La İlahe İllallah
“Sizin ilâhınız bir tek ilâhtır. O’ndan başka ilâh yoktur. O, Rahmân’dır, Rahîm’dir.” (Bakara 2/163)
“İşte sizin Rabbiniz Allah. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, her şeyin yaratıcısıdır. Öyle ise O’na kulluk edin. O, her şeye vekil (her şeyi yöneten, görüp gözeten)dir.” (En’am 6/102)
Kelime-i tevhidin kısa şekli olan “LA İLAHE İLLALLAH” ifadesi “Allah’tan başka ilah yoktur” manasınadır ve her Müslümanın kalben desteklemesi ve dille de ifade etmesi gereken bu söz inancın, niyet ve amellerin rüknü, direğidir. İslâm dininin temel rüknüdür. Yani uluhiyyeti, yaratıcılığı, Rabliği, saltanatı ve hâkimiyeti sadece Allah’a tahsis etme kaidesidir.
Lâ İlâhe İllallah, kelime-i tevhid * olarak da bilinir. Allah (c.c)’ın birlik davasını anlatmakta ve Muhammed (s.a.s)’in O’nun rasûlü olduğunu açıklamaktadır. “Lâ İlâhe”, hiçbir ilâh yoktur manâsını taşımaktadır. İlâhın ıstılâhî manası ise; tapılacak, rızık veren, herşeyi bilen, yaratan, doğmayıp doğurmayan, yücelerin yücesi demektir.
“İllallah”, sadece Allah vardır, manâsını taşır. İçindeki (Arapça) “illâ” edatı, istisna edatlarındandır. Bu edat, kendisinden sonra gelen kelimeyi müstesna kılar, yani öncekilerin dışında bırakır. Yani “hiçbir ilâh yoktur sadece Allah vardır” manâsının ortaya çıkmasını sağlar. Dolayısıyla “Lâ İlâhe İllallah”, Allah’tan başka ilâh yoktur, demektir.
Üzerine bir kitap yazılabilecek kadar detaylı bu söz, bizlere Kelime-i Tevhid ve Kelime-i Şehadet cümlelerini anımsatır ve hatırlayacak olursak;
Kelime-i Tevhid (Tevhid cümleri), “Lâ ilâhe illallah Muhammedun Rasûlüllah” yani “Allah’tan başka İlah yoktur ve Hz. Muhammed (sav) O’nun Peygamberidir” demektir. Yukarıda bahsolunan kısa cümlecik ise “La ilahe illallah” bu cümlenin kısa halidir.
Kelime-i Şehadet ise (Şehadet cümlesi); “Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhü ve resulühü” demektir. Anlamı: “Ben şehadet ederim ki, (Yani görmüş gibi bilirim ve bildiririm ki) Allah’tan başka ilah yoktur. Ve yine şehadet ederim ki, Muhammed aleyhisselam Onun kulu ve resulüdür.”
İslam’a girmek için lazım olan Kelime-i Şehadet’i kalple desteklemek ve dille söylemektir ki Kelime-i Tevhid ile Kelime-i Şehadet arasında devasa bir fark vardır. Bu fark ise tevhid ile şirk farkının ayrımlarından birisini gün yüzüne çıkartır ve kullara hatırlatma yapar. O da şudur;
Kelime-i şehadette geçen “abduhü” kelimesi, “kul” anlamındadır ve Hz. Peygamberin dahi bir ilah değil, beşer yani insan olduğunu hatırlatır. Ayrıca şehadet kelimesinde kullar “şahitlik ettiklerini” ifade ederler ki tevhid kelimesinde şahitlik yoktur. Çünkü şahitlik fıtrata sadakat ve hesap günü hesaba rızadır.
“Allah, melekler ve ilim sahipleri, ondan başka ilâh olmadığına adaletle şâhitlik ettiler. O’ndan başka ilâh yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Al-i İmran 3/18)
La ilahe illallah kelimesi ise tevhidin başı, şirkin baş düşmanı, Müslümanın rehberi ve imanın en kıymetli veciz sözüdür. Ayetlerin defaten hatırlattığı, kalplerin semaya, etrafa, bedene ve Kur’an’a bakarak derhal fark etmesi gereken bu hakikat daha açık anlamıyla “başka ilah yok sadece Allah var” demektir ki başka ilah tanımamanın dindeki adı tevhiddir. Başkaca ilahlar tanımak ise Allah’a ortak koşmak yani şirktir ki afsızlığa mahkûm en büyük günahtır.
