OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA CASUSLUK
Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan itibaren uyguladığı casusluk faaliyetleri, savaşların kazanılmasında, fethedilen yerlerin elde tutulmasında ve düşmana karşı izlenecek stratejilerin belirlenmesinde oldukça etkiliydi. Osman Gazi, bu sayede toprak fethetmiş, Fatih Sultan Mehmet ve Sultan II. Abdülhamid kendilerine yönelik suikast planlarını casusları aracılığıyla öğrenmiş, Timur'a esir düşen Yıldırım Bayezid casusların faaliyetleri sayesinde düşman çadırından kaçırılmıştı. Peki, Osmanlı casusluk faaliyetlerini nasıl yürütüyordu?
OSMANLI’DA CASUSLUK FAALİYETLERİNİN TARİHİ
Kuruluş yıllarından itibaren Osmanlı'da şaşkınlık uyandıracak derecede casusluk faaliyetleri görülür.
Gizli bilgileri düşman birliklerinin içine sızarak ulaşması gereken yere ulaştıran, düşman komutanına yanıltacak haberler ulaştırmak amacıyla hayatı pahasına kendini yakalatan, düşman casuslarını tespit edip suikastle öldüren casuslar…
OSMANLI CASUSLARI KİMLERDEN OLUŞUYORDU?
Osmanlı kimi zaman, önemli konumlarda bulunan asilzadeleri dahi casusluk yapması için ikna etmiş ve güçlü bir istihbarat ağı oluşturmuştu.
Bir kilise papazı, kralların en yakınında bulunan itibarlı bir asilzade, önemli bir kale kumandanı, güçlü bir tüccar, bir elçi, bir düşünür ve hatta kendi ülkesi adına casusluk yaptığını söylerken bile aslında Osmanlı adına ajanlık yapan bir maceraperest… Özel yetiştirilmiş, Yetenekleri keşfedilmiş ya da gönüllü olarak casusluk yapmaya başlamış profesyoneller…
PEK ÇOK ZAFERİNDE CASUSLARIN BÜYÜK PAYI VAR
Osmanlı tarihinde ilk casusluk faaliyeti, Osman Gazi'nin Bizans kuvvetlerinin Yalova'da konuşlanmaya çalıştığını casusları aracılığıyla haber alması ve bir gece baskınıyla Bizans birliklerini dağıtmasıdır.
Bu tarihten sonra Osmanlı casuslarının birçok zaferde büyük payları olduğu görülür. Bilecik Kalesi'nin fethi de bir casusluk operasyonu ile gerçekleşmiştir.
OSMAN BEY TEKFURUN PLANINI NASIL BOZDU?
Bilecik Tekfuru, Osman Bey ve ailesini öldürmek için plan yapmış ve kendisini bu amaçla tertiplediği düğüne davet etmişti.
Plandan haberdar olan Osman Gazi, çeşitli bahanelerle tekfuru düğünün kale dışında yapılmasına ikna etti ve kaleye emanet eşyalar bırakmak bahanesiyle eşyaların arasına sakladığı adamları gizlice kaleye soktu. Düğün devam ederken, kale çoktan Osmanlıların eline geçmişti.
FATİH’E YÖNELİK SUİKASTLAR NASIL ENGELLENDİ?
Osmanlı Devleti'nin geniş coğrafyalara ulaşması ile istihbarat ağı da gün geçtikçe genişledi. Fatih Sultan Mehmet'e Venedik Signoriası tarafından birçok suikast girişiminde bulunulmasına rağmen planların bozulmasının sebebi, Fatih'in Avrupa'ya yaydığı güçlü casus şebekesiydi.
Bu casus ağı, Batılı devletleri o kadar evham ve endişeye sürüklemiştir ki, Avrupa'nın pek çok yerinde masum insanların "Türk casusu" diye idam edildiğine kayıtlarda rastlanır.
SİYASETNAMELERDE SIKÇA VURGULANAN HUSUS
İstihbarat faaliyetlerinin kökeni, Türk devletlerini dayanır. Devlet geleneğinin iyi bir takipçisi olan Osmanlı'da padişahlara ve devlet idarecilerine yol gösteren siyasetnamelerde casusluk ve istihbarat faaliyetlerinin önemi sıklıkla vurgulanır.
Bu siyasetnamelerde sınır bölgelerinin casuslarla sürekli denetlenmesi gerektiğine, bu sayede düşman saldırılarından önce gerekli tedbirlerin alınabileceğine işaret edilir.
NEDEN ÇOĞUNLUKLA GAYRİMÜSLİMLER TERCİH EDİLİYORDU?
Osmanlı'da casusluk faaliyetleri gösterenlere maaş ya da mükâfat verilmiş; kimi zamansa bu kişiler vergilerden muaf tutulmuştur.
Hristiyan ve Yahudilerin istihbarat toplama konusunda tercih edilmelerinin sebebi ise dil ve dinleri nedeniyle gayrimüslim kültürler içinde izlerini belli etmemeleri ve bilgi toplama konusunda daha başarılı olmalarıdır.
TİMUR’A ESİR DÜŞEN BAYEZİD NASIL KAÇIRILDI?
Ankara Savaşı sonrası Yıldırım Bayezid, Timur'a esir düşmüş; Şehzade Mehmed Çelebi babası ile irtibatını kaybetmemek ve onu kurtarabilmek için bir dizi istihbarat faaliyetine girişmişti. Bir ekip kurup, üyelerin vasıflarını tespit etti.
