BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
Nesli tükenen hayvanlar
Nesli tükenen hayvanlar
Nesli tükenen hayvanlar nedir?

Nesli tükenen hayvanlar; Eski tarihte yaşamış günümüzde ise yaşamsal faaliyet göstermeyen hayvan türlerine "nesli tükenen hayvanlar" denir. Nesli tükenen hayvanlara insanoğlunun yapabileceği birşey bulunmamaktadır.

Hayvanların neslinin tükenmesinin nedenleri?

1. İklim değişiklikleri,
2. Yaşam alanların tahrip edilmesi,
3. Avlanma,
4. Göktaşı vb. gibi gök cisimlerenin dünyaya çarpması gibi sebeplerdir.

Nesli tükenen hayvan türleri

1. Dinazorlar
2. Mamut
3. Moa
4. Tazmanya Kaplanı
5. Hazar Kaplanı
6. Anadolu Panteri
7. Anadolu Aslanı
8. Anadolu Kaplanı
9. Mersin Balığı
10. Çizgili Sırtlanlar
11. Ixobrychus novaezelandiae
12. Mauritius kırmızı tavuğu
13. Nyctanassa carcinocatactes
14. Nycticorax duboisi
15. Nycticorax mauritianus
16. Nycticorax megacephalus
17. Nycticorax olsoni
18. Çift bantlı argus
19. Dodo
 

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
Dinozor

Bunlardan bazıları:

1- DİNOZOR

Dinozor
Dinozor
Dinazor; Mezozoik dönemde havada, suda ve karada yaşamış, günümüze fosilleri kalmış sürüngenlere verilen genel addır. 60 cm ile 30 m arasında değişen uzunluklarda olup adlarını Eski Yunancada “canavar kertenkele” anlamına gelen sözcükten alırlar. Dört ana gruba ayrılırlar: Teropodlar (Theropoda); Sauropodlar (Suropoda)’, Ornipodlar (Ornithopoda), Keratopsideler (Ceratopsidae). Büyük çoğunluğu etobur olan dinozorların en eski örnekleri küçük ve iki ayaklıydı; bir bölümü 60 cm uzunluğunda olup arka ayaklarının yarısı kadar olan ön ayaklarını avını yakalamada kullanıyordu.

Sonraki örnekleri ise balinalar dışında tüm hayvanların en büyüğü olup 27-30 m uzunluğundaydı. Etobur dinozorlar Surasik ve Krelas zamanında en büyük boyutlarına ulaşıp dünyanın tanıdığı en korkunç hayvanlar haline geldiler. Hem karada hem suda yaşayan dinozorlar daha büyük olup zamanlarının çoğunu ırmak ve göl diplerinde geçirirlerdi. Yılan boynunu andıran boyunları 9-10 m derinlikte bile başlarının su yüzüne çıkmasına olanak verirdi. İki ayaklı otçul dinozorlardan İguana, kertenkeleye benzeyen ilk dinozordu. İki ayaklı, otobur ve daha küçük bir dinozor olan Hypsilophodon, ağaçlara tırmanabileceğim kanıtlayan uzun parmaklara sahipti. Kanada’da rastlanan en geniş türlerden biri Edmontosaurus olup düz kuyruğu tatlısu, göl ve ırmaklarında yüzdüğünü kanıtlıyordu. Üç alt grubu olan “zırhlı dinozorlar” ise dört ayaklı olup otoburlardı. Etoburlardan derilerindeki çeşitli diken ve kemikli tabakalarla korunduklarından bu adı alan dinozorlardan bir bölümünün tüm sırtı, bir bölümünün ise yalnızca başı zırhla kaplıydı.

Zırhlıların bir başka alt grubu da sert ve yay biçimli sırtlarıyla tanınan Ankylosauria dır. ABD’de bulunan Triceratops’ların boyunlarını koruyan büyük kemiksi dikenleri ve gözlerinin üzerinde ileri doğru uzanan iki büyük boynuz yanında hayvanın uzun burnunda da üçüncü bir boynuz ve korkunç bir gaga vardı. Bu alt gruba giren dinozorların tümü Krelas zamanında görülmekte olup türün son örneklerini oluşturmaktaydılar. Dinozorların soyunun bu dönemde tükenmesinin başlıca nedeni, özellikle otoburların başlıca besin kaynağını oluşturan katırtırnağı (Eguiselum) gibi bitkilerin kaybolup yerlerini kışın meyve vermeyen bitkilerin almasıdır. Otoburların soylarmın böylece tükenmesinin onlarla beslenen Öteki etobur dinozorların da soylarının tükenmesine neden olduğu sanılır. Ayrıca birçok hayvan türü kendilerini değişen doğa koşullarına biçim değiştirerek ve yeni besin bularak alıştırabildikleri gibi dinozorların da 100 milyon yıl kadar bunu başardıkları ve zamanla yaşlanmaları sonucu dişlerinin azalması nedeniyle gerekli besini alamadıkları, bu yüzden de sırtlarındaki ağır zırhlan taşıyamamaları ve tüm duyularının yavaş yavaş körelmesi sonucunda soylarının tükendiği konusunda tezler de vardır.

Son zamanlarda geliştirilen bir sava göre de, günümüzden 60 milyon yıl kadar önce dünyaya çarpan büyük bir gök cisminin yarattığı şok deprem dalgaları ve büyük toz bulutlan (güneş ışınlarının onlarca yıl dünyaya ulaşamaması yüzünden) bu canlıların yok olmasına neden oldu.

- Dinozorların bazıları tavuk kadar küçüktür.
- Bilinen tüm dinazor türleri son 20 yıl içerisinde keşfedilmiştir.
- İlk kayıtlar geçen ilk dinazor müthiş bir sürüngen olan Megalosaurus etoburdur.
- İkinci çağın son döneminde yaşadığı tespit edilen en büyük ve mükemmel dinazor olan Sue 17 Mayıs 2000"de Chicago Illinois Field müzesinde kamuoyuna gösterilmiştir.
- Yeryüzündeki erozyon ve zamanla dinazorların ayak izlerinin %99"u kaybolmuştur
- Dinozorlar 2 ana kategoriye ayrılmıştır. Saurischia ve Ornithischia. Saurischia dinozorları sürüngenler gibi pelvis eklem ve kemiklerden oluşmuştur. Hem etçil hem otçuldurlar. Otçul olan Ornithischia dinozorları da kuşlar gibi pelvis eklem ve kemiklerden oluşmuştur.
- Staurikosaurus olarak isimlendirilen ilk dinozorlar 225 ile 250 milyon yıl önce 5 milyon yıl kadar yaşadığı tespit edilmiştir.
- 200 milyon yıl önce ortaya çıkan uçan hayvan Pterosaur kuştan daha çok sürüngene benzemektedir.
- Iguanodon ilk isim verilen dinozordur. 1923 yılında İngiltere'nin Sussex şehrinde bulunmuştur.
- Dinozorlar yeryüzünde 165 milyon yıl yaşamışlardır.
- Yeryüzünde yaşamış olan en karmaşık canlı dinozorlar insanların dünyada yaşadığı sürenin 75 katı kadar bir süre (160 milyon yıl) dünyada yaşamışlardır.

