Kur’an’da Mezhep Var mıdır? Niçin Dört Mezhep?

NuSReT

Aktif Üyemiz
Bismillâhirrâhmânirrahîm

Her hayrın ve şerrin yegane yaratıcısı kendisinden başka İlah olmayan Allahu Tealadır. O’nun eşi ve benzeri ve dengi yoktur. Herkese kuvvet ve hayat veren O’dur. Cenab-ı Hakk’ın insana emanet olarak verdiği cüzi irade ile kul iyilikten veya şerden birisini seçmesinin akabinde Allahu Teala o işi yaratır ve o sebeple kul her yaptığından sorumlu olur…



Bazı İlahiyatçı hocalar eski alimlerin Kur’an mealini ve tefsirini okumaya karşı olduklarını sadece kendi yazdıkları kitapların okunmasını istediklerini söylüyorlar. Bu kesinlikle doğru değildir. Hiç bir Ehli Sünnet alimi tefsir ve meal okunmasına karşı olmamıştır. O alimler; ehil(müçtehid) olmayan kimselerin Kur’an’dan kendi aklına ve ilmine göre itikadî ve amelî hükümler çıkarılmasının uygun olmadığı görüşünü savunmuşlardır. Müslüman Allah’ın kitabını elbette okumalıdır. Zira onda nice hikmetler vardır.

Tabi onu anlamak için de alt yapı lazımdır. Yani, Kur’an’da ki uzay ile ilgili ayetlerin işaretlerini anlayabilmek için o konuda yeterli alt yapı bilgiye sahip olmak lazım.


SORU 1: MEZHEP KARŞITLARI; “Bu ümmeti niçin parçalayıp mezheplere bölüyorsunuz?” DİYORLAR.
EHLİ SÜNNETE İNANANLAR GERÇEKTEN MEZHEPÇİLİK YAPARAK MÜSLÜMANLARI mı BÖLÜYOR..?


CEVAP: Bir kimse ehli sünnete inansın veya inanmasın ama şunu herkes bilsin ki, mezhep alimlerimiz (Allah onların kabirlerini cennet bahçeleri kılsın) asla ümmeti bölüp parçalamak maksadı ile mezhep çalışmaları yapmamıştır. İslam tarihinde de gerçek anlamda bir mezhep çatışması olmamıştır. Bizim aramızda ne zaman bir kargaşa çıkmışsa, dış düşmanlarla içerdeki münafıklar birleşip zaman zaman Müslümanlar arasında ufak tefek çatışmalar çıkarmaya çalışmışlardır. Ama asla istedikleri sonuca ulaşamamışlardır.

Müslümanların yüzde 90’ı bir mezhebe mensup olmasına karşın 1400 yıl boyunca asla bir mezhep mensubu diğerine mezhebinden dolayı sataşmamış onunla savaşmamıştır. Ehli sünnet mensupları tarih boyunca ehli sünnet olmayanlara asla zulüm etmemiş aynı mahallede yan yana barış ve huzur içinde yaşamışlardır. Ancak selefiyeci mealciler ve dinde reformcular, ehli sünnete mensup samimi Müslümanlara küfür ve şirk isnat ederek fitne ve fesat çıkarma girişiminde bulunmakta ve onların samimi inançlarını bozmaya çalışmaktadırlar

Günümüzde bazı örgütler çıkıp kendi mezhepleri adına cinayetler işliyorlar. Bunların savunduğu mezhep ister Sünnilik, isterse Şia olsun veya daha farklı bir mezhep olsun, bunların yaptıkları cinayettir kendileri de katildir.. Bunlar kendilerini Allah’ın askeri sanıyorlar ama; bunlar aslında şeytanın askerleridir.


