Meal KASAS Sûresi Türkçe Okunuşu ve Meâli

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
KASAS SURESİ OKUNUŞU VE MEALİ

KASAS Suresi  16. Ayet
KASAS Suresi 16. Ayet
KASAS Suresi hakkında

Kur'an-ı Kerîm'in yirmisekizinci sûresi. Mekke'de nazil olmuştur. Seksensekiz âyet bin yüzkırk bir kelime ve sekizbinbeşyüz harften ibarettir. Fâsılaları, nun, mim, lâm ve râ harfleridir.

Hz. Mûsa'nın doğduğu andan itibaren yaşadığı alışılmamış olaylar ve Firavun'a karşı verdiği mücadeleler, peşpeşe sıralanan bir dizi halinde, bu sürede genişçe anlatıldığından ve 23. âyette "el-Kasas" kelimesi geçtiğinden duayı bu sûrey'e "el-Kasas" ismi verilmiştir. Kasas dilde, kıssa, hikaye ve rivayet anlamdadır.

İbni Abbas ve Cabir'den rivayet edildiğine göre; Şuara, Neml ve Kasas sureleri Kur'an'da yer aldıkları bu sırayla nazil olmuşlardır. Kasas suresinde Hz. Musâ (a.s)'ın kıssası genişletilerek bir tarih özetlenerek, ayrıca Neml sûresinin son âyetindeki "...size âyetlerini gösterecek, siz de onları bilip anlayacaksınız... " va'di de bu Kasas Süresinde açıklanmıştır.

Şuarâ ve Neml surelerinden sonra, Hz. Musa ve Firavun kıssasına Kasas suresinde tekrar ve daha genişçe yer verilmesinin sebebi; Firavun'un İsrailoğullarına yaptığı işkence ve zulüm ile Kureyşlilerin mü'minlere çektirdikleri cefa ve eziyetlerin birbirine son derece benzemeleridir.

Kasas Sûresinin konuları başlıca şu dört başlık altında toplanabilir: Hz. Musa'nın kısası, Hz. Musa'nın kıssasını takibeden hükümler, Karun'un kıssası. Hepsinin ardından gelen son vaad.

Bu başlıklar şöyle özetlenebilir.

1- Firavun kavmine karşı egemenliğiyle övünüyor, alabildiğine böbürleniyordu. Hem istibdat ile toplumu birbirine kırdırıyor, hem de kendi geleceğinden endişe ediyordu. Bu sırada, şeytan fikirli yakınlarından biri ona: "Senin mülkünü İsrailoğullarından doğacak biri yıkacaktır" deyince büyük bir endişeye kapıldı, zulüm ve kaba kuvvetini arttırdığı gibi, şu emri vererek bekçi ve casuslarını dört bir yana saldı: "İsrailoğullarından doğacak bütün erkek çocukları boğazlayın!" Bu sırada Hz. Musa doğmuş -onu korumayı Cenab-ı Hakk üzerine aldığı için- Firavun ve azgınlığı kendi eştiği çukura düşmeye başlamıştı.

Allah (c.c): "Biz Hz. Musa'nın annesine onu korkmadan suya bırakmasını, çünkü onu kendisine geri getirip peygamber seçeceğini vahyetti" (7). Dalgalar onu alıp Firavunun kapısına kadar getirdi. Karısı onu görür görmez ısındı ve evlatlık olarak edinip boğazlanmasını önledi (9).

İşte, Yüce Allah'ın zalim tâğutlara karşı ihlasla amel eden zayıfların lehine uyguladığı bu sünnetini, Hz. Muhammed ve ashabı üzerinde de müşahede ediyoruz. Bu sünnet, Yüce Allah'ın; yolundan sapan, azgınlık ve tuğyan eden, böylece insanları hidayet yolundan alıkoyan herkese uyguladığı sünnettir.

Süt annesi sıfatıyla asıl annesine iade edilen Hz. Musa, bizzat Allah (c.c) tarafından, zulüm ve haksızlıklara uğrayan sınıfı hâkim kılmak için büyütülüyordu. Hattâ tanıştığı bazı kimseler, zorda kaldıklarında kendisinden yardım istemeye bile başladılar. Böyle bir yardım için birisine bir yumruk vurarak-bilmeden- ölümüne sebep olunca, artık göze batmış ve İsrailoğullarından olduğu anlaşılmış olur. Kendisine bir komplo hazırlandığını öğrenince, korkuyla şehirden çıktı. Medyen şehrinin yoluna girdikten sonra Allah'tan doğru yolu göstermesini ve zâlimlerden korumasını diledi (5-20)

Medyen'de evlenip, sekiz veya on sene çalışarak mihrini ödedikten sonra, Mustaz'afları azgınların baskısından kurtarmak için, ailesini de alarak dönüş yoluna koyuldu. Yolculuğunda uzaktan bir ateş gördü ve ailesine ateş getirmek ya da yol soracağı bir kimse bulmak ümidiyle ateşe doğru gitti. Ancak "Ateşe doğru gelince, o mübarek vâdinin sağ tarafından yeralan ağaçtan; "Ey Musa, şüphen olmasın ki ben, âlemlerin Rabbı olan Allah'ım" diye seslenildi" (30). "Ve asânı yere atıver, denildi. Musa asânın kıvrak bir yılan gibi hareket ettiğini görünce arkasını dönüp uzaklaştı, geri dönüp bakmadı." (Allah Teâla) "Yâ Musa beri gel, korkma. Çünkü emniyetle olanlardansın!" (buyurdu) (31). "Elini koynuna sok da kusursuz beyaz (ve parlak) çıksın). Korkudan (yana açılan) kollarını da (indirip) toparla. İşte bu iki (mûcize) Firavun ve cemaatına, Rabbinden iki kesin belgedir, çünkü onlar fasıklar topluluğudur" denildi" (32). Kardeşi harun Peygamber ile Firavun'a giden Hz. Musa, "... Bu uydurulmuş bir büyüden başkası değildir. Biz evvelki atalarımızdan bunu işitmedik" (36) cevabıyla karşılaşır. Kavmini de hidayetten engellemekle birlikte Rabbü'l-âlemin ile alay etme küstahlığını da gösterir:

'...Ey Haman! Haydi benim için çamurun üzerine ateş yak (tuğla pişir bunlarla) da bana büyük bir kule yap. Belki ben Musa'nın tanrısına çıkar bakarım. Aslında onu yalancılardan sayıyorum ya!.. "(38). "Bunun üzerine Biz onu da askerlerini de yakalayıp denize fırlatıverdik... Bak zalimlerin âkıbeti nice oldu"(40).

İşte Yüce Allah'ın kanunu budur.

2- Kıssayı takip eden âyetlerden özetle şu konular anlaşılmaktadır:

a) Tuhaftır ki, Allah (c.c) Hz. Musa'yı Firavun'un elinden su ve dalgalarla korumuş, Firavun'u ise-Hz. Musa'nın davetini inkârı üzerine- yine suda boğmuştur. Ayaklarının altından akmasıyla övündüğü sular kendini yutuvermişti.

Ayrıca Firavun'u iktidarından uzaklaştıran çocuk, bizzat Firavun'un ve karısının yardımıyla beslenip büyümüş, Firavun kimi beslediğinin farkına bile varamamıştır. Öyleyse kim Allah'a başkaldırıp plânlarını bozabilir?

b) Hz. Muhammed (s.a.s)'den takriben ikibin sene önceki târihî olayların Kasas Sûresinde bu kadar açık ve doğru biçimde anlatılmasının bir sebebi de, onun peygamberliğine delil olmasıdır. Çünkü o, okuma-yazma bilmeyen bir ümmî idi. Mekkeli müşrikler Hz. Muhammed'in böyle ikibin yıllık bilgileri öğrenebileceği beşerî bir kaynak olmadığını biliyorlardı. Öyleyse nereden öğreniyordu? (44-46).

c) Hz. Musa ve İsrailoğullarını Firavun'a galip getiren Allah Hz. Muhammed (s.a.s) ile ashabını da güçlü müşriklere karşı galip getirecektir (57-58)

3- Kasas suresinin 76-86 ayetlerinde anlatılan Kârun kıssasında ise mal ve bilgilerle övünmenin, sadece anahtarlarını bile taşımanın kuvvetli bir ekibe zor geldiği hazinelerle gururlanmanın ve bunları kendi emeğiyle kazandığını sanmanın kötü sonucu açıklanmaktadır.