Dinozorlar Nasıl Bu Kadar Uzun Süre Yaşayabildiler?

Dinozorların 150 milyon yıl gibi çok uzun bir süre yaşama imkanı bulmalarının sebepleri, aşağıda maddeler halinde açıklanmaktadır;

1) Yaşadıkları ortama uyum sağlama özellikleri vardı.
2) Vücutlarının dış yapısının su geçirmez deri ve tüyle kaplı olmaları sayesinde kuru kalmayı başarabildiler ve korundular.
3) Yumurtalarının oldukça sert bir kabuğa sahip olması sebebiyle, yavrular yaşama imkanı yakaladı.
4) Dinozorlardan kimisi otçul, kimisi ise etçil olarak beslendikleri için yiyecek sıkıntısı çekmediler.
5) Dinozorlar kendi dönemlerinde yaşamış olan hayvanlara kıyasla daha kolay yürümeleri ve daha kolay yer değiştirebilmeleri sebebiyle daha rahat yiyecek bulabildiler ve düşmanlarından daha kolay kaçabildiler.
6) Dinozorlar, yaşadıkları dönemin en güçlü türlerinden birisi olması sebebiyle, diğer türden olan hayvanlar onlara karışamadı ve uzun yıllar yaşama fırsatı yakaladılar.

Dinozorların Dikkat Çeken Özellikleri

Dinozorların yaşadığı dönemde Dünyamızda çok sayıda dinozor türü bulunmaktaydı. Rakam ile durumu daha somutlaştırmak gerekirse; bu sayı 850 civarındaydı. Bu dinozor türlerinden kimisi otçul olarak beslenirken kimisi ise etçil olarak beslenerek yaşamını sürdürmekteydi. Yapılan araştırmalara göre, en kalabalık olan otçul dinozor türünün apatosaurus ve brachiosaur türleri oldukları belirlenmiştir. Bu hayvanlar, tespit edilmiş olan en büyük hayvanlardı. Durumu sayısal değerler ile açıklamak istersek; örneğin apatosaurus türünden olan dinozorlar, 30 ton ağırlığa ve 21 metre uzunluğa kadar ulaşabilmekteydi. Bunun yanı sıra T-Rex türünün en küçüğünün 19,4 metre olduğu görüldü.

O dönemde yaşamış olan ve otçul olarak beslenen dinozor türleri, etçil dinozorlardan kendilerini koruyabilmekteydi çünkü kendilerine has özel silahları vardı. Triceratops türünün başında 3 adet boynuzu varken; ankylosaurus türünün çıkıntılı kemikleri bulunmaktaydı. Veya stegosaurus türünün kuyruk kısmında sivri dikenleri bulunmaktaydı.

Dinozorlar: Dev Sürüngenlerin Yok Oluşu

Klasik olarak ortaya atılmış bir sebep var ortada,dinozorlar’ı göktaşı yok etti ve neslini tüketen sebep buydu. Evet şu ana kadar herkes buna inanıyor ve bunun üzerine yoğunlaşmıştı. Fakat son zamanlarda ortaya atılan bir iddia sanırım bu teoriyi çürütmek için hızlıca yol almaya başladı bile…

Hindistan ve Meksika’nın birçok bölgesinde inecelenenkaya paraçları ve örnekleri bu araştırmacının dinozorları yok eden,neslini tüketen yanardağlardı yorumunu ortaya koydu. Farklı alanlarda yapılan birçok araştırma gösterdi ki göktaşlarınınyeryüzüne çarpması sonucu fosilleşmenin ve yok oluşlarının çok sonra gerçekleştiğiniortaya koymuştur.Araştırmacı direkt olarak dinozorları yanardağların yok ettiğini öne sürmüyor,bu sadece bir başlangıç, bir akıl yürütme ve bilimin ilerlemesinde yardımcı olacak bir araştırma şeklinde yorumluyor.

Gerekçesinde ise;

Büyük yanardağların ısınıp,patlaması sonucu bu dönemde yaşayan dev sürüngenler yanardağ çevresinde daha verimli yiyeceklerden faydalanmak amaçlı yaşamaktaydılar. Büyük patlamalar sonucu dinozor neslinin etkilendiğini ve büyük bir etken olduğunu belirtiyor. Ortak bir karar henüz alınabilmiş değil dinozorlar gizemini hala korumakta fakat bir ortak nokta ise şu bana kalırsa; Dinozorların yok oluşu ve birdenbire yok oluşu özellikle, dev bir doğa olayının patlak vermesi sonucu kitlesel yok oluş üzerinde ortak fikre sahip olunması.

150 milyon civarı yıl kara egemenliğine sahip olan dev sürüngenler olarakbilinen bu canlılar. 65 milyon yıl önce tükenen bu nesil hakkında birçok bilgiye ulaşabiliriz. Özel derileri sayesinde uzun yaşadıkları ve zor koşullara çabuk uyum sağladıkları, zamanın en güçlü hayvanı olarak bilinmektedirler. Etçil ve otçul olan bu canlı türü beslenme konusunda hiçbir şekildesıkıntı yaşamamakta ve az önce de belirttiğim gibi çevreye çok çabuk uyum sağlamaktaydılar. Göktaşı,yanardağ,doğa olayları ve birçok neden atıldı ortayabu dev sürüngenlerin toplu yok oluşu üzerine ancak henüz gerçek ve kesinleşmiş bir araştırma ortaya konulamadı.

Dinozor
Dinozor
Son yüz yıldır dinozorlar hakkında edindiğimiz bilgilerin büyük bir çoğunluğu Amerika ve Avrupa’da bulunan fosillerden elde edilmişti ama son yıllarda Çin’de ardarda bulunan dinozor fosilleri, bu olağanüstü canlılar hakkında bildiklerimizin ne kadar kısıtlı olduğunu gösterdi. Dinozor dünyası tam bir okyanus.

Dinozorlar ikinci jeolojik zaman olan Mezozoik çağının tek egemen canlılarıydı. Yeryuvarı üzerinde her türlü değişimin gözlendiği önemli bir zaman olan bu zamanı üç farklı döneme ayırıyoruz.

Triyas Dönemi :
Yeryuvarının günümüze doğru 245 – 208 milyon yıllık dönemini kapsıyordu. Yani bu dönem tam 35 milyon yıl sürmüştür. Günümüzdeki gibi bir çok kıta yoktu. Tek bir kıta vardı. Pangea adı verilen bu kıta üzerinde çok sıcak bir iklim egemendi ve çok büyük çöller vardı. Ancak bu dönemin sonlarına doğru Pangea ayrılmaya başlamış ve Lavrasya ve Gonduvana isimli iki kıtanın izleri görülmeye başlamıştı.

Jura Dönemi :
Yeryuvarının günümüze doğru 208- 144 milyon yıllık zaman aralığını kapsıyor. Bu dönem tam 64 milyon yıl sürmüş, daha küçük kıtalar oluşmaya başlamıştı. Bu parçalanma doğal olarak İklim değişikliklerinde de yol açacaktı. Jeolojik süreçte ani değişimler çok az olduğu için iklim hâlâ kuraktı ama nemlenmeyle birlikte çayırlıklar ve ormanlar ve bunlarla birlikte çok büyük etobur ve otobur dinozorlar da ortaya çıkmaya başlamıştı.

