TÜRKOĞLU
Aktif Üyemiz
OSMANLILARDA BİLİM
Bilim,genel olarak dünyayı ve dünya üzerinde yaşayan insanları ve onların etkinlikleri sonucu ortaya koydukları değerleri inceler. Bu bakımdan bilimler çeşitli kısımlara ayrılır. Osmanlı klasik dönemde bilim, dini yönden algılanmış ve bu açıdan tanımlanmıştır. Bilimler bu bakımdan NAKLİ ve AKLİ diye iki kısımda düşünülürmüş.Nakli bilimlere, İSLAMİ İLİMLER de denir. Dolayısıyla İslam dini ile ilgili bütün çalışmalar bu kategoriye yerleştirilmiştir. Akli bilimler ise, insanın aklıyla, araştırarak, deneyerek, gözleyerek ulaşılan bilgilerdir.
Her iki dalda da sistematik ve yoğun öğretim medreselerde yapılmıştır.
Osmanlı Devleti’nde bilim alanındaki çalışmaları İznik medresesininaçılmasıyla başladı . Bu medrese , Selçuklu medreselerinin devamı niteliğindeydi.İlk müderrisi, Kayserili Davut idi. Onun esas uzmanlık alanıtasavvuf ve kelamdır. Tabiatta var olan her şeyin esasını ve bütün tabiatolaylarını, enerji ve enerji değişimiyle açıklayan bir fizik ve felsefe görüşüne sahiptir.
Osmanlılar, kuruluş ve yükseliş devirlerinde, bilim ve düşünceye oldukça yoğun bir ilgi göstermişlerdir. Özellikle Fatih devrinde bilimsel çalışmalar desteklenmiştir; çeşitli dillerden bilimsel eserlerin Türkçe’ye çevirisi sağlanmıştır. Ancak Kanuniden sonra bilim ve felsefe gerekli ilgi gösterilmemiştir.
Eğitim sisteminde çeşitli aksaklıklar baş göstermiştir.Bu yüzden de Osmanlılar XVI.yüzyıldan itibaren, bilim ve buna bağlı olarak da siyasette gerilemişlerdir.
Lale ve Tanzimat devirlerinde, bilimi canlandırmak için bazı atılımlar olduysa da, çok ciddi yenilikler yapılamamıştır.
XVI. yüzyılın sonlarında medreselerde başlayan bozulma, bilim ve teknoloji sahasını da etkilemiştir. Koçi Bey ve Katip Çelebi’nin eserlerinde anlattıkları gibi, XVII. yüzyıl da gerek dini, gerekse fen ilimleri dalında orijinal eserler yerine, tercüme ve şerhler ağırlık kazanmıştır.
XVII. yüzyıl da orijinal sayılabilecek eserler, genellikle matematik, astronomi ve özellikle tıp dalında verilmiştir.
Tercüme edilen bu eserler, daha çok matematik ve harp metotları ile ilgili eserlerdir.
Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda, Fatih devrine kadar, çeşitli fen ilimlerdeki gelişmeler, Fatih devrindekilere göre oldukça azdır.Fatih devri öncesinde matematik ve astronomide Kadızade-i Rumi ve tıpta Hacı Paşa anılmaya değer eserler bırakmışlardır. Fatih Sultan Mehmet ise, ilme ve ilim adamlarına büyük değer vermiş ve devrinde İstanbul’u bir ilim merkezi haline getirmeyi çalışmıştır. Yunanca ve Latince’den birçok eserleri tercüme ettirerek bizzat incelemişti. Bunların arasında en önemlilerinden biri Batlamyus’un coğrafyaya dair eseridir. Ayrıca Fatih’in kütüphanesinde, Arapça ve Farsça olan eserler ile çeşitli Batı dillerinde yazılmış birçok eserler bululmaktaydı.
* Matematik ve astronomi alanında Fatih’in Türkistan’dan getirttiği Ali Kuşçu , devrin en büyük bilgini idi. Uluğ Bey ’ den ve Kadızade’den matematik ve astronomi öğrenmişti. Bu devrin diğer bir matematikçisi ise Sinan Paşa’dır.
XV. ve XVI. yüzyılların diğer ünlü matematik ve astronomi bilginlerişunlardır:
Mirim Çelebi,Muhyiddin Mehmet,Molla Lütfi, Şirazi, Muslihiddin bin Sinan, Seydi Veli’dir.XVI. yüzyılın astronomi ilminde dikkat çeken bilgini Takiyüddin Mehmet’ tir. Takiyüddin ( ölm 1585 ) Uluğ Bey zic’lerine açıklamalar getirmiş, Tophane’de yeni bir rasathane kurulmasını sağlamış ve astronomi aletlerinin kullanılmasını anlatan ”Alat-ı Rasadiye” adlı bir eser yazmıştı. Ne yazık ki, Osmanlı Devleti’nde bu yüzyıl sonunda görülmeye başlayan, duraklama devrinin bir belirtisi olarak zamanın şeyhülislamı Kadızade Ahmet Efendi’ in bu rasathaneye karşı çıkması sonucu rasathane yıkılmıştır.