Neticede İlâhi kudret işe el atıyor, Kârun'u da hazinelerini de yere batırıyor.

İsrailoğullarını uzun süre ezen Firavun'un da, bilgi ve mal varlığı ile emrine alıp sömüren Karun da ilâhi kudret ile helâk olmuşlardır. Her ikisinde de askerî bir güç olmakla beraber, ihlaslı insanlar acze düşünce, meseleyi doğrudan ilâhî kudret halletmiştir.

4- Kasas suresinin son bölümünde müşriklerin Rasûlüllah'a niçin inanmadıkları ele alınmaktadır: "Tevhid inancını benimseyerek, dinî, siyasî ve ekonomik üstünlüğümüzün sonu olur bu!.. Gidebileceğimiz bir yer de kalmaz."

Allah (c.c) bunların gerçek yüzlerini hikmetli bir şekilde sergileyip, onların bu derin hastalıklarına şu çareyi teklif etmiştir: "İşte Âhiret yurdu.. Biz onu, yeryüzünde büyüklenmeyi ve bozgunculuk çıkarmayı istemeyenlere (armağan) kılarız. Güzel (kârlı) sonuç takva sahiplerinindir" (83)

AYET-İ KERiME
"Ve Allah ile birlikte başka bir ilah daha edinip tapma... O'ndan başka ilah yoktur. O'ndan başka her şey helâk olacaktır. Hüküm O'nundur. Ve O'na döndürüleceksiniz" (88)


KASAS Suresi

Kasas Suresi (Arapça: سورة القصص) adını, 25. ayette geçen "Kasas" kelimesinden almıştır. "Kasas", "kıssalar, olaylar, hikâyeler" anlamına gelmektedir. Doğumundan peygamberliğine kadar Hz. Musa'nın (a.s) hikâyesi açık ve geniş bir şekilde anlatıldığı için bu sureye "Kasas Suresi" adı verilmiştir. Kasas Suresi 88 ayettir. Mekke'de, Neml Suresi'nden sonra inmiştir. Mushaf’taki resmi sırası itibarıyla 28 ve iniş sırasına göre ise, 49. suredir.

Kasas Suresi, Allah'ın birliği, peygamberlik ve öldükten sonra dirilme gibi inanç konularına önem veren surelerdendir. Bu sure izlediği yol ve varacağı hedef bakımından Neml ve Şuarâ sûreleri ile aynıdır. Aynı zamanda, iniş sebepleri bakımından da birbirlerine uygundurlar. Bu sure, kendinden önce gelen iki surede kısaca anlatılan konuları açıklar veya tamamlar.

İsimlendirilmesi

Hikâye ve olaylara yer verdiği veya bazı peygamberlerin hikâyelerine değindiği için bu adı almıştır. Hz. Musa’nın (a.s) hikâyesi bu surede ayrıntılı bir biçimde ele alınmıştır. (3. ayetten 46. ayete kadar)

Nüzul Sırası ve Yeri

Surenin bir diğer adı “Musa ve Firavun’dur”. Mukatta harfler ile (ta-sin-mim) başlayan on dördüncü suredir ve Mekke’de nazil olmuştur. Mushaf’taki resmi sıralamasına göre yirmi sekizinci ve iniş sırasına göre ise, kırk dokuzuncu suredir.

Ayet Sayısı ve Diğer Özellikleri

Sure 88 ayettir. Ancak bazı karilere göre 87 ayettir. Birinci görüş daha doğru ve meşhurdur. Kelime sayısı 1443 ve harf sayısı ise, 5933’tür. Hacim olarak Kur’an’ın orta boyutlu surelerindendir. Yarım cüzden biraz çoktur. Kasas Suresi, Mukatta harfler olan «طسم» ‘‘Ta-Sin-Mim’’ ile başladığından dolayı, ‘‘Tavasin’’ sureleri grubundan sayılmıştır.

İçeriği


Kasas Suresi, Hz. Musa’nın (a.s) doğumundan Firavun’a karşı zafer kazanması ve Tevrat’ın nazil olmasına kadar gerçekleşen olayları beyan etmiştir. Bu sure, Firavunun gücü, kudreti ve İsrailoğullarına karşı uyguladığı zulümlere değinerek, aslında İsrailoğullarının hiçbir güce ve kuvvete sahip olmadığı halde Firavuna karşı nasıl da zafer kazandığını gözler önüne sermektedir. Hz. Musa (a.s) ve Firavun’un hikayesi surenin başında, Karun’un hikayesi ise surenin sonunda yer almıştır. Hikâyelerin içinde Müslümanlara tüm gücün Allah’ın elinde olduğu ve onlara yardım ettiği belirtilmekte, Firavun ve Karun’un zahiri malının ise, Allah’ın kudreti karşısında bir şey olmadığı hatırlatılmaktadır.

Sure'de, Hz. Musa (a.s) ve Hz. Şuayb’ın (a.s) hikâyesi, Hz. Musa’nın, (a.s) Hz. Şuayb’ın (a.s) kızıyla evlilik olayı, Hz. Musa’nın (a.s) kardeşi Hz. Harun’un (a.s) fesahat ve belagati, Hz. Resulullah’ın (s.a.a) müjdelenmesi, fetih ve zaferle vatana dönüş, güzel amellerin karşılığının birkaç kat olduğu, kötü amellerin karşılığının ise kendisi kadar olduğu gibi konulara yer verilmiştir. Seyyid Muhammed Hüseyin Tabatabai’nin görüşüne göre, bu öykünün anlatılmasının asıl nedeni, o dönem Mekke’de sayıca az ve zayıf olan müminlere ümit vermekdi.
Meşhur Ayet

وَنُرِيدُ أَن نَّمُنَّ عَلَى الَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا فِي الْأَرْضِ وَنَجْعَلَهُمْ أَئِمَّةً وَنَجْعَلَهُمُ الْوَارِثِينَ

Ve biz ise yeryüzünde zayıf bir hâle getirilmesi istenenlere lütfetmeyi ve onları, halka rehber kılmayı ve yeryüzüne, onları miras bırakmayı dilemedeydik. (Kasas Suresi / 5)

Mehdilik konularında, bu ayet-i kerimeden çokluca bahsedilmektedir. Şu şekilde söyleyenler de vardır: Ayet-i kerime, İsrailoğullarının Firavun ve taraftarlarına karşı zafer kazanmasından bahsetse de, tarih boyunca cereyan eden İlahi sünnetin de açıklayıcısıdır. Öyleyse İmam Mehdi’nin (a.f) ayaklanmasını da kapsamaktadır. Tefsir-i Numune’de yazılanlara göre, bu ayet-i kerime tüm milletleri “hakkın batıla karşı zafer kazanması” konusunda ve mustazafları ise, hükümete ulaşacakları noktasında müjdelemektedir.

İmam Ali’den (a.s) nakledilen bir rivayete göre, ayetin müjdelemesi Ehlibeyt’i de (a.s) kapsamaktadır.
Fazilet ve Özellikleri

İmam Sadık’tan (a.s) şöyle bir rivayet nakledilmiştir: Her kim Neml, Şuara ve Kasas surelerini Cuma akşamı okursa, Allah’ın dostlarından olacak, Allah’ın rahmetinin civarında yer alacak, hiçbir zaman zorluğa duçar olmayacak ve ahrette ise, razı olduğu miktarda hatta razı olduğu miktardan daha fazla bir şekilde Cennet ona verilecektir.