Kretase Dönemi :
Dinozorların altın çağı da denilebilecek bu dönem 144- 65 milyon yılları arasını kapsıyor. Kıtaların ayrılması devam etmiş ve kıtaların günümüze yakın şekilleri ortaya çıkmıştı. Kıtalar arası seyahat de sona ermiş ve her kıtanın kendine özgü iklim koşulları farklı dinozor türlerinin ortaya çıkmasını sağlamıştı. Dinozorların altın çağı denen Kretase döneminin sonlarında meydana gelen büyük meteor çarpması, dinozor türleri ile birlikte önemli bir hayvan ve bitki türünün de hızla yok olmasına neden oldu.

Dinozor
Dinozor
Dinozorlardan önce dünya üzerinde canlı yok muydu?

Olmaz olur mu . Günümüzden yaklaşık 570 milyon önce Kambriyen patlaması gerçekleşti. Kambriyen, birinci Jeolojik zaman olan Paleozoyik’in en alt katıdır. İşte bu dönemde atmosferdeki oksijen oranı canlıların yaşaması için uygun hale geldi ve dünya üzerinde farklı canlı türleri ortaya çıkmaya başladı. Önce omurgasızlar devri başladı. Bu devir yaklaşık 138 milyon yıl sürdü. Ardından balıklar devri başladı ve yaklaşık 80 milyon yıl sürdü. Paleozyik döneminin son iki katı olan Karbonifer ve Permiyen ise amfibiler devri olarak anılır. Bu devirde denize yaşayan omurgalı organizmalar karaya da çıkmaya başladılar. Canlıların bazıları hem karada hem de denizde yaşamayı öğrenmişti. İlk sürüngenler bu dönemde görüldü. Ardında da dinozorlar ortaya çıktı.

Dinozorların milyonlarca yıl önce yaşadıkları nasıl anlayabiliyoruz?

Jeolojinin bir alt dalı olan Paleontoloji Fosil Bilim demektir. Paleontologlar kayaların içinde bulunan fosilleri inceleyerek kayaların katılaştığı dönemlerdeki canlı yaşamı hakkında detaylı bilgiler elde edebiliyorlar. Bu çalışmalar sonucunda bulunan fosiller sayesinde dünya üzerinde yaklaşık 1000 civarında dinozor türünün yaşadığı anlaşılmış. Bu çeşitliliğin artmasındaki en önemli neden ise kıtaların sayısının artması. Her kıtadaki farklı iklim koşulları, dinozorların farklı evrim süreçlerinden geçmesine neden olmuş.

Dinozorlar çok mu büyüktü?

Her boyutta dinozor vardı aslında. Yani tümü çok da büyük değildi. Uzunluğu 25 metre, ağırlığı 70 ton olan Brachiosaurus da bir dinozordu, bir güvercin büyüklüğünde olan Epidexipteryx de. Anatomileri sürüngenlerden farklıydı. Arka ayakları üzerinde durabilecek, hatta hızlı koşabilecek bir anatomik yapıya sahiplerdi. Etobur dinozorların kol yerine kullandıkları küçük pençeleri avlarını tutmaya, bazen de kavga sırasında rakibine zarar vermeye yarıyordu. Otobur dinozorların bazıları dört ayak üzerinde de yürüyebiliyorlardı.

Dinozor
Dinozor
Nasıl ürerlerdi?

Tüm dinozorlar yumurtlarlardı. Yumurtaların büyüklüğü 4-5 santimetre ile 35-40 cm santimetre arasında değişiyordu.

Uçan dinozorlar var mıydı?

Dinzorlarla birlikte aynı dönemlerde yaşamış uçan sürüngenler vardı. Ancak bunlara dinozor demek çok doğru olmaz. Eudimorphodon ilk uçan sürüngen olarak bilinir. Diğer uçan sürüngenlere oranla küçüktü. Triyas sonlarında yaşamış olan bu canlının kanat açıklığı 1 metre civarındaydı. Uçan sürüngenler arasında en ünlüsü Pterenedon’dur. Kanat açıklığı 8 metre civarındaydı. Plaentologlar kuşlarla dinozorla arasında bir bağ kurmaya çalışıyorlar. Bu bağın tek halkası ise Archaeopteryx’tir. Jura sonlarında yaşayan bu canlının sürüngenlerle kuşlar arasında bir geçiş türü olduğu düşünülüyor. Archaeopteryx uçamıyor ama tüylü kanatları sayesinde süzülebiliyordu. Ancak son dönemlerde Çin’de bulunan Microraptor ve Sinornithosaurus fosilleri, bu hayvanların da süzülebildiğini gösteriyor.

Denizlerde dinozorlar var mıydı?

Çok büyük boyutlu devler denizlerde yaşıyordu. Bunlar karada da yaşayabiliyor ama avlanmak için denize giriyorlardı. Jura devrinin sonlarında yaşayan 3 metre boyundaki Plesiosaurus, Orta Jura – Üst Jura arasında yaşayan 15 metre uzunluğundaki Liepleurodon, Jura sonlarında yaşayan 14 metre uzunluğundaki Elosmosaurus bu deniz sürüngenlerinin en ünlüleriydiler. Ancak 2006 yılında keşfedilen bir deniz sürüngeni Jura sonlarında okyanuslarda 15 metre uzunluğunda, 45 ton ağırlığındaydı. Predetor-x ismi verilen bu dev deniz sürüngeni denizlerde rakipsizdi.

En Ünlü Etobur Dinozorlar Hangileridir?

Tyrannosaurus – Rex (T-Rex): Dinozorların kralı olarak isimlendirilir. Üst Kretase’de (90-65 milyon yıl önce) egemen olan bu yırtıcı kuzey Amerika’da yaşamıştı. Boyu 14 -15, yüksekliği de yaklaşık 6- 6.5 metre olan bu olağanüstü dinozor karadaki en yırtıcı dinozordu. Kafatasının uzunluğu 1.5 metreden fazlaydı. Ağırlığı ise 5-7 ton arasında değişiyordu. Dişlerinin uzunluğu yaklaşık 20 santimetre civarındaydı. Bu tür meteor çarpması sonunda diğer dinozorlarla birlikte yok oldu.

Allosaurus: Oldukça geniş bir yayılma alanı vardı. Kuzey Amerika, Afrika, Avustralya ve Asya (Çin) fosilleri bulunmuştur. Uzunluğu 9, yüksekliği de 3 metre civarında olan bu yırtıcı Üst Jura’da (160-140 milyon yıl önce) yaşamış.

Giganotosaurus:
Güney Amerika’nın tartışmasız en büyük yırtıcısıydı. T-Rex’in Güney Amerika temsilcisi de de denilebilir. Üst Kretase’de (90-65 milyon yıl önce) yaşamış olan bu yırtıcının uzunluğu 13, yüksekliği 5-6 metre, ağırlığı ise 7-8 ton civarındaydı.

