MURATS44
Özel Üye
Yeni gözlemler asteroid Lutetia’nın, Dünya, Venüs ve Merkür’ü oluşturan maddelerle aynı içeriğe sahip olduğunu göstermektedir. Bu araştırmada gökbilimciler ESA’nın Rosetta Uzay Aracı, ESO’nun Yeni Teknoloji Teleskopu ve NASA teleskoplarının verilerini bir araya getirdiler. Asteroidin özelliklerinin Dünya üzerinde bulunan nadir göktaşlarıyla çok benzer olduğunu ve iç Güneş Sistemi’nde oluştuğunu buldular. Lutetia, bir noktada, kendisinin Mars ve Jüpiter gezegenlerinin arasında bulunan ana asteroid kuşağındaki bölgesine taşınmış olmalı.
Fransız ve Kuzey Amerika üniversitelerinden oluşan bir grup gökbilimci bu alışılmadık asteroid Lutetia’yı birleşimini anlamak için çok geniş dalgaboyları aralığında [1] detaylı bir şekilde incelediler. ESA’ nın Rosetta uzay aracı üzerinde bulunan OSIRIS kamerasından [2], Şili’de bulunan La Silla Gözlemevi’ndeki ESO‘ nun Yeni Teknoloji Teleskopu’ndan ve Hawaii’de bulunan NASA‘ nın Kızılötesi Teleskop Tesisi ve Spitzer Uzay Teleskopu’ndan alınan verilerin birleştirlmesiyle bu zamana kadar bir asteroid için yapılmış olan en uzun dalgaboyu çalışması oluşturulmuştur[3].
Lutetia‘ nın elde edilen bu tayfı, Dünya üzerinde bulunarak kapsamlı bir labaratuvar çalışmasından geçmiş olan göktaşları ile karşılaştırıldı. Sadece bir tür göktaşın Lutetia ile aynı özelliklere sahip renk aralığı üzerinde olduğu tespit edildi.
Bu tür taşların erken Güneş Sistemi malzemelerinden olduğu bilinmektedir. Bunların Güneş henüz gençken meydana gelmiş ve özellikle kayalık gezegen [4] olan Merkür, Venüs ve Dünya’nın [5] oluşumunun önemli bir yapıtaşı olduğu düşünülmektedir. Lutetia’nın şu an bulunduğu ana asteroid kuşağı kökenli değil, Güneş’e çok yakın bir yerde oluştuğu görülüyor.
Makalenin başyazarı Pierre Vernazza (ESO) “Fakat Lutetia nasıl iç Güneş Sistemi’nden kaçtı ve ana asteroid kuşağına ulaştı?“ sorusunu soruyor.
Gökbilimciler, Dünya’nın oluştuğu bölgedeki cisimlerin % 2’sinden az kısmının ana asteroid kuşağına ulaştığını tahmin ediyorlar. İç Güneş Sistemi cisimlerinin çoğu şekillenmeye başlayan genç gezegenlere kapılarak birkaç milyon yıl içerisinde kayboluyordu. Bununla birlikte, bazı çok büyük olanları (çapı 100 km ve daha fazla olanlar) Güneş’ten çok uzağa daha güvenli yöüngelere atılmıştır.
Çapı yaklaşık 100 km olan Lutetia eğer kayalık gezegenlerden birine çok yakından geçmişse yörüngesi ilginç bir şekilde değişmiş olabilir ve genç iç Güneş Sistemi’nden dışarı atılmış olabilir[6]. Lutetia’nın genç Jüpiter ile karşılaşması da göçü esnasında yörüngesinin büyük bir değişime uğramasına neden olmuş olabilir[7].