* Tıp ilminde , Sultan II. Murat devrinde yetişip , “zahire-i Muradiye “ ve “Miftah-ün Nur” adlı adlı iki eser yazmış olan Mukbilzade Mümin devrin ilk tıp bilginlerindendir. Bu eserlerinde özellikle göz hastalıkları ve ameliyatları hakkında bilgi vermektedir. Devrin ilk tıp eserlerinden biri de Ahmedi’ nin “Tervih-ül ervah” ıdır. Bu eser Türkçe’nin bu tür ilimlerde başarı ile kullanılabileceğini göstermesi bakımından önemlidir.
Sabuncuoğlu Şerafeddin , xv. yüzyılın en büyük tıp bilginidir. Amasya Hastanesi başhekimi olan Şerafeddin , kendi deneylerine dayanarak yazdığı “Cerahname-i İlhan (ölm 1465)” devrinin en özgün tıp eseridir. Yüzyılın sonlarına doğru ölen Altuncuzade de cerrahinin gelişmesinde büyük rol oynamış ve bevliye (idrar yolu hastalıkları) sahasında başarılı çalışmalar yapmıştır. Bu devirin diğer meşhur tıp bilginlerinden bazıları da padişah hekimliği de yapmış olan Yakup Paşa ve Lari Çelebi’dir. Fatih devri bilginlerinden Akşemseddin’ in de tıp ilmi ile ilgili bir eseri vardır.
Ahi Ahmet Çelebi, hastaneleri tıp okulları olarak kullanmış ve yetiş-tirdiği hekimleri ülkenin her tarafına göndermiştir. Musa İsraili adında Yahudi bir hekimin ilaçlar üzerine yaptığı çalışmaları desteklemiş ve bu konuda önemli bir eser ortaya çıkarmıştır.
Hekimlik yapabilmek için ,” Hekimbaşı “tarafından yapılan sınavı geçmek şarttı. Bu sınavı kazanan Müslüman ,Hıristiyan ve Yahudiler hekimlik yapabilirlerdi.
* Osmanlı tarihçiliği , Sultan II. Murat ve özellikle Fatih devrinde önemli bir gelişme göstermiştir. Şair Ahmedi’ nin “Destan-ı tevarih-i Müluk-i Ali Osman”adlı eseri en eski Osmanlı tarihidir. Aşık Paşazade ‘nin “Tevarih-i Ali Osman”ı ise Osmanlı devletinin kuruluş günlerini anlatan en önemli eser-leridir. Fatih devrinde yazılan Kaşifi’nin “Gazaname-i Rum”adlı eseri Osmanlıların Rumeli’ye geçişleri hakkında bilgi verir. Yine II. Murat devrinde yazılan Abdurrahman Bistami ’ nin eseri Ankara savaşını konu edinmiştir.
Sultan II. Bayezit devrinde yazılan “Cihannüma” adlı tarih Neşri Mehmet Efendi’ nindir. Devrin diğer bir eseri ise İdris-i Bitlisi’ nin Farsça olarak yazdığı “Heşt Behişt” adlı tarihidir. Şeyhülislamlıkta yapmış olan Kemalpaşazade “Tarih-i Al-i Osman”ı devrinin en önemli kaynağıdır. XVI. yüzyılın diğer önemli tarih yazarlarından Lütfi Paşa ve Behişti de sayılır.
XVII. yüzyılın en önemli bilgini Katip Çelebi’dir. Medreseden yetişmediği için “Katip” diye adlandırılan Hacı Halife Abdurrahmanoğlu Mustafa (1609 – 1675)’nin başlıca eserleri şunlardır.
* Keşf-üz Zünun :15 bin ilmi eserin yazarı ve konusu hakkında yazıl-mış bir bibliyografya eseridir.
* Cihannüma : Coğrafyaya dair olan bu eser, 1727 ‘de kurulan ilk Türk matbaasında basılmıştır.
* Fezleke : Tarih kitabıdır.
* Tuhfetül Kibar fi Esfar’ül Bihar : Osmanlı devletinin deniz savaşlarını anlatan bir eserdir.
Bu devrin diğer önemli siması da “seyyah-ı alem” Evliya Çelebi’dir. (1611-1682). Evliya Çelebi’nin çok hacimli olan ‘seyahatnamesi’ dünya tarihinin en büyük seyahat kitaplarındandır. Bu kitapta özellikle Evliya Çelebi’nin çok güzel bir Türkçe kullandığı görülmektedir.
XVII. yüzyılda bunlardan başka Sarı Abdullah Efendi , Hibrhi Ali Efendi , Hazerfen Hüseyin Efendi , Müneccim başı Ahmet Dede gibi önemli bilginler yetişti. Dini , tarihi , ahlaki eserler yazdılar.