La ilahe illallah kelimesi dilde kalamayacak, kalmaması gereken bir ifadedir ve hayatın her alanında mü’minlerin vazgeçilmezi, düsturu, rüknüdür. Çünkü başkalarının rızasını aramak, başkalarından korkmak, başkalarından medet ve nimet beklemek, başkalarını aşırı severek yüceltmek, nefsi ve aklı ilahlaştırmak gibi şirk kokulu gafletlerin tek el freni bu ifadeyi akılda ve kalpte daima sıcak tutmaktır ki maalesef zamanımızda pek çok kişi, varlık ve nimet ilahlaştırılmış durumdadır, kullar müşrikleştiklerinin farkında dahi olmadan sayısız ilah edinmiş vaziyettedir.
“… Hâlbuki bir tek ilâhtan başka hiçbir ilâh yoktur…” (Maide 5/73)
O halde doğrusu ve güzel olanı, hesap günü azaptan kurtaracak olanı, dilde kalmayan, kalpte yeşeren ve yuvalanan Kelime-i şehadet ve Kelime-i Tevhid’i sıkça tekrarlamak, manasını düşünmek ve bu mana istikametinde başkaca ilahlar aramak durumuna düşmemektir. Bu yapılırsa tevhid eri, bu yapılmaz ve terk edilirse şeytan uşağı olunur ki iman dünya imtihanının en kurtarıcı ve değerli nimetidir.
“Allah, iman edenlerin dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Kâfirlerin velileri ise tâğûttur. (O da) onları aydınlıktan karanlıklara (sürükleyip) çıkarır. Onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî kalırlar.” (Bakara 2/257)
LA İLAHE İLLALLAH” ZİKRİNİN FAZİLETLERİ
İmâm-ı Rabbânî Hazretleri kelime-i tevhîdin mânâsını şöyle îzah eder: “«La ilahe illallah» zikrinden maksat, âfâkî ve enfüsî, yani dıştaki ve içteki bâtıl ilâhları yok etmektir. Âfâkî ilâhlar, Lât ve Uzzâ gibi, kâfirlerin bâtıl ilâhlarıdır. Enfüsî ilâhlar ise, nefse âit arzulardır.
İmâm-ı Rabbânî Hazretleri; kelime-i tevhîdin yüceliğini anlatırken şöyle buyurur:
“Allah Teâlâ’nın gazabını teskin hususunda «La ilahe illallah» sözünden daha faydalı bir şey yoktur. Bu söz, cehenneme girmeye sebep olan gazabı teskin ediyorsa, başka gazapları daha çabuk teskin eder. Zira diğer gazaplar, cehennem azâbını doğuran gazaptan çok daha hafiftir. Nasıl teskin etmesin ki, kul bu sözü tekrarlayarak mâsivâdan yüz çevirmiş, onları reddetmiş ve kalbinin kıblesi Cenâb-ı Hak olmuştur. Zâten gazabın sebebi de, kulun müptelâ olduğu farklı farklı yönelişlerdir. Kelime-i tevhîd ile bunlar yok olduğuna göre gazap da sükûnete erecektir.
Bu mânâya mecaz âleminden şöyle bir misâl verebiliriz: Bir kimse hizmetkârından rahatsız olsa ve ona gazaplansa, o esnâda hizmetkâr aklını kullanarak bütün meşgaleleri terk edip bütün varlığıyla efendisine yönelse, efendisinde hizmetkâra karşı tabiî olarak şefkat ve merhamet hisleri uyanır ve öfkesi sükûn bulur.
KELİME-İ TEVHİDİN FAZİLETİ
“La ilahe illallah” sözünün, âhiret için saklanan ilâhî rahmetin yüzde doksan dokuzunun anahtarı olduğunu görüyorum. Küfür karanlıklarını ve şirk tortularını bertaraf etmede bu güzel kelimeden daha tesirli bir şey olmadığını biliyorum…
Kelime-i tevhîdin fazîleti karşısında şu dünyanın tamamı bile bir kıymet ifâde etmez! Keşke büyük bir okyanusa nisbetle bir damla hükmünde olabilseydi! (O kadar bile değildir.) Ancak bu kelime-i tayyibenin kıymet ve azameti, onu söyleyenin mânevî derecesi nisbetindedir. Söyleyenin derecesi ne kadar yüksek olursa bu kelimenin azameti de o kadar artmaktadır…
Bir insanın bir köşeye çekilip mânevî hazzına vararak bu mübârek zikirle meşgul olmayı arzu etmesine denk olabilecek başka bir temennî şu dünyada yoktur. Ancak ne yazık ki her temennîye kavuşmak müyesser olmuyor. Bâzen gaflet hâli buna mânî oluyor ve halka karışmak gerekiyor.”