Peygamber (s.a.v.) Efendimiz :”

-” Ümmetimin alimleri arasındaki ayrılık rahmettir.” ve “Ümmetimin alimleri asla yanlış üzerinde ittifak etmezler.” buyurdular.
En büyük müçtehid Peygamber Efendimizdi. Eshab-ı Kiramın her biri birer müçtehiddi. Her birisi sırat-ı müştekim olan ehl-i sünnet mezhebinden sapmadan ayrı ayrı içtihatları vardı. Bir çoüunun içtihadı birbiri ile aynı olmakla beraber bazılarının içtihadları kısmen de olsa farklı idi. Rasulullah Efendimiz onlara “siz ne yapıyorsunuz?” demedi. Hatta Rasulullah (s.a.v) bir çok kez Hz. Ömer’in (r.a.) içtihatlarını doğru buldular.

Eshaptan sonra başka milletlerde de Müslüman olanlar çoğalınca ve içtihat derecesinde alimler de azalınca, müçtehid olmayan Müslümanların müçtehid olanlara tabi olmaları elzem oldu. Bu sebepledir ki Tabiin devrinde 100’ün üzerinde hak mezhep ortaya çıktı. Bu hak mezhepler yıllar içinde daha çok rağbet edilen mezheplere yerini bırakarak Müminler 4 hak mezhepte karar kıldı. Daha sonraki yıllarda mezhep kuracak kadar içtihat ehli alimler de olmadığı için yeni bir mezheb kurulmadı.

Farz veya haram olduğu Kur’an ve sünnetle kesin olarak belirlenmiş mevzularda içtihat yapılamaz. Misal: İçkinin, domuzun, kumarın haram oluşu, orucun, namazın ve haccın farz oluşu gibi.. Dört hak mezhebin aralarındaki ayrılık da Kur’an ve Sünnetle haram veya farz olduğu kesin olarak belirlenmemiş mevzulardan ibarettir.
 

NuSReT

Aktif Üyemiz
SORU 2: MEZHEP NEDİR, KUR’AN’DA MEZHEP VAR MIDIR?

CEVAP:
Mezhep kelimesi; Arapça’nın ‘zehebe’ (gitti) mâzi fiilinden türetilmiş Arapça kökenli bir kelimedir. Eki, Türkçe dil bilgisine uymamakla birlikte halk arasında mezhebe ‘gidişet’ denildiği yörelerde vardır. Sözlükteki anlamı gidilen, takip edilen yol demektir. Kur’an’da geçen sırât(yol) kelimesiyle eş anlamlıdır. Mezhep kelimesinin dini alandaki anlamı ise, müçtehit alimlerin Kur’an, Sünnet ve Eshabın İcmasına dayalı olarak yaptıkları çalışmaların bütününü kapsayan yol demektir.

Peygamber efendimizin mezhebi Kur’an’da “Alâ sırâtın müstekîm” (Yasin-4) ayeti ile anılmış, sahabeler ve daha sonra gelen tabiin alimlerince ise Ehl-i Sünnet mezhebi olarak yad edilmiştir. Peygamber Efendimizin mezhebi Kur’an’da ‘sırat-ı müstekîm’ olarak anılmasıyla birlikte ehli sünnet mezhebi daha sonra değişik isimlerle anılmış olup (Hanefi, Şafii, Maliki, Hanbeli gibi) özünde ve yapısında hiç bir değişikliğe uğramamış itikatta ve amelde en doğru tek mezheptir.

Mezhep kelimesinin eş anlamlısı Fatiha Suresinde biri, sapkınların mezhebi (veleddâllîn) ve diğeri doğru yolda olanların mezhebi olan (sırât-el mustekîm) olarak anılmaktadır. Bak Fatiha Suresi 6. ve 7. ayetleri, mealen:

” İhdines-Sırâtal-müstekîme” mealen; (İlet bizi en doğru mezhebe (Rasûlullah’ın itikat ettiği ve uyguladığı islam yoluna).
” Sıratallezîne en’amte aleyhim”
mealen; (ve ilet bizi kendilerine ni’met verdiklerinin mezhebine (Rasulullah’ın ve güzide eshabının yoluna). (Fatiha S.- 6)
” Ğayril mağdûbi aleyhim veleddâllîn”
mealen; (Gazaba uğrayanlarınkine ve sapkınların mezhebine (yoluna) değil.)
﴾Fatiha- 7﴿

Kur’an’da zikredilen “sırat-ı müstekîm ” olan doğru mezhep, ehli sünnet mezhebidir. Eğri mezhepler hakkında bilgi edinmek için şu alttaki yazının üzerini tıklayabilirsiniz;

Ehl-i Sünnet Mezhebi; Kur’an, Sünnet, İcma-i Ümmet(eshabın icması) ve Kıyas-ı fukahadan oluşur. Bu 4 delilden birini reddedenler ise, ehl-i sünnet mezhebinden sayılamaz.

Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz Ehl-i Sünnet mezhebi hakkında şöyle buyurdular:

-Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır, biri müstesna geri kalanları cehennemlik olacaklardır.”

Bunu duyan Eshab-ı Kiram (Allah Onlardan Razı olsun) sorarlar:

-“Ey Allah’ın Rasulü bunlardan, kurtulacak olanlar hangisidir?”


Peygamberimiz (s.a.v.):

-“Benim ve eshabımın yolunda gidenlerdir.”
diye cevap verirler. (Kaynak: İbn-i Mace, Tirmizi , Ebu Davud)

Bu yolun dışında kalan mezheplerin kimi sapkın olup, sapkınlıkta fazla ileri gitmeyen bazı Müslüman mezheplerdir. Kimi ise sapkınlıkta ileri gidip küfre düşmüş olan mezheplerdir. Bazıları da kendilerini mezhepsiz sayıp, dalalet mezhepleri ile değil de ehli sünnet mezhebine karşı amansız bir mücadele vermektedirler. Onlar da Mezhepsizlik Mezhebindendir.

KAYNAĞI KUR’AN ve SÜNNET OLAN HAK MEZHEPLERİ BEĞENMEMEK KUR’AN VE SÜNNET CAHİLLİĞİDİR

Kaynağı Kur’an ve sünnet olmayan mezhep, hak mezhebi değil dalalet mezhebidir. Hak Mezhepler; Kur’an ve sünnetin ehil olan(müçtehid) alimler tarafından yapılan uygulanış biçimidir. Mezhepler arasındaki farklar, kesin olan farz ve haramlarda değildir… Kaynağı Kur’an ve sünnet olan hak mezhepleri inkar eden aslında Kur’an ve sünnete cahil olan sapkın kimselerdir.
 

NuSReT

Aktif Üyemiz
SORU 3: PEYGAMBER EFENDİMİZİN ZAMANINDA MEZHEP VAR MIYDI?

CEVAP: Peygamber (s.a.v.) Efendimizin mezhebi Kur’an-ı Kerimde geçen “sırât-ı mustekîm” idi. Zira Kur’an Efendimizin mezhebini Yasin Suresinde şu ayetle ifade etmiştir:

-“İnneke leminel-murselîn” “Alâ sırâtın müstekîm.”, mealen:

-“(Ey Muhammed) şüphesiz, sen gönderdiğimiz rasullerdensin ve sen en doğru mezhep (sırât) üzeresin.” Mezhebin Kur’an’daki karşılığı “sırât”tır. Sıratın anlamı ise yol demektir. “Müstekîm” ise, dosdoğru demektir. Bu iki kelime birleştirilince; “dosdoğru yol” anlamı çıkmaktadır. Bundan da şu ifade çıkmaktadır;

-“(Ey Rasulüm) şüphesiz sen, en doğru mezhep üzerindesin.” Allahu Teala Kur’an’da (Âl-i İmran -31) ayette buyuruyor ki, mealen:

-“Ey Rasulüm de ki, Eğer Allah’ı seviyorsanız geliniz bana uyunuz ki, Allah’ta sizi sevsin günahlarınızı bağışlasın. Allah affedicidir, Allah merhametlidir.”

Bu ayetlerin manası gereğince Rasulullah’ın mezhebi (yolu) sırat-ı müstekîme, yani; Ehl-i Sünnet Mezhebine uymak, her müslümana farz olmaktadır.


