Kalbimize yaptığımız 11 kötülük.

Muhtazaf

Yardımcı Yönetici (Şair|Yazar)
Yönetici
Kalbimize yaptığımız 11 kötülük.

Vücudumuzda tüm organların bir işlevi ve vazgeçilmez görevleri var. Ancak kalbin yeri başka. Kalp adeta hayatın aynası. Kalbin sağlığı ya da sağlıksızlığı bu aynanın yansıttığı görüntülerden kaynaklanıyor. Kalbimiz kıymetli ancak çoğu zaman onun kıymetini takdir edemeden yaşayabiliyoruz. İnsanın kalbine yapacağı en büyük iyiliklerin başında diyetine dikkat etmenin gelir, beslenmeyi düzenleyerek koroner arter hastalıklarından ölüm riskinin yüzde 30-60 oranında azaltabilir. Kalbimize verdiğimiz 11 zararı şöyle sıralayabiliriz:

Geç kalkıp geç yemek.
Acıkmadan yemek.
Yatmadan önce yemek.
Kötü beslenmek.
Sürekli oturmak, hareketsiz kalmak.
Spor yapmamak.
Sürekli aşırı strese maruz kalmak.
Yağ dokusu artışı ile kilo almak.
Aşırı alkol tüketmek.
Sigara içmek.
Kalbimizi bir şikayet oluncaya kadar hiç aklımıza getirmemek.

Hangi belirtiler arka arkaya gelirse kalbimiz için doktora gitmeliyiz?
Özellikle göğüs ağrısı, göğüste sıkışma, tıkanma veya yanma gibi belirtiler kalp damar hastalıklarının erken belirtileri olabilir. Bu şikayetler göğüste sağda veya solda, kollarda, mide üzerinde, boyunda veya çeneye doğru olabilir. Bunun yanı sıra erken yorulmak, nefes darlığı veya nefes alamama hissi, fenalık hissi, boğulur gibi olmak, çarpıntı veya ritim düzensizliği, baygınlık hissi ve gece uyandıran tıkanma hisleri bir kalp hastalığı belirtisi olabilir.

Ailemizde kalp hastası olmasa da kalbimizle ilgili ilk kontrolü kaç yaşında yaptırmalıyız?
Erkeklerde 40 yaşından sonra, kadınlarda ise 50 yaşından sonra kalp kontrolü yaptırmak gerekir. Ancak kişinin ailesinde ve birinci derece bir yakınında erken bir kalp hastalığı hikayesi varsa, diyabet veya hipertansiyon varsa, çok yüksek kolesterol değerleri varsa bu kontrollerin 30’lu yaşlarda yaptırılması önemlidir.

Boyumuz ve kilomuza bakarak kalbimizin sağlıklı olduğunu söylemek mümkün müdür? Hafif veya orta şişmanlık da kalbe yük müdür?
Yağın karın bölgesinde toplanmasıyla karakterize olan yağ birikimi, koroner arter hastalığı riski açısından çok daha önemlidir. Beden kitle indeksi (kilo / metre olarak tanımlanan boyun karesi) ile mortalite (ölüm) arasında doğrusal bir ilişki vardır. Beden kitle indeksinin 25 kg/m2 altında olması normal kabul edilir. 25-30 kg / m2 arası kilo fazlalığı, 30 kg / m2 üzeri ise obezite kabul edilir. Artmış bel / kalça oranı yani abdominal obezite, koroner arter hastalığı riskini özellikle artırıyor. Erkeklerde 0.9, kadınlarda 0.8 altındaki bel kalça oranı normal kabul ediliyor.

Kalp kontrollerini sağlıklı olduğu varsayılan bir kişi kaç yılda bir yaptırmalı? Neler yaptırmalı?
Bir sağlıklı kişinin erkekte 40 ve kadında 50 yaşından sonra düzenli kalp kontrolleri yaptırması gerekir. Bu kontroller düşük riskli kişilerde her iki yılda bir, yüksek riskli kişilerde ise her yıl yapılmalıdır. Çünkü bir önceki veriler artık geçmişte kalmıştır ve bu süre zarfında metabolizma değişebilir ve bazı hastalıklar başlayabilir.

Ailesinde kalp hastalığı olan bir kişi ne kadar zamanda bir kontrole gitmeli? Hangi testler yapılmalı?
Birinci derece bir yakınında kalp damar hastalığı olan kişiler 30 yaşından itibaren ilk kontrollerini yaptırmalıdır. Kardiyak risk oranlarını gözden geçirmeli ve riskini yükselten fiziksel, diyetsel, yaşam alışkanlıkları ile ilgili veya kan tahlilleri ile ilgili bozukluklar için erkenden tedbir almalıdır.