Dayanıklı, hedefinden şaşmayacak, işkence görse dahi yılmayacak kişileri seçti ve bu ekip Timur'un nerede konaklayacağını belirledi. Daha sonra Yıldırım Bayezid'in bulunduğu çadırı tespit etti.
BAYEZİD’İ KAÇIRAN TİMİN TAMAMINI ŞEHİT ETTİLER
Kimi tarihçilere göre Bayezid'in bulunduğu çadırın altından tünel kazıldı. Kimilerine göreyse ordunun içine sızma operasyonu ile nöbetçiler bir anda saf dışı bırakıldı ve Bayezid çadırdan kaçırıldı.
Timur'un durumdan haberdar olması üzerine belli bir mesafe sonra Timur'un askerleri Bayezid'in kurduğu timin tamamını çetin bir çatışma sonrası şehit ettiler.
OSMANLI CASUSLUK TARİHİNİN EN HEYECANLI DÖNEMİ
Osmanlı casusluk tarihinde belki de en heyecan verici dönem Cem Sultan ve II. Bayezid arasında yanan olaylardır. II. Bayezid, kendisiyle taht mücadelesine giren Cem Sultan'ın en yakınında güçlü bir casus ağı kurmuştu.
Cem Sultan'ın Nice'te kaldığı konağın sahibi Gaspar Grimaldo dahi II. Bayezid ile Cem Sultan hakkında mektuplaşıyordu.
ELÇİNİN GETİRDİĞİ MEKTUP ZEHİRLİ MİYDİ?
Aynı zamanda Cem Sultan da kendi istihbarat ağını oluşturmaya çalışıyordu. Yanında bulunan 40 kişilik ekibin içinde "Cem Şairleri" olarak bilinen şair ekibi de vardı ve bu ekip siyasi casusluk işlerini yürütüyordu. II. Bayezid'in kendisine yönelik suikast planları nedeniyle Cem Sultan da tedbirleri sıkılaştırıyordu.
Öyle ki, II. Bayezid Cem Sultan'a bir elçi göndermiş, kabul salonuna alınmadan evvel bir bezle üzerindeki kıyafetler silinmiş ve zehirli olup olmadığı anlaşılması amacıyla elçiye öptürülmüştü. Getirdiği mektup da elçiye yalatılmış ve güvenli olduğu anlaşıldıktan sonra ancak okunabilmişti.
DA VİNCİ VE LUTHER OSMANLI CASUSU MUYDU?
Osmanlı Devleti'nin Avrupa'da büyük rol oynamış ünlü şahsiyetlerden istihbarat aldığına dair iddialar da ortaya atılmıştır. Bunlardan biri Martin Luther'dir. Kanuni'nin Luther'i Avrupa içerisindeki din birliği bölmek ve meşgul etmek gibi amaçlarla desteklediği, mektuplaştıkları kaydedilir.
Bir başka iddia ise Leonardo da Vinci'nin Osmanlı casusu olduğu yönündedir. Bu iddia Salai'nin Kuşkuları adlı kitapta yer almış, kitap İtalya'da yasaklanmıştır.
SEFARETNAMELERDE BATININ CASUSLUKLARI YER ALIYORDU
Osmanlı'nın elçileri uzun seyahatler yapıyor, güzergâhlarındaki kale ve şehirlerle ilgili "Sefaretname" adı verilen rapor oluşturuyorlardı.
Bu tür bilgilerin bulunduğu eserlerin iki önemli müellifi, askeri hususlara seyahatnamesinde yer veren Kâtip Çelebi ve Avrupa şehirleri, orada yaşanan hadiselere dair bilgi veren Evliya Çelebi'dir. Bu sefaretnamelerde, Osmanlı'nın yürüttüğü casusluk faaliyetlerine karşılık Batılı devletlerin de benzer tedbirler aldığı belirtiliyordu.
SULTAN II. ABDÜLHAMİD'E SUİKAST PLANLANDIĞI İHBARI
Osmanlı arşivlerinde yer alan bir başka belgeye göre ise Büyük Damat Mahmud Paşa başkanlığında bir komita kurulmuş, komitacılar bir tabanca ve bir Hristiyan tetikçi ile Kurban Bayramı alayında Sultan II. Abdülhamid'e suikast düzenlemeyi planlamışlardı.
Plan başarılı olursa Reşad Efendi'yi tahta çıkaracaklardı ancak planın başarılı olabilmesi için Yusuf İzzeddin Efendi'yi tahta geçirmeyi hedeflediklerini söylemişlerdi.
GÜVERCİNLERLE CASUSLUĞA KARŞI UYARI
Osmanlı arşivlerinde yer alan bir başka belgeye göre ise 1917 yılında Birinci Dünya Savaşı sırasında Alman Garp cephesinde yakalanan bir Fransız casusunun güvercinler vasıtasıyla casusluk yaptığı anlaşılmıştır.
Bu usulün Osmanlı topraklarında da uygulanmasının muhtemel olduğu göz önüne alınarak devamlı surette tahkikat yapılması ve güvercinlik bulunan yerlerin askerî kumandanlığa bildirilmesi gerektiği konusunda telgraf çekilmiştir.
ATEŞE TUTULDUĞUNDA YAZISI ORTAYA ÇIKAN KÂĞITLAR
Osmanlı belgelerine göre, II. Mahmud döneminde Eflâk tarafına geçmek yasak olmasına rağmen bu çaba içinde iken bir yakalanan Dimitre isimli Rum'un eşyaları arasında ele geçirilen bir evrak, ateşe tutulduğunda yazısı ortaya çıkıyordu.