Hadisi şerifleri inkâr edenler bilsinler ki, “hadis yoktur” ifadeleriyle şu ayeti de inkâr etmiş olurlar, mealen:

-“ İnsanlara açıkla diye Kur’an’ı sana indirdik.” (Nahl 44)

Allahu Tealanın Peygamberine; “Kur’anı insanlara açıkla” emri gereğince Rasulullah’ın sözleri, Kur’an’ın açıklamaları olan hadis-i şeriflerdir. Kim ki “hadis yoktur “diyor ve “bize Kur’an yeter hadislere gerek yok” diyorsa, Hazreti Ali’nin (r.a.) fetvasına göre o kimseler küfre girmiştir. Hadis-i şerifleri kabul etmeyen bazı sözde naylon din adamları bu kategorinin içine girdiklerini bilmelidir. Allahu Teala bir hususta ihtilafa düşüldüğünde onu Allah ve Rasulüne götürmemizi buyurmaktadır. Kur’an’da, mealen:

-“ Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygambere ve sizden olan emir sahiplerine de itaat edin. Eğer bir hususta ihtilafa düşerseniz Allah’a ve Ahirete gerçekten inanıyorsanız onu, Allah ve Rasulüne götürün. Bu hem güzeldir ve hem de netice bakımından daha hayırlıdır.” (Nisa Suresi 59.)
Peygamber(s.a.v.) Efendimiz dünya hayatında olmadığına göre bir meselenin çözümü nasıl Peygamberimize götürülecektir? Bir mesele Kur’an’da açıkça belirtilmemişse, Kur’an’ın; “O meseleyi Peygambere götürünüz ifadesinden kast edilen mana, Rasulullahın hadisi şerifleri değil midir? Ehli sünnet uleması çözümü hadisi şeriflerde bulurken, neden bu hadis münkirleri kendi kısır akıllarına göre ayetlere anlam verip bilgisizliğin karanlığına davetiye çıkarmaktadırlar?.. Müctehid alimler de bu sırat-ı müstekîme en doğru bir halde nasıl tabii olunacağı üzerinde ictihat etmişler ve mü’minlere o en doğru yolu vaaz etmişlerdir. Bu büyük alimler “benim çağırdığım yolun(sırat-ı müstekımın) adı hanefi mezhebi olsun, şafi mezhebi olsun” dememişlerdir. O isimleri, o zamanda ve daha sonra yaşayan müslümanlar kullanageldikleri için, zamanla o alimlerin çalışmalarına o tür isimler verilmiştir.


Ehli Sünnet Mezhebinin anlamı; Peygamber(s.a.v.) Efendimizin yolu demektir. Zira sünnetin anlamı da yol demektir. Mezhep imamları Müslümanları bölmemişler bilakis, inançta tek hak mezhep olan Ehl-i Sünnet Yolunda birleştirmişlerdir. Amelde bazı farklılıklar ise, Rasûlullah’ın zaman zaman yaptığı amel boyutundaki farklılıklardır. Mezhep imamlarının kendilerinin uydurdukları hiç bir amel ve itikat yoktur. Bu mezhepler de Kur’an ve sünnete dayanmayan hiçbir mesele yoktur.

Din de tek delil Kur’an değildir. Âlimler için delil dörttür. Bunlar:

Kitap, Sünnet, İcma ve Kıyas-ı fukaha’dır. Birini inkâr eden mezhepsiz olur. Ehl-i sünnet âlimleri, dört mezhepten başkasıyla amel etmenin caiz olmadığını ittifakla bildirmişler ve bunda icma hâsıl olmuştur. (El-Mesail-ül-müntehabatü fir-risaleti vel vesileti).
 

NuSReT

Aktif Üyemiz
SORU 4: MEZHEPSİZLERİN AMACI VE HEDEFİ NEDİR?