Tıp alanında Süleymaniye tıp medresesi (Üniversitesi) müderrisi Ayaşlı Şifai , doğum ve çocuk sağlığı hakkında “Tedbir-ül Mevlüd” adlı bir eser yaz-mıştır. Ömer Şifai adlı (ölm. 1742) bir başka hekim ise tıp ve kimyaya dair iki eser yazmıştır. Ömer Şifai, tıpta madeni maddelerinde ilaç olarak kullanılabi-leceğini savunmuştur. Bu yüzyılda, doğunun bitkilerinden yapılan ilaçlara karşılık batıdakilerin kimyevi ilaçları kullanmaları Türk hekimlerini rahatsız etmiş ve Osmanlı devletindeki tüm hekimler sınavdan geçirilmiştir.
KURUMLAR VE BİLİMSEL ÇALIŞMALARA ETKİSİ
Osmanlılar,bilim ve kültüre hizmet etmek amacı ile o zamanlar birer yüksek öğrenim kurumu durumunda olan medreselere çok önem vermişlerdir.
Osmanlıların medrese geleneği, daha önceki Büyük Selçuklular ve Anadolu ( Türkiye ) Selçukluları’ndaki medreselere dayanır.Osmanlıların Anadolu’da açtıkları ilk medrese, İznik Medresesi’dir.
Bu medrese, Osmanlıların ikinci Sultanı Orhan Gazi tarafından 1336 yılında yaptırılmıştır.Burada dini ve akli ( felsefe, mantık, astronomi, matematik ) beraberce okutulmaktaydı.İlk idarecisi ve dekanı, meşhur Kayserili Davut ( 1261-1350 )’dur.
Orhan Gazi, daha sonra ayrıca Bursa’da da bir medrese açmıştır. Daha sonraki yüzyıllarda, Osmanlı medreselerinin sayısı çok çeşitli kentlerde açılan yeni medreselerle çoğalmıştır. II. Murat, Edirne’yi ele geçirince, burayı başkent yapmak istemişti. İlk iş olarak buraya bir medrese ve ona bağlı olarak bir hastane yaptırmıştır.
Fatih, İstanbul’u alınca, önce bazı kilise ve manastırları, medreseye çevirip, hemen eğitimi başlatmıştır. Diğer taraftan, devrinin ünlü mimarı Sinanüddin Yusuf’a kendi adını taşıyan bir külliye, Fatih Külliyesi’ni yaptırmıştır.
Osmanlıların, XVI. yüzyıldan önce gözlem evi kurup kurmadıkları henüz pek belli değildi. Fakat, Osmanlılar’ dan önce Anadolu Selçuklukları devrinde Anadolu’ da kurulmuş gözlem evleri vardı. Osmanlılar devrinde kurulan gözlem evi, XVI. yüzyılda ünlü bilgin Takiyüddin tarafından İstanbul’ da kurulmuştur. Osmanlı astronomi tarihinde bu gözlem evinin önemli bir yeri vardır.
Osmanlı döneminde, bir çok hastaneler de açılmıştır.Bu hastaneler ya bir medreseye bağlı olarak ya da ayrı olarak açılıyordu.
Böylece, bir taraftan sağlık hizmetleri verilirken, diğer taraftan tıp ve eczanecilik konularında araştırmaları da yürütülüyordu. II. Murat’ın Edirne’de kurduğu hastane ve Fatih’in İstanbul’da kurduğu hastane medreseye bağlı olarak açılan hastanelere birer örnektir.Yıldırım Beyazıt’ın Edirne’de açtırdığı hastane, bağımsız bir hastaneydi, hastanede tıp ile ilgili araştırmalar da yürütülüyordu.Bu hastanelerin diğer bir önemli özelliği, akıl hastaları için ayrı bir bölümün oluşu ve onların musiki ile tedavi edilmesidir.Musiki ile tedavi daha önce Anadolu (Türkiye)Selçukluları devrinde kurulan Amasya hastanesinde de vardı.
Musiki ile akıl hastalarının tedavisi, Türklerin tıp tarihine önemli bir katkısı olarak değerlendirilmelidir.
Osmanlılar genel olarak diğer İslam uluslarında olduğu gibi, kütüphaneye çok önem veriyorlardı. Gerek müstakil olarak gerekse medreselere bağlı olarak, birçok kütüphane açmışlardır. Külliyelerde merkezi kütüphaneler vardı. Osmanlı kütüphaneleri, zenginlikleriyle bu gün de Dünya’ nın hayranlıklarını çelmektedir. Bulundurdukları zengin kitaplar ve koleksiyonlar ile geçmişte olduğu gibi bu gün de bilimsel araştırmalara, önemli katkılar sağlamaktaydı.
Osmanlılarda Bilim Alanında çalışmalar ve Bilim adamları
Osmanlılar, kuruluş devrinde astronomiye ve matematiğe yoğun ilgi göstermişlerdir. Özellikle Fatih , yerli ve yabancı bilim adamlarını İstanbul’ a davet ederek bilim hayatına büyük bir canlılık kazandırmıştır. Bu dönemin en dikkate değer matematikçileri ve astronomistleri arasında Ali Kuşçu , Mirim Çelebi , Matrakçı Nasüh gibi ünlüler vardır.