Mecmau’l Beyan Tefsirinde, Allah Resulü’nden (s.a.a) şöyle bir hadis-i şerif nakledilmiştir: Her kim, Kasas Suresi'ni okursa, Hz. Musa’yı (a.s) tasdik ve tekzip edenlerin sayısınca, ona 10 mükâfat verilecektir.

Tarihi Rivayet ve Öyküler

  • Hz. Musa (a.s) ve Hz. Harun’un (a.s) öyküsü: 3-43. ayet-i kerimeler.
  • Hz. Musa’nın (a.s) Firavun’un sarayında büyümesi: Firavun’un halka zulmetmesi, İlahi iradenin Mustazaflardan yana olması, Hz. Musa’nın (a.s) annesi tarafından sandıkta Nil nehrine bırakılması, Firavun hanedanının Hz. Musa’yı (a.s) sudan alması, Firavun’un eşinin Hz. Musa’yı (a.s) büyütmek istemesi, kız kardeşinin Hz. Musa’nın (a.s) peşi sıra gitmesi, Hz. Musa’nın (a.s) getirilen sütannelerin sütünden içmemesi, Hz. Musa’nın (a.s) kız kardeşinin sütannesi için kılavuzluk yapması, Hz. Musa’nın (a.s) annesine kavuşması, Hz. Musa’nın (a.s) rüşt etmesi, 4-14. ayet-i kerimeler.
  • Şehirde ihtilaf ve bir kişinin öldürülmesi: Hz. Musa’nın (a.s) ihtilaf ve anlaşmazlığa müdahale ederek, taraftarının düşmanını öldürmesi, Hz. Musa’nın (a.s) korkması, Hz. Musa (a.s) taraftarlarından birinin ikinci anlaşmazlığa düşmesi, Hz. Musa’nın (a.s) düşmanlarından birinin ona ikinci kez öldürme konusunda uyarıda bulunması, bir kişinin Hz. Musa’nın (a.s) yanına gelerek, kavminin ileri gelenlerinden bir grubun, Hz. Musa’yı (a.s) öldürmek için plan yaptıklarını haber vermesi, Hz. Musa’nın (a.s) şehirden çıkması, 15-21. ayet-i kerimeler.
  • Medyen’e Giriş: Hz. Musa’nın (a.s) Hz. Şuayb’ın (a.s) kızlarıyla karşılaşması, Hz. Musa’nın (a.s) Hz. Şuayb’ın (a.s) kızlarına yardım etmesi, Hz. Şuayb’ın (a.s) Hz. Musa’yı (a.s) ücret karşılığında istihdam etmesi, Hz. Şuayb (a.s) ve Hz. Musa’nın (a.s) konuşması, Hz. Şuayb’ın (a.s) kızlarından birinin Hz. Musa’nın (a.s) istihdam edilmesi talebinde bulunması, Hz. Şuayb’ın (a.s) Hz. Musa’nın (a.s) kızlarından biriyle evlenmesi durumunda, sekiz yıl çalışması konusunda sözleşme imzalaması, sekiz yılın sona ermesi ve Hz. Musa’nın (a.s) dönmesi, 22-29. ayet-i kerimeler.
  • Hz. Musa’nın (a.s) Tur dağında Allah ile konuşması: Hz. Musa’nın (a.s) Tur dağında ateş görmesi, Hz. Musa’nın (a.s) Tur dağında Allah ile konuşması, Yed-i Beyza ve asanın ejderhaya dönüşme mucizesi, Hz. Musa’nın (a.s) Hz. Harun’un (a.s) da yanında gelmesini istemesi, Allah’ın Hz. Musa (a.s) ve taraftarlarının zafer kazanacağını vaat etmesi. 29-35. ayet-i kerimeler.
  • Hz. Musa’nın (a.s) Firavunu davet etmesi: Hz. Musa’ya (a.s) sihirbaz iftirasında bulunmaları, Firavunun Allahlık iddiasında bulunması, Firavunun Haman’a kule yapmasını emretmesi, Firavunun büyüklük taslaması ve kibirlenmesi, Firavunun denizde boğulması, 36-42. ayet-i kerimeler.
  • Firavun ve taraftarlarının helak olmasının ardından, Hz. Musa’ya (a.s) kitap nazil olması. 43. ayet-i kerime.
  • Karun’un Öyküsü: Karun’un Hz. Musa’nın (a.s) kavmine zulüm etmesi, Karun’un devasa serveti, Kavmin Karun’a nasihat etmesi, Karun’un kavme verdiği cevap, Karun’un kendini kavim arasında ziynetlendirmesi, bazılarının Karun’un servetini arzulaması ve ahretin üstünlüğü konusunda diğerlerini uyarması, Karun’un kendisi ve evinin yere batarak, azaba duçar olması, Karun’un servetini arzulayanların gaflet uykusundan uyandırılması. 76-82. ayet-i kerimeler.
KASAS SURESİ TÜRKÇE OKUNUŞU VE MEALİ

Bismillâhirrahmânirrahîm

28/KASAS-1: Tâ sîn mîm.
Tâ, Sîn, Mîm.


28/KASAS-2: Tilke âyâtul kitâbil mubîn(mubîni).
Bunlar, Kitab-ı Mübîn'in (Açıklayan Kitab'ın) Âyetleri'dir.


28/KASAS-3: Netlû aleyke min nebei mûsâ ve fir’avne bil hakkı li kavmin yu’minûn(yu’minûne).
Musa (A.S) ve firavunun haber(ler)inden, mü'min bir kavim için hak ile (gerçek olarak) sana okuyacağız.


28/KASAS-4: İnne fir’avne alâ fîl ardı ve ceale ehlehâ şiyean yestad’ıfu tâifeten minhum yuzebbihu ebnâehum ve yestahyî nisâehum, innehu kâne minel mufsidîn(mufsidîne).
Firavun, gerçekten yeryüzünde (Mısır'da hükümdardı) ve halkını gruplara ayırdı. Onların bir kısmını (yahudileri) güçsüz bırakıyor, onların oğullarını boğazlatıyor, kızlarını (kadınlarını) canlı bırakıyor(du). Muhakkak ki o, fesat çıkaranlardandı.


28/KASAS-5: Ve nurîdu en nemunne alellezînestud’ıfû fîl ardı ve nec’alehum eimmeten ve nec’alehumul vârisîn(vârisîne).
Ve Biz, yeryüzünde güçsüz olanları ni'metlendirmek ve onları imamlar kılmak ve varisler yapmak istiyoruz (istiyorduk).


28/KASAS-6: Ve numekkine lehum fîl ardı ve nuriye fir’avne ve hâmâne ve cunûdehumâ minhum mâ kânû yahzerûn(yahzerûne).
Ve onları, yeryüzünde (orada) yerleştirip, kuvvetli kılmak ve firavuna, Haman'a ve ikisinin ordusuna, onlardan (İsrailoğulları'ndan) hazar ettikleri (çekindikleri) şeyi göstermek (istedik).


28/KASAS-7: Ve evhaynâ ilâ ummi mûsâ en erdıîh(erdıîhi), fe izâ hıfti aleyhi fe elkîhi fîl yemmi ve lâ tehâfî ve lâ tahzenî, innâ râddûhu ileyki ve câılûhu minel murselîn(murselîne).
Ve Musa (A.S)'ın annesine şöyle vahyettik: "Onu emzirmesini ve onun için korktuğu zaman onu nehre atmasını (bırakmasını). Ve sen korkma, mahzun olma (üzülme). Muhakkak ki Biz, onu sana döndüreceğiz. Ve onu mürselinlerden (resûllerden) kılacağız."


28/KASAS-8: Feltekatahû âlu fir’avne li yekûne lehum aduvven ve hazenâ(hazenen), inne fir’avne ve hâmâne ve cunûdehumâ kânû hâtıîn(hâtıîne).
Böylece firavun ailesi onu, onlara düşman ve başlarına dert olarak bulup aldı. Muhakkak ki firavun, Haman ve o ikisinin ordusu, kasten suç işleyenlerdi.