“LA İLEHE İLLALLAH” ZİKRİNDEN MAKSAT NEDİR?
Yine İmâm-ı Rabbânî Hazretleri kelime-i tevhîdin mânâsını şöyle îzah eder:
“«La ilahe illallah» zikrinden maksat, âfâkî ve enfüsî, yani dıştaki ve içteki bâtıl ilâhları yok etmektir. Âfâkî ilâhlar, Lât ve Uzzâ gibi, kâfirlerin bâtıl ilâhlarıdır. Enfüsî ilâhlar ise, nefse âit arzulardır. Nitekim Cenâb-ı Hak; «Nefsini ilâh edinen kişiyi gördün mü?..» (el-Câsiye, 23) buyurur. Şerîatin insanları mükellef tuttuğu ve kalben tasdîk etmekten ibâret olan «îman» için, âfâkî ilâhların yok edilmesi kâfîdir. Enfüsî bâtıl ilâhların yok edilebilmesi için ise nefs-i emmârenin tezkiye edilmesi lâzımdır. Ehlullâh’ın yoluna girmenin gâyesi ve neticesi de budur. Hakîkî îmâna ulaşmak için, bu her iki türden bâtıl ilâhları yok etmek îcâb eder… Îmânın hakîkati, enfüsî ilâhları da bertaraf etmeye bağlıdır.”
İmâm-ı Rabbânî Hazretleri evlâtlarını ısrarla zikre teşvik ederdi. Nitekim, oğlu Muhammed Mâsûm Hazretleri’ne yazdığı bir mektubunda şöyle buyurur:
“Zaman, zikir zamanıdır. Bütün nefsânî arzularınızı «La» kelimesinin içine koyun ki onları kökünden yok edip geriye hiçbir arzu ve gâye bırakmayın… O’nun takdîrine râzı olun!
Kelime-i tevhîd zikri esnâsında «La ilahe: Sadece Allah vardır» sözüne geldiğiniz vakit, bütün bilinen ve hayâl edilenlerin ötesinde bulunan ve bizim için tam bir gayb olan Allâh’ın zâtından başka bir şey gönlünüze gelmesin! Evler, köşkler, çeşmeler, bahçeler, kitaplar ve diğer şeyler insanın zihnine kolayca geliverir. Bunlar sizin vaktinizi almasın!”
HER DURUMDA ALLAH’I ZİKRET
İmâm-ı Rabbânî Hazretleri’nin dâimâ zikir hâlinde olmayı tavsiye ettiği ifâdelerinden bir kısmı da şöyledir:
“Bu tarîkati isteyen kişi, hak ehlinin görüşleri istikâmetinde îtikādını düzeltip fıkhî hükümleri öğrenerek bildiklerinin îcâb ettirdiği şekilde amel ettikten sonra, bütün vakitlerini Allâh’ın zikrine sarf etmelidir. Ancak bu zikrin kâmil ve mükemmil bir şeyhten alınması şarttır. Çünkü kendisi noksan olan, başkalarını kemâle erdiremez… Abdestli, abdestsiz, ayaktayken, otururken devamlı zikirle meşgul olmalıdır. Gelirken, giderken, yerken, yatarken aslâ zikri terk etmemelidir.”
“Mâlûmdur ki, bu dünya çalışma yurdudur, boş durma ve dinlenme yeri değildir. Gayretinizi tamamıyla çalışmaya yönlendirmelisiniz. Boş durmayı ve eğlenmeyi bir kenara bırakınız! Dilinizi «La ilahe illallah» zikri ile öylesine meşgul ediniz ki, lisânınız zaruret olmadıkça bu kelime-i tayyibenin dışında bir şey söylemesin! Zikir, hem dil hem de kalp ile hafî yolla yapılmalıdır… Tembellik ve gevşeklik, düşmanların nasîbi olsun! Amel-i sâlihler işlemeli, çalışmalı, yine çalışmalı…”
“Şunu iyi biliniz ki, sizin ve hattâ bütün insanların saâdet ve selâmeti, Cenâb-ı Hakk’ı zikretmeye bağlıdır. İmkân nisbetinde bütün vakitleri Allah Teâlâ’nın zikri ile geçirmek îcâb eder. Bu hususta bir anlık gaflet bile doğru değildir.”