Eflak'taki cemiyete dair bilgilerin yer aldığı mektup, Bükreş'teki Rus Konsolosu'na götürülüyordu.
DİLENCİ KILIĞINDAKİ YUNAN CASUSLARI
Osmanlı arşivlerinde yer alan bir belgede 1901 yılında dilenci kıyafetinde iki kişinin Ayvalık Postanesi aracılığıyla Rusya, Amerika, Selanik, Kavala ve Siroz'a gönderilmek üzere verdikleri beş adet mektup incelendiği ve bunun sonucunda bu kişilerin Yunan casusu olduklarının ortaya çıktığı belirtilir.
SIRBİSTAN’A GÖNDERİLEN BİR OSMANLI CASUSUNUN RAPORU
1859 yılında Yenipazar Kaymakamı tarafından, ahvalin ne merkezde olduğunu öğrenmek için araştırma yapmak üzere, at satmak ve don yağı satın almak bahanesiyle Murtaza isimli casus, tüccar olarak Sırbistan'a gönderilmişti. Murtaza kaleme aldığı raporda şu ifadelere yer vermişti:
"Sırbistan'da ortalığın karışık olduğu ve olağandışı hareketlilik gözlendiği, ticaret için daha içerilere gitme hususunda güvenlik bakımından belirsizlik bulunduğu, bir dükkânda bir Avusturyalı ile bir Sırplı arasında Avusturya, Fransa ve Osmanlı devletlerinin kıyaslandığı ciddî bir tartışma yaşandığı, Kraguyevaç kasabasının açık alanında Miloş ve idarecilerinin toplanıp karar almaları için köşk benzeri tahtadan bir bina yapılmakta olduğu, alınan haber ve duyumlara göre; Sırp tüccarlarının savaş istemediklerini ve Osmanlı Devleti'nin Sırbistan'a atayacağı idareciye itaat edeceklerini söyledikleri, Sırpların iç taraflardaki Osmanlı kalelerini ele geçirmek amacında oldukları ve buralara Bosna taraflarından askerî yardım gelmesini önlemek için sınır bölgelerinde hazırlıklar yaptıkları, Miloş'un ahaliye savaşa hazırlıklı bulunmaları talimatı gönderdiği ve çok sevdiği İlya isimli Papas'ın yakalanmasına üzüldüğü, bölgedeki idarecilerine top dağıtacağı, oğlunun Avusturya'dan asker getireceği, ahaliye Miloş'un Kraguyevaç'ta yapacağı toplantı gerçekleşene kadar yedek at nalı ve yedek çarığa varıncaya dek hazırlıklı olmaları için sürekli tembihte bulunulmaktadır."
OSMANLI CASUSLARI "SAHA"DA !..
Akdeniz'de ve Avrupa'da faaliyet gösteren Osmanlı casuslarının büyük bir çoğunluğunun Hristiyan ya da mühtedi (dönme) olmasından daha doğal bir şey olamaz ; zira insanların hareket kabiliyetlerinin oldukça kısıtlı olduğu bu yüzyıllarda, bölgeyi ve coğrafyayı bilen insanların daha rahat seyahat edip insanlarla temas kurabileceği, kısacası daha kolay bilgi toplayabileceği aşikardır.
Osmanlıların mühtedi kökenli casuslar kullanması, buradan gelen Hristiyanlara şüphe ile bakılmasına yol açmıştır. Örneğin 1559 yılında II. Felipe'ye verilen bir raporda, Osmanlı casusu olup olmadıklarının anlaşılabilmesi için Napoli limanlarına gelen Rum denizcilerin sünnetli olup olmadıklarının kontrol edilmesi tavsiye edilecektir (AGS / Archiva General de Simancas, Valladolid, E 1049, Fol. 145).
Müslümanlığa geçmiş dönme casusların, terk ettikleri "Hak Din"e geri dönmeye niyetli olduklarını söyleyip yetkilileri kandırdıkları ve böylece rahatlıkla düşman topraklarında faaliyet gösterdikleri de olurdu. İstanbul, Avrupa'nın birçok yerine böyle casuslar göndermiştir..
Güney İtalya'da bir bölge olan Kalabriya'dan gelme bir mühtedi olan Uluc Ali'nin (altta) kişisel ilişkileri hem Habsburg, hem de Osmanlı istihbaratı açısından önemlidir. (Arapça "Arap olmayan, kafir" anlamındaki "ilc" kökünden gelen "Uluc", mühtedi demektir.)
Tecrübeli denizci 1570 yılında Hristiyan donanmasının nerede olduğunu öğrenmek için Adriyatik'te beraber keşif yaptığı Avlonya Azapları Ağası Kara Hoca'yı Sicilya'ya gönderecektir.. Namlı korsan önce gece vakti gizlice Messina'da demir atmış donanmanın dibine kadar girip kadırgaları sayacak, sonra da adamlarıyla Kalabriya'da karaya çıkıp, Uluc Ali'nin bir akrabasından Hristiyan donanmasının yakında denize açılacağı bilgisini alacaktır. Uluc Ali'nin tanıdıkları Habsburg istihbaratının radarına da girmiştir. Habsburg yöneticileri, pazarlık etmek için, Uluc Ali'nin hem çocukluk arkadaşı hem de eski bir kölesi olan Giovanni Battista Ganzuga'nın gönderilmesine karar vermişlerdir. Fidye toplayarak esir kurtarmakta uzmanlaşmış Merseder keşişlerinin kılığına giren Ganzuga, eski efendisine tekrar Hristiyan olup Cezayir'i Habsburglara teslim etmesi karşılığında, marki ya da kont unvanlarından istediği birini ve 12.000 duka gelir getiren bir mülk teklif etmiştir. Fakat Uluc Ali, bu ve benzeri birçok rüşvet ve ihanet teklifini reddederek, Osmanlılara sonuna kadar sadık kalmıştır.