28/KASAS-9: Ve kâletimraetu fir’avne kurretu aynin lî ve lek(leke), lâ taktulûhu asâ en yenfeanâ ev nettehızehu veleden ve hum lâ yeş’urûn(yeş’urûne).
Ve hanımı firavuna şöyle dedi: "Bana ve sana göz aydın olsun, onu öldürmeyin belki bize faydası olur veya onu evlât ediniriz." Ve onlar, (gerçeğin) farkında değillerdi.


28/KASAS-10: Ve asbaha fuâdu ummi mûsâ fârigâ(fârigan), in kâdet le tubdî bihî lev lâ en rabatnâ alâ kalbihâ li tekûne minel mu’minîn(mu’minîne).
Ve Musa (A.S)'ın annesi gönlü boş olarak sabahladı. Mü'minlerden olması için onun kalbini Bize bağlamasaydık (rabıta kurmasaydık), az daha (durumu) açıklayacaktı.


28/KASAS-11: Ve kâlet li uhtihî kussîhi fe besurat bihî an cunubin ve hum lâ yeş’urûn(yeş’urûne).
Ve (Musa (A.S)'ın annesi) onun ablasına: "Onu takip et." dedi. Böylece onlar farkında değilken, onu uzaktan gözetledi.


28/KASAS-12: Ve harremnâ aleyhil merâdıa min kablu fe kâlet hel edullukum alâ ehli beytin yekfulûnehu lekum ve hum lehu nâsıhûn(nâsıhûne).
Ve daha önce ona (başka) süt annelerini haram kıldık (süt emmemesini sağladık). (Onun ablası, firavunun ailesine): "Ona kefil olacak (bakımını üstlenecek) bir aileye sizi ulaştırmak için delâlet (yardım) edeyim mi? Ve onlar, onu (bebeği) iyi yetiştirir." dedi.


28/KASAS-13: Fe redednâhu ilâ ummihî key tekarra aynuhâ ve lâ tahzene ve li ta’leme enne va’dallâhi hakkun ve lâkinne ekserehum lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
Böylece onu annesine geri verdik, gözü aydın olsun ve mahzun olmasın ve Allah'ın vaadinin hak olduğunu bilsin diye. Ve lâkin onların çoğu bilmezler.


28/KASAS-14: Ve lemmâ belega eşuddehu vestevâ âteynâhu hukmen ve ilmâ(ilmen), ve kezâlike neczîl muhsinîn(muhsinîne).
Ve erginlik çağına erişip kemâle erdiği zaman, ona hikmet ve ilim verdik. Ve muhsinleri, Biz işte böyle mükâfatlandırırız.


28/KASAS-15: Ve dehalel medînete alâ hîni gafletin min ehlihâ fe vecede fîhâ raculeyni yaktetilâni hâzâ min şîatihî ve hâzâ min aduvvih(aduvvihî), festegâsehullezî min şîatihî alellezî min aduvvihî, fe vekezehu mûsâ fe kadâ aleyhi kâle hâzâ min ameliş şeytân(şeytâni), innehu aduvvun mudillun mubîn(mubînun).
Ve (Hz. Musa, kendisine hikmet verilmeden önce) şehir halkı gaflette olduğu bir zamanda (kimse farkında olmadan) şehre girdi. Orada dövüşen iki adam buldu. Biri kendi tarafından, diğeri ona düşman taraftan. O zaman onun (Musa (A.S)'ın) tarafından olan, düşmanına karşı ondan yardım istedi. Bunun üzerine Musa (A.S) onu yumrukladı (öldürdü). Böylece (ölüm) kaza edildi (hüküm yerine geldi). Musa (A.S): "Bu şeytanın işidir. Muhakkak ki o, apaçık dalalette bırakan bir düşmandır." dedi.


28/KASAS-16: Kâle rabbi innî zalemtu nefsî fâgfirlî fe gafera leh(lehu), innehu huvel gafûrur rahîm(rahîmu).
"Rabbim, ben nefsime zulmettim, artık beni mağfiret et." dedi. Böylece onu mağfiret etti. Muhakkak ki O; Gafûr'dur (mağfiret eden), Rahîm'dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden).


28/KASAS-17: Kâle rabbi bimâ en’amte aleyye fe len ekûne zahîren lil mucrimîn(mucrimîne).
(Musa A.S): "Rabbim beni ni'metlendirdiğin şeyler sebebiyle, bundan sonra ben asla mücrimlere arka çıkmayacağım (yardımcı olmayacağım).


28/KASAS-18: Fe asbaha fîl medîneti hâifen yeterakkabu fe izellezîstensarahu bil emsi yestasrihuh(yestasrihuhu), kâle lehu mûsâ inneke le gaviyyun mubîn(mubînun).
Böylece şehirde (etrafı) gözleyerek sabahladı. Fakat dün yardım isteyen kişi ondan (tekrar) yardım istediği zaman (Musa A.S) ona: "Muhakkak ki sen, apaçık azgınsın." dedi.


28/KASAS-19: Fe lemmâ en erâde en yabtışe billezî huve aduvvun lehumâ kâle yâ mûsâ e turîdu en taktulenî kemâ katelte nefsen bil emsi in turîdu illâ en tekûne cebbâren fîl ardı ve mâ turîdu en tekûne minel muslihîn(muslihîne).
Böylece ikisinin de düşmanı olan adamı yakalamak istediği zaman: "Ey Musa! Dün öldürdüğün kişi gibi beni de öldürmek mi istiyorsun? Eğer (öldürmek) istiyorsan, o taktirde sen yeryüzünde sadece bir zorba olursun. Ve sen, barıştıranlardan olmak istemiyorsun." dedi.


28/KASAS-20: Ve câe raculun min aksal medîneti yes’â kâle yâ mûsâ innel melee ye’temirûne bike li yaktulûke fahruc innî leke minen nâsıhîn(nâsıhîne).
Ve şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi: "Ey Musa! (Kavmin) ileri gelenleri mutlaka seni öldürme emrini vermek için konuşuyorlar. Öyleyse hemen (şehirden) çık. Muhakkak ki ben, sana öğüt verenlerdenim." dedi.


28/KASAS-21: Fe harece minhâ hâifen yeterakkabu, kâle rabbi neccinî minel kavmiz zâlimîn(zâlimîne).
Böylece oradan korkuyla (etrafını) gözleyerek çıktı: "Rabbim, beni (bu) zalimler kavminden kurtar." dedi.


28/KASAS-22: Ve lemmâ teveccehe tilkâe medyene kâle asâ rabbî en yehdiyenî sevâes sebîl(sebîli).
Ve (Musa A.S), Medyen (şehri) tarafına döndüğü zaman "Rabbimin beni sevva edilmiş yola hidayet etmesini (ulaştırmasını) umarım." dedi.


28/KASAS-23: Ve lemmâ verede mâe medyene vecede aleyhi ummeten minen nâsi yeskûn(yeskûne), ve vecede min dûnihimumreeteyni tezûdân(tezûdâni), kâle mâ hatbukumâ, kâletâ lâ neskî hattâ yusdirar riâu ve ebûnâ şeyhun kebîr(kebîrun).
Ve Medyen suyuna vardığı zaman, su almakta olan bir insan topluluğu buldu ve onlardan başka, (hayvanlarını suya gitmekten) engelleyen iki kadın buldu. Onlara: "Sizin haliniz (derdiniz) nedir?" dedi. (O iki kadın): "Çobanlar (sürüleriyle) çekilmedikçe biz (hayvanlarımızı) sulayamayız. Ve bizim babamız çok ihtiyar." dediler.


28/KASAS-24: Fe sekâ lehumâ summe tevellâ ilez zılli fe kâle rabbi innî limâ enzelte ileyye min hayrin fakîr(fakîrun).
Böylece ikisinin (sürüsünü) suladı, sonra gölgeye döndü ve "Rabbim muhakkak ki ben, bana hayır olarak indirdiğin herşeye fakirim (muhtacım)." dedi.


