NuSReT
Aktif Üyemiz
Bismillâhirrâhmânirrahîm
Her hayrın ve şerrin yegane yaratıcısı kendisinden başka İlah olmayan Allahu Tealadır. O’nun eşi ve benzeri ve dengi yoktur. Herkese kuvvet ve hayat veren O’dur. Cenab-ı Hakk’ın insana emanet olarak verdiği cüzi irade ile kul iyilikten veya şerden birisini seçmesinin akabinde Allahu Teala o işi yaratır ve o sebeple kul her yaptığından sorumlu olur…
Bazı İlahiyatçı hocalar eski alimlerin Kur’an mealini ve tefsirini okumaya karşı olduklarını sadece kendi yazdıkları kitapların okunmasını istediklerini söylüyorlar. Bu kesinlikle doğru değildir. Hiç bir Ehli Sünnet alimi tefsir ve meal okunmasına karşı olmamıştır. O alimler; ehil(müçtehid) olmayan kimselerin Kur’an’dan kendi aklına ve ilmine göre itikadî ve amelî hükümler çıkarılmasının uygun olmadığı görüşünü savunmuşlardır. Müslüman Allah’ın kitabını elbette okumalıdır. Zira onda nice hikmetler vardır.
Tabi onu anlamak için de alt yapı lazımdır. Yani, Kur’an’da ki uzay ile ilgili ayetlerin işaretlerini anlayabilmek için o konuda yeterli alt yapı bilgiye sahip olmak lazım.
SORU 1: MEZHEP KARŞITLARI; “Bu ümmeti niçin parçalayıp mezheplere bölüyorsunuz?” DİYORLAR.
EHLİ SÜNNETE İNANANLAR GERÇEKTEN MEZHEPÇİLİK YAPARAK MÜSLÜMANLARI mı BÖLÜYOR..?
CEVAP: Bir kimse ehli sünnete inansın veya inanmasın ama şunu herkes bilsin ki, mezhep alimlerimiz (Allah onların kabirlerini cennet bahçeleri kılsın) asla ümmeti bölüp parçalamak maksadı ile mezhep çalışmaları yapmamıştır. İslam tarihinde de gerçek anlamda bir mezhep çatışması olmamıştır. Bizim aramızda ne zaman bir kargaşa çıkmışsa, dış düşmanlarla içerdeki münafıklar birleşip zaman zaman Müslümanlar arasında ufak tefek çatışmalar çıkarmaya çalışmışlardır. Ama asla istedikleri sonuca ulaşamamışlardır.
Müslümanların yüzde 90’ı bir mezhebe mensup olmasına karşın 1400 yıl boyunca asla bir mezhep mensubu diğerine mezhebinden dolayı sataşmamış onunla savaşmamıştır. Ehli sünnet mensupları tarih boyunca ehli sünnet olmayanlara asla zulüm etmemiş aynı mahallede yan yana barış ve huzur içinde yaşamışlardır. Ancak selefiyeci mealciler ve dinde reformcular, ehli sünnete mensup samimi Müslümanlara küfür ve şirk isnat ederek fitne ve fesat çıkarma girişiminde bulunmakta ve onların samimi inançlarını bozmaya çalışmaktadırlar
Günümüzde bazı örgütler çıkıp kendi mezhepleri adına cinayetler işliyorlar. Bunların savunduğu mezhep ister Sünnilik, isterse Şia olsun veya daha farklı bir mezhep olsun, bunların yaptıkları cinayettir kendileri de katildir.. Bunlar kendilerini Allah’ın askeri sanıyorlar ama; bunlar aslında şeytanın askerleridir.
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz :”
-” Ümmetimin alimleri arasındaki ayrılık rahmettir.” ve “Ümmetimin alimleri asla yanlış üzerinde ittifak etmezler.” buyurdular.
En büyük müçtehid Peygamber Efendimizdi. Eshab-ı Kiramın her biri birer müçtehiddi. Her birisi sırat-ı müştekim olan ehl-i sünnet mezhebinden sapmadan ayrı ayrı içtihatları vardı. Bir çoüunun içtihadı birbiri ile aynı olmakla beraber bazılarının içtihadları kısmen de olsa farklı idi. Rasulullah Efendimiz onlara “siz ne yapıyorsunuz?” demedi. Hatta Rasulullah (s.a.v) bir çok kez Hz. Ömer’in (r.a.) içtihatlarını doğru buldular.
Eshaptan sonra başka milletlerde de Müslüman olanlar çoğalınca ve içtihat derecesinde alimler de azalınca, müçtehid olmayan Müslümanların müçtehid olanlara tabi olmaları elzem oldu. Bu sebepledir ki Tabiin devrinde 100’ün üzerinde hak mezhep ortaya çıktı. Bu hak mezhepler yıllar içinde daha çok rağbet edilen mezheplere yerini bırakarak Müminler 4 hak mezhepte karar kıldı. Daha sonraki yıllarda mezhep kuracak kadar içtihat ehli alimler de olmadığı için yeni bir mezheb kurulmadı.
Farz veya haram olduğu Kur’an ve sünnetle kesin olarak belirlenmiş mevzularda içtihat yapılamaz. Misal: İçkinin, domuzun, kumarın haram oluşu, orucun, namazın ve haccın farz oluşu gibi.. Dört hak mezhebin aralarındaki ayrılık da Kur’an ve Sünnetle haram veya farz olduğu kesin olarak belirlenmemiş mevzulardan ibarettir.
