Namaz, kulluğumuzu ifade fırsatıdır

VuSLaT

Yönetim
Yönetici


Namazı vaktinde kılmak çok önemlidir; ilk vaktinde kılmak evlâdır. Bütün fakihler, muhaddisler, müfessirler bu noktaya dikkat çekerler.
Bununla beraber, siz hayatınızı öyle standart hale getirmişsinizdir ki; kerahet vaktine girmeden namazlara belli vakitler tahsis edersiniz. Namazı ve ona bağlı ibadetleri huzur-u kalb ile eda etmek için o vakti kollarsınız. Ezanın ezan, kâmetin kâmet olması lazımdır. Onların duaları var. Bunların hepsi adım adım konsantrasyon adına çok şeyler ifade eder. Bir sofranın bile bir adabı vardır. Önce ne konacak, sonra ne getirilecek bir usulü, bir adabı vardır. Yemekten tam lezzet almak için bunlara uyulur. Namaz mâide-i semâviyesinin tadını çıkarmak için de onlara uymak lazım.
Namaz, Allah (cc) ile senin arandaki bir alış-veriştir. Seni Allah’a o kadar hızlı ve o kadar yakın hale getirecek namazdan başka bir şey yoktur. Bir kere, başta nazarî planda senin zihninde o asıl kıymetine ulaşmalıdır. Yani; henüz tatmamışsın, duymamışsın, hissetmemişsindir; ama nazarî planda “Bu, budur.” demen lazım. Çünkü sendeki arayış duygusunu bu kabullenme meydana getirecektir. Arayış duygusunu tetikleyecek, ona start verecek şey budur. Böyle bir duygun yoksa namazın içinde buna ulaşma düşüncen yoksa neyi hedefleyeceksin ki sen onda? “Rabb’im bana burada O’na kul olma fırsatı veriyor. Ben şimdi kemâl-i edeble, kemerbeste-i ubudiyet içinde bu taabbüdî işi O’na bir arz edeyim. O ne kadar büyük, ben ne kadar küçüğüm; O ne kadar sonsuz, ben ne kadar sıfırım.. İşte ona göre ben bunu eda edeyim. Kulluğumu ifade etme fırsatıdır bu, küçüklüğümü haykırma fırsatı, O’nun azametini ilan etme fırsatı.” Evet, önce bu duyguyla dopdolu olmak lazım.

Namazda Huşu ve Hudû

Namazda “iç ta’dîl-i erkân” sözü çok kullanılmamıştır. Bu, huşû ve hudû ile alakalı bir tabir olarak söylenebilir. Huşû ve hudû, meseleyi namazın mazmununa bağlı götürmektir. İman ve namaz ikiz kardeştir; şu kadar var ki, iman az önce doğdu. Üstad namazın beş vakte tahsisini anlattığı yerde onun manasının ne olduğunu da açıklıyor. Muhyiddin İbn Arabi, Fütühat-ı Mekkiye’de namazın manasıyla alakalı şeyler ortaya koyuyor. Şah Veliyyullah Dehlevî namazla alakalı bir kısım hususlar söyleyip onun ehemmiyetine dikkat çekiyor. Ben onun için bazı arkadaşlara rica ettim; ne olur arkadaşlardan birkaçı doğru dürüst namaz kılsalar da örnek olsalar. Yoksa bu işin içinde olan kimseler arasında dahi -hakiki manasıyla- namaz kılınmıyor. Beş vakit yatılıyor, kalkılıyor; ama namaz kılınmıyor.
Ayrıca, “feveylün lilmusallîn”de (Maun, 107/4) anlatılan sadece sehiv meselesi değildir. Namazla alakalı o kadar çok eksiğimiz var ki. Mesela; “Namaza kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar.” (Nisa, 4/142) ayetinin anlattığı husus bunlardan birisi. Hadislerde insanın o türlü namazı insanî davranışın dışında addediliyor. Namaz bir insanî davranıştır. Fakat o çizgi içinde kalınmadığı zaman yapılan hareketler hayvanî hareketlere benzetiliyor. Mesela, imamdan önce rükûya giden kimse için “İster misiniz Allah rükudan kalkarken suretlerinizi eşek suretine çevirsin!..” deniliyor. Demek ki, imamdan evvel harekete geçme meselesi kulluk çizgisinden çıkma manasına geliyor. “Herhangi biriniz secdeye gittiği zaman horozun daneyi gagaladığı gibi yapmasın.” deniliyor. Bakın, o bir hayvan davranışı; alnını yere vurup kaldırma bir hayvan davranışı. “Köpek gibi ellerini yere sermesin.” deniliyor. Oturmadan secdeye, secdeden rükûya, rükûdan kıyama kadar davranışların hayvan davranışlarından farklı olması gerektiğine dikkat çekiliyor.
Namazın İnkişafı

Kendisinde namazın ruhu inkişaf eden bir insan en tatlı bir işle meşgulken fırlayıp namaza durmak ister ve namazdan zevk alır. Her zaman olmasa bile çok defa der ki: “Keşke ömür hiç bitmese ve ben hep ayakta dursam böyle.” Ama bunun inkişaf etmesi için insana bazen yirmi, bazen otuz, bazen kırk sene lazımdır. Kırk sene kemerbeste-i ubudiyet içinde o kapıda durursun ve namaz ancak o zaman inkişaf eder. Namazın mahiyeti inkişaf ederse ne olur: sen o zamana kadar hep bir altın namaz damarını aramak için madende toz-toprak içinde dolaşmıştın, fakat ısrar ettin. Bu damardan oraya gidiliyor, dedin. Bu damar, o damar; bu damar, o damar, dedin ve bir gün kendini o hazine içinde buldun. O ana kadarki çalışmalarının hepsi altın olur mu olmaz mı?

Ayet-i kerimede “Ve tebettel ileyhi tebtîlâ - Bütün varlığınla O’na yönel.” (Müzzemmil, 73/8) buyuruluyor. Fiil tefa’ul babında olduğu için bir zorlama ifade ediyor. Ve başlangıçta Hazreti Peygamberimiz’e (sallallahu aleyhi ve sellem) böyle hitap ediliyor. Ama Efendimiz zamanla o hale geliyor ki, “Sizin yeme içme ve cinsî münasebete karşı duyduğunuz arzuyu ben namaza karşı duyuyorum.” diyor. Aynen öyle de, bu hususta gereğince ısrarlı olsan ve sabretsen, namazın mana peçesinin senin içinde açılmasını beklesen, sonunda sana deseler ki “Cennette sofralar hazırlanmış.”; sen, “Namazımı kılayım ondan sonra. Namazımı feda edemem ben.” diyecek hale gelirsin. Azrail Aleyhisselam gelse “Müsaade edersen vakti giren namazımı kılayım, kaçmasın. Ondan sonra ne yaparsan yap.” dersin. Öyle bir ruh haleti hâsıl olur ki; ölecek bile olsan namazını eda etmeye çalışırsın. Namazlaşırsın artık.

ÖZETLE:

1- Namaz, Allah ile insan arasındaki bir alış-veriştir. Onu, Allah’a o kadar hızlı ve o kadar yakın hale getirecek namazdan başka bir şey yoktur.
2- Kendisinde namazın ruhu inkişaf eden bir insan en tatlı bir işle meşgulken bile fırlayıp namaza durmak ister ve namazdan zevk alır.
3- Allah ile derin bir münasebet içinde bulunmayanlar, kime ne anlatırlarsa anlatsınlar hiç kimseyi doğru yola iletemezler.
 
Son düzenleme:
Üst Alt