“Sizin ilâhınız bir tek ilâhtır. O’ndan başka ilâh yoktur. O, Rahmân’dır, Rahîm’dir.” (Bakara 2/163)
“İşte sizin Rabbiniz Allah. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, her şeyin yaratıcısıdır. Öyle ise O’na kulluk edin. O, her şeye vekil (her şeyi yöneten, görüp gözeten)dir.” (En’am 6/102)
Kelime-i tevhidin kısa şekli olan “LA İLAHE İLLALLAH” ifadesi “Allah’tan başka ilah yoktur” manasınadır ve her Müslümanın kalben desteklemesi ve dille de ifade etmesi gereken bu söz inancın, niyet ve amellerin rüknü, direğidir. İslâm dininin temel rüknüdür. Yani uluhiyyeti, yaratıcılığı, Rabliği, saltanatı ve hâkimiyeti sadece Allah’a tahsis etme kaidesidir.
Lâ İlâhe İllallah, kelime-i tevhid * olarak da bilinir. Allah (c.c)’ın birlik davasını anlatmakta ve Muhammed (s.a.s)’in O’nun rasûlü olduğunu açıklamaktadır. “Lâ İlâhe”, hiçbir ilâh yoktur manâsını taşımaktadır. İlâhın ıstılâhî manası ise; tapılacak, rızık veren, herşeyi bilen, yaratan, doğmayıp doğurmayan, yücelerin yücesi demektir.
“İllallah”, sadece Allah vardır, manâsını taşır. İçindeki (Arapça) “illâ” edatı, istisna edatlarındandır. Bu edat, kendisinden sonra gelen kelimeyi müstesna kılar, yani öncekilerin dışında bırakır. Yani “hiçbir ilâh yoktur sadece Allah vardır” manâsının ortaya çıkmasını sağlar. Dolayısıyla “Lâ İlâhe İllallah”, Allah’tan başka ilâh yoktur, demektir.
Üzerine bir kitap yazılabilecek kadar detaylı bu söz, bizlere Kelime-i Tevhid ve Kelime-i Şehadet cümlelerini anımsatır ve hatırlayacak olursak;
Kelime-i Tevhid (Tevhid cümleri), “Lâ ilâhe illallah Muhammedun Rasûlüllah” yani “Allah’tan başka İlah yoktur ve Hz. Muhammed (sav) O’nun Peygamberidir” demektir. Yukarıda bahsolunan kısa cümlecik ise “La ilahe illallah” bu cümlenin kısa halidir.
Kelime-i Şehadet ise (Şehadet cümlesi); “Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhü ve resulühü” demektir. Anlamı: “Ben şehadet ederim ki, (Yani görmüş gibi bilirim ve bildiririm ki) Allah’tan başka ilah yoktur. Ve yine şehadet ederim ki, Muhammed aleyhisselam Onun kulu ve resulüdür.”
İslam’a girmek için lazım olan Kelime-i Şehadet’i kalple desteklemek ve dille söylemektir ki Kelime-i Tevhid ile Kelime-i Şehadet arasında devasa bir fark vardır. Bu fark ise tevhid ile şirk farkının ayrımlarından birisini gün yüzüne çıkartır ve kullara hatırlatma yapar. O da şudur;
Kelime-i şehadette geçen “abduhü” kelimesi, “kul” anlamındadır ve Hz. Peygamberin dahi bir ilah değil, beşer yani insan olduğunu hatırlatır. Ayrıca şehadet kelimesinde kullar “şahitlik ettiklerini” ifade ederler ki tevhid kelimesinde şahitlik yoktur. Çünkü şahitlik fıtrata sadakat ve hesap günü hesaba rızadır.
“Allah, melekler ve ilim sahipleri, ondan başka ilâh olmadığına adaletle şâhitlik ettiler. O’ndan başka ilâh yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Al-i İmran 3/18)
La ilahe illallah kelimesi ise tevhidin başı, şirkin baş düşmanı, Müslümanın rehberi ve imanın en kıymetli veciz sözüdür. Ayetlerin defaten hatırlattığı, kalplerin semaya, etrafa, bedene ve Kur’an’a bakarak derhal fark etmesi gereken bu hakikat daha açık anlamıyla “başka ilah yok sadece Allah var” demektir ki başka ilah tanımamanın dindeki adı tevhiddir. Başkaca ilahlar tanımak ise Allah’a ortak koşmak yani şirktir ki afsızlığa mahkûm en büyük günahtır.
