Mekke ve Hacerül Esved

MURATS44

Özel Üye
Mekke, Kızıldeniz sahillerine 72 kilometre uzakta, denizden 262 metre yükseklikte etrafı küçük dağlarla çevrili bir vadidir. Bu dağların sayısının 12 bin olduğu söylenir. Tevrat’ın Peygamberimiz Hz. Muhammed Aleyhisselam’a işaret eden bölümünde “Faran Dağları” diye bu dağlara işaret olduğu gibi on bin kişi ile Mekke’yi fethedeceği de ifade edilmektedir: “Hakk Teala, Tur-i Sina’da ikbal edip bize Sâir’de tulu etti ve Faran Dağlarından zahir oldu.” (Tevret, 33. Bab, 2. Ayet)
Bu dağların en meşhuru “Cebel-i Ebu Kubeys”tir. Vaktiyle demirci olan Ebu kubeys bu tepede bulunmuştu. Rivayete göre bu zat ilk kulubeyi yapmıştır. Beytullah (Kabe) bu tepenin hemen eteğindeki küçük bir vadide bulunmaktadır.
Kabe, Adem Aleyhisselam’dan önce meleklerin tavaf yeri idi. Adem Aleyhisselam ilk bina ve mabed olarak Kabe’yi inşa ettikten sonra bu günkü Beytullah’ın etrafında tavaf etmiştir. Yıllarca uzak kaldığı Hz. Havva validemiz ile Cebel-i Rahme’ye çıktığı zaman orada kavuşmuş. Onun için buraya Arafe yani tanışma yeri olmakla Arafat denilmiştir. Havva validemiz, Cidde’de vefat etmiştir. Mezarı da oradadır. Bunun için bazıları “Cidde” isminin “cedde” yani nine manasına ninemiz, büyük annemiz Hz. Havva validemizle ilgili olduğunu söylemektedirler.
black-stone.jpg


