TÜRKOĞLU
Aktif Üyemiz
Kurtlar, cins cinstir. Bu cinsler, karakter ve yaşayış biçimlerine göre birbirlerinden ayrılırlar. Bozkurt, kurt türleri arasında üstün nitelik ve özellikleri olan bir kurt cinsidir. Onu, Karakurt denilen bir başka kurt cinsi ile Canavar adıyla adlandırılan bir başka kurt cinsi izler.
CANAVAR: Canavar denilen kurt, bir sürüye daldığında sürünün tümünü telef eder ancak, içinden yalnızca birini kendisine yem yapar. Canavar diye adlandırılan kurtların belli bir töresi yoktur.
KARAKURT: Karakurt, bir sürüye daldığında sürünün yarısını telef eder, bu telefatın içinden de tek bir tanesini kendine yem yapar. Karakurtlar, kısmen törelidirler.
BOZKURT: Bozkurt, bir sürüye daldığında yalnızca bir hayvanı telef eder ve bunun da yarısını kendisine yem yapar; öteki yarısını ise varsa ailesine, yoksa avlanamayacak denli yaşlı bozkurtlara taşır. Bozkurtlar, töreli yaratıklardır.
GÖK BÖRÜ: Bir de Bozkurt ile aynı cüsse ve karakterde olan ve adına Gökbörü denilen bir kurt vardır. Gökbörü, Bozkurt’un tüyü gök renginde (açık mavi) olanıdır. Türk efsane ve destanlarına göre Gökbörü, 100 yılda 1 ya da 2 kez görünür. Oğuz Kağan Destanı’ndaki kurt, işte bu Gökbörülerden biridir.
KURT’UN GENEL ÖZELLİKLERİ
Kurt, yalnızca kuzey yarımkürede yaşar. Postunun rengi, yaşadığı bölge ve yaşına göre değişiklikler gösterip kara-kahverengi-ak arasında değişirse de genel olarak boz sarı renktedir. Seyrek olarak ak renkli ve kızıla çalan renkli kurtlara da rastlanır.
Kurt, yırtıcı ve etçildir. Kulakları sivri uçlu, bacakları uzundur. Yaklaşık 122 cm uzunluğu ve 45 cm’e yaklaşan kuyruğu ile iri ve güçlü bir hayvandır. Ağırlığı 25-55 kg arasında değişir. Göğsünde krem; omuz, kuyruk ucu ve dilinde ise kara benekler bulunur.
Kurt, genellikle geceleri avlanır. Kışın sürüler halinde dolaşır. Issız yerlerde dolaşmayı sever. Tavşan, geyik vb yabani hayvanları yediği gibi koyun, keçi türündeki evcil hayvanlar da avları arasında yer alır. Dağlık yörelerde yaşayan evcil hayvanlar için en büyük tehlike kurttur.
Kurt yılda bir kez doğurur ve bir kerede 5-6 yavru yapar. Çiftleşme mevsimi dışında tek başına yaşar (Bozkurt hariç).
KURT OYUNU – TURAN TAKTİĞİ
Kurtların kışın aç kaldıklarında uyguladıkları bir avlanma taktikleri vardır.
Bu taktiğe göre kurt sürüsü iki kümeye ayrılır. Birinci küme fedai kümesidir; ikinci küme ise pusu kümesi. Fedai kümesi köpeklerin bulunduğu yerleşim yerine girer ve köpeklere saldırır. Biraz mücadele verdikten sonra fedai kümesi, yenilmiş gibi davranıp köpeklerden kaçmağa başlar; tabi ki köpekler de kurtların ardından onları kovalamağa başlarlar. Ama köpekleri bir sürpriz beklemektedir. Çünkü asıl ve kalabalık topluluk olan pusu kümesi, onları yerleşim yerinin dışında beklemektedir. Pusu kümesi hilal biçiminde dizilmiş ve iyice gizlenmiştir. Fedai kurtlar, köpekleri kurnazca bu hilalin ortasına çekerler. Köpekler hilalin içine tümüyle girince, pusu kümesi, hilali uçlarından kapatır ve köpekler bir çember içine alınmış olur. Artık köpeklerin kurtuluş umudu yoktur; zafer kurtlarındır ve karınlarını doyurmak için avlarını parçalarlar.
Eski Türkler, kurtlarda gördükleri bu oyunu bir savaş manevrası durumuna getirmişler ve yaptıkları birçok savaşta kullana gelmişlerdir. Bu savaş manevrasına ”Kurt Oyunu”, ”Hilal Taktiği”, ”Turan Taktiği” gibi adlar verilir.
Tarihi kayıtlar incelendiğinde, Roma imparatoru Sezar’ın, sahte geri çekilme ve pusuya dayalı Kurt Oyunu’nu Asyalı göçebe savaşçılardan öğrenip uygulamağa çalıştığı anlaşılmaktadır. Fakat Roma ordusunun, Türk ordusu gibi süvariliğe dayanmayıp piyade ağırlıklı olmasından ve Roma ordusunda okçuluğa verilen önemin az olmasından ötürü, Roma ordusu Kurt Oyunu’nu uygulamakta yetersiz kalmıştır. Çünkü Kurt Oyunu hızlı bir manevra yeteneği ve yüksek okçuluk kabiliyeti gerektirir ki bu da o zamanlar ancak atlı birliklerle sağlanabilirdi.
Türkler, zamanımıza kadar birçok savaşta (mesela Mohaç Meydan Savaşı, Malazgirt Meydan Savaşı, Kurtuluş Savaşı’ndaki birçok çarpışma; Hun, Kök-Türk, Avar ordularının yaptıkları savaşlar…vb) bu taktiği maharetle uygulamışlardır. Zaten Türkler, yaptıkları savaşların hemen hemen tümünde düşmandan sayıca az bulunmuşlardır. İşte sayıca az Türk ordusunun kalabalık düşman ordularını alt etmesinin arkasında yatan sırlardan biri kurtlardan alıp uyguladıkları bu savaş taktiğidir.
BOZKURT’UN YAPISI
Bozkurt, adını tüyünün boz (gri) olmasından alır. Öteki kurt türleri arasında boz renkte olanlar bulunsa da Bozkurt, onlardan boy pos bakımından ayrılır. Bozkurt, burnunun ucundan kuyruğunun sonuna dek yaklaşık 1.65 m boyundadır. Omuz başları yerden 0.80 m yüksekliktedir. Başka kurt cinslerinde bu azamet yoktur. Bozkurt’un ömrü ortalama olarak 15 yıldır. 2 yaşına değin yavru olan Bozkurt, 8-10 yaşlarından sonra yaşlı bozkurt olur.
Bozkurt özgürlüğüne son derece düşkündür. Onu bir hayvanat bahçesinde, kafes arkasında ya da bir sirkte maskaralık yaparken göremezsiniz.
GÖK BÖRÜ (KÖK BÖRİ): Bir de Bozkurt ile aynı cüsse ve karakterde olan ve adına Gökbörü denilen bir kurt vardır. Gökbörü, Bozkurt’un tüyü gök renginde (açık mavi) olanıdır. Türk efsane ve destanlarına göre Gökbörü, 100 yılda bir ya da iki kez görünür. Oguz Kağan Destanı’ndaki kurt, işte bu Gökbörülerden biridir.
BOZKURT’UN TÖRESİ
Bozkurt, fevkalade töreli bir varlıktır. Bir Bozkurt ailesi, bir başka Bozkurt’un kendilerine katılma isteğini, birtakım sınavlar uygulayarak kabul eder. Yuvadan ayrılmak isteyen bir bozkurt, aileden izin almak zorundadır. Her Bozkurt ailesinin ve ortak hareketlere katılan bozkurtların bir başkanı vardır ve buna EKE adı verilir.
