Mezarları Ziyaret Etmek.

romeo

Yeni Üyemiz
Mezarları Ziyaret Etmek.
Mezarları Ziyaret Etmek.
Mezarları ziyaret etmek, insana ölümü hatırlatır. Sevgili Peygamber Efendimiz, önceleri mezarları ziyaret etmeyi yasaklamışsa da, sonradan bu yasağı kaldırmış tır. Nitekim bu hususta şöyle buyurmuşlardır:

“Size kabirleri ziyaret etmenizi yasak kılmıştım. Fakat şimdi bu yasağı kaldırıyorum. Mezarları ziyaret edebilirsiniz. Çünkü mezarları ziyaret etmek, size ahireti hatırlatır. Tabii ki, kötü söz söylememek şartiyle…“

Sevgili Peygamber Efendimiz, annesinin mezarını ziyaret ettiğinde, mezarı başında ağladığı kadar hiçbir zaman öylesine ağladığı görülmemişti. Bunun için de:

“O gün, annemin kabrini ziyaret ettim. Ziyaret için Rabbim bana müsaade verdi, ancak istiğfar için müs aade vermedi.” diye buyurmuş lardır.

Anamız Hz. Aişe’ye mezarlık dönüşü rastlayan İbni Ebû Melik: “Nereden geliyorsun?” diye sordu . Hz. Aişe , Melik’in bu sorusuna: “Kardeşim Abdurrahman’ın kabrini ziyaret etmekten geliyorum.” diye cevap verdi.

Bunun üzerine Ebû Melik: “Peki, Resulullah Efendimiz, mezarları ziyaret etme yasağı koymadı mı?” diye sordu. Hz. Aişe: “Evet, Res ulullah, önceleri mezarları ziyaret etmeyi yasak kılmıştı. Ancak bunun yararlarından olacak bu yasağı kaldırdı.” dedi.

Hz. Aişe’nin bu sözüne itimad ederek kadınların mezarlığa gitmeleri doğru olmaz. Çünkü kadınlar, erkekler gibi kuvvetli yaradılışlı değillerdir. Zayıf yaradılışlı oldukları için, heyecana gelip olmadık hareket yapabilirler. Bu yüzden iyilikleri, yapacakları günahları bile karşılamaz. Eğer bunları yapmayacağına dair garanti veriyorsa, kadın, akrabasının mezarına göze batmayacak bir şekilde eski bir elbise ile gidebilir.

Aynı zamanda dua etmenin dışında konuşmak da mübahtır.

Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:

“Mezarları ziyaret ediniz ki, ahireti hatırlayınız. Ölüleri yıkayın. Çünkü, ölü bir bedenle uğraşmak, insana nasihattır. Cenaze namazını kılın. Olur ki, kalbinize hüzün getirir. Çünkü hüzünlü, kalpleri mahzun insanlar, Allah’ın himayesi altındadır.“

Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:

“Ölülerinizi ziyaret edip onlara selam verin. Çünkü sizin için, onlardan ders almak vardır.”

İbni Ömer (R.A.), uğradığı her mezar başında durur, selam verir öyle geçerdi.

Hz. Fatma (R.A.) da, bazı günler, büyük amcası Hamza (R.A.)’ın mezarını ziyaret eder, başında iki rekat namaz kılar, ağlardı.

Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:

“Ana ve babasının veya bunlardan birisinin mezarını her Cuma günü ziyaret eden kimse, affolunur ve iyilerden yazılır.“

Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:

“Ana-babasına asi olduğu halde ana ve babası ölen bir kimse, onlar öldükten sonra onlar için hayır ve duada bulunursa, Allah-ü Teâlâ, o kims eyi iyilerden, ana ve babasına itaat edenlerden yazar.“

Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:

“Kabrimi ziyaret edene şefaatim vacib olur.“

Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:

“Alacağı mükafatı düşünerek Medine’de beni ziyaret eden kimsenin kıyamet günü, hem şahidi hem de şefaatçisi olurum..“

Ka’bül Ahbar diyor ki:

“Her gün ve her gece Resulullah Efendimizin kabri üzerinde yetmiş bin melek toplanır. O melekler, kanatları ile Resulullah Efendimizin kabrine dokunup salat ve selam getirirler. Kıyamet günü Resulullah Efendimiz dirilip kabrinden kalktığı zaman da, yetmiş bin melek etrafında olduğu halde kalkacaktır.”

Mezar başında ziyaretçinin önünün ölüye, arkasının kıbleye doğru olması sünnettir. Ziyaretçinin mezarı ellemek ve öpmek gibi davranış lardan sakınması gerekir. Çünkü bu gibi şeyler, hıristiyanların adet idir.

Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:

“Bir kardeşinin mezarını ziyaret eden kimse ile, o kabirdeki ölü ilişki kurar. O kiş i mezarın başından kalkıncaya kadar, ölü onu dinler. Kişi kalkınca da onu uğurlar.“

Süheym oğlu Süleyman diyor ki:

– Resulullah Efendimizi rüyamda gördüm. Kendisine: “Ya Resulallah! Onca Müslüman seni ziyaret ediyor. Sana selam veriyor. Onların selamını duyuyor ve anlıyormusun?” diye sordum. Sevgili Peygamber Efendimiz bana: “Hem anlıyor, hem de selamlarına karşılık veriyorum.” diye buyurdular.

Ebû Hüreyre (R.A.) diyor ki:

“Bir kimse, tanıdığı bir kişinin mezarını ziyaret ettiği vakit, ölü onu tanır ve selamına karş ılık verir. Eğer bir kims e, tanımadığı birinin mezarına uğrayıp da selam verirse, ölü de onu bilmez, fakat selamına karşılık verir.“

Asım Cahderinin akrabalarından birisi diyor ki:

– Ölümünden iki yıl sonra Asım Cahderi’yi rüyamda gördüm.

Kendisine:

“Ya Asım! Sen ölmemişmiydin?” diye sordum.

Asım:

“Evet , ben ölmüştüm.” deyince, ben:

“O halde şimdi neredesin?” diye sordum.

Asım:

“Cennet bahçelerinden bir bahçedeyim. Yanımda birçok arkadaşlarım var.Cumadan cumaya da Ebû Bekir Müzeni’nin etrafında toplanır, sizin haberlerinizi orada öğreniriz.” dedi.

Ben, ona:

“Cesetlerinizle birliktemi bulunursunuz?” diye sordum.

O, bana:

“Cesetlerimiz çoktan çürüyüp toprak oldu. Biz, ruhlarımızla bulu şuruz.” dedi.

Ben, ona:

“Bizim sizi ziyaret ettiğimizi bilirmisiniz?” diye sordum.

O:

“Evet , Cuma gecesi ve Cuma günü ile Cumartesi güneş doğuncaya kadar sizin, bizi ziyaret ettiğinizi biliriz.” dedi.

Ona:

“Nasıl olurda bilirsiniz?” diye sordum.

O bana:

“Cuma gününün şerefinden.” diye cevap verdi.

Muhammed bin Vasi, Cuma günleri mezarları ziyaret ederdi.

Kendisine sebebini soranlara: “Mezardakilerin, Cuma günü, cumadan önceki ve sonraki günde gelenleri tanıdıklarını duydum da ondan.” diye cevap verdi.
Bu da Cuma gününün hürmetindendir.

Bişr bin Mansûr diyor ki:

“Taun yılında adamın biri devamlı olarak musallaya gider, cenaze namazlarına katılırdı. Akşam olunca da, mezarlığın kapısına gidip: “Allah, günahlarınızı affetsin, iyiliklerinizi kabul etsin. Allah, sizi vahşette bırakmasın.” diye dua eder, sonra da evine dönerdi.

O kimse diyor ki: “Bir akşam, mezarlığa uğradım. Fakat evimde yine ölüler için duada bulundum.

Bir müddet sonra uykuya daldım. Rüyamda birçok kimselerin etrafımı sardığını gördüm. Ben onlara: “Kimsiniz, benden ne istiyorsunuz?” diye sordum. Onlar bana: “Biz her akşam kapısına uğrayıp da dua ettiğin mezarlığın insanlarıyız.” dediler. Ben, onlara: ” Niçin geldiniz?” diye sordum. Onlar bana: “Sen evine geldiğin vakit , bize hediye gönderdin.” dediler. Ben: “Ne hediyesi?” diye sordum. Onlar: “Bize yaptığın dualar.

İşte, biz de bunun için seni ziyaret ettik.” dediler. Bunun üzerine ben onlara: “Zahmet etmeyin, ben her akşam size uğrar, hediyenizi veririm.” dedim.”

Beşşar bin Galip Necrani diyor ki:

– Rabia Adeviye’yi rüyamda gördüm. Ben, kendisine çok dua ederdim.

Obana: “Hediyelerin bize nurdan tabaklar içinde geliyor.” dedi. Kendisine:

“Bu nasıl olur?” diye sordum. O da: “Hayatta olan mü’minler, ölüler için dua ettiklerinde, duaları ipek mendiller içinde nurdan tabaklara konur, ölüye götürülür ve: ” İşte bu, sana falanca kimsenin hediyesidir.” denir.

