Meal NÛH Sûresi Türkçe Okunuşu ve Meâli

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
NÛH SURESİ OKUNUŞU VE MEALİ

 NÛH Sûresi 12. Ayet
NÛH Sûresi 12. Ayet
Nuh Sûresi Hakkında

Kur'an-ı Kerim'in yetmiş birinci suresi. Yirmi sekiz ayet, iki yüz yirmi bir kelime ve yedi yüz elli harften ibarettir. Mekkî surelerden olup Nahl Suresinden sonra nâzil olmuştur. Sure, bütünüyle Nûh (a.s)'ın kıssasından bahsettiği işin bu adı almıştır. Nûh sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 28 âyettir. İsmini, sûrede kıssası anlatılan Hz. Nûh’tan alır. اِنَّٓا اَرْسَلْنَا (İnnâ erselnâ) sûresi diye de anılır. Hem Mushaf tertîbine, hem de iniş sırasına göre 71. sûredir.

Nuh Sûresi Konusu

Hz. Nûh’un uzun yıllar ısrarla yaptığı tebliğ, verdiği mücâdele ve kavminin buna inkâr, yalanlama ve büyük bir vurdumduymazlıkla mukabele etmesi dikkat çekici bir üslupla anlatılır. Putperestliğin temellerine temas edilir. Hz. Nûh’un duasıyla, o inatçı azgın kavmin helaki ibretli bir vesika halinde gözler önüne serilir.

Nûh (as), "Ulûl-Azm" peygamberlerin ilkidir. Kendilerine gönderildiği kavim de, Allah'a kulluğu terkedip kendilerine putlar edinerek yeryüzünde fesad çıkartan ilk inşan topluluğudur. Allah Teâlâ insanlar için birer yol gösterici olan peygamberlerinden biri olan Nûh (a.s)'ı kavmine gönderdiğinde, onu yalanlamışlar, alaya almışlar ve onunla mücadeleye girişmişlerdi. Allah'a isyan edip, Resulünün davetine kulak asmayan bu kavim, aynı zamanda yeryüzünde helâk edilerek cezalandırılan ilk kavimdir. Bu cezalandırma daha sonraki kavimler için bir ibret kaynağı kılınmış ve Kur'an-ı Kerim'de teferruatlıca zikredilerek, bununla evvelki kavimlerin helâklerine sebeb olan davranışlardan kaçınılması için somut bir uyarıda bulunulmuştur.

Nûh (a.s), dokuz yüz elli sene kavminin arasında kalmış ve bu uzun zaman içinde onları Allah'ın gösterdiği yola tabi olmaya çağırmıştı. Onun bitmek tükenmek bilmeyen uzun süreli bu yorucu gayreti, toplumuna kendisini dinletememiş, onları, sürekli uyarısını yaptığı korkunç azaptan kurtaramamıştı. Sure, Nûh (a.s)'ın, mal ve mevki sahibi, sapıtmış liderlerinin peşinde koşan ve inanışlarını onun arzularına göre ayarlayan inatçı kavmiyle yaptığı mücadeleleri anlatıyor.

Sureye, Nûh (a.s)'ın haber verilen acıklı azab gelmeden kavmini doğru yola dönmeleri için uyaran bir peygamber olarak gönderildiği haber verilerek giriliyor: "Biz Nuh'u; "Can yakıcı bir azap gelmeden önce kavmini uyar" diye vahyederek, kavmine peygamber olarak gönderdik

Nûh (a.s) onları, Allah'a ibadet, O'nun azabından korkma (takva) ve Resule itaate çağırmıştı: "Allah'a kulluk edin O'ndan korkun, bana da itaat edin" . Bu çağrıya uymak için insanoğlunun zamanı sınırlıdır. Allah'ın ona verdiği mühlet içerisinde tercihini yapmak zorundadır. Çünkü Allah'ın takdir ettiği ve dönüşün mümkün olmadığı an geldiğinde, bunu geciktirmeye hiç kimsenin gücü yetmez! "Muhakkak ki Allah'ın tayin ettiği vakit geldiği zaman, asla ertelenmez. Keşke bunu bir bilseniz". İnsana verilen zamanın kısıtlı olduğu ve bir gün bu hayatın son bulacağı gerçeği, bilinen bir şey olduğu halde; insanoğlu, büyük bir gaflet içerisinde zamanını boş şeylerle ve Allah'a isyanla geçirir. Şeytan bu hayatın sonlu olduğunu, cezalandırma ve hesap gününün çok yakında gelip çatacağını ona unutturur. İşte Allah Teâlâ bunu; "Keşke bilseydiniz" ifadesiyle vurgulamaktadır.