TÖREDEN AYRILAN BOZKURTLAR:
Bazen, seyrek de olsa, Bozkurtların içinden töreyi hiçe sayarak ayrılanlar olabilir. Bu ayrılanlar, Bozkurt’un yalnız yaşayamama özelliğine uygun olarak Karakurt, Canavar gibi alt kurt cinslerinin, hatta çakal, tilki, köpek gibi hayvanların sürülerine karışırlar. Genelde böyle bir durumda o Bozkurt, yeni katıldığı bu alt düzeyden sürü içinde yüksek bir mevkide bulunur.
Bozkurt topluluğu dağda, ormanda, bozkırda zaman zaman alt tabaka sürüleri ile karşılaşırlar. Karşılaştıkları alt tabaka sürüde eğer bir bozkurt varsa, onu hemen hissederler. Yavru Bozkurtlar, kendilerinden olan bu yaratığın neden yabancı bir sürü içinde olduğunu anlayamazlar; hatta onu, hala kendi topluluklarının bir ferdi olarak algılarlar ve o bozkurdu kendi topluluklarına çağıran kimi sesler çıkarırlar. Bu sesler, bozkurtluk niteliğini yitirmiş olan yaratığa kıvanç verir. Öylesine gururlanır ki, içinde bulunduğu sürünün üyelerine, ne denli önemli bir yaratık olduğunu hareketleriyle anlatmak ister gibidir. Bazen geri dönmek ve Bozkurt sürüsüne yeniden katılmak ister. Ama yavru bozkurtları kandırabilse de, yetişkin ve yaşlı bozkurtları kandıramaz ve genelde sınavları geçemediği için de yuvaya geri dönemez.
YALNIZ BOZKURTLAR:
Bozkurt topluluğundan ayrılıp da başka bir sürüye katılmayan, dağa çıkan Bozkurtlar ise sınavları başarıyla verirlerse, yeniden yuvaya kabul edilirler.
TÜRKÇE’DE ”KURT” SÖZCÜĞÜ
Türkler kurda çok eskilerden beri ”böri” ya da ”börü” derlerdi. Bu sözcük Anadolu’da da söylenmekte ve yaşamaktadır. Ayrıca Anadolu’da, tek başına gezen azılı kurtlara ”yalınsak” adı verilir. Fakat Oguz Türklerine yani Türkmenlere geldiğimizde ise, onların ”börü” sözcüğü yerine daha çok ”kurt” sözcüğünü kullandığını görüyoruz.
OGUZ TÜRKLERİ’NİN ”BÖRÜ” YERİNE ”KURT” KELİMESİNİ KULLANMASI
Oğuzlar, bugünkü Anadolu, Kerkük, Suriye, Irak, İran Türklerinin, Azerbaycan Türklerinin, Orta Asya’nın çeşitli bölgelerinde yaşayan bugünkü Türkmenlerin, Karakalpak Türklerinin doğrudan atalarıdır. Yukarıda da belirtildiği üzere, Oğuz Türkleri genelde ”börü” yerine ”kurt” sözünü kullanırlar. Türkologlarca bunun nedeni şudur:
BÖRÜ YERİNE KURT SÖZCÜĞÜNÜN KULANILMASININ NEDENİ
Türklerde büyüklere adı ile değil de bir akrabalık kelimesi ile seslenilmesi gelenektir. Mesela bir kişi Oktay adını taşıyan amcasına ”Oktay” diye hitap etmez, ona amca diye seslenir. Yine, bir çocuk babasına ”baba” demez de adı ile seslenirse tokatı yiyiverir. İşte kurt da Eski Türk kültüründe ata olarak kabul edildiğinden, kurt için, esas adı olan ”börü” değil, ”kurt” kelimesi kullanılmıştır.
”KURT” SÖZCÜĞÜNÜN ESAS ANLAMI
Yukarıda, ”börü” yerine ”kurt” kelimesinin kullanılmasının nedeni anlatıldı. Peki öyleyse, ”kurt” kelimesinin esas anlamı nedir ?
Kurt sözcüğünün Türkçede ki esas anlamı ”vahşi”dir. Örnek vermek gerekirse, eski bir Türk şiirinde şunlar söylenmektedir:
Kurt kuş hepsi dirildi
Erkek dişi derildi
Bölük olup dağıldı
İnlerine giremeyecekler.
Dikkat edilirse bu eski Türk şiirinde ”kurt” kelimesi, esas anlamı olan ”vahşi” kavramını ifade etmekte ve ”Kurt kuş” sözcükleri ile ”vahşi ve yırtıcı kuşlar” anlatılmak istenmektedir.
KURT’LA İLGİLİ TÜRK ATASÖZÜ ve DEYİMLERİ
İtin sahibi varsa, kurtun tanrısı var. (ANONİM)
Böri koşnısın yimez. (Kurt komşusunu yemez.) (ESKİ TÜRK)
El ile oyun olmaz, kurt ile koyun olmaz. (ANADOLU)
Goyuna gurt gelende, bir geçilini tapar. (AZERBAYCAN)
Gözüm görmedikten sonra, isterse götümü (kötümdü) kurt (börü) yesin. (KIRGIZ)
Gurtdan gorhan, goyun sahlamasun. (Kurttan korkan, koyun saklamasın.) (AZERBAYCAN)
İl ogrısız bolmaz, tag börisiz bolmaz. (İl uğrusuz [hırsızsız, haydutsuz] olmaz, dağ kurtsuz olmaz.) (ESKİ TÜRK)
Kazak, Kırgız ve kurt kardeştirler. (KAZAK, KIRGIZ)
Keçi kurttan kurtulursa gergedan olur. (ANADOLU)
Keçiye rakı içirmişler, kurdun evini sormuş. (ANADOLU)
Komşu kurt beni talasın. (ANADOLU)
Koyun sürüsüne kurt dadanmış. (ANADOLU)
Koyunu güden kurdu görür. (ANADOLU)
Koyunu kurda ısmarlar. (ANADOLU)
Koyunu kurta ısmarlırı. (Koyunu kurda ısmarlar.) (KERKÜK)
Koyununu kurda kaptıran çobanın ağzını bıçak açmaz. (ANADOLU)
Köyün itleri kendi aralarında düşman olsalar da, kurdu görünce birleşirler. (KIRGIZ)
Kurda koyun sürüsü inanmak. (ANADOLU)
Kurda varan. (Cesur kişi.) (ANADOLU)
Cesur kişilere ”kurda varan”, korkaklara ise ”çömelip ürüyen”, yani kurttan korkan ve köpek gibi havlayan denilir.
Kurdu koyunla barıştırır. (ANADOLU)
Kurda ensen neden kalın demişler, kendi işimi kendim görürüm demiş. (ANADOLU)
Kurt ağzından kuzu alınır mı ? (ANADOLU)
Kurt ile koyun, ateş ile su. (ANADOLU)
Kurt ile koyun dost olmaz. (ANADOLU)
Kurt ile kuzuyu bir arada yürüttü. (ANADOLU)
Kurt komşusunu talamaz. (ANADOLU)
Kurt, koyunun pahalı olduğunu bilmez. (ANADOLU)
Kurtla koyun olmaz, ciğerle (akrabayla) oyun olmaz. (ANADOLU)
Kurtla koyun, kılıç ile oyun olmaz. (ANADOLU)
Kurtla koyun, kılıçla oyun. (ANADOLU)
Kurttan yer, koyunnan şivan eder. (Kurtlan yer, koyunlan matem eder.) (KERKÜK)
Kurt yağmuru. (Güneşli havada yağan yağmur) (Anonim)
İnanca göre, güneşli havada yağan yağmurda kurtlar doğar.
Tilki mi togdı, azu böri mi ? (Tilki mi doğdu, yoksa kurt mu ?) (ESKİ TÜRK)
Eski Türklerde bir çocuk doğunca bu soru sorulur; tilki aldattığı için kızı, kurt da yiğitliğinden ötürü erkeği temsil ederdi.
Tüklü koyunu kurt yemez. (Tüylü koyunu kurt yemez.) (KERKÜK)
TÜRK’ÜN AĞLAMASI BİLE KURDA BENZER !