28/KASAS-25: Fe câethu ıhdâhumâ temşî alestihyâin, kâlet inne ebî yed’ûke li yecziyeke ecra mâ sekayte lenâ, fe lemmâ câehu ve kassa aleyhil kasasa kâle lâ tehaf, necevte minel kavmiz zâlimîn(zâlimîne).
İkisinden biri, haya ederek (utanarak) ona geldi: "Muhakkak ki babam, bizim (sürümüzü) sulamandan dolayı bir ecirle mükâfatlandırmak için seni davet ediyor." dedi. Ve (Musa A.S), ona geldiği zaman hikâyesini anlattı. (İhtiyar adam): "Korkma! (Artık) sen, zalimler kavminden kurtuldun." dedi.
 
Son düzenleme:

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
28/KASAS-26: Kâlet ıhdâhumâ yâ ebetiste’cirhu inne hayra meniste’certel kaviyyul emîn(emînu).
İki kızdan biri: "Ey babacığım! Onu ücretle tut. Muhakkak ki o, ücretle tuttuklarından daha hayırlı, sağlam ve emindir." dedi.


28/KASAS-27: Kâle innî urîdu en unkihake ihdebneteyye hâteyni alâ en te’curenî semâniye hıcec(hıcecin), fe in etmemte aşran fe min indik(indike), ve mâ urîdu en eşukka aleyk(aleyke), setecidunî in şâallâhu mines sâlihîn(sâlihîne).
(Yaşlı adam): "Gerçekten ben, işte bu iki kızımdan birini sana nikâhlamak istiyorum, bana ücretle sekiz yıl çalışmana karşılık. Eğer on yılı tamamlarsan o da senden (bir lütuftur). Ve ben, seni mecbur etmek istemem. İnşaallah beni salihlerden bulacaksın."


28/KASAS-28: Kâle zâlike beynî ve beynek(beyneke), eyyemel eceleyni kadaytu fe lâ udvâne aleyy(aleyye), vallâhu alâ mâ nekûlu vekîl(vekîlun).
(Musa A.S): "Bu seninle benim aramdadır. İki süreden hangisini kada edersem (yerine getirirsem), artık bana bir düşmanlık oluşmasın. Ve Allah, konuştuklarımıza vekildir." dedi.


28/KASAS-29: Fe lemmâ kadâ mûsel ecele ve sâre bi ehlihî ânese min cânibit tûri nârâ(nâren), kâle li ehlihimkusû innî ânestu nâren leallî âtîkum minhâ bi haberin ev cezvetin minen nâri leallekum testalûn(testalûne).
Böylece Musa (A.S), süresini tamamladığı zaman ailesi ile (yürüyerek) yola çıktı. Tur dağı tarafında bir ateş farketti. Ailesine: "Durup bekleyin. Gerçekten ben bir ateş gördüm. Belki size oradan bir haber veya alevli bir ateş getiririm. Böylece siz ısınasınız diye." dedi.


28/KASAS-30: Fe lemmâ etâhâ nûdiye min şâtııl vâdil eymeni fîl buk’atil mubâreketi mineş şecerati en yâ mûsâ innî enallâhu rabbul âlemîn(âlemîne).
Böylece oraya geldiği zaman vadinin sağ tarafından, mübarek yerdeki ağaçtan nida edildi: "Ey Musa! Muhakkak ki Ben, âlemlerin Rabbi Allah'ım."


28/KASAS-31: Ve en elkı asâk(asâke), fe lemmâ reâhâ tehtezzu keennehâ cânnun vellâ mudbiren ve lem yuakkıb, yâ mûsâ akbil ve lâ tehaf, inneke minel âminîn(âminîne).
"Ve asanı at!" Bunun üzerine (asasını atınca), onun yılan gibi hareket ettiğini gördü. Arkasına bakmadan dönüp kaçtı. "Ey Musa, (geri) dön! Ve korkma, muhakkak ki sen emniyette olanlardansın!"


28/KASAS-32: Usluk yedeke fî ceybike tahruc beydâe min gayri sû(sûin), vadmum ileyke cenâhake miner rehbi fe zânike burhânâni min rabbike ilâ fir’avne ve melâih(melâihî), innehum kânû kavmen fâsikîn(fâsikîne).
Elini koynuna sok, onu kusursuz beyaz olarak çıkar. Korkudan (emin ol), kanatlarını (kollarını) kendine çek. Bu ikisi, senin Rabbinden, firavuna ve onun (kavminin) ileri gelenlerine iki burhandır (delildir). Muhakkak ki onlar, fasık bir kavimdir.


28/KASAS-33: Kâle rabbi innî kateltu minhum nefsen fe ehâfu en yaktulûn(yaktulûni).
(Musa A.S): "Rabbim, ben gerçekten onlardan birisini öldürdüm. Bu sebeple beni öldürmelerinden korkuyorum." dedi.


28/KASAS-34: Ve ahî hârûnu huve efsahu minnî lisânen fe ersilhu maiye rid’en yusaddıkunî, innî ehâfu en yukezzibûn(yukezzibûni).
Ve kardeşim Harun ki o, lisan bakımından benden daha fasihtir. Ve onu, beni tasdik edici ve yardımcı olarak benimle beraber gönder. Ben, gerçekten beni tekzip etmelerinden (yalanlamalarından) korkuyorum.


28/KASAS-35: Kâle se neşuddu adudeke bi ahîke ve nec’alu lekumâ sultânen fe lâ yasılûne ileykumâ bi âyâtinâ, entumâ ve menittebeakumel gâlibûn(gâlibûne).
(Allahû Tealâ): "Kardeşinle senin gücünü arttıracağız ve ikinizi sultan kılacağız. Ve böylece onlar, âyetlerimize (mucizelerimize) ulaşamayacaklar (onlara karşı koyamayacaklar). Siz ikiniz ve size tâbî olanlar, gâlip olanlarsınız." dedi.


28/KASAS-36: Fe lemmâ câehum mûsâ bi ayâtinâ beyyinâtin kâlû mâ hâzâ illâ sihrun mufteren ve mâ semi’nâ bi hâzâ fî âbâinel evvelîn(evvelîne).
Böylece Musa (A.S), apaçık âyetlerimizi getirdiği zaman: "Bu, uydurulmuş sihirden başka bir şey değil ve biz evvelki atalarımızdan bunu duymadık." dediler.


28/KASAS-37: Ve kâle mûsâ rabbî a’lemu bi men câe bil hudâ min indihî ve men tekûnu lehu âkıbetud dâr(dârı), innehu lâ yuflihuz zâlimûn(zâlimûne).
Ve Musa (A.S): "Rabbim, kimin kendi katından hidayet ile geldiğini ve dünya yurdunun sonucunun kimin olacağını daha iyi bilir. Muhakkak ki zalimler, felâha (kurtuluşa) ermezler." dedi.


28/KASAS-38: Ve kâle fir’avnu yâ eyyuhel meleu mâ alimtu lekum min ilâhin gayrî, fe evkıd lî yâ hâmânu alet tîni fec’al lî sarhan leallî attaliu ilâ ilâhi mûsâ ve innî le ezunnuhu minel kâzibîn(kâzibîne).
Ve firavun: "Ey ileri gelenler! Ben, sizin için benden başka bir ilâh bilmiyorum. Benim için ıslak toprak üzerine ateş yak (tuğla pişir). Böylece bana (yüksek) bir kule yap. Belki ben Musa'nın ilâhına muttali olurum. Ve ben, onun mutlaka yalancılardan olduğunu zannediyorum." dedi.


28/KASAS-39: Vestekbere huve ve cunûduhu fîl ardı bi gayril hakkı ve zannû ennehum ileynâ lâ yurceûn(yurceûne).
Ve o ve onun orduları, yeryüzünde haksız yere kibirlendiler. Ve kendilerinin, bize rücu ettirilmeyeceklerini (döndürülmeyeceklerini) zannettiler.


