MURATS44
Özel Üye
Türk bilim insanı Bülent Kızıltan, Harvard Üniversitesi'ndeki ekibiyle birlikte uzay araştırmaları tarihindeki en önemli keşiflerden birine imza atmayı başardı.
Bu keşif Uzay'ın kara delikleri hakkında... Kara delikler üzerine araştıran bilim insanları için bugüne kadar ortada oldukça ilginç bir durum vardı. Kara delikler kütle olarak ya çok küçük oluyorlardı (birkaç Güneş kütlesi kadar), ya da devasa kütlelere sahiplerdi (milyonlarca Güneş kütlesi).
Hal böyle olunca, uzay araştırmacıları orta kütleli kara deliklerin nerede olduğunu merak ediyordu. Çünkü gözlemlenen her kara delik, kütle olarak ya en alt uçta, ya en üst uçtaydı. Uzmanlar on yıllarca küçük kütleli kara deliklerle süper kütleli kara delikler arasında bir bağlantı olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. Eğer orta kütleli kara delikler yoksa, bu iki zıt ucu birbirine bağlayan bir şeyler olmalıydı. Fakat bu bağlantı bir türlü bulunamadı.
Ancak var olduğu düşünülen orta kütleli kara deliklerin varlığına da bir türlü kanıtlar gösterilemedi. Şimdiye kadar kara delikler, iki kategoriye ayrılıyordu. Kütleleri 100 Güneş kütlesine kadar olan cüce ve kütleleri 10 binden milyonlarca Güneş kütlesine varabilen süper kara delikler. Gök bilimciler, 100 ile 10 bin Güneş kütlesi arasında, orta kütleli kara deliklere ait bir kategorinin de var olduğunu düşünüyorlardı. Ancak dediğimiz gibi, bu tür bugüne kadar kanıtlanamamıştı.
Bilim dünyasının kafasını kurcalayan bu soruna, Türk bilim insanı Bülent Kızıltan ekibiyle birlikte devrim niteliğinde bir keşif yaparak nokta koymayı başardı. Kızıltan, sadece Güney Yarımküre'de görülebilen Tukan Takımyıldızı içerisinde 2200 Güneş kütleli bir kara delik keşfetti.
Harvard Üniversitesi öğretim üyesi de olan astrofizikçi Doç. Dr. Bülent Kızıltan, Harvard-Smithsonian Astrofizik Merkezi (CfA)’ndeki ekibiyle birlikte yaptığı bu araştırmayla bilim dünyasında büyük yankı uyandırdı ve ABD’nin en ileri gelen bilim dergilerinde yayımlandı.
Kızıltan ve ekibi, bu kara deliğin keşfinde daha önce denenmemiş farklı bir yöntem uyguladı. Genelde kara delikleri bulabilmek için bilim insanları disk şeklinde dönen sıcak yapılardan gelen X-ray ışınlarını inceliyorlar. Fakat bu yöntem sadece kara delik gaz yutarken işe yarıyor. Eğer etrafta yutulan bir madde yoksa, kara delik de gözlemlenemiyor. En azından bu zamana kadar bu böyleydi.
Keşfin yapıldığı 47 Tucanae bölgesi de, çok fazla yıldızın bulunması (optik illüzyon yaratıp kara deliği tespit etmeyi zorlaştırıyor) ve yutulan bir gaz birikintisi olmadığından bir türlü kesin kanıtlar elde edilmesine izin vermiyordu.
Kızıltan ve ekibi bu durum nedeniyle çok farklı bir yöntem kullandı ve yıldız kümesindeki yıldızların yerleri üzerine odaklandı. Bunun sonucundaysa ağır yıldızların merkeze doğru çöktüğünü keşfettiler. Kızıltan bu durumu "Kara deliğin varlığında daha ağır yıldızlar merkeze doğru çekilirken, hafif yıldızlar ise bu durum neticesinde dışarılara itiliyor." şeklinde açıklıyor. Yani olayı aslında yoğunluğu fazla olan sıvılar kabın dibine çökerken, yoğunluğu az olanların kabın üst yüzeyinde kalması şeklinde açıklayabiliriz.
Galaksi merkezlerindeki kara deliklerin çalışma prensibi kaşığa benzetiliyor. Kara delik tıpkı bir kaşık gibi yıldız kümesini karıştırarak yıldızları hızlandırıyor. Simülasyonlardan görüldüğü kadarıyla da bu eylem sonucunda ağır olanlar merkeze daha fazla yakınlaşıyor. Kızıltan, ekibiyle birlikte farklı farklı pek çok simülasyon yapmış ve kara deliğin bulunduğu bölgedeki yıldız dağılımının ancak orta kütleli bir kara deliğin varlığıyla mümkün olabileceğini görmüş.
Orta kütleli kara deliklerin nasıl oluştuğuysa henüz açıklanamıyor. Küçük kütleli kara delikler çökmüş yıldızların kalıntıları olarak ortaya çıkıyor. Galaksileri bir arada tutan süper kütleli kara deliklerin nasıl oluştuğu gizemini koruyor, fakat yine de en azından tespit edilebiliyorlar. Orta kütleli kara deliklerin hem nasıl oluştuğu bilinmiyor, hem de tespit edilemiyorlardı. İşte Kızıltan ve Harvard'daki ekibinin bu keşfi, bilim dünyasını yıllarca meşgul eden bu sorunu ortadan kaldırmış oldu.