Bozkurt, Türk kültüründe çok önemli bir yere sahiptir. Kurt ile ilgili efsane, inanış ve gelenekler, Türk kültüründe derin izler bırakmıştır. O derece ki, yabancı kaynaklar bile Kurt ile Türk arasında ilişki kurmuşlar, hatta Türklerden bahsederken ”Kurttan Türeyenler” deyimini kullanmışlardır. İşte yine buna benzer olarak, Türklerin ağlaması bile Çin kaynaklarınca kurt sesine benzetilmiştir.
Eski Çinli tarihçiler Töles Türkleri için şöyle der: ”Tölesler, kurttan türedikleri için, ağlamaları ve şarkıları da kurt sesine benzer.” (Töles, Hun Devleti ile Göktürk Devleti arasındaki zamanda Türklerin genel adıdır; bütün Türklere ”Türk” adının verilmesi, Göktürkler ile başlar).
Benzer biçimde, Kaşgarlı Mahmud’un Divan-ı Lugaat-it Türk adlı eserinde kayıtlı bulunan eski bir Türk şiirinde, büyük Türk kahramanı ve hükümdarı Alp Er Tonga’nın yoğ (cenaze) töreninde bulunanların, ”kurt gibi uluduğu, gözyaşları döktüğü, haykırarak yakalarını yırttığı” anlatılmaktadır.
KUMAN BAŞBUĞU SAVAŞTAN ÖNCE BOZKURT GİBİ ULUDU
Kuman Türkleri ile ilgili, Rus salnamelerine geçmiş, Bozkurt’la alakalı olan ilgi çekici bir rivayet vardır.
Kuman Türkleri 11.yy.da Doğu Avrupa bozkırlarında yaşıyorlardı. Bizans ve Rusya baş düşmanları idi. Macarlara karşı da savaşırlardı.
Kuman başbuğu Bönek Han, Macarlarla savaşmak zorundaydı. Ama durum umutsuz görünüyordu. Çünkü komutası altındaki küçük süvari ordusuna karşılık, karşısında büyük ve ağır silahlı bir ordu vardı. Bönek Han savaştan önceki gece çadırından çıktı. Bir kurt gibi ulumağa başladı. Bönek Han’ın ulumasına önce bir kurt yanıt verdi; sonra bir başkası. En sonunda bütün kurtlar ulumağa başladılar. Bu durum üzerine Bönek Han, yarınki savaşta üstün geleceğini anladı. Ve ertesi gün Kuman Türklerinin ordusu, kendisinden çok güçlü olan Macar ordusu karşısında parlak bir zafer kazandı.
MİLLİ SEMBOLLER
Millet halinde yaşamanın şartlarından biri de milli sembollere saygı göstermektir. İnsan, medenileştiği oranda hürriyetlerinden bir bölümünü fedaya ve bazı kaidelere saygı göstermeye mecburdur. Medenî insan, hayvan gibi rastgele yerde uzanıp uyuyamaz. Her istediği zaman bağıramaz veya türkü söyleyemez. Her istediği şeyi her zaman ve her yerde yapamaz.
Medenî insan milletçe kutlu sayılan canlı veya cansız varlıklara da saygılı davranır. Kutlu sayılan nesneler bayrak gibi, arma gibi, millî marş; gibi, şeref ve namus gibi şeylerdir. Hayvan için bütün bunlar, bu arada bayrak da değersiz bir şeydir. Çünkü yetmez. Şeref ve namus diye bir duygu veya içgüdünün hayvanda bulunmasına imkan yoktur. Hayvan milli sembolü de bilmez. Çünkü hem millet değildir, hem de millî sembol onun için taş ve ağaç gibisinden herhangi bir nesnedir.
Milleti millet yapan kaidelerin içinde millî semboller de bulunduğu için bir milleti yıkmak isteyenler onun millî sembollerine de hücum ederler.
Bir toplumun millî sembolleri olmadı mı artık sürüleşmiş demektir. Bilginlerine, profesörlerine ve her şeyine rağmen onun koyun sürüsünden veya karınca yuvasından farkı yoktur.
Millî sembollere saldıranlara dikkat edilmelidir: bunu cehalet veya hamakatlarından mi, yoksa gizli maksatlarından mı yapıyorlar?
Millî sembol olan Oğuz Han’a dil uzatıldı mı, biliniz ki, o, bilerek veya bilmeyerek düşman için çalışıyor demektir.
Millî sembol olan Bozkurt’a köpek diyenler için de durum aynıdır. Üstelik onlar aynada kendilerini görmektedir.
TANRIKUT HÜSEYİN NİHAL ATSIZ
BOZKURT BİR TOTEM YA DA PUT MUDUR ?
Totemcilik anaerkil düzene dayalı olmasına karşın, Eski Türklerde ataerkillik vardır. Bir klan dini olan totemcilikte mülkiyet ortaklığı olduğu halde, Türklerde özel mülkiyet vardı. Totem inancında aynı toteme bağlı olanlar birbirleri ile akraba sayılırken Türklerde kan akrabalığı geçerlidir. Totemcilik daha çok asalak ekonomiye (avcılık ve devşirmecilik) dayanırken, Türk ekonomisi hayvan yetiştiriciliği üzerine kurulu idi. Totemci topluluklarda her klanın, ata olarak tanıdığı ayrı bir totemi bulunur; Türklerde ise, bütün bir ulusun kutlu saydığı yalnızca tek bir hayvan vardır. Kurt efsanesinin toplayıcı bir vasfının bulunması, klanları birbirinden ayıran ve karşı karşıya koyan totemcilik düşüncesine aykırı düşmektedir. Klanların bireyleri totemlerinin adı ile anılırlar; Türklerde ise her bireyin, her ailenin ayrı adı vardır. Klan, totemine taptığı halde, Türklerde kurda tapılmaz. Totemcilikte ruhun ölmezliğine inanılmamasına karşın, evreni bile ruhlar dünyası olarak gören Eski Türklerde dini inancın temellerinden birini ruhun ebediliği teşkil eder.
Dilbilim araştırmaları da Türklerde totemciliğin olmadığını kanıtlamaktadır. Türkçede totem kavramını ifade edebilecek bir sözcük yoktur. Çünkü Türklerde totem kavramı yoktur ve bir dilde, olmayan bir kavramın karşılığı bir sözcük bulunamaz (totem kelimesi, Türkçeye İngilizceden geçmiş bir kelime olup, Kızılderili dillerinden [Algonqin Kızılderilileri] alınmıştır).
Sonuç olarak: Eski Türklerde kurdun totem, put ya da ilah olması diye bir durum söz konusu değildir. Kurt, Türklerde yalnızca özgürlük ve bağımsızlığın timsali olarak kullanılmış bir simgedir.
TÜRK DESTAN ve EFSANELERİNDE KURT
Kurt, Türk efsanelerinde merkezi bir konumdadır. Kök-Türk kağan sülalesi olan Aşına ailesinin atası bir dişi kurt idi. Kök-Türk kağanları, atalarının anısına saygı olarak, otağlarının önüne altından kurt başlı bir tuğ dikerlerdi. Böylece kurt başlı sancak, Türklerde kağanlık (hakanlık) alameti olmuştur. Ancak bu gelenek yalnızca Kök-Türklere özgü olmayıp, kökeni Asya Hun Türklerine ve Türklerin eski atalarına değin gider. MÖ’ki Asya Hunları’nda ve hatta o çağlarda Batı Türkistan’da yaşayan U-sun (Wu-sun) Türklerinde, tıpkı bildiğimiz Bozkurt Destanı’nda olduğu gibi, kurttan türeme efsanesi ve dişi kurdun verdiği süt ile beslenme inancı yaşıyordu. Aynı efsane Tabgaç Türklerinde de vardı; Tabgaç ülkesinde ”kurt dağları”, ”kurt ırmakları” bulunmaktaydı. Uygur Türklerinin kökenlerine ilişkin bir efsane de onları kurda bağlıyordu (Uygur Kağanlığı, Kök-Türk Kağanlığı’nı takiben kurulan bir Türk devleti olup, Kök-Türk Kağanlığının devamıdır).