Ali kuşçu, Türk dünyasının XV. yüzyılda yetiştirdiği, önemli matematikçilerden birisidir. Timur’ un torunlarından olan babası Muhammed , büyük bilgin ve devlet adamı Uluğ Bey’in doğancıbaşısıydı.Bu yüzden kendisine, Kuşçu lakabı verildi. Ali Kuşçu , İstanbul’un enlem ve boylamını ölçmüştür. Çeşitli Güneş saatleri yapmıştır. Ondalık kesir sayılar , “Türk Sayısı” adıyla Ali Kuşçu vasıtasıyla Batı’ ya geçmiştir. Uluğ Bey’ in meşhur Zic’ inin hazırlamasında büyük katkısı olmuştur.
Osmanlı döneminin XVI. yüzyılda yetişen en değerli bilginlerinden birisi de , Takiyüddin’ dir.İstanbul’da 1585 yılında çok sayıda bilimsel eser
bırakarak ölmüştür.
Takiyüddin, çok değerli bir matematikçi, astronomi bilgini ve mühendistir. III. Murat’ın emriyle, 1575 yılında Tophanede bir gözlem evi kurar.Takiyüddin ilk defa saati bir gözlem aracı olarak kullanan kişidir. Takiyüddin yaptığı bu saat, saniyeyi de gösteriyordu.Takiyüddin’ in yapmış olduğu bu İstanbul gözlem evi, pek uzun ömürlü olmadı. Çünkü aradan 5 yıl geçtikten sonra gözlem evini 1580 yılında III. Murat’ın emriyle Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa tarafından yıktırıldı. Bunun nedeni ise şuydu ;Gözlem yapmakla Allah’ın işine karıştığına inandıkları için Allah’ın onlara salgın hastalık (veba) yolladığını düşünmeleriydi.
Takiyüddin’ in trigonometri alanındaki çalışmaları da , oldukça önemlidir. Henüz Kopernik , sinüs, kosinüs, tanjant, kotanjanttan bile söz etmeden , Takiyüddin bunların tanımlarını bile vermiş ve cetvellerini de çıkarmıştır. Trigonometrik hesaplamalarda , o devirde henüz logaritma tabloları veya hesap makineleri olmadığı için , Takiyüddin basit bir alet kullanmıştır. Bu alete, “Trigonometrik Çeyreklik” de denir.
Cep , duvar ve masa saatleri ile astronomik saatlerin yapısını konu alan “Mekanik Saat Yapımı” adlı eseri , çok meşhurdur.
Osmanlılar’daki tıp çalışmaları,İslam dünyasındaki tıp çalışmalarının bir devamıdır. Hippokrat , Calinus ( Galen ) , Razi , İbn Sina ve İbn Baytar, tıpta otorite kabul edilmiştir.
Akşemseddin (1390-1459) ünlü bir tıp bilgini ve din adamıdır. Fatih ile birlikte İstanbul’ un fethinde bulunur. Tıp konusundaki ünlü eseri “Maidetü’l-Hayat” tır.
Bu eserinde Akşemseddin , ilk defa bazı hastalıkların tohum adını verdiği mikroplardan meydana geldiğini söylemiştir . Ayrıca akşemseddin aynı eserinde , pasteur’den çok önce bazı hastalıkların kalıtım yoluyla geçtiğini belirtmiştir.
Fatih devrinin ünlü tıp bilginlerinden biriside Şerafettin Sabuncuoğlu ( 1386-1470 )’dur. Amasyalıdır.
“Cerrahi” adlı eseri, Osmanlılar devrinde yazılan tek resimli cerrahi, yani ameliyat kitabıdır.Cerrahi ve eczacılık konularında da eserleri vardır.
Mesane taşları ve fıtık ameliyatı için önerdiği yöntemler ve kullandığı aletler, kendisine aittir.
Osmanlıların üç kıtaya yayılması, onlarda coğrafya bilimine verilen önemi artırmış ve bu bilimin gelişmesine katkıda bulunmuştur.
Kara ve deniz coğrafyası büyük gelişmelere sahne oldu. Ayrıca haritacılık alanında da yeni gelişmeler oldu . Eskiden yapılan haritalar, ihtiyaca cevap vermediğinden, bu günkü kabartma haritalara benzer haritalar çizildi. Bunların en önemli örneklerini, kara coğrafyasında Matrakçı Nasüh, deniz coğrafyasında ise Piri Reis’ dir.
Piri reis, iki Dünya haritası ve “Denizcilik” adlı bir kitabıyla ünlüdür.Dünya haritası II. Piri reis, yaklaşık 15 sene sonra, yani 1528 yılında yeni bir dünya haritası çizmiştir. Bu gün elde bulunan parçası, Grönland , Kuzey ve Orta Amerika sahillerini gösteren kısmıdır.
Bu haritanın belki de en önemli yanı, ilk kez Aristo zamanında görüldüğü sanılan, o zamandan bu güne dek buzullarla ve sularla kaplı görülmeyen Antartika kıtasının doğru bir biçimde çizmiş olması...
