Hasret ruzgari
Aktif Üyemiz
Ali Birinci ve İsmail Kara, bunların tamamına çocuğun 'mahalle mektebine başlama merasimi' adını vermişlerdir. Onlara göre âmin alayı tâbiri bu merasimin tamamını değil, ancak sokakta geçen kısmını ifâde etmektedir.2 Bu merasimin ilk defa ne zaman ve nasıl başladığı, kesin bilinmemektedir. "Âmin alayı" genellikle kandillerde veya pazartesi, perşembe günleri düzenlenmiştir.3
Osmanlı'da hemen her cami ve mescidin yanına veya yakınına devlet tarafından yüksek kubbeli tavanları olan mektepler inşâ edildiği gibi, iyi yâd edilme ve sevâp kazanmaya vesile olması maksadıyla hayır severler tarafından da mektepler yaptırılmış ve bunların hizmetlerinin devamı için de gelir kaynakları vakfedilmiştir. Ekseriyetle taştan yapıldıkları için 'taş mektep' ismiyle de zikredilen bu mekteplerin daha ziyade 'mahalle mektebi' şeklinde adlandırıldıkları görülmektedir. Resmî vesikalarda 'sıbyan mektepleri' olarak geçen bu mektepler, seyrek de olsa 'mahallât mektebi' şeklinde de ifade edilmiştir. Bu mekteplerin esas gayesi; İslâm'ın âdab ve erkânını, Kur'ân okumayı, yazı yazmayı, namaz kılmayı ve ilmihâl bilgilerini öğretmekti. Buralarda isteyene tecvid de öğretilirdi. Mektebe başlayan çocuklara sırasıyla halk arasında 'supara' da denen Elifba cüzü, Amme cüzü, Tebareke ve diğer bazı cüzler ile mevlid okutulurdu. Çocuğun Kur'ân okumaya başlaması ayrı bir sevinç vesilesi olur; bu durum, "Mushaf'a çıkmak" şeklinde isimlendirilirdi.4
Merasim için hazırlıkların başlaması
Çocukların dördüncü yaşının dördüncü ayının dördüncü gününde mektebe başlamalarına özen gösterilirdi. Buna bazı insanların riayet etmediği de olurdu; çocuklar beş-yedi yaşları arasında da mektebe başlayabiliyordu. Mahalle mektebine başlama merasimi, ailelerin varlıklarıyla mütenasip şekilde yapılırdı. Fakir aile çocukları; baba, ana yahut bir yakını tarafından mektebe götürülür, "Eti senin kemiği benim." denilerek çocuklara, hocanın eli öptürülür ve eğitilmesi için oraya teslim edilirdi. Orta hâlli ailelerde çocuk giydirilip kuşatılır; erkek ise fesine, kız ise saçlarına süsler takılır, yakın akraba ile mektebe gidilir, derse başlatılarak hocaya dua ettirilirdi. Bundan sonra çocuklara birer ikişer kuruş dağıtılır, hoca ile kalfaya da mendil ucuna bağlanmış birkaç mecidiye hediye edilirdi. Anadolu'da ise çocuklara para verilmez, simit ve şeker dağıtılırdı.
Sözkonusu merasimler, hâli vakti yerinde aileler ve şehzâdeler için, bir düğün kadar ciddiye alınır; halk arasında değil, İstanbul'daki çok özel mekânlarda yapılır ve merasime padişah ile devlet ricali de katılırdı.5 Şeyhülislâm, şehzâdeye alfabenin harflerini baştan sona kadar okutur ve dua ederdi. Şehzadenin eğitimi, tayin olunan hocasına bırakıldıktan sonra da merasim sona ererdi.6
Bir çocuğun mektebe başlaması, aile hattâ mahalle için mühim bir hâdise kabul edilirdi. Evde hazırlıklar yapılır, çocuğa yeni elbiseler alınırdı. Yumuşak ve güzel bir minder doldurulur; imkânı olan aileler, mor kadife üzerine sarı sırma kılâptan işlemeli, kâr-ı kadîm bir cüz kesesini, çocuğun sağ omzundan sola doğru çapraz asmak için hazırlardı. Çocuk için bir Elifba cüzü temin edilirdi. Bunların sarı soluk kâğıtlara basılmış olanları bulunduğu gibi, çocuğu okumaya özendirmek için altın yaldızlı basılanları da olurdu. Bazı ailelerde Elifba cüzlerinin müzehheb el yazmalarına da rastlanırdı ki, bunlar iyi muhafaza edilir ve nesilden nesile devredilirlerdi. Mektep için hazırlanan çocuğa nazarlık takılırdı. Çocuk ayrıca nazara karşı tütsülenirdi. Tütsü, mangala atılan bazı maddelerin dumanına çocuğun sokulması suretiyle yapılırdı.