La ilahe illallah kelimesi dilde kalamayacak, kalmaması gereken bir ifadedir ve hayatın her alanında mü’minlerin vazgeçilmezi, düsturu, rüknüdür. Çünkü başkalarının rızasını aramak, başkalarından korkmak, başkalarından medet ve nimet beklemek, başkalarını aşırı severek yüceltmek, nefsi ve aklı ilahlaştırmak gibi şirk kokulu gafletlerin tek el freni bu ifadeyi akılda ve kalpte daima sıcak tutmaktır ki maalesef zamanımızda pek çok kişi, varlık ve nimet ilahlaştırılmış durumdadır, kullar müşrikleştiklerinin farkında dahi olmadan sayısız ilah edinmiş vaziyettedir.
“… Hâlbuki bir tek ilâhtan başka hiçbir ilâh yoktur…” (Maide 5/73)
O halde doğrusu ve güzel olanı, hesap günü azaptan kurtaracak olanı, dilde kalmayan, kalpte yeşeren ve yuvalanan Kelime-i şehadet ve Kelime-i Tevhid’i sıkça tekrarlamak, manasını düşünmek ve bu mana istikametinde başkaca ilahlar aramak durumuna düşmemektir. Bu yapılırsa tevhid eri, bu yapılmaz ve terk edilirse şeytan uşağı olunur ki iman dünya imtihanının en kurtarıcı ve değerli nimetidir.
“Allah, iman edenlerin dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Kâfirlerin velileri ise tâğûttur. (O da) onları aydınlıktan karanlıklara (sürükleyip) çıkarır. Onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî kalırlar.” (Bakara 2/257)
LA İLAHE İLLALLAH” ZİKRİNİN FAZİLETLERİ
İmâm-ı Rabbânî Hazretleri kelime-i tevhîdin mânâsını şöyle îzah eder: “«La ilahe illallah» zikrinden maksat, âfâkî ve enfüsî, yani dıştaki ve içteki bâtıl ilâhları yok etmektir. Âfâkî ilâhlar, Lât ve Uzzâ gibi, kâfirlerin bâtıl ilâhlarıdır. Enfüsî ilâhlar ise, nefse âit arzulardır.
İmâm-ı Rabbânî Hazretleri; kelime-i tevhîdin yüceliğini anlatırken şöyle buyurur:
“Allah Teâlâ’nın gazabını teskin hususunda «La ilahe illallah» sözünden daha faydalı bir şey yoktur. Bu söz, cehenneme girmeye sebep olan gazabı teskin ediyorsa, başka gazapları daha çabuk teskin eder. Zira diğer gazaplar, cehennem azâbını doğuran gazaptan çok daha hafiftir. Nasıl teskin etmesin ki, kul bu sözü tekrarlayarak mâsivâdan yüz çevirmiş, onları reddetmiş ve kalbinin kıblesi Cenâb-ı Hak olmuştur. Zâten gazabın sebebi de, kulun müptelâ olduğu farklı farklı yönelişlerdir. Kelime-i tevhîd ile bunlar yok olduğuna göre gazap da sükûnete erecektir.
Bu mânâya mecaz âleminden şöyle bir misâl verebiliriz: Bir kimse hizmetkârından rahatsız olsa ve ona gazaplansa, o esnâda hizmetkâr aklını kullanarak bütün meşgaleleri terk edip bütün varlığıyla efendisine yönelse, efendisinde hizmetkâra karşı tabiî olarak şefkat ve merhamet hisleri uyanır ve öfkesi sükûn bulur.
KELİME-İ TEVHİDİN FAZİLETİ
“La ilahe illallah” sözünün, âhiret için saklanan ilâhî rahmetin yüzde doksan dokuzunun anahtarı olduğunu görüyorum. Küfür karanlıklarını ve şirk tortularını bertaraf etmede bu güzel kelimeden daha tesirli bir şey olmadığını biliyorum…
Kelime-i tevhîdin fazîleti karşısında şu dünyanın tamamı bile bir kıymet ifâde etmez! Keşke büyük bir okyanusa nisbetle bir damla hükmünde olabilseydi! (O kadar bile değildir.) Ancak bu kelime-i tayyibenin kıymet ve azameti, onu söyleyenin mânevî derecesi nisbetindedir. Söyleyenin derecesi ne kadar yüksek olursa bu kelimenin azameti de o kadar artmaktadır…
Bir insanın bir köşeye çekilip mânevî hazzına vararak bu mübârek zikirle meşgul olmayı arzu etmesine denk olabilecek başka bir temennî şu dünyada yoktur. Ancak ne yazık ki her temennîye kavuşmak müyesser olmuyor. Bâzen gaflet hâli buna mânî oluyor ve halka karışmak gerekiyor.”