Bilim,genel olarak dünyayı ve dünya üzerinde yaşayan insanları ve onların etkinlikleri sonucu ortaya koydukları değerleri inceler. Bu bakımdan bilimler çeşitli kısımlara ayrılır. Osmanlı klasik dönemde bilim, dini yönden algılanmış ve bu açıdan tanımlanmıştır. Bilimler bu bakımdan NAKLİ ve AKLİ diye iki kısımda düşünülürmüş.Nakli bilimlere, İSLAMİ İLİMLER de denir. Dolayısıyla İslam dini ile ilgili bütün çalışmalar bu kategoriye yerleştirilmiştir. Akli bilimler ise, insanın aklıyla, araştırarak, deneyerek, gözleyerek ulaşılan bilgilerdir.
Her iki dalda da sistematik ve yoğun öğretim medreselerde yapılmıştır.
Osmanlı Devleti’nde bilim alanındaki çalışmaları İznik medresesininaçılmasıyla başladı . Bu medrese , Selçuklu medreselerinin devamı niteliğindeydi.İlk müderrisi, Kayserili Davut idi. Onun esas uzmanlık alanıtasavvuf ve kelamdır. Tabiatta var olan her şeyin esasını ve bütün tabiatolaylarını, enerji ve enerji değişimiyle açıklayan bir fizik ve felsefe görüşüne sahiptir.
Osmanlılar, kuruluş ve yükseliş devirlerinde, bilim ve düşünceye oldukça yoğun bir ilgi göstermişlerdir. Özellikle Fatih devrinde bilimsel çalışmalar desteklenmiştir; çeşitli dillerden bilimsel eserlerin Türkçe’ye çevirisi sağlanmıştır. Ancak Kanuniden sonra bilim ve felsefe gerekli ilgi gösterilmemiştir.
Eğitim sisteminde çeşitli aksaklıklar baş göstermiştir.Bu yüzden de Osmanlılar XVI.yüzyıldan itibaren, bilim ve buna bağlı olarak da siyasette gerilemişlerdir.
Lale ve Tanzimat devirlerinde, bilimi canlandırmak için bazı atılımlar olduysa da, çok ciddi yenilikler yapılamamıştır.
XVI. yüzyılın sonlarında medreselerde başlayan bozulma, bilim ve teknoloji sahasını da etkilemiştir. Koçi Bey ve Katip Çelebi’nin eserlerinde anlattıkları gibi, XVII. yüzyıl da gerek dini, gerekse fen ilimleri dalında orijinal eserler yerine, tercüme ve şerhler ağırlık kazanmıştır.
XVII. yüzyıl da orijinal sayılabilecek eserler, genellikle matematik, astronomi ve özellikle tıp dalında verilmiştir.
Tercüme edilen bu eserler, daha çok matematik ve harp metotları ile ilgili eserlerdir.
XIV.XV.ve XVI. Yüzyıllarda Bilim
Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda, Fatih devrine kadar, çeşitli fen ilimlerdeki gelişmeler, Fatih devrindekilere göre oldukça azdır.Fatih devri öncesinde matematik ve astronomide Kadızade-i Rumi ve tıpta Hacı Paşa anılmaya değer eserler bırakmışlardır. Fatih Sultan Mehmet ise, ilme ve ilim adamlarına büyük değer vermiş ve devrinde İstanbul’u bir ilim merkezi haline getirmeyi çalışmıştır. Yunanca ve Latince’den birçok eserleri tercüme ettirerek bizzat incelemişti. Bunların arasında en önemlilerinden biri Batlamyus’un coğrafyaya dair eseridir. Ayrıca Fatih’in kütüphanesinde, Arapça ve Farsça olan eserler ile çeşitli Batı dillerinde yazılmış birçok eserler bululmaktaydı.
* Matematik ve astronomi alanında Fatih’in Türkistan’dan getirttiği Ali Kuşçu , devrin en büyük bilgini idi. Uluğ Bey ’ den ve Kadızade’den matematik ve astronomi öğrenmişti. Bu devrin diğer bir matematikçisi ise Sinan Paşa’dır.
XV. ve XVI. yüzyılların diğer ünlü matematik ve astronomi bilginlerişunlardır:
Mirim Çelebi,Muhyiddin Mehmet,Molla Lütfi, Şirazi, Muslihiddin bin Sinan, Seydi Veli’dir.XVI. yüzyılın astronomi ilminde dikkat çeken bilgini Takiyüddin Mehmet’ tir. Takiyüddin ( ölm 1585 ) Uluğ Bey zic’lerine açıklamalar getirmiş, Tophane’de yeni bir rasathane kurulmasını sağlamış ve astronomi aletlerinin kullanılmasını anlatan ”Alat-ı Rasadiye” adlı bir eser yazmıştı. Ne yazık ki, Osmanlı Devleti’nde bu yüzyıl sonunda görülmeye başlayan, duraklama devrinin bir belirtisi olarak zamanın şeyhülislamı Kadızade Ahmet Efendi’ in bu rasathaneye karşı çıkması sonucu rasathane yıkılmıştır.