Kurt, eski Türk kültüründe ”at” ile birlikte en önemli yeri tutan hayvandır. Türkler kendilerinin kurt soyundan indiklerine, seferlerde kendilerine kurdun yol gösterdiğine inanmışlardır. Türkler, güçlü ve saldırgan bir hayvan olan kurdu kendilerine simge olarak seçtikleri gibi, komşuları da onları kurttan türemiş saldırgan karakterli insanlar olarak tanımışlardır. Eski bir Arap şairi Türkleri şöyle anmaktadır: ”Nasl ibn-i dabbat-a bâsil” yani ”YIRTICI KURDUN OĞULLARI”.
Kök-Türklere göre dişi kurt ”ulu ana”, Uygur Türklerine göre de erkek kurt ”ulu ata”dır. Oğuz Kağan Destanı’nda, Oğuz’a her sefere çıkışında gök bir kurt öncülük eder. Çingizname’de Alanguva, gökten inen bir kurttan gebe kalır ve doğan çocuğun soyundan da Cengiz Han gelir.
Dede Korkut Öyküleri’nde kurt yüzünün mübarek olduğu belirtilir. Yine Dede Korkut Öyküleri’nden birinde Salur Kazan, kurtla haberleşir, kendisine yurdundan haber vermesini ister.
Türkler ile kurdun arasında olan efsanevi ilgi, İslam ve Süryani kaynaklarında da yer almıştır. Kaynaklarda Avrupa Hun Türklerinden ”Kuzey Kurtları” olarak söz edilmesi ve Avrupa Hun Türklerinin ”Hun-Wulf” (Hun-Kurt) gibi adlarla anılması da Batı Hunları’ndaki kurt geleneğini göstermektedir.
Türkler arasında kurda verilen büyük önem yüzyılımıza değin süregelmiş ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ulu önder Atatürk’te de yankısını bulmuştur. (Atatürk’ün Bozkurt’a olan sevgisi, ilgili bölümde anlatılmaktadır.)
Etnoloji bilimine göre, kurt motifi Türkler için ”tipik”tir; yani, başka kavimlerde görülmeyen etnografik bir belirtidir. Eski Çin kaynaklarında bile Türk soyundan olan kavimler ”Kurt’tan Türeyenler” olarak tanımlanırken, Türk soyundan olmayan kavimler ”Kurt’tan Türeyenlerden Değildirler” biçiminde ayırt edilmiştir.
Türk destanlarında kurt yol gösteren, sıkıntılı anlarda yardıma yetişen bir varlıktır. Uygur Türklerinin Kutlu Dağ Destanı’nda kurt, ülaaae bolluk ve mutluluk getirdiğine inanılan kutlu bir kayanın Çinlilere verilmesinden sonra, üzerine uğursuzluk çöken ülkenin açlığa mahkum olması üzerine kendilerine yeni bir yurt arayan Türklere kılavuzluk etmişti.
Batıda (11.yy.ın sonu) Kuman Türklerinde yardımına başvurulduğuna ilişkin kayıtlar bulunan kurdun kılavuzluk işlevi, 2.yy.ın ortalarına değin gitmektedir. 160-170 yılları arasında topraklarından ayrılmak zorunda kalan Tabgaç Türklerinin ataları (yani Hun Türkleri) bir Bozkurt’un önderliğinde yolsuz dağlardan aşabilmişlerdi.
Yapılan araştırmalarda, bütün Avrupa, Amerika, Hindistan masal ve öykülerinde yer alan kurt motiflerinin prehistorik çağlarda Orta Asya’dan dünya yayıldığı sonucuna varılmıştır. Başta eski Roma kültüründe olmak üzere dünyadaki kurt mitolojisini ayrıntılı bir biçimde inceleyen A.Alföldi, Roma’daki dişi kurt efsanesi ve Luperkale (ata mağarası) törenlerinin Asya bozkırları (Türklerin ana yurdu) kökenli olduğunu ve Savaşçı Çobanlardan (Türklerin atalarından) -Etrüskler aracılığı ile- batıya intikal ettiğini ortaya koymuştur.
En büyük ve en eski Türk destanı olan Oğuz Kağan Destanı’nda Oğuz Kağan, gün ışığının içinden çıkan bir Bozkurt’un öncülüğünde dünyayı fethetmiştir. Şimdiki Bulgaristan topraklarında bulunan Madara’daki kaya kabartmasında görkemli bir atlı biçiminde gösterilen Kurum Han’ın yanındaki kurt tasviri de, Türk bozkurt geleneğinin taşa işlenmiş örneklerinden biridir. Kurt motifi, çobancılık ve besicilikle (Eski Türklerin ekonomisi hayvan besiciliğine dayanır) olan sıkı ilgisinden ötürü bozkırlı ve doğrudan doğruya Türk’tür. Bundan dolayı, bugün dahi dünya Türkleri arasında söylenen masal ve halk öykülerinde hem ata, hem de kurtarıcı-kılavuz nitelikleri ile Bozkurt, bütün Türklerce kutlu sayılmış ve Türklüğün milli simgesi olmuştur.
Bozkurt, destanlarda Türk’ün yaşam ve savaş gücünü temsil eder. Türkler, onun soyundan geldiklerine inanmışlardır. Türkler, birçok kutsal varlığa verdikleri gibi kurda da ”Kök Böri” (Gök Kurt) adını vermişlerdir. Gök renk, Eski Türklerde kutsallığın, ululuğun simgesi idi; bir şeyi gök rengine büründürmek ya da o şeyin adını ”gök” sözü ile birlikte söylemek, o şeyi kutsal ya da ulu saymak anlamına gelirdi (örnek: Gök Tanrı, Gök Börü, Gök Bayrak, Gök Kılıç…).
Türkler kahramanlarını gök kurtlara benzetmiş, kağanlarının gövde yapılarına bile kurt çizgisini işlemişlerdir. Oğuz Kağan Destanı’nda Oğuz’un beli kurt beline benzetilir. Aynı destanda Oğuz Kağan, hükümdarlığını halka bildirdiğinde ”Kök Böri bolsungıl uran” (Gök Börü olsun savaş narası/parolası) demiştir. Yine Oğuz Destanı’nda, Türk ordularına gök tüylü, gök yeleli bir erkek kurt yol gösterir.
Türkler Ergenekon’dan çıkarken de kağanlarının adı ”Börte Çine” yani Boz Kurt idi. Ergenekon Destanı’na göre Türklere, Ergenekon’dan çıkış yolunu Bozkurt göstermiştir.
Kırgız Türklerinin büyük destanı Manas Destanı’nda kurt, bir düş yorumu olarak karşımıza çıkar. Destana göre Manas Han’ın karısı Kanıaaa Hatun düşünde bir eğe görür ve eğeyi alıp saklar. Ertesi gün uyanınca ülkenin deneyimli yaşlı kişilerine düşünü anlatır. Yaşlı kişiler bu düşü duyunca sevinip Kanıaaa Hatun’a şöyle derler: ”Senin çocuğun, gök yeleli korkunç bir kurt gibi olacak…” Kırgız Türkleri, cins ve güzel atlara da ”Kök Börü” (Gök Kurt, Boz Kurt) adını verirlerdi.
Günümüz Anadolu folklorunda görülen kurtla ilgili inançlar, yukarıda anlatılanların bir birikimidir. Türkçede kurdun özelliklerine ilişkin çok sayıda atasözü ve deyim vardır. Şiire de yansımıştır. İşte birkaç örnek:
Demişler kurda boynun nite yoğun
Eyitmiş işlerimin az u çoğun
Dahi inandığım yok kimseye hiç
Kamu kendim tutarım er eğer geç
(GÜVAHİ)
Mesel-i rastdır cihanda bu söz
Baş keser tilki kurdun adı var
(HAMDİ)
Şahin kocasa da vermez avını
Ta ezelden kurt eniği kurt olur
(KARACAOĞLAN)
CANAVAR: Canavar denilen kurt, bir sürüye daldığında sürünün tümünü telef eder ancak, içinden yalnızca birini kendisine yem yapar. Canavar diye adlandırılan kurtların belli bir töresi yoktur.