28/KASAS-40: Fe ehaznâhu ve cunûdehu fe nebeznâhum fîl yemm(yemmi), fanzur keyfe kâne âkıbetuz zâlimîn(zâlimîne).
Sonra onu ve onun ordularını, yakalayıp denize attık. Bunun üzerine zalimlerin akıbetinin nasıl olduğuna bak!


28/KASAS-41: Ve cealnâhum eimmeten yed’ûne ilen nâr(nârı), ve yevmel kıyâmeti lâ yunsarûn(yunsarûne).
Ve Biz, onları ateşe davet eden imamlar (önderler) kıldık. Ve kıyâmet günü onlara yardım olunmaz.


28/KASAS-42: Ve etba’nâhum fî hâzihid dunyâ la’neh(la’neten) ve yevmel kıyâmeti hum minel makbûhîn(makbûhîne).
Ve bu dünyada arkalarından lâneti onlara ulaştırdık. Ve kıyâmet günü onlar, (Allah'ın rahmetinden) uzaklaştırılmış olanlardandır.


28/KASAS-43: Ve lekad âteynâ mûsel kitâbe min ba’di mâ ehleknel kurûnel ûlâ besâire lin nâsi ve huden ve rahmeten leallehum yetezekkerûn(yetezekkerûne).
Ve andolsun ki evvelki nesilleri helâk ettikten sonra Musa (A.S)'a, insanlar için basiretleri açılsın (kalp gözleri görmeye başlasın) ve hidayet rehberi ve rahmet olsun (Rahîm esması tecelli etsin) diye Kitab'ı (Tevrat'ı) verdik. Umulur ki böylece onlar, tezekkür ederler.


28/KASAS-44: Ve mâ kunte bi cânibil garbiyyi iz kadaynâ ilâ mûsel emre ve mâ kunte mineş şâhidîn(şâhidîne).
Ve sen (ey Muhammed)! Musa'ya emri kada ettiğimiz zaman, garb tarafında değildin. Ve sen, şahitlerden (olayı görenlerden) de değildin.


28/KASAS-45: Ve lâkinnâ enşe’nâ kurûnen fe tetâvele aleyhimul umur(umuru), ve mâ kunte sâviyen fî ehli medyene tetlû aleyhim âyâtinâ, ve lâkinnâ kunnâ mursilîn(mursilîne).
Ve lâkin (birçok) nesiller inşa ettik (oluşturduk). Onların ömürleri uzun oldu. Sen Medyen halkı arasında olmadığın (halde), onlara (sahâbeye) âyetlerimizi okuyorsun. Fakat (o haberleri sana) gönderen, Biziz.


28/KASAS-46: Ve mâ kunte bi cânibit tûri iz nâdeynâ, ve lâkin rahmeten min rabbike li tunzire kavmen mâ etâhum min nezîrin min kablike leallehum yetezekkerûn(yetezekkerûne).
Ve Biz, (Hz. Musa'ya) nida ettiğimiz zaman, sen Tur Dağı'nın yanında değildin. Fakat Rabbinden bir rahmet olarak, senden önce kendilerine bir nezir (uyarıcı, peygamber) gelmemiş olan bir kavmi inzar etmen (uyarman) içindir. Umulur ki böylece onlar tezekkür ederler.


28/KASAS-47: Ve lev lâ en tusîbehum musîbetun bimâ kaddemet eydîhim fe yekûlû rabbenâ lev lâ erselte ileynâ resûlen fe nettebia âyâtike ve nekûne minel mu’minîn(mu’minîne).
Ve eğer elleriyle takdim ettikleri (yaptıkları) sebebiyle onlara bir musîbet isabet ederse: "Rabbimiz keşke bize bir resûl gönderseydin böylece biz, Senin âyetlerine tâbî olur ve mü'minlerden olurduk." diyecek olmasalardı (seni Nebî-Resûl olarak göndermezdik).


28/KASAS-48: Fe lemmâ câehumul hakku min indinâ kâlû lev lâ ûtiye misle mâ ûtıye mûsâ, e ve lem yekfurû bimâ ûtiye mûsâ min kabl(kablu), kâlû sihrâni tezâher(tezâhera), ve kâlû innâ bi kullin kâfirûn(kâfirûne).
Böylece onlara katımızdan hak geldiği zaman: "Musa'ya verilenler (mucizeler) gibi ona da verilseydi olmaz mıydı?" dediler. Musa'ya verilenleri daha önce inkâr etmediler mi? "İki büyü birbirini güçlendirdi (destekledi). Ve muhakkak ki biz hepsini inkâr edenleriz." dediler.


28/KASAS-49: Kul fe’tû bi kitâbin min indillâhi huve ehdâ min humâ ettebi’ hu in kuntum sâdikîn(sâdikîne).
(Onlara) de ki: "Eğer siz, sadıklardan (doğru söyleyenlerden) iseniz Allah'ın katından, o ikisinden daha çok hidayete erdiren bir kitap getirin, ona tâbî olayım."


28/KASAS-50: Fe in lem yestecîbû leke fa’lem ennemâ yettebiûne ehvâehum, ve men edallu mimmenittebea hevâhu bi gayri huden minallâh(minallâhi), innallâhe lâ yehdil kavmez zâlimîn(zâlimîne).
Bundan sonra eğer sana icabet etmezlerse (senin hidayete erdirme davetine uymazlarsa), bil ki onlar heveslerine tâbîdirler. Allah'tan bir hidayetçi olmaksızın (hidayetçiye değil de) kendi heveslerine tâbî olandan daha çok dalâlette kim vardır? Muhakkak ki Allah, zalimler kavmini hidayete erdirmez.
 

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
28/KASAS-51: Ve lekad vassalnâ lehumul kavle leallehum yetezekkerûn(yetezekkerûne).
Ve andolsun ki, tezekkür etsinler diye sözü (âyetlerimizi) ardarda onlara ulaştırdık.


28/KASAS-52: Ellezîne âteynâhumul kitâbe min kablihî hum bihî yu’minûn(yu’minûne).
Ondan önce kendilerine kitap verdiklerimiz, O'na (Kur'ân-ı Kerim'e) îmân ederler.


28/KASAS-53: Ve izâ yutlâ aleyhim kâlû âmennâ bihî innehul hakku min rabbinâ innâ kunnâ min kablihî muslimîn(muslimîne).
Ve onlara (Kur'ân) okunduğu zaman: "O'na îmân ettik, muhakkak ki O, Rabbimizden haktır. Biz, ondan önce de muhakkak ki (Allah'a) teslim olanlardık." dediler.


28/KASAS-54: Ulâike yu’tevne ecrehum merreteyni bimâ saberû ve yedraûne bil hasenetis seyyiete ve mimmâ razaknâhum yunfikûn(yunfikûne).
İşte onlardır ki; onlara sabırları sebebiyle ecirleri (sevapları) iki kat verilir. Ve onlar, seyyiati (kötülüğü) hasenat (iyilik) ile savarlar. Ve onlara verdiğimiz (manevî) rızıktan infâk ederler.


28/KASAS-55: Ve izâ semiûllagve a’radû anhu, ve kâlû lenâ a’mâlunâ ve lekum a’mâlukum selâmun aleykum lâ nebtegîl câhilîn(câhilîne).
Ve onlar, boş lâf işittikleri zaman yüz çevirdiler ve: "Bizim amelimiz bize, sizin ameliniz sizedir. Selâm sizin üzerinize olsun. Biz cahillerle (beraber olmak) istemeyiz (ilgilenmeyiz)." dediler.


28/KASAS-56: İnneke lâ tehdî men ahbebte ve lâkinnallâhe yehdî men yeşâ’(yeşâu), ve huve a’lemu bil muhtedîn(muhtedîne).
Muhakkak ki sen, sevdiğin kişiyi hidayete erdiremezsin (onun ruhunu Allah'a ulaştıramazsın). Fakat Allah, dilediğini hidayete erdirir. Ve O, muhtedileri (hidayete erenleri) daha iyi bilir.