Gene korsanlıktan gelen bir başka kapudan-ı derya, Uluc Hasan Paşa (üstte sağda), kuzeni Livio Celeste'yi casus olarak kullanmıştır. Fakat Livio biraz beceriksiz çıkmış ve Marsilya, Malta ve Napoli'de tam üç kere yakalanmış ; Allah'tan her seferinde paçayı kurtarmıştır. Ancak bunun için bazen Uluc Hasan Paşa'nın sesini yükseltmesi ve tehditler savurması gerekmiştir. Örneğin 1590 yılında üçüncü kez yakalandığında, eğer Livio'ya bir şey olursa eline geçirdiği bütün İspanyol ve Napolileri diri diri kızartacağını söylemiştir. Napoli Kral Naibi Juan de Zunigo bu tehdidi ciddiye almışa benzemektedir ; Livio Cezayir'e dönecek ve öldüğünde kurtarıcısı Hasan'ın türbesine gömülecektir..
Son bir örnek de, Cenova asıllı bir dönme olan Cigalazade Yusuf Sinan Paşa'dır (üstte). 1561'de daha henüz 17 yaşındayken, babası meşhur korsan Visconte Cicala ile korsanlara esir düşen, daha sonra da Trablusgarp Beylerbeyi Turgud Reis (üstte sağda) tarafından İstanbul'a gönderilip Kanuni'ye hediye edilen Scipione, Enderun'da eğitim alacak ve sultanların gözdesi olacaktı. Hızla yükselip geldiği görevlerden biri de kapudan-ı deryalık idi. "Baba mesleği" korsanlıktan edindiği tecrübenin hatırına Osmanlı donanması kendisine teslim edildiğinde, küçük kardeşi Carla Cicala'yı yanına çağırmayı ihmal etmeyecekti. Sicilya'da Habsburgların hizmetinde olan Carlo, ağabeyini tekrar Hristiyanlığa döndürmek isteğini öne sürerek, hatta Osmanlı donanması ile birlikte taraf değiştirmek konusunda ikna edeceğini söyleyerek beklediği izni aldıktan sonra 1593 yılında İstanbul'a gelip ailesine kavuşur.. Sicilya'ya (ekte) düzenli raporlar gönderen Carlo, zamanla, bir Osmanlı casusuna dönüşür. Venedik istihbaratının raporuna göre, Carlo yanında Ambrosio Beneditti adlı bir askeri mühendisle Korfu'ya gelmiş, Adriyatik Denizi'nin kilidi konumundaki bu stratejik adada bulunan Venedik hisarının bir planını çıkararak İstanbul'a gönderecekti. Bir yıl sonra Sicilya Kral Naibi Cardenas, İstanbul ve Sicilya arasında mekik dokuyan Carlo'yu Sicilya'da istemeyecekti. Cardenas'a göre, "bu işe yaramaz, adadan ne kadar uzakta olursa Osmanlılar olan bitenden o kadar az haberdar olurlardı.." (AGS, E 1159, Fol. 243, 23 Temmuz 1601)
Mühtedi ve Hristiyanlara casusluk yaptırmakta tereddüt etmeyen Osmanlı istihbaratı, bazen işi din adamlarını kullanmaya kadar götürecektir. Örneğin, belgelerin Heraclia Piskoposu olarak işaret ettiği, ancak muhtemelen Selanik Metropoliti Macharius Chiensis olan Ortodoks bir din adamına göre, Habsburglar, kardeşi Mustafa'ya karşı taht kavgasını kaybedeceği düşünülen Şehzade Selim ile temasa geçmelidir. Mustafa'nın padişah olmasından korkan Kapudan-ı Derya Sinan Paşa gibi diğerleri de bu ittifaka kapılmakta tereddüt etmeyecektir. Bu şekilde Osmanlılar arasına nifak sokmayı başaran Habsburglar Balkanlar'ı fethedebileceklerdir..
Macharius ayrıca, Rüstem Paşa ve Sinan Paşa ile temas kurabileceğini ve hatta İmparator Şarlken ve Safevi Şahı Tahmasb arasında bir ittifak için müzakere yapabileceğini iddia etmektedir. Bütün bu uçuk planların arkasında yatan gerçek, yani metropolitin Osmanlılar adına casusluk yaptığı, ancak çok sonra anlaşılacaktır. Şüphesiz, önerdiği planlar, aslında rahatça seyahat edebilmek için akıllıca düşünülmüş bir bahanedir.
Gene yıllar sonra, 1574'de, Ragusalı bir piskopos Habsburg yetkilileri tarafından casusluk yaptığı gerekçesiyle tutuklanacak ve Roma'ya gönderilecektir ; Pulya kıyılarını ve etraftaki şehirleri gözleyip öğrendiklerini İstanbul'a bildirdiği için..