Nûh (a.s), çok uzun bir hayatın tamamını bu gerçekleri kavmine kavratabilmek için, yorucu bir faaliyetle geçirmişti: "Rabbim! Kavmimi gece gündüz yılmadan imana davet ettim " .

Ama sonuçta küçük bir topluluk hariç, kendini hiç kimseye dinletememişti. Burada, Nûh (a.s) ve ondan sonra gelen bütün peygamberlerin karşılaştıkları inat, alaya alma ve büyüklenerek direnme olayının küfrün ve câhili düşüncenin geleneksel davranış biçimi cılduğu gözler önüne seriliyor. Nûh (a.s), kavminin durumunu Allah Teâlâ'ya şikayet ederken şöyle demektedir: "Doğrusu ben bağışlaman için onları ne zaman imana davet ettimse; onlar, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, beni görmemek için elbiselerine büründüler, inkârlarında ısrar ettiler ve büyüklendikçe büyüklendiler".

Daha sonra, Nûh (a.s)'ın kavmini ne şekilde iman'a davet ettiği anlatılmaktadır. Bütün peygamberler getirdikleri ilâhî mesajın hakikatını akıllarda hiç bir şüpheye yer bırakmayacak bir netlikte açıklamış, tebliğ etmişlerdir.

Nûh (a.s) da kavmine, Allah'tan getirdiklerini anlayabilecekleri bir dille, akıllarına hitap eden delillerle tebliğ etmişti. Bu tebliğ esnasında kendisine bir hareket stratejisi de tayin etmişti. Bazı gruplar, Allah'ın birliğine imana çağırırken; maslahata uygun olarak, tebliğ faaliyetini gizlice yürütmüş; açıkça söylenmesi icab eden şeyleri de hiç kimsenin korkutmasından çekinmeden toplumun karşısına geçip haykırmıştı. Nûh (a.s)'ın böyle bir tebliğ metodu takip ettiği; "Sonra da onlara, bazan açıktan açığa, bazan da gizliden gizliye hakkı tebliğ ettim" ifadesinden açıkça anlaşılmaktadır.

İnkâr edip Allah'a savaş ilan edenler, ahirette şiddetli azaplarla cezalandırılacakları gibi; bu dünyada da büyük belâlarla karşılaşacaklardır. İman eden topluluklar ise, ahirette hesapsız nimetlerle mükâfatlandırılacakları gibi, bu dünyada da üzerlerine Allah Teâlâ'nın nimetleri yağacaktır. Bu gerçek, Kur'an-ı Kerim'in değişik yerlerinde defalarca zikredilmektedir. Bunun içindir ki Nuh (a.s), kavmini Allah'ın cezalandırmasından korumaya çalışırken, iman edip af dilemeleri karşılığında, Allah tarafından nimetlerin bollaştırılması ile de mükafatlandırılacaklarını onlara bildirmekte idi:

"Ve şöyle dedim: Rabbinizden bağışlanmanızı dileyin; şüphesiz o çok bağışlayandır. Size gökten bol bol yağmur indirsin. Size çok mallar ve oğullar versin, bahçeler bağışlasın, ırmaklar akıtsın".

Nûh (a.s), tebliğ ettiği şeyin gerçekliğini, insan aklına hayret verecek ve idrakten aciz bırakacak olan evrenin işleyişi ve insanoğlunun yeryüzünde yaradılışı mucizelerini gözler önüne sererek anlatmaya çalışmıştı. Allah'ın varlığına ve birliğine mutlak anlamda delalet eden hilkat olayı, varlığın bütün incelikleri, insan aklına durgunluk verecek ilâhî bir uslûpla bütün peygamberler tarafından gönderildikleri toplumların gözleri önüne serilmiştir.