CEVAP
:İslam dünyasının ileri gitmesini istemeyen ve çıkarlarının önüne engel saydıkları ehli sünneti yok etmek isteyen iç ve dış düşmanlar ehli sünnet velcemaat kalesini yıkarak, amaçlarına daha kolay varabilmek için suyu bulandırmaya çalışmaktalar. İlk hedefleri tasavvuf ve evliyaları kötülemek, İslam alimleri ve onların eserlerini karalamak, mezheplerin Peygamber efendimiz zamanında olmadığı propagandasını yapmak ve hadisi şeriflerin Peygamber Efendimizden 250-300 yıl sonra yazıldığı yalanını yayarak Müslümanların hadisler hakkındaki güveni sarsmaktır. Bu münafıklara; “hadislerin uydurma olduğuna dair eliniz de ki kaynak ve kanıt nedir?” diye sorulduğunda sahih bir kaynak gösteremezler. Gizledikleri sahte kaynakları ise; Ehl-i Sünnet yolu düşmanı Mutezile ve Harici Mezhebi kalıntılarından alıntıdır. Öyle ya.. bu adamlar sahabe değil ki bizzat hadis uydurma olayını gözleri ile görmüş olsunlar.
Bu münafıklar birinci aşama çalışmalarında başarılı olduklarında ikinci aşamaya geçeceklerdir ki şu durumda da geçmiş bulunmaktalar. İkinci aşamada ise, sahabeler kötülenecek ve onların sanıldığı gibi güvenilir kimseler olmadıkları anlatılacak ve Kur’an’ın da bazı ayetlerinin değiştirildiğini ortaya atacaklardır. Bu gün bunları kısmen de olsa yapmaktalar. Bu yılanların asıl hedefleri, Kur’an’ın Allah kelamı olmadığı küfrünü kusmalarıdır. İslamı yaşayan insanı İslamdan koparmak onlar için çok pahalıdır. Onun içindir ki bunların öncelikli hedefleri İslamdan soğutmak, sonra kolayca lokma yapmaktır.
 

NuSReT

Aktif Üyemiz
SORU 5: EHL-İ SÜNNET MEZHEBİ DÜŞMANLIĞI YAPANLAR KİMLERDİR?

CEVAP:Kur’an ve Sünnet yolu olan ehl-i sünnetin aleyhinde çalışanlar kimlerdir:

Birincileri; hiç bir şeyden haberi olmayan halktan kimselerdir. Bunlar nefislerinin arzularına tabi olup, dinde kolaylık ve kaçamak arayan cahil kimselerdir.

İkincileri: Bunlar mezhepsizliğin savunucu hocalarıdır. Bunlar kendilerine en doğruyu bilen görüntüsü verebilmek için herkesi, Kur’an hariç her şeyi eleştiren, Kur’an’a ise bilerek yanlış anlam veren, işlerine gelmediği yerde Hadisi şerifleri inkâr eden maşa konumunda olan piyonlardır. Bunlar trafikte ters yola giren sürücü gibidir. Bunlar kendisinin ters yolda olduğunu görmeyip, karşıdan gelen herkesin ters yola girdiğini sanan ayyaş sürücülere benzer.

Üçüncü kategoride olan mezhep karşıtları ise, bunlar hiç bir zaman açığa çıkmazlar. Bunlar hep piyonlarını kullanırlar. Bunlar İslam’a açıktan zarar vermek isteyipte, başarılı olamayanların arkalarındaki virüsleridir. Bunların İslama düşmanlığı daima gizli kalmıştır.
 

NuSReT

Aktif Üyemiz
SORU 6: Müslümanlar mezheplerle uğraşmaktansa doğrudan kaynağını Kur’an’dan alıp dilediği şekilde amel etmeleri daha doğru olmaz mı? “

CEVAP:Bunların bu şekilde söylemeleri: “İnsanlar hastalandığında doktora gitmesin, herkes kendi kendisinin doktoru olsun ve eczaneye bizzat kendileri gitsin, orada hastalığına uygun gördüğü ilacı kendisi alsın.” demek anlamına gelir ki, bu da, en büyük fitnedir… Zira bu işin sonunda Müslümanlar tam bir kargaşa ortamına düşecek ve herkes “Benim mealim doğrudur buna göre amel edilmesi doğrudur” vehmine kapılarak Müslümanlar felakete düşürülecektir. İşte o ortam oluştuğunda mezhepsizlerin arkasındaki İslam’ın gizli düşmanları, ikinci aşamadaki hedeflerine varmış olacaklardır.