Bazen rahatça dolaşabilmek için casusların din adamı kılığına girdikleri de olmaktadır. Mesela, Napoli açıklarındaki Procida Adası'nda demirleyen Osmanlı donanmasına beş oturaklı ufak bir firkate ile yanaşan ve Kapudan-ı Derya Sinan Paşa ile buluşan iki Fransız casus, keşiş kılığındadır. Gemiden ayrılırken tekrar tekrar denizci giysileri giymişlerdir. (AGS, E 1044, Fol. 86, 16 Temmuz 1552)
Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan itibaren uyguladığı casusluk faaliyetleri, savaşların kazanılmasında, fethedilen yerlerin elde tutulmasında ve düşmana karşı izlenecek stratejilerin belirlenmesinde oldukça etkiliydi. Osman Gazi, bu sayede toprak fethetmiş, Fatih Sultan Mehmet ve Sultan II. Abdülhamid kendilerine yönelik suikast planlarını casusları aracılığıyla öğrenmiş, Timur'a esir düşen Yıldırım Bayezid casusların faaliyetleri sayesinde düşman çadırından kaçırılmıştı. Peki, Osmanlı casusluk faaliyetlerini nasıl yürütüyordu?
OSMANLI’DA CASUSLUK FAALİYETLERİNİN TARİHİ
Kuruluş yıllarından itibaren Osmanlı'da şaşkınlık uyandıracak derecede casusluk faaliyetleri görülür.
Gizli bilgileri düşman birliklerinin içine sızarak ulaşması gereken yere ulaştıran, düşman komutanına yanıltacak haberler ulaştırmak amacıyla hayatı pahasına kendini yakalatan, düşman casuslarını tespit edip suikastle öldüren casuslar…
OSMANLI CASUSLARI KİMLERDEN OLUŞUYORDU?
Osmanlı kimi zaman, önemli konumlarda bulunan asilzadeleri dahi casusluk yapması için ikna etmiş ve güçlü bir istihbarat ağı oluşturmuştu.
Bir kilise papazı, kralların en yakınında bulunan itibarlı bir asilzade, önemli bir kale kumandanı, güçlü bir tüccar, bir elçi, bir düşünür ve hatta kendi ülkesi adına casusluk yaptığını söylerken bile aslında Osmanlı adına ajanlık yapan bir maceraperest… Özel yetiştirilmiş, Yetenekleri keşfedilmiş ya da gönüllü olarak casusluk yapmaya başlamış profesyoneller…
PEK ÇOK ZAFERİNDE CASUSLARIN BÜYÜK PAYI VAR
Osmanlı tarihinde ilk casusluk faaliyeti, Osman Gazi'nin Bizans kuvvetlerinin Yalova'da konuşlanmaya çalıştığını casusları aracılığıyla haber alması ve bir gece baskınıyla Bizans birliklerini dağıtmasıdır.
Bu tarihten sonra Osmanlı casuslarının birçok zaferde büyük payları olduğu görülür. Bilecik Kalesi'nin fethi de bir casusluk operasyonu ile gerçekleşmiştir.
OSMAN BEY TEKFURUN PLANINI NASIL BOZDU?
Bilecik Tekfuru, Osman Bey ve ailesini öldürmek için plan yapmış ve kendisini bu amaçla tertiplediği düğüne davet etmişti.
Plandan haberdar olan Osman Gazi, çeşitli bahanelerle tekfuru düğünün kale dışında yapılmasına ikna etti ve kaleye emanet eşyalar bırakmak bahanesiyle eşyaların arasına sakladığı adamları gizlice kaleye soktu. Düğün devam ederken, kale çoktan Osmanlıların eline geçmişti.
FATİH’E YÖNELİK SUİKASTLAR NASIL ENGELLENDİ?
Osmanlı Devleti'nin geniş coğrafyalara ulaşması ile istihbarat ağı da gün geçtikçe genişledi. Fatih Sultan Mehmet'e Venedik Signoriası tarafından birçok suikast girişiminde bulunulmasına rağmen planların bozulmasının sebebi, Fatih'in Avrupa'ya yaydığı güçlü casus şebekesiydi.
Bu casus ağı, Batılı devletleri o kadar evham ve endişeye sürüklemiştir ki, Avrupa'nın pek çok yerinde masum insanların "Türk casusu" diye idam edildiğine kayıtlarda rastlanır.
SİYASETNAMELERDE SIKÇA VURGULANAN HUSUS
İstihbarat faaliyetlerinin kökeni, Türk devletlerini dayanır. Devlet geleneğinin iyi bir takipçisi olan Osmanlı'da padişahlara ve devlet idarecilerine yol gösteren siyasetnamelerde casusluk ve istihbarat faaliyetlerinin önemi sıklıkla vurgulanır.
Bu siyasetnamelerde sınır bölgelerinin casuslarla sürekli denetlenmesi gerektiğine, bu sayede düşman saldırılarından önce gerekli tedbirlerin alınabileceğine işaret edilir.
NEDEN ÇOĞUNLUKLA GAYRİMÜSLİMLER TERCİH EDİLİYORDU?
Osmanlı'da casusluk faaliyetleri gösterenlere maaş ya da mükâfat verilmiş; kimi zamansa bu kişiler vergilerden muaf tutulmuştur.
Hristiyan ve Yahudilerin istihbarat toplama konusunda tercih edilmelerinin sebebi ise dil ve dinleri nedeniyle gayrimüslim kültürler içinde izlerini belli etmemeleri ve bilgi toplama konusunda daha başarılı olmalarıdır.
TİMUR’A ESİR DÜŞEN BAYEZİD NASIL KAÇIRILDI?
Ankara Savaşı sonrası Yıldırım Bayezid, Timur'a esir düşmüş; Şehzade Mehmed Çelebi babası ile irtibatını kaybetmemek ve onu kurtarabilmek için bir dizi istihbarat faaliyetine girişmişti. Bir ekip kurup, üyelerin vasıflarını tespit etti.