Nitekim bu konuda sevgili Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

“Ölü, suda boğulmak üzere olup kurtulmak için yardım bekleyen bir insan gibidir. Babasının, kardeşinin veya herhangi bir dostunun duasını bekler.
Bu, onun için tüm dünyadan daha değerlidir. Dirilerin ölülere hediyesi, dua ve istiğfarda bulunmaktır.“

İslam büyüklerinden biri diyor ki:

– Gün geldi kardeşim öldü. Onu rüyamda gördüm. Kendisine: “Mezara konduğun vakit ne durumda idin?” diye sordum. O: “Mezara konduğum vakit , birisi bana elinde ateş meşalesi olduğu halde yanıma geldi. Tam o sırada biri bana duada bulundu. Eğer o kimsenin duası olmasaydı, o gelen, elindeki ateş ile bana vuracaktı.” dedi. Bunun için, defnedildikten sonra ölüye dua ve istiğfarda bulunmak sünnettir.

Sa’d bin Abdullah Ezdi diyor ki:

– Can çekişmekte olan Ebû Ümame Bahili’nin ziyaretine gittim. Bana: “Ben öldükten sonra, beni Resulullah Efendimizin emrettiği şekilde defnedin.

Çünkü sevgili Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuşlardı: “Sizden biriniz ölüp de kendisini mezara koyduğunuz zaman ve mezarını düzelttikten sonra, biriniz kalkıp mezarın başında dursun. Ölen kims eye hitaben:

“Falanca kadının oğlu falanca” diye üç kere seslensin. Ölü, bu ses lenişin ilkinde duyar, ikincisinde doğrulur, üçüncüsünde ise: “Beni irşad et, Allah sana rahmet etsin.” der. Fakat siz onun bu söylediklerini işitmezsiniz. Üç defa böyle seslendikten sonra tekrar ölüye: “Dünyadan ayrılırken, Allah’ın birliğine, Muhammed (S.A.V.)’in Allah ‘ın resulü olduğuna inandığını hatırla. Çünkü sen Allah ‘ı Rab, İslamiyeti din, Muhammed (S.A.V.)’i peygamber, Kur’an-ı Kerim’i de önder ve kutsal kitap olarak kabul ettin.” diye telkinde bulunsun. Çünkü nekir ve münker (sorgu) meleklerinden herbiri bu soruları erteler ve bekler. Sonunda “Gitme zamanı geldi. Artık burada beklememizi gerektirecek bir iş kalmadı. Çünkü onun hücceti kendisine telkin edildi. Allah-ü Teâlâ da, onun şahidi olur.” deyip giderler.”

Adamın biri, sevgili Peygamber Efendimize: “Ey Allah ‘ın Resulü! Eğer ölünün annesinin ismini bilmezsek, ne diyelim?” diye sordu.

Sevgili Peygamberimiz:

“Ey Havva’nın oğlu! dersiniz.” diye buyurdular.

Mezarlıkta Kur’an okumanın bir sakıncası yoktur.

Ali bin Mûs â Haddad diyor ki:

“Bir cenazede Ahmed bin Hanbel’in yanında bulunuyordum. Muhammed bin Kudametü’l Cevheri de bizimle birlikte idi. Ölü defnedildiği vakit ,gözleri ama olan bir adam gelerek Kur’an okumaya başladı. Ahmed bin Hanbel: “Mezar başında Kur’an okumak bid’attır.” deyince, o kimse Kur’an okumayı kesti. Oradan ayrıldıktan sonra, Muhammed bin Kudametü’l Cevheri, Ahmed bin Hanbel’e: “Mübeşşir bin Halebi’yi tanıyor musun?” diye sordu. Ahmet:

“Evet , itimada şayan bir zattır.” dedi.

Muhammed: “Bana, Abdurrahman bin Alâ Leclac’dan rivayet ettiğine göre:

Babası, oğluna: ” Öldüğüm vakit , mezarımın başında Bakara Sûresinin baş tarafı ile sonunu okuyun” diye vasiyet ettiğini söyledi. Bunun üzerine Ahmed bin Hanbel: “O halde o amayı çağırın da Kur’an’ı okusun.” dedi.”