Kavmini ilâhî rahmete ulaştırmak için her türlü yolu deneyen Nûh (a.s), dokuz yüz elli yıllık uzun mücadele sonunda kavminin durumundan ümidini kesmiş ve onların artık uydukları tağutî liderlerinin peşinden kesinlikle ayrılmayacaklarını anlamıştı: Nuh, şöyle dedi: "Rabbim! Kavmim bana isyan etti; malı ve evladı kendisine zarardan başka bir şey vermeyen kimseye uydu" .

Kâfirlerin her zaman yaptıkları gibi, Nûh (a.s) kavmi de, onun tebliğinin insanlar üzerindeki etkisini engellemek için çeşitli hileli yollara başvurarak, ona tuzaklar kurdular ve tapındıkları putları ayakta tutabilmek için her türlü yolu denediler ve bunda da başarılı oldular: "Onlar büyük tuzaklar kurdular. Sakın ilâhlarınızı bırakmayın, "Ved", "Suvâ", "Yağus", "Yeûk" ve Nesr" gibi putlarınızdan vazgeçmeyin dediler".

İlâhî tebliğe uzun süre kulak tıkayıp, onu yok etmek için zalimce yollara başvuran insanlar, kendileri için açık tutulan rahmet kapısını kaybederler. Artık, onların İslam'ı anlamaları mümkün değildir. Allah Teâlâ onları işledikleri büyük zulümler karşılığında böylece cezalandırmaktadır. Nûh (a.s), kavminden ümidini kesince Allah Teâlâ'dan onları cezalandırmasını istemiş ve Rabbine şöyle seslenmişti: Ey Rabbim! Kâfirlerden yeryüzünde dolaşan tek kişi bırakma!". Kurtuluşa erenler ise Peygambere uyan az bir topluluk idi: Rabbim! Beni, anamı, babamı, evime mümin olarak gireni mümin erkekleri ve kadınları affet. Zalimlerin ise sadece helâkını artır".

Ve neticede sapıtmış bir topluluğun başına gelecek belalardan biri Nûh (a.s) kavmini yeryüzünden silip götürmüştü. Bunda, sonraki topluluklar için büyük bir ibret vardır (Nuh (a.s)'ın tebliğ mücadelesi ve Tufan hakkında bk. Nûh (a.s) mad.).

Nuh Sûresi Nuzül

Gerek mushaftaki sıralamaya gerekse nüzûl sırasına göre yetmiş birinci sûredir. Nahl sûresinden sonra, İbrâhim sûresinden önce Mekke’de inmiştir.
 
Son düzenleme:

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
NÛH SURESİ TÜRKÇE OKUNUŞU VE MEALİ

Bismillâhirrahmânirrahîm

71/NÛH-1: İnnâ erselnâ nûhan ilâ kavmihî en enzir kavmeke min kabli en ye’tiyehum azâbun elîm(elîmun).
Muhakkak ki Biz, Hz. Nuh'u kendi kavmine: “Kavmini onlara, elîm azap gelmeden önce uyar.” diye (resûl olarak) gönderdik.


71/NÛH-2: Kâle yâ kavmi innî lekum nezîrun mubîn(mubînun).
(Hz. Nuh, kavmine) şöyle dedi: “Ey kavmim! Muhakkak ki ben, sizin için apaçık bir nezirim (uyarıcıyım), (öyle ki).”


71/NÛH-3: Eni’budûllâhe vettekûhu ve etîûn(etîûni).
Allah'a kul olmanız, O'na karşı takva sahibi olmanız için. Ve bana itaat edin (tâbî olun).


71/NÛH-4: Yagfir lekum min zunûbikum ve yûahhırkum ilâ ecelin musemmâ(musemmen), inne ecelallâhi izâ câe lâ yuahhar(yûahharu), lev kuntum ta’lemûn(ta’lemûne).
(Allah da) sizin günahlarınızı mağfiret etsin (günahlarınızı sevaba çevirsin) ve sizi belirlenmiş bir zamana kadar tehir etsin (ömür versin)! Muhakkak ki Allah'ın eceli (onun belirlediği an) gelince tehir edilmez. Keşke siz bilmiş olsaydınız.