Her hayrın ve şerrin yegane yaratıcısı kendisinden başka İlah olmayan Allahu Tealadır. O’nun eşi ve benzeri ve dengi yoktur. Herkese kuvvet ve hayat veren O’dur. Cenab-ı Hakk’ın insana emanet olarak verdiği cüzi irade ile kul iyilikten veya şerden birisini seçmesinin akabinde Allahu Teala o işi yaratır ve o sebeple kul her yaptığından sorumlu olur…
Bazı İlahiyatçı hocalar eski alimlerin Kur’an mealini ve tefsirini okumaya karşı olduklarını sadece kendi yazdıkları kitapların okunmasını istediklerini söylüyorlar. Bu kesinlikle doğru değildir. Hiç bir Ehli Sünnet alimi tefsir ve meal okunmasına karşı olmamıştır. O alimler; ehil(müçtehid) olmayan kimselerin Kur’an’dan kendi aklına ve ilmine göre itikadî ve amelî hükümler çıkarılmasının uygun olmadığı görüşünü savunmuşlardır. Müslüman Allah’ın kitabını elbette okumalıdır. Zira onda nice hikmetler vardır.
Tabi onu anlamak için de alt yapı lazımdır. Yani, Kur’an’da ki uzay ile ilgili ayetlerin işaretlerini anlayabilmek için o konuda yeterli alt yapı bilgiye sahip olmak lazım.
SORU 1: MEZHEP KARŞITLARI; “Bu ümmeti niçin parçalayıp mezheplere bölüyorsunuz?” DİYORLAR.
EHLİ SÜNNETE İNANANLAR GERÇEKTEN MEZHEPÇİLİK YAPARAK MÜSLÜMANLARI mı BÖLÜYOR..?
CEVAP: Bir kimse ehli sünnete inansın veya inanmasın ama şunu herkes bilsin ki, mezhep alimlerimiz (Allah onların kabirlerini cennet bahçeleri kılsın) asla ümmeti bölüp parçalamak maksadı ile mezhep çalışmaları yapmamıştır. İslam tarihinde de gerçek anlamda bir mezhep çatışması olmamıştır. Bizim aramızda ne zaman bir kargaşa çıkmışsa, dış düşmanlarla içerdeki münafıklar birleşip zaman zaman Müslümanlar arasında ufak tefek çatışmalar çıkarmaya çalışmışlardır. Ama asla istedikleri sonuca ulaşamamışlardır.
Müslümanların yüzde 90’ı bir mezhebe mensup olmasına karşın 1400 yıl boyunca asla bir mezhep mensubu diğerine mezhebinden dolayı sataşmamış onunla savaşmamıştır. Ehli sünnet mensupları tarih boyunca ehli sünnet olmayanlara asla zulüm etmemiş aynı mahallede yan yana barış ve huzur içinde yaşamışlardır. Ancak selefiyeci mealciler ve dinde reformcular, ehli sünnete mensup samimi Müslümanlara küfür ve şirk isnat ederek fitne ve fesat çıkarma girişiminde bulunmakta ve onların samimi inançlarını bozmaya çalışmaktadırlar
Günümüzde bazı örgütler çıkıp kendi mezhepleri adına cinayetler işliyorlar. Bunların savunduğu mezhep ister Sünnilik, isterse Şia olsun veya daha farklı bir mezhep olsun, bunların yaptıkları cinayettir kendileri de katildir.. Bunlar kendilerini Allah’ın askeri sanıyorlar ama; bunlar aslında şeytanın askerleridir.
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz :”
-” Ümmetimin alimleri arasındaki ayrılık rahmettir.” ve “Ümmetimin alimleri asla yanlış üzerinde ittifak etmezler.” buyurdular.
En büyük müçtehid Peygamber Efendimizdi. Eshab-ı Kiramın her biri birer müçtehiddi. Her birisi sırat-ı müştekim olan ehl-i sünnet mezhebinden sapmadan ayrı ayrı içtihatları vardı. Bir çoüunun içtihadı birbiri ile aynı olmakla beraber bazılarının içtihadları kısmen de olsa farklı idi. Rasulullah Efendimiz onlara “siz ne yapıyorsunuz?” demedi. Hatta Rasulullah (s.a.v) bir çok kez Hz. Ömer’in (r.a.) içtihatlarını doğru buldular.
Eshaptan sonra başka milletlerde de Müslüman olanlar çoğalınca ve içtihat derecesinde alimler de azalınca, müçtehid olmayan Müslümanların müçtehid olanlara tabi olmaları elzem oldu. Bu sebepledir ki Tabiin devrinde 100’ün üzerinde hak mezhep ortaya çıktı. Bu hak mezhepler yıllar içinde daha çok rağbet edilen mezheplere yerini bırakarak Müminler 4 hak mezhepte karar kıldı. Daha sonraki yıllarda mezhep kuracak kadar içtihat ehli alimler de olmadığı için yeni bir mezheb kurulmadı.
Farz veya haram olduğu Kur’an ve sünnetle kesin olarak belirlenmiş mevzularda içtihat yapılamaz. Misal: İçkinin, domuzun, kumarın haram oluşu, orucun, namazın ve haccın farz oluşu gibi.. Dört hak mezhebin aralarındaki ayrılık da Kur’an ve Sünnetle haram veya farz olduğu kesin olarak belirlenmemiş mevzulardan ibarettir.