ceylannur
Yeni Üyemiz
Kültürleri iyi tanıyan uzmanlar, bir toplumun kültürel durumu araştırılmak isteniyorsa, o toplumdaki kadınların durumunun araştırılması gerektiğini ileri sürerler.
Kadınlara nasıl bakıldığı ve kadınların bulundukları konumlar incelenmelidir. Hz. Peygamber Efendimiz (sav) bu doğrultuda şunları buyurmaktadır: “İyi ve kerim insanlar kadınlara hürmet ederler, kötü ve düşük insanlar ise kadınlara hürmetsizlikte bulunurlar” Allah Resulü (sav) kadını, keramet gösterilmesi gereken kişi ve aynı zamanda toplum ile ferdin bir değeri olarak açıklamaktadır.
Toplumbilimciler, yirminci yüzyılın sonlarında dünyanın iki büyük düşünce ve akımla karşı karşıya bulunduğunu ileri sürerler. Bunlardan biri postmodern düşünce, diğeri ise kadın hareketi ya da feminizmdir. Kadın hareketi ya da feminizmin hedefi, kadın haklarını korumak ve kadın ile erkek arasında iki cins olarak eşitliği sağlamaktır. Bu hareketin esasına göre yeni dönemde birçok düşünce ve kültür adamı kadınların haklarını korumak ve kadın ile erkek arasındaki eşitliği sağlamak için harekete geçtiler ve kültürel alanlarda feminizmle ilgili değişik eserler ürettiler.
Özellikle kadınların merkez alındığı filmler, romanlar, piyesler, fotoğraf ve resimler, kültürel, sanatsal ve ilmi birçok alanda dünya çapında kadınlara verilen ödüller, birçok hassas ve kilit noktada yöneticilik ve bakanlık gibi üst görevlerde bulunmaları, bütün eğitim dallarında özellikle de üniversitelerde eğitim görmeleri, kadınlar adına ve onların yöneticiliğinde kültürel müesseselerin tesisi ve kadın haklarının korunması, ülkelerin kanunlarının kadınların menfaati esasına göre düzenlenmesi, kadınlarla erkeklerin yaşamlarında kadınlara daha fazla irade verilmesi, iş fırsatları sunulması, siyasi ve toplumsal işlerde oy ve seçme hakkının tanınması, seçilme ve meclisin iradesinde söz sahibi olma hakkını kullanması gibi birçok çok alanda kadınların çaba ve gayretleri devam etmekte ve şahsiyetlerine saygı duyulmaktadır.
Genel olarak değerlendirilirse yukarıdaki gelişmeler, kadınlarla erkekler arasında eşitliği sağlama uğraşısına dayanmakta olup takdir edilecek şeylerdir. Burada, kadınların hukuki durumunu söz konusu etmeden saygı duyuyoruz. Ancak ciddi sorularla karşı karşıya gelmekteyiz. Kadın hareketinin gayesi kadın ile erkek arasındaki hakların eşitliği midir? Kadın ile erkek arasındaki farkları görmezden gelerek kadın ile erkeğin eşit olduğu nasıl izah edilebilecek? Diğer bir soru ise kadın ile erkek arasında sağlanacak hukuki eşitlik kadınla erkek arasında insani eşitliği sağlayabilir mi? Kadın ile erkek arasındaki yaratılışı, cismi ve ruhi farklılıkları görmezden gelince, hak açısından eşitliklerine hükmedilince, bu durumda insani eşitlik konusunda da hükmedilebilir mi?
Son yıllarda kaybettikleri bazı haklarına kavuştukları görünse de, kadın hareketi ya da feminizm, kadınlarla erkekler arasında insani eşitlik oluşturma ve kadının faziletlerine saygı gösterme çabalarını sürdüreceğine, kadın ile erkeğin bütün alanlarda eşit olduğunu, aralarında hiçbir farklılığın bulunmadığını savunmakla yetinmektedir.
Ancak adaletin, eşitlik manasında olmadığı bilinmelidir. Her şeyin kendi konumuna yerleştirilmesi ve kendi konumunda değerlendirilmesi manasınadır. Yani bir kurumun müdürünün o kurumdaki hademeyle aynı maaşı alması eşitliktir ancak adalet değildir. Zira adalet, herkesin kendi konumuna ve değerine göre maaş almasıdır.
Farklılıkları görmezden gelip herkesi aynı sayma adalet değildir. Kadın hareketinde de böyledir. Bazıları kadınlarla erkeklerin aynı işi yaptıklarında aynı maaşı almalarını tasavvur etmektedirler. Böylece her ikisi arasında eşitlikle hükmedilmektedir. Oysa adalet her birinin iş yapım gücü ve kabiliyeti ölçüsünce çalışmasını ve maaş almasını gerekli kılar. Her ikisinin aynı işi yapmalarını değil… Gerçekten, kadın ve erkeğin hayatta ve toplumda birbirlerinin tamamlayıcıları olmaları gerekir. Her birinin vazifesi ve gücüne göre amel etmesi durumunda adalet sağlanabilir.
Üzülerek söylemek gerekirse, düşüncesinin ürünü kadın hareketi ya da feminizm olan yeni asrın kadını, belki de erkeklerle eşitliğe ulaşmış olduğunu zannetmektedir. Belki de bazı alanlarda böyle bir seviye tutturulmuş, ancak bazı alanlarda henüz başarı yakalanamamış. Oysa kadın ve erkeğin hukuksal olarak eşitliğe ulaştığı alanlarda insani eşitlikten söz etmek mümkün değildir. Aynı şekilde yeni asrın kadını heva ve heves peşindeki insanların elindeki bir oyuncak hükmündedir.
Evde küçük düşürülen kadının evin dışına çıkarıldığı, okuryazar olmayışının verdiği eziyetle tahsile başladığı, üniversitelerdeki öğrenci sayısının yarısını teşkil ettiği ileri sürülmektedir. Bugün ev hanımı olmayı kabul etmeyen kadın evin dışına çıkıp iş peşine düşmüştür. Bu işe yeni başlandığında var olan durumunu değiştirmek için, erkekler gibi elbise giydiğinde, dinlendiğinde, erkeklerle omuz omuza devlet dairelerinde çalıştığında, erkeklerle kadınlar arasındaki adalete yaklaşabilir ve hakkını erkeklerden alabilir diye düşünülüyordu.
Ancak, bütün bunlarla beraber kadın yalnızca hukuksal alanda eşitlik değil başka alanlarda da eşitliğe ulaşabileceğinin beklentisi içinde idi. Sağlanan hukuksal alandaki insani eşitlik ile kadının fazilet ve kerametine saygıda bir artış söz konusu olmadı.
devam edecek...