[SAGAAL]
hacerulesved.gif
[/SAGAAL]
Kâbe-i muazzamanın doğu köşesinde bir buçuk metre kadar yükseklikte bulunan ve Cennet yâkutlarından olan parlak, siyah taş.
İbrâhim aleyhisselâm ile oğlu İsmâil aleyhisselâmın birlikte Kâbe'yi inşâ ettikleri sırada, melekler taş getirerek İsmâil aleyhisselâma yardım ettiler. Sıra Hacer-ül-esvede gelince, İbrâhim aleyhisselâm; 'Ey İsmâil! İyi bir taş getir ki, hacılara işâ ret olsun' buyurdu. İsmâil aleyhisselâm bir taş getirdi. İbrâhim aleyhisselâm; 'Bundan daha iyi bir taş getir' buyurunca; Ebû Kubeys dağından; 'Cebrâil aleyhisselâm, tûfanda bana bir taş emânet etti. Gel onu al! ' diye bir ses işitti. Bunun üzerine Hacer-ül-esved taşı Ebû Kubeys dağından alınıp, Kâbe'deki yerine yerleştirildi. (Azrakî)
Hazret-i Ömer, Hacer-ül-esved taşına, karşı; 'Sen bir şey yapamazsın, fakat Resûlullah'a uyarak seni öpüyorum' dedi. Hazret-i Ali bunu işitince, Resûlullah'ın 'Hacer-ül-esved, kıyâmet günü insanlara şefâat eder' buyurduğunu söyledi. Hazret-i Ömer de hazret-i Ali'nin bu sözüne teşekkür etti. (Dâvûd bin Süleymân)
Tavâfa (Kâbe'nin etrâfında dönmeye) Hacer-ül-esvedden başlamak ve burada bitirmek sünnettir. (Zeylâî) (08.03.2008 01:57)
Kabe’nin doğu köşesinde bir buçuk metre kadar yükseklikte bulunan ve Cennet yakutlarından olan parlak siyah taş. Lügatte, hacer ’taş’ ve esved de ’siyah’ demektir. Kabe, Müslümanların namazda kıblesi olup, hac emrini yerine getirmek için ziyaret edilmesi şart olan bir mesciddir (camidir). Hacda, Kabe’nin etrafında dönerek ziyaret etmeye’tavaf’ denir. Tavafa Hacer-ül-esved’den başlamak ve bitirmek haccın sünnetidir (Bkz. Hac). Hacer-ül-esved, Kabe’nin doğu tarafındaki duvarın bir buçuk metre yüksekliğine yerleştirilmiş olup, uzun çapı 30 santimetredir. Hacer-ül-esved’in kendisine mahsus bir kokusu vardır. Elin veya herhangi bir eşyanın ona sürülmesi halinde, bu koku uzun zaman hissedilir. 52 Hacer-ül-esved, Cennet’ten indirilmiş bir taştır. adem aleyhisselamın Cennet’ten ayrılıp, yeryüzüne (Hindistan’daki Serendip Adasına) indirilmesinden sonra ziyaret ettiği ilk hane (ev) Kabe’dir. Rivayete göre adem aleyhisselam Cennet’ten dünyaya indirilince, meleklerin seslerini ve tesbihlerini (zikirlerini) işitemez olmuştu. Bu halinden yakınarak, Allahü tealaya yalvardı. Allahü teala, melekler vasıtasıyla bir beyt indirdi. Bu beyt, Cennet yakutlarından bir yakut olup, parıl parıl parlıyordu. İndirilen bu beytin biri doğu, diğeri batı olmak üzere iki kapısı vardı. Üzerinde Cennet’ten kandiller bulunuyordu. O hane, bugün Kabe’nin bulunduğu yere indirilmiştir. Allahü teala; ’Ey adem, senin için bir hane (ev) gönderdim. Arşım etrafını tavaf ettiğin gibi, bunun etrafını da tavaf eyle! Arşın çevresinde namaz kıldığın gibi, bunun etrafında da namaz kıl!’ buyurdu. Hacer-ül-esved’i de bu beytle beraber gönderdi. Bu taş, yeryüzüne ilk indirildiğinde beyazdı. Cahiliyet zamanında, günahkar kişilerin ve hayızlı kadınların dokunmasıyla siyah oldu ve bundan dolayı ismine Hacer-ül-esved, (Siyah taş) dendi. Tufan olacağı zaman Allahü teala Cebrail aleyhisselama Hacer-ül-esved’i Ebu Kubeys Dağında saklamasını ve tufandan kurtulmasını emretti. İbrahim’e, (aleyhisselam) Kabe’yi yapmaları emri verilince oğlu İsmail aleyhisselam ile beraber çeşitli dağlardan taş getirerek yaptılar. Bu arada Ebu Kubeys dağındaki Hacer-ül-esved’i İbrahim aleyhisselam aldı ve yerine koydu. Hacer-ül-esved, asırlardan