KARAKURT: Karakurt, bir sürüye daldığında sürünün yarısını telef eder, bu telefatın içinden de tek bir tanesini kendine yem yapar. Karakurtlar, kısmen törelidirler.
BOZKURT: Bozkurt, bir sürüye daldığında yalnızca bir hayvanı telef eder ve bunun da yarısını kendisine yem yapar; öteki yarısını ise varsa ailesine, yoksa avlanamayacak denli yaşlı bozkurtlara taşır. Bozkurtlar, töreli yaratıklardır.
GÖK BÖRÜ: Bir de Bozkurt ile aynı cüsse ve karakterde olan ve adına Gökbörü denilen bir kurt vardır. Gökbörü, Bozkurt’un tüyü gök renginde (açık mavi) olanıdır. Türk efsane ve destanlarına göre Gökbörü, 100 yılda 1 ya da 2 kez görünür. Oğuz Kağan Destanı’ndaki kurt, işte bu Gökbörülerden biridir.
KURT’UN GENEL ÖZELLİKLERİ
Kurt, yalnızca kuzey yarımkürede yaşar. Postunun rengi, yaşadığı bölge ve yaşına göre değişiklikler gösterip kara-kahverengi-ak arasında değişirse de genel olarak boz sarı renktedir. Seyrek olarak ak renkli ve kızıla çalan renkli kurtlara da rastlanır.
Kurt, yırtıcı ve etçildir. Kulakları sivri uçlu, bacakları uzundur. Yaklaşık 122 cm uzunluğu ve 45 cm’e yaklaşan kuyruğu ile iri ve güçlü bir hayvandır. Ağırlığı 25-55 kg arasında değişir. Göğsünde krem; omuz, kuyruk ucu ve dilinde ise kara benekler bulunur.
Kurt, genellikle geceleri avlanır. Kışın sürüler halinde dolaşır. Issız yerlerde dolaşmayı sever. Tavşan, geyik vb yabani hayvanları yediği gibi koyun, keçi türündeki evcil hayvanlar da avları arasında yer alır. Dağlık yörelerde yaşayan evcil hayvanlar için en büyük tehlike kurttur.
Kurt yılda bir kez doğurur ve bir kerede 5-6 yavru yapar. Çiftleşme mevsimi dışında tek başına yaşar (Bozkurt hariç).
KURT OYUNU – TURAN TAKTİĞİ
Kurtların kışın aç kaldıklarında uyguladıkları bir avlanma taktikleri vardır.
Bu taktiğe göre kurt sürüsü iki kümeye ayrılır. Birinci küme fedai kümesidir; ikinci küme ise pusu kümesi. Fedai kümesi köpeklerin bulunduğu yerleşim yerine girer ve köpeklere saldırır. Biraz mücadele verdikten sonra fedai kümesi, yenilmiş gibi davranıp köpeklerden kaçmağa başlar; tabi ki köpekler de kurtların ardından onları kovalamağa başlarlar. Ama köpekleri bir sürpriz beklemektedir. Çünkü asıl ve kalabalık topluluk olan pusu kümesi, onları yerleşim yerinin dışında beklemektedir. Pusu kümesi hilal biçiminde dizilmiş ve iyice gizlenmiştir. Fedai kurtlar, köpekleri kurnazca bu hilalin ortasına çekerler. Köpekler hilalin içine tümüyle girince, pusu kümesi, hilali uçlarından kapatır ve köpekler bir çember içine alınmış olur. Artık köpeklerin kurtuluş umudu yoktur; zafer kurtlarındır ve karınlarını doyurmak için avlarını parçalarlar.
Eski Türkler, kurtlarda gördükleri bu oyunu bir savaş manevrası durumuna getirmişler ve yaptıkları birçok savaşta kullana gelmişlerdir. Bu savaş manevrasına ”Kurt Oyunu”, ”Hilal Taktiği”, ”Turan Taktiği” gibi adlar verilir.
Tarihi kayıtlar incelendiğinde, Roma imparatoru Sezar’ın, sahte geri çekilme ve pusuya dayalı Kurt Oyunu’nu Asyalı göçebe savaşçılardan öğrenip uygulamağa çalıştığı anlaşılmaktadır. Fakat Roma ordusunun, Türk ordusu gibi süvariliğe dayanmayıp piyade ağırlıklı olmasından ve Roma ordusunda okçuluğa verilen önemin az olmasından ötürü, Roma ordusu Kurt Oyunu’nu uygulamakta yetersiz kalmıştır. Çünkü Kurt Oyunu hızlı bir manevra yeteneği ve yüksek okçuluk kabiliyeti gerektirir ki bu da o zamanlar ancak atlı birliklerle sağlanabilirdi.
Türkler, zamanımıza kadar birçok savaşta (mesela Mohaç Meydan Savaşı, Malazgirt Meydan Savaşı, Kurtuluş Savaşı’ndaki birçok çarpışma; Hun, Kök-Türk, Avar ordularının yaptıkları savaşlar…vb) bu taktiği maharetle uygulamışlardır. Zaten Türkler, yaptıkları savaşların hemen hemen tümünde düşmandan sayıca az bulunmuşlardır. İşte sayıca az Türk ordusunun kalabalık düşman ordularını alt etmesinin arkasında yatan sırlardan biri kurtlardan alıp uyguladıkları bu savaş taktiğidir.
BOZKURT’UN YAPISI
Bozkurt, adını tüyünün boz (gri) olmasından alır. Öteki kurt türleri arasında boz renkte olanlar bulunsa da Bozkurt, onlardan boy pos bakımından ayrılır. Bozkurt, burnunun ucundan kuyruğunun sonuna dek yaklaşık 1.65 m boyundadır. Omuz başları yerden 0.80 m yüksekliktedir. Başka kurt cinslerinde bu azamet yoktur. Bozkurt’un ömrü ortalama olarak 15 yıldır. 2 yaşına değin yavru olan Bozkurt, 8-10 yaşlarından sonra yaşlı bozkurt olur.
Bozkurt özgürlüğüne son derece düşkündür. Onu bir hayvanat bahçesinde, kafes arkasında ya da bir sirkte maskaralık yaparken göremezsiniz.
GÖK BÖRÜ (KÖK BÖRİ): Bir de Bozkurt ile aynı cüsse ve karakterde olan ve adına Gökbörü denilen bir kurt vardır. Gökbörü, Bozkurt’un tüyü gök renginde (açık mavi) olanıdır. Türk efsane ve destanlarına göre Gökbörü, 100 yılda bir ya da iki kez görünür. Oguz Kağan Destanı’ndaki kurt, işte bu Gökbörülerden biridir.
BOZKURT’UN TÖRESİ
Bozkurt, fevkalade töreli bir varlıktır. Bir Bozkurt ailesi, bir başka Bozkurt’un kendilerine katılma isteğini, birtakım sınavlar uygulayarak kabul eder. Yuvadan ayrılmak isteyen bir bozkurt, aileden izin almak zorundadır. Her Bozkurt ailesinin ve ortak hareketlere katılan bozkurtların bir başkanı vardır ve buna EKE adı verilir.
TÖREDEN AYRILAN BOZKURTLAR:
Bazen, seyrek de olsa, Bozkurtların içinden töreyi hiçe sayarak ayrılanlar olabilir. Bu ayrılanlar, Bozkurt’un yalnız yaşayamama özelliğine uygun olarak Karakurt, Canavar gibi alt kurt cinslerinin, hatta çakal, tilki, köpek gibi hayvanların sürülerine karışırlar. Genelde böyle bir durumda o Bozkurt, yeni katıldığı bu alt düzeyden sürü içinde yüksek bir mevkide bulunur.