* Tıp ilminde , Sultan II. Murat devrinde yetişip , “zahire-i Muradiye “ ve “Miftah-ün Nur” adlı adlı iki eser yazmış olan Mukbilzade Mümin devrin ilk tıp bilginlerindendir. Bu eserlerinde özellikle göz hastalıkları ve ameliyatları hakkında bilgi vermektedir. Devrin ilk tıp eserlerinden biri de Ahmedi’ nin “Tervih-ül ervah” ıdır. Bu eser Türkçe’nin bu tür ilimlerde başarı ile kullanılabileceğini göstermesi bakımından önemlidir.
Sabuncuoğlu Şerafeddin , xv. yüzyılın en büyük tıp bilginidir. Amasya Hastanesi başhekimi olan Şerafeddin , kendi deneylerine dayanarak yazdığı “Cerahname-i İlhan (ölm 1465)” devrinin en özgün tıp eseridir. Yüzyılın sonlarına doğru ölen Altuncuzade de cerrahinin gelişmesinde büyük rol oynamış ve bevliye (idrar yolu hastalıkları) sahasında başarılı çalışmalar yapmıştır. Bu devirin diğer meşhur tıp bilginlerinden bazıları da padişah hekimliği de yapmış olan Yakup Paşa ve Lari Çelebi’dir. Fatih devri bilginlerinden Akşemseddin’ in de tıp ilmi ile ilgili bir eseri vardır.
Ahi Ahmet Çelebi, hastaneleri tıp okulları olarak kullanmış ve yetiş-tirdiği hekimleri ülkenin her tarafına göndermiştir. Musa İsraili adında Yahudi bir hekimin ilaçlar üzerine yaptığı çalışmaları desteklemiş ve bu konuda önemli bir eser ortaya çıkarmıştır.
Hekimlik yapabilmek için ,” Hekimbaşı “tarafından yapılan sınavı geçmek şarttı. Bu sınavı kazanan Müslüman ,Hıristiyan ve Yahudiler hekimlik yapabilirlerdi.
* Osmanlı tarihçiliği , Sultan II. Murat ve özellikle Fatih devrinde önemli bir gelişme göstermiştir. Şair Ahmedi’ nin “Destan-ı tevarih-i Müluk-i Ali Osman”adlı eseri en eski Osmanlı tarihidir. Aşık Paşazade ‘nin “Tevarih-i Ali Osman”ı ise Osmanlı devletinin kuruluş günlerini anlatan en önemli eser-leridir. Fatih devrinde yazılan Kaşifi’nin “Gazaname-i Rum”adlı eseri Osmanlıların Rumeli’ye geçişleri hakkında bilgi verir. Yine II. Murat devrinde yazılan Abdurrahman Bistami ’ nin eseri Ankara savaşını konu edinmiştir.
Sultan II. Bayezit devrinde yazılan “Cihannüma” adlı tarih Neşri Mehmet Efendi’ nindir. Devrin diğer bir eseri ise İdris-i Bitlisi’ nin Farsça olarak yazdığı “Heşt Behişt” adlı tarihidir. Şeyhülislamlıkta yapmış olan Kemalpaşazade “Tarih-i Al-i Osman”ı devrinin en önemli kaynağıdır. XVI. yüzyılın diğer önemli tarih yazarlarından Lütfi Paşa ve Behişti de sayılır.
XVII. Yüzyılda Bilim
XVII. yüzyılın en önemli bilgini Katip Çelebi’dir. Medreseden yetişmediği için “Katip” diye adlandırılan Hacı Halife Abdurrahmanoğlu Mustafa (1609 – 1675)’nin başlıca eserleri şunlardır.
* Keşf-üz Zünun :15 bin ilmi eserin yazarı ve konusu hakkında yazıl-mış bir bibliyografya eseridir.
* Cihannüma : Coğrafyaya dair olan bu eser, 1727 ‘de kurulan ilk Türk matbaasında basılmıştır.
* Fezleke : Tarih kitabıdır.
* Tuhfetül Kibar fi Esfar’ül Bihar : Osmanlı devletinin deniz savaşlarını anlatan bir eserdir.
Bu devrin diğer önemli siması da “seyyah-ı alem” Evliya Çelebi’dir. (1611-1682). Evliya Çelebi’nin çok hacimli olan ‘seyahatnamesi’ dünya tarihinin en büyük seyahat kitaplarındandır. Bu kitapta özellikle Evliya Çelebi’nin çok güzel bir Türkçe kullandığı görülmektedir.
XVII. yüzyılda bunlardan başka Sarı Abdullah Efendi , Hibrhi Ali Efendi , Hazerfen Hüseyin Efendi , Müneccim başı Ahmet Dede gibi önemli bilginler yetişti. Dini , tarihi , ahlaki eserler yazdılar.
XVIII. Yüzyılda Bilim
Tıp alanında Süleymaniye tıp medresesi (Üniversitesi) müderrisi Ayaşlı Şifai , doğum ve çocuk sağlığı hakkında “Tedbir-ül Mevlüd” adlı bir eser yaz-mıştır. Ömer Şifai adlı (ölm. 1742) bir başka hekim ise tıp ve kimyaya dair iki eser yazmıştır. Ömer Şifai, tıpta madeni maddelerinde ilaç olarak kullanılabi-leceğini savunmuştur. Bu yüzyılda, doğunun bitkilerinden yapılan ilaçlara karşılık batıdakilerin kimyevi ilaçları kullanmaları Türk hekimlerini rahatsız etmiş ve Osmanlı devletindeki tüm hekimler sınavdan geçirilmiştir.