Tarbosaurus :
T-Rex’in Moğolistan ve Çin versiyonu olan bu olağanüstü yırtıcı T-Rex ile aynı dönemde ama farklı coğrafyalarda yaşamış. Uzunluğu 10- 12 metre, ağırlığı ise 5 ton civarındaydı.

Carnotaurus:
Diğer yırtıcı dinozorların genellikle ibikleri olurdu. Carnotaurus’un ise iki boynuzu vardı. Üst Kretase’de (90-65 milyon yıl önce), Güney Amerika’da yaşamış olan bu dinozor 7- 8 metre boyunda 3-4 metre yüksekliğindeydi.

Carcharodontosorus :
Yaklaşık 95 milyon yıl önce Kuzey Afrika’da görülen bu dev yaratık Spinosaurus ile aynı dönemde ve aynı bölgelerde yaşamış. Boyu 13 – 14 metre ağırlığı ise 7-8 ton civarındaydı. Dişleri köpekbalığı dişlerini andırdığı için Carcharodontosorus ismi verilmiş.

Spinosaurus:
Bu tür 95 milyon yıl önce Kuzey Afrika’da yaşamış olan en büyük yırtıcı dinozordur. Kısa bir süre öncesine kadar T-rex’in en büyük yırtıcı dinozor olduğu düşünülüyordu ama son bulgular Spinosaurus’un T-Rex’ten daha iri olduğunu gösteriyor. Kafatasının uzunluğu 2 metre, Boyu 17 metreydi. Yani T- Rex’ten 3-4 metre daha uzundu. Ancak onun kadar iyi bir avcı olduğu söylenemez. Aslında Spinosaurus daha çok suda avlanan, çok sıkıştığı zaman Karada avlanmayı tercih eden bir yırtıcıydı. Deniz veya nehir kenarlarında durarak uzun çenesi sayesinde önünden geçen 2-3 metre uzunluğundaki balıkları avlıyordu. Bazen suda yüzdüğü de olurdu. Bu haliyle günümüz balıkçıllarından hiçbir farkı yok aslında.

Velociraptor:
En hızlı etobur dinozor denilebilir. Kretase çağının sonlarında (90- 65 milyon yıl önce) yaşamış, boyu 1.5 metre, ağırlığı ise 300-500 kilogram arasında değişen bir yırtıcıydı. Guruplar halinde avlanıyor, avlarını yakalamak için taktikler geliştiriyorlardı.

En Ünlü Otobur Dinozorlar Hangileridir?

Böylesine yırtıcı dinozorlarla aynı dönemde yaşayan Otobur dinozorların yaşam koşulları çok zordu. Bir kısmı kaçarak kurtulurken, daha yavaş olanlar ise farklı savunma sistemleri geliştirmişlerdi. Yırtıcı dinozorlar da daha çok sürünün en zayıf ve yaşlı olanına saldırdıkları ise kendiliğinden bir doğal ayıklama sistemi de gelişmişti.

Stagosaurus:
Jura döneminin sonlarında yaşayan bu dinozorun özel bir savunma sistemi vardı. Uzunluğu 9 metre ağırlığı ise 2 ton olan bu dev dinozor sert zırhı ve kuyruğundaki dikenleri sayesinde kendini koruyabiliyordu.

Ankylosaurus:
Üst Kretase’nin sonlarında (70-65 milyon yıl önce) yaşamış olan bu otobur’un uzunluğu 7-10 metre, ağırlığı ise 5-7 ton civarındaydı. En büyük düşmanı T-Rex’ten kuyruğunda bulunan büyük topuzu sayesinde kurtulabiliyordu. Topuzu en büyük silahıydı.

Çok büyük dinozorlar :
Uzunluğu 25 metre, ağırlığı 70 tona kadar çıkabilen Brachiosaurus tüm dinozorlar içinde en büyük dinozordur. Jura sonu – Kretase başında (150-130 milyon yıl önce) yaşayan bu dev, ağaç yapraklarını yiyerek yaşıyordu. Seismosaursus da en az onun kadar görkemli bir gövdeye sahiptir. Uzunluğu 25 metre, ve ağırlığı 10 ton olan Diplodocus, 20 metre uzunluğundaki Camararasaurus, 25 metre uzunluğundaki Apatasosaurus ve 12 metre uzunluğundaki Saltasaurus çok iri otobur dinozorlardan sadece birkaç tanesi.

Boynuzlu Dinozorlar:
Bazı otobur dinozorlar ise günümüzdeki gergedan benziyorlardı. Sert zırhları ve kafalarındaki boynuzları sayesinde avcılardan kurtulmayı başarabiliyorlardı. Bunlardan 5 metre uzunluğundaki Chasmosaurus, 7 metre uzunluğundaki Pentaceratops ve yeryüzünden en son görülen boynuzlu dinozor türü olan 9 metre uzunluğundaki Triceratops en çok bilinen türlerdir.

Dinozor türleri:


Apatosaurus Dinazor
Apatosaurus Dinazor
Apatosaurus Dinazor Türü

Apatosaurus, (anlamı: aldatıcı kertenkele) Jura döneminin sonunda, yani günümüzden 140 milyon yılı aşkın süre önce Kuzey Amerika’nın batı kesiminde yaşamış otçul dev boyutlu dinozor türü. Dinozorlarla ilgili pek çok filmde ve kitapta kullanıldığı adıyla Brontosaurus da denen bu dev boyutlu dinozora, paleontoloji uzmanları, Apatosaurus adını vermişlerdir. Brachiosaurus, Diplodocus ve Camarasaurus gibi başka dev boyutlu dinozorlarla birlikte, Sauropoda alttakımını oluşturur

Fiziksel özellikleri

Apatosaurus ’un dev, varil biçimi bir bedeni vardı; ayakları 5 parmaklı, bacakları kısa ve kalın, kuyruğu ve boynu uzundu. Toplam uzunluğu 25 m’yi aşıyor, ağırlığı 18-32 ton arasında değişiyordu. İnce uzun kafatası kısa, ama sivri dişlerle donanmıştı. Kafatası ve beyin bağlantıları zayıf olduğundan, genellikle başsız bulunan Apatosaurus 'ların ilk iskeletini bulan (1979) ABD’li paleontoloji uzmanı O.C.Marsh, hemen yakında bulduğu, günümüzde Camarasaurus adı verilen bir dinozorun kafatasının, Apatosaurus iskeletinin eksik parçası olduğunu sanmış, bu yüzden 1970 yıllarında bu yanlış düzeltilinceye kadar, Apatosaurus basık burunlu bir kafası ve burgu gibi dişleri olan bir dinozor olarak betimlenmiştir.

Yaşayış biçimi

Paleontoloji uzmanları uzun süre, Apatosaurus ’u göllerde bataklıklarda ve ırmaklarda beslenip dolaşan bir yarı su canlısı sanmışlardır. Bu düşünce, hayvanın bacaklarının o ağır bedeni taşıyamayacağı, dolayısıyla da, bedenini hareket ettirmesi için suda yaşaması gerektiği düşüncesinden kaynaklanmış, bazı bilim adamları uzun boyunun 6–8 m derinlikten soluk almasını sağladığı görüşünü öne sürmüşlerdir. Ama bu kuram görünüşte çökmüştür; Birkaç metre derinlikteki su basıncı bile soluksuz kalması için yeterliydi. En son kuram, bütün Sauropoda’ların karada yaşamış oldukları, boyunlarının uzunluğundan yararlanarak ağaçların üst yapraklarıyla beslendikleridir.