Bozkurt topluluğu dağda, ormanda, bozkırda zaman zaman alt tabaka sürüleri ile karşılaşırlar. Karşılaştıkları alt tabaka sürüde eğer bir bozkurt varsa, onu hemen hissederler. Yavru Bozkurtlar, kendilerinden olan bu yaratığın neden yabancı bir sürü içinde olduğunu anlayamazlar; hatta onu, hala kendi topluluklarının bir ferdi olarak algılarlar ve o bozkurdu kendi topluluklarına çağıran kimi sesler çıkarırlar. Bu sesler, bozkurtluk niteliğini yitirmiş olan yaratığa kıvanç verir. Öylesine gururlanır ki, içinde bulunduğu sürünün üyelerine, ne denli önemli bir yaratık olduğunu hareketleriyle anlatmak ister gibidir. Bazen geri dönmek ve Bozkurt sürüsüne yeniden katılmak ister. Ama yavru bozkurtları kandırabilse de, yetişkin ve yaşlı bozkurtları kandıramaz ve genelde sınavları geçemediği için de yuvaya geri dönemez.
YALNIZ BOZKURTLAR:
Bozkurt topluluğundan ayrılıp da başka bir sürüye katılmayan, dağa çıkan Bozkurtlar ise sınavları başarıyla verirlerse, yeniden yuvaya kabul edilirler.
TÜRKÇE’DE ”KURT” SÖZCÜĞÜ
Türkler kurda çok eskilerden beri ”böri” ya da ”börü” derlerdi. Bu sözcük Anadolu’da da söylenmekte ve yaşamaktadır. Ayrıca Anadolu’da, tek başına gezen azılı kurtlara ”yalınsak” adı verilir. Fakat Oguz Türklerine yani Türkmenlere geldiğimizde ise, onların ”börü” sözcüğü yerine daha çok ”kurt” sözcüğünü kullandığını görüyoruz.
OGUZ TÜRKLERİ’NİN ”BÖRÜ” YERİNE ”KURT” KELİMESİNİ KULLANMASI
Oğuzlar, bugünkü Anadolu, Kerkük, Suriye, Irak, İran Türklerinin, Azerbaycan Türklerinin, Orta Asya’nın çeşitli bölgelerinde yaşayan bugünkü Türkmenlerin, Karakalpak Türklerinin doğrudan atalarıdır. Yukarıda da belirtildiği üzere, Oğuz Türkleri genelde ”börü” yerine ”kurt” sözünü kullanırlar. Türkologlarca bunun nedeni şudur:
BÖRÜ YERİNE KURT SÖZCÜĞÜNÜN KULANILMASININ NEDENİ
Türklerde büyüklere adı ile değil de bir akrabalık kelimesi ile seslenilmesi gelenektir. Mesela bir kişi Oktay adını taşıyan amcasına ”Oktay” diye hitap etmez, ona amca diye seslenir. Yine, bir çocuk babasına ”baba” demez de adı ile seslenirse tokatı yiyiverir. İşte kurt da Eski Türk kültüründe ata olarak kabul edildiğinden, kurt için, esas adı olan ”börü” değil, ”kurt” kelimesi kullanılmıştır.
”KURT” SÖZCÜĞÜNÜN ESAS ANLAMI
Yukarıda, ”börü” yerine ”kurt” kelimesinin kullanılmasının nedeni anlatıldı. Peki öyleyse, ”kurt” kelimesinin esas anlamı nedir ?
Kurt sözcüğünün Türkçede ki esas anlamı ”vahşi”dir. Örnek vermek gerekirse, eski bir Türk şiirinde şunlar söylenmektedir:
Kurt kuş hepsi dirildi
Erkek dişi derildi
Bölük olup dağıldı
İnlerine giremeyecekler.
Dikkat edilirse bu eski Türk şiirinde ”kurt” kelimesi, esas anlamı olan ”vahşi” kavramını ifade etmekte ve ”Kurt kuş” sözcükleri ile ”vahşi ve yırtıcı kuşlar” anlatılmak istenmektedir.
KURT’LA İLGİLİ TÜRK ATASÖZÜ ve DEYİMLERİ
İtin sahibi varsa, kurtun tanrısı var. (ANONİM)
Böri koşnısın yimez. (Kurt komşusunu yemez.) (ESKİ TÜRK)
El ile oyun olmaz, kurt ile koyun olmaz. (ANADOLU)
Goyuna gurt gelende, bir geçilini tapar. (AZERBAYCAN)
Gözüm görmedikten sonra, isterse götümü (kötümdü) kurt (börü) yesin. (KIRGIZ)
Gurtdan gorhan, goyun sahlamasun. (Kurttan korkan, koyun saklamasın.) (AZERBAYCAN)
İl ogrısız bolmaz, tag börisiz bolmaz. (İl uğrusuz [hırsızsız, haydutsuz] olmaz, dağ kurtsuz olmaz.) (ESKİ TÜRK)
Kazak, Kırgız ve kurt kardeştirler. (KAZAK, KIRGIZ)
Keçi kurttan kurtulursa gergedan olur. (ANADOLU)
Keçiye rakı içirmişler, kurdun evini sormuş. (ANADOLU)
Komşu kurt beni talasın. (ANADOLU)
Koyun sürüsüne kurt dadanmış. (ANADOLU)
Koyunu güden kurdu görür. (ANADOLU)
Koyunu kurda ısmarlar. (ANADOLU)
Koyunu kurta ısmarlırı. (Koyunu kurda ısmarlar.) (KERKÜK)
Koyununu kurda kaptıran çobanın ağzını bıçak açmaz. (ANADOLU)
Köyün itleri kendi aralarında düşman olsalar da, kurdu görünce birleşirler. (KIRGIZ)
Kurda koyun sürüsü inanmak. (ANADOLU)
Kurda varan. (Cesur kişi.) (ANADOLU)
Cesur kişilere ”kurda varan”, korkaklara ise ”çömelip ürüyen”, yani kurttan korkan ve köpek gibi havlayan denilir.
Kurdu koyunla barıştırır. (ANADOLU)
Kurda ensen neden kalın demişler, kendi işimi kendim görürüm demiş. (ANADOLU)
Kurt ağzından kuzu alınır mı ? (ANADOLU)
Kurt ile koyun, ateş ile su. (ANADOLU)
Kurt ile koyun dost olmaz. (ANADOLU)
Kurt ile kuzuyu bir arada yürüttü. (ANADOLU)
Kurt komşusunu talamaz. (ANADOLU)
Kurt, koyunun pahalı olduğunu bilmez. (ANADOLU)
Kurtla koyun olmaz, ciğerle (akrabayla) oyun olmaz. (ANADOLU)
Kurtla koyun, kılıç ile oyun olmaz. (ANADOLU)
Kurtla koyun, kılıçla oyun. (ANADOLU)
Kurttan yer, koyunnan şivan eder. (Kurtlan yer, koyunlan matem eder.) (KERKÜK)
Kurt yağmuru. (Güneşli havada yağan yağmur) (Anonim)
İnanca göre, güneşli havada yağan yağmurda kurtlar doğar.
Tilki mi togdı, azu böri mi ? (Tilki mi doğdu, yoksa kurt mu ?) (ESKİ TÜRK)
Eski Türklerde bir çocuk doğunca bu soru sorulur; tilki aldattığı için kızı, kurt da yiğitliğinden ötürü erkeği temsil ederdi.
Tüklü koyunu kurt yemez. (Tüylü koyunu kurt yemez.) (KERKÜK)
TÜRK’ÜN AĞLAMASI BİLE KURDA BENZER !
