RasuleHasret
Yeni Üyemiz
KUREYŞ SURESİ TÜRKÇE OKUNUŞU VE TEFSİRİ
Kureyş Sûresi Nuzül
Mushaftaki sıralamada yüz altıncı, iniş sırasına göre yirmi dokuzuncu sûredir. Tîn sûresinden sonra, Kåria sûresinden önce Mekke’de inmiştir.
Kureyş Sûresi Hakkında
Kureyş sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 4 âyettir. İsmini, birinci ayette geçen قُرَيْشٌ (Kureyş) kelimesinden almıştır. Kureyş, Resûlullah (s.a.s.) mensup olduğu, İslâm’ın tebliğine ilk muhatap olan ve Kur’an’da adı geçen bir kabiledir. Sûre hususi olarak Kureyş’ten bahsettiği için bu ismi almıştır. Mushaf tertîbine göre 106, iniş sırasına göre ise 29. sûredir. Kur'ân-ı Kerim'in yüz altıncı sûresi. Âyetlerin sayısı Hicazlılara göre beş, diğerlerine göre dörttür. On yedi kelime ve yetmiş üç harften ibarettir. Âyetlerin sonlarına ahenk veren fâsılaları, te, şîn ve fe harfleridir. Sûre adını ilk âyette geçen, "Kureyş" kelimesinden almıştır.
Kureyş Sûresi Konusu
Bu sûre ile önceki Fîl sûresi arasında konu itibariyle çok derin bir irtibatın olduğu anlaşılır. Allah Teâlâ, Kâbe’nin Ebrehe tarafından yıkılmasını önleyerek Kureyş’e pek büyük bir ihsanda bulunmuştu. Çünkü onlar, diğer milletler nezdindeki bütün itibarlarını Kâbe sayesinde elde etmişlerdi. Bu sûrede de Kureyş kabilesi, aynı şekilde Cenâb-ı Hakk’ın kendilerine olan büyük ihsan ve ikramları hatırlatılarak sadece Beytullâh’ın Rabbi Allah’a kulluğa çağrılır.
Dahhâk ve Kelbî, bu sûrenin Medenî olduğunu söylemişlerdir. Ama müfessirlerin çoğunluğu sûrenin Mekke'de nâzil olduğu üzerinde müttefiktirler. Sûrenin Mekkî olduğuna "rabbe haze'l-beyt" âyeti delil gösterilmiştir. Seleften bazıları bu sûrenin içeriğinden dolayı Fil sûresinin devamı gibi göründüğünü söylemiş ve bu iki sûreyi tek sûre olarak kabul etmişlerdir. Fakat ashabın çoğunluğunun kanaati ve Hz. Osman'ın İslâm dünyasının merkezlerine gönderdiği mushaflarda da bu iki sûre arasında Besmele'nin konulması, bunların iki ayrı sûre olduğuna kesinlik kazandırmıştır (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili, VII, 6146 vd; Mevdudî, Tefhîmü'l Kur'ân terc. Heyet, İstanbul 1988 s. 274 vd.).
Bu sûre muhteva olarak Fil sûresinin bir devamı mahiyetindedir. Allah (c.c.)'in Kureyşlilere Fil olayındaki ihsânı hatırlatıldığı gibi, bu sûrede de kışın ve yazın yaptıkları seyahat nimeti ve elde ettikleri bol kazançları hatırlatılmaktadır. Kureyşlilerin yaşadıkları yerler çorak ve verimsiz arazilerdir. Ama Kâbe'nin kudsiyeti Kureyşliler için bir özellik taşımaktaydı. Bu yüzden önlerine geniş rızık kapıları açıldığı, huzur ve emniyet içerisinde rızıklarını elde ettikleri ima edilmektedir. Kış ve yaz yapılan bu ticarî seyahatlere alıştıkları ve âdeta bir gelenek haline getirdikleri vurgulanmaktadır. İlk âyette geçen "îlâf", sevmek, dağıldıktan sonra bir araya gelmek, bir şeyi âdet haline getirmek manâsını taşır. Ticarî ilişkilerinden dolayı, çevredeki kabileler ve devletler, Kureyşlilere "ashâb-ı îlâf" (ülfet ilişkisi olanlar) demekteydiler.
