ceylannur
Yeni Üyemiz
Karlı bir İstanbul sabahının, bembeyaz yüzü bu aynada izlediğim. İçimdeki geceden kalma yazlık bir sızı. Yoğurdum bile yok yanıklarıma sürmeye... Oysaki ruhumu acıtıyor bu volkanik yanıklar. “Neredeyim, kimlerle?” diye sormadan edemiyorum kendime,her uykusuzlukla seviştiğimde. Kim bu beklediğim? Gözlerimi acıtarak ellerime dökülen bu yitik aşk damlaları kimin için? Ve niçin, adına yakışan bir sıcaklığa sahip olmaz bu, yaşamak zorunda olduğum ay?
Kelimeler tükendi artık içimde. Sana yazdığım tüm mektuplar, masa altındaki çöp kutusunda. Geceler, yüreğimin ayazıyla beraber dost gibi karşılıyor artık sabahı. Yitik umutlarımı söndürüyorlar tıka basa dolu kül tablalarında. Yüzüme vuruyorlar sensizliğimi. Buz tutmuş kalbimse yarış yapıyor, şehrin soğuk caddelerinde yalnızlığı simgeleyen kaldırımlarla.
Her yanım buz keserken, neden peki bu yanık yaraları?
Sende ağlıyorsun hissediyorum. Sana da dar geliyor bu şehir. Gel kaçalım diyorum. Korkuyorsun biliyorum. Sen benim yel değirmenlerine savaş açan kahramanımdın oysaki... şimdi nerede o kahraman bulamıyorum. Yalnızlığın izlerini takip ediyorum. Düş kuruyorum kar tanelerinin arasında. Seni düşlerimden çıkarıp sarılmak istiyorum. Yapamıyorum... çıldırtıyor bu çaresizlik beni. bu ayrılık mahvediyor. Ayrılık ölüm derler, yalan! Ölüm bile daha merhametli ayrılıktan. En azından bir kere acı veriyor insana. Oysaki ayrılık, öldürüp öldürüp tekrar diriltiyor. Gösterip de elletmiyor huzuru.
Geceler öyle uzun ve ben öyle uykusuzum ki... uyku tutmuyor. Gözlerimi kapasam, gözlerin takılıyor kirpiklerime. Ansızın açıyorum, korkuyorum düşeceksin diye. Yüreğimi alıp kollarıma sen diye sarılıp uyumak istiyorum. Olmuyor. Olmuyor bir türlü. Atıyorum kendimi sokaklara. Kim kaybetmişse hüznü, yalnızlığı, acıyı; ben buluyorum. Kaldırımlardan sensizliği topluyorum.
Bu şehir de bırakmıyor zaten beni. Her sokakta kokunu duyuruyor bana. Beş dakika önce buradan geçmişsin hissini veriyor. Ne zor bilsen, aynı şehirde olduğumuzu bilmek. Bilip de seni görememek. Aynı kaldırımları arşınlıyoruz her gece. Gözlerimizi aynı ufka dikiyoruz. Ben seni düşünüyorum. Belki sen de beni... ne zor bilsen, ben seni düşünürken, seninde acaba beni düşünüp düşünmediğini düşünmek. Sevdiğini bilip de, bunu senden duyamamak, ne zor bir bilsen.
Her sabah gözümü açar açmaz “ne olacak bu halim?” diye soruyorum kendime. Yanıtı yok artık sorularımın. Hiçbir problemi çözmeye gücüm yok. Tek bildiğim hayatımın geri kalanı “sensizlik”...
Kelimeler tükendi artık içimde. Sana yazdığım tüm mektuplar, masa altındaki çöp kutusunda. Geceler, yüreğimin ayazıyla beraber dost gibi karşılıyor artık sabahı. Yitik umutlarımı söndürüyorlar tıka basa dolu kül tablalarında. Yüzüme vuruyorlar sensizliğimi. Buz tutmuş kalbimse yarış yapıyor, şehrin soğuk caddelerinde yalnızlığı simgeleyen kaldırımlarla.
Her yanım buz keserken, neden peki bu yanık yaraları?
Sende ağlıyorsun hissediyorum. Sana da dar geliyor bu şehir. Gel kaçalım diyorum. Korkuyorsun biliyorum. Sen benim yel değirmenlerine savaş açan kahramanımdın oysaki... şimdi nerede o kahraman bulamıyorum. Yalnızlığın izlerini takip ediyorum. Düş kuruyorum kar tanelerinin arasında. Seni düşlerimden çıkarıp sarılmak istiyorum. Yapamıyorum... çıldırtıyor bu çaresizlik beni. bu ayrılık mahvediyor. Ayrılık ölüm derler, yalan! Ölüm bile daha merhametli ayrılıktan. En azından bir kere acı veriyor insana. Oysaki ayrılık, öldürüp öldürüp tekrar diriltiyor. Gösterip de elletmiyor huzuru.
Geceler öyle uzun ve ben öyle uykusuzum ki... uyku tutmuyor. Gözlerimi kapasam, gözlerin takılıyor kirpiklerime. Ansızın açıyorum, korkuyorum düşeceksin diye. Yüreğimi alıp kollarıma sen diye sarılıp uyumak istiyorum. Olmuyor. Olmuyor bir türlü. Atıyorum kendimi sokaklara. Kim kaybetmişse hüznü, yalnızlığı, acıyı; ben buluyorum. Kaldırımlardan sensizliği topluyorum.
Bu şehir de bırakmıyor zaten beni. Her sokakta kokunu duyuruyor bana. Beş dakika önce buradan geçmişsin hissini veriyor. Ne zor bilsen, aynı şehirde olduğumuzu bilmek. Bilip de seni görememek. Aynı kaldırımları arşınlıyoruz her gece. Gözlerimizi aynı ufka dikiyoruz. Ben seni düşünüyorum. Belki sen de beni... ne zor bilsen, ben seni düşünürken, seninde acaba beni düşünüp düşünmediğini düşünmek. Sevdiğini bilip de, bunu senden duyamamak, ne zor bir bilsen.
Her sabah gözümü açar açmaz “ne olacak bu halim?” diye soruyorum kendime. Yanıtı yok artık sorularımın. Hiçbir problemi çözmeye gücüm yok. Tek bildiğim hayatımın geri kalanı “sensizlik”...