Ankylosaurus Dinazor
Ankylosaurus Dinazor
Ankylosaurus Dinazor Türü

Ankylosaurus, (anlamı: sert zırhlı kertenkele), 70-65 milyon yıl önce yaşadığı düşünülen bir dinozor türüdür.

Otobur beslenen bu tür 7-10 metre boyunda ve 4-7 ton ağırlığındadır.

Dört bacağı üzerinde yürür. Ön bacakları arkadakilerden daha kısadır. Sırtı kemik ve plakalarla kaplıdır.

Başının arkasından kuyruğuna kadar iki sıra diken bulunmaktadır.

Kuyruğunun ucundaki taş gibi kemiği ile çok büyük kayaları bile parçalayabilirdi ve kendisine saldırıldığında saldıran dinozor zarar görürdü (Eğer saldıran dinozor çok güçlü değilse).

Bu otobur dinozorun tek saldırısı kuyruğunu dikensiz bir topuz olarak kullanmaktır.

Anchiceratops Dinazor
Anchiceratops Dinazor
Anchiceratops Dinazor Türü

Anchiceratops Alberta, Kanada da, Kretase döneminin ikinci yarısında yaklaşık 72-71.000.000 yıl önce yaşamış önce yaşamış bir dinazordur.

Anchiceratops uzun yaklaşık 5 m (16.4 ft) kadar büyüklüğe sahip otçul bir dinazor türüdür.

Gözlerinin üzerinde kafasının tepesinde 2 büyük ve burnunun üzerinde 1 adet küçük boynuzu bulunur. Bu türe ait bir düzine kafatası bulunmuştur.

Anchiceratops adı, "boynuzlu yüzünüze yakın" anlamına gelir.

Amerikalı paleontolog Barnum Brown tarafından, 1914 yılında, bu dinozor türü Monoclonius ve Triceratops türlerine bir geçiş formu olduğuna inanılıyordu.

Anchiceratops kalıntılar Barnum Brown liderliğindeki bir ekip tarafından 1912 yılında Alberta Kanada, Red Deer Nehri kıyısında tespit edilmiştir.

Anatosaurus Dinazor
Anatosaurus Dinazor
Anatosaurus Dinazor Türü

Adı: Anatosaurus ("ördek kertenkele" )

Habitat: Kuzey Amerika Woodlands

Tarihsel Dönem: Geç Kretase (70-65000000 yıl önce)

Boyut ve Ağırlık: Yaklaşık 40 metre uzunluğunda ve 4 ton

Besin Türü: Bitkiler (Otçul)

Ayırt Edici Özellikleri: Büyük boy, uzun kuyruk, ön bacakları daha uzun arka
 

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
Mamut

Mamut
Mamut
2- MAMUT

Mamut, tarih öncesi çağlarda yaşamış ve nesli tükenmiş hortumlugillerden memeli bir hayvandır. Mamutların Dördüncü Zaman’ın son buzul dönemi sırasında (yaklaşık 2.5-3 milyon yıl önce) ortaya çıktığı ve yaklaşık 8.000 yıl öncesinde neslinin tükendiği sanılmaktadır. İlk zamanlarda ılıman iklimli bozkırlarda yaşadığı bilinen mamutlar daha sonraları Sibirya, Orta Avrupa ve Kuzey Amerika’nın çok sert ve soğuk iklimli bozkır bölgelerine de yayılarak yaşamlarını sürdürdü.

Mamut Fiziksel Özellikleri:

Mamutların günümüz hayvanlarından çok daha büyük olduğu sanılsada, gerçekte Afrika filinden bile daha küçüktür. Mamut olarak adlandırdığımız “Elephas Primigenius”un yerden omuza kadar olan yüksekliği 3 metreyi pek geçmezdi. Görünüşü bugünkü Asya filine benzemekteydi. Asya filinden ayıran en belirgin özelliği ise, gövdesinin 10-50 cm uzunlukta yünümsü kıllarla kaplı olmasıdır. Mamutlarda göze çarpan başka bir özelliği ise dişleridir; çok uzun ve gelişmiş olan bu dişler, önce aşağı doğru kıvrılır, sonra yukarı ve biraz da içeri doğru eğilirdi.

Mamut
Mamut
Dişlerini savunma ve yiyecek bulmakta kullandığı sanılmaktadır. Mamut, buzda ve donmuş toprak içinde bozulmadan saklı kalmış çok sayıda örneklerin Sibirya’da bulunması sayesinde, en iyi bilinen tarih öncesi hayvanıdır. Bulunan örnekleri öyle iyi durumdadır ki, yumuşak organik bölümleri bile bozulmadan kalmıştır ve hayvanın sindirim borucu içindeki besinler bile incelenebilmiştir. Özellikle Sibirya’da bulunan mamut fosilleri çok fazladır ve günümüzde halen bulunmaya devam etmektedir.

Mamutların nesli neden tükendi?

Bilim dünyası, yünlü mamutlarının soyunun susuzluk nedeniyle tükenmiş olabileceğine ilişkin bulgulara ulaştı. Bu buzul çağı canlılarının nesillerinin 5 bin 600 yıl önce tükenmiş olabileceğini belirten bilim insanlarına göre, havaların ısınmasıyla göllerdeki su miktarı azaldı, bu nedenle günde 70 ila 200 litre arası su tüketmesi gereken mamutların hayatta kalma şansları da zorlaştı.

bilim dünyası yünlü mamutların büyük bir çoğunluğunun aslında 10 bin 500 yıl önce yok olduklarını düşünüyor.Bunun için sayılan iki neden var: Birincisi insanların avlanması, ikincisi ise, ekolojik değişimler.

Mamut
Mamut
Ancak St. Paul adasında yaşayan yünlü mamutların 5 bin yıl daha hayatta kalmayı başardıkları anlaşılıyor. ABD'de yayınlanan akademik bilim dergisi, the Proceedings of the National Academy of Sciences'ta yayınlanan araştırmaya göre, St Paul'da yaşayan yünlü mamutların soyu ise 5 bin yıl daha sürdü.

Deniz seviyesinin yükselmesiyle beraber tatlı su kaynakları azaldı

Ancak buzul çağından sonra yerkürenin ısınmasıyla deniz seviyesi yükselince yünlü mamutların yaşam alanı da daraldı. Bazı göller okyanusa karıştı ve tuzlu suyun kalan rezervuarlara dolmasıyla tatlı su kaynakları azalmış oldu.Bu yüzden bu yünlü dev canlılar iyice azalan su kaynaklarını paylaşmak zorunda kaldılar. Sorunu daha da zorlaştıran da bu canlı türünün çok fazla su tüketiyor olmasıydı.

Mamutlar en az filler kadar su tüketimine ihtiyaç duyuyorlar. Bu da günlük 70 ila 200 litre suya tekabül ediyor.