Bu hâdîse sûrede şöyle anlatılmaktadır.
"(Eğer Allah'ın başka ni'metlerinden dolayı kulluk etmiyorlarsa hiç değilse) Kureyş'in (güvenini sağlayıp) onları kış ve yaz yolculuğuna alıştırdığı için (ibadet etsinler)" (1, 2).
Sûrede Allah'ın bu lutfu hatırlatıldıktan sonra, onların bu ni'mete şükretmeleri gerektiği belirtilerek şöyle devam edilmektedir: "Bu evin Rabbine ibadet etsinler. Ki O, kendilerini açlıktan kurtarmış ve korkudan da emin kılmıştır" (3, 4).
O evin sahibi ve Rabbi, onları açlıktan kurtarıp doyurmuş ve korkudan da emin kılmıştır. Allah onlara emniyet ve ruhsat nimetini verdiğinden dolayı yalnız O'na ibadet etmeleri ve ondan başka ilahları O'na ortak ve denk kabul etmemeleri gerektiği anlatılmaktadır. el-Ankebût sûresinin altmış yedinci âyetinde o zamanki asâyişi ve Kureyş'in durumu şöyle belirtilmektedir: "Çevrelerinde insanların zorla kapılıp götürülmesine rağmen orayı harem yaptığımızı onlar görmediler mi?" Cahiliyye döneminde hiç bir kabilenin korkudan emin olmadığı bir ortamda, Kureyş kabilesi her türlü tehlikeden korunmuş bir şekilde yaşamlarını sürdürdüklerini kendileri de biliyorlardı. Kureyş'in taşıdığı "Kâbe'nin hizmetçileri" sıfatından dolayı, hiç kimse onlara dokunmazdı. Herhangi bir saldırı esnasında; Kureyşlilerin "Biz Haremliyiz" veya "Biz Allah'ın haremindeniz" demeleri saldırganı durduruyordu. Tüm bu ni'metlerden dolayı Kâbe'nin Rabbine ibadet etmeleri istenmektedir.
Kureyş sûresinin faziletiyle ilgili bir hadis-i şerifte Rasûlüllah (s.a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah Teâlâ Kureyşlileri yedi özellikle üstün kılmıştır? Ben onlardanım; nübüvvet onlardadır; Mekke'nin hâcibliği onlardadır; Mekke'nin su dağıtma işlemi (sikâye) onlardadır; Allah, fil ordusuna karşı onları muzaffer kılmıştır; onlar, kendilerinden başkası Allah'a ibadet etmezken, sürekli Allah'a ibadet etmişlerdir; Allah onlar hakkında Kur'ân'da bir sure indirmiştir" Rasûlüllah sonra Kureyş sûresini okumuştur. (İbn Kesir, Tefsîru'l Kur'âni'l-Azîm, terc. Bekir Karlığa, Bedrettin Çetiner İstanbul 1987, XV, 8603-8685).
Böylece Kureyş Sûresi'nde; Rasûlüllah (s.a.s) gönderildiği zaman herkes tarafından bu olaylar bilindiği için ayrıca açıklamaya gerek duyulmamıştır. Onun için dört kısa âyetle bu beytin (Kâbe) putlara değil, sadece Allah'a ait olduğuna inandıklarına, Allah'ın bu Beyt'e, dolayısıyla kendilerine emân bağışlayıp ticarette ilerleme lütfettiğine ve açlıktan kurtararak refah nasib ettiğine göre; Kureyş'in sadece bu Beyt'in Rabbine ibadet etmeleri gerektiği beyan edilmiştir.