneti onların üstünedir.
Cenâbı Allah, bu ayetlerle iman etmeyenleri uyarıyor. Ölüm kapınıza gelip çatmadan, tövbe ederek iman edin. Son pişmanlık bir işe yaramayacaktır. Enbiya 21/13: " Yaklaştı insanların hesapları. Ve onlar gaflet içinde yüz çevirip durmadalar. Rablerinden kendilerine ulaşan, söze bürünmüş her yeni öğüt ve hatırlatmayı ancak eğlenerek dinliyorlar. Kalpleri hep oyun ve oyalanmada... "