28/KASAS-57: Ve kâlû in nettebiıl hudâ meake nutehattaf min ardınâ, e ve lem numekkin lehum haremen âminen yucbâ ileyhi semerâtu kulli şey’in rızkan min ledunnâ ve lâkinne ekserehum lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
Ve: "Eğer seninle beraber hidayete tâbî olursak (Allah'a ulaşmayı dilersek), yerimizden atılırız (yurdumuzdan kovuluruz)." dediler. Onları, katımızdan rızık olarak her çeşit üründen toplanıp, onlara getirildiği haram kılınan (hürmet edilen yerde, haremde) yerde emin olarak yerleştirmedik mi? Fakat onların çoğu (Allah tarafından olduğunu) bilmezler.


28/KASAS-58: Ve kem ehleknâ min karyetin batırat maîşetehâ, fe tilke mesâkinuhum lem tusken min ba’dihim illâ kalîlâ(kalîlen), ve kunnâ nahnul vârisîn(vârisîne).
Ve azarak, maişetlerine şükretmeyen nice ülkeyi helâk ettik. İşte bunlar, onların meskenleri, onlardan sonra (çok) az bir süre hariç, iskân edilmedi (oturulmadı). Ve Biz, onların varisleri, Biziz.


28/KASAS-59: Ve mâ kâne rabbuke muhlikel kurâ hattâ yeb’ase fî ummihâ resûlen yetlû aleyhim âyâtinâ, ve mâ kunnâ muhlikîl kurâ illâ ve ehluhâ zâlimûn(zâlimûne).
Ve senin Rabbin, ülkelere, onların ana şehirlerine, onlara âyetlerimizi okuyan bir resûl göndermedikçe helâk edici olmadı. Ve Biz, onun halkı zalim olmadıkça (zulmetmedikçe) ülkeleri helâk edici olmadık.


28/KASAS-60: Ve mâ ûtîtum min şey’in fe metâul hayâtid dunyâ ve zînetuhâ ve mâ indallâhi hayrun ve ebkâ, e fe lâ ta’kılûn(ta’kılûne).
Ve size verilmiş olan herşey aslında dünya hayatının meta'ıdır (malıdır) ve ziynetidir (süsüdür). Ve Allah'ın katında olanlar daha hayırlı ve daha bakîdir (kalıcıdır). Hâlâ akıl etmez misiniz?


28/KASAS-61: E fe men vaadnâhu va’den hasenen fe huve lâkîhi ke men metta’nâhu metâal hayâtid dunyâ summe huve yevmel kıyâmeti minel muhdarîn(muhdarîne).
Öyleyse güzel vaadde bulunduğumuz ve böylece ona kavuşan kimse, dünya hayatının meta'ı (malı) ile metalandırdığımız, sonra kıyâmet günü (hesaba çekilmek üzere) hazır bulundurulanlardan olan kimse gibi midir?


28/KASAS-62: Ve yevme yunâdîhim fe yekûlu eyne şurekâiyellezîne kuntum tez’umûn(tez’umûne).
Ve o gün onlara (Allah) nida edecek: "Zanda bulunduğunuz Benim ortaklarım nerede?" diyecek.


28/KASAS-63: Kâlellezîne hakka aleyhimul kavlu rabbenâ hâulâillezîne agveynâ, agveynâhum kemâ gaveynâ, teberre’nâ ileyke mâ kânû iyyânâ ya’budûn(ya’budûne).
Üzerlerine azap sözü hak olanlar: "Rabbimiz, azdırdıklarımız işte bunlar. Kendimiz azdığımız gibi onları da azdırdık. Onlardan berî olduğumuzu (kurtulduğumuzu) Sana arz ederiz. Onlar, bize tapmıyorlardı (nefslerine uyuyorlardı)." dediler.


28/KASAS-64: Ve kîled’û şurekâekum fe deavhum fe lem yestecîbû lehum ve reavul azâb(azâbe), lev ennehum kânû yehtedûn(yehtedûne).
Ve onlara: "Ortaklarınızı çağırın!" dendi. Bunun üzerine onlar çağırdılar. Fakat onlara icabet etmediler ve azabı gördüler. Keşke onlar, hidayete ermiş olsalardı.


28/KASAS-65: Ve yevme yunâdîhim fe yekûlu mâzâ ecebtumul murselîn(murselîne).
Ve o gün Allah, onlara nida edecek: "O zaman (hayattayken) mürsellere (resûllere), ne cevap verdiniz?" diyecek.


28/KASAS-66: Fe amiyet aleyhimul enbâu yevme izin fe hum lâ yetesâelûn(yetesâelûne).
İzin günü artık onlara haberler (amel defterleri, rakamlı kitap) kapanmıştır. Bundan sonra onlara sorulmaz (sorgulanmazlar).


28/KASAS-67: Fe emmâ men tâbe ve âmene ve amile sâlihân fe asâ en yekûne minel muflihîn(muflihîne).
Artık (mürşidin önünde) tövbe eden ve (ikinci defa) âmenû olup, salih amel (nefs tezkiyesi) yapanın, bu sebeple felâha erenlerden olması umulur.


28/KASAS-68: Ve rabbuke yahluku mâ yeşâu ve yahtâr(yahtâru), mâ kâne lehumul hıyarat(hıyaratu), subhânallâhi ve teâlâ ammâ yuşrikûn(yuşrikûne).
Ve Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer. Ve seçim hakkı onlara ait değildir. Allah Sübhan'dır (münezzehtir) ve (onların) şirk koştukları şeylerden yücedir.


28/KASAS-69: Ve rabbuke ya’lemu mâ tukinnu sudûruhum ve mâ yu’linûn(yu’linûne).
Ve senin Rabbin, onların sinelerinde gizli olan şeyi ve alenî olan (gizlemedikleri) şeyi bilir.


28/KASAS-70: Ve huvallâhu lâ ilâhe illâ huve, lehul hamdu fîl ûlâ vel âhırati ve lehul hukmu ve ileyhi turceûn(turceûne).
Ve O Allah'tır ki; O'ndan başka İlâh yoktur. Evvelde ve ahirde (dünyada ve ahirette) hamd, O'na aittir. Ve hüküm, O'nundur. Ve O'na döndürüleceksiniz.


28/KASAS-71: Kul e reeytum in cealallâhu aleykumul leyle sermeden ilâ yevmil kıyâmeti men ilâhun gayrullâhi ye’tîkum bi dıyâ’(dıyâin), e fe lâ tesme’ûn(tesme’ûne).
De ki: "Gördünüz mü (düşündünüz mü)? Eğer Allah geceyi sizin üzerinizde kıyâmet gününe kadar devamlı kılsaydı, Allah'tan başka size ışığı getirecek İlâh kimdir? Hâlâ işitmeyecek misiniz?


28/KASAS-72: Kul e reeytum in cealallâhu aleykumun nehâre sermeden ilâ yevmil kıyâmeti men ilâhun gayrullâhi ye’tîkum bi leylin teskunûne fîh(fîhi), e fe lâ tubsırûn(tubsırûne).
De ki: "Gördünüz mü (düşündünüz mü?) Eğer Allah, gündüzü sizin üzerinizde kıyâmete kadar devamlı kılsaydı, Allah'tan başka size, içinde sükûn bulduğunuz (dinlendiğiniz) geceyi getirecek İlâh kimdir? Hâlâ görmeyecek misiniz?"


28/KASAS-73: Ve min rahmetihî ceale lekumul leyle ven nehâre li teskunû fîhi ve li tebtegû min fadlihî ve leallekum teşkurûn(teşkurûne).
Ve rahmetinden (olmak üzere) sizin için, içinde sükûn bulasınız (dinlenesiniz) diye ve O'nun fazlından isteyesiniz diye geceyi ve gündüzü kıldı (yarattı). Ve umulur ki siz böylece şükredersiniz.