Kur’an ile ilgili hiç bir ilme vakıf olmayan bir okur yazar Müslüman, mezhep imamlarının çıkardıkları hükümleri yansıtan ilmihaller olmasaydı ibadetlerini neye göre ve nasıl yapabilecekti?

Kur’an namazı emrediyor fakat kaç rekat olduğunu açık olarak belirtmiyor. Kur’an’a göre vakit namazları ve Cenaze Namazı kaç rekat ve nasıl kılınacaktı?
 

NuSReT

Aktif Üyemiz
SORU 7: İşte siz hakem arıyorsunuz. Kur’an detaylı anlatılmış ama siz hala yanlışta ictihat edebilecek alimlerin arkasına geçiyorsunuz. Bir de bize “Mealci” diyorsunuz.”

CEVAP:Mezhepsiz şahıs hangi ilmine dayanarak müçtehit alimlerin yanlış yaptığını iddia ediyor? Bunların mesnetsiz suçlamalarına sadece çamur atmak denir .

Mezhepsizler, Enam suresindeki bu ayete yanlış mana vererek mezheblerin gereği olmadığını iddia etmekteler. En’am Suresi 114. ayeti kerimenin Tıbyan Tefsiri’nde meali şöyledir:

-“(De ki, Ey Muhammed! Sizinle aramızdaki davayı hal için,) Allahu Tealadan başka hakem mi isterim, ki O size içinde hak ile batıl , hiç bir şüpheye yer bırakılmaksızın, ayırt edilerek açıklanan Kur’an’ı indirmiştir.” (Enam-114)

Bu ayetin nüzul sebebi, Peygamber Efendimizle, müşrikler arasında geçen bir meseledir. En’am Suresi, 114. ayette geçenmufassala” (iyice açıklanmış) kelimesinin manası, bunların anladığı gibi değildir. Buradaki “iyice açıklanmış” kelamının muhatabı ne mezhebsizler, ne de ümmet-ü Muhammed’tir. Onun muhatabı Rasulullah’tır. Yani; Allahu Teala, Kur’an’daki İlahî Kelamının içindeki murad-ı ilahisini Peygamber Efendimize iyice açıklamış ve O’da eshabına gerektiği kadar açıklamada bulunmuştur. O açıklamalara da “hadisi şerif” denilmektedir.

Mealcilerin iddia ettikleri gibi Peygamber Efendimizin açıklaması olmadan Kur’an ümmetin anlayacağı şekilde açıklanmış olarak nüzul olsaydı, Allahü Teâlâ şöyle buyurur muydu? mealen:

-“ (Ey Muhammed) İnsanlara açıkla diye Kur’an’ı sana indirdik.” (Nahl 44)

Bu mealci cahiller bu ayeti ya okumadılar ya da okuyup anlamazlıktan geldiler ki, Kur’an’ın kendi kendini açıkladığını ve ne hadislere, ne de müçtehit alimlerin içtihatlarına gerek olmadığını savunmaktadırlar.

Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

-“ Kim Kur’an hakkında kendi görüşüne göre söz söylerse isabet etse de hata etmiş olur.” (Ebû Davud)
Kur’an’ın gerek lafzı üzerine ve gerekse lafzın ifade ettiği mana üzerine aklına dayanarak beyanda, yorumda bulunmak Rasulullah (s.a.v.) tarafından yasaklanmış bulunmaktadır. Vardığı yorumda isabet etse bile şer’î bir ruhsatı olmadığı için hatalı bir iş yapmış olmaktadır. İmam Gazalî şöyle der:

-“ Şeriat koruyucusunun (Allah) elfazını Batınîlerin yaptığı gibi zahirinden hareketle daha önce (Selef’in) zihnine inmemiş meselelere yorumlamaya kalkmak büyük felaketlerden biridir. Zira Kur’an-ı Kerim’i anlama işinde-bizzat şeriat koruyucusundan (Hz. Peygamber) yapılan nakle dayanmadan ve öyle yapılmasında zaruret olduğunu gösteren aklî bir delil bulunmadan- sırf zahire göre hareket edip yorum yapmak haramdır.”
 