Pierre Vernazza şöyle devam ediyor “Lutetia’ya böyle bir fırlatılmaya maruz kaldığını düşünüyoruz. Bu fırlatılma ana asteroid kuşağına yerleşmesi ve orada 4 milyar yıldır muhafaza edilmesiyle sonuçlanmıştır.“
Renk ve yüzey özellikleri Lutetia’nın daha önceki çalışmalarda ana asteroid kuşağının gizemli ve alışılmadık bir üyesi olduğunu göstermektedir. Önceki gökyüzü taramaları benzer asteroidlerin çok nadir olduğunu ve ana asteroid kuşağında bulunan küçük gezegen nüfusunun %1’inden daha azını temsil ettiğini gösteriyor. Yeni bulgular Lutetia‘ nın neden farklı olduğunu açıklamaktadır: Lutetia, kayalık gezegenlerin oluşturduğu çok nadir hayatta kalan özgün bir malzemedir.
Pierre Vernazza “Lutetia en büyük ve ana asteroid kuşağında bulunan kalıntı maddeleri içeren çok nadir bir cisimdir. Bu sebepten, Lutetia gibi asteroidler bizlere gelecekte örneklerin yeryüzüne getirileceği hedefler sunmaktadır. Böylece bu sayede Dünyamız gibi kayalık gezegenlerin kökenlerini ayrıntılı olarak araştırabiliriz.“ diye sonlandırıyor.
_______ o0o _______
Notlar
[1] Elektromanyetik tayf elektromanyetik ışınımın farklı türleri kapsadığı dalgaboylarındaki tüm aralığı gösterir. Görünen ışık en bilinenidir fakat daha birçok sınıfı mevcuttur. Bunlardan birçoğunu günlük hayatta kullanırız. Örneğin radyo dalgaları, mikrodalgalar, kırmızı-ötesi ve moröte ışık ve de X-ışınları gibi.[2] 67P/Churyumov-Gerasimenko kuyruklu yıldızına giden Rosetta uzay aracı, 10 Temmuz 2010 yılında Lutetia’ nın yakınından geçmiştir.
[3] Rosetta’nın kamerası OSIRIS moröte ışık, ESO’nun NTT’si görünür ışık, Hawaii’deki NASA’nın Kızılöte Teleskop Tesisi ve Spitzer Uzay Teleskobu yakın kırmızı-öte ve orta kırmızı-öte ışınım verileri sağlamaktadır.
[4] E chondrites, bulunan göktaşlarının sadece %2′sini oluşturan benzersiz bir göktaşı sınıfıdır. Alışılmadık mineralleri ve kimyası Güneş’e yakın olmasına rağmen tutarlıdır. Bu da izotop ölçümleri (oksijen, azot, rutenyum, krom ve titanyum) tarafından desteklenmektedir. E chondrites göktaşı sınıfı, Dünya ve Ay sisteminin aynı izotop bileşimini içeren tek göktaşı sınıfıdır. Dünya E chondrite tipi maddelerden oluşmuştur ve ayrıca E chondrite maddeleri de Güneş’ten Dünya’nın olduğu kadar uzaklıkta oluşmuşlardır. Buna ek olarak son zamanlarda E chondrite malzemesiyle ilgili elde edilen bilgiler Merkür’ün alışılmadık ve açıklanamayan bileşimini izah ettiğini göstermektedir. Bu çıkarım Merkür’ün de Dünya gibi E chondrit tipi madde artığından oluşmuş olabileceğini düşündürüyor.
[5] Her ne kadar hepsi de aynı tür malzemeden şekillenmiş olsa da, içte bulunan üç gezegenin de neden bu kadar farklı olduğu bir sır olarak kalmaktadır.
[6] Bu işlem sanki bir uzay aracının bir gezegenin yakınından uçurmaya ayarlanarak, onun çekiminden etkilenmesiyle yönünün ve hızının değiştirilmesi metoduna benzemektedir.
[7] Bazı gökbilimciler gaz devlerinin Güneş Sistemi’nin erken dönemlerinde bugünkü konumlarına geçmeden önce Güneş’e çok daha yakın bir konumda olduklarını düşünüyorlar. Bu durum iç Güneş Sistemi’nde bulunan diğer cisimlerin yörüngelerinde Jüpiter’den kaynaklanan dev bir kütleçekimine bağlı olarak çok büyük bir hasara neden olacaktı.