Kalp sağlığı konusunda yapılmış yeni bilimsel çalışmalarda neler var?
2009 yılı sonunda yayınlanan JUPITER isimli büyük bir araştırma çok önemli bilgiler edinmemize neden olmuştur. Bu çalışmanın sonucu şöyle oldu:
Çalışmaya alınan ve statin dediğimiz kolesterol ilacını içeren ve 17 binden fazla hastada yapılan araştırmada, bir gruba bu ilaç verilirken, diğer gruba ise hiçbirşey verilmiyor. Kolesterol ilacı verilen grubun başlangıçtaki kolesterolleri tamamen normal bulunuyor. Kanlarında CRP maddesi yani inflamasyon göstergesi yüksek bulunuyor ve beş yıl boyunca takip ediliyor. İlaç almayanlarda ise şu bulgular elde ediliyor:

Kalp krizi iki buçuk kat daha fazla.
Beyin felci iki kat daha fazla.
Damar tıkanıklığı ameliyat girişimi geresinimi iki kat daha fazla.
İlaç almayanlarda, kriz, felç, kalp damar hastalığından ölüm iki kat daha fazla.
Bütün ölüm nedenleri ise 1,25 kat daha fazla.​
 

Muhtazaf

Yardımcı Yönetici (Şair|Yazar)
Yönetici
Kalb İbresi

Duygular, bir defa istemenin gücünü, bir milyon kez istemek kadar büyütebilir. Sesi çığlığa dönüştüren duygudur. Kimyasal bomba ile atom bombası arasındaki güç farkı, bombaların büyüklüğünden kaynaklanmaz; yoğunluğundan, içeriğinden ve tekniğinden kaynaklanır.
Zübeyir Gündüzalp’in "insan ne düşünüyorsa odur" sözü doğru; ama, çoğu kişi "ben düşündüğümü başaramıyorum" diyerek itiraz ediyor. Düşündüğünüzü başaramamanızın asıl nedeni, düşüncelerinizi duygu üretecek kadar yoğunlaştırmamanızdır.
Başkasında etki yapan her şey, başkasına verdiğinizden kaynaklanır. Başkasına bir şey vermiyorsanız, onda hiçbir etki oluşturamazsınız. Malınızdan bir parça vererek etkilersiniz. Peki sevdiğinizde verdiğiniz nedir? Seven, malından değil, ruhundan bir parça veren insandır. Mal verildikçe azalır, ruh verildikçe kopyalanır.
İslâm Peygamberi(asm) der ki: "Kalbiniz incelip duygulandığında dua etmeyi ganimet bilin." Kuran’da denir ki: "Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin. Muhakkak ki O (Allah) haddi aşanları sevmez ." Neden kalbiniz inceldiğinde, neden yalvara yakara? Çünkü duygusal incelik daha fazla ruhsaldır; çünkü daha fazla duygusaldır.
Kişisel gelişim ve değişim stratejilerinin eninde sonunda başvurmak zorunda kalacağı bir dizi Peygamber sözüne dikkatinizi çekiyorum: "Şu üç dua vardır ki, hiç şüphe yok kabul edilir: Mazlumun duası, misafirin duası, babanın çocuklarına duası. Kafir de olsa mazlumun bedduasından sakının. Çünkü onun Allah’a ulaşmasına engel olacak hiç bir perde yoktur. Çok günahkâr da olsa, zulme uğrayan kimsenin duası kabul edilir. "
Tüm bu sözlerdeki ortak temaya dikkat edin: Acı ve çile çeken insanlar, hastalar, mazlum ve
ImageProxy.mvc
masumlar, yetimler, kimsesizler, anne babalar... Derin ve samimi duygularla kuşatılmış insanlardır bunlar. Söz ve anlam bu insanların ağızlarından değil, kalplerinden çıkar. Bu insanların güçleri ellerinde veya dillerinde değil, ruhlarındadır. Kendinizi derin duygu ve isteklerle kuşatmanız için, hasta ve yetim olmak zorunda değilsiniz. Hastaların ve yetimlerin yardımına koşun, en azından onlara güler yüzünüzle ve şefkat ellerinizle destek olun yeter.