KURUMLAR VE BİLİMSEL ÇALIŞMALARA ETKİSİ
a)Medreseler
Osmanlılar,bilim ve kültüre hizmet etmek amacı ile o zamanlar birer yüksek öğrenim kurumu durumunda olan medreselere çok önem vermişlerdir.
Osmanlıların medrese geleneği, daha önceki Büyük Selçuklular ve Anadolu ( Türkiye ) Selçukluları’ndaki medreselere dayanır.Osmanlıların Anadolu’da açtıkları ilk medrese, İznik Medresesi’dir.
Bu medrese, Osmanlıların ikinci Sultanı Orhan Gazi tarafından 1336 yılında yaptırılmıştır.Burada dini ve akli ( felsefe, mantık, astronomi, matematik ) beraberce okutulmaktaydı.İlk idarecisi ve dekanı, meşhur Kayserili Davut ( 1261-1350 )’dur.
Orhan Gazi, daha sonra ayrıca Bursa’da da bir medrese açmıştır. Daha sonraki yüzyıllarda, Osmanlı medreselerinin sayısı çok çeşitli kentlerde açılan yeni medreselerle çoğalmıştır. II. Murat, Edirne’yi ele geçirince, burayı başkent yapmak istemişti. İlk iş olarak buraya bir medrese ve ona bağlı olarak bir hastane yaptırmıştır.
Fatih, İstanbul’u alınca, önce bazı kilise ve manastırları, medreseye çevirip, hemen eğitimi başlatmıştır. Diğer taraftan, devrinin ünlü mimarı Sinanüddin Yusuf’a kendi adını taşıyan bir külliye, Fatih Külliyesi’ni yaptırmıştır.
b) Gözlemevleri
Osmanlıların, XVI. yüzyıldan önce gözlem evi kurup kurmadıkları henüz pek belli değildi. Fakat, Osmanlılar’ dan önce Anadolu Selçuklukları devrinde Anadolu’ da kurulmuş gözlem evleri vardı. Osmanlılar devrinde kurulan gözlem evi, XVI. yüzyılda ünlü bilgin Takiyüddin tarafından İstanbul’ da kurulmuştur. Osmanlı astronomi tarihinde bu gözlem evinin önemli bir yeri vardır.
c) Hastaneler
Osmanlı döneminde, bir çok hastaneler de açılmıştır.Bu hastaneler ya bir medreseye bağlı olarak ya da ayrı olarak açılıyordu.
Böylece, bir taraftan sağlık hizmetleri verilirken, diğer taraftan tıp ve eczanecilik konularında araştırmaları da yürütülüyordu. II. Murat’ın Edirne’de kurduğu hastane ve Fatih’in İstanbul’da kurduğu hastane medreseye bağlı olarak açılan hastanelere birer örnektir.Yıldırım Beyazıt’ın Edirne’de açtırdığı hastane, bağımsız bir hastaneydi, hastanede tıp ile ilgili araştırmalar da yürütülüyordu.Bu hastanelerin diğer bir önemli özelliği, akıl hastaları için ayrı bir bölümün oluşu ve onların musiki ile tedavi edilmesidir.Musiki ile tedavi daha önce Anadolu (Türkiye)Selçukluları devrinde kurulan Amasya hastanesinde de vardı.
Musiki ile akıl hastalarının tedavisi, Türklerin tıp tarihine önemli bir katkısı olarak değerlendirilmelidir.
d) Kütüphaneler
Osmanlılar genel olarak diğer İslam uluslarında olduğu gibi, kütüphaneye çok önem veriyorlardı. Gerek müstakil olarak gerekse medreselere bağlı olarak, birçok kütüphane açmışlardır. Külliyelerde merkezi kütüphaneler vardı. Osmanlı kütüphaneleri, zenginlikleriyle bu gün de Dünya’ nın hayranlıklarını çelmektedir. Bulundurdukları zengin kitaplar ve koleksiyonlar ile geçmişte olduğu gibi bu gün de bilimsel araştırmalara, önemli katkılar sağlamaktaydı.
Osmanlılarda Bilim Alanında çalışmalar ve Bilim adamları
a)Astronomi
Osmanlılar, kuruluş devrinde astronomiye ve matematiğe yoğun ilgi göstermişlerdir. Özellikle Fatih , yerli ve yabancı bilim adamlarını İstanbul’ a davet ederek bilim hayatına büyük bir canlılık kazandırmıştır. Bu dönemin en dikkate değer matematikçileri ve astronomistleri arasında Ali Kuşçu , Mirim Çelebi , Matrakçı Nasüh gibi ünlüler vardır.