Bozkurt, Türk kültüründe çok önemli bir yere sahiptir. Kurt ile ilgili efsane, inanış ve gelenekler, Türk kültüründe derin izler bırakmıştır. O derece ki, yabancı kaynaklar bile Kurt ile Türk arasında ilişki kurmuşlar, hatta Türklerden bahsederken ”Kurttan Türeyenler” deyimini kullanmışlardır. İşte yine buna benzer olarak, Türklerin ağlaması bile Çin kaynaklarınca kurt sesine benzetilmiştir.
Eski Çinli tarihçiler Töles Türkleri için şöyle der: ”Tölesler, kurttan türedikleri için, ağlamaları ve şarkıları da kurt sesine benzer.” (Töles, Hun Devleti ile Göktürk Devleti arasındaki zamanda Türklerin genel adıdır; bütün Türklere ”Türk” adının verilmesi, Göktürkler ile başlar).
Benzer biçimde, Kaşgarlı Mahmud’un Divan-ı Lugaat-it Türk adlı eserinde kayıtlı bulunan eski bir Türk şiirinde, büyük Türk kahramanı ve hükümdarı Alp Er Tonga’nın yoğ (cenaze) töreninde bulunanların, ”kurt gibi uluduğu, gözyaşları döktüğü, haykırarak yakalarını yırttığı” anlatılmaktadır.
KUMAN BAŞBUĞU SAVAŞTAN ÖNCE BOZKURT GİBİ ULUDU
Kuman Türkleri ile ilgili, Rus salnamelerine geçmiş, Bozkurt’la alakalı olan ilgi çekici bir rivayet vardır.
Kuman Türkleri 11.yy.da Doğu Avrupa bozkırlarında yaşıyorlardı. Bizans ve Rusya baş düşmanları idi. Macarlara karşı da savaşırlardı.
Kuman başbuğu Bönek Han, Macarlarla savaşmak zorundaydı. Ama durum umutsuz görünüyordu. Çünkü komutası altındaki küçük süvari ordusuna karşılık, karşısında büyük ve ağır silahlı bir ordu vardı. Bönek Han savaştan önceki gece çadırından çıktı. Bir kurt gibi ulumağa başladı. Bönek Han’ın ulumasına önce bir kurt yanıt verdi; sonra bir başkası. En sonunda bütün kurtlar ulumağa başladılar. Bu durum üzerine Bönek Han, yarınki savaşta üstün geleceğini anladı. Ve ertesi gün Kuman Türklerinin ordusu, kendisinden çok güçlü olan Macar ordusu karşısında parlak bir zafer kazandı.
MİLLİ SEMBOLLER
Millet halinde yaşamanın şartlarından biri de milli sembollere saygı göstermektir. İnsan, medenileştiği oranda hürriyetlerinden bir bölümünü fedaya ve bazı kaidelere saygı göstermeye mecburdur. Medenî insan, hayvan gibi rastgele yerde uzanıp uyuyamaz. Her istediği zaman bağıramaz veya türkü söyleyemez. Her istediği şeyi her zaman ve her yerde yapamaz.
Medenî insan milletçe kutlu sayılan canlı veya cansız varlıklara da saygılı davranır. Kutlu sayılan nesneler bayrak gibi, arma gibi, millî marş; gibi, şeref ve namus gibi şeylerdir. Hayvan için bütün bunlar, bu arada bayrak da değersiz bir şeydir. Çünkü yetmez. Şeref ve namus diye bir duygu veya içgüdünün hayvanda bulunmasına imkan yoktur. Hayvan milli sembolü de bilmez. Çünkü hem millet değildir, hem de millî sembol onun için taş ve ağaç gibisinden herhangi bir nesnedir.
Milleti millet yapan kaidelerin içinde millî semboller de bulunduğu için bir milleti yıkmak isteyenler onun millî sembollerine de hücum ederler.
Bir toplumun millî sembolleri olmadı mı artık sürüleşmiş demektir. Bilginlerine, profesörlerine ve her şeyine rağmen onun koyun sürüsünden veya karınca yuvasından farkı yoktur.
Millî sembollere saldıranlara dikkat edilmelidir: bunu cehalet veya hamakatlarından mi, yoksa gizli maksatlarından mı yapıyorlar?
Millî sembol olan Oğuz Han’a dil uzatıldı mı, biliniz ki, o, bilerek veya bilmeyerek düşman için çalışıyor demektir.
Millî sembol olan Bozkurt’a köpek diyenler için de durum aynıdır. Üstelik onlar aynada kendilerini görmektedir.
TANRIKUT HÜSEYİN NİHAL ATSIZ
BOZKURT BİR TOTEM YA DA PUT MUDUR ?
Totemcilik anaerkil düzene dayalı olmasına karşın, Eski Türklerde ataerkillik vardır. Bir klan dini olan totemcilikte mülkiyet ortaklığı olduğu halde, Türklerde özel mülkiyet vardı. Totem inancında aynı toteme bağlı olanlar birbirleri ile akraba sayılırken Türklerde kan akrabalığı geçerlidir. Totemcilik daha çok asalak ekonomiye (avcılık ve devşirmecilik) dayanırken, Türk ekonomisi hayvan yetiştiriciliği üzerine kurulu idi. Totemci topluluklarda her klanın, ata olarak tanıdığı ayrı bir totemi bulunur; Türklerde ise, bütün bir ulusun kutlu saydığı yalnızca tek bir hayvan vardır. Kurt efsanesinin toplayıcı bir vasfının bulunması, klanları birbirinden ayıran ve karşı karşıya koyan totemcilik düşüncesine aykırı düşmektedir. Klanların bireyleri totemlerinin adı ile anılırlar; Türklerde ise her bireyin, her ailenin ayrı adı vardır. Klan, totemine taptığı halde, Türklerde kurda tapılmaz. Totemcilikte ruhun ölmezliğine inanılmamasına karşın, evreni bile ruhlar dünyası olarak gören Eski Türklerde dini inancın temellerinden birini ruhun ebediliği teşkil eder.
Dilbilim araştırmaları da Türklerde totemciliğin olmadığını kanıtlamaktadır. Türkçede totem kavramını ifade edebilecek bir sözcük yoktur. Çünkü Türklerde totem kavramı yoktur ve bir dilde, olmayan bir kavramın karşılığı bir sözcük bulunamaz (totem kelimesi, Türkçeye İngilizceden geçmiş bir kelime olup, Kızılderili dillerinden [Algonqin Kızılderilileri] alınmıştır).
Sonuç olarak: Eski Türklerde kurdun totem, put ya da ilah olması diye bir durum söz konusu değildir. Kurt, Türklerde yalnızca özgürlük ve bağımsızlığın timsali olarak kullanılmış bir simgedir.
TÜRK DESTAN ve EFSANELERİNDE KURT
Kurt, Türk efsanelerinde merkezi bir konumdadır. Kök-Türk kağan sülalesi olan Aşına ailesinin atası bir dişi kurt idi. Kök-Türk kağanları, atalarının anısına saygı olarak, otağlarının önüne altından kurt başlı bir tuğ dikerlerdi. Böylece kurt başlı sancak, Türklerde kağanlık (hakanlık) alameti olmuştur. Ancak bu gelenek yalnızca Kök-Türklere özgü olmayıp, kökeni Asya Hun Türklerine ve Türklerin eski atalarına değin gider. MÖ’ki Asya Hunları’nda ve hatta o çağlarda Batı Türkistan’da yaşayan U-sun (Wu-sun) Türklerinde, tıpkı bildiğimiz Bozkurt Destanı’nda olduğu gibi, kurttan türeme efsanesi ve dişi kurdun verdiği süt ile beslenme inancı yaşıyordu. Aynı efsane Tabgaç Türklerinde de vardı; Tabgaç ülkesinde ”kurt dağları”, ”kurt ırmakları” bulunmaktaydı. Uygur Türklerinin kökenlerine ilişkin bir efsane de onları kurda bağlıyordu (Uygur Kağanlığı, Kök-Türk Kağanlığı’nı takiben kurulan bir Türk devleti olup, Kök-Türk Kağanlığının devamıdır).