Dayanıklı, hedefinden şaşmayacak, işkence görse dahi yılmayacak kişileri seçti ve bu ekip Timur'un nerede konaklayacağını belirledi. Daha sonra Yıldırım Bayezid'in bulunduğu çadırı tespit etti.
BAYEZİD’İ KAÇIRAN TİMİN TAMAMINI ŞEHİT ETTİLER
Kimi tarihçilere göre Bayezid'in bulunduğu çadırın altından tünel kazıldı. Kimilerine göreyse ordunun içine sızma operasyonu ile nöbetçiler bir anda saf dışı bırakıldı ve Bayezid çadırdan kaçırıldı.
Timur'un durumdan haberdar olması üzerine belli bir mesafe sonra Timur'un askerleri Bayezid'in kurduğu timin tamamını çetin bir çatışma sonrası şehit ettiler.
OSMANLI CASUSLUK TARİHİNİN EN HEYECANLI DÖNEMİ
Osmanlı casusluk tarihinde belki de en heyecan verici dönem Cem Sultan ve II. Bayezid arasında yanan olaylardır. II. Bayezid, kendisiyle taht mücadelesine giren Cem Sultan'ın en yakınında güçlü bir casus ağı kurmuştu.
Cem Sultan'ın Nice'te kaldığı konağın sahibi Gaspar Grimaldo dahi II. Bayezid ile Cem Sultan hakkında mektuplaşıyordu.
ELÇİNİN GETİRDİĞİ MEKTUP ZEHİRLİ MİYDİ?
Aynı zamanda Cem Sultan da kendi istihbarat ağını oluşturmaya çalışıyordu. Yanında bulunan 40 kişilik ekibin içinde "Cem Şairleri" olarak bilinen şair ekibi de vardı ve bu ekip siyasi casusluk işlerini yürütüyordu. II. Bayezid'in kendisine yönelik suikast planları nedeniyle Cem Sultan da tedbirleri sıkılaştırıyordu.
Öyle ki, II. Bayezid Cem Sultan'a bir elçi göndermiş, kabul salonuna alınmadan evvel bir bezle üzerindeki kıyafetler silinmiş ve zehirli olup olmadığı anlaşılması amacıyla elçiye öptürülmüştü. Getirdiği mektup da elçiye yalatılmış ve güvenli olduğu anlaşıldıktan sonra ancak okunabilmişti.
DA VİNCİ VE LUTHER OSMANLI CASUSU MUYDU?
Osmanlı Devleti'nin Avrupa'da büyük rol oynamış ünlü şahsiyetlerden istihbarat aldığına dair iddialar da ortaya atılmıştır. Bunlardan biri Martin Luther'dir. Kanuni'nin Luther'i Avrupa içerisindeki din birliği bölmek ve meşgul etmek gibi amaçlarla desteklediği, mektuplaştıkları kaydedilir.
Bir başka iddia ise Leonardo da Vinci'nin Osmanlı casusu olduğu yönündedir. Bu iddia Salai'nin Kuşkuları adlı kitapta yer almış, kitap İtalya'da yasaklanmıştır.
SEFARETNAMELERDE BATININ CASUSLUKLARI YER ALIYORDU
Osmanlı'nın elçileri uzun seyahatler yapıyor, güzergâhlarındaki kale ve şehirlerle ilgili "Sefaretname" adı verilen rapor oluşturuyorlardı.
Bu tür bilgilerin bulunduğu eserlerin iki önemli müellifi, askeri hususlara seyahatnamesinde yer veren Kâtip Çelebi ve Avrupa şehirleri, orada yaşanan hadiselere dair bilgi veren Evliya Çelebi'dir. Bu sefaretnamelerde, Osmanlı'nın yürüttüğü casusluk faaliyetlerine karşılık Batılı devletlerin de benzer tedbirler aldığı belirtiliyordu.
SULTAN II. ABDÜLHAMİD'E SUİKAST PLANLANDIĞI İHBARI
Osmanlı arşivlerinde yer alan bir başka belgeye göre ise Büyük Damat Mahmud Paşa başkanlığında bir komita kurulmuş, komitacılar bir tabanca ve bir Hristiyan tetikçi ile Kurban Bayramı alayında Sultan II. Abdülhamid'e suikast düzenlemeyi planlamışlardı.
Plan başarılı olursa Reşad Efendi'yi tahta çıkaracaklardı ancak planın başarılı olabilmesi için Yusuf İzzeddin Efendi'yi tahta geçirmeyi hedeflediklerini söylemişlerdi.
GÜVERCİNLERLE CASUSLUĞA KARŞI UYARI
Osmanlı arşivlerinde yer alan bir başka belgeye göre ise 1917 yılında Birinci Dünya Savaşı sırasında Alman Garp cephesinde yakalanan bir Fransız casusunun güvercinler vasıtasıyla casusluk yaptığı anlaşılmıştır.
Bu usulün Osmanlı topraklarında da uygulanmasının muhtemel olduğu göz önüne alınarak devamlı surette tahkikat yapılması ve güvercinlik bulunan yerlerin askerî kumandanlığa bildirilmesi gerektiği konusunda telgraf çekilmiştir.
ATEŞE TUTULDUĞUNDA YAZISI ORTAYA ÇIKAN KÂĞITLAR
Osmanlı belgelerine göre, II. Mahmud döneminde Eflâk tarafına geçmek yasak olmasına rağmen bu çaba içinde iken bir yakalanan Dimitre isimli Rum'un eşyaları arasında ele geçirilen bir evrak, ateşe tutulduğunda yazısı ortaya çıkıyordu.