beri Müslümanların hürmet ve tazim gösterdiği mukaddes bir taştır. Onun korunması için her türlü ihtimamı göstermişlerdir. İslamiyetten önce de bu taşın kıymeti bilinoyurdu. Mekke’deki Arap kabilelerinin her biri, ona ihtimam göstermeyi kendileri için bir şeref sayıyorlardı. Nitekim, Kabe’nin yıkılmasını önlemek için yapılan bir tamirat esnasında, her kavim bir duvarın inşaatı ile meşgul oldu. Sıra Hacer-ül-esved’i duvardaki yerine yerleştirmek işine gelince, herbiri bu şerefin kendi kavmine ait olmasını istediler. Aralarında neredeyse harp çıkacaktı. İçlerinden yaşlı ve akıllı birisinin; ’Aramızdaki bu ihtilafı halletmek için birini hakem yapalım. Onun teklif edeceği hal çaresine uyalım!’ demesi üzerine; ’Buraya ilk gelen kişiyi aramızda hakem tayin edelim!’ diyerek anlaşmaya vardılar. Biraz bekledikten sonra, Peygamber efendimiz Muhammed aleyhisselam çıkageldi (O sırada henüz peygamberliği bildirilmemişti). Hepsi buna çok sevindi. Çünkü O, kavmi arasında ’Muhammed-ül-emin’ diye tanınan, hiçbir kimseye haksızlık yapmıyan güvenilir bir kişiydi. Meseleyi ona arz ettiler. Arkasındaki mübarek paltosunu çıkardı. Hacer-ül-esved’i üzerine koydu. Her kavmin ileri gelenlerinden birini paltonun uçlarından tutturarak duvarın üzerine koydurdu. Sonra kendi mübarek eliyle yerine yerleştirdi. Böylece, çıkabilecek büyük bir kanlı çarpışmayı önlemiş oldu. Tarihte buna’Peygamberimizin Kabe Hakemliği’ olayı denmektedir. Hacer-ül-esved’in korunmasında bütün Müslüman devletleri, her türlü ihtimamı göstermekte kusur etmemişlerdir. Hazret-i Ömer, bir gün Hacer-ül-esved’e yaklaşarak; ’Hakikaten bilirim ki, sen bir taşsın! Ne zararın, ne de iyiliğin vardır. Allah’ın Resulünün sana yüz sürdüğünü görmeseydim, ben de sana yüz sürmezdim.’ buyurdu. Hacer-ül-esved zaman zaman bazı kötü niyetli kimselerin tasallutuna da maruz kalmıştır. 756’da çıkan yangın esnasında bazı parçaları düşmüştür. Hazret-i Ebu Bekr’in torunu Abdullah bin Zübeyr, bu parçaları gümüş muhafazalık içine koyarak yerine yerleştirmiştir. Hatta İslam aleminde sapık inançlarını yaymak isteyen Karmatilerin reisi Ebu Tahir Süleyman, 929’da Kabe’yi basıp tavaf edenleri de kılıçtan geçirerek, Hacer-ül-esved’i alıp Bahreyn’e götürdü. 22 sene sonra vücudunda çıkan yaralardan korkarak, Kabe’ye geri getirdi. Osmanlı padişahlarının, başta Mekke ve Medine olmak üzere mukaddes beldelere ve mukaddes emanetlere gösterdiği ihtimamlar ve yaptıkları hizmetler sayılamayacak kadar çoktur. Denilebilir ki, Asr-ı saadetten (Peygamberimiz devrinden) sonra Kabe’ye yapılan en büyük hizmetler, Osmanlılar zamanında olmuştur. Kabe’nin örtüsünün her sene değiştirilmesi, duvarlarına altın olukların yapılması ve Kabe binasının temellerine kadar inilerek yeniden inşası, mecburiyet hasıl olunca Hacer-ül-esved’in daha önceki gümüş muhafazasının da değiştirilmesi hep Osmanlı sultanlarının hizmetidir. Halen Hacer-ül-esved’i çerçeveleyen gümüş muhafaza, Sultan Abdülmecid Han (1839-1861) tarafından yaptırılmıştır. Hacer-ül-esved muhafazaya alınırken, çevresinden kopan parçalar, İstanbul’a getirilerek bazı cami ve türbelere konuldu. Bu parçalardan birkaç tanesi Sokullu Mehmed Paşa Camiinin girişinin, mihrabının ve minberinin üst kısmındadır. Biri de, Kanuni Sultan Süleyman Hanın türbesinin giriş kısmının üst tarafında bulunmaktadır. Hacer-ül-esved’in bu parçaları, altın çerçeve ile kaplıdır.