Merasimden önce hocaya haber verilir ve uygun bir gün tespit edilirdi. Bu günün kandil günlerine ve daha ziyade pazartesi veya perşembeye rastlamasına itina edilirdi. Mektebin ilâhi takımı haberdar edilir veya başka mekteplerin daha güzel sesli ilâhi takımları tutulurdu. Çocuk yeni kıyafetiyle, zihin açıklığını ve hayatının yeni safhasında muvaffak olmasını sağlamak hususunda himmetlerini istemek için ailesi tarafından İstanbul'da ekseriya Eyüp Sultan'a götürülürdü. Merasim günü çocuklar, temiz kıyafetleriyle mektebe toplanırlar; önlerinde hocaları, kalfa ve bevvabları olduğu hâlde, ilâhi takımını takip eder ve işaret edilen yerlerde 'âmin' diye bağırarak çocuğun evine gelirlerdi.7 Okula önceden başlamış ve ilâhiler öğrenmiş, sesleri güzel çocuklar en öne alınırdı. Onlar yüksek sesle ve koro hâlinde ilahiler okuyarak, arkadakiler de beyit aralarında yüksek sesle 'âmin' diye bağırarak neşe içinde yola koyulurlardı.8
Âmin alayında okunan ilâhiler
Bu safhadan sonra merasim iki şekilde devam etmekteydi. Evinin durumu ve hâli-vakti müsait olanlar merasimin geri kalan kısmını evinde yaptırırdı. Eve gelen mektep çocukları, yeni başlayacak çocuğu yanlarına alarak ilâhiler ve büyük bir kalabalık eşliğinde yola düzülürdü. En önde hoca ile başının üzerinde rahle taşıyan bevvab yürürdü. Rahlenin üzerinde çocuğun minderi ile cüz kesesi bulunurdu. Mektebe başlayan çocuk faytona veya iki yanında birer kişinin yürüdüğü midilliye bindirilirdi. Çocuğun peşi sıra ilâhi takımı ve diğer çocuklar yürürdü. Kadınlar ise en geride yürürlerdi. Âmin alayında okunan ilâhilerden bazıları şöyledir:9
"Yâ İlâhî başlayalım ism-i Bismillâh ile
Bu duâya el açalum ism-i Bismillâh ile
Sen kabûl eyle duâmız Besmele hürmetine
İlmini eyle müyesser yâ İlâhe'l-âlemîn
Ol Muhammed hürmetine meded eyle yâ Mu'în
İlmini eyle müyesser yâ İlâhe'l-âlemîn
Kapuna geldik niyâza yâ İlâhe'l-âlemîn
Eyleyip mansûr muzaffer kullarına yâ Mu'în"
...
"Ben bilmez idim gizli ayân hep Sen imişsin
Tenlerde ve cânlarda nihân hep Sen imişsin
Âmîn, âmîn
Sen'den bu cihân içre nişân isteridim ben
Âhir bunu bildim ki cihân hep Sen imişsin
Âmîn âmîn"
...
"Şol Cennet'in ırmakları,
Akar Allah deyu deyu,
Çıkmış İslâm bülbülleri,
Öter Allah deyu deyu.
Âmin, âmin!"
İlk ders ve "Rabbi Yessir..." duası
Âdet olduğu üzere ilâhilerle şehirde dolaşan alay tekrar eve gelirdi. Burada da ilâhi okunup, mektep gülbankı çekildikten sonra alay sona ererdi. Daha sonra alaya iştirak edenler, minder ve seccadelerle döşenmiş, öd ağacıyla tütsülenmiş odada hocanın çocuğa ilk dersi vermesini beklerdi. Misafirler arasında ulemâdan biri olduğunda, hoca yerini ona bırakırdı. Minderine oturup rahlesinin üzerine Elifba cüzünün ilk sayfasını açan çocuk, eline odun, kemik, pirinç, gümüş veya altından yapılmış 'hilâl' adlı çubuğu alarak, hocanın vereceği işareti ve söyleyeceği sözleri beklerdi. İlk derste çocuğa Elifba cüzünün en başındaki dua kısmı ile birkaç harf (genellikle sadece elif harfi) okutulurdu.
- Elif, be, te, se...
- Elif, be, te, se...
Hoca bazen sadece "elif" harfini okuyup, çocuğa da tekrar ettirdikten sonra; "Aferin, bugünkü dersimiz bu kadar!" derdi. Daha sonra, "Yarabbi ilmimi, aklımı ve anlayışımı artır." mânâsına gelen "Rabbi zidnî aklen ve ilmen ve fehmen" veya "Rabbi Yessir..." duası çocuğa tekrar ettirilirdi.10
İlk dersini alan çocuk daha sonra hocasının ve davetlilerin ellerini öperdi. Talebelerden birisinin oku*duğu 'aşr-ı şerif'ten sonra, hocanın yaptığı dua ile tören sona ererdi.11 Bundan sonra yemek ve lokma yenilirdi. En sonunda törene katılan çocuklara birer, ilâhi söyleyenlere ikişer, ilâhi grubunun başındaki kişiye üç kuruş, hoca, kalfa ve bevvaba münasip miktarlarda para ile mintanlık ve cübbelik kumaş verilirdi.