Eflak'taki cemiyete dair bilgilerin yer aldığı mektup, Bükreş'teki Rus Konsolosu'na götürülüyordu.
DİLENCİ KILIĞINDAKİ YUNAN CASUSLARI
Osmanlı arşivlerinde yer alan bir belgede 1901 yılında dilenci kıyafetinde iki kişinin Ayvalık Postanesi aracılığıyla Rusya, Amerika, Selanik, Kavala ve Siroz'a gönderilmek üzere verdikleri beş adet mektup incelendiği ve bunun sonucunda bu kişilerin Yunan casusu olduklarının ortaya çıktığı belirtilir.
SIRBİSTAN’A GÖNDERİLEN BİR OSMANLI CASUSUNUN RAPORU
1859 yılında Yenipazar Kaymakamı tarafından, ahvalin ne merkezde olduğunu öğrenmek için araştırma yapmak üzere, at satmak ve don yağı satın almak bahanesiyle Murtaza isimli casus, tüccar olarak Sırbistan'a gönderilmişti. Murtaza kaleme aldığı raporda şu ifadelere yer vermişti:
"Sırbistan'da ortalığın karışık olduğu ve olağandışı hareketlilik gözlendiği, ticaret için daha içerilere gitme hususunda güvenlik bakımından belirsizlik bulunduğu, bir dükkânda bir Avusturyalı ile bir Sırplı arasında Avusturya, Fransa ve Osmanlı devletlerinin kıyaslandığı ciddî bir tartışma yaşandığı, Kraguyevaç kasabasının açık alanında Miloş ve idarecilerinin toplanıp karar almaları için köşk benzeri tahtadan bir bina yapılmakta olduğu, alınan haber ve duyumlara göre; Sırp tüccarlarının savaş istemediklerini ve Osmanlı Devleti'nin Sırbistan'a atayacağı idareciye itaat edeceklerini söyledikleri, Sırpların iç taraflardaki Osmanlı kalelerini ele geçirmek amacında oldukları ve buralara Bosna taraflarından askerî yardım gelmesini önlemek için sınır bölgelerinde hazırlıklar yaptıkları, Miloş'un ahaliye savaşa hazırlıklı bulunmaları talimatı gönderdiği ve çok sevdiği İlya isimli Papas'ın yakalanmasına üzüldüğü, bölgedeki idarecilerine top dağıtacağı, oğlunun Avusturya'dan asker getireceği, ahaliye Miloş'un Kraguyevaç'ta yapacağı toplantı gerçekleşene kadar yedek at nalı ve yedek çarığa varıncaya dek hazırlıklı olmaları için sürekli tembihte bulunulmaktadır."
OSMANLI CASUSLARI "SAHA"DA !..
Akdeniz'de ve Avrupa'da faaliyet gösteren Osmanlı casuslarının büyük bir çoğunluğunun Hristiyan ya da mühtedi (dönme) olmasından daha doğal bir şey olamaz ; zira insanların hareket kabiliyetlerinin oldukça kısıtlı olduğu bu yüzyıllarda, bölgeyi ve coğrafyayı bilen insanların daha rahat seyahat edip insanlarla temas kurabileceği, kısacası daha kolay bilgi toplayabileceği aşikardır.
Osmanlıların mühtedi kökenli casuslar kullanması, buradan gelen Hristiyanlara şüphe ile bakılmasına yol açmıştır. Örneğin 1559 yılında II. Felipe'ye verilen bir raporda, Osmanlı casusu olup olmadıklarının anlaşılabilmesi için Napoli limanlarına gelen Rum denizcilerin sünnetli olup olmadıklarının kontrol edilmesi tavsiye edilecektir (AGS / Archiva General de Simancas, Valladolid, E 1049, Fol. 145).
Müslümanlığa geçmiş dönme casusların, terk ettikleri "Hak Din"e geri dönmeye niyetli olduklarını söyleyip yetkilileri kandırdıkları ve böylece rahatlıkla düşman topraklarında faaliyet gösterdikleri de olurdu. İstanbul, Avrupa'nın birçok yerine böyle casuslar göndermiştir..
Güney İtalya'da bir bölge olan Kalabriya'dan gelme bir mühtedi olan Uluc Ali'nin (altta) kişisel ilişkileri hem Habsburg, hem de Osmanlı istihbaratı açısından önemlidir. (Arapça "Arap olmayan, kafir" anlamındaki "ilc" kökünden gelen "Uluc", mühtedi demektir.)
Tecrübeli denizci 1570 yılında Hristiyan donanmasının nerede olduğunu öğrenmek için Adriyatik'te beraber keşif yaptığı Avlonya Azapları Ağası Kara Hoca'yı Sicilya'ya gönderecektir.. Namlı korsan önce gece vakti gizlice Messina'da demir atmış donanmanın dibine kadar girip kadırgaları sayacak, sonra da adamlarıyla Kalabriya'da karaya çıkıp, Uluc Ali'nin bir akrabasından Hristiyan donanmasının yakında denize açılacağı bilgisini alacaktır. Uluc Ali'nin tanıdıkları Habsburg istihbaratının radarına da girmiştir. Habsburg yöneticileri, pazarlık etmek için, Uluc Ali'nin hem çocukluk arkadaşı hem de eski bir kölesi olan Giovanni Battista Ganzuga'nın gönderilmesine karar vermişlerdir. Fidye toplayarak esir kurtarmakta uzmanlaşmış Merseder keşişlerinin kılığına giren Ganzuga, eski efendisine tekrar Hristiyan olup Cezayir'i Habsburglara teslim etmesi karşılığında, marki ya da kont unvanlarından istediği birini ve 12.000 duka gelir getiren bir mülk teklif etmiştir. Fakat Uluc Ali, bu ve benzeri birçok rüşvet ve ihanet teklifini reddederek, Osmanlılara sonuna kadar sadık kalmıştır.