NuSReT

Aktif Üyemiz
SORU 8: KUR’AN’I ANLAYABİLMEK İÇİN GEREKLİ OLAN İLİMLER NELERDİR?

CEVAP:Kur’an’ı anlayıp tefsir edebilmek için;

1- ARAPÇA; Kureyiş lehçesi üzere mükemmel bir Arapça bilmek.
2-BEDİ’ (hayret verici güzellikte olan),
3-BEYAN gibi edebiyat
4-TEFSİR; usulü tefsir,
5-HADİS; ilmi,
6-FIKIH ilmi,
7-NÂSİH(hükümsüz bırakan),
8-MENSUH(hükmü kaldırılmış) gibi şeriata, Kur’an’a müteallik on beş kadar ilim bilmek gerekmektedir.

(Kütüb-ü Sitte)
 

NuSReT

Aktif Üyemiz
SORU 9: Mezhebler olmasa ne olurdu?

CEVAP:Mezhebler olmasaydı müslümanların sayıları kadar mezheb olurdu . Herkes Kur’andan kendi aklı ve ilmine göre anladığının en doğru olduğunu sanır ve müslümanlar tam bir kaosa ve büyük bir fitneye düşmekten asla kurtulamazlardı. Okuma yazması olmayan ümmiler ile ilmi az olanlar asla işin içinden çıkamazlar, kendilerinden biraz daha fazla bilen yarım hocalara tabii olurlardı. Bu durum ise, “Yarım doktor candan, yarım hoca imandan eder” atasözünü tam olarak gerçekleştirirdi. Bu da mezhebsizlerin arayıpta bulamadığı bir ortam demektir ki, işte o zaman islam alemi diye bir medeniyet kalmaz, yok olup giderdi. Bu da Hırıstiyan ve yahudilerin bayramı demektir.


Bir Müslüman dünya ve ahiret kurtuluşunu istiyorsa, dinini ehl-i sünnet alimlerinin Kur’an ve Sahih hadis-i şeriflere dayalı olan ilmihallerinden öğrenmeli ve öğretmelidir. Aksi takdirde diğer yollar cehenneme açılan birer dalalet çukurudur…
 

NuSReT

Aktif Üyemiz
SORU 10: Peygamber efendimiz zamanında mezheb yoktu, bu mezhebler sonradan çıktığına göre bid’at olmaz mı?

CEVAP:Yukarıda açıklandığı üzere sonradan çıkan bir mezhep yoktur. Sadece Rasulullahın yolunda içtihat eden alimlerin içtihatlarına çalışmalarına değişik isimler verilmiştir o kadar. Allahu Teala buyurdu ki:

– “Rasulüm de ki: Eğer siz Allah’ı seviyorsanız hemen bana uyun, Allah da sizi sevsin, günahlarınızı bağışlasın ” (Âl-i İmran, 31 )

– “Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi size yasak ettiyse ondan sakının” (Haşr, 7)

Yukardaki ayeti kerimeden anlaşılan mana gereğince gerek Eshab, gerekse Tabiin devrindeki ve daha sonraki müctehid alimler Kur’an’a, Rasulullah Efendimizin tabii olduğu gibi tabii olmuşlar ve O’nun anladığı gibi anlamışlardır. İşte bu anlayış ve tabii olmaya halk değişik isimler adı altında şu mezheb, bu mezheb diye isimler vermişlerdir.

Mezhebler Kur’an ve hadis-i şeriflere dayanır. Peygamber efendimizin dini yaşama biçimini müçtehid alimlerimiz içtihat ederek açığa çıkarmışlar ve yazılı metinler haline getirmişlerdir. O zamanda yaşayan müslüman halk bunlara Hanefi, Şafi gibi isimler verdikleri için bu isimlerle anıla gelmiştir. Asla bid’at değildir.
 
Üst Alt