71/NÛH-5: Kâle rabbi innî deavtu kavmî leylen ve nehârâ(nehâran).
(Hz. Nuh, Rabbine) şöyle dedi: “Rabbim, Muhakkak ki ben kavmimi gece ve gündüz (ruhlarını Sana ulaştırmayı dilemeye) davet ettim.”


71/NÛH-6: Fe lem yezidhum duâî illâ firârâ(firâran).
Fakat benim davetim, (benden) kaçışlarından (uzaklaşmalarından) başka bir şeyi artırmadı.


71/NÛH-7: Ve innî kullemâ deavtuhum li tagfire lehum cealû esâbiahum fî âzânihim vestagşev siyâbehum ve esarrû vestekberûstikbârâ(vestekberûstikbâran).
Ve muhakkak ki benim onları, Senin mağfiret etmen için her davet edişimde, (duymamak için) parmaklarını kulaklarına tıkadılar ve (görmemek için) elbiselerine büründüler ve (bu davranışlarında) ısrar ettiler ve kibirlenerek büyüklük tasladılar.


71/NÛH-8: Summe innî deavtuhum cihârâ(cihâran).
Sonra muhakkak ki ben onları cehren (açıkça) davet ettim.


71/NÛH-9: Summe innî a’lentu lehum ve esrartu lehum isrârâ(isrâran).
Daha sonra da muhakkak ki ben onlara alenî olarak ilân ettim ve onlara sır olarak (tek tek çağırarak) gizli gizli de bildirdim.


71/NÛH-10: Fe kul tustagfırû rabbekum innehu kâne gaffârâ(gaffâran).
(Nuh A.S) ve dedim ki: “Artık Rabbinizden mağfiret dilediğinizi söyleyin. Muhakkak ki O; Gaffar'dır (mağfiret edendir).”


71/NÛH-11: Yursilis semâe aleykum midrârâ(midrâren).
Üzerinize bol yağmurlu olarak semayı göndersin.


71/NÛH-12: Ve yumdidkum biemvâlin ve benîne ve yec’al lekum cennâtin ve yec’al lekum enhârâ(enhâren).
Ve size mal ve erkek çocuklar (vererek) yardım etsin. Ve sizin için cennetler (verimli bahçeler) yapsın ve sizin için nehirler akıtsın.


71/NÛH-13: Mâ lekum lâ tercûne lillâhi vekârâ(vekâren).
(Nuh (A.S), kavmine şöyle dedi): “Siz niçin Allah'tan bir vakar (azamet, izzet ve kudret) ummuyorsunuz?”


71/NÛH-14: Ve kad halakakum etvârâ(etvâren).
Ve O, sizi halden hale (çeşitli hallerden) geçirerek yaratmıştır.
 

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
71/NÛH-15: E lem terev keyfe halakallâhu seb’a semâvâtin tıbâkâ(tıbâkan).
Görmüyor musunuz, Allah yedi kat semayı (yedi gök katını) nasıl yarattı?


71/NÛH-16: Ve cealel kamere fîhinne nûren ve cealeş şemse sirâcâ(sirâcen).
Ve Ay'ı, onların arasında (semalarda) bir nur kıldı ve Güneş'i de bir sirac (çırağ) kıldı.


71/NÛH-17: Vallâhu enbetekum minel ardı nebâtâ(nebâten).
Ve Allah, sizi yerden (topraktan) bir nebat (gibi) yetiştirdi (yarattı).


71/NÛH-18: Summe yuîdukum fîhâ ve yuhricukum ihrâcâ(ihrâcen).
Sonra sizi oraya (toprağa) döndürecek ve bir çıkarışla sizi (oradan) çıkaracak.


71/NÛH-19: Vallâhu ceale lekumul arda bisâtâ(bisâtan).
Ve Allah, arzı sizin için geniş bir mekân kıldı.


71/NÛH-20: Li teslukû minhâ subulen ficâcâ(ficâcen).
Sizin yolculuk etmeniz için, ondan geniş yollar yaptı.


