sırat-ı müstakim
Aktif Üyemiz
Midenin İç Yüzü
Mide sindirim sistemimizin en önemli organıdır. Yemek borusundan gelir ve on iki parmak bağırsağı ile bağırsaklara açılır. Kabaca “J harfi şeklinde” diye tarif edebiliriz.
Her organımızda olduğu gibi midede de san’at-ı İlâhî’nin akıllara durgunluk verecek inceliklerini gözleriz.
Boşken mide-muhteviyatı- 50 ml. kadardır. Gıda alımından sonra, mide hacmi 1000-1500 ml.’yi bulur ve mide karın boşluğunda oldukça geniş bir yer işgal etmeye başlar. Gıdaların hazmedilmesinden sonra, hacim yine küçülür. Bu kadar aşırı elâstikiyet, hareket kolaylığı sağlayarak insanın günlük çalışmalarında midenin engel teşkil etmesini önler. Yine karın boşluğu içine birçok organın rahatça yerleşmesini sağlar.
Midenin “hava cebi” denilen yukarı kısımlarına yerleştirilmiş bir elektirikî uyarı merkezi (pacemaker) vardır. Buradan her 3-4 dakikada bir, mide duvarından aşağı kısımlarına kadar yayılan bir dalgalanma (peristaltizm) meydana gelir. Bu hareketler midenin boşalmasına yardım ettiği gibi içindekinin iyi sindirilmesini de temin eder.
Mideye gıdaların girişi bir düzen dahilindedir. Mide, yemek borusu ile o şekilde birleştirilmiştir ki gıdalar mideye; kuyuya taş düşer gibi değil, mide duvarından kayarak inerler. Böyle olmasaydı, yuttuğumuz her lokmanın sesini karnımızda duyacaktık. Gıdalar yine mideyi bir nizam dahilinde terk ederler. Bu düzeni de mide kapısı (pilor) temin eder. Mide kapısı (pilor) ameliyatla çıkarılarak yerine sun’î pilor yapılan şahıslarda “dumping sendromu” denilen bir hastalık görülür.
Midenin iç yüzünü mukoza adı verilen bir tabaka kaplar. Mukoza içinde asit, pepsin ve mukus ifraz eden bezler yer alır. Mukoza, sanki yeryüzündeki dağlar ve vadiler gibi kıvrımlar gösterir. Bu kıvrımlarla az bir sahaya geniş bir mukozanın yerleştirilmiş olduğu görülür. Böylece sindirimi sağlayan yukarıdaki saydığımız maddelerin, yeterli miktarda salgılanması mümkün olur. Eğer bu kıvrımlar olmasaydı midenin iç yüzü küçülecek ve sindirim bezlerinin sayısı azalacaktı. Böylece sindirimi sağlayacak kadar salgı sağlanamayacaktı.
Mide asidi hidroklorik asit (HCL)’dir. Yukarıda bahsettiğimiz mukoza içinde yer alan bezler tarafından salgılanır. Birçok araştırmalara rağmen bunun nasıl husule geldiği henüz kesin olarak bilinmemektedir. Saf mide suyunda HCI yoğunluğu PH 1 kadardır. Kandaki hidrojen iyonu, yoğunluğuna göre mide suyunda bir milyon kez fazladır. Bu, biyolojinin en hayret verici olaylarından biridir.
Mukoza, her türlü gıdayı eriten mide salgısının, midenin kendisini eritmesine mani olur. Bu korunmada mukozanın özel yapısının da etkili olduğu düşünülmektedir. Ancak bu özellik henüz aydınlatılamamıştır.
Görülüyor ki mide kaba bir torba değil, kimya ve mühendislik hesaplarının en incesiyle kurulmuş bir sanat eseridir.
Mide sindirim sistemimizin en önemli organıdır. Yemek borusundan gelir ve on iki parmak bağırsağı ile bağırsaklara açılır. Kabaca “J harfi şeklinde” diye tarif edebiliriz.
Her organımızda olduğu gibi midede de san’at-ı İlâhî’nin akıllara durgunluk verecek inceliklerini gözleriz.
Boşken mide-muhteviyatı- 50 ml. kadardır. Gıda alımından sonra, mide hacmi 1000-1500 ml.’yi bulur ve mide karın boşluğunda oldukça geniş bir yer işgal etmeye başlar. Gıdaların hazmedilmesinden sonra, hacim yine küçülür. Bu kadar aşırı elâstikiyet, hareket kolaylığı sağlayarak insanın günlük çalışmalarında midenin engel teşkil etmesini önler. Yine karın boşluğu içine birçok organın rahatça yerleşmesini sağlar.
Midenin “hava cebi” denilen yukarı kısımlarına yerleştirilmiş bir elektirikî uyarı merkezi (pacemaker) vardır. Buradan her 3-4 dakikada bir, mide duvarından aşağı kısımlarına kadar yayılan bir dalgalanma (peristaltizm) meydana gelir. Bu hareketler midenin boşalmasına yardım ettiği gibi içindekinin iyi sindirilmesini de temin eder.
Mideye gıdaların girişi bir düzen dahilindedir. Mide, yemek borusu ile o şekilde birleştirilmiştir ki gıdalar mideye; kuyuya taş düşer gibi değil, mide duvarından kayarak inerler. Böyle olmasaydı, yuttuğumuz her lokmanın sesini karnımızda duyacaktık. Gıdalar yine mideyi bir nizam dahilinde terk ederler. Bu düzeni de mide kapısı (pilor) temin eder. Mide kapısı (pilor) ameliyatla çıkarılarak yerine sun’î pilor yapılan şahıslarda “dumping sendromu” denilen bir hastalık görülür.
Midenin iç yüzünü mukoza adı verilen bir tabaka kaplar. Mukoza içinde asit, pepsin ve mukus ifraz eden bezler yer alır. Mukoza, sanki yeryüzündeki dağlar ve vadiler gibi kıvrımlar gösterir. Bu kıvrımlarla az bir sahaya geniş bir mukozanın yerleştirilmiş olduğu görülür. Böylece sindirimi sağlayan yukarıdaki saydığımız maddelerin, yeterli miktarda salgılanması mümkün olur. Eğer bu kıvrımlar olmasaydı midenin iç yüzü küçülecek ve sindirim bezlerinin sayısı azalacaktı. Böylece sindirimi sağlayacak kadar salgı sağlanamayacaktı.
Mide asidi hidroklorik asit (HCL)’dir. Yukarıda bahsettiğimiz mukoza içinde yer alan bezler tarafından salgılanır. Birçok araştırmalara rağmen bunun nasıl husule geldiği henüz kesin olarak bilinmemektedir. Saf mide suyunda HCI yoğunluğu PH 1 kadardır. Kandaki hidrojen iyonu, yoğunluğuna göre mide suyunda bir milyon kez fazladır. Bu, biyolojinin en hayret verici olaylarından biridir.
Mukoza, her türlü gıdayı eriten mide salgısının, midenin kendisini eritmesine mani olur. Bu korunmada mukozanın özel yapısının da etkili olduğu düşünülmektedir. Ancak bu özellik henüz aydınlatılamamıştır.
Görülüyor ki mide kaba bir torba değil, kimya ve mühendislik hesaplarının en incesiyle kurulmuş bir sanat eseridir.