“LA İLEHE İLLALLAH” ZİKRİNDEN MAKSAT NEDİR?
Yine İmâm-ı Rabbânî Hazretleri kelime-i tevhîdin mânâsını şöyle îzah eder:
“«La ilahe illallah» zikrinden maksat, âfâkî ve enfüsî, yani dıştaki ve içteki bâtıl ilâhları yok etmektir. Âfâkî ilâhlar, Lât ve Uzzâ gibi, kâfirlerin bâtıl ilâhlarıdır. Enfüsî ilâhlar ise, nefse âit arzulardır. Nitekim Cenâb-ı Hak; «Nefsini ilâh edinen kişiyi gördün mü?..» (el-Câsiye, 23) buyurur. Şerîatin insanları mükellef tuttuğu ve kalben tasdîk etmekten ibâret olan «îman» için, âfâkî ilâhların yok edilmesi kâfîdir. Enfüsî bâtıl ilâhların yok edilebilmesi için ise nefs-i emmârenin tezkiye edilmesi lâzımdır. Ehlullâh’ın yoluna girmenin gâyesi ve neticesi de budur. Hakîkî îmâna ulaşmak için, bu her iki türden bâtıl ilâhları yok etmek îcâb eder… Îmânın hakîkati, enfüsî ilâhları da bertaraf etmeye bağlıdır.”
İmâm-ı Rabbânî Hazretleri evlâtlarını ısrarla zikre teşvik ederdi. Nitekim, oğlu Muhammed Mâsûm Hazretleri’ne yazdığı bir mektubunda şöyle buyurur:
“Zaman, zikir zamanıdır. Bütün nefsânî arzularınızı «La» kelimesinin içine koyun ki onları kökünden yok edip geriye hiçbir arzu ve gâye bırakmayın… O’nun takdîrine râzı olun!
Kelime-i tevhîd zikri esnâsında «La ilahe: Sadece Allah vardır» sözüne geldiğiniz vakit, bütün bilinen ve hayâl edilenlerin ötesinde bulunan ve bizim için tam bir gayb olan Allâh’ın zâtından başka bir şey gönlünüze gelmesin! Evler, köşkler, çeşmeler, bahçeler, kitaplar ve diğer şeyler insanın zihnine kolayca geliverir. Bunlar sizin vaktinizi almasın!”
HER DURUMDA ALLAH’I ZİKRET
İmâm-ı Rabbânî Hazretleri’nin dâimâ zikir hâlinde olmayı tavsiye ettiği ifâdelerinden bir kısmı da şöyledir:
“Bu tarîkati isteyen kişi, hak ehlinin görüşleri istikâmetinde îtikādını düzeltip fıkhî hükümleri öğrenerek bildiklerinin îcâb ettirdiği şekilde amel ettikten sonra, bütün vakitlerini Allâh’ın zikrine sarf etmelidir. Ancak bu zikrin kâmil ve mükemmil bir şeyhten alınması şarttır. Çünkü kendisi noksan olan, başkalarını kemâle erdiremez… Abdestli, abdestsiz, ayaktayken, otururken devamlı zikirle meşgul olmalıdır. Gelirken, giderken, yerken, yatarken aslâ zikri terk etmemelidir.”
“Mâlûmdur ki, bu dünya çalışma yurdudur, boş durma ve dinlenme yeri değildir. Gayretinizi tamamıyla çalışmaya yönlendirmelisiniz. Boş durmayı ve eğlenmeyi bir kenara bırakınız! Dilinizi «La ilahe illallah» zikri ile öylesine meşgul ediniz ki, lisânınız zaruret olmadıkça bu kelime-i tayyibenin dışında bir şey söylemesin! Zikir, hem dil hem de kalp ile hafî yolla yapılmalıdır… Tembellik ve gevşeklik, düşmanların nasîbi olsun! Amel-i sâlihler işlemeli, çalışmalı, yine çalışmalı…”
“Şunu iyi biliniz ki, sizin ve hattâ bütün insanların saâdet ve selâmeti, Cenâb-ı Hakk’ı zikretmeye bağlıdır. İmkân nisbetinde bütün vakitleri Allah Teâlâ’nın zikri ile geçirmek îcâb eder. Bu hususta bir anlık gaflet bile doğru değildir.”