Kurt, eski Türk kültüründe ”at” ile birlikte en önemli yeri tutan hayvandır. Türkler kendilerinin kurt soyundan indiklerine, seferlerde kendilerine kurdun yol gösterdiğine inanmışlardır. Türkler, güçlü ve saldırgan bir hayvan olan kurdu kendilerine simge olarak seçtikleri gibi, komşuları da onları kurttan türemiş saldırgan karakterli insanlar olarak tanımışlardır. Eski bir Arap şairi Türkleri şöyle anmaktadır: ”Nasl ibn-i dabbat-a bâsil” yani ”YIRTICI KURDUN OĞULLARI”.
Kök-Türklere göre dişi kurt ”ulu ana”, Uygur Türklerine göre de erkek kurt ”ulu ata”dır. Oğuz Kağan Destanı’nda, Oğuz’a her sefere çıkışında gök bir kurt öncülük eder. Çingizname’de Alanguva, gökten inen bir kurttan gebe kalır ve doğan çocuğun soyundan da Cengiz Han gelir.
Dede Korkut Öyküleri’nde kurt yüzünün mübarek olduğu belirtilir. Yine Dede Korkut Öyküleri’nden birinde Salur Kazan, kurtla haberleşir, kendisine yurdundan haber vermesini ister.
Türkler ile kurdun arasında olan efsanevi ilgi, İslam ve Süryani kaynaklarında da yer almıştır. Kaynaklarda Avrupa Hun Türklerinden ”Kuzey Kurtları” olarak söz edilmesi ve Avrupa Hun Türklerinin ”Hun-Wulf” (Hun-Kurt) gibi adlarla anılması da Batı Hunları’ndaki kurt geleneğini göstermektedir.
Türkler arasında kurda verilen büyük önem yüzyılımıza değin süregelmiş ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ulu önder Atatürk’te de yankısını bulmuştur. (Atatürk’ün Bozkurt’a olan sevgisi, ilgili bölümde anlatılmaktadır.)
Etnoloji bilimine göre, kurt motifi Türkler için ”tipik”tir; yani, başka kavimlerde görülmeyen etnografik bir belirtidir. Eski Çin kaynaklarında bile Türk soyundan olan kavimler ”Kurt’tan Türeyenler” olarak tanımlanırken, Türk soyundan olmayan kavimler ”Kurt’tan Türeyenlerden Değildirler” biçiminde ayırt edilmiştir.
Türk destanlarında kurt yol gösteren, sıkıntılı anlarda yardıma yetişen bir varlıktır. Uygur Türklerinin Kutlu Dağ Destanı’nda kurt, ülaaae bolluk ve mutluluk getirdiğine inanılan kutlu bir kayanın Çinlilere verilmesinden sonra, üzerine uğursuzluk çöken ülkenin açlığa mahkum olması üzerine kendilerine yeni bir yurt arayan Türklere kılavuzluk etmişti.
Batıda (11.yy.ın sonu) Kuman Türklerinde yardımına başvurulduğuna ilişkin kayıtlar bulunan kurdun kılavuzluk işlevi, 2.yy.ın ortalarına değin gitmektedir. 160-170 yılları arasında topraklarından ayrılmak zorunda kalan Tabgaç Türklerinin ataları (yani Hun Türkleri) bir Bozkurt’un önderliğinde yolsuz dağlardan aşabilmişlerdi.
Yapılan araştırmalarda, bütün Avrupa, Amerika, Hindistan masal ve öykülerinde yer alan kurt motiflerinin prehistorik çağlarda Orta Asya’dan dünya yayıldığı sonucuna varılmıştır. Başta eski Roma kültüründe olmak üzere dünyadaki kurt mitolojisini ayrıntılı bir biçimde inceleyen A.Alföldi, Roma’daki dişi kurt efsanesi ve Luperkale (ata mağarası) törenlerinin Asya bozkırları (Türklerin ana yurdu) kökenli olduğunu ve Savaşçı Çobanlardan (Türklerin atalarından) -Etrüskler aracılığı ile- batıya intikal ettiğini ortaya koymuştur.
En büyük ve en eski Türk destanı olan Oğuz Kağan Destanı’nda Oğuz Kağan, gün ışığının içinden çıkan bir Bozkurt’un öncülüğünde dünyayı fethetmiştir. Şimdiki Bulgaristan topraklarında bulunan Madara’daki kaya kabartmasında görkemli bir atlı biçiminde gösterilen Kurum Han’ın yanındaki kurt tasviri de, Türk bozkurt geleneğinin taşa işlenmiş örneklerinden biridir. Kurt motifi, çobancılık ve besicilikle (Eski Türklerin ekonomisi hayvan besiciliğine dayanır) olan sıkı ilgisinden ötürü bozkırlı ve doğrudan doğruya Türk’tür. Bundan dolayı, bugün dahi dünya Türkleri arasında söylenen masal ve halk öykülerinde hem ata, hem de kurtarıcı-kılavuz nitelikleri ile Bozkurt, bütün Türklerce kutlu sayılmış ve Türklüğün milli simgesi olmuştur.
Bozkurt, destanlarda Türk’ün yaşam ve savaş gücünü temsil eder. Türkler, onun soyundan geldiklerine inanmışlardır. Türkler, birçok kutsal varlığa verdikleri gibi kurda da ”Kök Böri” (Gök Kurt) adını vermişlerdir. Gök renk, Eski Türklerde kutsallığın, ululuğun simgesi idi; bir şeyi gök rengine büründürmek ya da o şeyin adını ”gök” sözü ile birlikte söylemek, o şeyi kutsal ya da ulu saymak anlamına gelirdi (örnek: Gök Tanrı, Gök Börü, Gök Bayrak, Gök Kılıç…).
Türkler kahramanlarını gök kurtlara benzetmiş, kağanlarının gövde yapılarına bile kurt çizgisini işlemişlerdir. Oğuz Kağan Destanı’nda Oğuz’un beli kurt beline benzetilir. Aynı destanda Oğuz Kağan, hükümdarlığını halka bildirdiğinde ”Kök Böri bolsungıl uran” (Gök Börü olsun savaş narası/parolası) demiştir. Yine Oğuz Destanı’nda, Türk ordularına gök tüylü, gök yeleli bir erkek kurt yol gösterir.
Türkler Ergenekon’dan çıkarken de kağanlarının adı ”Börte Çine” yani Boz Kurt idi. Ergenekon Destanı’na göre Türklere, Ergenekon’dan çıkış yolunu Bozkurt göstermiştir.
Kırgız Türklerinin büyük destanı Manas Destanı’nda kurt, bir düş yorumu olarak karşımıza çıkar. Destana göre Manas Han’ın karısı Kanıaaa Hatun düşünde bir eğe görür ve eğeyi alıp saklar. Ertesi gün uyanınca ülkenin deneyimli yaşlı kişilerine düşünü anlatır. Yaşlı kişiler bu düşü duyunca sevinip Kanıaaa Hatun’a şöyle derler: ”Senin çocuğun, gök yeleli korkunç bir kurt gibi olacak…” Kırgız Türkleri, cins ve güzel atlara da ”Kök Börü” (Gök Kurt, Boz Kurt) adını verirlerdi.
Günümüz Anadolu folklorunda görülen kurtla ilgili inançlar, yukarıda anlatılanların bir birikimidir. Türkçede kurdun özelliklerine ilişkin çok sayıda atasözü ve deyim vardır. Şiire de yansımıştır. İşte birkaç örnek:
Demişler kurda boynun nite yoğun
Eyitmiş işlerimin az u çoğun
Dahi inandığım yok kimseye hiç
Kamu kendim tutarım er eğer geç
(GÜVAHİ)
Mesel-i rastdır cihanda bu söz
Baş keser tilki kurdun adı var
(HAMDİ)
Şahin kocasa da vermez avını
Ta ezelden kurt eniği kurt olur
(KARACAOĞLAN)