Ali Kuşçu
Ali kuşçu, Türk dünyasının XV. yüzyılda yetiştirdiği, önemli matematikçilerden birisidir. Timur’ un torunlarından olan babası Muhammed , büyük bilgin ve devlet adamı Uluğ Bey’in doğancıbaşısıydı.Bu yüzden kendisine, Kuşçu lakabı verildi. Ali Kuşçu , İstanbul’un enlem ve boylamını ölçmüştür. Çeşitli Güneş saatleri yapmıştır. Ondalık kesir sayılar , “Türk Sayısı” adıyla Ali Kuşçu vasıtasıyla Batı’ ya geçmiştir. Uluğ Bey’ in meşhur Zic’ inin hazırlamasında büyük katkısı olmuştur.
Takiyüddin
Osmanlı döneminin XVI. yüzyılda yetişen en değerli bilginlerinden birisi de , Takiyüddin’ dir.İstanbul’da 1585 yılında çok sayıda bilimsel eser
bırakarak ölmüştür.
Takiyüddin, çok değerli bir matematikçi, astronomi bilgini ve mühendistir. III. Murat’ın emriyle, 1575 yılında Tophanede bir gözlem evi kurar.Takiyüddin ilk defa saati bir gözlem aracı olarak kullanan kişidir. Takiyüddin yaptığı bu saat, saniyeyi de gösteriyordu.Takiyüddin’ in yapmış olduğu bu İstanbul gözlem evi, pek uzun ömürlü olmadı. Çünkü aradan 5 yıl geçtikten sonra gözlem evini 1580 yılında III. Murat’ın emriyle Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa tarafından yıktırıldı. Bunun nedeni ise şuydu ;Gözlem yapmakla Allah’ın işine karıştığına inandıkları için Allah’ın onlara salgın hastalık (veba) yolladığını düşünmeleriydi.
Takiyüddin’ in trigonometri alanındaki çalışmaları da , oldukça önemlidir. Henüz Kopernik , sinüs, kosinüs, tanjant, kotanjanttan bile söz etmeden , Takiyüddin bunların tanımlarını bile vermiş ve cetvellerini de çıkarmıştır. Trigonometrik hesaplamalarda , o devirde henüz logaritma tabloları veya hesap makineleri olmadığı için , Takiyüddin basit bir alet kullanmıştır. Bu alete, “Trigonometrik Çeyreklik” de denir.
Cep , duvar ve masa saatleri ile astronomik saatlerin yapısını konu alan “Mekanik Saat Yapımı” adlı eseri , çok meşhurdur.
b) Tıp
Osmanlılar’daki tıp çalışmaları,İslam dünyasındaki tıp çalışmalarının bir devamıdır. Hippokrat , Calinus ( Galen ) , Razi , İbn Sina ve İbn Baytar, tıpta otorite kabul edilmiştir.
Akşemseddin
Akşemseddin (1390-1459) ünlü bir tıp bilgini ve din adamıdır. Fatih ile birlikte İstanbul’ un fethinde bulunur. Tıp konusundaki ünlü eseri “Maidetü’l-Hayat” tır.
Bu eserinde Akşemseddin , ilk defa bazı hastalıkların tohum adını verdiği mikroplardan meydana geldiğini söylemiştir . Ayrıca akşemseddin aynı eserinde , pasteur’den çok önce bazı hastalıkların kalıtım yoluyla geçtiğini belirtmiştir.
Sabuncuoğlu Şerafettin
Fatih devrinin ünlü tıp bilginlerinden biriside Şerafettin Sabuncuoğlu ( 1386-1470 )’dur. Amasyalıdır.
“Cerrahi” adlı eseri, Osmanlılar devrinde yazılan tek resimli cerrahi, yani ameliyat kitabıdır.Cerrahi ve eczacılık konularında da eserleri vardır.
Mesane taşları ve fıtık ameliyatı için önerdiği yöntemler ve kullandığı aletler, kendisine aittir.
c) Coğrafya
Osmanlıların üç kıtaya yayılması, onlarda coğrafya bilimine verilen önemi artırmış ve bu bilimin gelişmesine katkıda bulunmuştur.
Kara ve deniz coğrafyası büyük gelişmelere sahne oldu. Ayrıca haritacılık alanında da yeni gelişmeler oldu . Eskiden yapılan haritalar, ihtiyaca cevap vermediğinden, bu günkü kabartma haritalara benzer haritalar çizildi. Bunların en önemli örneklerini, kara coğrafyasında Matrakçı Nasüh, deniz coğrafyasında ise Piri Reis’ dir.
Piri Reis
Piri reis, iki Dünya haritası ve “Denizcilik” adlı bir kitabıyla ünlüdür.Dünya haritası II. Piri reis, yaklaşık 15 sene sonra, yani 1528 yılında yeni bir dünya haritası çizmiştir. Bu gün elde bulunan parçası, Grönland , Kuzey ve Orta Amerika sahillerini gösteren kısmıdır.
Bu haritanın belki de en önemli yanı, ilk kez Aristo zamanında görüldüğü sanılan, o zamandan bu güne dek buzullarla ve sularla kaplı görülmeyen Antartika kıtasının doğru bir biçimde çizmiş olması...