28/KASAS-74: Ve yevme yunâdîhim fe yekûlu eyne şurekâiyellezîne kuntum tez’umûn(tez’umûne).
Ve o gün (Allah) onlara nida edecek (seslenecek): "Zanda bulunduğunuz ortaklarım nerede?" diyecek.


28/KASAS-75: Ve neza’nâ min kulli ummetin şehîden fe kulnâ hâtû burhânekum fe alimû ennel hakka lillâhi ve dalle anhum mâ kânû yefterûn(yefterûne).
Ve bütün ümmetlerden bir şahit çekip çıkardık (seçtik). Sonra da: "Burhanlarınızı (delillerinizi) getirin." dedik. Böylece hakkın Allah'a ait olduğunu bildiler (anladılar). Ve uydurmuş oldukları şeyler onlardan sapıp uzaklaştı.
 

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
28/KASAS-76: İnne kârûne kâne min kavmi mûsâ, fe begâ aleyhim, ve âteynâhu minel kunûzi mâ inne mefâtihahu le tenûu bil usbeti ulil kuvveh(kuvveti), iz kâle lehu kavmuhu lâ tefrah innallâhe lâ yuhıbbul ferihîn(ferihîne).
Karun, Musa (A.S)'ın kavmindendi. Sonra onlara karşı azdı. Ona hazineler verdik. Öyle ki gerçekten onun anahtarlarını mutlaka kuvvetli bir topluluk zor taşıyordu. Kavmi ona "Sevinme (gururlanma), muhakkak ki Allah şımaranları (gururlananları) sevmez." demişti.


28/KASAS-77: Vebtegı fîmâ âtâkellâhud dârel âhırete ve lâ tense nasîbekemined dunyâ ve ahsin kemâ ahsenallâhu ileyke ve lâ tebgıl fesâde fîl ard(ardı), innallâhe lâ yuhıbbul mufsidîn(mufsidîne).
Ve Allah'ın sana verdiği şeylerin içinde bulunan ahiret yurdunu iste. Ve dünyadan nasibini (de) unutma. Allahû Tealâ'nın sana ihsan ettiği gibi sen de ihsan et (karşılıksız ver). Ve yeryüzünde fesat isteme (çıkartma). Muhakkak ki Allah, müfsidleri (fesat çıkaranları) sevmez.


28/KASAS-78: Kâle innemâ ûtîtuhu alâ ilmin indî, e ve lem ya’lem ennellâhe kad ehleke min kablihî minel kurûni men huve eşeddu minhu kuvveten ve ekseru cem’â(cem’an), ve lâ yus’elu an zunûbihimul mucrimûn(mucrimûne).
(Karun): "O (servet) ancak bendeki ilim sebebiyle bana verildi." dedi. Ondan önce, "Allah'ın ondan daha kuvvetli (güçlü) olan ve ondan daha çok şey toplayan nesilleri (zenginleri) helâk etmiş olduğunu" bilmiyor mu? Ve mücrimlere günahlarından sorulmaz.


28/KASAS-79: Fe harece alâ kavmihî fî zînetih(zînetihî), kâlellezîne yurîdûnel hayâted dunyâ yâ leyte lenâ misle mâ ûtiye kârûnu innehu le zû hazzın azîm(azîmin).
Böylece ziyneti ile (büyük bir ihtişam ile) kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını isteyenler: "Keşke Karun'a verilenler kadar bizim de olsaydı. Muhakkak ki o gerçekten en büyük hazzın sahibidir." dediler.


28/KASAS-80: Ve kâlellezîne ûtûl ilme veylekum sevâbullâhi hayrun li men âmene ve amile sâlihâ(sâlihan) ve lâ yulekkâhâ illes sâbirûn(sâbirûne).
Ve ilim verilenler: "Size yazıklar olsun! Âmenû olan ve salih amel (nefs tezkiyesi) yapanlar için Allah'ın sevabı daha hayırlıdır. Buna (hayırlı sevaba), sabredenlerden başkası mülâki olmaz (kavuşturulmaz)." dediler.


28/KASAS-81: Fe hasefnâ bihî ve bidârihil arda fe mâ kâne lehu min fietin yensurûnehu min dûnillâhi ve mâ kâne minel muntasırîn(muntasırîne).
Sonra, onu ve onun sarayını yere geçirdik. Onun Allah'tan başka yardım edecek bir (dost) grubu yoktu ve yardım edilenlerden olmadı.


28/KASAS-82: Ve asbehallezîne temennev mekânehu bil emsi yekûlûne vey keennellâhe yebsutur rızka li men yeşâu min ıbâdihî ve yakdir(yakdiru), lev lâ en mennallâhu aleynâ le hasefe binâ, vey keennehu lâ yuflihul kâfirûn(kâfirûne).
Ve dün onun yerinde olmayı temenni edenler, sabahlayınca "Vay! Öyleyse Allah, kullarından dilediğinin rızkını genişletir ve daraltır (takdir eder). Eğer Allah bizi ni'metlendirmiş olmasaydı, mutlaka bizi de yere geçirirdi. Vay! Demek ki kâfirler, felâha ermez." dediler.


28/KASAS-83: Tilked dârul âhıretu nec’aluhâ lillezîne lâ yurîdûne uluvven fîl ardı ve lâ fesâdâ(fesâden), vel âkıbetu lil muttekîn(muttekîne).
İşte bu ahiret yurdu ki onu, yeryüzünde üstün olmak ve fesat çıkarmak istemeyenlere tahsis ederiz. Akıbet (güzel sonuç) muttekîlerindir (takva sahiplerinindir).


28/KASAS-84: Men câe bil haseneti fe lehu hayrun minhâ ve men câe bis seyyieti fe lâ yuczellezîne amilûs seyyiâti illâ mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).
Kim hasenat ile (pozitif dereceler ile) gelirse o taktirde ona, ondan daha hayırlısı vardır. Ve kim seyyiat ile (negatif dereceler ile) gelirse, işte o zaman kötü amel yapanlar "yaptıklarından başkası (fazlası) ile cezalandırılmazlar. (Derecat kaybedenlerin cezası kazandıkları dereceler kaybettikleri derecelerden çıkarıldıktan sonra kalan dereceşer kadardır.)


28/KASAS-85: İnnellezî farada aleykel kur’âne le râdduke ilâ meâd(meâdin), kul rabbî a’lemu men câe bil hudâ ve men huve fî dalâlin mubîn(mubînin).
Muhakkak ki Kur'ân'ı sana farz kılan, elbette seni dönülecek yere döndürecek olandır. De ki: "Kimin hidayet ile geldiğini ve kimin apaçık dalâlette olduğunu, Rabbim daha iyi bilir."


28/KASAS-86: Ve mâ kunte tercû en yulkâ ileykel kitâbu illâ rahmeten min rabbike fe lâ tekûnenne zahîren lil kâfirîn(kâfirîne).
Ve Rabbin tarafından sadece bir rahmet olarak, bu kitabın sana ilka edileceğini (ulaştırılacağını) sen ümit etmezdin. Öyleyse sakın kâfirlere yardımcı olma!


28/KASAS-87: Ve lâ yasuddunneke an âyâtillâhi ba’de iz unzılet ileyke ved’u ilâ rabbike ve lâ tekûnenne minel muşrikîn(muşrikîne).
Ve Sana indirildikten sonra, Allah'ın âyetlerinden sakın seni alıkoymasınlar. Ve Rabbine davet et (Allah'a ulaşmaya çağır). Ve sakın müşriklerden olma!


28/KASAS-88: Ve lâ ted’u meallâhi ilâhen âhar(âhara), lâ ilâhe illâ hû(hûve), kullu şey’in hâlikun illâ vecheh(vechehu), lehul hukmu ve ileyhi turceûn(turceûne).
Ve Allah ile beraber başka bir İlâh'a dua etme (ibadet etme). O'ndan başka İlâh yoktur. O'nun Zat'ı hariç herşey helâk olucudur. Hüküm O'nundur. Ve O'na döndürüleceksiniz.
 
Üst Alt