Gene korsanlıktan gelen bir başka kapudan-ı derya, Uluc Hasan Paşa (üstte sağda), kuzeni Livio Celeste'yi casus olarak kullanmıştır. Fakat Livio biraz beceriksiz çıkmış ve Marsilya, Malta ve Napoli'de tam üç kere yakalanmış ; Allah'tan her seferinde paçayı kurtarmıştır. Ancak bunun için bazen Uluc Hasan Paşa'nın sesini yükseltmesi ve tehditler savurması gerekmiştir. Örneğin 1590 yılında üçüncü kez yakalandığında, eğer Livio'ya bir şey olursa eline geçirdiği bütün İspanyol ve Napolileri diri diri kızartacağını söylemiştir. Napoli Kral Naibi Juan de Zunigo bu tehdidi ciddiye almışa benzemektedir ; Livio Cezayir'e dönecek ve öldüğünde kurtarıcısı Hasan'ın türbesine gömülecektir..
Son bir örnek de, Cenova asıllı bir dönme olan Cigalazade Yusuf Sinan Paşa'dır (üstte). 1561'de daha henüz 17 yaşındayken, babası meşhur korsan Visconte Cicala ile korsanlara esir düşen, daha sonra da Trablusgarp Beylerbeyi Turgud Reis (üstte sağda) tarafından İstanbul'a gönderilip Kanuni'ye hediye edilen Scipione, Enderun'da eğitim alacak ve sultanların gözdesi olacaktı. Hızla yükselip geldiği görevlerden biri de kapudan-ı deryalık idi. "Baba mesleği" korsanlıktan edindiği tecrübenin hatırına Osmanlı donanması kendisine teslim edildiğinde, küçük kardeşi Carla Cicala'yı yanına çağırmayı ihmal etmeyecekti. Sicilya'da Habsburgların hizmetinde olan Carlo, ağabeyini tekrar Hristiyanlığa döndürmek isteğini öne sürerek, hatta Osmanlı donanması ile birlikte taraf değiştirmek konusunda ikna edeceğini söyleyerek beklediği izni aldıktan sonra 1593 yılında İstanbul'a gelip ailesine kavuşur.. Sicilya'ya (ekte) düzenli raporlar gönderen Carlo, zamanla, bir Osmanlı casusuna dönüşür. Venedik istihbaratının raporuna göre, Carlo yanında Ambrosio Beneditti adlı bir askeri mühendisle Korfu'ya gelmiş, Adriyatik Denizi'nin kilidi konumundaki bu stratejik adada bulunan Venedik hisarının bir planını çıkararak İstanbul'a gönderecekti. Bir yıl sonra Sicilya Kral Naibi Cardenas, İstanbul ve Sicilya arasında mekik dokuyan Carlo'yu Sicilya'da istemeyecekti. Cardenas'a göre, "bu işe yaramaz, adadan ne kadar uzakta olursa Osmanlılar olan bitenden o kadar az haberdar olurlardı.." (AGS, E 1159, Fol. 243, 23 Temmuz 1601)
Mühtedi ve Hristiyanlara casusluk yaptırmakta tereddüt etmeyen Osmanlı istihbaratı, bazen işi din adamlarını kullanmaya kadar götürecektir. Örneğin, belgelerin Heraclia Piskoposu olarak işaret ettiği, ancak muhtemelen Selanik Metropoliti Macharius Chiensis olan Ortodoks bir din adamına göre, Habsburglar, kardeşi Mustafa'ya karşı taht kavgasını kaybedeceği düşünülen Şehzade Selim ile temasa geçmelidir. Mustafa'nın padişah olmasından korkan Kapudan-ı Derya Sinan Paşa gibi diğerleri de bu ittifaka kapılmakta tereddüt etmeyecektir. Bu şekilde Osmanlılar arasına nifak sokmayı başaran Habsburglar Balkanlar'ı fethedebileceklerdir..
Macharius ayrıca, Rüstem Paşa ve Sinan Paşa ile temas kurabileceğini ve hatta İmparator Şarlken ve Safevi Şahı Tahmasb arasında bir ittifak için müzakere yapabileceğini iddia etmektedir. Bütün bu uçuk planların arkasında yatan gerçek, yani metropolitin Osmanlılar adına casusluk yaptığı, ancak çok sonra anlaşılacaktır. Şüphesiz, önerdiği planlar, aslında rahatça seyahat edebilmek için akıllıca düşünülmüş bir bahanedir.
Gene yıllar sonra, 1574'de, Ragusalı bir piskopos Habsburg yetkilileri tarafından casusluk yaptığı gerekçesiyle tutuklanacak ve Roma'ya gönderilecektir ; Pulya kıyılarını ve etraftaki şehirleri gözleyip öğrendiklerini İstanbul'a bildirdiği için..
Bazen rahatça dolaşabilmek için casusların din adamı kılığına girdikleri de olmaktadır. Mesela, Napoli açıklarındaki Procida Adası'nda demirleyen Osmanlı donanmasına beş oturaklı ufak bir firkate ile yanaşan ve Kapudan-ı Derya Sinan Paşa ile buluşan iki Fransız casus, keşiş kılığındadır. Gemiden ayrılırken tekrar tekrar denizci giysileri giymişlerdir. (AGS, E 1044, Fol. 86, 16 Temmuz 1552)