71/NÛH-21: Kâle nûhun rabbi innehum asavnî vettebeû men lem yezidhu mâluhu ve veleduhû illâ hasârâ(hasâran).
(Nuh A.S): “Rabbim, muhakkak ki onlar bana asi oldular (isyan ettiler). Ve malı ve evlâdı kendisine hüsrandan başka bir şeyi artırmayan kimselere tâbî oldular.” dedi.


71/NÛH-22: Ve mekerû mekren kubbârâ(kubbâren).
Ve büyük hileler kurdular.


71/NÛH-23: Ve kâlû lâ tezerunne âlihetekum ve lâ tezerrunne vedden ve lâ suvâan ve lâ yegûse ve yeûka ve nesrâ(nesren).
Ve (birbirlerine) şöyle dediler: “Sakın kendi ilâhlarınızı (putlarınızı) bırakmayın. Ve Vedd'i, Suvâa'yı, Yagûs'u ve Yaûka'yı ve Nesra'yi sakın terk etmeyin.”


71/NÛH-24: Ve kad edallû kesîrâ(kesîren), ve lâ tezidiz zâlimîne illâ dalâlâ(dalâlen).
Ve (böylece) pekçoğunu dalâlette bırakmış oldular. Ve (Nuh A.S): “Zalimlerin, dalâletten başka bir şeyini artırma (zalimlerin, sapıklıklarını artır).”


71/NÛH-25: Mimmâ hatîâtihim ugrikû fe udhılû nâran fe lem yecıdû lehum min dûnillâhi ensârâ(ensâren).
Onlar hatalarından (büyük günahlarından) dolayı boğuldular. Sonra ateşe sokuldular. Artık kendileri için, Allah'tan başka bir yardımcı bulamadılar.


71/NÛH-26: Ve kâle nûhun rabbi lâ tezer alel ardı minel kâfirîne deyyârâ(deyyâren).
Ve Hz. Nuh: “Rabbim, yeryüzünde kâfirlerden dolaşan bir kimse bırakma.” dedi.


71/NÛH-27: İnneke in tezerhum yudıllû ıbâdeke ve lâ yelidû illâ fâciren keffârâ(keffâre).
Muhakkak ki eğer Sen, onları (yeryüzünde) bırakırsan, Senin kullarını dalâlete düşürürler ve facir kâfirden başka (evlât) doğurmazlar.


71/NÛH-28: Rabbigfirlî ve li vâlideyye ve li men dehale beytiye mu’minen ve lil mu’minîne vel mu’minât(mu’minâti) ve lâ tezidiz zâlimîne illâ tebârâ(tebâren).
Rabbim, beni, annemi, babamı ve evime mü'min olarak girenleri ve mü'min kadınları ve mü'min erkekleri mağfiret et. Zalimlere helâkından başka bir şeyi artırma.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Allahım razı olsun, emegıne saglık. Peygambere inanmayan ve helak olan bir kavim. Müslümanlığa davet ne zormuş, inanmayanlar, inananlarıda sapkınlığa zorluyor, çok az insan iman ederken, peygamberin üzüntüsü ve Allaha mahcubuyeti ne acıdır. Ve Rabbim biliyor görüyordu herşeyi, helak ederek o kavmi yok ederek sapkınlığı ve çirkin olan herşeyi o anda durdurmuştu. Bir toplum bozuluyorsa eğer, Allah mutlaka bir uyarış veriyor.. Allah akıbetimizi hayır eylesin inşallah...
 

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
Allahım razı olsun, emegıne saglık. Peygambere inanmayan ve helak olan bir kavim. Müslümanlığa davet ne zormuş, inanmayanlar, inananlarıda sapkınlığa zorluyor, çok az insan iman ederken, peygamberin üzüntüsü ve Allaha mahcubuyeti ne acıdır. Ve Rabbim biliyor görüyordu herşeyi, helak ederek o kavmi yok ederek sapkınlığı ve çirkin olan herşeyi o anda durdurmuştu. Bir toplum bozuluyorsa eğer, Allah mutlaka bir uyarış veriyor.. Allah akıbetimizi hayır eylesin inşallah...
Amin amin...Çok doğru dedin. Rabbimiz hemen helak etmiyor. Sabrı ve merhameti bol. Uyarıları anlamayanları ise bir çok örnekteki gibi helak ediyor.
 
Üst Alt