Canlıyı konuşturan ve bazılarına şefaat yetkisi veren Allahü teâlâ, hayvanları ve cansızları konuşturamaz mı? Onlara şefaat yetkisi veremez mi? Kur'an-ı kerimde de canlı-cansız her varlığın tesbih ettiği bildiriliyor. Fakat biz anlamıyoruz diye -hâşâ- Kur'an-ı kerimi mi inkâr etmek gerekir?

Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Yedi kat gök ve yer ve bunların içindekiler, Allah’ı tesbih eder. Hiçbir varlık yok ki, Onu hamd ile tesbih etmesin. Fakat onların tesbihini anlayamazsınız!) [İsra 44]


(Gökte olanlar, yerdekiler, kanatlarını çırparak uçan kuşlar, gerçekten Allah’ı hep tesbih ediyorlar.)
[Nur 41]


(Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi Allahü teâlâyı tesbih etmektedir.) [Hadid 1]



Allahü teâlâ dilerse taş da konuşur, ağaç da konuşur, hayvan da konuşur.



Bütün mahlukat Allah’ı zikrediyor. Onlara zikir etme kuvvetini veren Allahü teâlâ onları konuşturamaz mı, onlara şefaat izni veremez mi?



Hacer-ül esved denilen taş, Cennetten gelmiştir. O taşı oraya Allahü teâlâ koydurdu.



Hacer-i esvedi öpmek sünnettir. Hazret-i Ömer, tavaf ederken, Hacer-i esvede karşı, (Sen bir taşsın, bir şey yapamazsın! Ama Resulullah öptüğü, yani sünnet olduğu için seni öpüyorum) dedi. Hazret-i Ali, bunu işitince, Resulullahın, (Hacer-ül esved, kıyamette insanlara şefaat eder) buyurduğunu ben işittim dedi.

[Hazret-i Ömer, Hacer-ül Esvedin Cennetten geldiğini, o taşı öpmenin sünnet olduğunu, taşın şefaat edeceğini elbette biliyordu. Böyle söylemesi, Hazret-i Ali’nin o hadis-i şerifi nakletmesi ve dindeki bir hükmün vesika haline gelmesi içindi.]





Hacer-ül esvedle ilgili çok hadis-i şerif vardır. Bazıları şöyledir:

(Hacer-ül esved, Cennet yakutlarındandır. Kıyamette, iki gözü ve bir dili olduğu halde getirilir. Tazim ve sıdk ile istilam edenin lehinde şahitlik eder. Riya ve alay ile istilam edenin de aleyhine şahitlik eder.) [Tirmizi]





(Hacer-ül esvedi hayırlı işlerinize şahit yapın. Çünkü o, kıyamette şefaati reddedilmeyen bir şefaatçidir. Dili ve iki dudağı olacak ve ona elini sürene şahitlik yapacaktır.)


[Taberani]


(Resulullah, Hacer-ül esvedi istilâm ettiklerinde, onu öper ve yüzünü sürerdi.) [İbni Mace]



(Hacer-ül esved, kıyamette insanlara şefaat eder.) [İbni Hibban]



(Hacer-ül Esvede cahiliye zamanı adamlarının manevi pislikleri bulaşmasaydı, ona dokunup da iyi olmayan dertli kalmazdı.) [Beyheki]



(Kıyamette Hacer-ül esved huzura getirilir, onun fasih bir dili olduğu halde ve o, iman ile kendisine dokunanlara şehadet eder.) [Hâkim]



(Hacer-ül Esved kardan daha beyazdı, insanların günahları onu kararttı.) [Taberani]



Vehhabiler bile kendi kitaplarında diyor ki:

(Gökler Allah’tan korkar, Allah göklerde his yaratır. Anlarlar, Kur’anda, yerlerin ve göklerin tesbih ettikleri bildirildi. Resulullahın avucuna aldığı taş parçalarının tesbih ettiklerini ve mescitteki Hannane denilen direğin inlediğini ve yemeğin tesbih ettiğini Eshab işittiler. Buhari’de, İbni Mesud diyor ki, yediğimiz yemeğin tesbih sesini işitirdik. Ebu Zer diyor ki, Resulullah, avucuna taş parçaları aldı. Bunların tesbih sesleri işitildi. Resulullahın hutbe okurken dayandığı odunun inlemesi haberi sahihtir.) [Feth-ül-mecid s. 200, 201]





Netice: Allahü teâlâ dilerse taş da konuşur, ağaç da konuşur, hayvan da konuşur.