Evi müsait olmayanların merasimleri ise, mektepte yapılırdı. Mahalleyi dolaşan alay mektep gelir, ilâhiler okunup gülbank çekildikten sonra içeri girilirdi. Lokma yenildikten sonra da hediyeler dağıtılırdı.12
Evde Mevlid okutulması
Bazı aileler, çocuklarının okula başladığı ilk günün akşamı, evde Mevlid okuturdu. Meselâ; Zekâî Dede'nin torunu Mehmed Münir'in okula başlaması münasebetiyle, zamanın meşhur mutasavvıf ve mûsikîşinaslarının katıldığı muhteşem bir âmin alayı düzenlenmiş, bu törende Zekâî Dede'nin yeni bestelemiş olduğu, sözleri Yunus Emre'ye ait, "Allah emrin tutalım rahmetine batalım" Uşşâk-düyek ilâhîsi ile, "Yâ İlâhî Sana geldik bizi mahzûn eyleme" Hisâr-bûselik ilâhîsi okunmuştur. O gece Zekâî Dede'nin evinde "Tevşîhli Mevlid-i Şerîf" merâsimi de tertiplenmiş, kendisinin bestelemiş olduğu Tevşîh ve ilâhîler okunmuştur.13 Çocuklar, mektebe başlama merasimlerinde belki de ilk defa duydukları dinî musikinin bir müddet sonra eğitimini alırlardı.
İstanbul'daki sıbyân mekteplerinde muallimlik görevlerini, çoğunlukla mahalle imamları ve müezzinleri yapardı. Okuma-yazma ve dinî ilimler ağırlıklı eğitim verilen bu okullarda, erkek ve kız çocukları beraber okudukları gibi, yalnız kız veya yalnız erkek çocuklarının gittiği mektepler de vardı. Bu mektep hocalarının birçoğu ilm-i mûsikîye vâkıftı; onlar bildikleri Mevlid, ilâhî, na't ve kasîdeleri talebelerine öğretirlerdi. Yalnız kızların gittiği kadın mektepleri ise, çoğunlukla yetişkin ve evli kadınlar için cuma günleri açılır, dileyen hanımlara Kur'ân-ı Kerîm, Mevlid, ilâhî, na't ve kasîde öğretilirdi. Bazen de önceden kararlaştırılan bir cuma gününde mektebe gelinir, güzel sesli hanımların okuduğu Mevlid-i Şerîf ve na'tlar dinlenirdi. Mevlid töreninin sonunda şeker ve şerbet dağıtılır, okuyucu ve hocalara hediyeler verilirdi.14
Kültürümüzün zenginliklerinden biri olan 'bed'-i besmele' veya 'âmin alayı' merasimi, günümüzdeki okuma bayramlarına benzer bir fonksiyona sahiptir. Bu merasimlerin, mektebe yeni başlayan çocukların okul korkusunu giderme, çocuklara okuma isteğini aşılama ve çocukları arkadaşlarıyla kaynaştırma gibi önemli pedagojik faydaları vardır.15 Diğer taraftan bu merasimlerin çocuklarda okuma, anne ve babalarda ise, okutma arzusunu tetiklediği söylenebilir. Bu törenler sayesinde çocuk, aile içinde olduğu gibi, cemiyette de yeni bir statü kazanırdı. Bu merasimlere verilen büyük ehemmiyet, İslâmî terbiye anlayışında mektebe ve öğretmenlere verilen değeri açıkça ortaya koymaktadır.16
Dipnotlar
1. Neslihan Koç Keskin, "I. Abdülhamid'in Şehzadelerinin Bed'-i Besmele Törenini Anlatan Enderûnlu Fâzıl'ın Sûrnâme-i Şehriyâr'ı Üzerine" Türkiyat Araştırmaları Dergisi, S.27, s.149.
2. İsmail Kara-Ali Birinci, "Mahalle Mektebine Başlama Merasimleri ve Mektep İlâhileri", Eğitime Bakış, Yıl: 4, S.12, s.15.
3. Mustafa Öcal, "Âmin Alayı" , İA, TDV, c.3, s.63.
4. İ. Kara-A. Birinci, agm., s.15.
5. İ. Kara-A. Birinci, agm., s.16-17.
6. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti'nin Saray Teşkilatı, Ankara, 1988, s. 110.
7. İ.Kara-A.Birinci, agm., s.16-17
8. Mustafa Öcal, Diyanet Avrupa Dergisi, S.135, Temmuz 2010, s.29
9. İ.Kara-A. Birinci, agm., s.18-19.
10. İ. Kara- A. Birinci, agm, s.17.
11. Mustafa Öcal, agm., s.31.
12. İ.Kara-A. Birinci, agm., s.17.
13. Yavuz Demirtaş, XX. Yüzyıl Osmanlı Sosyal Hayatında Dini Musiki, İlahiyat Fakültesi Dergisi, 13/2, 2008, s.363.
14. Yavuz Demirtaş, agm., s.364.
15. Neslihan Koç Keskin,,agm., s.2.
16. İ. Kara- A. Birinci, agm, s.20-21.
Yazar:
Sızıntı Dergisi