Diğer göllerin de kurumasıyla hayvanların su birikintilerinin etrafında buluştuklarına dikkat çeken Pennyslvania Eyalet Üniversitesinden Profesör Russell Graham şu görüşleri dile getiriyor:

"Suyun çevresinde dolandıkları için bitkileri eziyorlardı. Bunu günümüzde fillerin de yaptığını görüyoruz. Bu davranışlarıyla karadan göllere tortu kaymasına da neden olup temiz suyun daha da azalmasına yol açıyorlar. Fillerin günlük 70 ila 200 litre arası suya ihtiyaç duyduklarını biliyoruz. Mamutların da aynı miktarda su içtiğini düşünüyoruz. Eğer tatlı su birikintileri bir aylığına kurumuş olsaydı, onlar için ölümcül olurdu."

Araştırmacılar iklim değişikliğinin küçük adalarda aynı etkiyi yaratabileceğini ve tatlı su kaynaklarına etki ederek hayvanları ve insanları tehlikeye sokabileceğini söylüyorlar.

Mamutlar Nasıl Bulundu ?

Günümüzde buzullar eridikçe mamut cesetleri de ortaya çıkıyor. Bu cesetler çözüldüğünde kilometrelerce uzaklıklara kadar kokusu yayılıyor ve bu sayede günümüzde kolay bir şekilde bulunabiliyor.

Ancak 1000 yıl kadar buzulun içinde sağlam bir şekilde duran bu cesetler buzlar eridikten sonra eğer fark edilmezse birkaç hafta içinde leş yiyiciler ve diğer yabani hayvanlar tarafından yok ediliyor.
 

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
Moa

3- MOA

Daha önceden, 1986’da Yeni Zelanda’da bulunan Owen Dağı’nda araştırma yapılırken hiç bozulmamış bir moa ayağı bulunmuştu ve gören herkesi şoke etmişti. Şimdi ise Auckland Üniversitesi’nden öğrenciler, Yeni Zelanda’nın en eski yerleşim yerlerinden biri olan bölgede, 600 yıllık bir fırın üzerinde adaya özgü Moa kuşu kalıntısı buldu. 600 yıllık olduğu düşünülen yerleşim, Yeni Zelanda tarihindeki en erken yerleşimlerden.

Geçtiğimiz Şubat ayında Coromandel kıyısının doğusunda bulunan Great Mercury Adası’na, okulun eğitimi kapsamında kazı için giden arkeoloji öğrencileri 15-10 metre boyundaki antik Coralie Bay kumulunda çalışmalara başlamıştı. 3 haftadır devam eden kazılarda öğrenciler kemik ve taş parçaları da olmak üzere 13000 adet obje çıkardı. Moa kuşunun kemiklerini bulmak fazla sıradışı değil, fakat hazırlanmış ve yenmiş moa kalıntılarına rastlamak, özellikle bulunduğu bölge için nadir bir olay.

Kazılarda önemli miktarda, volkanik kalıntılardan meydana gelen, obsidyen taşı da bulundu. Obsidyen bu adada bulunmuyor. Yani bulunduğu bölgeye insanlar tarafından Mayor Adası’ndan getirilmiş olabileceği düşünülüyor.

Obsidyenden yapılma bir bıçak da, bir fokun omuz ve yüzgeçlerine sıkışmış şekilde bulundu. Fakat adada 600 yıldır üremeye devam eden bir fok nüfusu yok.
Kazı ekibi Haziran ayında Coralie Bay bölgesine kazı için tekrar gidecek. Kazı çalışmalarına Ngati Hei adındaki yerliler destek verdi. Araştırmalar Sir Micheal Fay ve David Richwite tarafından finanse edildi.

Moa Kuşu
Moa Kuşu
Moa Kuşu Nedir?

Moa kuşu devekuşuna benzer, fakat Yeni Zelanda’ya özgü uçamayan bir kuş türü. Fakat moa kuşunun nesli, insanlar adada yaşamaya başladıktan ortalama yüz yıl sonra tükendi. Yeni Zelanda’da yaşayan ilk insanlar olan Maoriler, adaya MS. 1300 yılından biraz önce gelmişti. Moa kuşunun nesli de avlanma ve yaşam ortamlarının küçülmesi sonucu çok hızlı bir şekilde 1445 yılında tamamen tükendi.

ükeMoalar soyu tükenmiş ve Yeni Zelanda’ya özgü 7 milyon yılı aşkın bir süre yaşayan uçamayan kuşlardır. Yeni Zelanda’nın ormanlarında ve ovalarında yaşayan tüm zamanların en büyük kuşları olarak kabul ediliyor.

Devekuşunu andıran bu kuşların boynu uzun, başı küçük, gagası sağlam bacakları güçlüydü. Başlıca besin kaynakları otlar, tohumlar, meyveler ve yapraklardı.
Moaların boyutları türlere göre büyük bir değişiklik gösteriyordu.Bazılarının boyu 3 metreyi aşarken, en küçükleri hindiden iri değildi. Derileri kırmızıydı. Koyu renk tüylerinin ya uçları beyazdı ya da ortası sarı çizgili ve kenarları morumsuydu.

İri moaların 17. yüzyılın sonlarına doğru yok olduğu, küçük yapılı türlerden bazılarının daha uzun süre varlığını sürdürerek 19. yüzyıla ulaştığı sanılmaktadır.

Molar’ın yok oluş nedenleri?

İnsanlar Yeni Zelanda’ya ayak bastıklarında moaların soyu neredeyse tükenmek üzereydi. Uçma kabiliyeti olmayan moalar, sadece bitkiyle beslendikleri için neredeyse hiç düşmanlar yoktu. Onların en büyük düşmanı insanlardı… Moa kuşlarının büyük çoğunluğu insanlar tarafından avlanmıştır. Bununla beraber bazı uzmanlar, moa kuşlarını soylarının tükenmesinin tek nedeninin insanlar olmadığını belirtiyor. Bu uzmanlara göre; büyümesi çok geç tamamlanan moa kuşları, diğer yırtıcı kuşların avı oluyordu. Moa kuşlarının yavru olarak yaşadıkları dönem 10 yıl kadardı ve bu dönemde kendilerini koruyamıyorlardı. Küçük başları ve ince boyunları yırtıcı kuşların hedefi oluyordu.

Moa, tüm zamanların en büyük kuşuydu. Yeni Zelanda’ya özgü bu dev kuşun neden yok olduğu bulundu. İnsanlar Yeni Zelanda’ya ayak bastıklarında Moalar neredeyse tükenmek üzereydi. Kemiklerin büyüme sürecini araştıran Turvey, devekuşuna benzer dev kuşun on yıl kadar devam eden çocukluk dönemi yüzünden soylarının tükendiğini saptadı. Moalar on yıl içinde büyümelerine karşın, günümüzdeki kuşlar sadece bir yıl içinde yetişkin hale geliyorlar. Ve hiçbiri yaş halkası oluşturmuyor, bu fenomen sadece kış uykusuna yatan kuşlardan bilinmekte. Öte yandan 240 kilo ağırlığında olan uçma yetisi bulunmayan dev kuşlar sadece bitkiyle beslendikleri için neredeyse hiç rakipleri bulunmuyordu. Fakat varolan düşmanları da çok tehlikeliydi. Moa kendisini korumak için heybetli görüntüsünden yararlanamıyordu bile. Dev pençeli kartallar, pençelerini Moaların boyunlarına geçirerek bir çırpıda yere seriyordu. Fakat bu zararsız dev kuşların en büyük düşmanı insandı. Maoriler 1280 yılında Yeni Zelanda’ya geldiklerinde uzun yavruluk dönemi yüzünden kolay yakalanabilir kuşları henüz üreme dönemine gelmeden önce birer birer öldürüp yok ettiler.
 