Eşya ile bereketlenmek

Sual:
Bir tarihçi “İstanbul’da bazı camilerde Hacer-i esvedin parçaları var, bunları öpenler oluyor. Böyle şeylere el sürenlerin çoğu, eşya ile irtibata yani, onu maddeleştirmeye, farkına varmadan da başlayabiliyor. Hali, kıyafeti uygun olmadığı halde, el sürerek işleri halle çalışanlar çoktur” diyor. Bu ifadeler dine aykırı değil mi? Hacer-i esved ile, mübarek eşya ile bereketlenmek dinimizce caiz değil mi?
CEVAP
Mübarek eşyalardan bereketlenmeye Selefiyye denilen bid’at ehli karşıdır. Teberrükle ilgili bir çok âyet ve hadis vardır. Önce Hacer-ül-esvedle ilgili iki hadis-i şerif mealini bildirelim:
(Hacer-ül Esvede el sürmek günahları döker.) [Nesai]






(Allah’a yemin ederim ki, kıyamette Hacer-ül Esvedin, gören gözleri ve konuşan dili olacak ve kendisine ihlâs ile el sürüp öpenin cennetlik olduğuna şahitlik edecektir.) [Tirmizi]



Görülüyor ki o siyah taşı öpmek bile büyük fazilettir. İstanbul’da parçalarının bulunması ne büyük nimet. İmkanı olan herkes öpmelidir. El sürerek işleri halletmeye çalışmalıdır.



Bir insanın hâli kötü olsa da, çok günahkâr olsa da, kıyafeti pejmürde olsa da, tesettürü bozuk olsa da, yine o mübarek taşı öpmek için can atmalıdır.



(Üsul-ül-erbea fi terdidil vehhabiyye) kitabında diyor ki:

Allahü teâlâdan başkasını da tazim etmek caizdir. İki âyet meali:
(Allah’ın şeairini [Allah’ı hatırlatan alametleri] tazim etmek, kalplerin takvasındandır.) [Hac 32]






(Safa ve Merve, Allah’ın Şeairindendir.) [Bekara 158]



Bunun için, Allahü teâlânın şeairini tazim etmek vacib oldu.

Allahü teâlânın Şeairi, yalnız Safa ve Merve tepeleri değildir. Allah’ın şeairleri çoktur. Allahü teâlâyı hatırlatan şeyler onun şeairidir.





Fetava-i Hindiyye’de bildiriliyor ki, ana babanın kabrini öpmek caizdir.

Ana babanın kabrini öpmek caiz olunca, onlardan daha kıymetli olan evliya veya Peygamber türbesini öpmek elbette caizdir.





Resulullah efendimizin giydiği elbisenin bir parçası, bir sakalı şerifi çok kıymetlidir.

İbni Sirin hazretleri diyor ki:
Bende bir sakal-ı şerifin bulunması, dünyada olan her şeyden daha kıymetlidir. (Buhari)






Roma ordularını yere seren, kaleleri, memleketleri fetheden Halid bin Velid hazretleri, bütün bu başarılarının sarığında taşıdığı bir sakal-ı şerif sayesinde olduğunu söylemiştir.



Sakal-ı şerif ile, Hacer-ül esved ile, evliya kabrinden alınan toprak ile, onların giydikleri elbise ile bereketlenmek, evliya kabirlerini öpmek gibi nimetleri bir ganimet bilmelidir.



hacer-ul-esved.jpg
 

mahzungarip

Yönetici
Allah razı olsun değerli adminim murat abiciğim:)emeğine yüreğine sağlık . Rabbim canlı canlı görmeyi kabenin örtüsüne yüz sürmeyi ve oarlarda dua etmeyi nasip eylesin inşallah..
 

MURATS44

Özel Üye
ALLAH ac razı olsun ihsan hocam.İnşallah..İnşallah.İnşallah.....Görek isteyip , yüreği bu mekan için atanlara ALLAH ac gitmeyi, görmeyi, yüzsürmeyi ve mağfireti nasip etsin inşallah....
 
Üst Alt