Yoğun duygularla istediğinizde, ruhunuzdan bir özellik veya güç, çevreye yayılır. Bir gül çiçeği saldığı kokusuyla sevimli simaları nasıl kendine çekerse, insan da ruhundan çevreye yayılan duygulu isteklerle sevgiyi ve dostluğu öyle kendine çeker.
Her duygu, tüm evreni kapsayacak kadar genişleme potansiyeline sahiptir. Kalbinizdeki sevgi, her şeyi kuşatabilecek kadar büyüyebilir. Öfke katliama dönüşebilir. Şefkat tüm yavrulara dağılabilecek kadar gelişebilir. Paranızı birkaç kişiye, tebessümünüzü birkaç bin kişiye; ama sevginizi milyarlarca kişiye dağıtabilirsiniz. Para paylaşıldıkça azalır; ama, olumlu duygu paylaşıldıkça artar.
Paranızla dünyayı satın alamazsınız; ama sevginizle tüm evren gönül rızasıyla size ait olur. Beni seven, "sen BENİM kardeşimsin" derse, doğru söyler. Sevdiğim çiçeğe baktığımda, "ben sana aitim" dediğini hissediyorum. Yaratıcının cömertliğine hayran kalıyorum: Yer yüzünün en fakir insanına, tüm evreni kendisine mal edecek enginlikte bir sevgi çekirdeği bağışlamıştır. Ay onundur, Güneş ve dağlar onundur. Yağmurla bir sevgili gibi sevişmekte hürdür.
Milyonlarca insan doğuştan getirdiği bu zenginliği kullanmadan ölmüştür. Çünkü nefret etmekte hür bırakılan ve ne yazık ki nefret etmeyi tercih eden tek yaratık, insan nesli arasından çıkmıştır. Ya nefret etmiş; ya da sevgisine karşılık, yani menfaat beklemiştir; yani gerçekten sevmemiştir. Çıkarcı sevgi, sevgi midir?
Düşünceler dış dünyaya, duygular iç dünyamıza, ruhsal alana yakındır. Duyularımız ve sezgilerimiz ise her iki alandan da kaynaklanan veriler alır. Düşüncenin hayata etkisi Batı düşünürlerinin ve gelişim uzmanlarının iddia ettiği gibi mutlak ve doğrudan değildir, ruhsal boyut vasıtasıyladır. Duygu üretemeyen ve bu yüzden ruhsal enerjiyi maddî enerjiye dönüştüremeyen düşüncelerle, fizik dışı alana erişemezsiniz. Duygusuz düşünce boşlukta kürek çekmeye benzer. Suya daldırdığınız kürek denizden nasıl güç alırsa, duyguya bulaştırdığınız düşünce de ruhunuzun sahibinden öyle güç alır.
Duygu, gücün yansıdığı alandan, ruhtan gelir. Daha derin duygu, daha etkileyici güçtür. En yenilmez insan, karşınızda en keskin ve kesin duygularla direnen insandır. Heyecan bulaşıcıdır. Kendi duygularına hâkim olan başkalarının duygularına da hâkim olabilir. Başkasını sevindiren, ancak sevinebilendir; ağlamayan ağlatamaz.
İnsan, akıl kadar küçük bir vücudun, kalp kadar büyük bir ruhla buluşturulmasının ürünüdür. Sevgi dolu bir bebeğin gözlerine bakınca, büyük bir ruhla dünyaya gönderildiğimizi görüyorum. Ama bazılarımız kalplerinden kopup salt akıllarına dayanarak küçülmeyi tercih ediyorlar.
Bazı geceler, düşünüyorum: Büyükleri bizden farklı kılan nedir? Hayatlarını irdelerken, hep
ImageProxy.mvc
aynı farkla, belki de bir tek temel farkla karşılaşıyorum: Öylesine güçlü duyguları var ki, gerekirse sabahlara kadar uyumadan çalışabilirler; gerektiğinde, günlerce aç kalmaya hazırlar; ihtiyaç varsa, hayatlarını feda etmekten zerre kadar tereddüt etmezler. Çünkü, insanı yırtınırcasına çalıştıran tek enerji kaynağı duygudur.

Oysa ben, bazen duygusuz, üşengeçliğinden, çayını içmekten aciz zavallı. Beni gecenin karanlığında ansızın çarpacak bir deprem mi uyandırmalı? Bir kalp krizine yakalanınca; "eyvah, tüm emeklerim boşa gidiyor" feryatlarıyla mı kendime gelmeliyim? Yaratıcımızın şanına layık zirvelere yükselmek istiyorsak, her gece uyumadan önce kendimizi sorgulamalıyız.
Bence bu söz aklımızdan çıkmasın: "Kalbiniz incelip duygulandığında dua etmeyi ganimet bilin." Ağlamak da bir duygulanmadır; sevinmek de. Şiddetli acımızı olduğu kadar, şiddetli sevincimizi de Yaratıcımızla paylaşalım. O zaman zenginliğin kapısının kalbimizden geçtiğini keşfedeceğiz
 
Üst Alt