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
Tazmanya kaplani

Tazmanya  Kaplanı
Tazmanya Kaplanı
4- TAZMANYA KAPLANI

Avustralya’ya özgü büyük bir etçil keselidir. 1930’lara kadar yaşadı. Tazmanya hükümeti ve çiftçilerin desteğiyle sürdürülen avlarla soyu tüketildi.

Tazmanya Kaplanına Ne oldu?

Tazmanya Kaplanı ve Tazmanya Kurdu da denilen soyu 1930′lı yıllarda tükenen ve en son Avusturalya’da görünen Tylacine‘ne ait günümüze ulaşmış çok fazla bilgi mevcut değil. Geçmişi tazelemek adına; Tazmanya Kaplanının Çöl Sarısı – Kahverengi karışımı rengi ve sırtından kuyruğuna kadar uzanan 15-20 adet gri çizgisi vardı. Kafa yapısı bir kurt ve köpeğinkine benzemekteydi. Bükülmez ve kısa kuyruğu vardı ve arka ayakları kısaydı. Yumuşak tüyleri kısacık; 15 mm kadardı. 8 cm’lik kulakları ile gerçekten iyi bir duyucu olan kaplanın en büyük özelliği 46 dişinin bir köpekbalığınki kadar keskin olmasıydı. Erkek olanları cüsse olarak dişilerden daha büyüktü.

Dişiler vücütlarındaki kese sayesinde bebeklerini biraz olsun büyüyene kadar taşırlardı. İşin ilginci erkek olanlarında da bu kesenin olmasıydı. Genellikle gece beslenen kaplanlar gün içerisinde pek nadir avlanırlardı. Avına sessiz ve sinsice yaklaşır tek hamle ile kapardı. Ve tazmanya kaplanları yalnız avlanırlardı. Kangru, koyun ve kuş temel besinleri idi.

Peki Tazmanya Kaplanlarına ne oldu?

Avusturalya Müzesi Arşivi


Tarihte Okyanusya’da yaşayan Aborjinlerin mağaralarında; Tazmanya motiflerine rastlanılmaktadır. Bir zamanlar Avusturalya adasının tamamı, Yeni Gine’nin kuzeyi ve Tazmanya Adasının güneyinde yaşamış olan Tazmanya Kaplanları; neredeyse 80 yıldır görülmemiştir. Soylarının tükenmesi konusunda tartışmalar devam etmektedir. İnsanlar “Dingo”larla (bir çeşit köpek cinsi) beraber tümünü avlayıp ve yok ettikleri söylenir.

Fakat esas olarak bu bölgede yani Okyanusya’daki bir çok canlının olduğu gibi Tazmanya kaplanlarının da neslinin tükenmesinin sebebi Avrupa’dan göç eden insanların iskanlaşmaya ve çevreyi betonlaştırmaya başlamasıdır! Bilinen son Tazmanya Kaplanı “Benjamin” 1936 yılında Hobart hayvanat bahçesinde ölmüştür.
NOT
Tazmanya Kaplanlarının bilinenin aksine Tazmanya Canavarı ya da Tazmanya Şeytanı ile alakası yoktur. Çünkü Tazmanya Canavarları sadece Tazmanya adasına özgü bir hayvandır ve çok şükür ki nesli henüz tükenmemiştir.

Tazmanya Kaplanı türünün son üyesi olarak bilinen Benjamin’in 1936 yılında çekilmiş son fotoğrafı
Tazmanya Kaplanı türünün son üyesi olarak bilinen Benjamin’in 1936 yılında çekilmiş son fotoğrafı
81 Yıl Önce Nesli Tükenen Tazmanya Kaplanı Geri Döndürülecek!

1936 yılında kameralara verdiği son pozun ardından ölen Tazmanya Kaplanı, kendi türünün son örneğiydi. Şimdi bilim insanları, canlının genomunu kullanarak efsanevi canlıyı geri getirebileceklerini söylüyorlar.

Dünya üzerinde milyonlarca yıllık evrim sürecinde yok olmuş, nesli tükenmiş ya da antik dönemdeki atalarının özelliklerini kaybetmiş sayısız canlı türü var. Hepimiz geçtiğimiz yıllarda ortaya atılan, tavukların tüylü dinozorların torunu oldukları gerçeğine çok şaşırmıştık.

Modern insanlık tarihi, türlerin evrimleşmesi için gözlemlenebilir bir süre değil. Çünkü milyonlarca yıla oranla sadece 300 yıllık modern bilimden bahsedebiliyoruz. İşte bu süre içinde tanık olduklarımız, dönemin şartlarıyla bir şekilde kayıt altına alınıyorlar.

Bu, bilinen en yeni Tazmanya Kaplanı fotoğrafı olarak bilim tarihinde yerini alıyor. Sırtlan ve beyaz kaplan karışımı bir görünüme sahip olan canlı, tahmin ettiğiniz üzere vahşi savanaların avcı türleri arasındaydı.

Günümüz bilim teknolojisindeki ilerlemeler ve bunların DNA araştırmalarına olumlu yansımaları sayesinde bazı bilim insanları, bu türün yeniden geri getirebileceğine inanıyorlar.

Nature Ecology and Evolution dergisinde yayınlanan yeni bir araştırma, bilim insanlarının yakın tarihte nesli tükenmiş hayvanların geri döndürülmesi üzerine yapılmış ender çalışmalardan. Araştırmaya göre Tazmanya Kaplanı, günümüz köpekleriyle 160 milyon yıl öncesinde garip bir ilişkiye sahipti. Her iki türün ataları bir araya gelebiliyorlardı. Diğer yandan Tazmanya Kaplanı kesin bir dille evrim ağacının bambaşka bir dalıydı.
 

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
Hazar kaplani

Hazar Kaplanı
Hazar Kaplanı
5- HAZAR KAPLANI

Hazar kaplanı (Panthera tigris virgata), kedigiller (Felidae) familyasından soyu 1970'li yıllarda tükenen kaplan alt türü.

En batıda Türkiye olmak üzere Hazar denizi etrafında, Kafkasya’da İran, Türkmenistan, Afganistan’ın kuzey kesimlerinde yaşardı. Ayrıca Moğolistan ve Irak'ta da izleri bulunmuştur.

Bengal kaplanından daha küçüktür. Tüyleri sık, çizgileri soluktur. Gövde ve boyun altı beyaz ve daha sarkıktır. Kulaklar, kısa ve küçüktür. Rengi, Bengal kaplanına benzer. Bacakların dış kısımları, sarıdır, ve iç tarafı beyazdır. Bu alt türün kuyruğu, sarıdır, ve sarımsı beyaz çizgiler vardır. Kışın saçı çok uzundur, iyi gelişmiş bir karın yelesi ve kısa bir ense yelesi vardır.