Bu keşif Uzay'ın kara delikleri hakkında... Kara delikler üzerine araştıran bilim insanları için bugüne kadar ortada oldukça ilginç bir durum vardı. Kara delikler kütle olarak ya çok küçük oluyorlardı (birkaç Güneş kütlesi kadar), ya da devasa kütlelere sahiplerdi (milyonlarca Güneş kütlesi).
Hal böyle olunca, uzay araştırmacıları orta kütleli kara deliklerin nerede olduğunu merak ediyordu. Çünkü gözlemlenen her kara delik, kütle olarak ya en alt uçta, ya en üst uçtaydı. Uzmanlar on yıllarca küçük kütleli kara deliklerle süper kütleli kara delikler arasında bir bağlantı olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. Eğer orta kütleli kara delikler yoksa, bu iki zıt ucu birbirine bağlayan bir şeyler olmalıydı. Fakat bu bağlantı bir türlü bulunamadı.
Ancak var olduğu düşünülen orta kütleli kara deliklerin varlığına da bir türlü kanıtlar gösterilemedi. Şimdiye kadar kara delikler, iki kategoriye ayrılıyordu. Kütleleri 100 Güneş kütlesine kadar olan cüce ve kütleleri 10 binden milyonlarca Güneş kütlesine varabilen süper kara delikler. Gök bilimciler, 100 ile 10 bin Güneş kütlesi arasında, orta kütleli kara deliklere ait bir kategorinin de var olduğunu düşünüyorlardı. Ancak dediğimiz gibi, bu tür bugüne kadar kanıtlanamamıştı.
Bilim dünyasının kafasını kurcalayan bu soruna, Türk bilim insanı Bülent Kızıltan ekibiyle birlikte devrim niteliğinde bir keşif yaparak nokta koymayı başardı. Kızıltan, sadece Güney Yarımküre'de görülebilen Tukan Takımyıldızı içerisinde 2200 Güneş kütleli bir kara delik keşfetti.
Harvard Üniversitesi öğretim üyesi de olan astrofizikçi Doç. Dr. Bülent Kızıltan, Harvard-Smithsonian Astrofizik Merkezi (CfA)’ndeki ekibiyle birlikte yaptığı bu araştırmayla bilim dünyasında büyük yankı uyandırdı ve ABD’nin en ileri gelen bilim dergilerinde yayımlandı.
Kızıltan ve ekibi, bu kara deliğin keşfinde daha önce denenmemiş farklı bir yöntem uyguladı. Genelde kara delikleri bulabilmek için bilim insanları disk şeklinde dönen sıcak yapılardan gelen X-ray ışınlarını inceliyorlar. Fakat bu yöntem sadece kara delik gaz yutarken işe yarıyor. Eğer etrafta yutulan bir madde yoksa, kara delik de gözlemlenemiyor. En azından bu zamana kadar bu böyleydi.
Keşfin yapıldığı 47 Tucanae bölgesi de, çok fazla yıldızın bulunması (optik illüzyon yaratıp kara deliği tespit etmeyi zorlaştırıyor) ve yutulan bir gaz birikintisi olmadığından bir türlü kesin kanıtlar elde edilmesine izin vermiyordu.
Kızıltan ve ekibi bu durum nedeniyle çok farklı bir yöntem kullandı ve yıldız kümesindeki yıldızların yerleri üzerine odaklandı. Bunun sonucundaysa ağır yıldızların merkeze doğru çöktüğünü keşfettiler. Kızıltan bu durumu "Kara deliğin varlığında daha ağır yıldızlar merkeze doğru çekilirken, hafif yıldızlar ise bu durum neticesinde dışarılara itiliyor." şeklinde açıklıyor. Yani olayı aslında yoğunluğu fazla olan sıvılar kabın dibine çökerken, yoğunluğu az olanların kabın üst yüzeyinde kalması şeklinde açıklayabiliriz.
Galaksi merkezlerindeki kara deliklerin çalışma prensibi kaşığa benzetiliyor. Kara delik tıpkı bir kaşık gibi yıldız kümesini karıştırarak yıldızları hızlandırıyor. Simülasyonlardan görüldüğü kadarıyla da bu eylem sonucunda ağır olanlar merkeze daha fazla yakınlaşıyor. Kızıltan, ekibiyle birlikte farklı farklı pek çok simülasyon yapmış ve kara deliğin bulunduğu bölgedeki yıldız dağılımının ancak orta kütleli bir kara deliğin varlığıyla mümkün olabileceğini görmüş.
Orta kütleli kara deliklerin nasıl oluştuğuysa henüz açıklanamıyor. Küçük kütleli kara delikler çökmüş yıldızların kalıntıları olarak ortaya çıkıyor. Galaksileri bir arada tutan süper kütleli kara deliklerin nasıl oluştuğu gizemini koruyor, fakat yine de en azından tespit edilebiliyorlar. Orta kütleli kara deliklerin hem nasıl oluştuğu bilinmiyor, hem de tespit edilemiyorlardı. İşte Kızıltan ve Harvard'daki ekibinin bu keşfi, bilim dünyasını yıllarca meşgul eden bu sorunu ortadan kaldırmış oldu.