Mezarları ziyaret etmenin, hem ziyaret edene, hem de ziyaret edilene (ölüye) faydası vardır. Ziyaret edene faydası, ölümü hatırlaması, bu yüzden de hayatına çeki düzen vermesidir. Ziyaret edilene faydası ise, dua etmek ve duadan faydalanmaktır. Mezarlığı ziyaret eden bir kimse; kabirde yatan kimsenin kendisi gibi, belki kendisinden daha da üstün olarak yaşadığını, nihayet günü gelip de ölü toprakların kendisini sinesine çektiğini, orada bedeninin nasıl da çürüyüp dağıldığını, kabrinin ya cennetten bir bahçe, ya da cehennemden bir çukur olduğunu düşünüp ibret alır ve kendisinin de gün gelip aynı şekilde mezara gideceğini, aynı haller ile karşılaşacağını düşünerek hazırlanır.

Ebû Bekir el Hüzeli oğlu Mitraf diyor ki:

Abdi Kays oğullarından yaşlı ve âbid bir kadın vardı. Gece olunca, sabaha kadar uyumaz, Allah ‘a secde eder, ibadette bulunurdu.

Gündüz olunca da, mezarları ziyaret ederdi. Kendisine, “Amma da çok mezarları ziyaret ediyorsun” dediklerinde, o kendisine bunu söyleyenlere karşı çıkışır ve şöyle derdi: “Katı kalp kuruduğu zaman, onu ancak mezarlarda çürümek yumuşatır. Ben is e mezarlığa gittiğimde, ölülerin mezarlarından çıktıklarını, toz toprak içinde olan yüzlerini, çürümüş bedenlerini görür gibi oluyorum.” diye cevap verirdi.

Ömer bin Abdülaziz, gece gündüz Rabbine ibadet ederdi. Öyle ki, bu ibadete gösterdiği gayret ve çabadan dolayı bitap hale fakih, Ömer’in yüzündeki ve rengindeki bu değişikliğe şaşarak: “Nedir bu halin?” demekten kendisini alamamıştı. Bunun üzerine Ömer şöyle dedi: “Ya benim öldükten sonraki hâlimi görsen ne derdin?” Birkaç gün sonra mezarımda, ziyaret edip de gözlerimin çıkıp yanaklarımın üzerine aktığını, dudaklarımın aralık kalıp, dişlerimi kapamadığını, açık kalan ağzımdan irin ve cerahatin akmakta olduğunu, karnımın şişip, göğsüm üzerine dayandığını, bağırsaklarımın döküldüğünü, burun deliklerimden irin ve kurtların çıktığını görseydin acaba ne yapardın? Kuşkusuz şu anda gördüğünden çok daha feci bir manzara ile karş ılaşırdın.”

Ölüyü övmek ve onu hayır dua ile anmak sünnettir. Nitekim bu konuda sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır:

“Sizden biriniz öldüğü vakit , onu bırakın ve aleyhinde dedikodu yapmayın.”

Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:

“Ölüleriniz hakkında kötü söz söylemeyin. Çünkü onlar, takdim ettiklerine kavuşmuş lardır.“

Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:

“Ölülerinizi kötülükle değil, iyilikle anınız. Eğer onlar, cennetliklerden ise, onlar hakkında kötü konuşmakla günahkar olursunuz. Cehennemliklerden iseler, zaten bulundukları yer kendilerine yeter.“

Enes bin Malik diyor ki:

– Bir gün geçmekte olan bir cenazenin arkasından orada bulunanlar kötü kimse olduğunu söylediler. Bunun üzerine sevgili Peygamber Efendimiz:
“O, cezayı hak etti. O kötülerdendir.” diye buyurdular. Bir müddet sonra geçen bir başka cenazenin arkasından ise övücü laflar söylediler. Sevgili Peygamberimiz de:

“Ona iyilik vacib oldu. Onu hak etti.” diye buyurdular.

Hz. Ömer, Resulullah Efendimizden bunun açıklamasını isteyince, sevgili Peygamberimiz şöyle buyurdular:

“Bu adamı övünüz, cennete girmeyi hak etti. Ötekini de kötülediniz, o da cehennemi hak etti. Çünkü siz, yeryüzünde Allah’ın şahitlerisiniz.“

Yine sevgili Peygamberimiz bir hadis -i şerifte şöyle buyurdular:

“Allah’ın nezdinde kötü olan bir kimse öldüğü zaman, halk onun hakkında, iyi olduğuna dair şahadet ederse, Allah-ü Teâlâ da meleklerine şöyle buyurur: “Ey meleklerim! Şahid olunuz ki, Ben, kullarımın bu kulum hakkındaki şahadetlerini kabul ettim. Onun hakkındaki bildiklerimden vazgeçtim.“
KAYNAK
Kimya-i Saadet – İmam Gazali

 

sıla

Aktif Üyemiz
mezar.jpg
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Allah razı olsun,cok önemli konu...ben mezarlık
Ziyaretine gidince kötü oluyorum.bu durumu atlatamiyorum...
 
Üst Alt