Dünyada bilinen türler içinde Hazar kaplanı, en büyük üçüncü kaplandı

Yalnız yaşayan hayvanlar olarak bilinen Hazar kaplanlarının rengi, Bengal kaplanına benzemekle birlikte Bengal kaplanlarından daha küçüktü.

Hazar kaplanlarının tüyleri sıktı ve çizgileri soluktu. Bacakların dış kısımları sarı, iç kısmı ise beyazdı. Hazar kaplanlarının kuyruğu da sarı renkte idi, üzerinde sarı-beyaz çizgiler bulunurdu. Kışın saçı çok uzun olan Hazar kaplanlarının iyi gelişmiş bir karın yelesi ve kısa bir ense yelesi vardı. Hazar kaplanlarının gövde ve boyun altı beyaz renkteydi ve daha sarkıktı; kulakları ise kısa ve küçüktü.

Çiftleşme mevsiminde dişi ve erkek Hazar kaplanı birlikte görülürdü. Erkek kaplan dişiden daha büyüktü.

Hazar kaplani
Hazar kaplani
Hangi bölgelerde yaşıyordu?

Hazar kaplanı, batıda Türkiye dâhil olmak üzere Hazar Denizi etrafında, Kafkasya Bölgesi’nde; İran, Türkmenistan ve Afganistan’ın kuzey kesimleri ile Moğalistan bölgelerinde yaşamaktaydı.

Ülkemizde Irak sınırındaki dağlarda ve vadilerde; Siirt, Şırnak, Uludere ve Çukurca (Hakkâri) bölgelerinde, yakın zamanlara kadar Hazar kaplanlarının yaşadığı biliniyor.

Hazar kaplanları yalnız yaşayan hayvanlardır. Çiftleşme mevsiminde erkek ve dişi birlikte görülür. Erkek kaplan dişiden daha büyüktür. Genelde çiftleşme kış veya bahar döneminde gerçekleşir. Kaplanların çiftleşme dönemi yirmi-otuz gün kadar sürer. Yaklaşık olarak 100 günlük bir gebelik döneminden sonra dişi kaplanlar üç yavru doğurur. Bu yavrular doğduğunda kördür ve on gün sonunda gözleri açılır. Yavrular yaşamlarının ilk sekiz haftasında anne sütüyle beslenir. Bu esnada baba hiç bir sorumluğu üzerine almaz. On bir haftadan sonra yavrular avlanmaya başlar.

Hazar kaplanları bir zamanlar bugünün modern Türkiye’sinden Kuzeybatı Çin’e kadar tüm Orta Asya’da geziyordu. Dev kediler uzun kamışlıklar ve fundalıklarda domuz ve geyik avlayarak dolanıyordu. Fakat 1900lerin ilk yarısında avlanma ve zehirleme bu alt türü kırıp geçirdi ve Sovyetler Birliği’nin tarım projeleri pamuk ve diğer ekinleri büyütmek için kaplanların bataklığımsı arazisini kuruttu. 1950lere gelindiğinde yok olan habitatlar ve yiyecek kaynakları Hazar Kaplanlarını haritadan sildi.

Fakat Orta Asya, kaplanlarını geri kazanabilir. World Wildlife Fund (WWF) ve International Union for Conservation of Nature (IUCN)’daki bilim insanları, kaplanları Kazakistan’ın ücra bir bölgesinde tekrar ortaya çıkarmak istiyorlar.

Hazar kaplani
Hazar kaplani
Hazar kaplanını kurtarmak için artık çok geç (genetik mühendisliğini kullanarak onları tekrar geri getirmedikçe), fakat yakın bir akrabası olan Sibirya kaplanı onun bıraktığı ekolojik boşluğu doldurabilir.

Kaplanın yeniden ortaya çıkarılması konusunu iki etken destekliyor. İlki Sovyetler Birliği’nin çöküşü ile bazı tarım programları devam ettirilmedi ve doğal habitatlar tekrar oluştu. İkincisi, 2009’da bilim insanları Sibirya kaplanlarının nesli tükenmiş Hazar kaplanlarının yakın akrabası olduğunu keşfetti. Hazar kaplanının DNA’sının büyük bir kısmı Sibirya kaplanı alt türünde yaşıyor ki bu da onu soyu tükenen kedinin uygun bir yedeği yapabilir.

Şimdilik kaplanların Rusya’dan Kazakistan’a transferi fikri kesinlik kazanmış değil fakat Kazak hükümeti konuya büyük ilgi gösterdi. Projenin olması “İhtimali gerçekten yüksek” diyor Paltsyn.

Habitat-avlanma

Kazakistan onlarca yıldır kaplanlarını geri getirmeyi düşünüyordu. Şimdilerde Biological Conversation’daki bir çalışmada, Paltsyn ve meslektaşları yeniden konumlandırılan kaplanların büyük ihtimalle hayatta kalabileceği merkezleri belirlediler.

Hazar kaplanı yaşam alanları büyük fakat parçalıydı. Nehir kenarlarındaki bataklık bölgelerde, çöllerle ve steplerle ayrılmış olarak yaşarlardı. Kaplanların önceki bölgeleri analiz edildiğinde, araştırmacılar çoğunun artık bir kaplan nüfusunu barındıramayacak olduğunu gördüler. Büyük kediler gezmek için az insanın olduğu ve avlanacak domuz ve geyiğin bulunduğu, tugay olarak adlandırılan ırmak kenarı ormanlarına ve geniş sazlık çalılıklara ihtiyaç duyuyor. Sonuç olarak kaplan yerleşimi için tek bir bölge en iyi olarak ortaya çıkıyor: Kuzeydoğu Kazakistan da İli Nehri deltası ve komşusu Balkaş Gölü. Bölgenin bir kaç yıla doğa parkı olması bekleniyor. İnsanın ve hayvancılığın epey seyrek olduğu 7000 kilometrekare tugaya ve nehir kenarı boyunca sazlık çalılıklara ev sahipliği yapıyor.

Sibirya kaplanlarının Hazar kaplanı olmadığı söylenmeden edilmemeli. Sibirya kaplanları Kazakistan’ın sazlık çalılıkları yerine Rusya’nın geniş yapraklı ve kozalaklı ormanlarında dolaşmaya alışıklar. Yine de, Kazakistan’da daha az kar olsa da her iki farklı yerel tür benzer av türleri ve iklimleri paylaşıyor. “Sibirya kaplanı için biraz sıradışı bir habitat” diye itiraf ediyor Paltsyn. “Ama sazlıklarda saklanabilecekleri çok yer var ve bilim insanları kaplanların başarılı bir şekilde avlanabileceklerini umuyor.”

Ne zaman soyu tükendi?
En son 1970 yılında Rusya’da türünün son üyesinin ölümü ile soyu tükenen Hazar kaplanı, nesli tükenen hayvan grupları arasında yer alıyor. Türkiye’deki son Hazar kaplanı, 1970 yılında Şırnak’ta bir köylü tarafından vurulmuştur.
 
Üst Alt